Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ateistler Bir Okuyun


ihgg

Önerilen İletiler

Bizler, metafiziksel kavram ve fenomenler karşısında bilinçli ya da bilinçsizce, hemen bilimsel ve akılcı bir kimliğe bürünüp sağduyumuzla çelişmesi yüzünden, bu tür konuların gerçek dışı ya da mümkün olmayan, hayali şeyler olduklarına hükmederiz. Oysa 1900’ lü yılların başında Einstein ile birlikte başlayan modern bilimin verilerine baktığımızda, bunların da sağduyumuzla tamamen çeliştiğini, hatta bu bilgilerin akıl dışı gördüğümüz metafiziksel olayları anlamamıza yardımcı bile olduklarını hayretle müşahede etmekteyiz. Her an bizi şoka sokan bu verilerin başında da Rölativite Teorisi gelmektedir.

Bildiğimiz üzere Newton (klasik) fiziği, her zaman sağduyumuzla uyumlu olarak çalışır. Evrende sabit, mutlak bir nokta (mekân) olduğu gibi, bu sabit noktadan bağımsız bir de evrenin her yerinde eşit bir biçimde işlemekte olan mutlak bir zamanın varlığı söz konusudur (1) . Yani; saatin tik takları evrenin neresinde olursanız olun, aynı şekilde akar. Çekim kuvveti de ışık hızı gibi sabit değil, sonsuz bir hızla hareket etmektedir. Bu nedenle bir cismin konumunu değiştirdiğiniz an, bunun kütle çekim (gravitasyonel) gücü, etkileştiği diğer cisimler üzerinde aynı anda etkisini göstermekteydi. Işığın sonsuz hızda olması dolayısıyla da, biz evrenin şu anki durumunu gözlemlemekteydik. Oysa Einstein bize, bunlar klasik bakış açımızla uyumlu gibi görünse de, gerçekte durumun hiç de böyle olmadığını gösterdi.

Öncelikle evrende durgun hareketsiz bir nokta mevcut değildir. Biz, her ne kadar hareket etmekte ve bu hareketimizi de durgun olarak düşündüğümüz bir şeylere, mesela evlere, ağaçlara, dağlara...göre belirlemiş olsak da, diyelim ki, okyanusta bize yaklaşmakta olan bir başka gemiyi gördüğümüzde, birbirimize göre hareket durumumuzu bir öncekiler gibi rahatlıkla ortaya koyamayacaktık. Çünkü, o bize yaklaştığı gibi, o duruyor, biz ona göre hareket ediyor olabiliriz. Üçüncü bir sabit referans noktası olmadığı ya da motorun çalıştığını veya göstergelerden konum ile hızlarımızı bilemediğimiz müddetçe de bu durum anlaşılamayacaktır.

Durgun olarak düşündüğümüz şeylerse, gerçekte hareketsiz değil, her şey bir diğer şeye göre her an hareket durumundadır. Mesela dünya, içindekilerle birlikte sabit olarak referans aldığımız güneşe göre hareket etmektedir. Güneş ise, galaksi düzleminde hareket ederken, galaksimiz de bağlı olduğu galaksi grubuyla birlikte başka bir sabit referans noktasına göre hareketine devam eder ki, böylece makro kozmosta hareketsiz bir noktanın varlığının olmadığını görürüz. Keza, parçacık boyutlarına indiğimizde de aynı şekilde, durağan hiçbir taneciğin olmadığını görmekteyiz. Elektronlar, atom çekirdeği etrafında dolanırken, çekirdek de olduğu yerde titreşim hareketi yapar. Yine durgun olarak varsaydığımız atom ve moleküller benzer şekillerde, belli frekanslarda titreşerek hareket ederler. Velhasıl, yukarıda da belirttiğimiz gibi, evrende her şey bir diğerine göre izafi biçimde hareket halinde olup sabit, durağan hiçbir şey yoktur. Evrenin bu özelliği ise, Mutlak uzay kavramını ortadan kaldırır.

Işığın boş uzaydaki hızı,(2) tüm gözlemcilerin hareket durumlarından tamamen bağımsız olarak, bütün referans sistemlerine (gözlemcilere) göre aynı ve sabittir. Evrenin neresinde olursanız olun, ışık, kaynağının her türlü hareketinden bağımsız bir biçimde sabit hızla yaklaşık saniyede 300 bin km’lik hızla hareket eder. Bu nedenle, gökyüzüne baktığımızda, yıldızların şu anki konumlarını değil, uzaklıklarına eşdeğer sürelerdeki geçmiş zamanlarındaki hallerini görmekteyiz. Benzer şekilde çekim hızının da ışık hızıyla aynı olması dolayısıyla, diyelim ki güneş şu anda ortadan kalkmış olsa, yaklaşık sekiz dakika sonra bunun etkisini görecektik. Oysa güneş, bu sekiz dakika boyunca kendisinde hiçbir değişiklik olmaksızın görünmeye devam ederdi. Güneşin bu etkisi bize göründükten yaklaşık dört dakika sonra Mars’ta, 152 dakika sonra Uranüs’te, 319 dakika sonra Plüton’da, 4 yıl sonra bize en yakın yıldız olan Alfa Century de, 3,5 milyon yıl sonra da Andromeda galaksisinde görünecekti.

Demek ki evrende tek bir olay meydana geldiğinde, bu olay farklı uzaklıklarda bulunan gözlemciler tarafından aynı anda değil, ayrı ayrı zamanlarda gerçek olarak gözlemlenmektedir. Ya da farklı mesafelerde bulunan gözlemciler, bir nesnenin o andaki durumunu değil, farklı zamanlardaki hallerini gerçek olarak algılarlar. Dolayısıyla, her birimin gözlemi veya yaşadığı gerçek bir diğerinin gerçeği olmasa bile, hepsi ifadelerinde haklıdırl

Aynı olaya farklı açıdan bakarsak; bir mekânda somut biçimde görülen olaylar, bir başka mekânda soyut olarak geçmiş ya da gelecek şeklinde algılanır. Bu nedenle bir mekânda somut şekilde yaşanılan gerçekler, diğer mekânlarda soyut olarak algılanmaktadır.

Bu yüzden Einstein evrende her şeyin determinist (belli bir plan ve programla meydana geldiğini) olduğunu “ Tanrı zar atmaz” sözüyle dile getirdikten sonra devam ediyor: “Her şey, bizim üzerinde denetim kuramadığımız güçler tarafından belirlenmiştir. Bir sinek için olduğu kadar, bir yıldız için de her şey belirlenmiştir. İnsanoğlu, sebzeler ya da kozmik toz. Biz hepimiz çok uzaklardan çalınan görülmeyen bir kavaldan gelen gizemli ezgiyle dans etmekteyiz”.

Ayrıca, klasik anlamda kullandığımız hızlar toplamı ya da farkı, ışık hızı için söz konusu değildir (ışığın hızı, bir de kaynağının hızı hareket yönüne bağlı olarak toplanıp birbirlerinden çıkartılamaz). Diyelim ki siz, saatte 100 km’lik hızla giden bir trenin üzerinde trenle aynı yönde saatte 40 km’ lik hızla giderseniz, trene göre hızınız 40 km/st iken, yere göre 140 km/st olur. Ya da aynı hızla, ama bu sefer de tren üzerinde zıt yönde giderseniz, yine sizin hızınız trene göre 40 km/st iken yere göre 60 km/st ‘dir. Klasik hızlarda bu böyle olmasına karşın, ışık hızı için geçerli değildir. Siz elinizdeki ışık kaynağıyla birlikte çok hızlı giden bir araçla ışık hızını ölçen bir dedektöre doğru ya da ters yönde hareket etmiş olsanız dedektör, her iki seferde de ışığın hızını aynı ölçer. Bu aynı aracın ışık hızına yakın hızlarda benzer hareketleri sergilemesinde de aynen geçerlidir.

Görüldüğü gibi evrende her şey rölatif, izafi olmasına karşın, Mutlak olan, sadece ışık hızıdır. Bu yüzden rölativite kavramı evrendeki tüm olayların bu mutlak sabit hıza göre ölçümlenmesi sonucu ortaya çıkmış bir gerçektir. Rölativite teorisi de iki başlık altında incelenir. Özel rölativite teorisi, genel rölativite teorisi olarak. Bunlardan özel rölativite teorisi; birbirlerine göre sabit hızla hareket eden bütün referans sitemlerine (gözlemcilere) göre fizik (doğa) yasaları aynıdır der. Genel rölativite teorisi ise; birbirlerine göre sabit olmayan hızlarda yani, giderek hızlanan ya da yavaşlayarak hareket eden bütün referans sistemlerine (gözlemcilere) göre doğa yasalarının aynı olduğunu söyler. Ancak, evrenin her bir noktasında doğa yasalarının aynı olmasına karşılık, olaylar görecelidir (izafidir). Bu yüzden bir olay, o olaya bakan bir veya birden çok gözlemciye aynı gözükmeyebilir (farklı görülür) ki, yukarıda buna değinmiştik.

Bu nedenle; hareket halindeki cisimlerin klasik fizikteki gibi sabit olan referans sistemlerine göre boyutları (en,boy, yükseklik...), kütlesi ve zamanı da cisimlerin hızları oranında sabit kalmamaktadır. Çünkü, duran gözlemci, hareketli cismin hızı arttıkça kütlesinin arttığını, hareket doğrultusundaki uzunluğunun kısaldığını(boyutların küçüldüğünü), zamanın ise genişlediğini gözlemlemektedir. Tam ışık hızında ise, cismin boyu (boyutları) sıfıra inerken, kütlesi sonsuza ulaşmaktadır. Zaman ise, tamamen durur ki, cismin boyutları ve kütlesinin bir an için değişmediğini varsayarsak, bu durumda cismin hareketsiz kalıp donduğunu görürdük.

Buna karşılık, hareket halinde olan cismin veya aracın içindekiler, tam ışık hızına ulaşıncaya kadar hiçbir anormallikle karşılaşmazlar. Onlara göre aracın içindeki tüm nesnelerin boyut, kütle ve zamanı, araca bindikleri ilk durumdaki gibi normaldir. Bunun nedeni, kendileriyle birlikte içinde bulundukları sistemin de eşit, orantılı biçimde değişime uğramasıdır (yani araç ve içindeki tüm atom ve moleküller, paralel biçimde küçülmekte, kütleleri artmakta, zamanları da yavaş akmaktadır). Ancak, bu da aracın penceresinden dışarı bakmamaları şartına bağlıdır. Bakacak olurlarsa, hepsi şoka girerler. Çünkü, dışarıda duran gözlemcinin (dolayısıyla, evrendeki tüm nesnelerin) uzunluğunun (boyutlarının) arttığını, kütlesinin hafiflediğini (azaldığını), zamanın ise aracın hızına bağlı olarak hızlandığını (duran adamın saatinin delice döndüğünü) dolayısıyla, olayların hızlı geliştiğini ve tam ışık hızının da boyunun ve zamanının (boyutlarının) sonsuz, kütlesinin de sıfır olduğunu görür. Bu açıdan bakıldığında da, tam ışık hızında mekân ve zaman kalkmış olur. Oysa, dışarıdaki gözlemci açısından, kendisinde ve çevresindeki uzayda hiçbir değişiklik söz konusu değildir.

Burada dikkât edilmesi gereken birkaç husus vardır. Bunlardan ilki; cismin kütlesinin artması demek, o cismin parçacıklarının yani atom ya da molekül sayılarının artması değil, bu taneciklerin direkt kütlelerinin artması demektir. İkinci olarak; cisimler üzerindeki bu tür değişiklikler ancak ışık hızına yakın hızlarda kendini gösterirken, düşük hızlarda boyut, kütle ve zaman değişimleri ihmal edilebilecek kadar küçük olduğundan, bu nesneler klasik fizik yasalarınca davranış sergilerler.

Bu duruma küçük bir örnek verirsek; ışık hızının % 98’ i kadar bir hızla giden bir aracın boyu beş kat kısalırken, kütlesi beş kat artar. Aynı şekilde, duran gözlemciye göre zamanı da beş kat genişler. Diyelim ki, hareketli adam iki yıl yaşlanırken, duran gözlemci 10 yıl yaşlanır. Hızlandırıcılarda yapılan deneylerde de parçacıkların ışık hızına yaklaşmaları oranında kütlelerinin onlarca, yüzlerce, binlerce kat arttığı, zamanlarının ise yavaş akmaya başladığı gözlemlenmiştir. Bunlardan ışık hızının %99’ una ulaştırılan elektronların kütleleri 7 kat artarken, ışık hızının % 95’ ine hızlandırılan Hidrojen çekirdeklerinin (protonların) ise yaklaşık 3 kat arttığı görülmüştür. Bunun gibi evrendeki tüm cisim ve tanecikler en fazla ışık hızına yüzde, binde, on binde,...vb oranlarla yaklaşabilirler. Çünkü tam ışık hızında kütle sonsuz olacağından bu hız ve üzerine çıkılamaz. Ancak, bu durumda bizim evren için geçerli olduğunu unutmamamız gerekir. Fotonların bu hızda olmalarının sebebi, kütlesiz ve her an ışık hızında hareket etmeleridir. (3) Ayrıca denklem grafikleri de asimtotiktir. Bunun anlamı; ışık hızına çok yakın değerlerdeki çok çok küçük farklılıkların cisimlerin boy, kütle ve zaman parametrelerinde çok büyük oranlarda oynamalara, değişimlere neden olmasıdır.

Cisimlerin hızı yükseldikçe zamanlarının yavaşladığını ünlü fizikçi Paul Langevin de şöyle ifade etmektedir: “Bir taşıtın, içindeki insanlarla birlikte yeryüzünden ışık hızının yirmi binde bir hızla ayrıldığını düşünün. Bu taşıt ve içindeki insan, taşıt içindeki kendi zamanı ile tam bir yıl dünyadan uzaklaşıyor. Bir senenin sonunda ise çark ediyor ve dünyaya geri gelmeye başlıyor ve sonuçta dünyaya geri döndüğü zaman, kendi öz zamanına göre iki sene geçmiş iken, dünyanın tam iki yüz yıl yaşlanmış olduğunu, dünya üzerinde üç neslin değişmiş bulunduğunu görüyor.”

Burada önemli bir nokta da; taşıttaki insanın bu hareketiyle yaşamına devam ettiğini düşünsek bile, kendi zamanına göre ömrü neyse yine onu yaşamasıdır. 60 ise, 60 yıl, 70 ise, 70 yıl.

Eğer uzay boşluğunda ışık hızına yakın bir hızda “birbirlerine göre” yan yana ya da karşılıklı sabit hızla hareket eden iki özdeş taşıtı göz önüne almış olsak, birbirlerinin boylarını, kütlelerini ve zamanlarını ölçtüklerinde her ikisi de karşı taşıtın boyunun daha kısa, kütlesinin daha fazla ve zamanlarının da daha yavaş aktığını ölçümlerler. Biri diğerini bu şekillerde ölçümlemesine karşılık, kendilerinde en ufak bir anormallik görmezler. Çünkü, birinci taşıta göre ikinci taşıt hareketli, kendisi durmakta, ikinci taşıta göre ise, kendisi durmakta birinci taşıt hareket etmektedir. Burada hemen şöyle bir soru sorulabilir: Buradaki durum bir önceki anlatımla bir çelişki oluşturmuyor mu?. Yani burada taşıtlar birbirlerinin uzunluğunu, kütle ve zaman değişimlerini aynı, benzer biçimde ölçümlerken, bir önceki örnekte ise farklı biçimlerde ölçümlemekteydiler. Dolayısıyla, bunu Lengevin’ in örneğine uygularsak; yerde duran kişiye göre, hareket halindeki taşıt daha genç kalırken, taşıttaki insana göre de aslında taşıt duruyor, yeryüzü hareket ediyor görünmeli ve bunun sonucunda da dünyadaki gözlemcinin genç kalması gerekir ki bu da bir paradoks oluşturmuyor mu?.

Hayır oluşturmaz. Çünkü rölativite teorisinin özel ve genel olarak iki şekilde incelendiğini belirtmiştik. Bunlardan özel rölativite teorisi; eylemsizlik sistemlerinde yani birbirlerine göre duran ya da sabit hızla hareket eden sistemlerde (ki ivmesiz hareketlerde), genel rölativite teorisi de eylemli yani ivmeli sistemlerde geçerliydi. Bu nedenle ikizler örneğini eğer eylemsizlik sisteminde incelemiş olsaydık, birbirlerini, kendisi duruyor diğeri hareket ediyor şeklinde göreceğinden benzer biçimli değişimler meydana gelecekti. Oysa Lengevin örneğinde eylemsizlik sistemi değil, eylemli sistemin varlığı söz konusudur. Çünkü araç önce hızlanmak, belli bir süre gittikten sonra geri dönmek ve en sonunda da durmak için ivmeli hareket yaptığından, artık her iki gözlemci için eylemsizlik sistemlerine özgü var olan simetri bozulmuş, dünyadakinin durağan, uzay aracındakinin ise hareketli olduğu kesinleşmiş, anlaşılmış olur. Böylece paradoks da ortadan kalkar. Tekrar özetlersek; birbirlerindeki değişimleri benzer nitelikli görme olayı ivmesiz sistemlerde yani sadece, hızlarında hiçbir değişiklik yapmadıkları sürece geçerli olmaktadır.

Buna değindikten sonra yine ikizler örneğine dönüp bu sefer de “taşıtımız ışık hızına yakın bir hız yerine, tam ışık hızıyla mesela, beş yıl boyunca uzayda dolaşıp geri dönerse sonuç ne olurdu?” diye soralım. (Ancak, bu esnada konunun daha iyi anlaşılması için, kütle artışını göz ardı edip sadece boyut ve zaman değişikliğini göz önüne alarak düşünelim). Cevap gayet basit: Çünkü, taşıttaki adam hiç yaşlanmazken yeryüzünde beş yıl geçmiş olur. “Peki, bu daha önce değindiğimiz benzeri örnekle çelişki oluşturmuyor mu?” diye sorulursa buna cevap olarak da şöyle deriz: Taşıtın tam ışık hızıyla hareket etmesi sonucunda, aracın zamanı tamamen durur. Dışarıdan bakan gözlemci, ışığın klasik boyutlardaki hareketi nedeniyle ışık haline dönüşen bu aracın saniyede 300 bin km’ lik sınırlı hızla, beş yıl boyunca uzayda hareket ettiğini,dolayısıyla bu süre sonunda yeryüzüne geri döndüğünde onun hiç yaşlanmadığını, kendisinin ve dünyanın ise, beş yıl yaşlandığını görür. Buna karşın, araçtaki insan da, ışık hızında hareket ettiğinden dünyanın ve evrenin tüm tarihinin tükendiğini görür, dolayısıyla zaman ve mekân onun için de ortadan kalkar. Yani, dışarıdaki gözlemci onu bir ışık halesi olarak görüp adamın boyutları ve zamanı ortadan kalkarken (çünkü fotonlar birer boyutsuz noktacıktırlar) hareket halindeki insan da, adamın evrenle birlikte yok olduğunu, zamanın ve mekânın ortadan kalktığını görür.(Bununla birlikte, taşıttaki adam tam ışık hızında iken beş yıl boyunca hepliğini yaşayarak, gitmesiyle dönmesi bir olur). Ancak, aracın yeryüzüne geri dönmesi yine taşıtın ivmeli bir biçimde yavaşlayıp durmasına neden olacağından bu durum, taşıtın tekrar ışık halinden madde durumundaki üç boyutlu uzay zaman sınırları içerisine girmesine, dolayısıyla zamanının sonsuzdan tekrar geri gitmesine yol açar. Ancak geldiği zaman, dünyadan ayrıldığı beş yıl sonrasıdır. Aynı olayı kara-deliklerde de görebiliriz. Bu sefer, taşıtımızı kara-deliğin olay ufkuna gönderip beş yıl orada kaldıktan sonra tekrar yanımıza getirebilseydik, durumun yine aynı olduğunu görürdük.

Gerçi kütle artışını göz önüne almış olsak bile, yine değişen bir şey olmaz. Çünkü, ışık hızına doğru hareket eden cismin boyutları küçülürken kütlesi artmaktaydı. Boyutların küçülmesi ise, işin içine kuantum fiziğindeki belirsizlik ilkesini de katacaktır. Bir cismin tam ışık hızında sonsuz kütle ve sıfır boyutta bulunması, belirsizlik ilkesince yasaklandığından cisim uzay-zamanı terk ettiği noktada sonsuz kütle bir anda sonsuz enerjiye dönüşür ki, cismi burada insan olarak ele aldığımızda, bu insan sonsuzlukta hepliğini yaşayacaktır. Artık o, hep olmuştur. Onun için çokluk, parça-bütün ve her türlü dualitelerle, baş-son, gelme-gitme...vb kavramların tamamı düşer. Yine ayrıldığı uzay-zamana döndüğü taktirde, bir önce de değindiğimiz gibi, zaman sonsuzdan geri döner, kütle azalır, boyutlar ise eski şeklini alır. Ancak, bu sefer bilinci et beden boyutuyla kayıtlı değildir. Çünkü onun Bilinci artık Evrensel Bilinçtir. Bunu bir adım daha ileri götürürsek, yaşadığımız boyutta hepliğini yaşamaya başlayan bilinç, sonsuz uzay-zamanlara bürünerek ortaya çıkan varlıkların kendisi olur kesintisiz bir biçimde. Zaten Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed (sav) Efendimiz demiyor muydu: “ Zerre külün aynısıdır” diye.

_________________

(1) Newton’ un Mutlak uzay-zaman kavramı hiçbir şeye (dolayısıyla gözlemcilere) bağlı olmayan ve sadece bizatihi kendi kendine var olan uzay-zamandır. Bu nedenle, evrenin neresinde olunursa olunsun, hangi gözlemci tarafından bakılırsa bakılsın fark etmez; bir cismin mutlak hareketinin bu Mutlak, salt mekâna göre tespit edilebileceğini, zamanın ise, yine tüm gözlemcilerin bakış açılarından bağımsız olarak her yerde aynı, eşit bir biçimde akmakta olduğunu söyler (ki bu da zamanın mutlak olması demektir.)

(2) Işığın boşluktaki gerçek hızı 299,792,458 km/sn’dir. Işığın çeşitli yoğun ortamdaki hızları ise mesela su içinde 225 bin km/sn, cam içinde 176 bin km/sn’dir. Bunun nedeni, bu ortamlarda enerji yitirmesidir.

(3) Aslında fotonların durgun kütleleri sıfır olmasına karşın, hızlarından yine de ihmal edilebilecek bir kütleye sahiptirler. Bu yüzden yığınsal etkileri, çarptıkları yüzeylerde bir basınç uygular. Mesela güneşten gelen fotonların dünyaya çarpmaları ile oluşturdukları basıncın yaklaşık 320 milyon ton olması gibi.

 

10 kere okunmasina ragmen hala bir cevap gelmemis dusundurucu bir durum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 87
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

10 kere okunmasina ragmen hala bir cevap gelmemis dusundurucu bir durum...

 

Bir yerlerden bulup yapıştırıyorsunuz, ondan sonra da "hadi cevap ver"...

 

Kardeşim önce kendin oku, anla, ondan sonra buraya gel ne istiyorsan sor. Sen burada ne anlatıldığını, ya da neyin cevabını istediğini biliyor musun?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kardeşim önce kendin oku, anla, ondan sonra buraya gel ne istiyorsan sor. Sen burada ne anlatıldığını, ya da neyin cevabını istediğini biliyor musun?

 

Sayın yamyam o arkadaşın yerine ben sorayım.

Lütfen şu yazacaklarıma ironisiz kısa ve somut bir cevap verin..

İlk canlı nasıl teşekkül etmiştir..

Bu canlıdan insana kadar aradaki formlar nelerdir..

Bu iki soruyla ilintili olarak sorularım devam edecek..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın yamyam o arkadaşın yerine ben sorayım.

Lütfen şu yazacaklarıma ironisiz kısa ve somut bir cevap verin..

İlk canlı nasıl teşekkül etmiştir..

Bu canlıdan insana kadar aradaki formlar nelerdir..

Bu iki soruyla ilintili olarak sorularım devam edecek..

Saygılar..

 

Yaşamın nasıl başlamış olacağına ilişkin akademik bir cevap için bknz :

 

http://www.geocities.com/wankeragnostic/yaratilmayis.htm

 

Elbette sorular soracaksın kralx ama, ben sorunca sen neden cevap vermiyorsun?

 

Bakın 10 gün önce şurada ( http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=409481 ) sorduğum bir soru hala orada duruyor... Soru sormaktan fırsat bulduğunuz bir ara cevaplara da zaman ayırırsanız memnun olacağım....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Yamyam verdiğin linke tıkladım..

Orada soru falan sormamışsın ama ben yinede yazmam gereknleri yazdım...

Gelelim buraya..

Bana geocitesten kaynak vermene gerek yok..

Biliyorum oraları, oralarda yazanlarıda biliyorum..

Lütfen sen cevap ver..

İlk canlı nasıl teşekkül etmiştir..

Bu canlıdan insana kadar aradaki formlar nelerdir..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Yamyam verdiğin linke tıkladım..

Orada soru falan sormamışsın ama ben yinede yazmam gereknleri yazdım...

 

İşinize gelmediğinden dolayı görememiş olabilir misiniz? Neyse ben yine de gözünüzden kaçmış gibi düşünüp (!) alıntı yapayım...

 

"Sorularına cevaplar yukarıda. Şimdi ben de sana sadece 1 soru soracağım.

 

Son verilere göre 75 milyar ışık yılı genişliğinde olduğu düşünülen evrenin, sırf içinde insanların imtihan edilebilmeleri için gerekli olan Dünya adlı bir gezegen için yaratılmış olmasının mantıki geçerliliğini istiyorum senden. İyice düşün cevap ver...."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Sorularına cevaplar yukarıda. Şimdi ben de sana sadece 1 soru soracağım.

 

Son verilere göre 75 milyar ışık yılı genişliğinde olduğu düşünülen evrenin, sırf içinde insanların imtihan edilebilmeleri için gerekli olan Dünya adlı bir gezegen için yaratılmış olmasının mantıki geçerliliğini istiyorum senden. İyice düşün cevap ver...."

 

Allah için hammadde ihtiyacı ve sıkıntısı yoktur..

Allah'ın gücü kudreti yanında bütün evren yada evrenler yok kadar küçüktür..

Aslında soruna daha sonra cevap verecektim..

Çünkü benim sorular güme gidebilir..

Şimdi sen cevaplarmısın..

İlk canlı nasıl teşekkül etmiştir..

Bu canlıdan insana kadar aradaki formlar nelerdir..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herşeyden önce copy-paste yapılan yazıda ele alınan konular doğru bir şekilde ele alınırsa diyalektik matertyalizmi anlatır. Kısaca herşey devinim halindedir. Bütün olaylar nedensellik ile birbirine bağlıdır ama Hiçbirşey önceden planlı değildir.

 

İkincisi hayatın nasıl meydana geldiği biyologlar tarafından ana hatları ile açıklanıyor, detaylara girmeye lüzum yok bence.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herşeyden önce copy-paste yapılan yazıda ele alınan konular doğru bir şekilde ele alınırsa diyalektik matertyalizmi anlatır. Kısaca herşey devinim halindedir. Bütün olaylar nedensellik ile birbirine bağlıdır ama Hiçbirşey önceden planlı değildir.

 

İkincisi hayatın nasıl meydana geldiği biyologlar tarafından ana hatları ile açıklanıyor, detaylara girmeye lüzum yok bence.

 

Hayır arkadaşım detaya gireceğiz..

Siz girmesenizde ben gireceğim..

Çünkü bugüne kadar soyut kavramlarla hareket ettiler..

O kavramların içine gireceğiz şimdi..

Sorular güme gitmesin..

İlk canlı nasıl teşekkül etmiştir..?

Bu canlıdan insana kadar aradaki formlar nelerdir..?

Soralı iki saat oldu henüz cevap gelmedi..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Allah iki molekülü nasıl bir araya getiriyor?

 

Hangi kuvveti kullanıyor, kütle çekimi mi? manyetizma mı yoksa başka bir kuvvet mi?

 

Sevgili rastlantı her topice aynı şeyleri kopyalayıp sorduğum soruların güme gitmesini amaçlıyorsan bu emeline ulaşamazsın..

Sana diğer topictede söledim..

Önce benim sorularıma bire cevap verin..

Senin sorunun cevabı basit diyorum..

Lütfen sağlıklı bir tartışma yapalım şurada..

Evet yukardaki sorularıma cvap bekliyorum...

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın yamyam..

Forumu sulandırıcı lakayit ve hakaret içeren yazılarına karşın senin yazılarına cevap vermiyorum..

Ama illaki cevap ver dersen..

Cevabım bir üst iletidedir..

Ve durumu sayın Admin'e bildiriyorum..

Yamyam ve la bohamenin amacı beni kötü söz kullandırmaya itmek ve böylece forumdan uzaklaştırılmamı sağlamaktır..

Ama herşeye rağmen seviyemi düşürmeyeceğim..

Admin bey'inde bütün bu yazılanları görmesini ümit ediyorum..

Saygılar..

 

Ne oldu beyefendi? Köşeye mi sıkıştınız? "Hadi cevap ver" diye diye veremediğiniz bir cevabın arkasından neden bu kadar agresif oldunuz? Bir dahaki sefere söyleyin de, bu kadar zor sorular sormayalım size...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ama tesadüf kelimesini kullanmayalımki, bilim dışı hareket etmiş olmayalım..

Ve bana anibal ve paleolife deme karşıma profosör gelse beni tesadüflere yine inandıramaz çünkü tesadüflere inanmam

 

Sevgili kral o tür siteleri ezberledim diyorsunda aslında haberin yok.Çünki haberin olsa tesadüf diye birşeyden bahsetmediklerini bilirdin.Tesadüf diyen sizsiniz evrime göre herşeyin sebebi var.Nelerden ne çıkmış adamlar tek,tek incelemişler ama sizin kafanız hala 1800 lerin ara geçiş formlarında yeni teoriler gelişti sayın kral sıçramalı evrim diye birşey duymadığınız belli lütfen verdiğim linkleri kontrol edin sonra devam edelim.Burada yazan anibal dediğimiz öğretim üyesinin ciddi yazıları var evrim karşıtları hücreden bahsederken adam verin parayı size deve kadar eukaryot yapayım diyor veya istediğiniz başka bir canlı türü yapalım demekte varmı daha bunun ötesi kral paran varsa dilediğini yapttırtalım.Saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ne oldu beyefendi? Köşeye mi sıkıştınız? "Hadi cevap ver" diye diye veremediğiniz bir cevabın arkasından neden bu kadar agresif oldunuz? Bir dahaki sefere söyleyin de, bu kadar zor sorular sormayalım size...

 

Sayın Yamyam

Sen hakaret etmeden yaz cevap vermezsem bunları öyle yazarsın..

Hangi yazına cevap vermedik yada vermedik..

 

Ve sayın Saklı gerçek..

Evet bahsettiğin sitelerde tesadüf kelimesi geçmez..

Neden geçmez..?

Bir baktılar tesadüf kelimesiyle birşey açıklayamayacaklar ve çok abstrük kaçacak ve yavaş yavaş tesadüf kelimeside evrimleşti ve üstü örtülü geçiş, etkileşim, oluşum gibi sözlere dönüştü..

Fakat bu geçişlerin oluşumların açıklaması bir türlü yapılamadı..

Evrim de geç denildi..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Yamyam

Sen hakaret etmeden yaz cevap vermezsem bunları öyle yazarsın..

Hangi yazına cevap vermedik yada vermedik..

 

Bana daha önce de sorular sordun ve cevaplarını aldın. Halbuki ben cevapların ardından bir soru da sana sormuştum. Ve bunu tam on gün sonra senin yeni sorularına verdiğim cevapların ardından tekrar hatırlattım. Sen her zaman yaptığın gibi yine "ben göremiyorum" dedin. "Gözünden kaçmış olsun, yeniden gösterelim" dedik, kerhen, sırf bir şeyler yazmış olmak için, adına "cevap" dediğin bir şeyler karaladın. Zira verilebilecek bir cevabın yoktu. Zira senin tanrın sana bırak evreni, daha gökyüzünün ne olduğu hakkında tam bir fikir verememiş ki, sen bana nasıl yanıt vereceksin?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bana daha önce de sorular sordun ve cevaplarını aldın. Halbuki ben cevapların ardından bir soru da sana sormuştum. Ve bunu tam on gün sonra senin yeni sorularına verdiğim cevapların ardından tekrar hatırlattım. Sen her zaman yaptığın gibi yine "ben göremiyorum" dedin. "Gözünden kaçmış olsun, yeniden gösterelim" dedik, kerhen, sırf bir şeyler yazmış olmak için, adına "cevap" dediğin bir şeyler karaladın. Zira verilebilecek bir cevabın yoktu. Zira senin tanrın sana bırak evreni, daha gökyüzünün ne olduğu hakkında tam bir fikir verememiş ki, sen bana nasıl yanıt vereceksin?

 

Sen tekrar sor belki daha uygun bir cevap veririm..

Çünkü dimağ denilen şey her zaamn aynı performansta işlemez..

Ben dinden değil bilimden cevap vereceğim..

Zaten Kur'an astronomi kitabı değildir..

Sadece küçük örnekler ve tasvirler verir..

Ama her seferinde bilim o örnekleri doğrular..

Tıpkı ayın güneşin ve gezegenlerin yörüngelerde seyrettiği bilgisi gibi..

Fakat herşeyden önce bu geceki tutumunuz bana şöyle geldi..

Hani ben bugün sorularla başladımya yazmaya..

Sanki o soruları geçiştirmek içinmiş gibi bir şey algıladım....

Herneyse bundan sonra daha çok soru sormayı düşünüyorum..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ve sayın Saklı gerçek..

Evet bahsettiğin sitelerde tesadüf kelimesi geçmez..

Neden geçmez..?

Bir baktılar tesadüf kelimesiyle birşey açıklayamayacaklar ve çok abstrük kaçacak ve yavaş yavaş tesadüf kelimeside evrimleşti ve üstü örtülü geçiş, etkileşim, oluşum gibi sözlere dönüştü..

Fakat bu geçişlerin oluşumların açıklaması bir türlü yapılamadı..

Evrim de geç denildi..

 

 

Saygılar..

 

Sevgili kral yazdığımı anlamıyorsunuz veya hesabınıza gelmiyor Sn.Anibal diyorki parayı ver dilediğini yapayım siz hala açıklama yapılamadı diyorsunuz evrimin çeşit çeşit teorileri vardır

 

Mesela bu yazı sn Anibalden alıntıdır.

 

Birincisi, kaç defa yazdığımı hatırlamıyorum. Evrmi teorisi, bizzat darwin'in özgün teorisi, gradient geçişler öngörür. Be demektir ki, sizin araform dediğiniz türden canlıların asla olmayacağı anlamına gelir. Yarı kuş, yarı sürüngen, sizin bahsettiğiniz gibi bir tür bulunması demek, darwinin teorisinin bilakis çürütülmesi demektir.

 

İkincisi, evrim teorisinin gösterdiği değişimler için fosiller bir delil değildir. Bu deliller yaşayan canlılar üzerindedir. Darwin'in zamanında bir kaç fosilin varlığı biliniyordu. Fakat, bu fosillerin yaşları ile ilgili bir yöntem olmadığı için delil olarak kullanılması imkanı yoktu. Ve darwin tüm teorisini yaşayan canlılara dayandırır. Ki, bugünde aynı şekilde, yaşayan canlılar evrimin yeterli kanıtını oluştururlar.

 

İşte, o yüzden aratürler ile ilgili asla bilimsel ve doğrulanmış bir makaleye ulaşamazsınız. Kaldı ki, bu son yazdıklarınızdan, bilimsel çalışmanın yöntemleri hakkında da pek fikir sahibi olmadığınızı kestiriyorum.. Bilimde önce "teoriler" ortaya atılıp sonra buna dayanak aranmaz. Önce bulgular toplanır. Veriler elde edilir. Bunlar, dileyen her ilgilinin görüp tekrar edebileceği veriler olmak zorundadır. Yani "Fırtına ile bilinmeyen bir adaya düştük. Orada şöyle bir araform gördük, aha resmi. Ama adanın yerini bilmiyoruz" vs. gibi bir delil asla delil olamaz. O bulguyu bulduğunuz yeri vs. tam olarak söyleyeceksiniz, ilgili olan gidecek, kendi gözlemini yapacak. Herneyse, bu şekilde toplanan verilerden sonra ortaya teori konur.

 

İşte Darwin, Beagle ile yaptığı gezide topladığı örnekler ve "tekrarlanabilir" gözlemleri üzerine, zaten o günlerde varlığı bilinen ama açıklaması yapılamadığı için muallakta kalan evrimin izahını yapmıştır. Yani, yaşayan türlerdeki uyum, sınıflandırma vs. gayretleri bu türlerin birbirinden türemiş olduğunu bariz şekilde göstermekteyken, nasıl olurda olur sorusunun cevabıdır evrim teorisi. Örneğin, eş zamanlı olarak şarlatan haeckel, daha öncesinde Lamarck gibi farklı görüşler sunanlar olduğu gibi, Wallace gibi aynı zamanda aynı teoriyi ortaya koyanlarda oldu. Darwin günler farkıyla teorisini erken yayınladığı için teori onun namına kayıtlıdır, ama bugün bile doğal seleksiyon tabanlı bu teoriye "Darwin-Wallace teorisi" diyenler çoktur.

 

Evet, Evrim teorisi eldeki bulguların bir değerlendirmesidir. O nedenle kanıt aramaya gitmek aslında boştur. 19. YY imkanları ile bile toplanan kanıtlar teoriyi desteklemektedir. Ama tabi, bilimsel yöntemden uzak ve doğrusu evrim teorisinden bihaber olanların böyle sizler gibi tepkiler vermesi doğaldır. Fakat, doğru değildir. Öncelikle, gidiniz, bu bulguları araştırınız. Bilimsel yöntem derki, masa başında bilim yapılmaz. Çıkacaksınız doğaya, bulguları toplayıp değerlendireceksiniz. Ondan sonra kendi teorinizi ortaya koyacaksınız. Bunu yapamıyorsanız, ortaya konan bu teoriyi kabul edeceksiniz..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çıkacaksınız doğaya, bulguları toplayıp değerlendireceksiniz. Ondan sonra kendi teorinizi ortaya koyacaksınız. Bunu yapamıyorsanız, ortaya konan bu teoriyi kabul edeceksiniz..

 

Evet sevgili Saklıgerçek..

Bu yazıyı alıntı yaptığın çok iyi oldu zira ekmeğime yağ sürdün denilebilir..

Şimdi bir çok evrimcinin savunduğu araform böylelikle çöpe gitmiş oldu dimi bunu sizde kabul ettiniz.

Yani bundan sonra araform delili yok artık çok şükür..

Hani tasadüf denilirdi eskiden ve yoğun anti tezler karşısında tesadüf ortadan kaldırıldı yerine başka kelimeler kondu..

Herneyse..

Şimdi alıntı yaptığın yazıdan bende bir alıntı yaptım..

Bu kısma dikkat et..

Ben şimdi doğaya çıktım..

Canlıların evrimleşmediğini nasıl ıspat edebilirm sence..?

Yani olmayan birşeyi nasıl ıspat ederim..

Anlıyorsun değilmi..

Ve evrimin güncel kanıtları nelermiş birde onu öğrenseydik iyi olacaktı..

Birde delil bulamazsan bu teoriyi kabul edeceksin demesi yokmu orada koptum işte..:)

Nasıl bilimsel bir tartışma ortamında yazıyor kendisi bilmiyorum ama söylediklerinin bilimsellikle alkası yok..

Bir kere adı üstünde kendisininde ifade ettiği gibi bu bir teoridir..

Teori ıspat edilmedikçe kabul edilmezki..

Neden kabul edeceğim..?

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Kral sana tüm iyiniyetimle yardımcı olmaya çalışıyorum ama anlaşılan kafan HY öğretileriyle dolu.Böyle olmasıda doğal ne yazarsan yaz adamın siteleri peş peşe diziliyor yüzlerce sitesi var çünki safsata bitince ortada kalacaklar bu yüzden kilisenin yardımlarıyla tıpkı fetullah gülen gibi ilime ket vurmaya çalışıyorlar ama artık çok geç kral maalesef mum meşaleye dönüştü.

 

Yine Sevgili Anibalden.

 

genel yaklaşım olarak, evrim mutasyonlardan değilde, varyasyonlardan ortaya çıkıyor görüşü yaygın. Ama, işin içinde olmayanlar, bazı şeyleri kolayca yanlış anlamaya adeta kendilerini zorluyorlar. Bir mutasyon olmuş, göz çıkmış. Bir mutasyon olmuş, insanın beyni kocaman olmuş gibi anlamak istiyorlar. Ama, bunlar doğal seleksiyonun sileceği işlerdir. Evrimin genel yaklaşımı gradient yönünde. Eee, hiç sıçrama yok mu? Var, temelde, pozitif geri beslemenin sebep olduğu bir takım noktasal sıçramalar mevcut. Zürafaların boyu, Hindi veya tavusun kuyruğu gibi.

 

Kısaca, özetlemek gerekirse, doğada canlılar gelişir, değişir, yeni türler çıkar, birileri sahneyi terkeder, soyu tükenir. Bu sürece evrim denir. Bu süreçteki öğeler pek çok şey olabilir. O kadar ki, herhangi bir tür, bir noktada çok ilginç bir evrime uğrayabilir. Bu durumun başka bir canlıda, başka bir zamanda görülmeside imkansız olabilir. Fakat, bu etmen dahi, ancak gene bilinen temel mekanizmaların içinde kalır. Örneğin, memeliler, bir göktaşının (veya başka bir doğal afet) dinozorları silmesi sayesinde bugüne ulaşabilmiştir.

 

Moleküler biyoloji gibi konular, bence bu gibi forumlar için zor konular. Daha tuzruhuna çinko atınca neden hidrojen çıkar sorusuna cevap verebilen biri çıkmadı (elbette soru anti-evrim tarafına yönelikti). Şimdi bu insanlara nasıl jeokimyadan biyokimya geçişteki süreçleri izah ederiz, hiç aklım basmıyor.

 

Daha şu anda tartışmalarda hiç bir şey yok, palolife.. Yakında resmen paleontolojiye tecavüz edecekler, elifi görse mertek sanacak tipler sana antropoloji öğretmeye çıkacak. Biz çok yaşadık. Tartışmalar öyle noktalara gelecek ki, bunu söylemiş adama ben neyi nasıl anlatayım diyeceksin. Sabırlı olmak lazım. Ama olamıyoruz çoğu zaman. Evrim tarafına bak. Giriş cümlesi:

 

Büyük bir mantık çöküntüsü içindeki anti evrimcilerin iddiasına göre; bilinçsiz, kör, akılsız, bilgisi ve iradesi olmayan atomlar, tesadüfler sonucunda biraraya gelmişlerdir.

Ve tesadüfler birbirini izlemiş, bu şuursuz atomlar, milyarlarca yıl sonra kendi kendilerini elektron mikroskobu ile inceleyen atom mühendislerini, biyoloji profesörlerini, beyin cerrahlarını, avukatları, üniversite öğrencilerini, genetik mühendislerini oluşturmuşlardır.

 

Bunu söyleyen birine neyi nasıl izah edebilirsin? Kimsin sen? Hangi biyokimyasal süreci labç.da denedin de böyle bir laf edebiliyorsun? Adamın kimya vs. bilgisi simyadan başka bir şey değilken, böyle gelecek ahkam kesecek. Alışmak lazım. Eğer birisi bir mum yakmazsa, bu karanlık asla aydınlığa dönmez.

 

Türler pat diye ortaya çıkmaz. Bir tür, başka bir türe dönüşür. Yani, popülasyon tümüyle yeni türe doğru gider. Yeni tür denecek kadar evrim ilerlemişse, artık ortada eski türden bir şey kalmaz.

 

Bu evrimin anlaşılamayan hususlarından biridir. Bir sebeple türün bireyleri diğerlerinden ayrılır. Yeni bölgedeki bireyler, o bölgenin şartları gereği bir evrimsel sürece tabi olur ve bir süre sonra başka bir türe dönüşürler. Diğer tarafta kalanlarsa, belki daha başka bir türe dönüşür, belki de aynen kalırlar.

 

Havaii'de, ormanlık alan lav akıntıları tarafından oluşturulan alanlar tarafından küçük adacıklara ayrılır. 100 yıl kadar öne adaya insanlar tarafından götürülen meyve sinekleri önceleri bir bütün olan ormanda tek tür iken, volkanik faaliyetler bu adacıkları oluşturmuş, her adacıkta kalan meyve sinekleri farklı bir ırka dönüşmüştür. Bu gidilip görülebilen bariz evrim örneklerinden biridir. Mevcut türler şu anda ancak uzman birisinin aynı tür ve bir meyve sineği olarak tanımlayabileceği kadar farklılık göstermektedirler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yanılıyorsun sayın Saklı gerçek..

Şuan hiç bir siteden ve hiç bir yazardan kaynak göstermeden ve hiç bir kaynaktan yararlanmadan sadece kendi fikirlerimi yazıyorum..

Ve sizede kaynaklarınızı bırakın gelin kendi fikirlerimizi tartışalım dedim..

Fakat hala biryerlerden kaynak getiriyorsunuz..

Siz kaynak getirdiğinizde adı kaynak oluyor, biz kaynak getirdiğimizde adı safsata oluyor..

Herneyse zaten kaynakla işimiz yok şu an..

Bak bir önceki anibaldan alıntı yaptığın yazını tamamen kendi fikirlerimle yorumladım..

Ama sen ne yaptın, benim getiridiğim yorumlara karşı bir cevap vermeden, yine H.Y dedin geçiştirdin..

Tekrar ediyorum şuan H.Y ile işimiz yok..

Sadece küçük sorular ve küçük cevaplar..

Hepsi bu..

Şu son anibal alıntında ise..

Tamamen üstü örtülü genel kavramlar kullanılmış..

Bilimsel edebiyat süsüyle okuyucunun kafası bulandırılmaya çalışılmış..

Ve yıllarca böyle yaptılar..

Bilminde edebiyatı olur arkadaşım..

Fakat o edebiyatın içine girdiğimiz zaman, o edebiyatı yapanların perem perem dağıldıklarını görüyoruz..

Evet şimdi yaptığın son alıntının bilimsel edebiyatlarının birinin içine giriyoruz..

Anibal demişki.."100 yıl kadar öne adaya insanlar tarafından götürülen meyve sinekleri önceleri bir bütün olan ormanda tek tür iken, volkanik faaliyetler bu adacıkları oluşturmuş, her adacıkta kalan meyve sinekleri farklı bir ırka dönüşmüştür"..

Şimdi bir kez daha oku şu alıntıyı diğerleride böyle bilim edebiyatıyla süslenmiş olanaksız şeyler fakat ben bunu seçtim...

Şimdi bu cümlenin içine girelim..

Meyva sinekleri adacıklar volkan ve ırk..

Burada bilimsel bir ıspat görebiliyormusun..

Yazı uzun olursa okuyucu okumadan pas geçiyor bu yüzden burada kesiyorum..

 

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

simdi ********** bir anda birakip size sadece tek soru soracam!!!

Bana öyle bir tesadüf söyleyinki Yaratıcısı Olmasın.... Evet Sadece sizden istedigim bu. bana cıkıp masal anlatmayin darwindi lamarckti vs... hiç biri kanitlanamadi ve kanitlanamazda...

 

evet tekrar soruyorum

 

Öylei Bir Tesadüf Söyleyinki Yaraticisi Olmasin!!!

 

sorumu biraz daha aciyorum

 

Öyle bir Tesaduf Söyleyin ki Yaratıcısı Ve Yardımcısı Olmasın

Öyle Bir Tesaduf Olsun ki Kendisinden Baskasi Olmasin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

simdi ********* bir anda birakip size sadece tek soru soracam!!!

Bana öyle bir tesadüf söyleyinki Yaratıcısı Olmasın.... Evet Sadece sizden istedigim bu. bana cıkıp masal anlatmayin darwindi lamarckti vs... hiç biri kanitlanamadi ve kanitlanamazda...

 

evet tekrar soruyorum

 

Öylei Bir Tesadüf Söyleyinki Yaraticisi Olmasin!!!

 

sorumu biraz daha aciyorum

 

Öyle bir Tesaduf Söyleyin ki Yaratıcısı Ve Yardımcısı Olmasın

Öyle Bir Tesaduf Olsun ki Kendisinden Baskasi Olmasin...

 

Önce siz ******** bıraksanız nasıl olur? Tesadüf ve yaratıcı... Tesadüfün yaratıcısı :wacko:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

simdi ********** bir anda birakip size sadece tek soru soracam!!!

Bana öyle bir tesadüf söyleyinki Yaratıcısı Olmasın.... Evet Sadece sizden istedigim bu. bana cıkıp masal anlatmayin darwindi lamarckti vs... hiç biri kanitlanamadi ve kanitlanamazda...

 

evet tekrar soruyorum

 

Öylei Bir Tesadüf Söyleyinki Yaraticisi Olmasin!!!

 

sorumu biraz daha aciyorum

 

Öyle bir Tesaduf Söyleyin ki Yaratıcısı Ve Yardımcısı Olmasın

Öyle Bir Tesaduf Olsun ki Kendisinden Baskasi Olmasin...

 

Ne demek şimdi bu. Bütün tesadüflerin yaratıcısı yoktur zaten. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.