Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Bakın,

Öncelikle şunu bilmek gerekir:

Peygamber denen insanlar belli bir arayış sonucunda Peygamber olmuşlardır.

Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Muhammed...

Hz. İsa kaç küsur sene ayrı kalmış evinden ve dönüşünde ancak Peygamberliğini bildirmiş...

Kısaca bu kimselerin kendi arayışları ile olmuştur bu iletişim...

Tanrı özel olarak onları çağırmamıştır...

 

Sayın boşig.

 

Hz. İsa'nın Peygamberliğini bile kafandaki kurguya göre yazıyorsan belliki olayı çözememişsin. Şimdi Hz İbrahim a.s. çocukluktan itibaren yetiştiği putperest muhitte onu arayışa iten ne ve kim? sonra'da şeçen kim yani İsteyen arayışa girer sonrada iç benliğinde olayı çözer ve iletişim kurar Tanrı özel olarak onları çağırmazmış nereden biliyorsun veya bu kanıya nasıl vardın. Birde yazdığına göre "belli bir arayış sonunda peygamber olmuşlardır" ezoterikmi takılıyorsun "Vahy ile İlham'ı" karıştırıyorsun galiba.

Bu insanlar kendilerine yöneliyorlar,

Bir arayış içersine giriyorlar,

Ve bu süreçte edindikleri bilgileri yansıtıyorlar

 

Bu İnsanlar kendilerine yöneldiklerinde ve arayış içinde oldukları zaman "Bilgileri" nerden,nasıl ediniyorlar bu arada "VAHY" alıyorlarmı veya şüreç dedin bu süreçte bilgileri kendileri nasıl "ilham" olarakmı alıyorlar yoksa zaten kendilerinde olanı o süreçte edinip yansıtıyorlar nasıl oluyor anlamadım. Birde yansıtma başladığında peygamberliklerini nasıl ilan ediyorler (yansıtıyorlar) zaten yazdığınız gibi Tanrı özel olarak onları çağırmadığından bireysel olarakmı peygamberliklerini yansıtıyorlar.

Budizm'de bu çok vardır ve Aydınlanma/Satori derler.

Her insan yeterince üzerine eğildiği zaman bir düşüncenin,

Yeterince yoğunlaşabildiği zaman

Ve Zihninin kaldırabildiği derecede bir çok şeyi akıl ile anlayabilir.

 

Budiz'min "satori" si onların olsun zaten onlar "reenkarnasyon'la" olayı çözmüş??? birde "Nirvana'yı" buldularmı zaten olay çözüldü.

Neyse;

Sonuçta, Tanrı'nın insan ile iletişim kurması dediğimiz şey

Tanrı'dan değil

İnsanın çabasından kaynaklanmaktadır diye düşünüyorum...

 

İnsan "Hür İradesi" ile çaba göstermedimi niye "İMTİHAN" oluyoruzki fakat "ALLAH'ın" Peygamber şeçiciliği vardır ve şeçtiği Peygamberler tarafından İnsanları Kitap (VAHİY) göndererek uyarmıştır dolayısı ile İnsan çaba gösterecek fakat "ALLAH" ın seçtiği peygamberlere ve gönderdiği kurallara (taklidi iman, Tahkiki iman) olarak uyacak veya inanmayacak hülasa gösterdiği çabanın karşılığında değerlendirilecek.

  • Cevaplar 85
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:
Sayın Tengeriin Boşig,bazen kısaca boşig diyorum bende fırça yemeyeyim diye nikinizi tam yazdım. :) Neyse.

 

Sizde büyük bir değişim gözlemliyorum,ancak cesaret edip pek açık (gerçi bana göre açık) konuşamıyorsunuz gibime geliyor.Korkmayın yahu,ben sizin yaptığınız gibi bu kadar kısa sürede nasıl olabilir diye sizi sıkıştırmam. :)

Yok yav, fırça atmak gibi bir huyum yoktur :)

Sayın Katakuta,

Ben hep değişime inandım...

Değişimi yaşadım...

Daha önce bir çok bunalımlar yaşadım bu yüzden...

İnsanın, benimsediği "Doğma"ları yıkabilmesi çok zorbir süreçtir, sancılıdır.

Şu an ki değişimim, bu döneme has değil...

Önceden beri süregelen bir süreç bu...

Ben öğrenmenin son nefese kadar olacağını düşünüyorum.

Sizi zamanında sıkıştırdığım için üzgünüm.

Ben şu an sadece bildiklerimi ve anladıklarımı söylüyorum.

 

sayın Tengering Boşing

 

belli bir arayışın olması Peygamberlerin Allah tarafından seçildiklerini yadsımaz.

 

Neye göre konuşuyorsunuz bilmiyorum ama Kur'an'a göre konuşuyorsanız, sizin anladıgınız manaya gelen ayetleri söylerseniz bizde düşünürüz.

 

seçilmiş olduguna dair bir çok ayeti bizde o zaman belki farklı yorumlarız.

 

konuyu dallandırmanın bir anlamı yok bana göre

 

sizden ögrenmek istedigim çok basit bir sorudur.

peygamber nuru falanda nerden çıktı.

peygamberlerde herkes gibi insan yer, içer, yatar ve dogar, ölür insan işte ; tek fark vahiy almaları.

 

İslam ve müslümanların tarihinde Peygamberin Allah tarafından seçilmiş olması bir abartı degil sadece mahiyet farkı.

Sayın Aslan34...

Bakınız, ben bu Vahdet-i Vücut ile bayağı bir ilgiliyimdir.

Aralarında bulundum, gördüm, yaşadım...

Yani benim yorumlarımı bu açıdan ele alınız.

Gerçi ne kadar tanıyorsunuz Vahdet-i Vücut'u bilmiyorum.

Bakınız, şöyle bir şey vardır:

"Tanrı'nın seçmiş olması..."

Bunun temeli, insanın yönelmesine bağlıdır.

 

KASAS SURESI : 80 Kendilerine ilim verilmiş olanlar şöyle demişti: "Yazıklar olsun size! İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapan kişi için Allah'ın vereceği karşılık daha üstündür. Ama buna, sadece sabredenler ulaştırılır."

 

LUKMAN SURESİ : 15 Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada örfe uygun geçin; ama bana yönelenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. Yapıp ettiklerinizi size haber vereceğim.

 

Kısaca şöyle bir mantık vardır Tanrı'nın deyişine göre:

"Bana yönelene, bende yönelirim. Bana on adım gelene, ben koşarak gelirim" gibi bir tanımlama vardır.

 

Hz. İsa'nın Peygamberliğini bile kafandaki kurguya göre yazıyorsan belliki olayı çözememişsin. Şimdi Hz İbrahim a.s. çocukluktan itibaren yetiştiği putperest muhitte onu arayışa iten ne ve kim? sonra'da şeçen kim yani İsteyen arayışa girer sonrada iç benliğinde olayı çözer ve iletişim kurar Tanrı özel olarak onları çağırmazmış nereden biliyorsun veya bu kanıya nasıl vardın. Birde yazdığına göre "belli bir arayış sonunda peygamber olmuşlardır" ezoterikmi takılıyorsun "Vahy ile İlham'ı" karıştırıyorsun galiba.

 

Bu İnsanlar kendilerine yöneldiklerinde ve arayış içinde oldukları zaman "Bilgileri" nerden,nasıl ediniyorlar bu arada "VAHY" alıyorlarmı veya şüreç dedin bu süreçte bilgileri kendileri nasıl "ilham" olarakmı alıyorlar yoksa zaten kendilerinde olanı o süreçte edinip yansıtıyorlar nasıl oluyor anlamadım. Birde yansıtma başladığında peygamberliklerini nasıl ilan ediyorler (yansıtıyorlar) zaten yazdığınız gibi Tanrı özel olarak onları çağırmadığından bireysel olarakmı peygamberliklerini yansıtıyorlar.

 

Budiz'min "satori" si onların olsun zaten onlar "reenkarnasyon'la" olayı çözmüş??? birde "Nirvana'yı" buldularmı zaten olay çözüldü.

 

İnsan "Hür İradesi" ile çaba göstermedimi niye "İMTİHAN" oluyoruzki fakat "ALLAH'ın" Peygamber şeçiciliği vardır ve şeçtiği Peygamberler tarafından İnsanları Kitap (VAHİY) göndererek uyarmıştır dolayısı ile İnsan çaba gösterecek fakat "ALLAH" ın seçtiği peygamberlere ve gönderdiği kurallara (taklidi iman, Tahkiki iman) olarak uyacak veya inanmayacak hülasa gösterdiği çabanın karşılığında değerlendirilecek.

 

O zaman bende size sorarım:

Tanrı'nın peygamber ile konuştuğunun ispatı nedir?

Özel olarak çağırdığının kanıtı nedir Hz. Muhammed'in sözlerinden başka?

Elbette arayışlarının sonucunda edinmişlerdir bilgileri...

Bunun başka bir anlamı ve alternatifi yoktur çünkü.

Bilgilerini edinmeleri bahsettiğim gibidir: Akıl, mantık...

Hz. İbrahim'in arayışı da böyledir...

Hz. İsa'nın ve Hz. Yahya'nın arayışları da böyledir.

"Tasavvuf"ta "Seçilmişlik" denilen şey bununla aynıdır, hiç aralarına girdiniz mi bilmiyorum...

Kişi varlığı anlamaya çalışır, sorgular...

İnançsızlığa kadar giden,

Hatta buna varan süreçler geçirir...

Sonunda inanmayı seçerse, inanırsa artık Tanrı'yı anladığı düşünülür.

Tanrı'nın varlığını kavramış olduğu anlamına gelir bu.

Tanrı bu kişiyi kuradan seçer gibi seçmemiştir,

Ancak "Kişi kendisi Tanrı'yı bulmuştur".

Vahdet-i Vücut'ta "Kişinin benliğinde olan zaten Tanrı" olduğu için,

Kişi kendisini kurtarmıştır, yani kendi çabasıyla kendisini bulmuştur.

Tanrı'nın seçmiş olması ise, kişinin kendisini bulması ve bilmesinden başka bir şey değildir.

Hangi İslam Mutasavvıfını ele alırsanız alın...

Hz. Ali ya da Hz. Muhammed'i de ele alın...

Tüm Peygamberleri ele alın...

Hepsinde seçilmişlik denilen olay, kendi kendilerinin farkına varmalarıdır.

Sorun, bunun ne kadar farkına varabildiğinizdir...

O kadar...

Neyse,

Siz buna ezoterik dersiniz kesin, uzatmayayım...

 

Çok söyledim ve yeni değil söylediklerim:

Hz. Muhammed, gözleriyle gördüğü şeyleri Tanrı'yı nitelemek için dile getirmiştir.

Sizin "Bilimsel" dediğiniz şeyler, sadece bugün bile gözle görebildiğiniz gündelik basit bilgiler...

Ancak bakışı farklı...

 

Hz. Muhammed ne kadar ezoterikse bende o kadar ezoteriğim.

 

O insanların peygamberlikleri öğreticilikten ibarettir.

Nebi ve Resul kavramları, Putperest bir toplumda hangi anlamda kullanılırdı İslam'dan önce, hiç düşündünüz mü?

Nasıl bugün "Kader" kavramını çok alakasız bir anlama sokmuşlarsa,

Bu kavramlarda öyledir.

Zeki insanlar için kullanılırdı bu kavramlar Putperest Araplarda.

Bunu anlatan makaleyi çok aradım ancan nette bulamadım ne yazık ki...

Değilse niye Tek Tanrılı inanca ait kavramları kullansınlar ki Araplar?

Hz. Muhammed de uydurmadı bu kavramları, kullanılıyordu...

Kalıpları var, babları var...

Aynen "Tek Tanrılı" inancı sadece Hz. Muhammed'in düşünmediği gibi...

Onunla aynı dönemde, "Tek Tanrı"lı görüşlerin çıkmış olması pek muhtemel.

 

Hz. İsa'nın peygamberliğini ben kurgulamıyorum...

İncil'i okuyun mesela, Ehl-i Kitaptır...

Tevrat-ı okuyun...

O da öyle...

İsa niçin "Tanrı" sanılıyor sizce?

Hallac-ı Mansur niçin öldürüldüyse,

Ne söyledi de öldürüldüyse,

Hz. İsa'da o yüzden Tanrı sanılmıştır.

Bunu dile getirdiği için...

Hz. Musa bunu kavrayamamış yeterince...

Hz. Muhammed'de İsa'nın başına geleni görmüş,

Sonrasında Tanrısallaştırıldığını görmüş ve sözlerini saklamış Kur'an-da...

Bunu Hz. Ali dile getirmiş:

"Benim iki düşmanım olur: Beni Tanrı sananlar ve beni düşman edinenler."

Öngörüsü de olmuş nihayette...

 

Kur'an apaçaık ancak nereden baktığınıza bağlı...

Mesela ben Binbir Gece Masallarını çok severim...

O masalların ortaya atıldığı dönem, Mu'tezile'nin Kur'an-ın ne olduğunu tartıştığı

Hemde çok yoğun ve ciddi bir şekilde tartıştığı bir dönemdir.

Hz. Muhammed'den henüz bir kaç yüz yıl geçmeden niye bu kadar yoğun tartışmalar yaşanmış?

Ve niye kanla bastırılmış?

İktidar'ın "İnanmak İstedikleri" niçin Dinselleştirilmiş?

O zaman "Müslümanlar" Kur'an-ın ne olduğunu tartışabiliyorlardı...

En üzüldüğüm şey bu tartışmalara Gazali zihniyetinin son vermiş olmasıdır...

Yoksa tıkanmayacaktı inanç...

Vahyin ne olduğu tartışılıyordu o zamanlar...

 

Yani demek istediğim: Sizin tahkiki iman, taklidi iman, bilmem ne gibi böyle kafa karıştırıcı tanımlamalar

Hep bir inancın anlaşılmasını zorlaştırmak,

Daha mistik hale bürümek için uydurulmuş şeylerdir.

Hz. Muhammed böyle şeylerden hiç bahsetmemiş.

Sadece diline gelenleri, içinden gelenleri söylemiş.

Adamlar da çıkmışlar ortaya "Şu şu demek, şurda şunu demek istedi" demişler.

İmam-ı Azam bile Hz. Muhammed'in bir iki hadisini rivayet etmiş bildiğim kadarıyla, fazlasının meşruluğu kesin bile değil...

Ama açık İslam dinini anlatan kitapları

6666ayetlik Kur'an binlerce sayfalık külliyatlarla mistik hale getirilmiş.

Anlaşılmasın diye...

Yani asıl ezoterik hale getirenler başkaları...

O yüzden ben, bana bir takım arapça terimlerden bahsedilmesine riayet etmiyorum.

Açın Kur'an-ı...

Ne görüyorsanız, doğrusu odur...

Ben beni tatmin eden şeyleri görüyorum...

Güzel şeyler görüyorum, alıyorum.

Kötü bir kitap olduğunu düşünmüyorum.

Ancak Tanrı'nın vermesinden ziyade,

Hz. Muhammed'in içine doğanlardır yazılanlar...

Hz. Muhammed'in görüleridir, nitelemeleridir.

 

Şu aralar bazı bildiklerimi ve öğrendiklerimi yeniden örgütlüyorum,

Anlamlandırmaya çalışıyorum.

Ancak burada yazdıklarım, önceden beridir düşündüğüm şeylerdir.

Sadece bu kadar net yazmayı hiç düşünmemiştim.

 

Ayrıca Aydınlanma/Sator ile Ermek arasında pek bir fark yok...

Nirvana'ya ulaşmak ile Benliğinizdeki "Ben"i keşfedebilmeniz arasında da fark yok...

 

Neyse;

Şu an çok rahatsızım ve yazdıklarımı kontrol edemeyeceğim.

Sürç-ü lisan ettiysem affola...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Sayın Tengeriin Boşig.

 

Arayışta olduğunuzu söylüyorsunuz'ki doğrudur fakat üzülerek ifade edeceğim bazı kavramları,olayları ya bilmiyorsunuz yada daha okumadınız bu itibarla ezotorik bilgilere ayırdığınız zaman kadar din vr dini bilgilere (karşılaştırmalı dinler tarihi,tefsir) zaman ayırıp araştırma yaparsanız olay zaten kendiliğinde meydana çıkar. Size bir forumdaş olarak bir kişiyi öneririm Cüneydi

Bağdadi malumaliniz Beyazıtı bestam,hallacı mansur, şibli onun talebeleridir yazdığınız yazıya cevap yazacağım şu an biraz müsade istiyorum. Saygılar.

Gönderi tarihi:
Sayın Tengeriin Boşig.

 

Arayışta olduğunuzu söylüyorsunuz'ki doğrudur fakat üzülerek ifade edeceğim bazı kavramları,olayları ya bilmiyorsunuz yada daha okumadınız bu itibarla ezotorik bilgilere ayırdığınız zaman kadar din vr dini bilgilere (karşılaştırmalı dinler tarihi,tefsir) zaman ayırıp araştırma yaparsanız olay zaten kendiliğinde meydana çıkar. Size bir forumdaş olarak bir kişiyi öneririm Cüneydi

Bağdadi malumaliniz Beyazıtı bestam,hallacı mansur, şibli onun talebeleridir yazdığınız yazıya cevap yazacağım şu an biraz müsade istiyorum. Saygılar.

 

Arayış her zaman vardır Sayın Sarıgöl...

Hiç kimse tek doğruyu bildiğini iddia edemez. :)

Ezoterik birisi değilim

Cuneydi Bağdadi'den ziyade Muhiyiddin Arabi, Nur'ul Arabi, Mevlana, Yunus Emre, Ahmed Yesevi vs...

Daha çok ilgimi çeker...

 

Bakınız;

İslam dini öyle çok zor anlaşılacak bir inanç değil.

Binlercesayfalık Tefsirlere, külliyetlara gerek yok...

Mesela "Nur Risaleleri"ni ele alın...

Sırf kimse bir şey anlamasın, kafalarında ne varsa onlarda çorba olsun diye yazılmışlardır sanki.

Mevlana müstesna ancak,

Yunus Mesneviyi görünce tek bir şey söylemiş:

"Mevlana hazretleri doğru demiş ancak lafı fazla uzatmış,

Ben olsam: Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm, derdim" demiş...

 

Yani söylediğiniz ya da ima ettiğiniz bilgilerle de uğraştım merak etmeyin.

Arapça bilgim de vardır, ki bunu söylemek benlikten uzak olsun...

Kavramların bir çoğunu da bildiğimi düşünüyorum,

Sizin nasıl bir cevap vereceğinizi de tahmin ediyorum...

Karşılaştırmalı dinler tarihini de tartışalım hatta

Ve gelin Felsefi açıdan Dinleri de tartışalım...

Üç dini de ele alalım...

 

Hallac-ı Mansur'u ve özellikle talebelerini örnek verecekseniz bana,

Söylediklerime paralel görüş belirtmeniz gerekir,

Şayet görebiliyorsanız...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Sayın Aslan34...

Bakınız, ben bu Vahdet-i Vücut ile bayağı bir ilgiliyimdir.

Aralarında bulundum, gördüm, yaşadım...

Yani benim yorumlarımı bu açıdan ele alınız.

Gerçi ne kadar tanıyorsunuz Vahdet-i Vücut'u bilmiyorum.

Bakınız, şöyle bir şey vardır:

"Tanrı'nın seçmiş olması..."

Bunun temeli, insanın yönelmesine bağlıdır.

 

KASAS SURESI : 80 Kendilerine ilim verilmiş olanlar şöyle demişti: "Yazıklar olsun size! İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapan kişi için Allah'ın vereceği karşılık daha üstündür. Ama buna, sadece sabredenler ulaştırılır."

 

LUKMAN SURESİ : 15 Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada örfe uygun geçin; ama bana yönelenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. Yapıp ettiklerinizi size haber vereceğim.

 

Kısaca şöyle bir mantık vardır Tanrı'nın deyişine göre:

"Bana yönelene, bende yönelirim. Bana on adım gelene, ben koşarak gelirim" gibi bir tanımlama vardır.

Saygılarımla...[/b][/font][/size]

 

 

sayın boşig;

 

Vahdet-i Vücut hakkında acizane yeterince bilgim var, ama konumuzla alakasını anlayamadım.

sizin görüşlerinizi bu açıdan ele alalım ama benim sordugum soruyla direk alakası yok.

 

verdiginiz ayetler de sorumla direk alakalı degil, ve sakın yanlış anlamayın sadece ögrenmek maksadıyla soruyorum.

 

Allah, insanlarla 'elçi'lerine 'vahyetme' yoluyla temas kurar.

 

 

MÂİDE SÛRESİ(92) Öyleyse Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah'a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.

 

 

EN'ÂM SÛRESİ(124) Onlara bir âyet geldiği zaman, "Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız" derler. Allah elçilik görevini kime vereceğini çok iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılık ve yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle çetin bir azap erişecektir.

 

 

ŞU'ARÂ SÛRESİ(16) "Firavun'a gidin ve deyin: "Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz",

 

 

ŞÛRÂ SÛRESİ(51) Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

ZUHRUF SÛRESİ(46) Andolsun, biz Mûsâ'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de o, "Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim" demişti.

 

 

Muhammed, Kur'an'da Allah'ın seçilmiş elçisidir. Kur'an'a göre konuşursak bu kesindir.

 

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ(144) muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. ....

 

HİCR SÛRESİ(10) Ey muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.

 

AHZÂB SÛRESİ(40) muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resülü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

 

Velakin Muhammed, Allah'ın rasulü ve nebilerin sonuncusudur..ve bu son kesindir..

 

 

Tabi benim tek başvurdugum kaynak Kur'an'dır ve Kur'an'ı kabul ediyorsanız sizin söylediklerinizin Kur'an'la alakası yoktur.

Eger referansınız Kur'an degilse buna bir şey diyemem...

 

selamlar.

Gönderi tarihi:

:clover:Başlığa uysun arkadaşlar din nedir

 

Din: Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara ulaştırılan ilahi bir kanundur. Dinin kurucusu Allah, muhatabı insanlardır.

 

 

Dinin amacı, insanları iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini bildirmektir, onları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturmaktır.

 

 

İslâm Dini ve Diğer Dinler :

 

İlk insan olan Hz. Adem (a.s.) aynı zamanda ilk peygamberdir. İnsanlığın ilk dini de Hak din'dir. Hz. Adem'den Peygamberimiz Hz. Muhammed'e kadar gelen bütün peygamberler insanlara Allah'ın birliği inancını tebliğ etmişler ve Allah'a nasıl ibadet edileceğini öğretmişlerdir.

 

 

Ancak son peygamber Hz. Muhammed'den önceki peygamberlerin tebliğ ettiği iman esasları ve dinî hükümler zamanla bozulmuş ve insanlar karanlıklar içinde kalmıştı. İnsanlığı düştüğü bu durumdan aydınlığa çıkaracak bir kurtarıcıya ihtiyaç vardı. Bunun üzerine Yüce Allah, son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) aracılığı ile bütün insanlara son ve en mükemmel din olan İslâm'ı göndermiştir.

 

 

Bu gerçek Yüce Allah tarafından Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilmiştir: "Allah katında din, şüphesiz İslâmdır." (Al-i İmran Suresi, 19)

 

 

İslam'ın dışındaki dinler, Allah katında makbul değildir. Bunların insanlara bir yararı olmayacaktır. Bu konu Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklanmıştır: "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecektir. O, ahirette de zarara uğrayanlardandır." (Al-i İmran Suresi, 85)

 

 

İslâm Dini, Allah tarafından gönderildiği gibi hiçbir değişikliğe uğramadan ve bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. Bundan sonra da bu özelliğini koruyacaktır. İslâm, Allah katında makbul olan tek dindir. Bazı insanlar tarafından ortaya konulan dinler de vardır, ancak bu dinler, batıl ve geçersizdir. Çünkü bunlar, Allah tarafından gönderilmemiş, insanlar tarafından uydurulmuştur.

 

 

 

İslâm Dini'nin Özellikleri :

 

1) Hz. Muhammed tarafından tebliğ edilen İslâm, son dindir. Ondan başka din gelmeyecek, hükümleri kıyamete kadar devam edecektir.

 

 

2) İslâm evrensel bir dindir. Önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri dinler, belirli milletlere geldiği halde İslâm dini, bütün dünya milletlerine gönderilmiştir.

 

 

3) İslâm dini'nin hükümleri insanların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde mükemmeldir. Bu sebeple başka bir dine ihtiyaç kalmamıştır.

 

 

4) İslâm dini, kendinden önce Allah tarafından gönderilen peygamberleri ve ilâhi kitapları tasdik eder. Ancak o kitapların hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır. Çünkü onlar, belirli milletlere sınırlı zamanlar için gönderilmişti. İslâm Dini ise bütün milletlere gönderilen ve kıyamete kadar değişmeden devam edecek olan Din'dir.

 

 

 

İslam Dininin Kaynakları :

 

İslam dininin ilk, en önemli ve birinci kaynağı "Kur'an-ı Kerim"'dir. Dini bir konu öncelikle Kur'an-ı Kerim'de aranır.

 

 

İkinci kaynağımız, Peygamberimizin sünnetini oluşturan sözleri ve davranışlarıdır. Kur'an-ı Kerim'den sonra ikinci önemli dini kaynağımız "sünnet"tir.

 

 

Üçüncü dini kaynağımız Peygamberimizden sonra herhangi bir çağda yaşayan İslam bilginlerinin kendi zamanlarında dini bir konuda görüş birliğine varmış olmalarıdır. Buna "İcma" denir.

 

 

Dördüncü kaynağımız "Kıyas"tır. Kıyas, belirttiğimiz üç kaynakta hüküm bulunmayan bir dini hükmü başka bir dini hükme benzeterek, benzetme yolu ile sonuca varmaktır.

 

 

O halde; dinimizin dört ana kaynağı vardır: KUR'AN, SÜNNET, İCMA ve KIYAS. Bunlardan birine dayanmayan dini görüşlere değer verilmez, güvenilmez ve bu tür dini görüşlere göre

hareket edilmez.

Gönderi tarihi:
O zaman bende size sorarım:

Tanrı'nın peygamber ile konuştuğunun ispatı nedir?

Özel olarak çağırdığının kanıtı nedir Hz. Muhammed'in sözlerinden başka?

Elbette arayışlarının sonucunda edinmişlerdir bilgileri...

Bunun başka bir anlamı ve alternatifi yoktur çünkü.

Bilgilerini edinmeleri bahsettiğim gibidir: Akıl, mantık...

Hz. İbrahim'in arayışı da böyledir...

Hz. İsa'nın ve Hz. Yahya'nın arayışları da böyledir.

Tengeriin boşig.

 

Yazını okuduğumda cevap yazmak ihtiyacını hissetmediğimden yazmamıştım sebebide "Vahdeti vucud" ayaklarına takılıp "Panteist" olduğunu bilmemekti senin durumun sebebinide şimdi yazacağım bakalım sende varmı.

1) Vahdet-i vücûd ilmi Peygamber vasıtasıyla, onların varislerine intikal eden gerçek menbaından gelen kısaca vahye dayanan bir ilimdir. Panteistlerin ilmi ise akla dayalı, kainattan aldıkları bilgileri delil göstererek, varlığın bilgilerini sezmelerinden ibarettir.

 

2) Vahdet-i vücud'u zevkan müşahede edenlerarasında ihtilaf yoktur. Vücüdiler arasında ise zıt fikirler mevcuttur. Çünki bilgiler hislerinin ve akıllarının meydana getirdiği delillere dayanır. Hislerde ve akıllarda ayrılık vardır,çünkü zihni kuvvetler (kuvve-i vâhime) insanları tek fikre yöneltmez.

^

3) "Vahdet-i vücûd" u zevkan müşahede edenler ALLAH Teala'ya "Mutlak meçhul" derler ve O'nu bu mertebede sıfatlardan'da tenzih ederler. Bununla beraber "Uluhiyet mertebesi" nde SEMİ,Basir,Mürid ve Kadir İsimlerini kabul ederler. Panteistler Hak Teala'ya "illet-i ûlâ" veya "cevher" ismi verirler. Burada Hz. Mevlana'da bir beyit ile iki görüşü ifade eder.

 

İsim,Hakk'ın kadim vasıflarından alınmıştır, bu iştikak,illet-i ûlâ gibi sakim bir inanç değildir. (anladınmı)

 

4) Vahdet-i vücuda zevkan vakıf olanlar taayyünlerin ve eşyanın hakikatinin hak olduğunu söylerler; fakat taayyün ve eşyaya hak demezler. "Hak Hak'tır ve eşya eşyadır" cümlesini sık sık tekrar ederler. Panteistler ise eşyanın taayyunatına Hak derler.

 

5)Vahdet-i vücud mensupları arasında çeşitli nazarıyelere bağlı fikirler ve görüşler yoktur. Panteistlerde birbirine zıt fikirler mevcuttur. Mesela spinoza'ya göre Sıfat,cevher olarak ifade ettiği "illet-i ûlâ" nın zat ve hakikatini meydana getiren şeylerdir.

 

6)Panteistler, varlığın birliği hakkındaki fikirlerinde, vahdet-i vucudçulara benzerler. (şaşırdığın yerlerden biri bu galiba anladıysan eğer) İşte bu benzeyiş müslüman alimleri, vahdet-i vucud inancından ürkütür ve Hakk'ın eşyadan tenzihi için akli deliller getirmeye mecbur bırakır.

 

7) Vahdet-i vücütçulara göre gerçek vücüdün her mertebesinin bir hükmü vardır ve ona riayet etmek lazımdır. Bu yüzden onlar, bu bu alem süretinde Peygamberin getirdiği şeriat ile tesbit olunan amellere son derece riayet ederler. Panteistler kendilerini böyle bir kayda bağlı görmezler.

 

8)Vahdet-i vücudun inceliklerini zevkan anlamak için önce Kur'an, Hadis ve Peygamberlerin ledünni ilimlerini öğrenip iman ettikten sonra bu ilmin hakikatine ulaşmak için kamil bir insanın terbiyesi ve gözetimi altında usulüne uygun süluk görüp hâlen yaşamak lazımdır. Panteistlerin ilimlerini ve aralarındaki çelişkileri anlamak için akıl kafidir.

 

9) Vahdet-i vücud, insanların birbirlerinden aldığı ilim değildir. "Fenafillah" denilen halin vukuundan sonra kendilerinde hasıl olan şuhudi bir ilimdir. Panteizm ise filozofların birbirilerinden alıp, kendi akıllarıan göre genişlettikleri nazari bir ilimdir. Bu yüzden "Vahdet-i vücud ilmine "HAL" ilmi denilmiştir.

 

10) Vahdet-i vücud'a zevkan vakıf olanlar Hakk'ı hem tenzih,hem'de teşbih ederler. Panteistler ise sadece teşbih ederler.

 

Anladınmı sayın tengeriin boşig vahdet-i vücud ne panteizm ne sen hangisindesin. Şu an sabah 6 sonra devam etmek kaydı ile

saygılar.

Gönderi tarihi:

Açın Kur'an-ı...

Ne görüyorsanız, doğrusu odur...

Ben beni tatmin eden şeyleri görüyorum...

Güzel şeyler görüyorum, alıyorum.

Kötü bir kitap olduğunu düşünmüyorum.

Ancak Tanrı'nın vermesinden ziyade,

Hz. Muhammed'in içine doğanlardır yazılanlar...

Hz. Muhammed'in görüleridir, nitelemeleridir.

 

Eline sağlık sevgili boşig.

Bütün mesele budur.

 

Vahy"göndermek" ve "almak" kavramının bile, Allah'a mekan tayin ettiğini,

"vahy alan" ve "vahy veren" olarak iki varlık gerektirdiğini, bu iki varlığın da birbirlerine göre bir konumu olması gerektiğini, sırf "vahy" iddiasının bile İslam'ın "mekansız Allah" tanımı ile çeliştiğini,

vahy iddiasının bile tek başına, Kuran'ın, Muhammed'in kendi düşüncelerini Allah'a atfen pazarlamasından başka birşey olmadığını ispatlamaya yeterli olduğunu,

herkesin görebilmesi dileğiyle.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:

Sayın Sarıgöl, anlatmadım sanırım...

 

Bakınız, bu forumda Panteizm ile Vahdet-i Vücut arasındaki farkın üzerinde en çok duran

Bunu en çok önemseyen kişi benimdir.

Bunu eski iletilerimden kontrol edebilirsiniz.

 

O yüzden bunun üzerinde pek durmayacağım,

Ve sizde diliniz döndüğünce anlatmışsınız zaten aynı şeyleri.

 

Ancak aralarındaki en önemli ve en belirgin farkı belirtmemişsiniz:

Panteizm'de Maddeden Aşkın bir Tanrı yoktur, Tanrı sadece Madde ile içkindir.

Vahdet-i Vücutta ise Tanrı Maddeden aşkındır ve Madde Tanrıdan mevcut olmuştur.

Tanrı'dan ayrı değildir.

 

Tanrı'ya "Öz" ya da "Cevher" deselerde Panteistler;

Vahdet-i Vücut'ta da mertebelerin olduğunu belirtmişsiniz,

Ki uygun sıfatı alamayan bir kimse de ancak ve ancak Hakk'ı "Öz" olarak tanıyabilir.

"Ene'l Hakk" diyecek sıfatı alamaz...

vs vs vs...

Gerisini anlatmam fuzuli...

 

"Tanrı'nın Zevk Etmesi" meselesi ise...

Vahdet-i Vücut'ta "Hak Hak'tır ve eşya eşyadır" sözünden ziyade tekrar edilen söz:

"La Faila İllallah/Fiilde Fail Allah'tır" tümcesidir...

Dua edecekleri zaman, örneğin: "Tanrım bu bedende aşkını zevket"

Demekten başka dua etmezler.

vs vs vs...

Bundan başkasını da anlatmam fuzulidir...

 

Panteist ile Vahdet-i Vücut arasındaki farkı anlamak için ikisinide yaşamış olmak kafidir.

Akıl da gereklidir.

Akıllı mıyım bilmiyorum ancak yaşıyorum diye düşünüyorum.

 

Her zaman bir "Kamil İnsan" öğüdüne ihtiyaç yoktur.

Zira Hz. Muhammed Kamil İnsan terbiyesi almadan erişmiştir.

Yunus Emre mesela, Taptuk Emre'nin yanında eğitimini tamamlamadan ayrılmış,

Kendi başına ermiştir.

Mevlana bile sadece aldığı eğitim ile

Ya da başkalarının verdiği eğitim ile Kamil olmamıştır...

 

Bakınız, ben inandığım şeyleri bırakın forumu, normal hayatta bile tek bir insanla tarışmam

Lakin burada laf lafı açtı, yine de bazı şeylerin ayrıntısına girmedim.

 

Şunu söylemek istiyorum:

Tanrı'yı Keşfetmek,

Ya da Tanrı'yı zevketmek...

Size kalmış bir şey...

 

Tanrı'nın sizi seçmiş olması ise yine siz kaynaklı...

En basit anlamıyla:

"Bana bir adım gelene, Ben beş adım yaklaşırım..."

 

Yani siz arayışa girmedikçe, o sizde zevketmez hiç bir şeyi...

Ne derseniz deyin,

Tanrı'nın sizi seçmiş olması,

Sizin kendi kendinizi "Seçilmiş Kılmanız"dan başka bir şey değildir.

Bunu en iyi Yunus anlatmış:

"Ete Kemiğe Büründüm, Yunus Diye Göründüm..."

 

Hakk siz iseniz,

Hani Kur'an da sizin şeylerinizin tayin edilmesi meselesi var ya?

Ne anlama geldiğini bilirsiniz, anlarsınız.

"Size şah damarınızdan yakın olan, yine kendinizsinizdir."

 

Neyse,

Ayrıntıya girmeye gerek yok...

Çünkü bu son derece bireysel ve tartışmaya kapalı bir konudur.

Biz hep yaptığımız gibi, birisinin inancı yerine

Genel tartışma mevzularına dönelim...

 

Lakin şu ayrıntıyı söylemek istiyorum:

Kur'an, Hz. Muhammed'in Diline gelenlerdir...

İçine doğanlardır.

İster buna Vahiy deyin,

İster İlham...

Söylediklerim, Hz. Muhammed'e leke çalan şeyler değildir.

Kur'an-ı bende okuyorum,

Ve İnanç hükümlerine inanıyorum...

Lakin Hallac-ı Mansur'un dediği gibi:

"Hepsi aynı şeye giden farklı yollardır"...

Sadece bu...

 

-------------

 

Sayın BrainSlapper,

Teşekkür ederim...

Lakin yine de ben Hz. Muhammed'i seviyorum... :sweatingbullets::blushing:

Nasıl ki siz ya da bir başkası "Tanrı"yı anlamaya

Ya da gerçeği anlamaya çalışmışsa...

O'da bundan başka bir şey yapmamıştır...

Bunu dile getirmiş

Ve sonunda omuzlarına bir yük binmiştir...

Gerisi zaten "İslam Tarihi"ni oluşturmuştur...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
O zaman bende size sorarım:

Tanrı'nın peygamber ile konuştuğunun ispatı nedir?

Özel olarak çağırdığının kanıtı nedir Hz. Muhammed'in sözlerinden başka?

Elbette arayışlarının sonucunda edinmişlerdir bilgileri...

Bunun başka bir anlamı ve alternatifi yoktur çünkü.

Bilgilerini edinmeleri bahsettiğim gibidir: Akıl, mantık...

 

 

İSRA SURESİ.

1.Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.

 

NECM SURESİ.

 

1.Battığı zaman yıldıza andolsun;

2. arkadaşınız olan( peygamber) sapmadı ve azmadı.

3.O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

4. O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.

5.Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.

6. (Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.

7. O, en yüksek bir ufuktaydı.

8.Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.

9. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı

10. Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.

11. Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.

12Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?

13. Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.

14.Sidretü'l-Münteha'nın yanında.

15. Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır.

16. Sidreyi örten örtmekte iken,

17.Göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.

18. Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.

 

Kanıt “KUR’AN” başka ne olsun. Başka bir şey yazmak istemiyorum. Zaten Ayet'ler yeteri kadar her şeyi açıklıyor üstelik İsa a.s. ında kendi arayışı sonucu dendiği an olay bitmiştir fazla söze hacet yok.

Gönderi tarihi:
Sayın Sarıgöl, anlatmadım sanırım...

Lakin yine de ben Hz. Muhammed'i seviyorum... :sweatingbullets::blushing:

Nasıl ki siz ya da bir başkası "Tanrı"yı anlamaya

Ya da gerçeği anlamaya çalışmışsa...

O'da bundan başka bir şey yapmamıştır...

Bunu dile getirmiş

Ve sonunda omuzlarına bir yük binmiştir...

Gerisi zaten "İslam Tarihi"ni oluşturmuştur...

 

Saygılarımla...

 

Sayin Tengeriin bosig, Muhammed'i sevmenize birsey demeyecegim. Ancak, Tanri'yi anlamaya calisan ben, burada yazisan dinsiz ve ateist arkadaslar ve bizim gibi niceleri Tanri'yi anlamada ona buna kotu soz edip, insanlari cehenneme gondermekle yapmiyorlar bu anlama isini. Muhammed neden gerek gormus ona buna kot soz etmeyi ve cehennemle korkutmayi, cehennemle mukafatlandirmayi, aciklayabilir misiniz?

Gönderi tarihi:
:clover:Başlığa uysun arkadaşlar din nedir

 

 

Üçüncü dini kaynağımız Peygamberimizden sonra herhangi bir çağda yaşayan İslam bilginlerinin kendi zamanlarında dini bir konuda görüş birliğine varmış olmalarıdır. Buna "İcma" denir.

 

Dördüncü kaynağımız "Kıyas"tır. Kıyas, belirttiğimiz üç kaynakta hüküm bulunmayan bir dini hükmü başka bir dini hükme benzeterek, benzetme yolu ile sonuca varmaktır.

 

O halde; dinimizin dört ana kaynağı vardır: KUR'AN, SÜNNET, İCMA ve KIYAS. Bunlardan birine dayanmayan dini görüşlere değer verilmez, güvenilmez ve bu tür dini görüşlere göre

hareket edilmez.[/font]

 

Biz söyleyince dine saldırmış oluyoruz,ama biz siz yazınca herşey normal oluyor.

 

Biz,müslümanların din anlayışından farklı,eksik veya fazla bir şey demiyoruz ki.

 

Mesela kuran evrensel bir kitap olamaz,her çağa hitap edemez,encak kendi çağının örf ve adetlerini yansıtan bir kitaptır diyoruz.

 

İpek nikli arkadaşı yazdığı gibi,ehli sünnete göre dinin kaynakları 4 tür. Kuran ve sünnet hakkında bir şey demek mümkün değil ama icma ve kıyasa gelelim.Şimdi kendi tarifleri ile ele alalım

 

Üçüncü dini kaynağımız Peygamberimizden sonra herhangi bir çağda yaşayan İslam bilginlerinin kendi zamanlarında dini bir konuda görüş birliğine varmış olmalarıdır. Buna "İcma" denir.

 

İcma (görüş birliği) olduğuna göre ihtilaf da var demektir.Apaçık olan bir kitabın bu kadar ihtilaflar doğurması normal mi?

 

 

Gelelim 4 üncü kaynağa

 

Dördüncü kaynağımız "Kıyas"tır. Kıyas, belirttiğimiz üç kaynakta hüküm bulunmayan bir dini hükmü başka bir dini hükme benzeterek, benzetme yolu ile sonuca varmaktır.

 

Kuran her çağa hitap eden bir özelliğe sahip ise ,bu alimler din adına neden bir takım kurallar belirlemek zorunda kalıyorlar ki? Dikkat edilirse bu üç kaynakta olmayan deniliyor.Yani, insanlar dine, hoş gibi görünsede açıkça müdahele ediyorlar.Ve bu insanların düşünceleri sanki allahın hükmü gibi algılanıyor.

 

Ehli sünnetin hak diye kabul ettiği dört mezhepte bile yüzlerce farklı hükümler var.Birini haram dediğine, başka mezhep helal diyebiliyor.Bunların tek tek örneeklerini veririm ama gereksiz yere uzatmak istemiyorum.

 

Şimdi bu tür din anlayışını savunanlara sormak istiyorum.

 

Sizler,asıl kaynaklarda olmadığı halde alimlerin görüşlerini dini içine sokmakla allahı/kuranı yetersiz kabul etmiş olmuyormusunuz.

 

Kuran ve sünnet yeterli ise,alimlerin yüzlerce farklılıkları barındıran hükümlerinin, dinin içinde ne işi var?

Gönderi tarihi:
Sayin Tengeriin bosig, Muhammed'i sevmenize birsey demeyecegim. Ancak, Tanri'yi anlamaya calisan ben, burada yazisan dinsiz ve ateist arkadaslar ve bizim gibi niceleri Tanri'yi anlamada ona buna kufur edip, insanlari cehenneme gondermekle yapmiyorlar bu anlama isini. Muhammed neden gerek gormus ona buna kufur etmeyi ve cehennemle korkutmayi, cehennemle mukafatlandirmayi, aciklayabilir misiniz?

 

Sayın Muki...

Şu "Bizim gibi niceleri" ayrımından hoşlanmıyorum...

Öncelikle bunu bir aşsak diye düşünüyorum...

 

Hz. Muhammed'in o gün için mücadele içinde bulunduğu,

Yani bir savaşım halinde olduğu,

Kısacası birbirlerine savaş açmış iki taraftan,

Kendi bulunduğu taraf namına bunu söylediğine inanıyorum.

 

Her zaman söylüyorum...

"Toplumsal Normlar"ı "İnanç"a karıştırmamalı...

Ben "İnanç" kısmını alıyorum...

1400 yıl öncesinin şartları yoktur bugün...

O yüzden 1400 yıl öncesinin Arabistan'ındaki

"Düşman Taraf" için söylenmiş ithamlar, o dönemde kalmıştır...

 

"Tanrı İle Olan Bağ" dendiğinde aklınıza ne geliyorsa,

"Tanrı İle Olan Bağ" benim için neyi niteliyorsa, ben onu alıyorum Kur'andan...

"El Kesmek" ya da "Recm" gibi hükümler, adı üstünde "Hukuk" kurallarıdır.

Ve belirli bir döneme aittir.

Bunları savunmanın ya da bu hükümlerin artık geçmişte kaldığını söylemenin

İnançlı olmakla ya da inançsız olmakla bir alakası yoktur.

"Dört Kadınla Evlenebilmek" bir ibadet midir?

Ya da hırsızlık mucibince "El Kesmek" ibadet midir?

Ve ya bu şekilde "Toplumsal Öğütler" ibadet midir?

Değişken kurallar değil midir?

Bunları "Tanrı'ya Bağlılık" ile niteleyen bir insanın bazı kavramları bildiğinden gerçekten şüphe ederim...

 

Hz. Muhammed(İster beni olumsuz niteleyin, İster saçmaladığımı söyleyin)

Toplumsal bir devrime imza atmıştır.

Çok iyi bir devlet adamı ve çok iyi bir komutandır.

"Dini Önderliği" inanç şartları altında bir oluşum gösteren toplumda

Ona inanan insanlar açısından, Hz. Muhammed'e bir takım sorumluluklar yüklemiştir.

O da bu sorumluluk icabınca yapması gerekeni yapmıştır.

 

İster meşrulaştırmaya çalıştığımı söyleyin,

İsteseniz sırf adı "İslam" "Hz. Muhammed" ya da "Kur'an" diye "TÜMDEN" karşı çıkın

Veyahut yadsıyın...

Ben bunu yapamam, çünkü ortada...

Siz sırf bu üç isime bir karşıt duygu/antipati beslediğiniz için tümden reddedebilir

Hatta küçümseye bilirsiniz...

Lakin kabullenmesenizde "İyi Şeyler"(de) söylediğini

Ve sizin yukarıda belirttiğiniz hükümlerin o döneme

Ve o koşullara ait olduğunu ben bildiğimi düşünüyorum...

Bazı şartlanmışlıklara kapılarak öznel davranmıyorum...

Ne İslam'a karşı,

Ne başka bir dine karşı,

Ne bir başka insana karşı,

Ne de herhangi bir felsefeye karşı...

 

Sadece anlamaya çalışıyorum o kadar...

 

Cehenneme atma olayında ise,

Benim İslam'dan anladığım "Cennet" ve "Cehennem" nitelemeleri farklıdır.

O yüzden bu sorunuz,

Diğer Cennet ve Cehennem tartışmalarında olduğu gibi

Beni ilgilendirmemektedir.

Bahsettiğiniz anlamdaki bir Cennet/Cehennem tanımlamasının muhatabı ben değilim...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Kur'an, Hz. Muhammed'in Diline gelenlerdir...

İçine doğanlardır.

İster buna Vahiy deyin,

İster İlham...

Söylediklerim, Hz. Muhammed'e leke çalan şeyler değildir.

Kur'an-ı bende okuyorum,

Ve İnanç hükümlerine inanıyorum...

 

Saygılarımla...[/b][/font][/size]

 

sayın boşig;

 

benim söyledigim yargıyı desdekliyorsunuz.

görüşleriniz kimin olursa olsun ama Muhammedin degil.

yani Muhammed Kur'an'ı kendi yazmış da olsa bu böyle, ya da içine doganlar veya diline gelenler benim yazdıklarım sizin söyledikleriniz degil.çünkü ben Kur'an'dan yazıyorum.

bunu kabul etmeniz lazım.

yani Hallac, Yunus veya Arabi birincil önemde degil benim bahsettiklerimde.

 

Kur'an'ın nasıllıgını degil ama sadece kendisini önceleyerek sormuştum ve bu nezaketen böyleydi.

Muhammed, Allah'ın kulu ve rasülüdür Kur'an'a göre tabi.

selamlar.

Gönderi tarihi:
Kur'an'ın nasıllıgını degil ama sadece kendisini önceleyerek sormuştum ve bu nezaketen böyleydi.

Muhammed, Allah'ın kulu ve rasülüdür Kur'an'a göre tabi.

 

Bakınız,

Ben kulu ve resulü olması konusunda bir şey demiyorum ki!?

Benim dediğim şey; bu resullüğün Hz. Muhammed'e havadan inmediğidir...

Tanrı durup dururken Hz. Muhammed'e böyle bir şey vermemiş.

Hz. Muhammed kendisi kafa yormuş ve birşeyler anlamış.

Tıpkı bu forumdaki bazı arkadaşların,

Bir dine bağlı olmaksızın Tanrı'yı anlamaya çalışmaları gibi...

 

Ben Hz. Muhammed'in söylediklerine karşıt bir şey demiyorum.

Tek söylediğim

O'nu Tanrı'nın seçmesi olayının, sizin anladığınız manada olmadığıdır.

Tanrının böyle bir şeye ihtiyacı yok çünkü.

Kendisini insanlara bildirmek ya da insanlarla iletişim kurmak istese bir kişi yi görevlendirmezdi bence...

Tanrı öyle duruyor ve siz onu tanımak isterseniz tanıyorsunuz ve biliyorsunuz.

Tanıyabilirseniz mutlu oluyorsunuz ki bu cennetle nitelenmiş...

Tanıyamazsanız mutsuz oluyorsunuz ki bu da cehennem ile nitelenmiş...

O yüzden Yunus, Cennet ile Cehennemi umursamamış.

Referansı'da Hz. Muhammed...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Sayın Muki...

Şu "Bizim gibi niceleri" ayrımından hoşlanmıyorum...

Öncelikle bu nu bir aşsak diye düşünüyorum...

 

Hz. Muhammed'in o gün için mücadele içinde bulunduğu,

Yani bir savaşım halinde olduğu,

Kısacası birbirlerine davaş açmış iki taraftan,

Kendi bulunduğu taraf namına bunu söylediğine inanıyorum.

 

Sayin Tengeriin bosig, ben ayirim olsun diye yazmadim. Fakat, bir seyi, bir kisiyi tanimlamada ne diyecektim. Mimik ile tanimlayamayacagima gore...

 

Bir din adami, hatta peygamberim diyen bir insan neden mucadele ve savas icinde olur. Dusman kimdir? Muhammed'e ve kitabina inanmayanlar mi?

 

"El Kesmek" ya da "Recm" gibi hükümler, adı üstünde "Hukuk" kurallarıdır.

Ve belirli bir döneme aittir.

 

Buna benzer bircok hukuk kurali var Kur'an'da. Ve siz "belirli bir doneme aittir" derseniz, nerede kaldi o zaman Kur'an'in tum donemlerin kitabi olmasi durumu?

Gönderi tarihi:
Sayin Tengeriin bosig, ben ayirim olsun diye yazmadim. Fakat, bir seyi, bir kisiyi tanimlamada ne diyecektim. Mimik ile tanimlayamayacagima gore...

 

Bir din adami, hatta peygamberim diyen bir insan neden mucadele ve savas icinde olur. Dusman kimdir? Muhammed'e ve kitabina inanmayanlar mi?

Buna benzer bircok hukuk kurali var Kur'an'da. Ve siz "belirli bir doneme aittir" derseniz, nerede kaldi o zaman Kur'an'in tum donemlerin kitabi olmasi durumu?

 

Niçin "Evrensellik" dendiğinde bu hukuki kuralları da alıyorsunuz anlamıyorum.

Ve Kur'an bir hukuk kitabı değildir.

Ben kuryelik yapıyorum ve İzmir adliyesine gidiyorum devamlı...

Oradaki Hukuk kitaplarından biliyorum bu farkı :)

 

Bakınız, Hz. Muhammed vefat ediyor...

Aradan henüz 30yıl geçiyor...

Muaviye başa geçiyor ve Emevi hanedanını kuruyor.

Oysa ki kendisi Hz. Muhammed'in vahiy katibi...

Ve Kur'an bir takım işlerin "Şura" ile halledilmesi öngörülüyor, böylebir öğüt var...

Lakin Muaviye "Veliaht" sistemini getiriyor daha 30 yıl sonrasında...

 

Yani bugün insanların ve dahi sizin anlamlandıramadığınız şeyi ve ayrımı

Bundan 1300 küsur yıl önce, Hz. Muhammed'in ölümünde 30 yıl sonrasında uygulayabilmişler, anlayabilmişler.

Bu bir yana henüz Fatih bile Kur'an-da olmadığı halde "Kardeş Katli" için İslam fetvası almış...

vs vs vs...

Bunların örneklerini zamanında verdim çok...

Tekrar yazmaya gerek yok o yüzden...

 

Kısaca anlaşılması gereken şey açık ve nettir...

Kur'an-ı okursanız ve o iki özelliğini kavrarsanız daha kolay anlamlandırabilirsiniz diye düşünüyorum...

 

Ve söylediklerimin hala arkasındayım...

 

Hz. Muhammed'in niçin savaşmak zorunda kaldığını da söyledim...

Kendisine inananların olması ve bu yüzden bu kimselerin baskı görmeleri Hz. Muhammed'e sorumluluk yüklemiştir.

O da bu açıdan bunu omuzlamıştır, omuzlamak zorunda kalmıştır.

Hz. Musa'da da böyle olmuştur bu...

Hz. İsa, içinden çıktığı topluma tümden hitap ettiği için böyle biz vazife almamıştır, inceleyin.

Bu yüzden dünyadaki hükümdarlığını yadsımıştır...

vs vs vs...

Açılımı uzundur bunun...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

 

Bakınız,

Ben kulu ve resulü olması konusunda bir şey demiyorum ki!?

Benim dediğim şey; bu resullüğün Hz. Muhammed'e havadan inmediğidir...

Tanrı durup dururken Hz. Muhammed'e böyle bir şey vermemiş.

Hz. Muhammed kendisi kafa yormuş ve birşeyler anlamış.

Tıpkı bu forumdaki bazı arkadaşların,

Bir dine bağlı olmaksızın Tanrı'yı anlamaya çalışmaları gibi...

 

Ben Hz. Muhammed'in söylediklerine karşıt bir şey demiyorum.

Tek söylediğim

O'nu Tanrı'nın seçmesi olayının, sizin anladığınız manada olmadığıdır.

Tanrının böyle bir şeye ihtiyacı yok çünkü.

Kendisini insanlara bildirmek ya da insanlarla iletişim kurmak istese bir kişi yi görevlendirmezdi bence...

Tanrı öyle duruyor ve siz onu tanımak isterseniz tanıyorsunuz ve biliyorsunuz.

Tanıyabilirseniz mutlu oluyorsunuz ki bu cennetle nitelenmiş...

Tanıyamazsanız mutsuz oluyorsunuz ki bu da cehennem ile nitelenmiş...

O yüzden Yunus, Cennet ile Cehennemi umursamamış.

Referansı'da Hz. Muhammed...

 

Saygılarımla...

 

siz ya kendi yazdıklarınızın ne anlama geldigi konusunda açık degilsiniz ya da benim yazdıklarımı anlamamışsınız veya sordugumu.

 

cennet, cehennem bunlar gerçekten alakasız yorumlar.

olabilir yunus cenneti, cehennemi umursamamış olabilir ve mesela bende yunusu umursamıyor olabilirim ve bunlar benim söylediklerimle uzak yakın alakası olmayan şeyler.

 

Peygamberligin durup dururken, beleşten olmadıgını bana niye anlatıyorsunuz.

 

EN'ÂM SÛRESİ(124) Onlara bir âyet geldiği zaman, "Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız" derler. Allah elçilik görevini kime vereceğini çok iyi bilir....

 

bu işin rastgele olmadıgını biliyoruz. Allah kimi seçecegine Kendisi karar verir.

 

Bir dine baglı olmadan da Tanrı anlamaya çalışılabilir, buna kim birşey demişki.

 

size hiç bir şey yazmadan ''Allah'ın elçilerini seçmesi'' olgusunu benim nasıl anladıgımı belirtin daha iyi anlaşırız, tekrar başa dönmeyelim...............ve siz nasıl anlıyorsunuz

 

Allah'ın hiç bir şeye ihtiyacı olmadıgını bari bana söylemeyin lütfen...

 

Tanrı, insanlara haberlerini bildirmek için bir kişi degil ama bir çok kişi seçmiştir ve bunun sonuncusu Muhammeddir ve bu son mühürlenmiş kesin bir sondur. Referans Kur'an.

 

Yunus, Muhammedin hangi görüşünü delil olrak almış kendisine ; cennet ve cehennem konusunda. ( gerçi buda başka bir tartışma mevzusu ).

 

selamlar.

Gönderi tarihi:
Ben Hz. Muhammed'in söylediklerine karşıt bir şey demiyorum.

Tek söylediğim

O'nu Tanrı'nın seçmesi olayının, sizin anladığınız manada olmadığıdır.

Tanrının böyle bir şeye ihtiyacı yok çünkü.

Kendisini insanlara bildirmek ya da insanlarla iletişim kurmak istese bir kişi yi görevlendirmezdi bence...

 

DUHA SURESİ.

1) Kuşluk vaktine andolsun,

2) Karanlığı çöktüğü vakit geceye andolsun ki,

3) Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.

4) Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır.

5) Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.

6) Seni yetim bulup da barındırmadı mı?

7) Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi?

8) Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?

9) Öyleyse sakın yetimi ezme!

10) Sakın isteyeni azarlama!

11) Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.

 

 

İNSİRÂH SURESİ.

 

1) (Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?

2,3) Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?

4) Senin şânını yükseltmedik mi?

5) Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır.

6) Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.

7) Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.

8) Ancak Rabbine yönel ve yalvar.

Gönderi tarihi:
DUHA SURESİ.

1) Kuşluk vaktine andolsun,

2) Karanlığı çöktüğü vakit geceye andolsun ki,

3) Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.

4) Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır.

5) Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.

6) Seni yetim bulup da barındırmadı mı?

7) Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi?

8) Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?

9) Öyleyse sakın yetimi ezme!

10) Sakın isteyeni azarlama!

11) Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.

İNSİRÂH SURESİ.

 

1) (Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?

2,3) Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?

4) Senin şânını yükseltmedik mi?

5) Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır.

6) Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.

7) Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.

8) Ancak Rabbine yönel ve yalvar.

Biraz sosyoloji, mantık ve birazcık felsefe bilinmiş olsan bunlara acaba inanılırmıydı....

Böyle gereksiz ve anlaşılamazlar ancak inanan insanlara atıf yapılmıştır...

Ama bizler bunlara asla inanmayacağız...

Çünkü bilgi toplumu, çağdaş, modern ve sosyo ekonomik yapıdaki sistemini yerliyerine oturmuş toplumlar dünyasal cennetleri yaratırken, ne yazıkki bizim gibi geri kalmış ve tüm bunlardan nasibini almamış toplumlar böyle ertelenmiş cennettleri hayal eder durur...

Kalın sağlıcakla...

Gönderi tarihi:
Biraz sosyoloji, mantık ve birazcık felsefe bilinmiş olsan bunlara acaba inanılırmıydı....

Böyle gereksiz ve anlaşılamazlar ancak inanan insanlara atıf yapılmıştır...

Ama bizler bunlara asla inanmayacağız...

Çünkü bilgi toplumu, çağdaş, modern ve sosyo ekonomik yapıdaki sistemini yerliyerine oturmuş toplumlar dünyasal cennetleri yaratırken, ne yazıkki bizim gibi geri kalmış ve tüm bunlardan nasibini almamış toplumlar böyle ertelenmiş cennettleri hayal eder durur...

Kalın sağlıcakla...

Yardan öte varmı ola?ne doğru.herkese kendi yari güzel kendi inancı gibi :D

Yani felsefe,sosyoloji vede mantığın uzmani müslüman bir insan yok mu.Sen yemedınse et nerede,kedi yedi ise et kedinin neresınde(dıye fıkra vardı) :unsure:

Gönderi tarihi:
Yardan öte varmı ola?ne doğru.herkese kendi yari güzel kendi inancı gibi :D

Yani felsefe,sosyoloji vede mantığın uzmani müslüman bir insan yok mu.Sen yemedınse et nerede,kedi yedi ise et kedinin neresınde(dıye fıkra vardı) :unsure:

Haklısın..

Sosyoloji, mantık ve felsefe dururken kedilerden medet ummak ve işi fıkraya bağlamak...

Sosyoloji, mantık ve felsefe konusundan uzman müslüman varmışı dile getirip bunlara dem vurmak....

Be eeeeey....

Sen hala uyanamayanlardınmısın...

Bir tane gösterde bilelim....

Haydi...

Ben bekliyor olacağım.. :)

Gönderi tarihi:

İbn Haldun, Farabi,İbni Sina, İbn Rüşd, Harezmi.

 

Bu beş tanesini yetermi. Şimdilik.

 

El-Kindi, Einstein'dan 1100 yıl önce 800 yılında, izafiyet teorisi ile uğraşır. El-Kindi, 'Zaman cismin var olma süresidir, zamanla bilinebilen ve ölçülebilen hız ve yavaşlıkta hareketin sonucudur. Zaman, mekan ve hareket birbirinden bağımsız değildir, göğe doğru çıkan bir insan ağacı küçük görür, inen insan ise büyük görür' der.

 

Harezmi, Hint rakamlarına sıfır rakamını ekleyerek bugün kullandığımız rakamları oluşturuyor; fen bilimlerinde, deneyle sabit olmayan bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini söyleyen Ahmet Fergani, enlemler arasındaki mesafeyi hesapladığı gibi, Dünya’nın eksenindeki eğimi en doğru şekilde hesaplıyordu.

 

Trigonometrik bağlantıları bugünkü kullanılan şekliyle formülleştiren El-Battani, 877 yılından 929 yılına kadar sürekli astronomik gözlemler yapar; Tanjant ve Kotanjant'ın tanımını yaparak Sinüs, Tanjant ve Kotanjant'ın sıfırdan doksan dereceye kadar tablosunu hazırlar.

 

Ebubekir er-Razi, cerrahide dikiş malzemesi olarak ilk kez hayvan bağırsağını kullanır; tıp biliminde deney ve gözlemin çok önemli olduğundan bahseder ve başhekimi olduğu hastanede görev alacak olan doktorların uzmanlaşmaları gerektiğini söyler.

 

Ebü'l-Vefa trigonometriye Sekant ve Kosekant kavramlarını kazandırır. Gözün görülebilir cisimler doğrultusunda ışınlar yaydığını söyleyen Öklid ve Batlamyus'a karşı; 'Görülecek cismin şekli, ışık vasıtasıyla gözden girer ve orada mercekler vasıtası ile nakledilir' diyerek, yaptığı sayısız denemelerle 'göze gelen uyarıların görme sinirleri ile beyne iletildiğini' söyleyen İbnü-l-Heysem ise optik biliminin öncüsüdür.

 

Çeşitli maddelerin birbirinden ayırt edilme yollarından birinin, maddelerin özgül ağırlıkları olduğunu söyleyerek, sıcak su ile soğuk su arasındaki özgül ağırlık farkını tespit eden el-Beyruni; 973 yılında 'Bilimsel çalışmaların, deneylerle ispat edilmesi gerektiğini ve belgelere dayanmasının zorunlu olduğunu' söyler. İbnu'n-Nefis, 1200'lü yıllarda, küçük kan dolaşımını keşfeder

Gönderi tarihi:
Haklısın..

Sosyoloji, mantık ve felsefe dururken kedilerden medet ummak ve işi fıkraya bağlamak...

Sosyoloji, mantık ve felsefe konusundan uzman müslüman varmışı dile getirip bunlara dem vurmak....

Be eeeeey....

Sen hala uyanamayanlardınmısın...

Bir tane gösterde bilelim....

Haydi...

Ben bekliyor olacağım.. :)

İşi kedilerden ummak demek zaten felsefe bilmediğinizi gösterıyor,o fıkradan sabaha kadar felsefe sohbeti çıkarılabilir hatırlatayım :)

Arkadaşımız anlatmıŞ zaten.Onun dışında günümüzde yaşayan çok sayıda müslüman olan felsefeci de vardır,sosyolog da,bilim adamı da ;)

Ben uyananlardanım bakın erkenden kalkmışım :unsure: ******* ********* ****** *** :) (bu arada metafor okursanız kedi size miyav diyecek)

Gönderi tarihi:
İşi kedilerden ummak demek zaten felsefe bilmediğinizi gösterıyor,o fıkradan sabaha kadar felsefe sohbeti çıkarılabilir hatırlatayım :)

Arkadaşımız anlatmıŞ zaten.Onun dışında günümüzde yaşayan çok sayıda müslüman olan felsefeci de vardır,sosyolog da,bilim adamı da ;)

Ben uyananlardanım bakın erkenden kalkmışım :unsure: ****** ******* ******** ******** :) (bu arada metafor okursanız kedi size miyav diyecek)

 

Bakın arkadaş tarihte birkaç bilgini saymaya kalkmış...

Fakat ne yazıkki bilim, felsefe, mantık vb dallarda sadece avuntudan öte gitmeyen üç büş satırı geçmeyen ezber düşüncelere geçiştirmeye çalışmış...

 

Siz sayın FAUST...

Sadece günümüzde aşağıdaki kısaca gelişmiş ülkelerdeki durumu anlatmaya çalışacağım...

Fransa'da Felsefe Bakaloryasından...

 

Fransa'da, liseyi bitirenler, bir üst okula ya da üniversitelere gidebilmek için, ''bakalorya'' denen bir sınavdan geçerler. Edebiyat, tarih-coğrafya gibi bir iki konunun yanı sıra, felsefe de programdadır. Bir de gelenektir: Bakalorya sınavları felsefe ile başlar.

Neden o?

Çünkü, bir kafanın olgunluğu, felsefe kültürü ve konulara felsefi olarak yaklaşması, yaklaşabilmesi ile belli olur.

Felsefe de, hayata akıl penceresinden bakmak değil mi?

Fransızlar, yaşamın eşiğinde, gençlerde bu olgunluğu arıyor.

Türkiye'de, bakalorya uygulamasına ilk kez Galatasaray Sultanisi'nde başlandı (1869); Meşrutiyet'ten sonra, Cumhuriyet'in eğitim sisteminde de yerini aldı ve ''olgunluk sınavı'' adıyla sürdü. 1953-1954 ders yılından sonra kaldırıldı.

 

Yıllara dikkat ediyor musunuz?

Demokrat Parti, eğitimi çökertirken en başta liseyi yıkmıştır.

Onun çoğu tabela liselerine, sonraki yıllarda çoğu tabela üniversiteleri furyası eklenmiştir.

Maalasef bugün de bu dramı seyrediyoruz...

 

Felsefe bakaloryasında ilginç sorular sorulmuş.

''Edebiyat'' grubundaki öğrencilere yöneltilen sorular, aralarından birini seçmek hakkını da vererek, şöyle:

 

- ''Görevlerimizi, yalnız ötekilere karşı mı yükleniyoruz?''

- ''Zamanla yarışmasının bir anlamı var mı?''

- Öğrencilere, isterlerse yorumlamaları için, İngiliz filozofu John Locke 'un (1632-1704), ''mülkiyet'' üstüne bir metni verilmiş.

 

''Ekonomi ve sosyal'' grubundaki öğrencilerden, şu sorulardan birini yanıtlamaları istenmiş:

- ''Mutluluğu gerçeğe yeğlemek gerekir mi?''

- ''Bir kültür, evrensel değerleri taşıyabilir mi?''

- Öğrencilere, isterlerse yorumlamaları için, Fransız filozofu Alain 'in (1868-1951) ''sosyal örgütleniş'' üstüne bir metni verilmiş.

 

Son olarak, ''Bilim ve bilimsel'' grubundaki öğrencilerin, şu sorulardan birine yanıt vermeleri istenmiş:

- ''Bir kültürün değerini nesnel olarak ortaya koyup yargılamak mümkün müdür?''

- ''Deneyim, ne olursa olsun, ortaya bir şey koyabilir mi?''

- Öğrencilere, istediklerinde yorumlamaları için, İngiliz filozofu John Stuart Mill 'in (1806-1873), ''toplumun temeli olarak güven'' in üstünde durduğu bir metni sunulmuş.

 

İşte, bu yılki bakaloryasında felsefe soruları Fransa'da!

Acaba örneğin İtalya'da, İspanya'da felsefe adına neler ve nasıl soruldu öğrencilerden?

Yadaaaaa bizim gibi müslüman ve geri kalmış toplumlarda sosyal ve toplumsal sorulara yanıtlar nerede aranıyor dersiniz...

 

KEDİ MİYAVLATMA YETENEĞİ OLANLARA ATFOLONUR... NE DİYELİM SİZLERE BOL MİYAVLATMALAR... :)

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.