Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Bilim Felsefesi Doğmatizmin, Metafiziğin, İnsanları Yönlendirmede neyin nasıl kılıf olup olmadığının (Vatandaşlık, Din, Millet Bağları), Hiç bir Metafizikçinin Bilimi kabullenemeyeceğini ve Metafiziği, Dinlerin yönlendirmesinin ne olup olmadığını daha önce tartıştık... Bu bir yana... "Emperyalizm'in Ekonomik Kavgalarını Haklı Kılmak İçin..." gibi bir cümle kurmuşsunuz, ilk defa duydum bunu sizden ve keşke daha önce anlamlı kılabilseydiniz bunu... Bende bunu diyorum işte; Dinler Kullanılmıştır... Ancak bir tek Din değil insanları bu şekilde yapan... Fransa'da Milliyetçilik "Aynı Dile Mensub Olmak" anlamında çıkmıştır ve bu örüntüde akım meydana gelmiştir. Öyleyse insanlar Dillerini de konuşmamalı, çünkü çok müsait... Almanya'nın Milliyetçiliği ise "Irki" olarak şekillenmiştir, menşei'ye dayanır. Öyleyse insanlar atalarını da reddetmeli, çünkü bu da müsait... ABD'nin Milliyetçiliği, sanki Pagan Avrupası gibi "Vatandaşlığa" ayanır, ancak haksızda olsa ABD Irak işgalinde halkı arkadaşında, öyleyse bu da reddedilmeli, çünkü bu da çok müsait... Türkiye Cumhuriyeti "Türkiyede Yaşayan Herkes Türk'tür" Felsefesi ile kuruldu ancak biliyorsunuz bugün üzerimizde oynanan oyunlar bellidir, yani halklar arasında Düşmanlık yaratıyor, öyleyse bu da terk edilmelidir. Çeçenlerin mücadeleleri bellidir, "Özgürlük" istiyorlar ve Ruslarla aralarında Savaş var, öyleyse bundan da vargeçilmelidir, çünkü insanları karşı karşıya getirmeye çok müsait... Kıbrıs'taki Türk Ordusu'na işgalci gözü ile bakılıyor, yani o da çok müsait demek ki, öyleyse geri çekilmeliyiz, orduyu topyekün geri çekmeliyiz... Gandhi "Pasif Direniş" yaptı ancak yine de İngilizlerler aralarındaki Mücadele bitmedi, İngilizler sonuna kadar sömürdüler, öyleyse Gandhi'de vazgeçmeliydi, çünkü İngilizlerle aralarında husumet yaratmaya müsaitti düşünceleri... vs vs vs... Ne derseniz deyin... Tarih bir Bilimdir ve tespitleri tamamen ortadadır... Bence biraz İbn-i Haldun'a bakın, kaç yüzyıl öncesinde tespit etmiş bunları, Sosyolojinin babasıdır. Yada Makyevel'in görüşlerine bakın... Hatta "Pragmatizm/Faydacılık" diye bir Felsefede var, son derece Bilimseldir... İnceleyin onuda bir... Dinler savaşa sürüklememiştir hiç bir zaman, tüm duygular gibi o da sömürülmüştür... Gayet Açık ve Net... Aksini iddia edemezsiniz... Bundan başka daha önceleri "Yaratıcıyı Bilimle Açıklamaya Çalışanlar Hatalıdır" derken, şimdi de "Mantıkla Açıklamaya Çalışanlar Hatalıdır" demişsiniz... Yani rüzgar nereden eserse oraya... Yani kim ne yaparsa yapsın tek "Meşru" sizsiniz... Bir Felsefeyi "Tek Doğru" addetmek "Doğmatik" bir görüştür... İstediği kadar Bilim'e dayansın o görüş... Diğerleri de Bilim'e dayanıyor çünkü, gösterdik... Siz "İnsanların Algılamadaki Farklılıklarını"da reddetmiştiniz, ancak yine Materyalist yada Varoluşçu bir Yaklaşım daha var "İnsancıl Yaklaşım". Son derece Bilimseldir ve ne hikmetse söylediklerimden farklı bir şey söylemez... Sizde Varoluşçuydunuz değil mi? Anlıyorum, çok çok iyi anlıyorum... Anlaşılan Materyalizm'den başka bir Felsefeye eğilmemişsiniz... Herneyse, uzatmaya gerek yok, görünen köy kılavuz istemiyor. Sadece son bir şeye daha değinmek istiyorum, tüm düşüncelerinizi bu sefer de "Bilim Felsefesi" olarak sunmuşsunuz. Yani "Materyalizm"in "Kalıplılığını" artık kavradınız ve artık buna yöneldiniz. Anlaşılan bunuda öğretmek gerekecek... En basitinden Vikipedi : Bilim Felsefesi'nden bir kaç alıntı ve linke giripte okuyabilirsiniz: Bilim felsefesi, bilimin ne olduğunu, bilimsel kuramların özgül yapısını, bilimsel bilginin epistemolojik statüsünü, bilimsel yöntemin (ya da yöntemlerin) anlamını, bilim alanı ve bilimsel bilginin nesnesini, bilimin gelişiminin anlamını, özet olarak bir bütün bilimin konumu, gelişimi ve iç-yapısını değerlendiren, bunu kuramsal düzlemde ortaya koymaya çalışan felsefe bölümüdür. Yani sizin yukardaki iletinizde "Bilimsel Felsefe" deyip deyip tutturduğunuz şey, aslında "Materyalizm"... Herşeyebu açıdan bakabiliyorsunuz ve herşeyi bu açıdan niteliyorsunuz. Oysa o bilgiler kendilerini ortaya koyabiliyor ve size gerek kalmıyor. Dolayısıyla iletiniz okuyan arkadaşlara "Bilgi Edinme" adına tavsiyemdir; "Bilim Felsefesi" yazılı yerleri "Materyalizm" diye okuyun. Zira arkadaşımız yanlış yordamış... Bilginin gelişimi, özerk dallara ayrılması ve her bölümün kendi içinde cok daha fazla uzmanlık gerektirmesiyle zaman içinde bilimler felsefeden ayrışmaya başladı.Önce doğa bilimleri denilen bilimler, sonra giderek sosyal bilimler ayrışmaya çalışmıştır.Ancak felsefenin bilimle ilişkisi ve bilime yönelik ilgisi süreklidir.Bu süreklilik felsefe ve bilim tarihinde gösterilebilir. "Bilim"in Felsefelerden ayrılmış olduğunu ve Matematiğe öykünerek dahada bağımsızlaştığını söylemiştim zaten... Ayrıca Felsefelerin ise "Bilim"e muhtaç olduğunu söylemiştim... Bu Bilimsel tespitleri sizin yapmanız gerekiyordu bir "Bilimselci" olarak, bir inançlı olarak benim değil... Ancak neyse ki İnançlı olmak, Bilim'e İnanmamayı ve Benimsememeyi gerektirmiyor... Bilimin felsefenin konusu olması ve hatta bu konunun belirli bir zaman içinde felsefenin bir alt disiplini olması sözkonusudur.Tarihsel bir açıklama olarak bilimin felsefenin içinden doğup geliştiği genel bir şekilde belirtilir.Daha sonra bilimin bir bilinç formu olarak ayrımlanmasından sonra da bilim felsefe ilişkisi süregelmiştir.Bilim felsefesi özellikle bu ayrımın sonrasında felsefenin bilim üzerine düşünmesinin bir sonucu olarak disipliner bir duruma gelmiştir.Bu iki alan her zaman kuramsal olarak birbirine karışma ve karşılıklı etkileşim içinde birbirini etkileme halindedir. Ortaya tek bir sonuç çıkıyor: Bilim Felsefesi, Bilim'in yöntemini, amacını, eğilimini anlamaya çalışan ve diğer bir önceki iletilerimden birinde söylediğim gibi "Bilim'in bir adım ileri atmasını sağlayan" bir Felsefedir. Çünkü Bilim sadece ve sadece ortaya koyar... Bunları Felsefeler Anlamlandırır ve o da kendilerine göre yine... Yani Bilim'in verilerini anlamlı kılmakta Görecelidir... Bu yüzen Bilimden kaynağını alan hiç bir Felsefeyi "Tanrı ile bağ kurmaya çalışıyor" diyerek yadsıyamazsınız... Yine görülüyor ki, yukarıda "Bilim Felsefesi"ne ait olduğunu söylediğiniz şeyler "Materyalizm"in yordamlarıdır, Bilim Felsefesinin değil... Ayrıca "Bilim'in Felsefelerin bir ürünü" olduğunu ancak artık onlardan "Bağımsızlaştığını" açık açık söylemiştim... Bilim kendi başına kendi anlamını bilemez, böyle bir bilme çabasına yöneldiği anda felsefe alanına girmiş olur. Bu anlamda bilim felsefesi, bilimin yerini anlamını ve kuramsal konumunu belirlemek üzere yürütülen felsefe-içi çalışmaların bütünlüğüdür. Bilimin felsefeden ayrışmasından sonra felsefenin bilim üzerine düşünmesi bilim felsefesinin içeriğini oluşturmaktadır. Özetle, bilim felsefesi, bilimsel düşünce ve yöntemlerin mantıksal ya da kuramsal bir çözümlemesini vermeye çalışır. Ne kadar ironik değil mi? Materyalizm'in bir "Kalıp" olduğunu anladığınız gibi, "Bilim Felsefesi"nin ne olduğunu da anlayacaksınız Sevgili Bilimselci: Bilim Felsefesi 1 Bilim Felsefesi 2 Bilim Felsefesi 3 Formel bilimler pozitif bilimlerin dilidir. Pozitif bilimlerin özünü oluşturan ölçü ancak matematik bilimleri ile mümkündür. Yine bilgilerin kendi içinde tutarlılığı ve sonuçların dile getirilişleri ile doğruluğunun denetlenmesi ancak mantıkla mümkündür. Gördüğünüz gibi, Matematik hakkındaki yargılarım son derece gerçekçi ve yerinde... Konusuna giren alan içindeki nesnel gerçekliğin yasalarını bulmak ve bu alanda meydan gelen olayları açıklamak. Nedenini bildiğimiz olaylar konusunda öngörüde (öndeyi) bulunmak. Yani olayları onlar gerçekleşmeden önce tahmin etmek. Yani size şöyle anlamlandırayım madem ki: Konusuna giren yani Görebildiği, Tutabildiği, Dokunabildiği yani Algılayabildiği gerçekliğin yasalarını bulmak ve bu Maddi gerçeklikte meydana gelen olayları açıklamak Bilim'in görevidir der "Bilim Felsefesi" yani bir bakıma Agnostisttir. Çünkü Algılamadığı alan hakkında tek bir görüş ve bilgi dahi veremez. Çünk kaynaklardan göreceğiniz üzere "Bilim" değerlendirmez, sadece ölçer... Somut verileri ortaya koyar... Bundan fazlasını yapmaz... Değerlendiren, yordayan, yorumlayan, açıklamaya çalışan ve Bilim'e muhtaç olan Felsefelerdir... Yani olayları gerçekleşmeden önce tahminden bulunmak, yani Matematikleşmek... Kontrol altına almak... Kesin ve herhangi bir manaya çekilemez, açık ve net veriler sunmak... Yani var olan Maddi gerçekliği ortaya koymak... Yani Kontrole ulaşmak... Yani Felsefeden bağımsız olmak... Bir dile ihtiyaç duymamak, kendi kendini anlatabilmek... Metafizikle bu yüzden ayrıldığını size söylemiştim, ancak onu da yordayamayıp siz tamamen alakasız bir tespitte bulunmuştunuz... Ama göreceksiniz, merak etmeyin... Nesnel tavırlı olmak : Bilimle uğraşanlar bilimsel çalışmaları sırasında, her türlü önyargılarından, inançlarından, eğilimlerinden uzak durmalıdırlar. Yansız ve nötr olmalıdırlar. Ve ayrıca da metafizik değerlendirmelerin her türlüsünden arınmalıdırlar. Şimdiye kadar, biliyorsunuz ki bundan farklı bir şey söylemedim. İnançların Bilim'e karışamayacağını ve bu anlamda "Deist" olunması gerektiğini çok kez belirttim. Ve görüyorsunuz ki yanılmıyorum... İnançlı olmak "Bilim'i ve Verilerini" kabul etmeye, anlamlı kılmaya ve Tanrı'nın varlığına inanmaya kesinlikle engel değil. Hoşgörülü olmak : Tüm bu özellikleri içinde barındırıp bir potada eritebilen bilge bir kişilikle ölçülü seviyeli ve tahammüllü bir hayat sürmek. Buna yorum dahi yapmıyorum Sayın Bilimselci... Kimlerin Hoşgörülü olduğu yani Kimlerin "Evrensel ve Bilimsel Ahlaka" sahip oldukları çok açık bir şekilde ortada... Bilimselci; Bilimsel Ahlak Felsefenin bilimle ilişkisi pozitif bilimlerin felsefeden ayrılıp, kendi ayakları üstünde durmayı başardıkları 19. ve 20. yüzyılda çok daha netleşmiştir. Bu dönemden sonra felsefe bilim üzerine düşünüp, bilimlerin mantığını kurmaya daha çok zaman ayırmıştır. Ne kadar ironik... Bir inançlı olarak benim olmam gerektiğini düşündüğünüz yerdesiniz şu an; Doğmatizmin, Önyargının, Kalıplaşmanın, Kendi olamamanın, Bilimsel olamamanın, Bilim olamamanın doruğundasınız bilmem farkında mısınız?... Oysa ben kendimim... Kimsenin kalıbında değilim... İçsel ve Dışsal gerçekliklerimi reddetmiyorum ve birbirleriyle anlamlı kılabiliyorum... Bundan sonra cevap vermenize gerek dahi yoktur Sayın Bilimselci... Makaleleri okurken, şunu göz önünde bulundurun derim; -Ön yargılarınızı, ön kabullerinizi ve içinde bulunduğunuz Kalıbı bir kenara atın... -Materyalizm ile İnanç'ın, Bilim ile Felsefe'nin (Materyalizm, Agnostisizm, Panteizm, Panenteizm, Deizm ve birde bugün öğrendik Pragmatizm) anlamlarını, farklarını, kavramlarının farklarını iyi öğrenin ve aklınızda tutun... -İlla ki bir Kalıba sığmak zorunda olmadığınızın, öncelikle Kendiniz olmanız gerektiğinin farkına varın... -Tek Meşru'nun siz olamayacağınızın farkına varın... Kalıcı bir etki bırakabildiysem ne mutlu bana... Saygılarımla Sayın Bilimselci... Saygılarımla... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Sevgili yam_yam emek vererek yazdığın yazın için teşekkür ederim ateistlerin tümüne önyargı ile bakmamamın sebebi sen ve değerli bilimselcidir. bir insan birşeye inansın ya da inanmasın eğer bir tartışmaya giriyorsa geliştirdiği fikirleri paylaşmalıdır... o yüzden senden öğreneceklerim çok değerli benim için. verdiğin örneklemelerden çıkan sonuca göre inananların tümü kendilerini ve karşılarındakini ikna etmek için bilimi inançlarına destek olarak kullanıyorlar... öyle ise hristiyanların kabullendiği baba, oğul, kutsal ruh üçlemesinde hristiyanlar bilimi kendilerine kanıt gösteriyorlar mı? ya budistler? yahudiler? yoksa müslümanlardan başka bilimi benimsemiş başka dindarlar yok mu? İslam öncesi İlahi olsun olmasın seçilen ve benimsenen hiç bir dinde bilimsel değerlere önem verilmemiş ki. hristiyanların ortaçağda bilimadamlarına neler yaptıkları ortada. ama müslümanlar bilim adamlarına düşman olup onları yakmamışlar. bilimden çok fazla faydalanmamış olmalarının çok başka sosyal sebebleri var ama din buna mani değil... yerçekirdek demir ve nikelden oluşur en azından şuanki genel kabul budur demişsin peki demirin de altın gibi çok büyük yıldızlarda ortaya çıkan bir maden olmasını nasıl açıklayacağız? yerçekirdek nasıl demir üretmiştir? insanların hemen hemen büyük bölümünde "mistik/doğa üstü/kendilerinden farklı" varlıklara inanma düşüncesi var adlandırılamayan, hayal edilmeye başlandığında zihinlerde kendine bir şekil buluyor... hinduların törenlerini izledim geçen dillerine şiş geçiriyorlar, bir nehre girip yıkanıyorlar kutsandıklarına inanıyorlar, sonra şii müslümanlara bakıyorum onlarda bir şekilde kutsanma adına kendilerine şişlerle eziyet ediyorlar kerbelayı anmak adına kendilerini zincirlerle kamçılıyorlar... bütün bunları görünce insanların inançlarının, geleneklerinin, alışkanlıklarının, bazı kabullerinin birbirinden etkilendiği gerçeği ortada duruyor... bir müslüman olarak anladığım dinde bu batıl dinlerle benzerliklerinin olmaması gerektiğini düşünüyorum... dinde o benzerlikler yok ama dini benimsemiş pek çok insanda var. kutsanma, kutsal, temas edip arınma içgüdüsü, bir şeye inananların çoğunda var olan şeyler. şeytanın güçlerini anlatan filmler izlemişsinizdir. şeytan kötülük yapma adına insan bedenine girer ya da yeni doğan bebek şeytandır tek eliyle kocaman bir cismi kaldırır, yakar yıkar, öldürür... oysa Kuran'da anlatılan şeytan zihinlerde gizlidir ortaya çıkıp yakıp yıkmaz, akıl çeler, yoldan çıkartır, saptırır, kötülüğü şeytanın kendisi yapmaz insana yaptırır. ama kime sorarsanız sorun şeytandan korkar. (inananlar) olağan üstü güçlerinin olduğuna inanırlar. oysa Kuran böyle birşey anlatmıyor. o sizin apaçık düşmanınızdır" diyor. ama bize kötülüğü kendi seçimlerimizi yaparken bizi yönlendirmekle yapıyor. aslında insan kendi kendisine kötülük yapıyor... son olarak bilim bir alternatif değil benim için. bilim hayatımı her anlamda kolaylaştırmama yarayan bir araçtır... selamlar Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 sevgili boşig arkadaşımın verdiği cevaplarda böyle bir üsluba hiç rastlamadım o kadar hümanist ki karşısında ki muhatabın niyetini kavramış olsada yine de "kendisine ve karşısındakine" olan saygısından ya da en azından bilime ve tartışmaya olan saygısından gayet düzgün ve akılcı cevaplar veriyor ama bu sanıyorum ki yetmiyor. Kalkıp düşüncesizlikle suçlanabiliyor. Sevgili Sardunyam, Sayın boşig'in en büyük destekçilerinden olarak, kendisini bu şekilde nitelendirmenizi anlayışla karşılıyorum. Benide yukarıdaki şekilde nitelendirmenizde sanırım olağan bir durum. Şu anda fazla vaktim yok, ama en kısa zamanda yanıldığınızı size ispatlayacağım. Zaten kendisi yine bana takmış devam ediyor, banada mecburen cevap hakkı doğuyor. İkinizinde bana neden bu kadar taktığınızı biraz inceledim ve sanırım ikinizde bana "Din şiddet ve Savaş" başlıklı topicteki iletim dolayı taktınız. Neyse o konu geçti ama, şimdi yazdıklarınıza en kısa zamanda cevap vereceğim. İlginize teşekkür ederim. En iyi dileklerimle. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Bundan başka daha önceleri "Yaratıcıyı Bilimle Açıklamaya Çalışanlar Hatalıdır" derken, şimdi de "Mantıkla Açıklamaya Çalışanlar Hatalıdır" demişsiniz... Yani rüzgar nereden eserse oraya... Yani kim ne yaparsa yapsın tek "Meşru" sizsiniz... Bir Felsefeyi "Tek Doğru" addetmek "Doğmatik" bir görüştür... İstediği kadar Bilim'e dayansın o görüş... Diğerleri de Bilim'e dayanıyor çünkü, gösterdik... Siz "İnsanların Algılamadaki Farklılıklarını"da reddetmiştiniz, ancak yine Materyalist yada Varoluşçu bir Yaklaşım daha var "İnsancıl Yaklaşım". Son derece Bilimseldir ve ne hikmetse söylediklerimden farklı bir şey söylemez... Sizde Varoluşçuydunuz değil mi? Anlıyorum, çok çok iyi anlıyorum... Anlaşılan Materyalizm'den başka bir Felsefeye eğilmemişsiniz... Sayın boşig. Galiba bir insanın ne söylediğini anlaman için sana yüz kez tekrar etmek gerekecek. Eğer yine anlamazsan gelecek iletilerimde aynı şeyleri yüz kez alt alta yazacağım. Yaratıcıyı bilimle açıklamak hatalıdır. Hatta yalancılıktır. Yaratıcıyı mantıkla açıklamakta hatalıdır yalancılıktır. Bunu da en az yüz kez yazmıştırım ama anlaman ne mümkün. Ama her zamanda altına yazmışımdır MADDE kaynaklı olması gerek diye. Ben tüm bilimlerin madde kaynaklı olmasını yazmışımdır, yüz kez, bin kez. Madde kaynaklı olmayan mantık anlayışının da hurafe, masal fal olduğunu da yazmışımdır yüz kez. Ama heyhat okuyan anlayan kimki ? Sayın boşig. Yine felsefe çeşitleri içinde aynı şeyleri söyledim yüzlerce kez. Madde kaynaklı olmayanı metafiziktir yada ona yandaşlık yapıyordur diye. İşte Ünlü felsefecinin bu konudaki yazısı: Bilinemezcilik, "utangaç" bir materyalizmden başka bir şey değildir. Bilinemezcinin doğa kavramı, baştan sona materyalisttir. Bütün doğal alem, yasalara bağımlıdır, ve bir dış etkenin işe karışmasını kesinlikle dışlar. Ancak, bilinemezci,şunu ekler: Bilinen evrenin ötesinde yücelerden yüce bir varlığın bulunduğunu ileri sürmemizi de çürütmemizi de sağlayacak hiçbir aracımız yoktur. Şimdi görüyoruz ki, bu iki felsefeyi uzlaştırmak iddiasında olan teoriler, gerçekte idealizmi savunmaktan başka bir şey yapmıyorlar, felsefenin temel sorusuna üçüncü bir yanıt getirmiyorlar, bu bakımdan da, üçüncü bir felsefe yoktur. Bu felsefe, demek ki idealizme yardım ediyor ve bilinemezciler; kendi görüşlerinde tutarsız olduklarından, sonunda idealizme varıyorlar. Bilinemezciyi kazırsanız idealizmi bulacaksınız. Diyor, ünlü felsefeci George Politzer. Dogmatik görüşün ne olduğunu da çok açık birşekilde yazmış ve maddeyle nitelemiştim. Anlamamışın. Tevekkeli değil senden başka itiraz edende yok.. Anlamak için geriye gitmen gerekir. 128 ileti ileti olmuş, halen aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun. Bende değişen bir şey yok. Materyalist felsefenin neden bilim felsefesi olduğunu daha önce belirtmiştim. Anlaman için yine geriye dönmen gerekecek. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2007 Sayın boşig. Galiba bir insanın ne söylediğini anlaman için sana yüz kez tekrar etmek gerekecek. Eğer yine anlamazsan gelecek iletilerimde aynı şeyleri yüz kez alt alta yazacağım. Yaratıcıyı bilimle açıklamak hatalıdır. Hatta yalancılıktır. Yaratıcıyı mantıkla açıklamakta hatalıdır yalancılıktır. Bunu da en az yüz kez yazmıştırım ama anlaman ne mümkün. Ama her zamanda altına yazmışımdır MADDE kaynaklı olması gerek diye. Ben tüm bilimlerin madde kaynaklı olmasını yazmışımdır, yüz kez, bin kez. Madde kaynaklı olmayan mantık anlayışının da hurafe, masal fal olduğunu da yazmışımdır yüz kez. Ama heyhat okuyan anlayan kimki ? Sayın boşig. :clover: Anlamayan ben olayım Sayın Bilimselci, önemli değil... Ama şuna dikkatinizi çekmek istiyorum, hala "Madde" diyorsunuz... Oysa ben Madde'den bahsetmiyorum diyorum size... Yüz kerede ben yazsam, sizde bunu anlamayacaksınız sanıyorum. Siz Maddeden başka bir gerçekliği "Gerçek" olarak adlandırmayabilirsiniz ve tek gerçeği "Madde" olarak da adlandırabilirisiniz ancak bu sizin kendi Kişisel Gerçekliğinizdir... Yana bundan daha bir üst seviyede, Kalıbına dahil olduğunuz "Materyalist Felsefe"nin görüşüdür bu... Oysa bir tek Materyalizm yok... Bunları tekrar tekrar yazdık. Bilim Felsefesi ile karıştırdınız, onunda tanımını verdik... Ayrıca o yazı size değildi, konuyu anlamadan cevap yazabilen Sayın Evrenselin konu ile ilgisiz yazısını konu ile ilgili hale getirebilmek için ve konuyu özetleyebilmek için yazılmış bir yazıydı... Neyse, ithamlarınız için sağolun yinede... Nede olsa Evrensel Ahlaka sahip olan ben değilim. :P Yine felsefe çeşitleri içinde aynı şeyleri söyledim yüzlerce kez. Madde kaynaklı olmayanı metafiziktir yada ona yandaşlık yapıyordur diye. İşte Ünlü felsefecinin bu konudaki yazısı: ....... Diyor, ünlü felsefeci George Politzer. Dogmatik görüşün ne olduğunu da çok açık birşekilde yazmış ve maddeyle nitelemiştim. Anlamamışın. Tevekkeli değil senden başka itiraz edende yok.. Anlamak için geriye gitmen gerekir. 128 ileti ileti olmuş, halen aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun. Bende değişen bir şey yok. Materyalist felsefenin neden bilim felsefesi olduğunu daha önce belirtmiştim. Anlaman için yine geriye dönmen gerekecek. Diğer Felsefelerle ilgili söylediğiniz söylediğiniz şeylerin toplamı "Tek Meşru Gerçek Felsefenin Materyalizm Olduğu"dur... Bu konudaki tüm yazıların gerçekten belleğimde ve başka bir anlam çıkmıyor. Ben ne olduklarını açıkladıkça siz "Tanrı ile ilgili olan bağlarında" hepsini teker teker sildiniz ve tüm bilgileri Materyalizme yonttunuz. Bilim Felsefesi ve Materyalist Felsefe arasında kurduğunuz bağda, sadece "Bilim = Materyalizm" denklemini meşrulaştırmak için kurduğunuz bir denklem, zoraki bir düz mantık... Uydurma da diyebilirisiniz. Bilim Felsefesinin, Materyalist Felsefenin ve Bilim'in ne oldukları ayan beyan ortadadır... Bence siz 128 iletiyi değilde, Tüm Dünya Görüşlerini bir gözden geçirin isterseniz... Zira kendi kalıbınızdan öteye geçemiyorsunuz... "Bilinemezcilik, "utangaç" bir materyalizmden başka bir şey değildir. İşte siz "bu"sunuz Sayın Bilimselci... Sizden başka hiç bir Felsefeyi "Meşru" görmemek... Suçlamak yada "Hata" ile itham etmek. Bu huyunuzun nereden geldiği de belli... Kendinizi kalıplarına sığdırdığınız insanlardan tıpatıp almışsınız, kendi gerçeklerinizi oluşturamamışsınız... Sizin verdiğiniz isimler neye benziyor biliyor musunuz? İnançlıların, size "İslam"ın gerçek olduğunu anlatmak isterken şöyle bir yönteme başvurmalarına; Bir İslam Din Adamının, İslamın gerçek olduğuyla ilgili bir söylemini size getirmelerine... Sizde aynısını yapıyorsunuz... Sizin ve diğer Ateist arkadaşların tüm yöntemleri ve davranışları, yadsıdığınız Müslümanların yaptıklarının aynısı... Tek fark; onlar inanıyor, siz inanmıyorsunuz... Yöntem, Kimlik ve Kişilikler aynı... İthamlarınız bile aynı birbirinize... Bana "Materyalizm"in geçek olduğunu söylerken, yine "Materyalist" insanların görüşlerini getiriyorsunuz. Ya zaten o adamlarda sizin gibi, Materyalizmden başka bir gerçekliği kabul etmiyorlar ki, suçluyorlar... Daha neden onların görüşlerini getiriyorsunuz... Bakın çok kaba bir araştırma yaptım net'te, ve Sayın Evrensel'in "Alaycı" bir tavırla kaynak gösterdiği "EkşiSözlük"ten, kaynak gösterdiğiniz "Orhan Hançerlioğlu" ile ilgili bir entry... Size ve Sayın Evrensel'e ne kadar benziyor, dikkat edin... EkşiSözlük: Orhan Hançerlioğlu 8- # marxist literaturun disinda tanimladigi tum ogeleri basliklari terimleri kavramlari suclayici yada inanilmaz tarafli bir sekilde aciklayan insan*.kimi zaman kendini dovmekten kufur etmekten zor alikoymus gibi yazan ucuncu tekil sahis. diyalektik materyalizme eytisimsel ozdekcilik diyen kimse. 9- # george politzer'in türkiye subesi. su anlamda: felsefe ile yeni ilgilenmeye niyetlenmis birisi hata eder de bu adamlarla baslarsa, felsefenin ne ve filozoflarin kimler oldugu hakkinda ipe sapa gelmez yorumlari** genel gecer, felsefe aleminde kabul edilen seyler zannedebilir. adam felsefe ansiklopedisi yerine "marksist felsefe ansiklopedisi" olarak yazsa yazdiklarini -eh bi derece. gerci o zaman bile heidegger, husserl, nietzsche, albert camus (daha gider bu) hakkinda yazdiklari (hakaret üzerine hakaret) ansiklopedi konseptinin limitini asar bence ya... 12- hikayeci felsefe ve bilim anlayışının türkiye şubesi. 15- hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra yıllarca çeşitli illerde kaymakamlık ve emniyet müdürlüğü görevlerinde bulunmuş tüm eserlerini de bu esnada vermiştir. bu bilgiler iftira ya da dedikodu değil aşikar bilgilerdir. birbiriyle tümüyle uyumlu aydınlanmacı, pozitivist, kemalist, stalinist bir kafayla yazmıştır. türkiyeli solcu nesillerin darkafalı bir zihniyetle yetişmesine george politzer kadar katkıda bulunmuş bir kişiliktir. 21- # 29.03.06 tarihli tempo dergisindeki şu bilgiyle dixi et salvavi animam meam bağlamını beraber düşündürten aydındır. -yine de günahını almayabiliriz- "...mesela bir mason yazarın kitabı çıkar. o kovboy kitabı da olabilir ama masonlar açısından yazılması önemlidir. loca, yazardan, kendileri için önemli olan dört beş cümleyi kitaba koymasını ister. o kitaptan 10-15 bin tane alıp dağıtırlar. reklamını iyi yapıp kitabı bir numara yaparlar. kitap bestseller olduğunda kitaptan gelen para dul kadın kesesine gider." Bu arada George Politzer'i de işlemiş olduk özetçe... Ayrıca "Evrensel Ahlak"tan bahseden "Siz"e şunu hatırlatmak gerekir, "Guruplaşma"ya karşı olduğunu söylemiştiniz ama, gördüğüm kadarıyla kendinizi "Kalıbına" sığmaya zorladığınız kimseler; Mason... Yani "Guruplşamanın" dik alasının fevkaladesinin fevkinde olan insanlar... Sanırım Çelişkinizi görebildiniz... Bundan ziyade, şuna takılıyorum, bu kimselerin şu huyları çok göze batıyor: -Sadece kendilerini Meşru görmeleri... -Sadece kendilerini Aydın görmeleri... -Sadece kendi guruplaşmalarını "Meşru" ve "Zorunlu" görmeleri... -Ahlak Değerlerine; Sadece kendilerinin sahip olduklarını düşünmeleri... -Gerçek Bilgiye; Sadece kendilerinin sahip olduklarını düşünmeleri... -Tek Akıllının; Sadece kendileri olduklarını düşünmeleri... -Tek Bilim Yapabilenin; Sadece kendilerinin olduklarını düşünmeleri... -Kendilerinden başka herkesi; Emperyalist olarak adlandırmaları... -... -... -... Ekşi sözlük gerçekten yararlı bir kaynakmış... Ama merak etmeyin, Orhan Hançerlioğlu'nun bir iki kitabını buldum Örütbağ/İnternet'ten be okumaya başladım... Daha ilk başlarda bile başlıyor... Tamam, doğru tespitleri yok değil, hakkını vermek lazım ama sizi çok güzel anlatıyor... Yada siz onun anlattıklarını uymaya çalışıyorsunuz da diyebiliriz... Neyse, kendimiz olmamız dileğiyle Sayın Bilimselci... Saygılarımla... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2007 Anlamayan ben olayım Sayın Bilimselci, önemli değil... Ama şuna dikkatinizi çekmek istiyorum, hala "Madde" diyorsunuz... Oysa ben Madde'den bahsetmiyorum diyorum size... Yüz kerede ben yazsam, sizde bunu anlamayacaksınız sanıyorum. Siz Maddeden başka bir gerçekliği "Gerçek" olarak adlandırmayabilirsiniz ve tek gerçeği "Madde" olarak da adlandırabilirisiniz ancak bu sizin kendi Kişisel Gerçekliğinizdir... Yana bundan daha bir üst seviyede, Kalıbına dahil olduğunuz "Materyalist Felsefe"nin görüşüdür bu... Oysa bir tek Materyalizm yok... Bunları tekrar tekrar yazdık. Bilim Felsefesi ile karıştırdınız, onunda tanımını verdik... Sayın boşig, Bu kadar ***** ************ seni tebrik etmek gerekecek, hatta bir de ödül vermek... Nihayet anlayabildin sadece madde den ve onun nitelediği bilgilerden bahsettiğimi. (yine de emin olamıyorum) Diğerlerinin de özünde metafizik, idealist, mistik, kurgu, hayali, masalcı, falcı olarak nitelediğimi nihayet anladın. Her ne kadar bilimden bahsetse de (ki eli mahkum), sonuçta getirip ruha bağlayacağı için özünde bilimsel bilgi olarak düşünülemez. Biliyorsun kutsal kitaplar, onları yorumlayanlar, bilim'i utangaç bir şekilde çok iyi kullanıyorlar. Başlığın başından beri açıklamıştım bunu "biri maddeci diğeri ruhçu iki temel dünya görüşü" diye. Senin "gurup" olarak addettiğin insanları da bu dünya görüşlerine (maddeci ve hayalci) göre ikiye ayırmak mümkün. Demekki insanlar da, bilgiler de, maddeciler ve haylaciler olarak farklılarmış. Dünya görüşlerinin, toplumların sosyal yapılarını da, siyasetlerini de etkiledikleri için bahsetmem gerekiyor. Diğer bilimsel bilgiler dediğin felsefeler de aynen siyasete benziyor. Bir de utangaç siyasetçiler var. Sözüm ona kendilerini sosyal adaletçi sanan siyasetçiler. Tıpkı kendini bilimsel sanan felsefeciler gibi onların amacı da "adaletçi" gözüküp emperyalist sömürüye köprü olmak. Amaçları, "bilimsel siyaset"i sulandırmak. Tıpkı bir maddenin "a" yada "b" olamayacağı gibi bilimsel doğrunun da, bilimsel görüşünde, a yada b şekli düşünülemez. Doğruların "doğru" alternatifi yine kendisidir. Başka doğru olamaz. Diğer Felsefelerle ilgili söylediğiniz söylediğiniz şeylerin toplamı "Tek Meşru Gerçek Felsefenin Materyalizm Olduğu"dur... Bu konudaki tüm yazıların gerçekten belleğimde ve başka bir anlam çıkmıyor. Ben ne olduklarını açıkladıkça siz "Tanrı ile ilgili olan bağlarında" hepsini teker teker sildiniz ve tüm bilgileri Materyalizme yonttunuz. Saygılarımla... Yukarda söylediğim gibi maddeyi "özü" olarak alan felsefede iki adet olamaz. İsimlerinin değişik olarak adlandırılmasını kılıf olarak kullanmak, çok ucuzca taktikler. Bilim felsefesinin de, materyalist felsefenin de, diyalektik materyalist felsefenin de, eyitişimsel özdekçi felsefenin de adlandırılması farklı fakat özü maddedir. İsimlerin farklılığındanmı medet umuluyor ? İşte siz "bu"sunuz Sayın Bilimselci... Sizden başka hiç bir Felsefeyi "Meşru" görmemek... Suçlamak yada "Hata" ile itham etmek. Bu huyunuzun nereden geldiği de belli... Kendinizi kalıplarına sığdırdığınız insanlardan tıpatıp almışsınız, kendi gerçeklerinizi oluşturamamışsınız... Sizin verdiğiniz isimler neye benziyor biliyor musunuz? İnançlıların, size "İslam"ın gerçek olduğunu anlatmak isterken şöyle bir yönteme başvurmalarına; Bir İslam Din Adamının, İslamın gerçek olduğuyla ilgili bir söylemini size getirmelerine... Sizde aynısını yapıyorsunuz... Sizin ve diğer Ateist arkadaşların tüm yöntemleri ve davranışları, yadsıdığınız Müslümanların yaptıklarının aynısı... Tek fark; onlar inanıyor, siz inanmıyorsunuz... Yöntem, Kimlik ve Kişilikler aynı... İthamlarınız bile aynı birbirinize... Bana "Materyalizm"in geçek olduğunu söylerken, yine "Materyalist" insanların görüşlerini getiriyorsunuz. Ya zaten o adamlarda sizin gibi, Materyalizmden başka bir gerçekliği kabul etmiyorlar ki, suçluyorlar... Daha neden onların görüşlerini getiriyorsunuz... Bakın çok kaba bir araştırma yaptım net'te, ve Sayın Evrensel'in "Alaycı" bir tavırla kaynak gösterdiği "EkşiSözlük"ten, kaynak gösterdiğiniz "Orhan Hançerlioğlu" ile ilgili bir entry... Size ve Sayın Evrensel'e ne kadar benziyor, dikkat edin... Bu arada George Politzer'i de işlemiş olduk özetçe... Ayrıca "Evrensel Ahlak"tan bahseden "Siz"e şunu hatırlatmak gerekir, "Guruplaşma"ya karşı olduğunu söylemiştiniz ama, gördüğüm kadarıyla kendinizi "Kalıbına" sığmaya zorladığınız kimseler; Mason... Yani "Guruplşamanın" dik alasının fevkaladesinin fevkinde olan insanlar... Sanırım Çelişkinizi görebildiniz... Bundan ziyade, şuna takılıyorum, bu kimselerin şu huyları çok göze batıyor: ***** ********* dolayı seni bir kez daha tebrik etmek gerek doğrusu. Nasıl anladın bizlerin yazılarından kaynaklandığımız insanlara benzediğimizi ? Bu zekayle seni Türkiye de tutacaklarını pek sanmıyorum. Emparyalist beyin avcıları eminim seni rahat bırakmayacaklardır. Ülkeleri için çalacaklardır seni. Elbetteki onlara benzeyeceğiz, onlar gibi düşüneceğiz, onlardan alıntı yapacağız. HY yı örnek almamızı salık vereceksin galiba. Elbetteki bizler bilim görüşlü insanları kendimize örnek alacağız. Sahtecilikten mahkeme de yargılananları değil. Ekşi sözlükte o bilimsel görüşlü insanları eleştirenlerinde H.Y den farklı olduklarını sanmıyorum. Oraya, her görüşten insanlar yazabiliyorlar. İşte değerlendirmeleri; Çelişkilere ve kafaya bak. birbiriyle tümüyle uyumlu aydınlanmacı, pozitivist, kemalist, stalinist bir kafayla yazmıştır. Bizlerin bilimsel görüşlülerden yapılandığımız gibi sende bunlardanmı yapılanıyorsun ? Alıntı yaptığına göre..... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2007 Sayın boşig, Bu kadar ***** ******** seni tebrik etmek gerekecek, hatta bir de ödül vermek... Nihayet anlayabildin sadece madde den ve onun nitelediği bilgilerden bahsettiğimi. (yine de emin olamıyorum) Diğerlerinin de özünde metafizik, idealist, mistik, kurgu, hayali, masalcı, falcı olarak nitelediğimi nihayet anladın. Her ne kadar bilimden bahsetse de (ki eli mahkum), sonuçta getirip ruha bağlayacağı için özünde bilimsel bilgi olarak düşünülemez. Biliyorsun kutsal kitaplar, onları yorumlayanlar, bilim'i utangaç bir şekilde çok iyi kullanıyorlar. Başlığın başından beri açıklamıştım bunu "biri maddeci diğeri ruhçu iki temel dünya görüşü" diye. Senin "gurup" olarak addettiğin insanları da bu dünya görüşlerine (maddeci ve hayalci) göre ikiye ayırmak mümkün. Demekki insanlar da, bilgiler de, maddeciler ve haylaciler olarak farklılarmış. Dünya görüşlerinin, toplumların sosyal yapılarını da, siyasetlerini de etkiledikleri için bahsetmem gerekiyor. Diğer bilimsel bilgiler dediğin felsefeler de aynen siyasete benziyor. Bir de utangaç siyasetçile............ Yukarda söylediğim gibi maddeyi "özü" olarak alan felsefede iki adet olamaz. İsimlerinin d.......... ****** ******** dolayı seni bir kez daha tebrik etmek gerek doğrusu. Nasıl anladın bizlerin yazılarından kaynaklandığımız insanlara benzediğimizi ? Bu zekayle seni Türkiye de tutacakla............... Elbetteki onlara benzeyeceğiz, onlar gibi düşüneceğiz, onlardan alıntı yapacağız. HY ............. Bizlerin bilimsel görüşlülerden yapılandığımız gibi sende bunlardanmı yapılanıyorsun ? Alıntı yaptığına göre..... Arkadaşım, sizin savunduğunuz Evrensel'de aynı yerden alıntılamıştı dikkat ederseniz? Ama sanırım sizin guruptan olduğu için ses çıkaramadınız, savunmanıza ihtiyacı var sanırım... İkincisi ben H.Y.'ci bir insan değilim ve onu örnek almanızı da tavsiye etmem zaten... Nefret ederim HY/Adnan Oktar kişisinden... Kendisiyle kesişmiyorum bile... O insanlardan alıntı yapmanıza bir şey demezdim, siz o insanların yarattığı kalıba sığmaya çalışıyorsunuz... Kendi kimliğinizi yadsıyorsunuz... Bir ipe bağlanıyorsunuz... "**** ******" ithamınızı size iade ediyorum ve seviyenize düşmüyorum. Ben Bilim yapan insanlara karşı değilim... Karşı olduğum şey yazılı... Bilim'i sadece kendisinin yaptığını, anladığını ve sadece kendisini meşru gören felsefeleri reddediyorum... Sizin Doğmatik zekanızı reddediyorum. Bir kimsenin, yine başka bir kimsece oluşturulmuş Kalıplara sığmaya çalışmasına karşı çıkıyorum... İnsanların "Kendi" olamamalarına karşı çıkıyorum... Kendi özbenliğinizi ortaya koyamamanıza karşı çıkıyorum... Ve siz yalnızca ve yalnızca o kimselerin düşüncelerini burada haykırmaktan başka birşey yapamıyorsunuz... Yazılarınız ortada... Yazdıklarımda ortada... Sizin kada küçülerek size hakaret etmiyorum ancak sizi kendinizle başbaşa bırakabiliyorum... Hiç bir felsefeyi kılıf olarak kullanmıyorum... Hepsi ortada... Bakış açıları ortada... Siz bunları kendinize yontmaktan başka bir şey yapamıyorsunuz... İşinize gelen Bilim Felsefesi oluyor, işinize gelen Materyalizm, işinize gelen ise Bilim... Oysa farklarını tek tek ortaya koyduk. Üslubunuzun düzeysizliği açısından konuşacak bir şeyimizin kaldığını düşünmüyorum bu konuda... Saygılarımla... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2007 Sizin Doğmatik zekanızı reddediyorum. Bir kimsenin, yine başka bir kimsece oluşturulmuş Kalıplara sığmaya çalışmasına karşı çıkıyorum... İnsanların "Kendi" olamamalarına karşı çıkıyorum... Kendi özbenliğinizi ortaya koyamamanıza karşı çıkıyorum... Ve siz yalnızca ve yalnızca o kimselerin düşüncelerini burada haykırmaktan başka birşey yapamıyorsunuz... Saygılarımla... Bu konuda da yanlışın var sayın boşig, İnsanların aldıkları bilgiler, insanı "kendi" si yapar. İnsanın "kendi" si olması, eti kemiği değildir. Beynidir. Beynindeki değerlerdir. Aldıkları bilgiler çağlardan beri diyalektik olarak gelişmiştir. Kalıp olarak isimlendirdiğin beni "kendi"m yapan fikirlerim, tüm insanlığa aittir. Bir önceki bilgi tarafından nitelenmeyen bilgi olamaz. Tabiki yine madde özlü bilgileri kastediyorum.(anlaşılması için) Selam.. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Bu konuda da yanlışın var sayın boşig, İnsanların aldıkları bilgiler, insanı "kendi" si yapar. İnsanın "kendi" si olması, eti kemiği değildir. Beynidir. Beynindeki değerlerdir. Aldıkları bilgiler çağlardan beri diyalektik olarak gelişmiştir. Kalıp olarak isimlendirdiğin beni "kendi"m yapan fikirlerim, tüm insanlığa aittir. Bir önceki bilgi tarafından nitelenmeyen bilgi olamaz. Tabiki yine madde özlü bilgileri kastediyorum.(anlaşılması için) Selam.. Aldıkları Bilgiler değildir Efendim insanı "Kendisi" yapan, "Anlamlandırdığı Bilgilerdir" insanı kendisi yapan... Siz bir çok şey bilebilirisiniz ancak bunları anlamlı kılmadıysanız, kendiniz anlamlandırmadıysanız, başkalarının anlamlandırmaları üzerine inşa ettiyseniz herşeyiniz, siz "Siz" olamazsınız... İnsan öncelikle Eti ve Kemiğiyle İnsandır... Kafasının içindekiler sonradır... İlk baktığınızda karşınızda İnsan görürsünüz ve önemli olan budur... Zekasının Sivriliği değildir... Sizi siz Yapan bilgiler Tüm İnsanlığa ait ise, o insanlık içinde ben ve diğer tüm inançlılarda geçiyor arkadaşım... Ben size Evrensel İnsani Değerleri yazayım: -İnsan olmak -Saygı duymak (İnançlara ve Fikirlere) -Kişisel tercihlere Saygı duymak (Eğitimsel, cinsel, Ussal, çevresel) -Kişisel değerlere Saygı duymak -... -... -... Bunları her insan paylaşmalıdır, öyle değil mi? Evet... Size göre "Materyalist olmayan insan bu görüşlere sahip olamaz" öyle değil mi? Evet... Dolayısıyla, materyalizm de bilimlerle tümleşiktir, bilimlere dayanır ve bilimlerle birlikte evirilir. 19. Yüzyılın sonlarında bilimlerin gelişmesinden materyalizm “çağdaş materyalizm” olarak isimlendirilmiştir. Materyalist insan pek çok dinciye nazaran, ahlaka,insani değerlere oldukça hassas (Duyarlı,Duygulu) bir insandır. Yalan söylemez, haksizlik etmez, hırsızlık, zina ve cinayetle işi olmaz. Gerçek ihtiyacı olanlara yardım eder, ailesini sever ve sayar, insanlarla iyi geçinir. İçki, kumar ve uyuşturucu gibi bağımlılık yapan maddeleri sevmez, nadiren alkol alır. Ahlaklı, namuslu ve dürüst bir kişidir. Ceza evlerinde bilim görüşlü insana rastlayamazsınız. Materyalist bir insanın, maddeci olduğundan,duygusuz olduğu bir uydurmadır/safsatadır. Bilimsel görüşte insani değerler ilk hareket noktası olduğundan ; Kişinin insana olan sevgisi ve duygusu çok gelişmiştir. Ben size, bir inançlı olarak inandığım değerleri yazayım, sizde "Bilimsel" olup olmadığına karar verin... -İnsanlara "İnançlı/İnançsız" ayrımından önce "İnsan" olarak yaklaştım. -Lise 2nci sınıftan beri hiç bir sorunumu "Kavga" yada "Kaba Kuvvet" gibi erdemsiz hareketlerle çözmeye çalışmadım. -Kimsenin eşyasında gözüm olmadı ve kimsenin malına tamah etmedim, hırsızlık yapmadım. -Sigara, Uyuşturucu, Alkol gibi bağımlılıklarım hiç olmadı, arada sırada alkol alıyorum ama kimseye tek bir zararım dokunmuyor. -Öğrencilerime hiç bir zaman (Müslüman olmalarına rağmen) kendi inandığım şeyleri anlatmadım, inansınlar diye bir kaygım olmadı, Kendi Öz Düşüncelerini savunabilmeleri doğrultusunda eğitmeye çalıştım. -Öğrencilerimin Velilerine, körpecik çocuklarına "Doğmalar" aşılamamaları ve beyinlerini yıkamamaları için çabaladım, öğüt verdim. -Ailemden ziyade tüm tanıdığım insanları da sevdim, saydım, değer verdim... -Hiç bir zaman "Kayırmacı/Torpilci" bir istekte bulunmadım. Hayatımda tek bir hocamdan tek bir puan dahi istemedim, kimseye beni kayırması için dil dökmedim. Bu tür fırsatlar doğduğunda ise dil dökmeyi onuruma yediremedim. Haketmeye değer verdim. -Bırakın adam öldürmeyi, Müslüman olmama rağmen, Kurban bayramında bir kurbanlığın kesilmesine dahi içim elvermez ve bakamam. -Kumardan nefret ederim, bir kere ile oynamadım. Oynayanlara çok rastladım ve tiksindim. -İlkokuldayken, bir arkadaşımın söylediği yalan yüzünden ben suçlu duruma düşmüştüm ve acısını benliğimde iz kalacak şekilde çekmiştim ve o günden beridir hayatımda hiç yalan söylemediğime inanıyorum. İnsanız sonuçta ama hatırlamıyorum söylediğimi... -İnsani değerlere son derece saygılı olduğumu düşünüyorum. Kimsenin fikirlerini küçümsemedim, kimsenin yaşadıklarını yargılamadım, kimseyi geçmişi ve geçmişte yaşadığı hataları yüzünden de yargılamadım, kimseyi inancında dolayı "Dinci" yada "Dinsiz" olarak nitelemedim. Dinsizlerin "Ahlaki Değerlere Sahip Olamayacağını" bir kere bile iddia etmedim hayatımda. Kaldı ki hayatımdaki en yakın arkadaşım Ateisttir ve bildiğim bir çok İnançlıdan da son derece de Ahlaklı bir insandır. Ama en az o kadar Ahlaklı olan İnançlı insanlarda var arkadaşım olarak... -Kimsenin namusuna ve iffetine göz dikmedim, Sevgi ve Saygıya önem verdim... -Ceza evine girmeyi bırakın bir kenara, herhangi bir insana karşı yüzümü kızartacak en ufak kırıcı bir olay bile yaşamadım. -Kimsenin hakkına tecavüz etmedim, hakkını yemedim. -Kendimi "Yalnız Kalmamak Uğruna" hiç bir guruba ait hissetmedim, İnsanlar arasında en ufak bir ayrımcılık yaratacak her türlü eğilimden uzak durdum ve İnsanlara "İnsan" gözü ile bakmayı öğrendim... İnsanları belli kriterlere göre yargılamadım... Ama tüm bunlara rağmen "İnanıyorum"... O yüzden beni hala "Bilimsel" olmamakla ve "Ahlaksız" olmakla niteleyebilirsiniz... Bugün için, pek çok dindarın son derece ahlaksız olduğu da ayrı bir konudur. Tartışılabilir. Neden dinler insanları ahlaklı ve erdemli yapmaya yetmemiştir ? Materyalist kişi dinsiz olduğu halde neden ahlaklıdır ? neden duyarlıdır? Ve hayatımda "Bilimsel" olduğumu iddia edipte, hiç bir insanı bu şekilde yargılamadım... Ahlaka sadece İnançlıların sahip olabildiğini söyleyip, İnançsızların "Ahlaksız" olduğunu da söylemedim hayatımın tek bir anında bile... Sizin "İnançsızları" Kutsadığınız gibi, Hiç bir İnançlının "Ahlaksız" olamayacağını da savunmadım nedense... Sayın Bilimselci, öncelikle İnsanız... Ahlaklı olup olmamanın Din ile, Materyalizmle, Bilim ile, Bilimsellikle pek bir alakası yoktur aslında... İnançlı bir insan son derece Ahlaksız olabileceği gibi, İnançsız bir insanda son derece Ahlaksız olabilir... Bilim'in doruğundaki bir Bilim adamının son derece Ahlaklı olacağını iddia edemezsiniz. Yada bir İmamın çok ahlaklı olduğunua iddia edemeyiz... Sizin çabanız açıkça ortada... Mantığınız belli; Dinler İyi Huyları kendilerine mal etmiş, öyleyse bizde aynını yapalım ve sadece kendimize mal edelim... Merak ediyorum, acaba kim Evrensel Ahlaka daha çok sahip? Saygılarımla... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 İlk baktığınızda karşınızda İnsan görürsünüz ve önemli olan budur... Zekasının Sivriliği değildir... Sizi siz Yapan bilgiler Tüm İnsanlığa ait ise, o insanlık içinde ben ve diğer tüm inançlılarda geçiyor arkadaşım... Ben size Evrensel İnsani Değerleri yazayım: Sayın Boşig, Bazen dışardan bakıldığında boşig doğruları kabullenecek yapıda gibi gibi gözüküyor ama, yakından bakılınca hiçte öyle gözükmüyor. Takıntılarını bir aşabilsen yada belirttiğimiz çelişkilerin üzerinde durup, o "anlamlandırma" olgusuna önem versen olacak aslında. Bir kaç kez söyledim, tartışmak için tartışıyorsun. Diğer başlıklardada öylesin. Takip ediyorum. "Genel doğrular"ı bile sayıp tartışmaya alıyorsun. Misal: Etten kemikten insan görünümlü bir canlı elbette fiziksel olarak insandır. Everensel değerlere göre insan olarak elbette onunda yaşamaya hakkı vardır. Anacak topluma/insanlığa zararlı birisi ise "insani değerleri taşımıyor" demiyormuyuz ? Daha birkaç hafta önce, töre ve cinsel kurbanların failleri için "bunlar insan olamaz" demedikmi ? Ettenliği, kemiktenliği "insani değerler"i taşımaktan nasıl daha önemli görmektesin ? Bazı insanları, "insanca" davranmadıkları için hücrelere atılıp toplumdan soyutlamıyorlarmı ? Bu konuda sahifeler dolusu yazılar yazılabilir ama ne gerek var. Bunları aşamadıkmı ? Seni, "genel doğruları" tartışma seviyesinde değil de, daha ilerde gördüğümüz için uzatmıyoruz. Ama sen kelimelerin anlamlarına takılıp tartışmayı uzattıkça uzatıyorsun. Takıntılarından kurtulmalısın. Yine misal olarak, ben bilgi edinmiş insan bilgileri ile "kendi" olur diyorum. Sen ise yok efendim "eğer o bilgiyi anlamlandırmışsa "kendi" olur" diyorsun. El insaf yani şimdi konunun özünü bırakıp "edinme" ile "anlamlandırmanın" farkını tartışırsak konunun özünü nasıl kavrayacağız ? "Bilgi edinmek"le anlamlandırmayı kastettiğimi bilecek bilgi/zeka seviyesinde görüyorum seni. Zekana laf söyleyince de kızıyorsun, küsüyorsun. Neyse devam edelim.... Saydığın ahlaki değerler kişinin edinmesi gereken türlerden. Seni tebrik ederim. Abartıp sıralamana da gerek yoktu. Bende öyleyim aşağı yukarı. Çok insan bu şekilde. Ama aramızdaki fark tıpkı felsefelerin çelikileri gibi. Kazıyınca altından "istenmeyenler" çıkıyor. -Öğrencilerime hiç bir zaman (Müslüman olmalarına rağmen) kendi inandığım şeyleri anlatmadım, inansınlar diye bir kaygım olmadı, Kendi Öz Düşüncelerini savunabilmeleri doğrultusunda eğitmeye çalıştım.-Öğrencilerimin Velilerine, körpecik çocuklarına "Doğmalar" aşılamamaları ve beyinlerini yıkamamaları için çabaladım, öğüt verdim. Misal olarak yukardaki çelişkini hiç bir zaman göremeyeceksin. Hem dogmalara karşı öğüt verdim diyorsun, hem dogmacısın, bu bir çelişki. Eğer dogmacı isen bunu pratikte yansıtmıyorsan, düşüncelerinle yaptıkların örtüşmüyor, bu bir çelişki. Müslüman çocuklara kendi öz düşüncelerini savunmaları için öğüt verdim diyorsun, bu bir çelişki. (Biliyorum şimdi bu basit şeyi de tartışacaksın benle) Tarafsızım diyorsun, 311 iletinde de inançları savundun. İmzalarına kadar birer mesajın vardı. Bu bir çelişki. (Yoksa tarafsızmı olun dedin ? Yine ben anlamamışımdır her halde.) Hangi birini sayayım. İletilerindeki hiç bir fikrin, değeri ile örtüşmüyor. Bak sayın boşig, madem öyle, çelişkilerinden kurtulman için evrensel doğrulardan "çok az ve öz" olarak bahsedeceğim. Dünyada yüzlerce "doğru" olduğu iddia edilen kurgu inanç vardır. İnsanlar bu kurguları hiç kimseye empoze etmemeleri gerekir. Edinilecek doğru bilgiler "bilimsel" bilgilerdir. Bir başka şekilde maddeden/nesnelerden algılanan bilgilerdir. Çocuklara veya bir başkasına verilmesi gereken"öz düşünce" diye adlandırdığın bilgi, "bilimsel bilgi"ler olmalıdır. Bilimsel bilgiler dışındaki bilgiler"yanlış" bilgilerdir. Yoksa herkes kendi hurafelerini empoze etmeğe kalkışır. Bu doğrumu ? Hatta daha da doğrusu; İnsanların yada çocukların, hurafelerinin yanlış olduğunu gösterecek şekilde eğitilmelerini sağlamalısın. Gurupçuluğun asıl anlamını bilmeden, diline doladığın "farklılık" bu işte. Doğruların yanında olabilme, savunabilme, uygulama farklılığına sen "gurupçuluk" ismi takıyorsun. Yanılıyorsun. Bir tarafta evrensel genel doğrular, bir tarafta hurafeler.. Doğruları savunan "onuncu köy"de olmayı yeğliyorum. Selam. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Sayın Boşig,Misal olarak yukardaki çelişkini hiç bir zaman göremeyeceksin. Size göre aslında tek bir çelişkim var Sayın Bilimselci: İç Dünyam ile olan bağımda bir İnançlı olmam, Dış Dünya ile olan bağımda Bilim'e inanmam... Size göre bu bir çelişki... Müslüman Çocuklara "kendi bildiklerinizi savunun" derken, "Müslümanlığı" savunun demek istemedim, yanlış anladınız... Örnek vereyim; bir öğrencim oruç tutmuyormuş ve diğer bir iki öğrenci niçin tutmadığını sormuş. Onun da "İçimden gelmiyor" dediğini duydum. Benim fikrimi almak istediler. Bende: "İçinden gelmiyorsa, kimseyi de ilgilendirmez..." dedim... Yani İnandıklarından ziyade, kendi düşüncesinden bağımsız olmasını söyledim. Diğer bir nokta'da, yine "Çelişkim" olarak gördüğünüz "İçsel" ve "Dış" Dünya ile olan bağımdaki tercihimde "Doğmatik!" olmam... İçsel Dünyam'da "İnançlı" olmam, sizin için "Doğmatik" olmama yetiyor ve artıyorda... Bu görünüz sizi ilgilendiriyor... Ama emin olun ki ben "Doğmatik" olduğuma inanmıyorum. Çünkü zamanında o Doğmaların acısını çektim ve şu an onlardan kurtulduğumu düşünüyorum. Bu noktadan sonra içimden gelenleri yadsımıyorum hiç bir zaman. Dışsal değerlerin "Gerçekliğini" de yadsımıyorum. Bu ikisini siz çelişki olarak görüyorsunuz ancak bende bu bir çelişki yaratmıyor. Dünyada yüzlerce "doğru" olduğu iddia edilen kurgu inanç vardır. İnsanlar bu kurguları hiç kimseye empoze etmemeleri gerekir. İnançlardan başka "Doğmalar"da "Hurafeler"de empoze edilmemeli. Yada eğitim düzeyinde verilecekse kişi hepsinden haberdar edilmeli. Tek bir dine özel ders verilmemeli... Hatta daha da doğrusu; İnsanların yada çocukların, hurafelerinin yanlış olduğunu gösterecek şekilde eğitilmelerini sağlamalısın. Gurupçuluğun asıl anlamını bilmeden, diline doladığın "farklılık" bu işte. Doğruların yanında olabilme, savunabilme, uygulama farklılığına sen "gurupçuluk" ismi takıyorsun. Yanılıyorsun. Bir tarafta evrensel genel doğrular, bir tarafta hurafeler.. Doğruları savunan "onuncu köy"de olmayı yeğliyorum. Siz beni onuncu köyde görmeyebilirisiniz ancak her zaman dediğim gibi, inanç bireysel olmalıdır ve kimse kimseye kendi inancını öğretme, dikte etme, benimsetme gibi amaçlara yönelmemelidir. Buna yönelmediğiniz zaman zaten insanlarla ve öğrencilerinizle aranızdaki iletişim o "Hurafeler" üzerinden değil "Genel Doğrular" üzerinden oluyor. Mesela Vatandaşlık "Cumhuriyet Rejiminden" Kur'an-da geçen bir rejimdir diye bahsetmiyoruz da, İnsaniığın ulaşması gereken Bilimsel bir Rejim olduğunu söylüyoruz, insan ürünüdür diyoruz... Yada "Milliyetçiliği" benimsetiyoruz "Ümmetçilik" yerine. İlahi bir kitaba bağlı yaşamamalarını, İnsanlarla ilişkilerinde en önemli materyalin "Anayasa" olduğunu anlatıyoruz, bundan büyük bir Birlikteliği hiç birşeyin sağlayamayacağını anlatıyoruz. Dünya görüşlerini edinirken, hiç bir şekilde kendi inancımızı hissettirmiyoruz; Soruları sorulması gerektiği şekilde sorup, kendi Düşüncelerini üretmelerini sağlıyoruz ve bunda "İnanmalılar" yada "İnanmamalılar" diye bir kaygı gütmüyor hiç bir öğretmen. "İnançların" eleştirilebilir olduğunu anlatıyoruz ve insan ilişkilerini yönlendirmemesi gerektiğini, kimselerin birbirlerini "İnançlı/İnançsız" ayrımına tutamayacağını, mesela arkadaş seçiminin buna göre olamayacağını, vatandaşlık ilişkilerininde bu yüzden "İnançlı/İnançsız" kavramı üzerinden değilde "Millet/Vatandaşlık/Halkçılık" kavramı üzerinden gittiğini benimsetmeye çalışıyoruz. Öznel Kabuller ile Genel Doğrular arasındaki farkı anlatıyoruz. İnsanlarla ilişkileri için bir insana öğretilmesi gerekenlerin, bir Kutsal kitaptaki ayetlerin olmadığını, bir Anayasadaki maddelerin olduğunu söylüyoruz ve her derste en azında 4-5 maddeyi öğrenciye benimsetiyoruz, hemde tek bir kere bile "Herhangibir Kutsal Kitabında bu maddeyi içerdiğinden Bahsetmeden", yani İnançları İnsan İlişkilerine bulaştırmadan, doğmaları insan ilişkilerine bulaştırmadan. Tarih/İslam Tarihi dersinde Hz. Muhammed'de dahil olarak tüm savaşların "Toplumsal Nedenlere" ve "Ekonomik Çıkarlara" dayandığını ve bu yüzden yapıldığını anlatıyoruz. Eğer bir Tanrı varsa bile bir "Devlet Sistemi" önermediğini, Kutsal kitapların bir Anayasa yada Siyasi bir Manifesto, Tüzük olmadıklarını anlatıyoruz. İnsan İlişkilerinde bunların rol almaması gerektiğini benimsetiyoruz. Sosyal Bilgiler dersinde ise Gökyüzünün "7kat oluşunun" Kur'an-da geçtiğinden değilde, Doğanın kanunu olarak o halde olduğunu benimsetiyoruz dersinde. Akarsuları anlatırken "Tanrı'nın Tahtı İşte Bu Suyun Üzerinde" demiyoruz mesela. İnsan ilişkilerini düzenleyen normlar arasında ise "İnanç"a en son ve en kısa yer veriyoruz, bunu ölçüt tutmasınlar diye. Yer vermekte mecbur oluşumuzun nedeni ise Tarihsel olarak böyle bir gerçekliğin var olmuş olmasıdır. Türk Halkını bir arada tutan değerlerin "Kültür" olduğunu vurguluyoruz. Dinsel tercihlerin hep Yönetimlerce kullanıldığını ve insanların bir birlerine düşman edildiğini anlatıyoruz. Savaşların asıl nedeninin "Faydacılık" yani "Çıkarlar" olduğunu, masum halkın ise çeşitli "Bağlarla" kullanıldığını anlatıyoruz. Bir toplumun "Toplum" olabilmesi için "Birlikte Yaşama Azminde" olması gerektiğini, bu azmin kaynağınında "Din" değil "Millet" olduğunu benimsetiyoruz. İnkılap Tarihi dersinde "Halifelik" makamının ne kadar mantıksız ve yersiz olduğunu anlatıyoruz. Atatürk İlkelerini "Layıkıyla" benimsettiğime inanıyorum. Türk Milletinin "Kulluk"tan "Efendiliğe" geçiş sürecinin bir "Hak" ve "Gereklilik" olduğunu belirtiyoruz, bugünde haklı "Kul" olarak gören yönetimlere Cumhuriyet'in emanet edildiği Gençliğin karşı çıkması gerektiğini söylüyoruz, hatta belki aşırıya kaçarak müfredatta geçmemesine rağmen Atatürk'ün Bursa Nutku'nu bulup okumalarını istiyorum. Kısaca İnsan ilişkilerinde, Devlet ile olan ilişkilerinde, Millet ile olan ilişkilerinde, Bilim ile olan ilişkilerinde "İnanç"a yer vermiyoruz ve yer vermiyorum. İçsel olarak bir Dine inanıp inanmalarına da karışmıyoruz. Ha siz diyorsunuz ki; "Karışmalısınız ve bir dine İnanmamalılar" işte "Eğitim Bilimleri" de bunu "Bilimsel" olarak görmüyor... Hiç bir öğretmen, hiç bir öğrencinin içsel dünyasına "Kasıtlı Olarak" etki edemez. Hiç bir Eğitim kurumu da yapamaz bunu. Bir Eğitim Kurumunun tek amacı, öğrencilere "Dış Dünya İle Olan İlişkileri"nin nasıl ve ne şekilde olması gerektiğini öğretmektir. İnsan İlişkilerinde nasıl davranmalarını ve bir meslek seçiminde ne yapmaları gerektiğini öğretmektir... Yani "Bilim" gibi, "Eğitim Bilimi"de İnanç işine karışmıyor. Bireysele indirgiyor. Kişinin kendi kabulüne bırakıyor. "İnanması" yada "İnanmaması" gerektiğini dikte edemiyor, benimsetemiyor. Bunu uzatmaya gerek yoktur, çünkü istediğiniz kadar kaynak belirtebilirim bu konuda size. Türkiye'de bir "Din Dersinin" tek bir Dine özel olarak verilmesi hatadır elbette, ancak ideal olan ve Sosyal Bilgiler/Tarih öğretmenlerinin uyguladığı Eğitim ve Hayat görüşü genelde yukarıdaki anlattığım gibidir. Tüm öğretmenleri bilemem ama en azından benim ki böyle. Siz buna "Çelişki" diyorsunuz, Oysa ben buna "Özgür Olmak" diyorum. İç Dünyam kimseye yarar sağlamıyor, kimseye zararda vermiyor... Kimseyi yönlendirmiyor ve etkilemiyor... İnsanları "İnançlı/İnançsız" olarak ayırmamı gerektirmiyor. Ülkemle olan bağıma hiç bir şekilde etki etmiyor. İnsanlarla olan ilişkilerimi etkilemiyor. Bilim ile olan ilişkilerime karışmıyor... Yani benim İçsel Dünyam olmaktan öteye gidemiyor... Bu bir Çelişki değildir... Görüyorsunuz ki İnsanlarla olan ilişkilerimde sizden çok daha "Bilimsel" ve "Nesnel" olabileceğimi düşünüyorum... Manevi Hazlar ile Maddi Gerçekliliği birbirine denk, alternatif, koşut veya birbirini niteler olarak göremiyorum bir türlü... Eğer bu sizin için hala bir çelişki ise, bu çelişki bana son derece anlamlı geliyor... Hala doğmatik olduğumu düşünüyorsanız "İnsaf" diyerek artık başka tek bir kelime bile söyleme gereği duymuyorum... Ama anlamanızı istiyorum; siz bana nasıl bakıyorsunuz bilmiyorum ama, görmelisiniz: Ben İnancı son derece "Kişiselleştirdim" ve bir o kadar da "Zaten Kişisel Olduğuna" inanıyorum... Bununda Bilimsellikle bir alakası olup olmadığını düşünmüyorum... Başka söyleyebileceğim bir şey yok... Siz Çelişkilerimi tekrar irdeleyebilirsiniz. Keni Önyargılarınızı ve Kalıplarınızı da irdelemenizi isterim... Saygılarımla... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Size göre aslında tek bir çelişkim var Sayın Bilimselci: İç Dünyam ile olan bağımda bir İnançlı olmam, Dış Dünya ile olan bağımda Bilim'e inanmam... Size göre bu bir çelişki... Çelişkilerin barizdi, şimdi iyice barizleştirdin sayın boşig, 1-311 iletinde de "nasılsınız iyimisiniz" diyemi yazdın. Buna cevap vermemişsin ? İletilerinin amacı ne idi ? 2-"içsel" ve "dış dünya" deyimlerine, birlikte "öznel" ve "nesnel" olgular/nedenler diyelim. Şimdi şunları açıklamanı bekleyeceğim senden. (lutfen) İnsanın öznelliği, nesnellikle (toplumla iletişim) ilişkilerini etkilermi ? Yada tersinden nesnellik insanın öznel değerlerini etkilermi ? İnsanın öznel değerleri/yargıları nasıl oluşur ? Nasıl oluşursa oluşsun, yaşamını etkilermi ? (yine sezgilerle diyeceğini düşünerek): Sezgiler ahlak yerine geçermi ? Yaşam için sezgiler yaşamak yeterlimi ? Öznel ahlakla, evrensel ahlak (genel doğrular) örtüşmelimi ? Genel doğrular=tüm insanlığın "genel geçer değerler"i. (misaller vermeye gerek duymadım) Selam. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Sevgili yam_yam emek vererek yazdığın yazın için teşekkür ederim ateistlerin tümüne önyargı ile bakmamamın sebebi sen ve değerli bilimselcidir. bir insan birşeye inansın ya da inanmasın eğer bir tartışmaya giriyorsa geliştirdiği fikirleri paylaşmalıdır... o yüzden senden öğreneceklerim çok değerli benim için. Teşekkür ederim sevgili sardunyam... Hepimizin birbirimizden öğrenecekleri var elbet. verdiğin örneklemelerden çıkan sonuca göre inananların tümü kendilerini ve karşılarındakini ikna etmek için bilimi inançlarına destek olarak kullanıyorlar... öyle ise hristiyanların kabullendiği baba, oğul, kutsal ruh üçlemesinde hristiyanlar bilimi kendilerine kanıt gösteriyorlar mı? ya budistler? yahudiler? yoksa müslümanlardan başka bilimi benimsemiş başka dindarlar yok mu? İslam öncesi İlahi olsun olmasın seçilen ve benimsenen hiç bir dinde bilimsel değerlere önem verilmemiş ki. hristiyanların ortaçağda bilimadamlarına neler yaptıkları ortada. ama müslümanlar bilim adamlarına düşman olup onları yakmamışlar. bilimden çok fazla faydalanmamış olmalarının çok başka sosyal sebebleri var ama din buna mani değil... O yalnızca bir örnekti... Hristiyanlar da inançlarını desteklemek için "akıllı tasarım" diye bir şey attılar ortaya. Ancak bu bizim müslümanların daha çok işine geldiği için bizimkiler daha çok sahiplendiler. yerçekirdek demir ve nikelden oluşur en azından şuanki genel kabul budur demişsin peki demirin de altın gibi çok büyük yıldızlarda ortaya çıkan bir maden olmasını nasıl açıklayacağız? yerçekirdek nasıl demir üretmiştir? Ben demiri yerçekirdeğin ürettiğini söylemedim ki... Böyle bir şey yok zaten. Daha önce gezegenlerin oluşumu üzerine kısa bir açıklama yapmıştım. Ancak demirin yerçekirdeğinde neden toplanmış olduğunu araştırmam gerekir. Belki de Dünya'nın oluşumu aşamasında manyetik bir alan demiri merkezde toplamıştır bilemiyorum. (Cevaba ulaştığımda bilgi veririm) insanların hemen hemen büyük bölümünde "mistik/doğa üstü/kendilerinden farklı" varlıklara inanma düşüncesi var adlandırılamayan, hayal edilmeye başlandığında zihinlerde kendine bir şekil buluyor... hinduların törenlerini izledim geçen dillerine şiş geçiriyorlar, bir nehre girip yıkanıyorlar kutsandıklarına inanıyorlar, sonra şii müslümanlara bakıyorum onlarda bir şekilde kutsanma adına kendilerine şişlerle eziyet ediyorlar kerbelayı anmak adına kendilerini zincirlerle kamçılıyorlar... bütün bunları görünce insanların inançlarının, geleneklerinin, alışkanlıklarının, bazı kabullerinin birbirinden etkilendiği gerçeği ortada duruyor... bir müslüman olarak anladığım dinde bu batıl dinlerle benzerliklerinin olmaması gerektiğini düşünüyorum... dinde o benzerlikler yok ama dini benimsemiş pek çok insanda var. Bu benzerlikleri zamanında sık sık forumda belirtmiştim. Siz bu tür benzerliklerin olmadığını düşünebilirsiniz; ancak ben sizinle aynı fikirde değilim. kutsanma, kutsal, temas edip arınma içgüdüsü, bir şeye inananların çoğunda var olan şeyler. şeytanın güçlerini anlatan filmler izlemişsinizdir. şeytan kötülük yapma adına insan bedenine girer ya da yeni doğan bebek şeytandır tek eliyle kocaman bir cismi kaldırır, yakar yıkar, öldürür... oysa Kuran'da anlatılan şeytan zihinlerde gizlidir ortaya çıkıp yakıp yıkmaz, akıl çeler, yoldan çıkartır, saptırır, kötülüğü şeytanın kendisi yapmaz insana yaptırır. ama kime sorarsanız sorun şeytandan korkar. (inananlar) olağan üstü güçlerinin olduğuna inanırlar. oysa Kuran böyle birşey anlatmıyor. o sizin apaçık düşmanınızdır" diyor. ama bize kötülüğü kendi seçimlerimizi yaparken bizi yönlendirmekle yapıyor. aslında insan kendi kendisine kötülük yapıyor... Ona bakarsanız bizim kültürümüzde de bir cin çarpması inancı vardır değil mi? Ya da büyü.... Metafizik korkular bu ve benzeri inançları taşıyan herkesde vardır. Zira insan bilinenden ziyade bilinmeyenden korkmaya meyillidir. son olarak bilim bir alternatif değil benim için. bilim hayatımı her anlamda kolaylaştırmama yarayan bir araçtır... Bilime teknoloji açısından bakmanın doğru olduğunu düşünmüyorum (Söylediğinizden çıkan anlam bu). Bilimin hayatımızı kolaylaştırmasından ziyade hayatımıza yön vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bence sahipleneceğimiz dünya görüşü bilimden bağımsız olmamalı... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Çelişkilerin barizdi, şimdi iyice barizleştirdin sayın boşig, Size Göre çelişki... 1-311 iletinde de "nasılsınız iyimisiniz" diyemi yazdın. Buna cevap vermemişsin? İletilerinin amacı ne idi ? -Bilgi edinmek ve paylaşmak... -Kimsenin benim düşündüklerimi benmsemesini istemeden ve beklemeden bildiklerimi aktarmak... -"Anlamlandırma" ve "Benlik Oluşturma"nın ne olduğunu, yani insanların "Özgür Düşünce"ye sahip olmasının ne demek olduğunu anlatmaya çalışmak. Size ait olaraksa: İster anlarsınız ister anlamazsınız; İnanmanın yada İnanmamanın Bilisel olmakla alakasının olmadığını belirtmek... 2-"içsel" ve "dış dünya" deyimlerine, birlikte "öznel" ve "nesnel" olgular/nedenler diyelim. Şimdi şunları açıklamanı bekleyeceğim senden. (lutfen) İnsanın öznelliği, nesnellikle (toplumla iletişim) ilişkilerini etkilermi ? Yada tersinden nesnellik insanın öznel değerlerini etkilermi ? İnsanın öznel değerleri/yargıları nasıl oluşur ? Nasıl oluşursa oluşsun, yaşamını etkilermi ? (yine sezgilerle diyeceğini düşünerek): Sezgiler ahlak yerine geçermi ? Yaşam için sezgiler yaşamak yeterlimi ? Öznel ahlakla, evrensel ahlak (genel doğrular) örtüşmelimi ? Genel doğrular=tüm insanlığın "genel geçer değerler"i. (misaller vermeye gerek duymadım) Selam. Bu soruların cevaplarını aslında verdim daha önce ama teker teker vereyim yine: -Öznellik insanın toplumla ilişkisini etkiler. Dünyayı nasıl anlıyorsak, öyle tepki veririz. Ancak İnsanlar Arası Etkileşimde "Bağ" İnançlarımız olmamalıdır. İçsel/Öznel Değerler yalnızca İnançlardan ibaret değildir. Ahlak, Kültür, Milli Değerler, İnsani Değerler Toplumsal Bağı sağlayan öncelikle İçsel Kabullerdir ve İnançlardan çok daha önemlidirler ve olmalıdırlar... -İnsanın Öznel yargıları bireyin "Öğrenmeleri" sonucunda oluşur. Buna İçsel ve Dışsal öğrenmelerde dahildir. Öğrenme'yi etkileyen temel Unsurlar/Faktörler de Bireysel Farklılıklardan, Kalıtımdan, Çevreden, Zeka yapısı ve seviyesinden, Eğitimden, Algılardan ve daha bir çok nedenden kaynaklanır. Psikoloji Bilimi bu kaynakları ayrıntılı olarak belirtmiştir. Benim Öznel bir görüşüm olamaz bu konuda. -Eğer kişi "Metafizik/Doğmatik" bir Öznel Değere sahipse, o kişinin inancı "Toplumsal Yapıyı" olumsuz yönde etkiler. Çünkü diğer "Öznel Değerler"den önceki sıraya koymak zorunda kalır Metafizik Kimse bu değerlerini. Ancak "İnanç"ın sınırlarını bilen bir insan Toplumla ve İnsanlarla olan ilişkilerinde diğer değerleri ön planda tutar. İnanç sadece Tanrı ile arasındaki bağı ifade eder o kimse için, insanlarla kendi arasındaki bağı ifade etmez... -Öznel Ahlakla Evrensel Ahlak örtüşebilirde örtüşmeyebilirde... Metafizik/Doğmatik Felsefeye mutabık bir insanın Ahlaki yapısı Evrensel Ahlak ile örtüşemez. Çünkü Bilim'i yadsır. Madde ile olan Bağ'da "Tanrı"yı esas alır. Yani Madde ile olan bağını "Tanrı"ya bağlar. Ancak İnancın sınılarını bilen bir insan için bu geçerli değildir. Dediğim gibi, inancı sadece kendi içersinde yaşar ve topluma yansıtmaz, bireyseldir... -İnançlı bir insan "Genel Doğrular"ı pek ala kabullenebilir. Kabullenmemesi için hiç bir neden yoktur... Metafizik/Doğmatik bir insan ise kabullenemez. Size tüm bunları ve bahsettiğiniz 311 iletimi özetlemek isterim: "İnanç" Tanrı ile olan Bağı temsil eder. "Bilim" ise İnsanlar ve Madde ile olan bağı temsil eder. Dinlerin belirledikleri "Toplumsal Kabuller/Normlar" ortaya çıktıkları döneme aittir ve bugün için geçerli olmayabilir veya değildir. Ancak bireysel olarak bu İnançların "Tanrı" ile olan bağıntı açısından tespit ettikleri Kabuller/Normlar (Tanrı'nın Birliği vs vs vs) önemlidir insan için. Ve bu Kabuller/Normlar "Bilimsel" değildir, yani Soyuttur, Manevidir ve bu yüzden Bireyseldir... Yani "Bilim"in konusu değildir ve Bilimce açıklanamaz ve açıklanmaya değmez, Bilim bunlar hakkında bir görüş sunmaz ve sunamaz. Tanrı ile olan "Bağ"da "Bilim" hakkında bir bilgi vermez, formüller sunmaz. O yüzden Bilimsel olmak "İnançsız Olmayı" yada İnançlı Olmak "Bilimsel Olmamayı" getirmez ve gerektirmez. İnançların belirlediği Toplumsal Kabuller/Normlar artık geride kalmıştır. Artık İnsanı ilgilendiren nokta "İnançların İnsanlarla İlişkileri Tayin Eden Yüzyıllar Öncesini Islah Eden ve Yüzyıllar Öncesine Hitap Eden Yargıları" değil, "Tanrı İle Olan Bağı Temsil Eden Yargıları"dır. İşte bu yüzden "İnanç" en yakınınıza bile bulaştıramayacağınız Öznel bir "Değer"dir ve öyle olmak zorundadır. Diğerlerini bilemem ancak bir inançlı olarak benim için ifade ettiği anlamı budur, ben bu şekilde anlıyorum... ...O yalnızca bir örnekti... Hristiyanlar da inançlarını desteklemek için "akıllı tasarım" diye bir şey attılar ortaya. Ancak bu bizim müslümanların daha çok işine geldiği için bizimkiler daha çok sahiplendiler. yada "Müslümanlar işlerine yarayacağını düşündükleri için"de diyebiliriz... Ancak temelde yargınız doğru... Bana da öyle geliyor... Saygılarımla... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Bilime teknoloji açısından bakmanın doğru olduğunu düşünmüyorum (Söylediğinizden çıkan anlam bu). Bilimin hayatımızı kolaylaştırmasından ziyade hayatımıza yön vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bence sahipleneceğimiz dünya görüşü bilimden bağımsız olmamalı... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Sayın Boşig, Şu ilk satırındaki karmaşıklığı anlamama yardımcı olurasan sevinirim. Diğer çelişkilerin bununla ilgili. -İnsanın Öznel yargıları bireyin "Öğrenmeleri" sonucunda oluşur. Buna İçsel ve Dışsal öğrenmelerde dahildir. Öğrenme'yi etkileyen temel Unsurlar/Faktörler de Bireysel Farklılıklardan, Kalıtımdan, Çevreden, Zeka yapısı ve seviyesinden, Eğitimden, Algılardan ve daha bir çok nedenden kaynaklanır. Psikoloji Bilimi bu kaynakları ayrıntılı olarak belirtmiştir. Benim Öznel bir görüşüm olamaz bu konuda. Kişiye has (öznel) değerlerin öğrenimleri sonucu oluştuğunu belirtirken; Birde, "içsel öğrenim" diye bir şeyden bahsetmişsin. Sence bu "içsel öğrenim" farklılığı, sadece kavrayabilme sürecimidir ? Yoksa farklı anlamlı kavramamıdır ? Örnek: Kişinin henüz bir ön bilgisi yokken, verilecek "madde" bilgisini o, "ruh" yada "madde ötesi" olarak mı algılayacaktır ? Yani kişi kendine has öznel değerlerini nasıl belirler, nereden kaynaklanır ? Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Teşekkür ederim sevgili sardunyam... Hepimizin birbirimizden öğrenecekleri var elbet.O yalnızca bir örnekti... Hristiyanlar da inançlarını desteklemek için "akıllı tasarım" diye bir şey attılar ortaya. Ancak bu bizim müslümanların daha çok işine geldiği için bizimkiler daha çok sahiplendiler. Ben demiri yerçekirdeğin ürettiğini söylemedim ki... Böyle bir şey yok zaten. Daha önce gezegenlerin oluşumu üzerine kısa bir açıklama yapmıştım. Ancak demirin yerçekirdeğinde neden toplanmış olduğunu araştırmam gerekir. Belki de Dünya'nın oluşumu aşamasında manyetik bir alan demiri merkezde toplamıştır bilemiyorum. (Cevaba ulaştığımda bilgi veririm) Bu benzerlikleri zamanında sık sık forumda belirtmiştim. Siz bu tür benzerliklerin olmadığını düşünebilirsiniz; ancak ben sizinle aynı fikirde değilim. Ona bakarsanız bizim kültürümüzde de bir cin çarpması inancı vardır değil mi? Ya da büyü.... Metafizik korkular bu ve benzeri inançları taşıyan herkesde vardır. Zira insan bilinenden ziyade bilinmeyenden korkmaya meyillidir. Bilime teknoloji açısından bakmanın doğru olduğunu düşünmüyorum (Söylediğinizden çıkan anlam bu). Bilimin hayatımızı kolaylaştırmasından ziyade hayatımıza yön vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bence sahipleneceğimiz dünya görüşü bilimden bağımsız olmamalı... Sevgili bilimselci ve tengeriin boşig bence forumun en gerekli tartışması bu topicte. Ama bireylerin üzerinden tartışmak yerine genel üzerinden değerlendirme yapmak daha sağlıklı olur bence. Eğer kişiler üzerinden yorum ve değerlendirme yaparsak bir sonuç alamayız hatta çiğ ve tutarsız bir tartışmaya gider. Ahlaki değerler ve herkesin neye hoşgörü göstereceği bazen farklılıklar gösteriyor ama genel doğrulardan ayrılmamışsa birey ona kendi doğrularımızı kabullendirip, onun doğrularından sıyrılmasını istemek "insana saygı" kavramından uzak kalıyor. Ve burada ki tartışma biraz o yöne gidiyor. Bir kabullenememe ve kabullendirme meselesi gibi oluyor... Sevgili yam_yam hristiyanların "akıllı tasarım" fikrini ortaya atmaları sadece onlara mal edilemez. Sonuçta semavi olduğunu söylediğimiz dinler ve onları benimseyenler genel olarak buna inanır zaten. Bu fikir hristiyanlar için çok yeni olabilir ama müslümanlar için öyle değil. Zira ünlü islam düşünürleri Yaratıcının herşeyi bir ilim üzerine yarattığını dolayısıyla "üstün bir zeka"ya sahip olduğunu çok zaman önce söylemişler. hristiyanların ve yahudilerin bilimi dinlerinin bir gereği olarak görmediğini söylemek istiyorum ben. müslümanlar bilime çokmu sahip çıkmışlardır tabiki hayır ama bunun asıl sebebi 14. yy'dan sonra sünni arabların bazı din ulemaları Osmanlıda kendilerine yer edinmişler ve kendi düşüncelerini dini öğreti olarak kabullendirmişler. bu ulemaların getirdikleri fikirleri benimsemeyenler ve Türk İslam anlayışını yaşatmak isteyenler büyük zararlar görmüşler. Türk İslam filazofları Hacı Bektaş-i, Mevlana, Yunus Emre, Farabi, İbni Sina ve pek çokları bu görüşlerini ve anlayışlarını dile getiren ve 14. yy'dan önce yaşamış düşünürlerdir. Ve onların yaşadığı dönemde astronomi, tıp, matematik gibi alanlarda çok değerli müslüman ilim adamları yetişmiş ve büyük saygı görmüşler. Vatikan ise bilim adamlarını giyotine göndererek bilime verdiği önemi göstermiştir. Sonra gelişen siyasi şekiller dünyanın düzenini değiştirdi. Müslümanlar pek çok misyoner faaliyetlerle sömürüye maruz kaldılar. Geldiğimiz bu nokta bütün bunların ve daha fazlasının neticesidir. .......... cin çarpması ve büyü meselesine gelirsek evet kültürümüzde ve islam inancında bunlar var. aslında Afrika'nın en ilkel kabilelerinden tutun, Avrupa'nın göbeğinde yaşayan medeni insanların (hristiyan/yahudi/müslüman) çoğunda bu inançlar var. Kuran'da büyüden ve cinlerden söz ediliyor. Büyünün büyük günah olduğunu belirtiyor ama cinlerin çarpmasından söz etmiyor "insanların ve cinlerin" yaratılmış olduğunu söylüyor. ama ne büyünün tam olarak ne olduğunu biliyoruz nede cinlerin nasıl varlıklar olduğunu. Discovery'de zaman zaman büyücü kadınlar ve mistik güçleri hakkında belgeseller veriliyor insanların ilgisini çeken bir konu... ama tartışmaya değmeyecek bir konu... Bilime salt teknoloji olarak bakmıyorum hayatımı kolaylaştıran ve düşüncelerimi geliştirmeme sebeb olduğunu görerek bakıyorum. Ama bilim benim için bir inanç olamaz bu bilimin kendi yapısına ters. Bilim bir araçtır insanlığın hayatın her alanında faydalandığı... yaşamı, canlıyı, doğayı ve evreni sorgulayan bir metoddur...ama bir inanç değildir. Selamlar Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Sevgili bilimselci ve tengeriin boşig bence forumun en gerekli tartışması bu topicte. Ama bireylerin üzerinden tartışmak yerine genel üzerinden değerlendirme yapmak daha sağlıklı olur bence. Eğer kişiler üzerinden yorum ve değerlendirme yaparsak bir sonuç alamayız hatta çiğ ve tutarsız bir tartışmaya gider. Ahlaki değerler ve herkesin neye hoşgörü göstereceği bazen farklılıklar gösteriyor ama genel doğrulardan ayrılmamışsa birey ona kendi doğrularımızı kabullendirip, onun doğrularından sıyrılmasını istemek "insana saygı" kavramından uzak kalıyor. Ve burada ki tartışma biraz o yöne gidiyor. Bir kabullenememe ve kabullendirme meselesi gibi oluyor... Merak etmeyesin diye cevap verdim; Yeteri kadar seviyemizi biliyoruz. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Merak etmeyesin diye cevap verdim; Yeteri kadar seviyemizi biliyoruz. Sevgili dostum seviyenizi bildiğinizin farkındayım sadece tartışmayı genele yaymak istedim... ama sanırım anlaşılamadım... keşke bu tür bir cevabı vermeseydin... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Sayın Boşig, Kişiye has (öznel) değerlerin öğrenimleri sonucu oluştuğunu belirtirken; Birde, "içsel öğrenim" diye bir şeyden bahsetmişsin. Sence bu "içsel öğrenim" farklılığı, sadece kavrayabilme sürecimidir ? Yoksa farklı anlamlı kavramamıdır ? Örnek: Kişinin henüz bir ön bilgisi yokken, verilecek "madde" bilgisini o, "ruh" yada "madde ötesi" olarak mı algılayacaktır ? Yani kişi kendine has öznel değerlerini nasıl belirler, nereden kaynaklanır ? Bakın, bunun "Sence"si yada "Bence"si yoktur. Psikoloji Bilimi bu açıdan bir çok yaklaşımda bulunmuştur. Bu yaklaşımlardan tek bir tanesi Geçerli "Olmamakla" birlikte, tüm yaklaşımlar "Öğrenme"yi farklı bir açıdan ele alır. Yani Öğrenmeyi açıklayan tüm yaklaşımların tespitleri ele aldıkları açılardan "Gerçeklik" arzederler. Bilimsel verilere dayanırlar. Mesela size şöyle örnekleyerek gidelim. Demişsiniz ki: Kişinin henüz bir ön bilgisi yokken... Buradan John Locke'un "Boş Levha/Tabula Rasa" görüşünü benimsediğiniz ortaya çıkıyor. Organizmanın/Bireyin "İçsel Tepileri"ne önem vermediğinizi de düşünürsek, sizin "Öğrenme Kuramları"ndan "Davranışçı Yaklaşım"ı benimsediğiniz ortaya çıkar. Siz farkında mısınız bilmiyorum ancak siz bir "Davranışçı"sınız... Davranışçıların temel görüşü ise: İnsanın duygu, düşünce, güdü gibi özellikleri doğrudan gözlenip ele alınamayacağı için Bilimsel olarak ele alınamazlar ve gözlenemezler. Organizma bir "Kara Kutu"dur ve ancak Kutuya giren (Uyarıcı) ve Kutudan çıkan (Tepki) ölçülebilir ve Bilimsel olarak incelenebilir. Kutunun içindekiler anlaşılamaz. Yani önemli olan Uyarıcı-Tepki bağıntısıdır... Sanıryorum ki siz bu guruba mensub oluyorsunuz. Bilişsel Yaklaşımcılar ise Uyarıcı-Tepki bağıntısına şu eklemeyi yaparlar: Uyarıcı-Organizma-Tepki... Yani açılımı şöyledir: İnsan "Davranışçı Yaklaşımdaki" gibi uyarıcıya tepki vermeyi öğrenebilir belki ama öğrenenin Zihninde Geçen Bazı Süreçler Öğrenmeyi Belirleyicidir... Öğrenme Mekanik değil, İnsani bir olaydır. Öğrenme, insanın dünyayı anlama çabasının bir ürünü olarak görürler. Bazı öğrenme süreçleride İnsana Özgü'dür. Bireyler öğrenme sürecine aktif bir şekilde katılırlar ve Öğrenmenin araştırılması Nesnel olmalıdır. Görüldüğü gibi bu yaklaşım, Bireye daha da yaklaşmış ve bireyi dahada önemsemiştir. İnsancıl Yaklaşım ise "Tamamen Varoluşçu" bir yaklaşımdır. Yaratılışçı değildir. Bunun altını niçin çiziyorum? Bu yaklaşım en çok Davranışçı Yaklaşımı eleştirmiştir. Bilişsel Yaklaşımda zaman zaman eleştirilmiştir. Bu yaklaşımın temel kavramı "Fenomenoloji"dir. Dış Dünya'nın ne olduğundan ziyade, Bireyin Dış Dünyaya ne anlam yüklediğini önemser. Önemli olan Dış Dünya'nın diğer insanlara nasıl göründüğü değil, bireye nasıl göründüğüdür. Diğer bir kavram ise İnsancıllıktır. Bu kavram ise Temelde İnsana, Bireyselliğe, İnsan olmanın değerine, Kişisel Eylemleri belirleme hakkına önem verir. Kuramın en önemli kavramlarında birisi ise "Kendini Gerçekleştirmek"tir. Organizmanın Temel hedefi budur. Bu "Kişisel Performansı" ortaya çıkarmayı içerir. Yani Bireysel öğrenmeyi temel alır. Diğer ikinci önemli kavramı ise Kişinin Dünyaya nereden baktığını, dünyayı nasıl Algıladığı ve Yorumladığını tanımlayan "İç Referanslar" kavramıdır. Benlik yapısının ise "Çevre ile etkileşim" sonucunda oluştuğu düşünülür. Çevre ile etkileşimin Anlamlı kılınması ise İç Referanslara bağlıdır. İki kişi aynı çevreyi aynı şekilde anlamlandıramayabilir. En önemli vurgusu ise Düşünce ve Duygu vurgusudur... Sanırm ben bir İNançlı olarak bir çok açıdan "İnsancıl Yaklaşım"a giriyorum. Ancak tabi diğer yaklaşımlarda yadsınamaz. Hepsi aynı gerçekliği farklı açılardan ele almaktadır. NöroBiyolojik Yaklaşım ise sinir sisteminin davranış, duygu ve düşünceleri anlamada önemli rol oynadığını kabul eder. Beyin incelemelerini önemser ve bu açıdan Biyoloji ve Tıp alanına girerek bu alanları Psikolojiye yaklaştırır. Beyinin var olan hormonal dengesi ve Nöronların işleyişi vs gibi özellikleri "Anlamlandırma" da önemli rol oynar. Anlamlandırmada Bireysel farklılıklar buradan da kaynaklanmaktadır. Psikanaliz Yaklaşım ise Freud'un tanımladığı Kuramdır. Davranışa ve Öğrenmeye "Bilinç Dışı" olan İçsel ve Dışsal etkileri ele alır. Biyolojik İçgüdüler, Toplumsal İstek ve Baskılar, Çocukluk Yaşantıları, Bireysel Farklılıklar önemlidir. Kişilik Gelişimi ile ilgili önemli bulguları ve tespitleri vardır. vs vs vs... Gördüğünüz gibi sorduğunuz sorunun tek bir cevabı yoktur kesinlikle. Yukarıdaki görüşlerin ve kuramların hiç biriside tek başına doğru değildir. Tüm yaklaşımlar Öğrenmeye'ye yaklaştıkları açılardan haklıdırlar ve ispatlıdırlar. Bu yüzden diyorum ki bu konuda olsun bazı fikirleri "Kalıplaştırmamak" bir "Zorunluluk"tur. Birde size bu konu ile ilgili bir iki örnek vermek isterim: *Bir adam Sokrat'a gelir ve der ki "Çocuğum doğunca onu sen eğit." Sokrat sorar: "Çocuğun kaç yaşında?." Adam cevap verir: "Daha anne karnında 6aylık"... Sokrat der ki: "Çok geç kalmışsın, ben bu saatten sonra çocuğunu eğitemem... Yani Öğrenme daha anne karnınd başlıyor kimi açılardan. G. H. Mead'a göre; insan dünyaya gelip ağladığında, aslında dış dünyadan aldığı etkiye bir tepki vermektedir. Daha sonra dış dünya bu ağlama(lar)ya bir tepki verir ve bu bebeğe etki eder, bebekte buna bir tepki verir, buda dış dünyaya etki eder, dış dünyada yine bebeğe bir tepki verir... Bu Etki-Tepki sonucunda "Düşünme" ce "Öğrenme" yetileri gelişir. Bu iletimde de başka bir görüşü açıklamıştım; Öğrenme ancak ve ancak Doğum anında başlar ve son nefese kadar devam eder. Yine aynı iletide devamla: "Bilişsel Yaklaşım"cı Neisser şöyle diyor: Duyusal Girdinin dönüştürüldüğü, azaltıldığı, işlendiği, kaydedildiği, yeniden ele alındığı ve kullanıldığı süreçlerdir." Gördüğünüz gibi tek bir yaklaşım hiç bir zaman bu tanımı açıklayamıyor. Ancak şu var ki siz "İçsel öğrenme" yada "Bireyselliği" yadsısanızda (Davranışçı Olarak) bunun doğru olmadığı kanıtlanmıştır. Size tek bir soru sormak istiyorum: Siz bir birey olarak, hiç bir zaman "Kişisel Ahlaki Bir Gelişim" oluşturamadınız mı? Bireysel Ahlaki bir Benlik yapısından mahrum musunuz? Bireyselliği Red mi ediyorsunuz? Sanıyorum ki bu soruların cevaplamanız için yukarıdaki kısa bilgiler ve sınırlı sayıdaki görüş yetersiz olacaktır. Dürüst olmam gerekirse, sizin bu görüşlerden pekte haberinizin olduğunu sanmıyorum aslında... Çünkü siz bir Materyalist olarak yalnızca kendinizi meşru görüyorsunuz ve diğerlerinin "Doğru söylemiş olabileceğine" ihtimal dahi vermiyorsunuz bu yüzden sanırım incelenmeye değer görmüyorsunuz. Kısa kesip şöyle özetleyebilirim: Tarihsel süreç içersinde, İnsanların ürettiği Felsefi Bilgiler bir çok Dünya Görüşü oluşturmuş ve siz o kalıplardan birisini fazlasıyla benimsemişsiniz ve o kalıbı aşamıyorsunuz yada aşmak sizi korkutuyor... Benim gördüğüm bu... Birde şunu merak ediyorum: Ben bir çok Felsefe'nin bazı görüşlerini "Olumlayabiliyorum". Mesela "Agnostisizm"i "Bilim" açısından ele alıyorum ve diyorum ki "Bilim Tanrı'nın Varlığını Yokluğunu Bilemez". "Deizm" açısından ise "Tanrı'nın Bilim'e, Bilim'in de Tanrı'ya karışamayacağını" söylüyorum. "Panteizm" açısından "Tanrı'nın herşeyin özünde olduğunu" söylüyorum. "Panenteizm" açısından "Evrim varsa bile, bunun Tanrı'nın olmadığının kanıtı olamayacağına" inanıyorum. Materyalizm'in Maddi Düyayı anlamada sadece "Bilim"e önem vermesini (Tanrı'yı yadsımasını değil, "çelişki" diye atlamayın hemen) anlamlı görüyorum... vs vs vs... Bu bilgiler bende bir anlam buluyor ve bütünleşiyor... Ve bunlar baktıkları açılardan "Doğru" bilgiler ancak siz bende bu bilgileri "Çelişki" olarak niteliyorsunuz. Çünkü dediğim gibi sadece Materyalist Açıdan bakıyorsunuz... Merak ettiğim nokta ise şu: Tüm Psikologlar, yukarıda verdiğim tüm kuramların "Bir Gerçekliği" ifade ettiğini KABUL EDERLER... Hepsi birbirini suçlar bu kuramların ama hepsi birbirinin varlığını niteler, aynı şeyi farklı açılardan ele alır. Sizce bu kuramların hepsinin "Doğru"yu nitelediğini kabul etmeleri "Psikologların" Çelişkisi midir? Ben cevap vereyim: Bilimsel olarak kesinlikle bir Çelişki Değildir. Çünkü bakış açıları farklıdır, ele aldıkları konuyu farklı ve kendilerine öz bir açıdan incelerler. Tıpkı İnanç ile Bilim'in çok farklı kulvarlarda yer almaları gibi... Ancak size kalsa beni eleştirdiğiniz noktalardan bakarsak eğer: "Elbette Çelişkidir" diyeceksiniz... Bende diyorum ki: Siz öyle sanın... Sorunuza net bir cevap oldu mu bilmiyorum ancak "İçsel öğrenme"nin ne olduğu hakkında belki bir ipucu yakalamışsınızdır diye düşünüyorum. "Öğrenme" konusunu yukarıdaki yaklaşımları ele alarak anlamlandırmalısınız... Çünkü tek bir açıdan bakmak mümkün değil, bu kavram o kadar basit değil... Çok karmaşık bir süreç ve hala tam olarak çözülememiştir... O yüzden "Bence"si yada "Sence"si olamıyor... Belirli ispatlar var ancak kesin bir açıklama yok bu sürecin naıl işlediğine dair... Ve unutmayın, diğer görüşlerin "Doğru/Yanlış" söylemiş olabileceği önyargısından kurtularak, Tek Doğru'nun "Kendi Benimsediğiniz Kalıplar" olduğu "Şartlanmasını" bir kenara bırakarak (ki siz böyle bakıyorsunuz) yada "Materyalist" gözlüğü çıkararak Nesnel/Subjektif olarak yaptığınız araştırmalar sizi "İnançlı" kılmaz, eğer İnanmaktan korkuyorsanız... Sadece sizi Gerçekçi kılar, "Kendi Gerçekliğinizi" oluşturmanızı sağlar. İşte bu noktada da İnanıp İnanmamanız hiçbir şekilde önemli değildir... Evrensel Ahlak'ın ne olup olmadığını ise bu noktadan çıkarak görebilirsiniz ve anlayabilirsiniz... Evrensel Ahlak'ın ne olduğunu Toplumdan Bireye giderek değil, Bireyden Topluma doğru giderek bulabiliriz diye düşünüyorum... Toplumu oluşturanlar Bireydir ve teker teker bireyler bir önem arzederler... Psikoloji'yi "Bilim" yapanda budur... Sosyoloji'de bu açıdan Psikoloji'den yararlanır. Tarih ise daha da kapsar bunları ve genişler, Tümevarır yani... Bunları niye söyledim? Konumuz Dünya Görüşleri ve olaya Bilimsel olarak nasıl bakmanız gerektiğini göstermek istedim... Saygılarımla... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Sayın boşig, Çarpıtıyorsun. Soruma cevap yok. İçsel eğitimi sormuştum ben nesnel kaynaklı eğitimi değil. "İçsel eğitim" le, içsel değerler oluşumu kavramını ortaya atan sensin. "İçsel eğitim"i çarpıtmadan, somut olarak laf kalabalığı da yapmadan, çok açık bir şekilde anlatmalısın. İçsel eğitim nasıl olur, kaynağı nedir ? Anne karnındaki bebeği, eğitim farklılıklarını açıklayarak "içsel eğitimi"mi açıklamış oldun bizlere ? Bak benim gibi net ve açık yazmanı istiyorum, kelimelere takla attırmadan. Metafizik, (idealizm, inanç) dünya görüşüne kılıf olması açısından, "içsel bilgilenme" olgusunu nesnellikten ayırıp ortaya attın ve içinden çıkamayınca da psikolojiden organizmalardan behsetmeye başladın. Bununla da yetinmeyip kendini "insancıl" beni "davranışçı" olarak nitelemişsin. Psikologluğu bırakıp sadede gelsen daha iyi olacak. Bizler burada dünya görüşlerini, kişiye ve topluma etkisini, gerektiği için de nasıl edinildiğini tartışıyoruz. Daha önceleri "sezgi"yi, şimdilerde de içsel "eğitim"i inanç oluşumuna kaynak gösterdin. Anlamak istiyoruz. Somut kaynaklarla... Değerli bilgi; Az, öz ve somut olan bilgidir. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 sevgili by x man Sevgili bilimselci ve tengeriin boşig bence forumun en gerekli tartışması bu topicte. Ama bireylerin üzerinden tartışmak yerine genel üzerinden değerlendirme yapmak daha sağlıklı olur bence. Eğer kişiler üzerinden yorum ve değerlendirme yaparsak bir sonuç alamayız hatta çiğ ve tutarsız bir tartışmaya gider. Ahlaki değerler ve herkesin neye hoşgörü göstereceği bazen farklılıklar gösteriyor ama genel doğrulardan ayrılmamışsa birey ona kendi doğrularımızı kabullendirip, onun doğrularından sıyrılmasını istemek "insana saygı" kavramından uzak kalıyor. Ve burada ki tartışma biraz o yöne gidiyor. Bir kabullenememe ve kabullendirme meselesi gibi oluyor... burada bir taraf olma gibi birşey var mı? ve ayrıca kimseyi koruma altına almak gibi bir düşüncem olamaz, kimsenin benim korumama ihtiyacı yok zaten!!! sadece tartışmanın bireyden çıkıp genele gelmesini istedim ama anlaşılamadım... malesef... boşig ile bazı konularda hem fikiriz ama bilimselci ile hem fikir olduğum noktalarda var... çok mu zor bunu anlamak??? Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Sayın boşig, Çarpıtıyorsun. Soruma cevap yok. İçsel eğitimi sormuştum ben nesnel kaynaklı eğitimi değil. "İçsel eğitim" le, içsel değerler oluşumu kavramını ortaya atan sensin. "İçsel eğitim"i çarpıtmadan, somut olarak laf kalabalığı da yapmadan, çok açık bir şekilde anlatmalısın. İçsel eğitim nasıl olur, kaynağı nedir ? Eğitim ile Öğretim, Eğitmek ile Öğretmek, Eğitilmek ile Öğrenmek arasında çok fark vardır. Ben "İçsel Eğitim"den bahsetmedim ki öyle bir tanıma da rastlamadım hiç. Acaba kullanmışmıyım diye tekrar okudum tüm yazdıklarımı, yine rastlamadım. Ha kazara yazdıysam "İçsel Eğitim" diye bir kavram, rica ederim belirtiniz... "İçsel Öğrenmelerden" bahsettim ben... Yani kişinin "Dış Dünya ile ilişkisinde" Dış Dünyaya bakarak onu nasıl anlamlandırdığı ve kendi Öğrenmelerine kattığındaki İçsel yani Bireye bağlı nedenlerden bahsediyorum. Yani "Zihinsel Süreçlerden" bahsediyorum. Kişinin "Dış Dünyayı Anlamlandırması" ise Dışsal olduğu kadar da İçseldir diyorum. Kelimelere Takla attırdığım falan yok. Eğitim ile Öğrenme kavramlarını karıştıran sizsiniz... Bakın söylediklerimi daha ne kadar farklı anlamlara bürüyeceğinizi bilmiyorum ama iletim aynen şöyle: -İnsanın Öznel yargıları bireyin "Öğrenmeleri" sonucunda oluşur. Buna İçsel ve Dışsal Öğrenmelerde dahildir. Öğrenme'yi etkileyen temel Unsurlar/Faktörler de Bireysel Farklılıklardan, Kalıtımdan, Çevreden, Zeka yapısı ve seviyesinden, Eğitimden, Algılardan ve daha bir çok nedenden kaynaklanır. Psikoloji Bilimi bu kaynakları ayrıntılı olarak belirtmiştir. Benim Öznel bir görüşüm olamaz bu konuda. Yine önceki iletilerimde, buna benzer "Yanlışlıkla" ve "Hata" ile farklı anlamlar yüklemiştiniz ve onları teker teker açmak zorunda kalmıştım. Bu sefer tekrar öyle bir şey yaşanmasın diye konuyu tüm yönleri ile ve kavramlarla açıklamak istedim ancak bu sefer benim söylemediğim şeyi söylediğimi iddia ettiniz. Yine Kelimelerin anlamlarını vermem gerekecek: Eğitim: 1- Belli bir konuda, bir bilgi ve bilim dalında yetiştirme ve geliştirme, eğitme işi. 2- Yeni kuşakların toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme, °terbiye. Eğitim, insan davranışlarında olumlu değişiklikler yaratma sürecidir. 3- Bir yetiyi, bir organı yöntemli bir biçimde geliştirme. Yani Eğitim, "Kişisel" bir çaba değil, Dışarıdan Yapılan bir eylemdir. Bir Hedef-Davranış amaçlanır ve birey bunu yapacak şekilde Eğitilir... Öğrenme: Öğrenmek eylemi. Sözlükte "Öğrenme" tanımı kısa verdiği için "Psikoloji Bilimi"nce yapılan tanımını açmak isterim: Tekrar yada yaşantı yolu ile organizmanın davranışlarında meydana gelen oldukça kalıcı ve sürekli değişikliklerdir. Bir davranışın öğrenme olup olmadığı aşağıdaki sorularla anlaşılabilir: -Tekrar yada yaşantı yolu ile mi olmuştur? -Davranışta değişiklik meydana gelmiş midir? -Değişiklik oldukça kalıcı mıdır? Bu sorulardan herhangi birine verilen cevap "Hayır" ise, ortaya çıkan eylem yada davranış (bilgi) "Öğrenme" değildir. Öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini anlamak içinse şu kavramları bilmek gerekir: Performans, Refleks, İçgüdü, Uyarıcı, Tepki, Karşılık, Güdü, Türe Özgü Hazır Oluşluluk, Olgunlaşma, Kaygı (hali), Eski Yaşantılar, Dikkat vs vs vs... Yani size "Öğrenme" ile "Eğitim" arasındaki farkı anlatmam içi bu kavramların işlendiği ayrıca bir kitap yazmak gerekir. Şimdi "Öğrendiklerimiz" doğrultusunda, yazdığım nitelemeleri ve belirttiğim kuram ve kavramları tekrar okursanız eğer, sorduğunuz soruya cevap bulamamanıza imkan yoktur Sayın Bilimselci... Ben yine de şöyle açıklamaya çalışayım; "İçsel Öğrenme"den kastımın ne olduğu aslında bellidir ancak ben yine de "Öğrenmeye Etki Eden İçsel Faktörler"i eklemelerle kısaca maddeleyeyim: Performans, Güdü, İçgüdüsel Hisler/Davranışlar (insanlarda içgüdü bulunmaz, içgüdüsel davranışlar bulunur), Kaygı Hali, Türe Özgü Hazır Oluşluluk, Olgunlaşma, Algı (Farklılığı/Düzeyi), Zeka (Seviyesi ve Yapısı/Özelliği/Tipi), Beynin NöroBiyolojik Yapısı (beynin hormonal dengesi vs. kişiden kişiye değişkenlik gösterebilmektedir) vs vs vs... Not: Sanıyorum ki anlam karmaşamız "İçsel Öğrenme" terimini kullanmamdan kaynaklanmış olmalı. O yüzden düzelterek "Öğrenmeye Etki Eden İçsel Faktörler" olarak değiştirmemde yarar var. Eğer size farklı bir anlamı nitelediğini düşündürüyorsa ve hata benden kaynaklanıyorsa yanlış anlaşılma için Özür Dilerim... "İçsel Eğitim" kavramını kullandığım iletimi alıntılarsanız eğer, hatamı düzeltmek isterim. Çünkü öyle bir tanım yoktur. Yazdıysam hata etmişimdir... "Öğrenme" vardır ve Öğrenme "Hem İçsel Nedenlere" hemde "Dış Nedenlere" bağlı olan bir süreçtir. Ve bunun açılımını önceki iletilerimde verdiğimi sanıyorum... Laflara takla attırmaksa yaptığım, bunu yapan ben değil, "Psikoloji Bilimi"dir... Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Yazık oldu bu topic'e. Dikkat ederseniz, yüzlerce ileti boşa gitti ve konu üzerinde bir arpa boyu kadar ilerlenemedi. O yüzden konuyu toparlamakta fayda var diye düşünüyorum. Dünya görüşü nedir? Dünya görüşü insanların hayata bakış açısıdır ve insanların hem kendi yaşantısını etkilediği gibi, başkalarına davranışınıda etkiler. Dünya görüşünü etkileyen birçok faktör olduğu gibi, bu faktörlerin içinde en önemli olanı ise inanç konusudur. Bu yüzdende bu topic'in bu yönde ilerlemesinde şaşılacak birşey yoktur. Çünkü dinsel inançlar hem insanın kendi karakterini etkiler ve hemde toplumlardaki genel kültürleri etkiler. Hatta ne kadarda laik bir ülke olsanız dahi kanunları bile etkiler. Kısaca dinsel inançlar insanların dünya görüşünü ve yaşam tarzlarını etkileyen en önemli faktördür. Bu tartışmalar bildiğiniz gibi, sadece bu forumda değil, özellikle son iktidarlar döneminde ülkemizin genelinde tartışılan güncel tartışmalardır. Ve tartışılması gereken bir konu olduğunuda düşünmekteyim. Bildiğiniz gibi, gerek bu forumda, gerekse diğer medya ortamlarında bu tartışmalar bilimsel yollarla yapılmaktadır. Örneğin bu forumda dini konuları bizler dinsizler ve/veya ateistler olarak bilim yoluyla defalarca eleştirdik. Din savunan arkadaşlar ise yine aynı yolla, yani bilim yoluyla bizlere cevap verdiler. Bunun normalide budur, çünkü Kuran da aynı şeyi yapıyor. Yani Kuran'ında bilimi kullanarak kendini ispat etme çabası vardır. Kuran apaçık deliller sunduğunu iddia ederken, bizde bu apaçık delilleri tabiki bilim yoluyla tartışmalıyız, sezgi yoluyla değil. Çünkü apaçık deliller sadece ve sadece bilimle (Bilmekle) anlaşılabilir. Zaten bilimi her ne konuda olursa olsun devre dışı bırakırsak, mantığıda devre dışı bırakış oluruz. Çünkü sezgilerde mantık aranmaz ama bilimde mantık şarttır. Bilim insanlığın şimdiye kadar birikmiş olan, ortak mantığıdır, ortak bilgileridir ve ortak aklıdır. Şimdi biraz Kuranın bilim konusuna girerek, sezgiye gerek kalmadan nasılda "apaçık deliller" sunduğuna bir bakalım: ------ En’âm Sûresinin 99 . Ayetinde O gökten su indirendir. İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkarıp onlardan yeşillik meydana getirir ve o yeşil bitkilerden, üst üste binmiş taneler, -hurma ağacının tomurcuğunda da aşağıya sarkmış salkımlar- üzüm bahçeleri, zeytin ve nar çıkarırız: (Herbiri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı.19 Bunların meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı zaman bakın. Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah’ın varlığını gösteren) ibretler vardır. Bakınız bilimsel yoldan apaçık deliller ortaya atmış. ----- Yûsuf Sûresinin 105 . Ayetinde Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler. Gördüğünüz gibi "sezgi değil", delil diyor. ------ Nahl Sûresinin 10 . Ayetinde O, göklerden sizin için su indirendir. İçilecek su ondandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla meydana gelir. Bir tane daha bilim konusu. ------ Yûnus Sûresinin 6 . Ayetinde Şüphesiz gece ve gündüzün ardarda değişmesinde, Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır Bakınız: hem yerlerde ve hemde göklerde bir çok deliller varmış. Yani yine sezgiye gerek yok. ------ Ra’d Sûresinin 3 . Ayetinde O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır.3 O geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. Ra’d Sûresinin 4 . Ayetinde Yeryüzünde birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler; bir kökten çıkan çok gövdeli ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır ki hepsi aynı su ile sulanır. Ama biz ürünleri konusunda bir kısmını bir kısmına üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. Gördünüzmü? bilimsel olaylarda allahın varlığını gösteren bir sürü deliller varmış. ------ Furkân Sûresinin 45 . Ayetinde Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık. Bir delil daha. sezgi değil. ------ Fussilet Sûresinin 39 . Ayetinde Allah’ın varlığının delillerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine yağmuru indirdiğimiz zaman kıpırdar kabarır. Şüphesiz ki, onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. Şüphesiz o, her şeye gücü hakkıyla yetendir. Yine bilim alanından bir delil daha. ------ Şûrâ Sûresinin 32 . Ayetinde Denizde dağlar gibi yüzen gemiler, O’nun varlığının delillerindendir. Buda benim ilgi ve meslek alanıma giren bir bilim dalı. Gemiler bir sezgi değil bir gerçek bilimdir. ------ Bu tartışmaların bilim yoluyla ve bilimsel ilkelerle yapılması gerektiğini gördüğünüz gibi Kuran da söylemiş oluyor. Zaten şimdiye kadar hem teist hem ateist/dinsiz arkadaşlar olarak bizde bu tartışmaları mantıken, bilim kanalı ile yaptık. Ve bu tartışmaları bilim kanalı ile yaptığımız için hem bizleri ve hemde dindar arkadaşları kınayan sadece sayın boşig oldu. Şimdi size Kurana inanıyorum dedikten sonra; Allaha sezgi yoluyla inanmanın neden günah olduğunu ayetlerle açıklayayım: Bakara(*) Sûresinin 209 . Ayetinde Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine de yan çizerseniz, bilin ki Allah, gerçekten mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Âl-i İmrân(*) Sûresinin 105 . Ayetinde Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. Yûsuf Sûresinin 105 . Ayetinde Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler. Eğer Kurana tamamen inanıyorsanız, sezgi, metafizik, duygu, içgüdü gibi şeyleri devre dışı bırakıp, Allaha akıl ve mantık yani bilim yoluyla inanmanız gerekir. Ama eğer Kurana tamamen inanmıyorsanız, bakınız şu halde kuran sizin için ne diyor? : Hicr Sûresinin 91 . Ayetinde Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar ederek) Kur’an’ı da parça parça edenlerdir. Yok eğer Kuranı tamamen devre dışı bırakarak Allaha inanacaksanız; o zamanda Kuran size şunu söylüyor: Sâffât Sûresinin 156 . Ayetinde Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var? Sayın boşig, Şimdi sizle bir barış çubuğu içelim ve karşılıklı kişisel tartışmaları bitirelim. Artık lütfen forumda ve msn'de benim şahsiyetimden bahsetmekten vazgeçin. Siz bana takıldıkça banada mecburen kendimi savunma hakkı doğuyor ve tartışmalar istemeden sertleşiyor. Bundan sonra böyle olacağını tahmin ederekten, size şimdiden teşekkür ederim. Şimdi diğer dindar arkadaşlar sesleniyorum. Sayın boşig'in kendine özel ve sıra dışı Allaha inanma yöntemleri olabilir. Herkezin fikrine saygı duymak lazım. Fakat benim şaşırdığım şey ne biliyormusunuz? Sayın boşig'in tezlerini dinsiz ve/veya ateist arkadaşlar olarak bizden çok sizin eleştirmeniz gerekirken, hiçbirinizden ses çıkmıyor. Yani kim ne şekilde savunursa savunsun, yeterki din savunsun mantığımı bu? Yani dinize bile aykırı söylemlerde bulunanları, bilim yoluyla Allaha inanıyorsunuz diye sizi kınayanları sırf sizin dininizden diye desteklemek, yada karşı çıkmamak esas grupçuluk olmuyormu? Hatta takım ruhu ve klupçülük olmuyormu? Bizim ateist ve/veya diğer dinsiz kişiler olarak dini fikirlerimiz birbiriyle neredeyse aynı olduğu için, birbirimizi tasdik edici iletilerimizin olması gayet normal. Ama sizin kendi inanışlarınıza bile ters olan iletileri eleştirmeMEniz, grupçuluk değilde nedir? Yoksa sizdemi artık allaha akıl, mantık ve bilim yerine, sezgi yoluylamı inanıyorsunuz? Madem öyle Allaha sezgi yoluyla inanlar bunun nasıl yapıldığını açıklamak durumundadır. Yani bunun nasıl yapıldığını bizde öğrenmek istiyoruz. Bellimi olur? belki sezgi yoluyla inanmayı öğrenebilirsek belki bizde inanabiliriz. Evet bu cevabı istiyorum arkadaşlar: Sezgi yoluyla Allaha inanmanın yolu nedir? En iyi dileklerimle. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Sayın boşig,Şimdi sizle bir barış çubuğu içelim ve karşılıklı kişisel tartışmaları bitirelim. Artık lütfen forumda ve msn'de benim şahsiyetimden bahsetmekten vazgeçin. Siz bana takıldıkça banada mecburen kendimi savunma hakkı doğuyor ve tartışmalar istemeden sertleşiyor. Bundan sonra böyle olacağını tahmin ederekten, size şimdiden teşekkür ederim. Şimdi diğer dindar arkadaşlar sesleniyorum. Sayın boşig'in kendine özel ve sıra dışı Allaha inanma yöntemleri olabilir. Herkezin fikrine saygı duymak lazım. Fakat benim şaşırdığım şey ne biliyormusunuz? Sayın boşig'in tezlerini dinsiz ve/veya ateist arkadaşlar olarak bizden çok sizin eleştirmeniz gerekirken, hiçbirinizden ses çıkmıyor. Yani kim ne şekilde savunursa savunsun, yeterki din savunsun mantığımı bu? Yani dinize bile aykırı söylemlerde bulunanları, bilim yoluyla Allaha inanıyorsunuz diye sizi kınayanları sırf sizin dininizden diye desteklemek, yada karşı çıkmamak esas grupçuluk olmuyormu? Hatta takım ruhu ve klupçülük olmuyormu? Bizim ateist ve/veya diğer dinsiz kişiler olarak dini fikirlerimiz birbiriyle neredeyse aynı olduğu için, birbirimizi tasdik edici iletilerimizin olması gayet normal. Ama sizin kendi inanışlarınıza bile ters olan iletileri eleştirmeMEniz, grupçuluk değilde nedir? Yoksa sizdemi artık allaha akıl, mantık ve bilim yerine, sezgi yoluylamı inanıyorsunuz? Madem öyle Allaha sezgi yoluyla inanlar bunun nasıl yapıldığını açıklamak durumundadır. Yani bunun nasıl yapıldığını bizde öğrenmek istiyoruz. Bellimi olur? belki sezgi yoluyla inanmayı öğrenebilirsek belki bizde inanabiliriz. Evet bu cevabı istiyorum arkadaşlar: Sezgi yoluyla Allaha inanmanın yolu nedir? En iyi dileklerimle. Alakanız için çok teşekkür ederim yalnız bir noktaya değinmem gerekecek; Zira gözden kaçırdığınız çok ufak ancak çokta önemli bir ayrıntı var: -Gökten Suyun indiğini yani yağmurun yağdığını görmek... -Gemilerin suyun üzerinde yürüdüğünü görmek... -Kurumuş toğrağın çatladığını görmek... -Gece ile Gündüzün birbirlerini takip ettiğin görmek ve bilmek... -vs... -vs... -vs... Sevgili Evrensel... Dikkatini çekerim bu bilgiler Gündelik Bilgidir. Tıklayarak kaynağa ulaşabilirsiniz. Her şekilde ve hala iddia ediyorum ki; Kur'an bir İnanç Kitabı olarak "Bilimsel Bilgiler" içermez... Gündelik Bilgi ile Bilimsel Bilgi arasında dağlar kadar fark vardır... Aaa bakın "Dağlar Kadar" dedim... Yani soyut bir düşünceyi, madde ile niteledim... Görebilenler için bunda elbette ki bir hayır vardır... Kur'an-da böyledir arkadaşım... Soyut düşünceleri yada Soyut kavramları ancak Somut Örneklerle anlatabilirsiniz... Sanırım ufak ayrıntının ne olduğunu anlatabilmişimdir. O Bilgilerin "Bilimsel" olabilmeleri için, en basitinden o Yağmur ile ilgili ayette şöyle bilgilerin yer alması gerekir: Hava olaylarının hangi gökyüzü katmanında ve kaç metre yükseklikte meydana geldiği, hangi ısı etmenlerinin etkisinde olduğu, Bulutların özellikleri (kümülüs, nimbus, kümülonimbus bulutları vs...)... Yani demek istediğimi anladınız siz... Ne derseniz deyin, söylediğiniz ve Kur'andan örnekler sunduğunuz şeyler kesinlikle "Bilimsel Bilgi" değildir. Gündelik Bilgidir. Şimdi birde Bilimsel Bilgi ile Gündelik Bilgi'nin açıklamasını vermem gerekecek ancak bunu kendiniz pek ala yapabilirsiniz değil mi? Hatta bakın Sayın BrainSlapper Arkadaşım Kur'an-daki Gündelik Bilgileri tespit etmede biraz başarılı. Gerçi biraz abartıyor ama ondan bişeyler öğrenebilirsiniz yine de. En azından bir fikir edinirsiniz... Öncelikle sizin kişiliğinizle ilgili ithamlarda bulunmamamı tenbih ettiniz, ben söz veriyorum ve yine ben bu sözümü tutarak sadece şunu söylemek istiyorum; yazınızın sonlarında "İnançlı" arkadaşlara yaptığınız itham bir kışkırtma değil midir? Gerçi kimsenin üstüme gelmesinden korkmam ve yılmam... Ben ne bu forumda, nede başka bir forumda ve nede gerçek hayatımda hiç bir zaman "Gurupçuluk" merakında olmadım. Sitede yazdığım görüşlerim bellidir... Kimseyle Gurupçuluk yapamayacak kadar Bireysel/TekBaşına bir yapıya sahibimdir. Kimseyi "İnançlı/İnançsız" ayrımına tutmam... Burada İnançlı arkadaşların bana niye ileti yazmadıklarını bilemem ama bunun nedeni ben değilim. Bunu "Gurupçuluk" ile ilgili yapılan yorumlardan dolayı söylüyorum. Lakin görüyorum ki kaçınılmaz bir gerçek, her iki tarafta "gurup" anlayışına sahip zaten... Bunun yalan olmadığını pek ala biliyoruz... Ben bunu "Görüş Yakınlığı"na bağlamıyorum, kendi bilgisine güvenememeye bağlıyorum... Zira güvenen kimse böyle bir ihtiyaca yönelmez diye düşünüyorum... İster kendinizi Aydın olarak tanımlayın ister Mücahit... Tanrı'nın Mantık, Bilim yerine Sezgiyle hissedilmesi... Öncelike bir Soyut Kavramdan, yani gözle görülemeyen, Bilim'in konusu olmayan bir kavramdan söz ediyoruz. Tanrı Bilim ile açıklanabilseydi, dünyada en başta sizin inanmanız gerekirdi öyle değil mi? Tanrı Bilim ile kavranamaz... Bilim Tanrı ile ilgilenmez. Tanrı'da Bilim'e etki etmez... Bilim yapsın diye sorumlu kimseler yollamaz mesela... Yada ödenek ayırmaz... Yöntemini tespit etmez. Bir arpa boyu yol alamamamızın nedeninin "Ben" olmadığımı çok iyi biliyorum... Zira kalıplara sıkışıp kalan ben değilim... İşine geldiği gibi konuşanda ben değilim... Bir kimsenin söylediği şeyleri, sırf kendimi haklı çıkarmak uğruna evirip çevirip başka anlamlara sokanda ben değilim... Yani konunun ilerlememesinin nedenini üstüme alınmıyorum. Zira iletilerimiz ortadadır... Şunu da söylemek istiyorum, Tanrı ile olan Bağ "Kişisel"dir. Yani bu bağda insan kesinlikle ve kesinlikle "Tek Başına"dır. Siz inanmayabilirsiniz, benim içinde "Kafayı Sıyırmış" da diyebilirsiniz... Lakin ben varlığını hissediyorum. Kimileri bu hissi bastırma eğilimine girer ve yadsır... Ancak ben İçimden yada Benliğimden gelen yani beni Ben yapacak olan bu tür duygularımı bastırmam... O yüzden kimse yada en azından ben size "Tanrı"nın varlığını ispatlayamam. Ancak kendime ispatlarım... Bu yüzden kimin inanıp inanmadığı zerre kadar umrumda değildir... Ben sadece bildiklerimi paylaşmak için burdayım, kimseyi kendime inandırmak için değil. Tanrı'yı hissediyorsanız, Vardır... Hissetmiyorsanız "sizin için" yoktur... Bu bu kadar basit... Eğer İnananların size Tanrı'yı ispatlamalarını istiyorsanız -ben söyleyeyim- bunu kimse yapamaz... Bunu yapabilecek olan tek kişi vardır, o da sizsiniz... Kendinize karşı... Bakın "İskeletor Anahtar" diye bir film var, orda çok güzel bir laf vardır, aslında tam olarak nitelemiyor ancak belki bir çıkış noktası olabilir: İnanmazsan Gerçek Olmaz... Barış çubuğunu seve seve kabul ederim... Lakin "İnançlı/İnançsız" ayrımını hissetmediğim sürece yanar o çubuk... İnancımdan utandığım yada çekindiğim için değil, öncelikle İnsan gözüyle bakıyorum herkese ve bana da öyle bakılmasını isterim... Saygılarımla... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.