Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Küreselleşme Nedir? Ne Değildir?


ramell

Önerilen İletiler

Kavram olarak küresel sözcüğünün kökeni 400 yıl öncesine gitse bile küreselleşme oldukça yenidir. 1960'larda ortaya çıkan bu ifade, 80'lerde daha fazla kullanılmaya başlanmış ve 90'larda artık herkesin dikkatini çeken bir sözcük haline gelmiştir.

 

Kavramın çok farklı tanımları vardır. Kısaca açıklamak gerekirse; küreselleşme ülkelerin sahip oldukları maddi ve manevi değerlerin ve bu değerler çerçevesinde oluşmuş birikimlerin, ulusal sınırları aşarak dünyaya yayılması ve farklılıklardan bir bütünlük ve uyum sağlanmasının gerçekleştirilmesi olarak tanımlanabilir. Bu kavram küresel pazarların oluşması, ulus-devlet sınırlarının aşınması, küresel kültürün doğuşu, çokuluslu şirketlerin küresel etkinlikleri, paylaşılan çıkarlar, bilginin küresel akışkanlığı gibi birçok kavramı da kapsamaktadır.

 

Küreselleşme ile birlikte bütün alanlarda değişme olduğu gözlenmektedir. Dünyanın bir köşesindeki doğal, kültürel ve çevresel değerler, bütün dünyanın değeri olarak benimsenmektedir. Demokrasi, açık toplum, liberalizm gibi değerler evrensel değerler haline gelmiştir. Spordan sanata her alanda yeni paylaşım süreci içine girilmiştir. Eski yargılar, eski görüşler değişiyor. Bazısı yok oluyor, yerine yenileri diriliyor.

 

Küreselleşme üzerinde çok farklı alanlarda tartışmalar yapılmaktadır. Küreselleşme sürecinde aktif rol alan ülkeler istedikleri dünya ile ilgili düşüncelerle toplumları etkilemeye çalışmaktayken, sürecin dışında kalan ülkeler bulundukları durumdan duydukları rahatsızlık ve gelecekle ilgili endişelerinden dolayı küreselleşmenin olumsuzluklarını öne çıkararak süreci etkilemeye çalışmaktadır.

 

Küreselleşme tartışmalarının en dikkat çekeni Fukuyama ve Huntington'un görüşleridir. Fakat ne tarihin sonu gelmiş, ne de medeniyetler çatışması çıkmıştır. Tam tersine uzlaşma ve diyalog arayışlarının belirgin olduğunu söyleyebiliriz.

 

Küreselleşme süreci bütün dünya ile birlikte Türkiye'yi de etkilemektedir. Bu süreçle birlikte yaygınlaşan serbest piyasa ekonomisi, insan hakları, demokrasi gibi değerlerin küresel bir boyut kazanması, finans piyasalarının uluslarüstü bir nitelik kazanmasıyla devletler kendilerini bu sürecin dışında tutmakta zorlanmakta ve dünyanın diğer yerlerinde meydana gelen gelişmelerden uzak kalmak adeta imkansız hale gelmektedir. Türkiye'nin iç sorunlarını çözmesi, küreselleşmeye katılma ve dış sorunlarını çözme konusunda büyük katkı sağlayabilir. AB süreci de Türkiye'nin bu çaba içinde olduğunu gösterir.

 

Son olarak; küreselleşme süreci ile oluşturulmaya çalışılan yeni dünya düzeni belirsizliğine son verilmelidir. Yeni dünya düzeni insan hakları, uluslararası uzlaşma ve diyalog, çevrenin korunması, kültürel çoğulculuk, kalıcı bir dünya barışı gibi değerlerin üzerine inşa edilmelidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

korkarım yakında küreselleşmenin sayesinde her yerde ''küresel leşler''le karşılaşacagız.... küreselleşme nedir dersek sefaletin küresel çapta yaygınlaşması diyebiliriz.ne degildir dersek aslında sınırların kalkmadıgı diyebiliriz, daha da belirginleşmesi olabilir ama ...tabi bu kavrama başka tanımlamalarda yapılabilir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kavram olarak küresel sözcüğünün kökeni 400 yıl öncesine gitse bile küreselleşme oldukça yenidir. 1960'larda ortaya çıkan bu ifade, 80'lerde daha fazla kullanılmaya başlanmış ve 90'larda artık küreselleşmenin olumsuzluklarını öne çıkararak süreci etkilemeye çalışmaktadır.

 

Küreselleşme uluslaşmanın önünü kesen ve kapitalizmin emperyalist amaçlarına ulaşmak için kullandıkları yeni yöntemin adıdır. Asla özgürlük ve insan haklarına saygı degildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

aslan34:

korkarım yakında küreselleşmenin sayesinde her yerde ''küresel leşler''le karşılaşacagız.... küreselleşme nedir dersek sefaletin küresel çapta yaygınlaşması diyebiliriz.ne degildir dersek aslında sınırların kalkmadıgı diyebiliriz, daha da belirginleşmesi olabilir ama ...tabi bu kavrama başka tanımlamalarda yapılabilir...

 

aslan34, ya kafan karışık ya da oturduğun yerden tanımlar ortaya çıkarmaya çalışıyorsun. Küreselleşmeye 'Küresel leşleşmek' diyerek tuhaf bir atıfta bulunma pratikliğini gösterebilmiş olsan da, Globalizasyon terimine aynı benzetmeyi kullanamayacağın açıktır. Şu halde senin bu parlak buluşun kaderin hoş bir tesadüfünden başka bir şey değildir ve felsefi ya da sosyal bir değeri yoktur.

 

Ama belki sen yine de küresel leşlerin kim ya da ne olduklarını açıklayarak bizi aydınlatabilirsin. Böylece konuya duygusal yaklaşmadığını ve üzerinde gerçekten düşündüğünü anlayabiliriz. Benim anladığım kadarıyla bu tanımla sen sefaletin ya da çatışmaların sebep olduğu toplu insan ve hayvan ölümlerini ve onların sokakları dolduran birkaç günlük cesetlerini kastediyordun. Ama biliyorsun ki toplu canlı ölümleri dünyanın kelimenin sembolik anlamıyla henüz küreselleşmediği zamanlarda bile zaman zaman karşılaştığı üzücü tablolar arasındaydı. Savaşlar ise insanlık tarihi kadar eski bir pratiktir. 16. yüzyılda kıta Avrupasını kasıp kavuran veba hastalığı aynı şekilde toplu ölümlere ve yerel-leşlerin [yerelleşmek; bunun da içinde 'leş' var!] cadde ve sokakları yoğun biçimde işgal etmesine ve atlı araba trafiğini aksatmasına sebep olmuştu. O zaman da senin gibi insanların yerel-leşlerden ne kadar bezdiklerini bir düşün!

 

Küreselleşme bilginin ve teknolojinin insanlara hızlı ve aracısız, ya da minimum sayıda aracı tarafından ulaştırılması ve bunun yarattığı genel bilinçlilik halinin adıdır. Küresel dünyada bilgi localarda ya da birkaç ustanın kontrolunde değildir. Üniversite ya da sadece soylu sınıfın ulaşabildiği ayrıcalıklı kesimin de elinde değildir. İnsanlar ancak küreselleşmeyle birlikte çevrelerinin farkına varabilmiş ve ancak ondan sonra olaylara tepki gösterebilmiştir. Ne yazık ki senin gibi gerçekten ne konuştuğunu bilmeyenler, haber güvercinini av partisinde yem olarak kullanan bilinçsiz krallar gibi, kendilerine dünyanın aslında birden fazla adaletsizlikle dolu olduğu haberini getiren güvercini hedef olarak seçmişlerdir. Bu cehaletin en üst basamağı olarak acınacak bir durumdur. Küresel dünyadan mutsuz olanlar kendi kabuklarında gerçekten iyi beslenen, eski zamanların toprak ağalarına benzeyen, günümüzün yerel soyguncularından başkası değildir. Onlar yerel kanalları kullanarak fakir ve bilinçsiz halkı 'Coca Cola'nın bin fenalığı' hakkında ikna etmiş ve bunu küreselleşmeyle ilişkilendirmiştir. Onu bu kararı almaya zorlayan kendi ayran ve sütünün tehlikeye girmiş olması ve artık insanların ondan birşey satın almamasıdır. Yerelleşlerin çıkardığı gürültünün arkasında işte bu kişisel menfaat kaygıları yatmaktadır.

 

toprakche:

Küreselleşme uluslaşmanın önünü kesen ve kapitalizmin emperyalist amaçlarına ulaşmak için kullandıkları yeni yöntemin adıdır. Asla özgürlük ve insan haklarına saygı degildir.

 

Küreselleşme ulus devletin karşılaştığı önemli tehditlerden biridir ve bu haliyle bunun kaygısına düşmek ulus kimliğinin arkasına gizlenerek etrafa nefret saçanlara kalmıştır. Özgürlük ve insan haklarına saygı anlamına gelmediği bir hayalcilikten ibarettir; zira küreselleşme, sınırları ortadan kaldırarak insanın akli ve pratik yetilerini sınırlarına kadar kullanmasına imkan tanımış; böylece yerel sömürü ekonomisinin ve politik idarelerin halkla tehlikeli bir güç oyununa girişmesine imkan tanımıştır. Elbette bu süreç sancısız değildir ve sonu da kesin değildir. Ama bu bir kavgadır ve insanların canı yanmaktadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ramel sen cevap yazmıyorsun sen sadece kendi kafandakileri anlatıyorsun:)benim görüşlerim sana farklı gelebilir çünkü orjinal görüş çoktur:)....küreselleşmeye farklı bir tanım getirmiş olmam globalizasyona getircegim anlamına mı gelir....ben onu felsefi yada sosyal bir degeri olsun diye sölemedim:)...benim dedigim gayet açık; küresel ( global mi deseydim acaba) politikaların dünyayı getirdigi ve de götürecegi yere vurgu yapmak istedim, fakirligin bugun dunden daha fazla olmasını ,yarında bugunden daha fazla olacagını anlatmak istedim....ama sen anlayamamışsın ,saçma sapan şeyler yazmışsın....senin küreselleşme tariflerin klasik tarifler aç bi sözlük yaz gitsin....eger sorma zahmetinde bulunursan size sınırların nasıl daha keskinleştigini açıklamak isterim...anlamadıgın şeylere anlıyormuş gibi cevaplar yazman gülünç kaçıyor ....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın ramell

 

 

sizin anlattığınız küreselleşme ansiklopedik bir tarif, bugün bunun dünya üzerinde uygulanması ise bu tarife bire bir zıt!

 

bugün küreselleşme adına yapılanlar emperyalist devletlerin az gelişmiş ülkelerin kaynaklarını ele geçirme çabasından, onlar üstüne hakimiyet kurma çabasından başka birşey değildir!

 

 

keşke yukarıda söylediğiniz kadar masum olsaydı bu olgu, ayaklanmasaydı işçiler öğrenciler?????

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

aslan34:

ramel sen cevap yazmıyorsun sen sadece kendi kafandakileri anlatıyorsun

 

Belki de sen cevap yazarken kafanın dışına çıkıyorsun. Buradan bunu mu anlamalıyım?

 

benim görüşlerim sana farklı gelebilir çünkü orjinal görüş çoktur

 

Orijinalite/hakikat tektir; birden fazla ya da yorumlanabilir değildir. Orijinalite eksiltilemez ya da çoğaltılamaz. En sevdiğimiz renkleri tartışırken buradan birden fazla hakikat ortaya çıkabilir ama tek bir konu tek bir hakikat içerir; hakikat üzerinde oynayabileceğimiz bir kumdan kale değildir.

 

küreselleşmeye farklı bir tanım getirmiş olmam globalizasyona getircegim anlamına mı gelir

 

Yoksa sen bu iki eş anlamlı kavramın farklı olabileceklerini mi söylüyorsun?

 

benim dedigim gayet açık; küresel ( global mi deseydim acaba) politikaların dünyayı getirdigi ve de götürecegi yere vurgu yapmak istedim, fakirligin bugun dunden daha fazla olmasını ,yarında bugunden daha fazla olacagını anlatmak istedim

 

Aslında daha önce sözlerin açık ya da anlaşılır değildi. Belki sen o zaman da tüm bunları gerçekten düşünmüştün. Ama benden aklından geçenleri de ortaya çıkarıp sana bir cevap yazmamı beklememelisin.

 

Fakirlik dünyanın ilk kez karşılaştığı bir olgu değildir. Ama Globalizasyon insanlara fakirliğin ne kadar yaygın ve kronik olduğunu göstermiştir. Fakirlik yeni bir olgu olmaktan çok tarihsel kökleri derinlere uzanan yerel kaynaklı bir gerçektir. Kronik fakirlik henüz tüm kara Avrupasının bir köy kadar yerel olduğu 15, 16 ve 17. yüzyıllar boyunca, bazen çok şiddetli ve ölümcül olmak üzere, devam edegelen bir olgu olmuş ve ancak mekanizasyon ve servetin ve toprağın paylaşımı ile üstesinden gelinebilmiştir.

 

Aksine, Çin ve Hindistan örneğinde olduğu gibi, bazı ülkeler tarihsel bir gerçeklik olan fakirliklerinden küresel ekonomik sisteme sağlıklı ve hızlı adaptasyonlarıyla sıyrılabilmişlerdir. Malezya ve Japonya ne kadar küresel ise Kuzey Kore ve Küba o kadar "yerel"dir. Problemin kaynağı --senin işaret ettiklerin ve başka bir çokları-- tarihsel ve yerel bağlamda aranmalıdır; çünkü ancak bu şekilde küreselleşme olgusunu sağlıklı değerlendirebilir ve ondan maksimum ölçüde istifade edebiliriz.

 

ama sen anlayamamışsın ,saçma sapan şeyler yazmışsın....

 

Senden bu sözleri duymak beni diploma almış kadar sevindirdi. Ama kabalığın beni üzdü. Bu senin kafanda kesin gerçek olduğuklarına inanarak taşıdığın basmakalıp kabulleri daha inandırıcı yapmayacak.

 

senin küreselleşme tariflerin klasik tarifler aç bi sözlük yaz gitsin....

 

Burada bir kanıta ihtiyaç duyduğun açıktır. İntihal ciddi bir entellektüel cürümdür ve onursuzluktur. Ama iddianın sahibi bunu sadece iftira amacıyla ve kendine ait daha değerli düşünceleri olmaması nedeniyle yapmışsa, bu kesinlikle bir karakter bozukluğudur.

 

anlamadıgın şeylere anlıyormuş gibi cevaplar yazman gülünç kaçıyor ....

 

Belki de bu sadece sana gülünç geliyordur. Bana gülünç gelen ise senden daha kapsamlı fikirler çıkmaması; ki bu beni üzüyor da, zira Türkçe'yi ne kadar kötü kullandığın açıkça ortaya çıkmış oluyor. İnsanın evreni kullandığı dil kadar geniştir ancak.

 

mavi_sardunya:

sizin anlattığınız küreselleşme ansiklopedik bir tarif, bugün bunun dünya üzerinde uygulanması ise bu tarife bire bir zıt!

 

bugün küreselleşme adına yapılanlar emperyalist devletlerin az gelişmiş ülkelerin kaynaklarını ele geçirme çabasından, onlar üstüne hakimiyet kurma çabasından başka birşey değildir!

 

keşke yukarıda söylediğiniz kadar masum olsaydı bu olgu, ayaklanmasaydı işçiler öğrenciler?????

 

Küreselleşmenin ansiklopedik tarifi benim ona biçtiğim değerle örtüşüyorsa, bu tesadüf bile onun değerini düşürmez. Ansiklopedik tariflerle ne probleminiz var? Ansiklopedinin elementlerin yapı taşlarıyla ilgili açıklamasına da inanmıyorsunuz, değil mi?

 

Küreselleşmenin ansiklopedik açıklamasının gerçekten bir ideali yansıttığını itiraf ettiğinize göre, bu olgunun özünde iyi olduğunu kabul ediyorsunuz demektir. Şu halde problemlerin kaynağı; çağdaş ve tarihsel problemler bunlar, başka yerlerde aranmalı. İşte ben tam da bunu söylemeye çalışıyorum. İnsanların havada seyahat edebilme bilgisini savaş uçaklarıyla sivil köylüleri yok etmek için kullanmaları, kıtaları birbirine yaklaştıran ticari uçuşların da kötü olduğu anlamına gelmez.

 

Küreselleşmeden neden korkuyorsunuz? Yoksa dünyanın sandığınız gibi çıkmamış olmasından ve bunu da size küresel iletişimin bildirmesinden mi kaynaklanıyor bu? Neden küresel olmayalım? Çember üzerinde hareket eden her nokta sonunda ilk bulunduğu yere gelir; bu bize küresel bilgi ve teknik donanımın eşit paylaşımıyla yeniden en saf halimize dönebileceğimizi işaret ediyor olamaz mı?

 

Kaynakların ele geçirilmesi, onlara haksız olarak el konulması olan sömürgecilik küreselleşmeden çok daha eski bir olgudur. Memluk Devleti'nin yıkılıp, haznelerine el konulması sömürgeciliğin en saf hali değilse nedir? Acaba o zaman dünya bugünkü kadar küresel mi idi?

 

İşçiler ve öğrenciler birçok farklı nedenle ayaklanıyorlar ve küreselleşme karşıtı gruplar bunlar içinde en marjinal olanı. Yani onların huzursuzluğu hiçbir şeyin işareti olamaz. Ama elimden gelse hepsini dünyanın en "yerel" olduğu çağa, yani buz devrine gönderiverirdim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın ramel bakın gene bildigini okuyorsun fakirligin hayatın gerçegi oldugunu bana niye anlatıyorsun ki. benim dediklerimi anlamadıgına kanaat getirdim . bana bu politikalar sayesin her geçen gün artan ama eksilmeyen sefaletin, küresel politikalar olmadıgını anlatman lazım degil mi,hem aydınlatmış olursun ama hakaretten zaman bulursun .........bazıları tam anlamı ile gerçek manada küresel hale geldi, bazılarıda yerelliklerine saplanıp kaldı.bazıları için özgürlük bazıları için davetsiz ve kötü bir kader olarak çullanıyor ...ben diyorum ki bu oyunun kurallarını koyanların küreseller oldugunu biliyoruz .....lakin insanların büyük hemde baya büyük kısmını kölelik bekliyor....sakın bana eski çagların kölelik uygulamalarını anlatma ....uzaklardaki mülklerin efendileri için nedersin..........eski toprak agalarının kolları bu kadar uzun degildi sanırım....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

aslan34:

Belki de sen cevap yazarken kafanın dışına çıkıyorsun. Buradan bunu mu anlamalıyım?

 

Orijinalite/hakikat tektir; birden fazla ya da yorumlanabilir değildir. Orijinalite eksiltilemez ya da çoğaltılamaz. En sevdiğimiz renkleri tartışırken buradan birden fazla hakikat ortaya çıkabilir ama tek bir konu tek bir hakikat içerir; hakikat üzerinde oynayabileceğimiz bir kumdan kale değildir.

.

.

.

İşçiler ve öğrenciler birçok farklı nedenle ayaklanıyorlar ve küreselleşme karşıtı gruplar bunlar içinde en marjinal olanı. Yani onların huzursuzluğu hiçbir şeyin işareti olamaz. Ama elimden gelse hepsini dünyanın en "yerel" olduğu çağa, yani buz devrine gönderiverirdim.

 

 

:unsure: benim yok ansiklopedik tariflerle problemimde,sanırım sizin gerçek tariflerle probleminiz var...

 

fazla ütopik hayaller kuruyorsunuz ramell, kendimi felsefe yazısı okuyor gibi hissettim. küreselleşme sizin tarif ettiğiniz biçimde olursa olsaydı elbetteki buna karşı olmazdık, ama biliyoruzki gerçekler sizin hayallerinizden ve verdiğiniz tariften çok ama çok uzakta..bilmiyorsak bilmemiz gerekir ayrıca,3. dünya ülkelerini yüksek gelirli yüksek güçlü yüksek adamlara peşkeş çekmenin manası nedir?

 

Neden küresel olmayalım? Çember üzerinde hareket eden her nokta sonunda ilk bulunduğu yere gelir; bu bize küresel bilgi ve teknik donanımın eşit paylaşımıyla yeniden en saf halimize dönebileceğimizi işaret ediyor olamaz mı?

 

yada savaş yıllarına döneceğimizi işaret ediyor olamazmı?

 

madem ütopik başladık devam ettirelim,

 

çember yani dünya dönerken aydınlanmak için güneşe ihtiyaç duyuyorsa küreselleşme dönerken güneşimiz hangi devlet olacak acaba? biz bunada ihtiyaç duyacağız çünkü, bu ülkeyi bağımsız yönetmeyen bir güç istediğinize göre boyunduruğu altına girmek istediğiniz bir devlette olmalı?

 

hem siz endişelenmeyin zirvelerle istediğiniz şey yapılmaya çalışılıyor...

 

 

küreselleşme dünya barışını getirecek??? ab de bu gerekçeyle kuruldu! sonuç ne? küreselleşme devam ediyor zaten, istenenler elde edildiğinde sonuç ne olacak? kendi ülkenizin iç işlerine karışan, sizi yargılayan, istediklerini anlaşmalarla alan, imzalamazsan oynamıyorum senide birliğe almıyorum, al işte amborgoda koyuyorum diyen süper güçlerin altında ezilmiş,aç bir halk, bizim diyemeyeceğimiz biraz toprak,kendi dilimizi unuttuğumuz bir ülke???

 

afrika bugün niye böyle düşündünüzmü? peki ya çin'i??kübayı?kendi ülkenizde istediğiniz rejimi uygulayamadığınızı, kaderinize başkalarının karar verdiğini bir düşünün, daha önce düşündüyseniz birkez daha düşünün....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

öncelikle merhaba...(inceden uygar insan portresi çizerek başladım farkettiyseniz,bu ileride şahsıma yapılacak sataşmalarda iyi izlenim bırakma çabasıyla yapılmamıştır,medeniyim ben... :blushing: )

 

sap va samanı birbirine karıştırmak üzereyiz,gibime geldi benim o yüzden bi kaç laf edeyim dedim...yaklaşık 1 yıl önce benzer bir konuda yazdıklarımı özet geçerek başlamak istiyorum...

küreselleşmenin tanımı her ekole göre farklılık gösteriyor aslında ama en temel mantığı ile alırsak Küreselleşme, farklı ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin, her bir ulusal ekonominin diğerlerine bağlı olduğu bir dünya ekonomisi yaratma noktasına dek genişlemesidir diyerek ekonomik tabanlı bir açıklama yapabiliriz sanırım...

dolayısıyla sürekli hareket halindeki toplum dinamikleriyle anlatacak olursak,teknolojik açıdan da desteklenen küreselleşme,karşısında durulması imkansız bir büyük harekettir.

yazılanların bazılarına dönecek olursak,fakirlik tabii ki dünyanın ilk kez karşılaştığı bir olgu değildir ve evet uzun vadede ve potansiyel olarak küreselleşme; birleştirilen ekonomik şartlar ve temel hak ve hürriyetler açısından eşit olarak uygulanırsa insanlık yararına olabilir.ancak şunu anlamalıyız ki kapitalist ekonomi zaten fakir ülkeler (3.-4. dünya ülkeleri)olmadan hayatını sürdüremez.

dolayısıyla yine başta bahsettiğim topicten alıntı yaparak diyebilirim ki:

KÜRESELLEŞME NARALARI KAPİTALİZM'İN ULUSAL SINIRLARDA SÖMÜRECEK ŞEY BIRAKMAMASINDAN DOLAYI ATILMAYA BAŞLANMIŞTIR. HEP BİRAZ DAHA HEP Bİ ADIM DAHA DİYEN VE ÖZELLEŞMİŞ EMEK SÖMÜRÜSÜNÜN KARANLIK AĞZINA HER GÜN YENİ KURBANLAR BIRAKAN KAPİTALİZM ARTIK SINIRLARI KALDIRARAK TÜM DÜNYA PAZARLARINA GÖZÜNÜ DİKMİŞTİR.

 

bu kadardır,saygılardır,hürmetlerdir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KÜRESELLEŞME NARALARI KAPİTALİZM'İN ULUSAL SINIRLARDA SÖMÜRECEK ŞEY BIRAKMAMASINDAN DOLAYI ATILMAYA BAŞLANMIŞTIR. HEP BİRAZ DAHA HEP Bİ ADIM DAHA DİYEN VE ÖZELLEŞMİŞ EMEK SÖMÜRÜSÜNÜN KARANLIK AĞZINA HER GÜN YENİ KURBANLAR BIRAKAN KAPİTALİZM ARTIK SINIRLARI KALDIRARAK TÜM DÜNYA PAZARLARINA GÖZÜNÜ DİKMİŞTİR.

 

Tüm ulusu, ulusun tüm kaynaklarını soyup sogana çevirmenin adı '' serbest ticaretin savunulmasıdır'', bütün ailelerin, bütün cemaatlerin geçim kaynaklarını ellerinden almanın adı ise '' ölçüyü küçültme '' yada '' rasyonelleştirmedir '' ........işin acı tarafı ise ne biliyormusunuz; Thomas Mathiesen; '' bugün biliyoruz ki, ceza sistemi toplumun TEPESİNE degil TABANINA darbe indiriyor. '' bunların hiç biri cezalandırılmaz ve cezalandıralabilir suçlar arasında sayılmaz........tepede yapılmış illegal işleri günlük, bildik şirket işlerinin sıkı örülmüş örgüsü içinden çekip ayırmak son derce güçtür. tepedeki suçlar üstün körü tanımlanmıştır, bunları tespit etmek de inanılmaz güçtür.( bakın ülkemizdeki son vurgunların nasıl çözümlenemez olduguna). Halkın ise bu suçlara tepkisi en iyi halde dagınık ve anlık an kötüsü ise hiç yoktur.bunlar aslında yüksek düzey dolandırıcılıktır, halkın ise entellektüel kapasitelerini aşar ..... şimdi ;ayagı yerden kesik küreselleşme tanımları da bu oyunun açıga çıkmasının önündeki egellerden birisidir.kitleler suçu hep başka taraflarda arasın diye olmadık oyunlar sergilerler.çok duyulan basit bir laf vardır insanlar arasında ; '' eskiden geçim bu kadar zor degildi '' yada '' çalış çalış yetmiyor nereye gider bu para '' gibi . evet haklılar aslında ama sorunun neden kaynaklandıgını bilmiyorlar.sistematik fakirleşme yaşıyoruz, az olan bazıları biras yukarı kaldırılıyor bu, tepkileri sınırları içinde engellesinler diye.....peki küresel politikaların sahipleri bunu para için, zenginlik için mi yapıyor sadece.? tabi ki hayır para bir araç aslında efendi olmaktan belkide haz duyuyorlar, onlarında iyi kötü bie entellektüel yanları var :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

mavisardunya:

fazla ütopik hayaller kuruyorsunuz ramell, kendimi felsefe yazısı okuyor gibi hissettim. küreselleşme sizin tarif ettiğiniz biçimde olursa olsaydı elbetteki buna karşı olmazdık, ama biliyoruzki gerçekler sizin hayallerinizden ve verdiğiniz tariften çok ama çok uzakta..bilmiyorsak bilmemiz gerekir ayrıca,3. dünya ülkelerini yüksek gelirli yüksek güçlü yüksek adamlara peşkeş çekmenin manası nedir?

 

Aslında felsefe gerçek hayatın bir yorumudur; bu yüzden okuduğunu zannettiğin şey gerçekten de felsefi bir yazı idi. Küreselleşme olgusunu onu kuru bir positivist mantık seviyesine indirgeyerek anlayamazsınız. Bu en başta onun tabiatına aykırıdır. İnsanlar arası ilişkiler alışverişle başlamıştır; bunların temelinde ekonomik gereksimler ve öğrenme arzusu yatmaktadır. Küreselleşmenin felsefi ayağı antik Yunan'ı İslam Medeniyeti'ne ve onu da Batı Avrupa ve Amerika Medeniyeti'ne dönüştürmüştür. Başlı başına bu alışverişler hem ticari hem de felsefi kazanımların sınırları hızlı ve korkusuz bir şekilde aşabildiği noktalarda yoğunlaşmıştır. Günümüzün küresel transformasyonu bilginin artık medeniyetler arası bir alışveriş olmaktan da öte, gerçekten dünya çapında hareket edebildiği bir ortamın yaratılmasından sorumludur. Ütopik olarak görünen şeyler aslında tam da tam karşında duran bilgisayarda ve kullandığın klavyenin tuşlarında somut bir gerçekliğe bürünüyor: Sen de o ütopyanın bir parçasısın; zira o ütopya olamayacak kadar gerçek. Eğer gerçekten küreselleşmeden canın yandı ise, öncelikle artık dumanla haberleşelim. Ya da hiç konuşmayalım. Zira biz burada kesinlikle küresel dünyanın araçlarını kullanıyoruz.

 

mavi_sardunya:

afrika bugün niye böyle düşündünüzmü? peki ya çin'i??kübayı?kendi ülkenizde istediğiniz rejimi uygulayamadığınızı, kaderinize başkalarının karar verdiğini bir düşünün, daha önce düşündüyseniz birkez daha düşünün....

 

Öncelikle Afrika, Çin ve Küba örnekleri birbirlerinden oldukça farklı nedenlere bağlı olarak konumlanmış çağdaş örneklerdir ve hepsi birden küreselleşme bağlamında anlamlandırılamaz. Afrika'nın fakir görüntüsü onu hemen küreselleşme'nin şeytani yüzü listesinin başına koymuş gibi görünse de, şurası açıktır ki Afrika'da kolonizasyon küreselleşme olgusu gün ışığına çıkmadan çok önce başlamıştı ve küreselleşmeden önce neredeyse bütünüyle sona ermişti. Galiba burada sömürgeciliği de pratik yoldan küreselleşme olarak okuma kolaycılığına kaçıyorsun. Halbuki sömürgecilik hem iktisadi hem de dini kaynağı olan ve keşifler çağında insanoğlunun bilinmeyeni bulup çıkarma güdüsüyle beslenen bir 16. yüzyıl olgusudur. Küreselleşme ise, Afrika örneğinde, bugün sana aslında Afrika'nın ne denli sömürüldüğü bilgisini taşıyan bir kaynaktan başka bir şey değildir. Yani o sömürgeciliğin sonunu getirmiştir. Ama elbette kaynakları 17 yüzyıllara uzanan köklü kıta Avrupa şirketleri hala Afrika'da sömürge günlerinden kalan avantajlarını kullanmaya devam edebilmektedir; mesela bu Royal Dutch Shell için böyledir.

 

Çok şükür [Küba örneğinde] kendi ülkenizde istediğiniz rejimi uygulayamıyorsunuz ve gücünüz yetmediği ve istibdatın hakim olduğu karanlık dönemlerde dışarıdan size ne yapmanız gerektiğini empoze eden insanlar çıkıyor. Bu Titanik'in en alt katında yaşayanlar için Tanrı'nın bir lütfudur. Bu sana dayanılmaz geliyorsa, onun önüne geçmeye çalış. Ama bu arada aslında kendi zincirlerini ayağından çıkarıp boynuna vurmakta olduğunu da unutma [Küba ve Kuzey Kore örneği].

 

Çin küreselleşmenin mağduru değil, mekanizasyonun son ayağına tam zamanında yetişebilmiş bir küresel şampiyondur. Elbette konumu optimum değildir ama dünyanın en büyük orta sınıfına sahip olan ülke sıfatıyla yerelleşme sevdasına düşenlerin elinden buhar olup uçan bir geç sanayi ülkesidir. Şu anda kendini transforme etme ve yerel kalıntıları siyasal sistemin derin tabakalarından silme aşamasındadır. Ekonomik olarak kesinlikle bir karşı-globalizasyon örneği değildir.

 

nazanozkan:

fakirlik tabii ki dünyanın ilk kez karşılaştığı bir olgu değildir ve evet uzun vadede ve potansiyel olarak küreselleşme; birleştirilen ekonomik şartlar ve temel hak ve hürriyetler açısından eşit olarak uygulanırsa insanlık yararına olabilir.ancak şunu anlamalıyız ki kapitalist ekonomi zaten fakir ülkeler (3.-4. dünya ülkeleri)olmadan hayatını sürdüremez.

 

Kapitalist ekonominin öncü modellerine bakacak olursak küresel ticaretlerinde 2 ve 3. dünya ülkelerinin payının çok az olduğunu görürüz. Doğrudan yatırım yok denecek kadar azdır. Örnek olarak, 2004 yılında Birleşik Amerika'dan Batı Avrupa'ya giden doğrudan yatırım 98 milyar USD iken Orta Doğu'ya giden yatırım miktarı 1.3 ve Afrika 2.6 milyar USD'de kalmıştır. Buradan açıkça anlaşılıyor ki kapitalist ülkeler pekala fakir ülkeler olmadan yaşam standartını koruyabilir ve yatırıma ihtiyaç duyan ülkeler bizzat fakir ülkelerdir. Bu bakımdan ikili ticaret anlaşmaları, ki bunun önde gelen ülkesi Amerika'dır, ülkelerin refahları için anahtar rol oynayabilir. Mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı, ABD-BAE, ABD-Meksika, ABD-Kanada vs. örneklerinde olduğu gibi her iki tarafa da büyük yarar sağlayabilir ve yeni pazar ve fırsatlar doğurabilir.

 

nazanozkan:

KÜRESELLEŞME NARALARI KAPİTALİZM'İN ULUSAL SINIRLARDA SÖMÜRECEK ŞEY BIRAKMAMASINDAN DOLAYI ATILMAYA BAŞLANMIŞTIR. HEP BİRAZ DAHA HEP Bİ ADIM DAHA DİYEN VE ÖZELLEŞMİŞ EMEK SÖMÜRÜSÜNÜN KARANLIK AĞZINA HER GÜN YENİ KURBANLAR BIRAKAN KAPİTALİZM ARTIK SINIRLARI KALDIRARAK TÜM DÜNYA PAZARLARINA GÖZÜNÜ DİKMİŞTİR.

 

Hangi ulusal sınırlar ve hangi kapitalizm? Almanya'nın kapitalizmi ve onun ulusal sınırları mı? Ya da Amerika'nın Kanada'dan sonra yeni sömürge arayışı mı? Dünyanın hareket serbestisi en yüksek olan sınırı ABD-Kanada sınırıdır ve bu asla iki taraf için bir sorun doğurmamıştır. Aksine, sınırlar kapatıldıkça, ABD-Meksika örneğinde, problemler artmakta ve fakirlik yaygınlaşmaktadır.

 

Özelleşmiş emek sömürüsünden söz ediyorsun? O halde Vestel Grundig'i hiç satın almamalıydı? Ya da ünlü bir Fransız textil firması asla ele geçirilmemeliydi? Yoksa sizin kapitalizm karşıtlığınız milliyetçiliğin tatlı bir versiyonu mu?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aşırı üretim yaratan bir sistem, küresel sanayi ve ticaret şirketlerinin kendine dar gelen pazar-yerlerini genişletmesinin yolu, gelişmekte olan ülkelerin iç-üretim zeminlerinin altını oymak ve onları tahrip etmek, yerli pazara yönelik iç-üretimin bagını kopararak saglıyor.Serbest ticaret kurallarının kayıtsızca ve önü alınmaz bir biçimde her tarafa yayılması, sermaye ve finans kaynaklarının serbest ( baya serbest ) hareketi sayesinde ekonomi yerel siyasetin alanı olmaktan çıkıyor.Ekonomiyle ilgili ne varsa devletin dokunulması engelleniyor.Biz burda kuru bir milliyetçilik yapmıyoruz hatırlatalım da.......yani devletler ekonomiyle alakalı kendi istedikleri kararları almak serbestisine sahip olma durumundan şimdilik izin alarak uygulama yolunda seyrediyorlar...İlerisi, işte o daha kötü.......Küreselleşler, kendi kanunlarını ve reçetelerini dünyaya dayatıyorlar.( tabi uymamakta var bu kurallara; lakin o zaman krizlerede ses çıkarmamak gerekiyor, bunun içinde kültürel donanım vs. vs bahsi diger.... )aslında bu ekonomik olarak yaşananlar bile bu sistemin nekadar despotik,totaliter ve özgürlük düşmanı oldugunu gösteriyor.....Peki ne diyorlar toplumlara anlatırken tariflerin de, bunun tam tersini, bireyi ve toplumu özgür kıldıgını söylüyorlar.Sag gösterip sol vuruyorlar......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

pek bi kıymetli arkadaşım ramell,

öncelikle küreselleşme tanımını çerçeve içine almaman hasebiyle o tanımı kabul ettiğini düşünüyor ve başlıyorum...(inceden kibarım farkındaysanız... :clover: )

ben o kapitalist sistemin öncü modellerine baktım lakin küresel ticarette bulaşmadığı 3.-4.(ya da 2.-3.) dünya ülkesi göremedim...acaba farklı sayfaları mı (kuvvetle muhtemel)karıştırıyoruz.bendeniz analitik zekaya haiz olduğumdandır görmeden anlayamıyorum...ben örnek vereyim,gerçi siz o coğrafyadan pek hazetmiyorsunuz anladığım kadarıyla lakin,misal pek yerinde olacak: 1960’ta, Tanzanya’nın, bir Amerikan traktörüne karşılık 200 çuval kahve vermesi gerekirken, 30-40 yıl sonra bu miktar 600 çuvaldan daha fazlasına çıkmıştır. kahve aynı kahve,makina aynı makina dikkatinizi çekerim...

bu da şu demek oluyor : Daha yoksul olan ülkeler, (teknolojik geriliklerinden dolayı) daha fazla emek barındıran ürünlerini, üretimi daha pahalı ve daha kolay olan (üretim araçlarının niteliği ve niceliği dikkate alınarak) ileri ülke ürünleriyle değiştirmeye zorlanırlar. Bu süreçte kimin kaybedeceği açıktır. Ayrıca dünya ekonomisi, Batılı güçler ve çokuluslu şirketler tarafından kontrol edilir ve bunlar fiyatlarını, ticari mevzuatlarını ve ekonomik politikalarını dünyanın geri kalanına dayatabilirler. iş bu sebepledir ki sizin kanada örneğiniz de açıklanmış olur...

ulusal sınır derken feodal dönemde çizilmiş sınırları kastediyorum ki başka söze de hacet duymuyorum...

 

bu arada küreselleşme ile iletişim ağı tanımlamaları arasında ince,pek ince bi çizgi bulunmakta ve benim bir zamanlar düştüğüm hataya siz de düşmektesiniz ki burda sorun bilgisayar kullanımı yada microsoft değil bizzat bill gates şahsiyetiyle bütünleşmiş kapitalist rejim sorunudur...yani üzüm yemek niyetinde değilim bizzat bağcıyı hırpalamak sebebiyle bu cümleleri kuruyorum...

emek sömürüsü milliyet tanımaz bence,yani ha vestel ha bp ha kfc...asıl sizin bu cümleniz mevzuyu şirin bir mecraya çekmek için yazılmış olmasın?hani türk sermayesi,istihdam,gibi terimlerin geçtiği cümlelere bağlayacak olmayın sakın mevzuyu?

 

 

 

dipnot şeysidir : bush abi aradı siz yokken...selam söledi... :stuart:

 

 

bu arada saygılar,hürmetlerdir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Demokrasi,insan hakları ve özgürlük vad ederek yol almaya çalışan küresel aktörler,hiç bir zaman bu degerleri kendi toplumundan başkasına ( ötekileştirdiklerine) layık görmemektedir.Aslında kendi toplumlarının da refah düzeyini arttırarak, bir şekilde onları da uyutmaktadır.Karşısında uyuklanan mesele de; ötekinin kanı ve göz yaşları üstünden servet sahibi olma,iktidar olma ve hatta tanrılaşma temayülleridir.İnsan olmanın geregi her yerde kendi yandaşlarınıda bulmaktadırlar.Eski çaglardan beri dünya böylesi bir kuşatma altında kalmamıştır.Sömürünün bu kadar ustaca ve acımasızca ilerlemesi bir kaç on yıllık hadise degildir .Tarihi arka planıda gene tarihine uygun olan kelime ve kavramların vad ettigi yaşam biçimleri olarak gerimizde durmaktadır.Aslında çok açık ve kaba yöntemler kullanmasına ragmen insanların ve toplumların bu küresellerin politikalarına karşı duramamasının bir nedeni de, gene insan olmamızdan kaynaklanıyor.Söylemleri, vad ettigi ve ulaşılmasını öngördügü yaşam biçimi tam bir cennet tasviridir( tam aksi olsada, işin acı tarafıda buya işte) .Birey olarak insanlar ya umutsuzluktan yada her an biryerden köşeyi dönerim beklentisi içinde etrafındaki bütün olup bitenlere kayıtsız kalmaktadır...Bunda küresellerin, toplumların bütün geçmişleriyle bagını söküp ayırmasında önemli rol oynamaktadır.Toplumların bagımsızlıklarını saglayacak degerlerden yoksun bırakılması, küresellerin en önemli mücadele yöntemidir.....Demokrasi,insan hakları ve özgürlük söylemiyle ve yerel işbirlikçilerinin de destegiyle insanların sesini kısmakta,toplumların hakkını gasp etmekte ve onları kendi düzenlerinin kölesi yatmaktadır.Çogu toplum ve bireyde gönüllü kölelik için can atmakta. az olan elit bir kesim bu küresel politikalara karşı mücadele etmektedir....saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın ramell,

küreslleşme içerisinde haberleşme açısından teknolojiyi buşekilde değerlendirmeniz beni çok şaşırttı,bunu söyleyecek birşey bulamamanız olarak düşünüyorum..

 

sürekli gelişen ve değişen bir dünyada yaşıyoruz bunlara kayıtsız kalma imkanımız yok, ama sorun kaynakların el değiştirmesi ve yabancılaşmasında başlıyor. küreselleşme başlığı altında aslında bir ülke için incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken pek çok konu mevcut.ilk önce küreselleşme neleri getirir neleri götürür bunları iyi tespit etmek gerekiyor.sizin kimliğinizi alacaksa,küreselleşme çabaları sonuçsuz çıkarılmalıdır,kaynaklarınız başka ülkelerin eline geçip sizin aleyhinize sonuçlar doğuracaksada!

 

emperyalist güçlerin istedikleri bunlardan başka birşeymidir peki? cevabını çok iyi biliyoruz ki HAYIR!

küreselleşme toplumsal eşitsizlikleride beraberinde getireceği düşünülürse güçlünün daha güçlü güçsüzün daha güçsüz olacağı anlamına gelir.ekonomik küreselleşme ülke içi ve ülkeler arası gelir dağılımını tehdit eden bir unsurdur, bill gatesin serveti bazı ülkelerin milli gelirinden fazlaysa bu noktada durup düşünmek gerekir! birbirine bağlı ekonomilerde ülkeler arasında çıkan anlaşmazlıklar sonucu yaşanacak olan krizler gözönünde bulundurulmalı,geçmişte buunun pekçok örneği yaşandı.

 

tüm bu olumsuzluklar içinde küreselleşmeye boyun eğmek bana hiçbir şekilde mantıklı görünmüyor!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Küreselleşme bir geçiş dönemidir.bu açıdan henüz getireceği koşullar tam olarak bilinmemektedir.ancak bir geçiş dönemi olması dolayısıyla yarattığı sorunlara çözümler de sunarak ilerleyecek ,bu yolla da kendinden sonrasının mahiyetini belirleyecektir.

 

zaten insanlık da böyle ilerler.mevcut durumlar insanların ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelir ve sistemde değşiklkler olur.değişiklik tam anlamıyla gerçekleşmez .yavaş yavaş ve ana hatlar etrafında şekillnir.

 

temeldekiler korunur,yan etkiler için çözümler üretilir ve yeni bir durum ortaya çıkar.

özetlemek gerekirse küreselleşmeyle beraber ortaya çıkan sorunlar sistemden değil bizzat değişimden kaynaklanmaktadır.değişim gerekliliği ve değişime karşı direnç....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

...Tabloda her şeyin bulanık göründügü zamanlarda, kalburüstü elitler ( gerçek manası ile seçkinler:) ) yigitce belirsizlige yelken açarlar.Bulduklarını, gördüklerini ve hissettiklerini ortaya çıkarmak için.Taşların yerine oturmasını beklemek, taşların altında kalma riskini de beraberinde getirir........

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

arkadaşlar topiğin başındaki yazı bunlar Ramel arkadaşımızın değerlendirmeleri falan değil.

 

Gerçekten bazı arkadaşlar, copy pastelerin altına alıntı yapılan kaynağı belirtmeden kendi fikirleri veya yazdıklarıymış gibi burada yayınlıyor. Ve diğer arkadaşlarda, cevap veriyor. aynı kişi cevap veren arkadaşlara da "senin kafan karışmış" vs diyor.

 

Bu forumu bir copy paste forumu haline getirmeye çalışamayı bırakıp. özgün fikirlerimizi yazarsak sağlıklı bir tartışma ortamı olabilir.

 

lütfen copy-paste den ibaret başlık açsak bile en azından altına alıntı yapılan kaynağı yazalımki. insanlar kime cevap verdiklerini bilsinler. Ben şahsen bir başkasının yazısına ilişkin itirazlarımı, yazının sahibinden başkasına yapmayı mantıklı bulmuyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

insanlar illaki okuduklarını kendi anlayış çerçevesinde yazacaklardır.bunda bence bir sorun da yok aslında.kimden yada hangi eserden yazarsa yazsın bu yazanın malı olmuştur,kendi fikirleri yerine geçer,o fikirler ona aittir.yoksa bu işin içinden çıkamayız. yada şöyle olmalı çok özgün fikirlerin yazarı ve kitabı yazılsa kafidir, şahsen ben böyle düşünüyorum..parmaga degilde işaret ettigi yere bakmayı tercih ederim.mesela bunu bir yerden okumuştum, nerden duydum yada hangi kitaptan okudum bilmiyorum .....saygıla....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

işin içinden çıkarız. insanlar copy paste yaptıkları metinelr belirtip kaynağını yazabilirler. bu forumdaki userların çoğunun yaptığı gibi.

 

bir yazarın yazdığı bir metni buraya copy paste yapıp. "buyrun benim fikrim bu hadi tartışalım" demeninde bir mantığı yoktur.

 

 

yazını desteklemek için alıntı yapmak başka, tamamen başkasına ait bir yazıyı, kaynağını belirtmeden kendi yazınmış gibi sunmak başka şeydir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Küreselleşme: Ekonomik güçleri/semayeyi ellerinde bulunduran Kapitalist dünya güçlerinin, ahtapot gibi tüm maddi kaynakları avuçlarına alarak, Zenginin daha zengin yapıldığı, fakirin ise avucuna verilen üç beş kuruşun çeşitli sahtekarlıklarla geri alınabildiği, Tek tek ülkelerde uygulanmasına rağmen tüm ülkelerde uygulandığında aslında yapılmak istenenin tek bir amaca hizmet ettiğini görmemizin pekte zor olmadığı, uygulandığı tüm ülkelerde nedense "halka rağmen" uygulanan, yöneticilerin bile şahsi menfaatlerini müstevlilerin işgal amaçları ile birleştirebildiği, yani neresinden bakarsanız bakın her halükarda Milli Bilince İhanet nüveleri ile dolu ve belli sömürgenlere hizmet etme amacında olan dünya çapında Sömürü düzeni... Şu an ki temsilcisi Amerika gibi görünüyor ama Küresel bir devletin "Sınır" anlayışı "Esnek" olacağına göre, sistemin asıl temsilcisinin belli ekonomik gruplar yada belli gizli güçler olduğu ayan beyan ortada olan vahşet düzeni... "Yeterli güce sahipseniz ibadethanede bile sivilleri öldürebilirisiniz" yani "Bırakınız yapsınlar, bırakınız yaksınlar" anlayışına sahip, insan zekasının üretimi ama insanlık dışı Global Amaçlar Bütünü... İnsanlarının, sosyal yaşamı belgeseller izleyerek Hayvanlardan öğrendiği, reality şovlarla insanların köhneleştirildiği, Günde en çok televizyon izleme oranına sahip olan Amerika'nın böyle bir Dünya Hakimiyeti politikası gütmesi son derece normaldir... Vahşi doğa ile yetişen insanlar, insan ilişkilerinide öyle sanmakta son derece haklıdırlar... Türkiye'nin de Televizyon anlayışına bakarsak en fazla 20yıl sonra falan Amerika ile aynı ahlaki düzeye düşeceğimizden şüphemiz olmamalı... Küreselleşme "Parası olan İyidir, Haklıdır" inancının hakim olduğu, güdümündeki yöneticilere "Cani ve Hain Psikolojisini" aşılayan şu an Türkiye'de de uygulanan Nihai Amacı "Satın Alınmış İnsanlar ve Topraklar" olan bir düzendir... Satın alınmışsanız, güzel bir düzendir. Aymazsanız sizden iyisi yoktur, aymışsanız kötüsünüzdür... Aymışlık Milliliktir, Aymazlık İhanettir... En kısa tanımı ile Küreselleşme budur... Tabi bu Ekonomik ve Siyasi anlamdaki tanımı... Kültürel ve Medeniyetler açısından Küreselleşme biraz daha masum bir olgudur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

birilerinin geri kalmışlığı, kapitalizmin meyvelerini yiyen ülkelerin sorunu değildir...bu,onlar için sadece bu geri kalmışlık kendilerine yönlik şiddete yol açıyorsa onlar için bir sorundur...bugünkü ortam gibi...

 

yoksa onlardan bizim de iyiyliğimizi düşünmelerini istemek gibi bir lüksümüz yoktur...bundan fayda sağlıyorlarsa onları suçlamanın bir anlamı yoktur...onları bütün dünya halklarının iyiyliğini istemeye zorlamanın da bir anlamı yoktur..bunun için bir yaptırımınız varsa kullanırsınız...zaten bu yaptırımı sağlayacak bir kamuoyu yaratmaya çalışıyorum derseniz bunun yolu kapitalizmi kötülemek değildir...

 

olası olumsuz etkilerinden şikayet etmeli bunlara çözüm aramalıdır...dünya halkları kapitalizme karşı değildir...kapitalizmden şikayet etmemektedir...dünyaya entegre olamamaktan şikayet etmektedir...bu sayede daha insanca yaşayacağını düşünmektedir.demokrasi vaat etmektedir...kişisel haklarının gelişiminin sağlanmasınından yanadır...bunları insanlara sunacak yollar aramalıdır..bunun yolu gelişmişlere göreceli olarak ekonominin kontrolunü daha fazla elde tutmak olabilir..özgürlüklere daha az önem verilebilir..ancak bu devlet politikası halini almamalıdır..birgün terk edilmesi gerekeceği göz önünde tutulmalıdır... göz önünde tutulmalıdır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

birilerinin geri kalmışlığı, kapitalizmin meyvelerini yiyen ülkelerin sorunu değildir...bu,onlar için sadece bu geri kalmışlık kendilerine yönlik şiddete yol açıyorsa onlar için bir sorundur...bugünkü ortam gibi...

 

yoksa onlardan bizim de iyiyliğimizi düşünmelerini istemek gibi bir lüksümüz yoktur...bundan fayda sağlıyorlarsa onları suçlamanın bir anlamı yoktur...onları bütün dünya halklarının iyiyliğini istemeye zorlamanın da bir anlamı yoktur..bunun için bir yaptırımınız varsa kullanırsınız...zaten bu yaptırımı sağlayacak bir kamuoyu yaratmaya çalışıyorum derseniz bunun yolu kapitalizmi kötülemek değildir...

 

olası olumsuz etkilerinden şikayet etmeli bunlara çözüm aramalıdır...dünya halkları kapitalizme karşı değildir...kapitalizmden şikayet etmemektedir...dünyaya entegre olamamaktan şikayet etmektedir...bu sayede daha insanca yaşayacağını düşünmektedir.demokrasi vaat etmektedir...kişisel haklarının gelişiminin sağlanmasınından yanadır...bunları insanlara sunacak yollar aramalıdır..bunun yolu gelişmişlere göreceli olarak ekonominin kontrolunü daha fazla elde tutmak olabilir..özgürlüklere daha az önem verilebilir..ancak bu devlet politikası halini almamalıdır..birgün terk edilmesi gerekeceği göz önünde tutulmalıdır... göz önünde tutulmalıdır...

 

Peki, iddianıza göre, Kapitalist Ülkeler, karmaşa içindeki ülkelerin meyvesini yiyorlar... Peki şöyle sorayım: Ya o ülkelerdeki karmaşanın müsebbibi o kapitalist ülkelerse? Ya o ülkelerin karmaşasını kendileri yaratıyorsa? Erol Mütercimlerin "Komplo Teorileri" adlı bi kirabı var, bu konuda en basit örnek olarak onu vermeyi uygun gördüm... Bu bir yana, ABD'de ile ilgili, sanıyorum Tempo dergisinde çıkan bir yazı idi: Eğer Çin'de ileriki 10-15 yılda bir Ekonomik kriz çıkmaz veya Çin bu hızla devam ederse, ABD'nin Ekonomiden artık en büyük parsayı alamayacağı ile ilgili araştırmaların yapıldığı iddia ediliyordu... Peki niye "Kriz Çıkmazsa?" yani toplumsal bir yaygara, bunalım, karmaşa çıkmazsa... Niye özellikle bu konuyu araştırıyo ABD... Sizce kendi menfaati için bir karmaşa çıkaracak temelleri oynatacak mıdır ABD, yoksa karışmayıp, Tanrı'nın takdirine mi bırakacaktır? Yada bugün basından takip ederseniz Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Fakir-Zengin, Müslüman-Hıristiyan gibi konularda özellikle Türkiyede nabzın tutulduğunu yani halkın tepkilerinin açık-gizli kontrol edildiğini görürsünüz? Acaba birileri işine yarıyacak hizipler mi arıyo sizce? İnsanlar kendi içlerinden geldiği için mi karmaşa yaratıyorlar, yoksa bazı oyunların maşası mı oluyorlar... "Siz karmaşa yaratıyosunuz, Kapitalist Devletlerde bundan faydalanıyor" demek çok üstünkörü bir tespit olur... Aksine Kapitalizm insanlarla oynuyor... Devletlerle oynuyor... Varlıklarla oynuyor... Kapitalizm kan emici bir anofelden başka bir şey değil. Kanınızı emdiği yetmiyormuş gibi birde sizi sıtma yapıyor. Ayağa kalkmanızıda engelliyor... Kimse Kapitalizmin Masum Olduğunu iddia edemez... Kaptalizmin uşağı olanlar, birgün yie kapitalizmin kurbanı olmaktan kurtulamazlar. Aynen Saddam gibi, Talabani gibi, Bin Ladin gibi... Veya diğer Türkiye'den örnek vereyim, Menderes gibi, Turgut Özal gibi, Tayyip Erdoğan gibi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.