Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

arkadaşlar bana Hacer-ül Esved i anlatın özelikle kuranı ekrimi tam olarak sular seler gibi bilirim diyen hatta arapaçsını kendim okur anlarım diyen biri varsa.

bu taş kuran ı kerimde geçiyorumu ismi zikrediliyormu ,yoksa hadislerden v.s ibaretmi.

bunun cevabını merakla bekliyorum bunun cevabını öğrendikten sonra bir yorumum olucak ve kendi içimde taşlar yerine fazlasıyla oturacak.

Gönderi tarihi:
anlamadığım bir noktada bu ya,1400 yıl önce ayzılmış kuranı kerim ve sürekli yenilenen gelişen yorumları var

 

Sürekli gelişen ve yenilenen yorumlar "MUHKEM'Mİ MUTEŞABİHAT'MI"...

 

6 adet din aliminin kuranı ekrimi yorumlamasına bakın hemen hemen hepsinin kelimelerinde tutarsızlık tamam konu aynı yorum farklı ama hala taam manasıyla yorumlayacak durma gelememiş bir topluluk neyi kime anlatabilir.

 

Mesela...

 

 

teknoloji gelişdi dünya şaşılacak buluşlara ilerlemeye yelken açtı.

 

Teknoloji gelişti'de teknolojik gelişmişliğe "KUR'AN" karşımı (haşa) bir tek örnek...

 

" Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)"

Bu Ayet en büyük buluşu (teknolojik) 1400 sene evvelinden veriyor o zaman teleskopmu vardı...

 

 

yaşar nuri öztürk hoca

 

Yaşar Nuri Öztürk hoca bilgili İnsan doğru, ama mutlak onun yazdığımı geçerli (yorum)...

 

Hacer-ül Esved

 

Soru ne...

Gönderi tarihi:

Sürekli gelişen ve yenilenen yorumlar "MUHKEM'Mİ MUTEŞABİHAT'MI"...

 

 

 

Mesela...

 

 

 

 

Teknoloji gelişti'de teknolojik gelişmişliğe "KUR'AN" karşımı (haşa) bir tek örnek...

 

" Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)"

Bu Ayet en büyük buluşu (teknolojik) 1400 sene evvelinden veriyor o zaman teleskopmu vardı...

 

 

 

 

Yaşar Nuri Öztürk hoca bilgili İnsan doğru, ama mutlak onun yazdığımı geçerli (yorum)...

 

 

 

Soru ne...

 

kardeşim soru gayaet basit ilk soru ''Hacer-ül Esved'' denilen bu taşın varlığı veya butaşın isminin geçtiği bir kelime kuranı kerimde varmı.yoksa sadece hz muhamedin hayatıyla ilgili hadislerden ibaretmi.soru bu

 

 

 

ve diğer yorumlama sorusuysa bizler arapça bilmiyoruz ki arapça bildiğini idda eden yıllarını vermiş insanların bile yorumları farklılık gösteriyor konu aynı olsada söylemeler farkılı.

diyorumki acaba bugün bilim birşey bulduğunda kuran yorumcularıda yeni meallerine bakın kuranın burasında yazan şu kelimede kuran bu konuyo işlemişmidir diyor olabilirmi böyle birşey.

Gönderi tarihi:

birde ciddi anlamda ayetleri okuyorum şu anda dahil.hani söylenen bir söz var kuranda geçen kimki insan yazdı der. ozman bir ayette kendisi yazsın ? diye.hani bu yazılar insan aklıyla düşünülecek yazılarmı demeye geliyor.ama şu bir gerçekki evet rahatlıkla felsefeside kuvetli bir insanın düşünüp yazabileceği yazılar.ama böyle bir sonuca ulaşan insan içinde cehenneme gideceksin denirse tabiki insan bu açıdan sorgulamakta zorlanır.

şimdi işin bir diğer tarafı gerçektende din korku salıyor,insanlara vadedilen güzeliklere korku ve azabı karşılaştırırsak korku çok fazla ağır basıyor.

ayrıca hz. muhammed zamanında yani kuranı kerim ayetleri olşuştuğu zaman diliminde.en değerli takı gümüşmüdür.altının varlığı bilinmemektemidir. en değerli giyside ipekmidir yani ipek ozmanın şartlarında en değerli giysimidir bilinmektemidir.

 

bunalrı sormamın nedenide ''insan suresi''nde vadedilen cennet ,ve cennete gümüş bilezikle,ipekten giysiler.

bu kuranı kerimde değerli eşya diye geçiyorda mealciler gümüş bilezik,ipek giysiler demişse anlaşılabilir.

lakin kurandaki tam manası buysa ozman o günün o zamanın şartlarında ve bilinebilirliğinde olan en değerli eşyalar sayılmış demektir.

Gönderi tarihi:

 

Kur'an-ı Kerîm'in ihtiva ettiği hakikatler

Kur'an-ı Kerîm, insanlara îtikad, ibâdet, ahlâk, içtimaiyat, iktisad, siyaset, tarih, hukuk, insan, kâinat ve kâinat ötesi gibi birçok hakikatlerden bahsetmiştir. Kur'an'ın bahsettiği bu hakikatlarîn en önemlilerini şu şekilde sıralayabiliriz: 1. Kur'an bütün insanları Allah'ın varlığına, birliğine îmana, yani, tevhid inancına dâvet eder. Zihinlerde Allah'ın kudret ve azametini tespit edip yerleştirir... 2. İnsanları putperestlik ve şirkten şiddetle men'eder. Yalnız ve yalnız, tek olan Allah'a ibâdet etmeye ve O'na hiçbir şey'i şerik koşmamaya dâvet eder... 3. Kur'an insanları ilme, irfana, tefekküre çağırır. İnsanları gaflet içinde şuursuzca yaşamaktan men'eder. Allah'ın kudret ve hikmetine dikkat etmelerini, kâinata ve hâdiselere ibret gözüyle bakmalarını ister. 4. İnsanlara gönderilmiş bâzı peygamberler ve onların ümmetlerini irşad ve tebliğ tarzları hakkında bilgi verir. Geçmiş ümmetlerin hallerinden ders almamızı söyler. 5. İnsanların nefislerine esir olmamalarını, dünyayı âhirete tercih etmemelerini, dünyada her an imtihan içinde olduklarını unutmamalarını bildirir. 6. Müslümanların dinlerinde sebat etmelerini, daima hakka tâbi olup hakkı savunmalarını, düşmanları karşısında kuvvetli olmalarını tavsiye eder. 7. İçtimaî, iktisadî ve siyasî hayatta tâkip edilmesi gereken temel esasları ve saadet düsturlarını haber verir. 8. İnsanlar arasında adalet, istikamet, tevâzu', sevgi ve şefkat, ihsan, afv, edeb ve eşitlik gibi ahlâkî değerleri tavsiye eder. İnsanları zulümden, hıyânetten, kibirden, cimrilikten, intikam duygularından, katı yüreklilikten, fuhşiyattan, haramdan men'eder. 9. Allah'ın kâinata koymuş olduğu kanunların değişmeyeceğini, muvaffakıyet için bu kanunlara riayet etmenin lüzumunu anlatır. İnsana kendi gayret ve çalışmasından başka hiçbir şey'in fayda vermiyeceğini bildirir. 10. İslâm'a uyanların Cennete, uymayanların ise Cehenneme gireceğini bildirir. Bu dünyanın, âhiretteki ebedî Cenneti ve saadeti kazandıracak bir imtihan meydanı olduğunu haber verir

Alıntı.

 

HACER Ü ESVED.

Hacer-i esvedi öpmek sünnettir. Hazret-i Ömer, tavaf ederken, Hacer-i esvede karşı, (Sen bir taşsın, bir şey yapamazsın! Ama Resulullah öptüğü için ona uyarak seni öpüyorum) dedi. Hazret-i Ali, bunu işitince, Resulullahın, (Hacer-ül esved, kıyamette insanlara şefaat eder) buyurduğunu ben işittim dedi.

 

 

 

Gönderi tarihi:

 

Kur'an-ı Kerîm'in ihtiva ettiği hakikatler

Kur'an-ı Kerîm, insanlara îtikad, ibâdet, ahlâk, içtimaiyat, iktisad, siyaset, tarih, hukuk, insan, kâinat ve kâinat ötesi gibi birçok hakikatlerden bahsetmiştir. Kur'an'ın bahsettiği bu hakikatlarîn en önemlilerini şu şekilde sıralayabiliriz: 1. Kur'an bütün insanları Allah'ın varlığına, birliğine îmana, yani, tevhid inancına dâvet eder. Zihinlerde Allah'ın kudret ve azametini tespit edip yerleştirir... 2. İnsanları putperestlik ve şirkten şiddetle men'eder. Yalnız ve yalnız, tek olan Allah'a ibâdet etmeye ve O'na hiçbir şey'i şerik koşmamaya dâvet eder... 3. Kur'an insanları ilme, irfana, tefekküre çağırır. İnsanları gaflet içinde şuursuzca yaşamaktan men'eder. Allah'ın kudret ve hikmetine dikkat etmelerini, kâinata ve hâdiselere ibret gözüyle bakmalarını ister. 4. İnsanlara gönderilmiş bâzı peygamberler ve onların ümmetlerini irşad ve tebliğ tarzları hakkında bilgi verir. Geçmiş ümmetlerin hallerinden ders almamızı söyler. 5. İnsanların nefislerine esir olmamalarını, dünyayı âhirete tercih etmemelerini, dünyada her an imtihan içinde olduklarını unutmamalarını bildirir. 6. Müslümanların dinlerinde sebat etmelerini, daima hakka tâbi olup hakkı savunmalarını, düşmanları karşısında kuvvetli olmalarını tavsiye eder. 7. İçtimaî, iktisadî ve siyasî hayatta tâkip edilmesi gereken temel esasları ve saadet düsturlarını haber verir. 8. İnsanlar arasında adalet, istikamet, tevâzu', sevgi ve şefkat, ihsan, afv, edeb ve eşitlik gibi ahlâkî değerleri tavsiye eder. İnsanları zulümden, hıyânetten, kibirden, cimrilikten, intikam duygularından, katı yüreklilikten, fuhşiyattan, haramdan men'eder. 9. Allah'ın kâinata koymuş olduğu kanunların değişmeyeceğini, muvaffakıyet için bu kanunlara riayet etmenin lüzumunu anlatır. İnsana kendi gayret ve çalışmasından başka hiçbir şey'in fayda vermiyeceğini bildirir. 10. İslâm'a uyanların Cennete, uymayanların ise Cehenneme gireceğini bildirir. Bu dünyanın, âhiretteki ebedî Cenneti ve saadeti kazandıracak bir imtihan meydanı olduğunu haber verir

Alıntı.

Ya bunların neresi hakikat? Bende evrene dair falan gerçekliklerden bahsedecek sanmıştım. Hakikat dediğin uydurma şeylerle olmaz, gerçeklerle olur.

Gönderi tarihi:

 

Kur'an-ı Kerîm'in ihtiva ettiği hakikatler

Kur'an-ı Kerîm, insanlara îtikad, ibâdet, ahlâk, içtimaiyat, iktisad, siyaset, tarih, hukuk, insan, kâinat ve kâinat ötesi gibi birçok hakikatlerden bahsetmiştir. Kur'an'ın bahsettiği bu hakikatlarîn en önemlilerini şu şekilde sıralayabiliriz: 1. Kur'an bütün insanları Allah'ın varlığına, birliğine îmana, yani, tevhid inancına dâvet eder. Zihinlerde Allah'ın kudret ve azametini tespit edip yerleştirir... 2. İnsanları putperestlik ve şirkten şiddetle men'eder. Yalnız ve yalnız, tek olan Allah'a ibâdet etmeye ve O'na hiçbir şey'i şerik koşmamaya dâvet eder... 3. Kur'an insanları ilme, irfana, tefekküre çağırır. İnsanları gaflet içinde şuursuzca yaşamaktan men'eder. Allah'ın kudret ve hikmetine dikkat etmelerini, kâinata ve hâdiselere ibret gözüyle bakmalarını ister. 4. İnsanlara gönderilmiş bâzı peygamberler ve onların ümmetlerini irşad ve tebliğ tarzları hakkında bilgi verir. Geçmiş ümmetlerin hallerinden ders almamızı söyler. 5. İnsanların nefislerine esir olmamalarını, dünyayı âhirete tercih etmemelerini, dünyada her an imtihan içinde olduklarını unutmamalarını bildirir. 6. Müslümanların dinlerinde sebat etmelerini, daima hakka tâbi olup hakkı savunmalarını, düşmanları karşısında kuvvetli olmalarını tavsiye eder. 7. İçtimaî, iktisadî ve siyasî hayatta tâkip edilmesi gereken temel esasları ve saadet düsturlarını haber verir. 8. İnsanlar arasında adalet, istikamet, tevâzu', sevgi ve şefkat, ihsan, afv, edeb ve eşitlik gibi ahlâkî değerleri tavsiye eder. İnsanları zulümden, hıyânetten, kibirden, cimrilikten, intikam duygularından, katı yüreklilikten, fuhşiyattan, haramdan men'eder. 9. Allah'ın kâinata koymuş olduğu kanunların değişmeyeceğini, muvaffakıyet için bu kanunlara riayet etmenin lüzumunu anlatır. İnsana kendi gayret ve çalışmasından başka hiçbir şey'in fayda vermiyeceğini bildirir. 10. İslâm'a uyanların Cennete, uymayanların ise Cehenneme gireceğini bildirir. Bu dünyanın, âhiretteki ebedî Cenneti ve saadeti kazandıracak bir imtihan meydanı olduğunu haber verir

Alıntı.

 

HACER Ü ESVED.

Hacer-i esvedi öpmek sünnettir. Hazret-i Ömer, tavaf ederken, Hacer-i esvede karşı, (Sen bir taşsın, bir şey yapamazsın! Ama Resulullah öptüğü için ona uyarak seni öpüyorum) dedi. Hazret-i Ali, bunu işitince, Resulullahın, (Hacer-ül esved, kıyamette insanlara şefaat eder) buyurduğunu ben işittim dedi.

 

 

 

 

HACER Ü ESVED konusuna gelene kadar olan yazıya bende katılıyorum .zaten onu insan bile yazmış olsa kuranı kerimde insanlar için çok iylik çok güzelik var diye yazmıştım,bunun bilincindeyim yani.

konuyu daha açarsak ,o dönemlerde insanların yaptıklarına bakan gözlemleyen ve sorgulayan biri,tapılan ilahların çokluğu,taştan v.s olup kırılıp dökülmesi kendine bile faydasının olmaması,insanalrın köle,fakir,zengin diye onun haricinde bir sürü kavim v.s ayrışmalara girmelerine,fuhuşun ,adaletsizliğin,boşvermişliğin.insanlara nekadar zarar verdiğini,ve kendini arayışı içindede insanalrı ortak noktada birleştirmek ve içlerine onalrın kırılan ve ya gözüyle gördüğü ilahlarından daha üstün ve daha kalplerine korku salacak tek bir ilah gerekli olduğunu düşünmüş.ve bunu uzun yıllara dayanarak tane tane toparlamış bir kitap olarak düşünmek zor değil.kısca işin özünde o dönemin insanlara verdiği zarırı ve yanlışlığı gören bir düşünen ne daha düzgün yaşamak için böyle bir yöntem bulmuş olabilir.ki bunun kime ne zararı avr niyet güzel olduktan sonra bunada katılıyorum. fakat hadisler konusunda birçok idad atılıyor ve sağlam iddalar.örnek HACER Ü ESVED işte.

biz şu zamanımızda düşününce pek garip gelmesede buradan ve birçok yerden aldığımız bilgiler ışığında o günleri o tarihi düşündüğümüzde insanalrın o zamandaki yaşam ve inaanç tarzlarını düşündüğümüzde,geneli puta tapan bir toplumdan çıkan bir kişiye gelen vahy üzerine oluşan bir din var birde onların yaşamları var ikiside kutsiyet atlediliyor.

burada peygamberimiz bu kara taşı öpmüştür, etrafında 7 kez dönmüştür, el sürmüştür dersek,ona hangi kulbu takmaya çalışırsak çalışalım o dönem göz önüne alındığında insanların kafasında mantıken tamamen oturmaz.hatda diğer puta tapmakta ısrar eden insanları islma çekmek için bir yumuşama bir işte tanıdık simge anlayışı besler.

allah bize şahitlik etsin diye sağ ve sol omzumuza 2 adet melek evrdiğine göre,bırakın onu tek asli şahitimiz herşeyi ve herkezi gören kalplerdekini bilen tek şahidimiz allah varken bize kabede şahitlik edecek bir taşın mantığı nedir ansıl bir anlamı olabilir.aynı şekilde mekke ve medine yolculuğu sırasında hz muhamedin yahudilerin tapındıkları yerde tapınmalarının, kıbleyi orası kabul etmelerinin ,sonra ayhudiler alay edince tekrar eski kıbleye dönmelerinin mantığı nedir,bu çelişki var diyen insanlra diyorki yahudileride islama toplayabilmek için böyle bir uygulama yapmıştır şimdi ben veya bir başkası buna karşı nasıl bir mantıklı açıklama geliştirebiliriz gözle görülene şahitmi arayalım.

ve gene birbirine bağlı kuranı kerimde bukadar çok eskiden bahsetmesi zaten yaşanmış anıların anlatılması özelikle yahudilerden sıklıkla bahsedilmesi kitabın bu kadar kalın olmasına sebep değilmidir.aynı cümleleri toparlarsak sayfalarca aynı cümleler çıkmazmı kutsal kitaptan,zaten incil zebur,tevrat kuranın parçalarıdır ondan kuranı kerimin içinde hepsi yeralmaktadır, cevabı hz muhamed ve yanındakilerin yahudilerin kıblesine yönelmesiyle sonra yahudilerin bu iyi niyete yanıt vermemelrine verlicek cevapla buna verilecek cevap aynı değilmidir ve sizce nekadar mantıklı.insanın aklı ortada kalmış biriyim ben allahı biliyorum yani içimde bir enerjinin olduğunu biliyorum,dünyada evrende bir enerji olduğunu biliyorum,bunun kaynağının olduğunu düşünüyorum bu kaynağa allah diyoruz biz.bizi yaratan. bizim söylediğimiz isimlerin önemi yoktur önemli olan işin özüdür.ama bundan sonrası kuran ı kerim ve insanalrın işin içinde olduğu nokta için bukadar net konuşmak mümkünmü.

zaten allahın olduğunu bilmeyen insan olurmu mutlaka her insan biliyor,hissediyor. ilk insanlar mesela putlara, ateşe taparken,neye dayanarak böyle birşeye kalkıştılar tabiki etrafına baktılar doğaya hayvanlara kendilerine canlılara baktılar.bizi biri yaratmış olmalı bizim bir sahibimiz olmalı dediler.bu türkçeyle dile getiremeselerde böyle birşeydir sanırım.

hem herşeyi bilen allah neden insanlığa bir kutsal kitap gönderirken direk her insanın anlıyacağı ve koruyucusu kendi olan bir kitap indirmedi o insanalrın şansızlığımı bu,3-5 sayfa ayatler vahy ederek tevrat zebur incil indirmesi sonrada hepsinin toplamı ve daha fazlası bir kitep enden indirmedi.

bakın ilk din ve kitap konusunu yahudiler çıkarmıştır zaten işin en önemli tarafıda budur.dikakt edin yahudiler çok zeki gerçekten zeki insanlardır.bakın dünyayı yönetiyorlar tüm dünayyı hala şu gelişmiş zamanımızda bile kendi ülkelerimizi yahudilerden bağımsız yönetemiyoruz,medya ekonomi teknoloji ellerinde.bu insanlar tam bir plan strateji üretme makinesi,planları 50-100-200 yıllık planlar kısa dönemli değil yani.ilk dini oluşumun bu insanlardan çıkması ilk kitabın bu insanlardan çıkması size hiç garip gelmiyormu.hala günümüzde bile diyorum işte yahudi ne yaparsa tüm insanlık takip ediyor.ne üretirse ama birebir ya ondan alıyor ya kopya edip üzerinde çıkartma ve eklemeler yapıyor.bunu yapmayan hangi ülke var sayın bana çin demi japonya mesela onalrın bir kitabı varmı ?inancı var budistlik sanırım .ama kitabı yok yahudileri takip etmeyen gelişimini tamamlamış bir japonya işte kendi teknolojisini üreten tek ülke.şimdi şu anlatıklarımın neresi yanlış söyleyin bana.

Gönderi tarihi:

 

" De ki: Ahiret yurdu diger insanlara ait olmayip Allah tarafindan size has kilinmis ise, ölümü isteyiniz. Fakat onlar ellerinin yaptiklarindan dolayi (yani günâhlari sebebiyle) ölümü asla istemeyeceklerdir. Allah zâlimleri bilendir." (Bakara, 94-95)

"Ey ehl-i kitab! ibrahim hakkinda niçin çekisiyorsunuz? Halbuki hem Tevrat, hem Incil ondan sonra indi. Aklinizi kullanmiyor musu- nuz?" (Âli imrân, 65).

"Allah katinda Isa'nin hali Âdemin hâli gibidir. Allah O'nu (Âdem'i) topraktan yaratti. Sonra "OL" dedi ve olu verdi." (Âli imrân 59).

 

Maide

82. İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın.

 

Nisa Suresi.

 

46. Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) ”İşittik ve karşı geldik”, ”dinle, dinlemez olası”, ”râinâ” derler. Eğer onlar ”İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet” deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar.

 

155. Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve ”Kalplerimiz kılıflanmıştır” demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü belâlar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler.

 

Yahudi ve Hırıstiyan'lar hakkında bazı Ayet'ler...

 

Yahudiler;müthiş kurnazdırlar doğru, İnsanlığa çok hizmet'te etmişlerdir (Musa,İsa) doğru, Bir zamanlar şeçilmiştiler buda doğru, Bu gün Dünyada yaşayan en eski kavimlerdendirler doğru, çok önemli tarihi birikimleri var, mesela kadim yunan,pers (iran) Mısır, Roma, vs vs buda doğru, şu anki İsraile baktıkmı başlarına nelerin, neden geldiğinide anlamak doğru...

 

Japon modelini'de olduğu gibi, japonyaya dayatanın Abd olduğunu, herkes bilir Abd de kimin idare ettiği malum...

 

 

Gönderi tarihi:

tabi yazıları yazarken gitgellerde yaşıyoruz sürekli,örneğin bilimin lesinleştirdiği ''demir'' örneği dünyada demirin olamdığını ,gökyüzünden yeryüzüne geldiğini.

bunun kuranı kerimde anlatılmış olmasını nasıl açıklayabiliriz , buda işin diğer gerçek tarafı ve hiçbir yorum bulamadım bu konuya yapılan.

DEMİRİN YERYÜZÜNE GÖKYÜZÜNDEN GELDİĞİNİ KURANI KERİMDE YAZILI OLMASI NE ANLAMA GELİR.?BUNUN CEVABINI NET VEREN KİMSEDE YOK

Gönderi tarihi:
tabi yazıları yazarken gitgellerde yaşıyoruz sürekli,örneğin bilimin lesinleştirdiği ''demir'' örneği dünyada demirin olamdığını ,gökyüzünden yeryüzüne geldiğini.

bunun kuranı kerimde anlatılmış olmasını nasıl açıklayabiliriz , buda işin diğer gerçek tarafı ve hiçbir yorum bulamadım bu konuya yapılan.

DEMİRİN YERYÜZÜNE GÖKYÜZÜNDEN GELDİĞİNİ KURANI KERİMDE YAZILI OLMASI NE ANLAMA GELİR.?BUNUN CEVABINI NET VEREN KİMSEDE YOK

Eğer müracaat edilirse yukarda adrese tatmin edici bilgi var...

Ya hu arkadaşlar şimdi birşey söyleyeceğim ama yıldızlanacak...

"Uydurmayın" kelimesi yıldızlanır mı bilmiyorum...

 

Önce bir sakinlikle okuyun, sonra mantık yürütelim...

 

Wikipedi'ye göre Demir:

Demir, atom numarası 26 olan bir elementtir. Simgesi Fe dir (Lat. Ferrum dan). Demir, yerkabuğunda en çok bulunan metaldir. Bu gerçekten çok safrifik bir durum olmakla birlikte, demir birçok alanda kullanılmaktadır. Yerkürenin merkezindeki sıvı çekirdeğin de tek bir demir kristali olduğu tahmin edilmekle birlikte, demir nikel alaşımı olma ihtimali daha yüksektir. Dünyanın merkezindeki bu kadar yüksek miktardaki yoğun demir kütlesinin dünyanın manyetik alanına etki ettiği düşünülmektedir.

 

Demir metali, demir cevherlerinden elde edilir ve doğada nadiren elementel halde bulunur. Metalik demir elde etmek için, cevherdeki safsızlıkların kimyasal redüksiyon yoluyla uzaklaştırılmaları gerekir.

... ... ...

Demirin ilk kullanımına dair işaretler, mızrak uçları, bıçak ve süs eşyası şeklinde olup Sümerlere ve eski Mısırlılara kadar (yaklaşık M.Ö. 4000 yılları) dayanmaktadır. M.Ö.3500 ile M.Ö.2000 yılları arasında, Mezopotamya, Anadolu, ve Mısır civarında ergitilmiş demirden yapılmış objeler daha çok görülmeye başlanır. Bu objelerin içeriğinde nikele rastlanmaması da meteor taşlarından yapılmadıklarının bir göstergesidir. Ancak bunların kullanımlarının daha çok törensel olması, demirin o çağlarda altından bile daha pahalı olmasından dolayıdır. Örneğin İlyada'da savaş silahları bronzdan yapılmasına karşın demir ingotlar ticarette kullanılmaktadır. Bazı kaynaklara göre o çağlarda demir, bakır'ın saflaştırılması sırasında bir yan ürün olarak ('sünger demir') ortaya çıkmakta ve devrin metalurji bilgisi, demiri yeni baştan üretmeye yetmemektedir.

stu.inonu.edu.tr'ye göre Demir:

Demir elementi

Arı halde gümüşsü beyaz renkli bir metal olan demir (Fe), dünyada ki metaller içinde en bol bulunanların ikincisi, elementler arasında ise dördüncüsüdür. Yeryüzünün çekirdeği, büyük miktarda metal demirden yapılmıştır. Ancak, yeryüzü kabuğunda demir, öteki maddelerle tepkimeye girmiş durumdadır. Arı durumda çok seyrek bulunur: Yalnızca bazı göktaşlarında ve bazaltlı kayalarda.

 

Tüm bitkilerin, hayvanların ve insanların, yaşamak için demire ihtiyaçları vardır. İnsanlarda en büyük demir yüzdesi, kırmızı kan hücrelerinde bulunur. Hemoglobinin temel bölümlerinden birini oluşturur. Kasalarda ve dokularda, küçük miktarlar halinde bulunur.

 

Demirin kimyasal simgesi olan Fe, latince �demir� anlamına gelen ferrum� dan türetilmiştir. Demirin atom numarası 26, atom ağırlığı 55,85 ve özgül ağırlığı 7,86� dır.

 

Demir, küçük iğnelerden dev yapılara kadar, binlerce işlenmiş ürünün ana maddesidir. Kükürt ve oksijen gibi metallerle kolayca birleşir. Başka herhangi bir metalden çok daha büyük miktarlarda, alaşımlarda kullanılır. En yararlı ve ucuz metallerden biri olan çelik, demire küçük bir miktar karbon katılmasıyla elde edilir.

 

Topaz, turkuvaz ve lal taşı dahil, çeşitli değerli taşların kapsamında deri vardır.

 

DEMİR FİLİZLERİ Demir, yer kabuğunda büyük miktarlarda bulunan birçok yükseltgenmiş minerallerden ergitilir. Bu mineraller arasında hematit, magnetit, limonit ve karbonat sideriti sayabiliriz.

Kimyaevi'ne göre Demir:

Demir metalinin keşfi tam olarak bilinmemektedir.

 

Meteorların bileşiminde elementel halde bulunur. Başlıca mineralleri pirit (FeS2), siderit (FeCO3), limonit (Fe(OH)2), magnetit (Fe3O4), hematit (Fe2O3) dir.

 

Endüstriyel olarak yüksek fırınlarda(30-40 m) demirin oksit minerallerinin karbonla indirgenmesi sonucunda ham demir elde edilir.

 

Eğer pirit minerali kullanılacaksa önce kavrularak demir okside çevrilir.

Wikpedi'deki bilgiye bakılırsa, eski insanların yaptıkları gereçlerin alaşımlarında Nikel olmadığı için Meteorlardan/Göktaşlarından elde edilen demirden yapılmadığı bilgisine ulaşıldığı görülür.

 

Ancak yüzeydeki bir takım meteor kalıntılarına ulaşılması da muhtemeldir.

 

Gelelim verilen adresteki bilgilerin eleştirisine...

 

Zafer Dergisine göre Kur'an-da Demir:

‘Hadid Sûresi’nde şöyle buyurulur: ‘Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) faydalar bulunan demiri de indirdik...” (âyet, 25). Âyette, demir için yerden ‘çıkarma’ yerine gökten ‘indirme’ anlamını taşıyan ‘enzelna’ ibaresinin tercih edilmesinin sebebi ne olabilir?

 

Bediüzzaman’a göre İlâhî rahmetin semasından gelen (inen) apaçık nimetler için Kur’an’da bu ibare kullanılmaktadır. Nitekim Kur’an’da koyun keçi, inek, deve gibi hayvanlar için de indirme (enzelna) ifadesi tercih edilir.

 

Kur’an âyetleri birden fazla mânâ tabakalarına sahip olduğuna göre demirin “gökten fiziksel olarak indirme” şeklinde bir anlamı da olmalı değil mi?

Zaten "Bediüzzaman" dediğinde iş bitmiştir ama neyse, yine de tahlil yapalım...

 

Şimdi, akıl var mantık var...

Demir, ilk insanlardan beridir işlenen bir madendir.

Yani burada M.S. 600lü yıllardan çok çok önceleri insanların kendisi ile çeşitli alaşımlar elde edebilecek kadar bilgisine sahip oldukları,

Onu çeşitli zamanlarda ve deneyimlerle daha da sertleştirebildiği ve dayanıklaştırabildiği,

Çeşitli işleme teknikleri ile İbadetten ev hayatına, savaş alanına kadar, yani hayatının her alanına soktuğu bir madenden söz ediyoruz.

Bu maden hakkında bu kadar bilgi sahibi olan insanlar, o madenin kökeni ile ilgili bilgiye Kur'an-dan önce sahip değiller midir sizce?

 

Mesela Türkler...

Tarihte Demircilikleri ile ünlüdürler ve hatta "Temür" "Temir" "Demir" adını evlatlarına isim olarak verecek kadar Demir ile haşır neşirdirler...

Ergenekon'da Demirden Dağı Eritme efsanesi bile vardır, bilirsiniz...

Sizce bu insanlar, Kur'an-dan önce, Demir'in nereden ve nasıl elde edildiği bilgisine , üstünkörü de olsa, sahip değiller midirler?

 

Demek istediğim, Demir elbette göktaşlarında da bulunur ancak sadece göktaşlarında bulunmadığı gibi Demircilik ile uğraşan her millet eğer o demiri bir göktaşının düştüğü yerden elde etmişse, mutlaka ama mutlaka zaten o demiri "Gökten inen birşeyden elde ettikleri"nin farkındadırlar...

Çünkü meteorların düştükleri bölgeler ardlarında krater gibi iz bıraktıkları gibi, yeryüzünde bir damar oluşturacak nitelikte de değildir.

Belirli yerde bulunurlar, farkedilirler.

 

Yazı da, Kur'an-ın 1500yıl öncesi bilgi birikimine ait bir yapıda olduğunu es geçerek, anlamını oldukça yaymış diye düşünüyorum.

İşte süpernovalarda oluşan patlamalarla dünyanın etkilenmesi ve oluşan elementlerin dünyada yer alması, bunun arasında demirin olması gibi bilgilere yer verilmiş, gereksiz...

İyi de buna "Gökten inmek" denemez ki?

"Gökten İnmek" ifadesi, oluşmuş, yani zaten var olan bir gezegene, sonradan gökten indirilen, yani o yere nisbetle belirli bir başka yerden gelmeyi ifade eder.

 

Kur'andaki ifadeye göre ise, dünya zaten vardı ve demir, dünyaya gökten indirildi.

Bu işte demirin elde edilebileceği Meteor bölgelerine uygun bir ifadedir sadece.

Yani zaten o zamanlarda bilinen bir bilgi bu...

 

Ancak Dünyanın merkezindeki demir için bu ifade bu kadar genişletilemez.

Niçin mi?

Çünkü o zaman daha dünya oluşmamıştır ki göğünden bir şey insin.

Demir dünyanın merkezinde yer aldığına göre, demek ki dünyanın oluşumunda zaten aktif olarak vardı, sonradan biryerlerden indirilmemişti...

 

Aynı zamanda "Gökten" inmesi için, dediğim gibi bir "Yön" ve "Sabit bir yer" tanımlamak lazım.

Dünyanın oluşumu sırasında yani dünya bir toz bulutu iken böyle bir yönden bahsedilemez.

Niye mi?

Çünkü uzayda "Yukarısı" "Aşağısı" diye birşey yoktur da ondan...

 

Yazının şu kısmı çok manidar:

Âyetin zâhir anlamını destekleyen ikinci bir husus ise, gök taşları yoluyla hâlâ dünyaya demir indiriliyor olmasıdır. Çünkü dünyamıza her gün sürekli ufak boyutlu gök taşları yağmaktadır. Bunlardan çok azı yere kadar inse de çoğunluğu sürtünmeden dolayı un ufak olarak tanecikleri yağmur tanelerinin merkezinde yağmur damlaları ile birlikte yere inerler. Gök taşları genelde yukarıda sözünü ettiğimiz yıldız artıkları olduğundan, önemli oranda demir ihtiva etmektedir. İnsanlar ilk kez maden kullandıklarında bulabildikleri madenler bakır ve bronzdu. Ancak zaman zaman toprakta buldukları bazı maden parçalarından çok daha sert ve çok daha sivri ve dayanıklı mızrak uçları ve saban demirleri yapabiliyorlardı. Ama ne varki bunları kullananlar dünyaya uzaydan düşmüş olan nikel-demir göktaşları kullandıklarını bilmiyorlardı. Bu maden parçaları o kadar büyük bir araştırmaya neden olmuştur ki, medeniyetin ilk geliştiği Orta Doğu’da demir göktaşlarına artık rastlanılmamaktadır. Bunların yerleri çok eskiden belirlenmiş ve hepsi de kullanılmıştır. Medeniyetin ilk geliştiği Orta Doğu’da insanlar ancak 1500 yıl önce demir cevherinden (oksitlenmiş demirden) demir elde etmeyi öğrendiler. Ve o zaman maden için göktaşlarına bağımlı kalmaktan kurtuldular.

Dediğim gibi, Kur'an-da yazmasına gerek yok, İnsanlar Kur'an-dan önce de demir'i "Gökten inen birşeylerin indiği yerlerden" elde edebilmektedirler...

 

Zamanının bilgilerini yorumlayan Kur'an-da bu bilginin de yer alması gayet normal, mucizevi ya da insanlık üstü birşey değil.

Benim aynen bugünün bilgilerine dayanarak gezegenlerini sıralarını söyleyebilmem kadar sıradan bir bilgi o zaman için.

Ancak rasyonelleştirme adına bu anlamı Sayın Profesör Osman gibi mantıksız hale getirmek ne kadar yerindedir, sorgulamak lazım.

 

Bilmiyorum ne kadar irdeleyebildim ama özü aksettirebildiğimi düşünüyorum.

Ayet, yazı da da "Zahir Anlamı" olarak belirtildiği üzere, aslında "Meteor Bölgelerinden" elde edilen Demir'i kastetmektedir.

Bundan başka bir anlam ifade ettiğine koşullanmak, çırpınmaktan, rasyonelleştirmeye çalışmaktan, düşünceyi kıvırmaktan başka birşey değildir.

 

Yazdıklarım açık ve nettir...

Gönderi tarihi:

özetle diyorusnuzki kuranı kerim yazılmadan önce zaten demir vardı ve kullanılıyordu.o dönemde de gökyüzünden düşen bu meteorlar, insanlar tarafından farkedilmiş ve biliniyordu.hz.muhamed de bunu bildiğinden her insan gibi,ayet olarak bunu yazmasının mucizevi bir ifadesi yoktur.insanlar tarafından o dönemde kulalnılan ve meteor olrak gökyüzünden düştüğünü bilen toplum için bunun mucizevi bir anlamı yok.

Gönderi tarihi:

arkadaşlar birde sizin araştırmalarınıza göre dinlerin ve kutsal kitapların çıktığı tarihler nedir.ben araştırdım bulamadım daha doğrusu anlıyamadımda birsürü rakamalr çıktı.yani kaç yıl arayla çıkmıştır bu kitaplar.aradan geçen zaman ve uzun zaman dilimi arasında olan yaşamsal gelişmeler.örnek tevrat ın yazılldığı dönemde olmayan birşyin ,incil veya kuranı ekrimin yazıldığı zamanda mucizevi gibi gelebiliyor insana.

yani işin kısası en önemli noktalardan biri gerçeği görmek adına bu kitapalrın çıktığı tarihlerde ozmanda yaşayan insanların gelişmişliği neydi nasıl yaşıyorlardı kafamızda nasıl canlandırmamız gerekiyor.hani çok fazla bilgisi olmayan biri araştırırken o dönemleri,insanlığın hiç gelişmediği hiçbirşey bilmediği nasıl söyliyim tabiri caizse yamyamlık dönemleri gibi düşüne biliyor.fakat bildiğim kadarıyla böyle değil bu.

örnek kuranı kerimde yazıyorki denizin üzerinde rüzgarla giden (bizim tabirimizle gemiden bahsediyor)ama o dönemde deniz veya su yokmuydu ) yani bu suyun üstüne düşen bir ağacın veya atılan bir maddenin o suda batmadan yüzdüğünü rüzgarında buna destek verdiğini ,yön verdiğini anlıyamıyacak veya bilemiyecek bir gelişmemişlik çağındamıydı insanlar.

eğer böyleyse ,yani onu bile bilemiyecek gelişmemişlik çağındaysa bu kuranı kerimde yazılan sözler ,bu bir mucize gelecekte olanı hatat biraz tiyo vererek anlatmış demektir.

fakat kuranı kerimin yazıldığı dönemde bunu anlıyabilcek bir zeka ve çagda ise insanlar.bunun kuranı kerimde yazıyo olmasının insanlara zaten olan birşeyi anlatmasının ötesinde nasıl bir + sı olabilir.kısaca kendi döneminde bilinen şeylerle yazılarla dolu bir kitap tan bahsediliyorsa ozman rahatlıkla tartışma konusu olabilir.

ve bizler cidden kitabı okurken kendimizi kaptırıken o dönemleri kitapta yazılı olanları hiçbir insanın keşfetmediği fakına varmadı özel sonradan anlaşılabilen şeyler,konular diye bakıyoruzda mucize diye adlediyoruz.bu konu çok önemli

Gönderi tarihi:
özetle diyorusnuzki kuranı kerim yazılmadan önce zaten demir vardı ve kullanılıyordu.o dönemde de gökyüzünden düşen bu meteorlar, insanlar tarafından farkedilmiş ve biliniyordu.hz.muhamed de bunu bildiğinden her insan gibi,ayet olarak bunu yazmasının mucizevi bir ifadesi yoktur.insanlar tarafından o dönemde kulalnılan ve meteor olrak gökyüzünden düştüğünü bilen toplum için bunun mucizevi bir anlamı yok.

Aynen öyle diyorum...

Eğer mucizevi ve bilinmeyen bir yönü olsaydı, 1500yıldır birileri çıkar ve Kur'an-ı

"Ya hu Demir'in gökten indiği ile ilgili ayet neden var?" şeklinde eleştirirdi.

Böyle bir eleştiriye neden hiç rastlanamadığını düşündünüz mü acaba?

Ben söyleyeyim:

Çünkü zaten bildikleri birşeydi ayette söylenen şey...

O yüzden 1500 yıldır sorgulamadılar bunu.

 

Mesela ben size şu an "Alüminyum gökten inmektedir" dersem, bana ispatı sorarsınız değil mi?

Yani bunu "Tanrı'nın emriyle böyle oluyor" desem bile yine de somut bir kanıt istersiniz.

Zira Somut bir şeyden, Alüminyum'un gökten inmesinden bahsediyoruz.

Ancak Alüminyum'u Göktaşlarının düştüğü kraterlerden elde ediyor olsak,

Ben öyle birşey söylediğimde, bana "İspat et" der misiniz?

Demezsiniz, çünkü zaten bilinen birşeyi söylüyorumdur...

 

Kur'an-daki her ifade için bu geçerlidir.

Hz. Muhammed, var olan ve zaten bilinen bilgilerin kaynağı olarak Tanrı'yı göstermekten fazlasını yapmamıştır.

 

Demir ilk insanlardan beri bilinip işleniyordu.

Hatta demirin kullanımı, Tarih Çağlarına "Demir Çağı" şeklinde isim bile olmuştur.

 

Soyuta atamadan, akıllı ve mantıklı bir şekilde düşünün:

Neden insanlar 1500 yıl boyunca, Demir'in gökten indiği ile ilgili ayete hiç şaşırmamışlar?

 

İnsanların, M.Ö.lerden beridir Demir Çağı'nı yaşamalarına ve Demiri işleyebilmelerine rağmen, nasıl ve nereden elde edilebidiğine dair bilgiye sahip olmamalarının imkanı var mıdır?

 

Demir elementinin, diğer nebulalardan ya da yıldızlardan gelmiş olduğu kabul edilse bile "İndirildi" ifadesi sizce neye işaret eder?

Var olan bir yüzeye gökten inen bir maden'e mi işaret eder? (ki u açıdan ayet tutarlıdır, çünkü gerçektende denildiği gibi Tarihsel olarak insanlar alaşımdan demir elde etmeden önce yüzeye düşen meteorlardan elde edilen ve nikel ile alaşım halindeki demiri kullanıyorlardı)

Yoksa daha bir toz bulutu iken bu toz bulutu ile karışıp, o toz bulutunun merkezine yerleşen bir elementi mi işaret eder? (ki bu açıdan ayet kendi gerçekliği ile ve nesnel gerçeklik ile çelişmektedir. Zira Yerüzünün merkezindeki demir hiçbir gökten inmemiştir ve dünya var olduğundan beridir oradadır. Oradaki demirin gökten inebilmesi için bir gök'ün oluşmuş olması ve yukarıdan inmesi gerekir. Ki bu da farkedeceğiniz üzere uzayda Yukarı ve Aşağı gibi bir yönlemin olmaması sebebi ile çelişkidir)

 

Bakın, ben bu sorunun cevabı ile uzun zamandır aradığım bir yanıtı da buldum.

Türkler, İslamiyete geçmeden önce Göçebe idiler ve göçebe bir toplum olmalarına rağmen Demircilikte ileriydiler...

Fakat, aklıma takılan şu idi:

"Nasıl olursa göçebe bir toplum, yerleşik olmayı gerektiren bir mesleği yani madenciliği icra etmeden Demir'i elde edebilirlerdi ve Demircilikte ileri seviyelere ulaşabilirlerdi?"

Sorunun yanıtını sanırım artık çok daha rahat verebiliriz, öyle değil mi?

Demiri bir şekilde çok kolay yöntemlerle elde ediyorlardı, belki de yer yüzeyinden...

Yani bazı bilgilere, Kur'an bildirmeden çok önce sahiptiler...

 

Şunu hatırlatayım ki, Türklerde "Gökten inen ışık" efsaneleri vardır...

 

Gerçi şimdi birileri çıkıp:

"Her Millete peygamber gönderilmiştir, Türkler o yüzden biliyorlardı." diyerek Lafazanlık/Cerbeze yapacaklar ama olsun...

 

"Klasik Kıvırma Yöntemi" diyoruz biz buna...

Gönderi tarihi:
Şimdi, akıl var mantık var...

Demir, ilk insanlardan beridir işlenen bir madendir.

Yani burada M.S. 600lü yıllardan çok çok önceleri insanların kendisi ile çeşitli alaşımlar elde edebilecek kadar bilgisine sahip oldukları,

Onu çeşitli zamanlarda ve deneyimlerle daha da sertleştirebildiği ve dayanıklaştırabildiği,

Çeşitli işleme teknikleri ile İbadetten ev hayatına, savaş alanına kadar, yani hayatının her alanına soktuğu bir madenden söz ediyoruz.

Bu maden hakkında bu kadar bilgi sahibi olan insanlar, o madenin kökeni ile ilgili bilgiye Kur'an-dan önce sahip değiller midir sizce?

 

Mesela Türkler...

Tarihte Demircilikleri ile ünlüdürler ve hatta "Temür" "Temir" "Demir" adını evlatlarına isim olarak verecek kadar Demir ile haşır neşirdirler...

Ergenekon'da Demirden Dağı Eritme efsanesi bile vardır, bilirsiniz...

Sizce bu insanlar, Kur'an-dan önce, Demir'in nereden ve nasıl elde edildiği bilgisine , üstünkörü de olsa, sahip değiller midirler?

 

Sorun burada? İnsanların 1400 yıl evvelinden yani M.S 600 den evvel demiri, bilip bilmemeleri,işleyip işlememeleri değil,

(Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik... (Hadid Suresi, 25) "DEMİR" elementi Dünya'damı oluşmuş yoksa ( astronomik gerçekler, demirin ancak birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda kâinatın en yüksek fırınları olan Güneşten çok daha büyük yıldızların fabrikalarında imal edildiğini söylüyor. Halbuki Güneşimiz 15 milyon derece reaktör sıcaklığı ile büyük elementleri üretemeyecek kapasitede bulunuyor) Bilimsel gerçeğine dikkat çekmektir...

 

İlk yaratılıştan kısa bir süre sonra kâinat hemen tamamen hidrojenden ibaret hâle gelmişti. Tek protonlu ve tek elektronlu atom olan hidrojen, kâinat kitabının ilk harfi olduğu gibi diğer elementlere de analık etti.

 

Yıldızların kalbi, milyarca atmosfer basıncı ve—kırmızı dev safhalarında olduğu gibi—milyarlar derece sıcaklığa varan ısısıyla birer element üretme fabrikası gibi çalıştırılır. Hidrojenden başlayan elementlerin yaratılış serüveni demire kadar sürer. Demir son duraktır. Kâinatın yaşayan ve sonra ölen gaz-toz bulutları mezarlığındaki her şey, ister küçük olup, önce beyaz cüce, sonra karacüce (demir yıldız), ister biraz daha büyükçe (nötron yıldızı)olsun, demir haline gelmiş yıldız çekirdeğinden oluşuyor. İsterse karadelik oluşturacak büyük bir güneş olsun, son durak demirdir.

 

Yıldızlar büyüklüklerine göre farklı kadere sahip olduklarından çok daha büyük yıldızlarda, yıldızın çekirdeği kırmızı dev safhaları sonunda tümüyle demirle dolunca bu safhadan sonra merkezdeki ışınım ve ısı basıncı durur. Bu durumda dev yıldızda muazzam ağırlık artık dengelenemez hâle gelir. Sonuçta öyle bir patlayış (Nova ve Süpernova) gerçekleşir ki, yıldız bir anda bir galaksideki tüm yıldızlar kadar ışınım saçar. Bu patlama ile bir yandan demirden daha büyük elementler yaratılırken, diğer yandan da oluşan şok dalgaları ile yeni yıldız sistemleri kurulur. Aynı zamanda patlama ile uzayın uzak köşelerine fırlatılan yıldız parçalarıyla yeni gök sistemleri teşkil edilir.

İşte Güneş, Güneş sistemi içindeki gezegenler ve bu arada Dünyamızın da, çok eski zamanlarda gerçekleşmiş bir süpernova patlamasının sonucunda oluştuğu ortaya çıktı.

(Alıntı Zafer dergisi).

 

Şimdi yukardaki alıntıdaki "BİLİMSEL" verilere yazılan cevaba bir bakalım.

 

Bakın, ben bu sorunun cevabı ile uzun zamandır aradığım bir yanıtı da buldum.

Türkler, İslamiyete geçmeden önce Göçebe idiler ve göçebe bir toplum olmalarına rağmen Demircilikte ileriydiler...

Fakat, aklıma takılan şu idi:

"Nasıl olursa göçebe bir toplum, yerleşik olmayı gerektiren bir mesleği yani madenciliği icra etmeden Demir'i elde edebilirlerdi ve Demircilikte ileri seviyelere ulaşabilirlerdi?"

Sorunun yanıtını sanırım artık çok daha rahat verebiliriz, öyle değil mi?

Demiri bir şekilde çok kolay yöntemlerle elde ediyorlardı, belki de yer yüzeyinden...

Yani bazı bilgilere, Kur'an bildirmeden çok önce sahiptiler...

 

Şunu hatırlatayım ki, Türklerde "Gökten inen ışık" efsaneleri vardır...

 

Gerçi şimdi birileri çıkıp:

"Her Millete peygamber gönderilmiştir, Türkler o yüzden biliyorlardı." diyerek Lafazanlık/Cerbeze yapacaklar ama olsun...

 

"Klasik Kıvırma Yöntemi" diyoruz biz buna...

 

Verilen cevap bu? "KENDİN PİŞİR,KENDİN YE" Demir elementinin, işlenişi,bilinmesi sorunu değil Gezegenimizde,ve Güneşte, nasıl oluştuğu. Sonra bir yerdeki itiraf gibi yazıya ne demeli...

 

Demir elementinin, diğer nebulalardan ya da yıldızlardan gelmiş olduğu kabul edilse bile "İndirildi" ifadesi sizce neye işaret eder?

Var olan bir yüzeye gökten inen bir maden'e mi işaret eder? (ki u açıdan ayet tutarlıdır, çünkü gerçektende denildiği gibi Tarihsel olarak insanlar alaşımdan demir elde etmeden önce yüzeye düşen meteorlardan elde edilen ve nikel ile alaşım halindeki demiri kullanıyorlardı)

 

Demir elementinin,diğer nebula,yıldızlardan gelmiş olduğu kabul edilse bile imiş. (astronomik gerçekler, demirin ancak birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda kâinatın en yüksek fırınları olan Güneşten çok daha büyük yıldızların fabrikalarında imal edildiğini söylüyor. Halbuki Güneşimiz 15 milyon derece reaktör sıcaklığı ile büyük elementleri üretemeyecek kapasitede bulunuyor). Sonra var olan bir yüzeye??? Gökten inen bir madene'mi (demir) işaret edermiş,yahu gezegenimiz ve Güneş Demir elementini üretemeyecek durumda peki "DEMİR" nasıl oluşmuş güneş sisteminde...

A bak az kalsın unutuyordum yazmayı neymiş ( Var olan bir yüzeye gökten inen bir maden'e mi işaret eder? (ki u açıdan ayet tutarlıdır, çünkü gerçektende denildiği gibi Tarihsel olarak insanlar alaşımdan demir elde etmeden önce yüzeye düşen meteorlardan elde edilen ve nikel ile alaşım halindeki demiri kullanıyorlardı) neymiş yüzeye, düşen meteorlardan??? elde edilen nikel,alışım halindeki demiri kullanıyorlardı,hala meteor,yüzey, orada takılıp kalmış bir daha yazayım güneş sistemi

Demir elementini üretmişmi, yoksa,başka bir oluşumdan "nebula,yıldız" sonucu demir elementine sahip olmuş sorun bu...

 

Ben yine meraklılarına, şöyle yazayım " Kur’an’da Demir Prof. Dr. Osman Çakmak" Eğer isterlerse müracaat edip bilgi dağarcıklarını genişletsinler...

 

:D

 

Gönderi tarihi:

Kur'an'da Haber Verilen Modern Keşiflere Misaller

 

 

 

 

 

meyve22.12.2006, 15:14

Astronomi

 

 

Kainatın ilk maddesinin nasıl meydana geldiği bugün kesin bir şekilde bilinememektedir. Bu belki de hep böyle devam edecektir. Ancak doğruluk ihtimali olan ve bazı kaynakları bulunan birkaç nazariye geliştirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in bu konu ile alakalı beyanları, bu nazariyelerle daha iyi anlaşılabilmektedir.

 

 

“İnkarcılar bilmezler mi ki göklerle yer birbirine yapışık idi; onları biz ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. (Bilip de) hala iman etmezler mi? (Enbiya 30)

 

 

“Sonra (Allah’ın iradesi) göğe yöneldi; o zaman gök duman halinde idi.”(Fussilet 11)

 

 

Şimdilerde astrofizikçilerde genel olarak hakim olan kanaat da, bu ayetlerin çizdiği çerçevede dönüp dolaşmaktadır.

 

 

Dünyanın yuvarlak olduğuna müteaddit ayetlerde işaretler vardır. Ezcümle: “Allah geceyi gündüze, gündüzü de geceye doluyor.”(Zümer 5) ayetinde geçen tekvir (yukevviru), baş gibi kürevi bir cismin etrafında, bir şeyi mesela sarığı döndürerek sarmak, Tam Türkçe tabiriyle dolamak demektir.

 

 

Mahmud es-Savvaf’a göre, dünyanın döndüğüne veya dönmediğine dair Kitab veya sünnette kat’i delil yoktur. Ancak dünyanın döndüğüne işaret eden ayetler vardır. O, “Sen dağları görür, onları hareketsiz sabit sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi geçerler.”(Neml 88) ayetini birçok ayet meyanında, dünyanın döndüğüne işaret eden ayetlerden sayar.

 

 

 

Fizik

 

 

Göğe doğru yükseldikçe havadaki oksijen miktarı azalıp, hava basıncı her 100 metrede 1derece düştüğünden nefes darlığı, konuşma ve görme bozuklukları, baygınlık halleri meydana gelir. 20000 metreyi geçince özel cihaz olmadığı takdirde nefes alınamayıp ölüm durumu vaki olur. Kur’an şu ayetinde bu gerçeği bildirir: “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslama açar; kimi de saptırmak isterse onun göğsünü, o kimse gökte yükseliyormuş gibi dar ve tıkanık yapar.” (En’am 125)

 

 

Jeoloji

 

 

Jeoloji dağların yer üstündeki kısmı miktarınca yer altında da temelinin bulunduğunu ortaya koymuştur. Kur’an “Yeryüzünü bir yatak (gibi) yapmadık mı? Dağları da kazıklar (gibi) yapmadık mı?”(Nebe’ 6-7) ayetinde, dağları kazıklara benzetir. Zira çadır kazığının yarısına yakın bir kısmı yere çakılmaktadır. Başka bir ayette: “Dağları da (Allah) sapasağlam çaktı.”(Naziat 32) buyrulmaktadır.

 

 

Dağların, atmosfer denizinde yüzen yerküresinin dengesini sağladığı da şu ayette gösterilir: “(...)Sizi sarsmasın diye yeryüzüne de sabit dağlar attı.”(Lokman 10). Jeolojide dağların isostasy denilen yer dengesi kanununun mühim bir unsuru olduğu, asrımızda anlaşılmıştır. Jeo-fizikte, “sıcak noktalar”(hot spots) denilen ve dünyada 110 kadar olarak belirlenen büyük dağ kitleleri vardır. Bunlar yerkabuğunun hareketine mani olmakta olup yerin çok derinliklerinden (mantodan) yükselen ve yer kabuğunu deldikten sonra yüzeyde katılaşarak adeta bir perçin şeklinde kabuğu tesbit eden (bazalt bileşiminde) büyük magma kitleleridir. Ayetlerin bildirdiği ile tekvini ayetlerin yorumu durumunda olan bilimin, şimdiki sonuçları arasındaki uygunluk meydandadır.

 

 

 

Botanik

 

 

Ağaçların aşılanması öteden beri bilinmekte ise de, yakın bir zamana kadar, rüzgarların aşılama ile herhangi bir ilgisi bilinmemekte idi.”Allah her meyveden yine kendilerinin içinde ikişer çift yaratmıştır.”(Ra’d 3) ayetinin bildirdiği hakikat keşfedilip bütün bitkilerin çiçeklerinde erkek ve dişi çifti bulunduğu ve erkeğin dişiyi aşılamasıyla meyvelerin meydana geldiği anlaşıldıktan sonra, döllenmenin ve aşılamanın rüzgarlar vasıtasıyla olduğu tesbit edilmiştir.

 

Genetik

 

“Rabbin, Ademoğularından, onların sulblerinden (bellerinden) zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”(demişti). “Evet (buna) şahidiz dediler. Kıyamet günü “Biz bundan habersizdik” demeyesiniz.”(A'raf 172)

 

 

Seyyid Kutub bu ayeti açıklarken şu izaha da yer veriyor: “Gerçekten Kur’an-ı Kerim varlığın en derin noktalarından, insan fıtratının derinliklerinde gizlenmiş olan bu son derece derin müthiş hakikati, bu derecede parlak eşsiz ve hayret verici bir sahne içinde sergiliyor. Hem de bunu, içinde yaşadığımız zamandan 14 asır kadar önce insanların menşei ve gerçek tabiatları hakkında vehimlerden başka birşeyin bilinmediği bir ortamda bildiriyor. Bunca asırlar geçtikten sonra insanlık, bu hakikatler ve insan tabiatı hakkında bazı şeyleri öğrenme imkanı buluyor. Bir de görüyoruz ki ilim, genlerin (insanın bütün hayatını içine alan katalog durumunda olan ırsiyeti nakleden hücrelerin) bir sicil (kayıt) defteri olduğunu ve insanlar, daha sulblerde hücreler halinde iken onların bütün hususiyetlerinin o genlerde saklı olduğunu öğretiyor. Ve 3 milyar insanın kaydını muhafaza eden ve onların bütün hususiyetlerini ihtiva eden genlerin hacim itibariyle 1 cm3’ü geçmediğini, yani bir dikiş yüksüğü kadar bir yere sığdığını ifade ediyor. Bu öyle bir iddiadır ki eskiden bunu söyleyen birinin hemen deli olduğu söylenirdi. “Biz onlara hem dış dünyada hem de kendi nefislerinde, Kudretimizin işaretlerini göstereceğiz, ta ki kendileri de onun gerçek olduğunu iyice bilecekler.”(Fussilet 53) buyuran yüce Allah elbette doğru söyler.

 

 

Daktiloskopi

 

 

Bu bilim dalı parmak izlerini inceler. Bütün insanların parmak izleri birbirinden farklıdır. Kur’an, öldükten sonra insanın bütün teferruatı ile diriltileceğini bildirirken, insanın bu en ince özelliğine şöylece işaret eder: “İnsan, Bizim kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanıyor?Evet, toplarız; onun parmak uçlarını bile düzgünce, yerli yerinde yapmaya gücümüz yeter.”(Kıyame 3-4)

 

 

Biyoloji

 

 

İnsanın üremesi konusunda Kur’an’da geçen müteaddit ayetlerden özellikle Hacc 5,ve Mu’minun 12-14 ayetlerini ele alıp, modern biyolojinin bu konudaki tesbitleri ile karşılaştıran bir tıp profesörü, sonunda ikisi arasında tam bir mutabakat bulunduğunu, Kur’an’da bildirilenlerin 19. Asırdan önce dünyanın hiçbir yerinde malum olmadığını ifade edip sözlerini şöyle bitirir: “kur’an insanların keşfetmek için yüzyıllarını harcayacağı, insanın üremesi konusundaki temel gerçekleri, sade bir anlatımla insanlığa açıklıyordu.”

 

 

Sözü edile ayetler şunlardır: “Ey insanlar!Eğer siz öldükten sonra dirilme hususunda herhangi bir şüphe içinde iseniz, şu muhakkaktır ki biz sizi(n aslınızı) topraktan, sonra (onun zürriyyetini) insan suyundan, sonra pıhtılaşmış bir kandan, daha sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etten (ve bunları) size (kemal-i kudretimizi) apaçık gösterelim diye (yaptık). Sizi dileyeceğimiz muayyen bir vakte kadar rahimlerde durduruyoruz, sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz, daha sonra da kuvvetinize (yiğitlik çağına) ermeniz için (büyütüyoruz). Kiminiz öldürülüyor, kiminiz de (evvelki) bilgi(sin)den sonra (artık) hiçbirşey bilmemek üzere ömrün en fena (devresine) doğru gerisin geri itiliyor. Sen Yer(yüzünü) kupkuru ve ölü görürsün. Fakat biz onun üstüne suyu (yağmuru) indirdiğimiz zaman o harekete gelir, kabarır, her güzel çiftten nice nebat bitirir.” (Hacc 5)

 

 

“Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hülasadan yarattık. Sonra onu sarp ve metin bir karargahta bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık, o bir çiğnem eti de kemik(ler)e kalbettik. (Çevirdik) de o kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu başka yaratılışla inşa ettik. Suret yapanların en güzeli olan Allah’ın şanı (bak) ne yücedir!” (Müminun 12-13-14)

 

 

Hıfzı sıhha (Koruyucu Hekimlik)

 

 

Kur’an-ı Kerim her sahada koyduğu hükümlerle, insan elinin beden ve ruh sağlığının korunmasını sağladığı gibi, inişinden çok sonra anlaşılıp kesinlik kazanmış mükemmel hıfzı sıhha kanunlarını da bildirmiştir.

 

 

Kur’an’da hıfzı sıhha açısından da önemli olan örtünmeden, elbise temizliğinden, yeteri derecede istirahat etmekten, iyi bir beslenmeden, kötü ve bozulmuş yiyeceklerin yenilmemesinden, içki kullanılmamasından, leş, kan, domuz eti yenilmemesinden, zührevi hastalıkların başlıca sebeplerinden olan zinanın kötülüğünden bahsedilmektedir

Gönderi tarihi:

hacer ul esvet inde kuranda olmadığı böyle bir kelimenin geçmediği kesinlik kazandı.arattım yok kuran da .

bunun anlamı arapların dine kendi yorum ve ticaretlerini kattıkları kuranı kerimi doğru yaşamayan insanalrı örnek almak zorunda olmadığımızı,hatta türkiyede dahi yaşanan islamın örnek alınması gerekmediğini gösterir.

 

işin özü allaha inanan kuranı kerime ve peygamberine inanan .sadece ve sadece kuranı kerimi kendine örnek almk zorunda.hz. muhamed peygemberin hayatı yaptıkları diye ,insanların önüne getirilen hadisleri mantık ölçüsünde değerlendirebilir yada hiç değerlendirmeyebiliriz bile.çünkü yaratanın özü kendi vahy ettiği kitabı ve kendisidir.diğer olan herşey beşerdir insandır.bir insanın hayatını peygamber hayatı bile olsa diğer insanlar ne kadar doğru ne kadar düzgün nekadar nefislerinden uzak anlatabilir ki.bu açıdan incelediğimizde ortaya çıkan amntık bu.

allah ve kuranı kerim =insan arada hiçbirşey koymaya gerek yok.

hatta bir an allah=insan araya birşey koymaya gerek yok düşüncesi oluştuysada,kuranı kerimle ilgili bir önce gönderdiğim yazıda ''Kur'an'da Haber Verilen Modern Keşiflere Misaller '' başlıklı yazı.

görünen oki geçmişten geleceğe insanlara birşeyler anlatan ,yol gösteren,çok önemli bilgiler verilmiş gözüküyor.

yani bu kitabın içinde geleceğe dönük kuran ı kerimin çıktığı yıllarda bilinmeyen ,fakat insanlık gelişmesiyle yıllar sonra ortaya çıkan mucizeler var durum tesbiti budur.varmı tersini söyleyecek çürütecek birisi.

Gönderi tarihi:
Sorun burada? İnsanların 1400 yıl evvelinden yani M.S 600 den evvel demiri, bilip bilmemeleri,işleyip işlememeleri değil,

...

(Alıntı Zafer dergisi).

...

Şimdi yukardaki alıntıdaki "BİLİMSEL" verilere yazılan cevaba bir bakalım.

 

Verilen cevap bu? "KENDİN PİŞİR,KENDİN YE" Demir elementinin, işlenişi,bilinmesi sorunu değil Gezegenimizde,ve Güneşte, nasıl oluştuğu. Sonra bir yerdeki itiraf gibi yazıya ne demeli...

...

Ben yine meraklılarına, şöyle yazayım " Kur’an’da Demir Prof. Dr. Osman Çakmak" Eğer isterlerse müracaat edip bilgi dağarcıklarını genişletsinler...

 

Sayın sarıgöl, sanmıyorum ama yine de anlayacağınızı umarak tekrar baştan ayrıntılayarak ve madde madde ortaya koymaya çalışacağım.

 

Kur'an-da Demir için indirilen ayet şu şekilde:

"Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) faydalar bulunan demiri de indirdik..."

 

Bu konuda 1500yıl önceki bilgi birikimini de göz önüne alarak tek bir ayetten yola çıkıp, insanların anlayacağını sanarak Nebulalardan, Karadeliklerden ya da Demir'in oluşumundan bahsetmek, zaten anlamsız olur.

 

Son kez 1500yıl öncesinin zeka ve biliş düzeyini ele alıyoruz ve Kur'an-daki ifadeyi irdeliyoruz.

 

A- Ne diyor:

"Ve kendisinde çetin bir sertlik... ... ... bulunan ..."

 

Demir'in sert olduğunu Kur'an söylemese, insanoğlu Demir'in sert olduğunu bilemiyor muydu?

Hayır biliyordu.

Demek ki burada mucizevi bir ifade yok...

 

B- Devamında ne diyor:

"... ve insanlar için (çeşitli) faydalar bulunan ..."

 

İnsanlık Demiri Kur'an-dan yüzlerce ve binlerce yıl önceden beridir işliyorlardı.

Dolayısı ile hayatın her yönünde kullanıyorlardı.

Yaralara ve giyeceklere dikiş atmak için iğne yapıyorlardı...

Su içmek ve yemek yemek için kaplar yapıyorlardı...

Savaşmak için aletler yapıyorlardı...

Diğer madenlerle karıştırarak ya da döverek sertliğini arttırıp, çeşitli araç ve gereçler yapıyorlar ve hatta kağnı gibi ya da daha ilkel araçlarda kullanıyorlardı.

Yani Demir'in çeşitli faydalarını görüyorlardı.

 

Daha demir'in vücuda alındığı bilgisinin olmadığı bir dönemde, bir kimsenin yüzeysel bir ifadesine dayanarak "Aa vücudumuza aldığımız demiri de kastediyor!" demek mantıksızlığın daniskasıdır...

Ayette demirin bu anlamda kullanıldığına dair bir ifade ve emare olmadığı gibi, ayetin ortaya çıktığı dönemin bilgisi açısından ele almak zorundayız.

 

Değilse Jules Verne'i de Peygamber ilan etmemiz lazımdır.

Çünkü daha kimse hayal edemezken, kendisi Uzay'a, Deniz Altına ve Yerin Derinliklerine bir takım makinalarla seyahat edilebileceğini düşünerek hikayeler yazmış ve ancak o öldükten çok sonra bunlar gerçekleştirebilinmiştir.

Jules Verne'in, bunlara rağmen geleceği göremediğini ve kutsal birisi olmadığını söyleyebildiğimiz halde,

Çok üstünkörü bir ifadenin Nebulalardan tutunda Vücuttaki demiri bile ima edebildiğini kabullenmek çok ayıp olur sanırım.

 

Kısaca, Ayet'in bu ifadesinden de anlaşılacağı üzere, insanlar demirin bir çok faydası olduğunu zaten bilmektedirler.

 

C- Yine sonunda şunu diyor:

"...faydalar bulunan demiri de indirdik..."

 

Bakınız "İndirdik" diyor...

Zafer Dergisinde yer alan makalede de bunu "Gökten İndirme" olarak kabul ediyor.

Oysa Demir, yerkürenin tam merkezinde, bir çekirdek ve kor halinde çok yoğun olarak bulunmaktadır.

Bir yerden inmiş gibi görünmemekle birlikte, var oluştan beridir orada yer almıştır.

 

Demir elementi, yerküre henüz oluşum aşamasındayken, yani henüz gaz bulutu iken bünyesine katılmış olmalı ki, merkezde ağırlaşıp bir çekirdek haline gelebilsin.

Ve henüz "Yer" diye bir sertleşme ve oluşum olmadığı için, bahsedilen Gaz Bulutuna "İndirmek" diye bir ifade söz konusu olamaz...

Sadece ve sadece en fazla "Bünyesine katmak, karıştırmak, zerk etmek" gibi bir ifade kullanılabilir, eğer kullanılacaksa...

Ancak indirmek olamaz, çünkü indirilecek bir Aşağı ya da Yukarı şeklinde tabir edilecek bir oluşum yoktur.

 

Bir Su buharı kütlesi düşünün ve içerisine başka bir gaz, mesela helyum gazı ekleyeceksiniz.

Burada bir "İndirmek"ten söz edemeyiz, bir karıştırmaktan, eklemekten, katmaktan söz edebiliriz.

O yüzden o koskoca makalede bahsedilen Demir'in dünyaya İndirilmesi ile gerçekte bilinen Demir'in dünyanın bünyesinde, merkezinde ve katmanlarında var olması arasında hiçbir bağ ve ilgi yoktur.

 

Peki "İndirmek" derken ne kastediliyor?

Demir'in kullanımına bakacak olursak, Demir'in yeryüzünün içlerinden elde edilmesinden önce, yeryüzüne düşmüş olan Meteorların kalıntılarından, parçalarından elde edildiği bilgisine ulaşırız.

Türklerden tutun bir çok millet bilindiği gibi Demir'i yoğun olarak kullanmış ve işlemiştirler.

Bu açıdan Demir'i bu kadar işleyebilen toplumların, Demir'in nereden geldiğini bilmemelerine imkan yoktur.

Öyleyse "Demir madeninin gökten indiği" bilgisine sahiptirler zaten.

İşte Kur'an-da tam olarak ve sadece bu gerçeği dile getirmiştir, daha fazlasını değil...

 

Daha fazla bir anlam aramak sadece ve sadece kasmaktan, çırpınmaktan, kurtarmaya çalışmaktan başka birşey ifade etmez...

Akıl ve Mantık neyi gerektiriyorsa onu kabul etmek zorundasınız.

Zira dininizin Akıl ve Mantık dini olduğunu iddia eden sizsiniz ancak tam aksi davranıyorsunuz.

 

Yazdıklarım son derece açık ve nettir...

Gönderi tarihi:

koca kuranda arattırdım hz.muhamed den işte bukadar bahsediyor.

ve diyorki allah o bir insandan başaksı değildir,sadece bana elçilik görevi üstlenmiştir.

siz sadece muhamede indirirlene aracılığıyla inen kuran ı kerime benim kitabıma inanın diyor.açık ve net burada hadisler v.s çok ayrı konular bunlar,insanoğlunun ürettiği böyle olsa daha iyi olur dediği kendi zayıf nefsiyle değerlendirdiği şeylerdir.ben teslim oldum diyenelrinde böyle bakması gerek diye düşünüyorum yani bu amntıkta bakması gerekli değilmi.

 

Ali İmran Suresi 144 muhammed bir resulden başkası değildir.Ondan önce de resuller gelip geçmiştir.Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçelerinizin üzerine gerisin geri mi döneceksiniz!İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez.Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Ahzab Suresi 40 muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; O, Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah herşeyi gereğince biliyor.

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Muhammed Suresi 2 İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar ve muhammed'e indirilene -ki o onların Rablerinden bir haktır- inanmış olanlara gelince, Allah onların çirkin davranışlarını örtmüş ve gönüllerini barışa yöneltmiştir.

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Fetih Suresi 29 muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri/izi vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri. İncil'deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir/hayran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde, inkâr edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip hayra ve barışa yönelik işlen yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir.

 

--------------------------------------------------------------------------------

Gönderi tarihi:
Yine sonunda şunu diyor:

"...faydalar bulunan demiri de indirdik..."

 

Bakınız "İndirdik" diyor...

Zafer Dergisinde yer alan makalede de bunu "Gökten İndirme" olarak kabul ediyor.

Oysa Demir, yerkürenin tam merkezinde, bir çekirdek ve kor halinde çok yoğun olarak bulunmaktadır.

Bir yerden inmiş gibi görünmemekle birlikte, var oluştan beridir orada yer almıştır.

 

Demir elementi, yerküre henüz oluşum aşamasındayken, yani henüz gaz bulutu iken bünyesine katılmış olmalı ki, merkezde ağırlaşıp bir çekirdek haline gelebilsin.

Ve henüz "Yer" diye bir sertleşme ve oluşum olmadığı için, bahsedilen Gaz Bulutuna "İndirmek" diye bir ifade söz konusu olamaz...

Sadece ve sadece en fazla "Bünyesine katmak, karıştırmak, zerk etmek" gibi bir ifade kullanılabilir, eğer kullanılacaksa...

Ancak indirmek olamaz, çünkü indirilecek bir Aşağı ya da Yukarı şeklinde tabir edilecek bir oluşum yoktur.

 

Aynı yazıda, kendi yazdıklarını tekzip etmek nasıl olur,lütfen dikkatli okuyun. (alıntıları).

 

Peki "İndirmek" derken ne kastediliyor?

Demir'in kullanımına bakacak olursak, Demir'in yeryüzünün içlerinden elde edilmesinden önce, yeryüzüne düşmüş olan Meteorların kalıntılarından, parçalarından elde edildiği bilgisine ulaşırız.

 

"YORUMSUZ"...

 

:)

Gönderi tarihi:
Aynı yazıda, kendi yazdıklarını tekzip etmek nasıl olur,lütfen dikkatli okuyun. (alıntıları).

 

 

"YORUMSUZ"...

 

:)

Ya Sayın sarıgöl,

Sizin gerçekten okuduğunu yanlış anlamakla ilgili bir sorununuz da var...

 

"İndirmek" fiilini bana açıklar mısınız?

"İndirmek" dediğimiz şey, yukarından ya da daha üst seviyeden, mesela gök'ten aşağıya doğru bir şeyin konumunun değiştirilmesi demektir...

 

Ve şunu ifade ediyorum ki;

Kur'anda "İndirildiği" bahsedilen şey, sadece ve sadece meteorlarla dünyanın YÜZEYİNE taşınan Demir cevheridir.

O makalede kastedilen ve dünyanın merkezinde çekirdek halinde bulunan Demir yoğunluğu değildir.

 

Bunun neresi kendi kendini tekziptir ya hu?

 

 

 

Yeryüzüne, gökten Meteorlarla Demir'in geldiği ifadesini reddettiğimi ima ediyorsanız eğer, hiçbir iletimde bunu yapmadım.

Aksine demircilikle uğraşan toplumların bu bilgiye sahip olduklarını iddia ettim...

Yani Dünyaya, Meteorlar ile birlikte Demir'in geldiği bilgisini hiç yanlışlamadım...

Yanlışladıysam eğer gösterin iletimi...

 

Dünyanın merkezindeki Demir elementinin de uzaydan geldiği bilgisini de reddetmedim.

Aksine olabileceğini düşünüyorum...

Bunun aksini iddia ettiysem, bunu da iletimi alıntılayarak ispatlayınız lütfen...

Dünyanın merkezindeki Demir'in uzaydan başka bir etki ile Dünya henüz gaz bulutu iken bünyesine girdiği bilgisini nerede yalanladım, nerede yanlışladım, gösterir misiniz?

 

 

Benim ifade ettiğim şey,

Kur'an-da geçen "İndirdik" ifadesinin, Dünyanın bünyesine girmiş ve çekirdek olarak merkeze yerleşmiş olan Demir'i ifade etmediğidir...

 

Benim ifade ettiğim şey,

Sadece o dönemde demiri işleyen her halkça bilinen, göten meteorlarn düşmesi ile yüzeye taşınmış olan ve işlenen demirin ifade edildiğidir...

 

Şimdi bana yazımın neresinde kendi kendimi tekzip ettiğimi söyler misiniz?

Daha burada iki iletiyi anlamlandıramıyorsunuz, sonra tekzip ile itham ediyorsunuz.

Hep diyorum, size "Türkçe ve Gramer Dersi" ve bunun yanında artık kaçınılmaz olarak "Cümle ve Anlam Bilgisi Dersi" vermek gerçekten gerekli...

Sizinle tartışmanın inanın hiçbir faydası yoktur.

Gönderi tarihi:

Astronomi ile ilgili gelişmeler, Dünyamızdaki demir elementi de dahil diğer ağır elementlerin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini söylemektedir.

 

astronomik gerçekler, demirin ancak birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda kâinatın en yüksek fırınları olan Güneşten çok daha büyük yıldızların fabrikalarında imal edildiğini söylüyor. Halbuki Güneşimiz 15 milyon derece reaktör sıcaklığı ile büyük elementleri üretemeyecek kapasitede bulunuyor.

İşte Güneş, Güneş sistemi içindeki gezegenler ve bu arada Dünyamızın da, çok eski zamanlarda gerçekleşmiş bir süpernova patlamasının sonucunda oluştuğu ortaya çıktı.

 

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Dünyamıza demir gök taşları uzay taşları halinde süpernovalardan taşınmıştır. Âyette bildirildiği şekilde demir ‘Dünyaya indirilmiştir’ Evet, yerküremizde bazı ağır atom türlerinin bulunması, Güneş sisteminin oluşmasından kısa bir zaman önce yakınlarda bir süpernova patlamasına işaret etmektedir. Dünyamızda rastlanan kimyasal element bolluğuna ve nisbetine baktığımızda, bunların, kırmızı devler ve süpernovaların yüksek enerjili laboratuvarlarında imal edildikleri anlaşılıyor.

 

 

 

 

Ya Sayın sarıgöl,

Sizin gerçekten okuduğunu yanlış anlamakla ilgili bir sorununuz da var...

 

"İndirmek" fiilini bana açıklar mısınız?

"İndirmek" dediğimiz şey, yukarından ya da daha üst seviyeden, mesela gök'ten aşağıya doğru bir şeyin konumunun değiştirilmesi demektir...

 

Ve şunu ifade ediyorum ki;

Kur'anda "İndirildiği" bahsedilen şey, sadece ve sadece meteorlarla dünyanın YÜZEYİNE taşınan Demir cevheridir.

O makalede kastedilen ve dünyanın merkezinde çekirdek halinde bulunan Demir yoğunluğu değildir.

 

Bunun neresi kendi kendini tekziptir ya hu?

 

Kur'an da bahsedilen şeyin "meteorlarla" taşınan Demir, olduğuna nasıl karar verdiniz, üstelik ( astronomik gerçekler, demirin ancak birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda kâinatın en yüksek fırınları olan Güneşten çok daha büyük yıldızların fabrikalarında imal edildiğini söylüyor. Halbuki Güneşimiz 15 milyon derece reaktör sıcaklığı ile büyük elementleri üretemeyecek kapasitede bulunuyor) dolayısı ile Güneş, Güneş sistemi içindeki gezegenler ve bu arada Dünyamızın da, çok eski zamanlarda gerçekleşmiş bir süpernova patlamasının sonucunda Demir elementine sahip olduğunu söylüyor.

İkinci bir husus ise, gök taşları yoluyla hâlâ dünyaya demir indiriliyor olmasıdır. Çünkü dünyamıza her gün sürekli ufak boyutlu gök taşları yağmaktadır. Bunlardan çok azı yere kadar inse de çoğunluğu sürtünmeden dolayı un ufak olarak tanecikleri yağmur tanelerinin merkezinde yağmur damlaları ile birlikte yere inerler. Gök taşları genelde yukarıda sözünü ettiğimiz yıldız artıkları olduğundan, önemli oranda demir ihtiva etmektedir.

Burada İndirmek fiili Güneş sisteminin,Demir Üretemiyeceği ve dış müdahale sonucu oluşan (süper nova patlaması) Demir elementi oluşması (Dünya ve Güneş'te) indirmek fiili olur,kendi,kendine oluşan bir demir elementi yok Güneş sisteminde,

dolayısı ile "İndirmek" dediğimiz şey, yukarından ya da daha üst seviyeden, mesela gök'ten aşağıya doğru bir şeyin konumunun değiştirilmesi demektir...

Eğer aksi bir durum varsa yazılırsa öğreniriz.

 

Dünyanın merkezindeki Demir elementinin de uzaydan geldiği bilgisini de reddetmedim.

Aksine olabileceğini düşünüyorum...

Bunun aksini iddia ettiysem, bunu da iletimi alıntılayarak ispatlayınız lütfen...

Dünyanın merkezindeki Demir'in uzaydan başka bir etki ile Dünya henüz gaz bulutu iken bünyesine girdiği bilgisini nerede yalanladım, nerede yanlışladım, gösterir misiniz?

 

Buyrun...

 

Bakınız "İndirdik" diyor...

Zafer Dergisinde yer alan makalede de bunu "Gökten İndirme" olarak kabul ediyor.

Oysa Demir, yerkürenin tam merkezinde, bir çekirdek ve kor halinde çok yoğun olarak bulunmaktadır.

Bir yerden inmiş gibi görünmemekle birlikte, var oluştan beridir orada yer almıştır.

 

Demir elementi, yerküre henüz oluşum aşamasındayken, yani henüz gaz bulutu iken bünyesine katılmış olmalı ki, merkezde ağırlaşıp bir çekirdek haline gelebilsin.

Ve henüz "Yer" diye bir sertleşme ve oluşum olmadığı için, bahsedilen Gaz Bulutuna "İndirmek" diye bir ifade söz konusu olamaz...

Sadece ve sadece en fazla "Bünyesine katmak, karıştırmak, zerk etmek" gibi bir ifade kullanılabilir, eğer kullanılacaksa...

Ancak indirmek olamaz, çünkü indirilecek bir Aşağı ya da Yukarı şeklinde tabir edilecek bir oluşum yoktur.

 

Artık fazla uzatmayacağım...

 

:)

Gönderi tarihi:

Ya sarıgöl...

Canım, ciğerim...

Bak şimdi, "Kendi kendini yalanlama/yanlışlama" ya da "Tekzip" dediğin şey

Bir şeyi kabul edip, aynı iletide aynı şeyin tersini söylediğinde olur...

 

**************kullandığımız renklendirmeler, açıklamalar, önemli kelimeleri ve anlamları pekiştirmek için büyük puntolama gibi şeyler olacak.

 

 

A- İlk ifade şu:

"Demir dünyada iki şekilde bulunmaktadır"

 

Karşılığım: "Evet, iki şekilde bulunduğu konusunu işliyoruz."

 

 

B- İkinci ifade şu:

"İlk olarak dünyanın oluşumu sırasında, güneş demir elementini üretemeyecek kadardır ve bu yüzden demir elementi dünya henüz bir gaz bulutu iken başka bir yerden bünyesine katılmıştır"

Karşılığım: "Evet, doğru olabilir."

 

 

C- Üçüncü ifade şu:

"İkinci olarak demir yeryüzünde, içeriğinde demir bulunduran Meteorların yeryüzüne inmeleri/düşmeleri ile bulunur"

 

Karşılığım: "Evet, bu da doğrudur. Ve bu çok eskiden beridir, demiri işleyen toplumlarca bilinen bir bilgi olmalıdır zaten."

 

 

D- Dördüncü ifade şu:

"Kur'an-da Demir'in yeryüzüne İNDİRİLDİĞİ ifadesi geçmektedir."

 

Karşılığım: "Evet, bu ifade geçmektedir. Zaten bu bilgiyi Kur'an-ın vermesine gerek yok, demircilikle uğraşan her kadim millet bu bilgiye sahiptir."

 

 

E- Beşinci ifade şu:

"Kur'an-daki bu ifade, yeryüzüne düşen meteorların getirdiği demiri anlatmaktadır"

 

Karşılığım: "Tamam, bende aksini iddia etmiyorum. Ama bu zaten bilinen birşeydir. Demiri işleyen her millet, onun nasıl ve nereden elde edileceğini biliyor olmalıdır."

 

 

F- Altıncı ifade şu:

"Kur'an-daki bu ifade, dünyanın merkezindeki, çekirdek halinde bulunan ve manyetizma ile birlikte yerçekimini de oluşturan demir'i de kastetmektedir."

 

Karşılığım: "Hayır, onu kastetmiş olamaz. Öncelikle Demir dünyanın çekirdeğini oluşturduğu için, demektir ki dünyanın oluşumu sırasında dünyanın bünyesine KATILMIŞTIR. Sonradan İNMEMİŞ ya da İNDİRİLMEMİŞTİR. Yani Demir, oluşacak olan dünyanın bünyesine katıldığı zaman daha katılaşmış ve yerçekimi oluşmuş bir kütlesi yoktu dünyanın. Bir gaz bulutu vardı ve bir gaz bulutuna, birşey indirmek diye bir eylem mümkün değildir. Hava alanına uçak indirebilirsiniz ancak, ikiside yoğunlaşmış ve belirli bir katı şekle sahiptir, Havalanında da belirli bir yerçekimi vardır. Ancak bir Su buharı kütlesine, diyelim ki başka bir kütleyi İNDİREMEZSİNİZ. Karıştırabilirsiniz, ekleyebilirsiniz, katabilirsiniz ama İNDİRMEK diye birşey olmaz.

Çünkü bahsettiğimiz yer uzay ve henüz dünya katılaşmadığı için, henüz bünyesine giren demir merkezde çekirdek olarak yoğunlaşıp yerçekimini oluşturmadığı için ve uzayda Yukarısı-Aşağısı gibi bir yönlendirme ve çekimlenme olmadığı için, değil Kutsal kitap tillahının kendiside gelse -İNDİRDİK- diyemez, "KATTIK-EKLEDİK-İLİŞTİRDİK" demeliydi. Çünkü -İndirme- eyleminin gerçekleşeceği bir ortam yoktur. Çünkü ayeti, makalede de söylendiği üzere Zahiri, yani görünen, bilinen anlamı ile ele alıyoruz. O yüzden "İndirmek" fiilini de, makalede ele aldığı gibi, gerçek anlamı ile ele alacağız, edebiyat yani anlam kaydırmaca yapıldığını düşünmeyeceğiz.

-Bir gaz kütlesine indirmek- diye birşey olmadığı için, Kur'an -İndirdik- dediği zaman yeryüzüne düştüğünde/indiğinde yeryüzüne demir getiren meteorları kastetmektedir. Dünya oluşurken bünyesine katılan demir elementinin KATILMASINI-KARIŞMASINI kastetmemektedir.

Ve bu, -Dünya oluşurken bünyesine demir katılmamıştır- DEMEK DEĞİLDİR. (bü yüzen tekzip diye bas bas bağırdığı yerde, sadece sarıgöl'ün yanlış anlaması olayı vardır ve üç-dört iletidir bunu anlatmaya çalışıyorum.)

 

TAMAM, DÜNYANIN MERKEZİNDEKİ DEMİR, BAŞKA NEBULALARDAN YA DA UZAYDAKİ BAŞKA OLUŞUMLARDAN, DEVİNİMLERDEN GELMİŞ OLABİLİR AMA KUR'AN-IN BAHSETTİĞİ ŞEY BU OLAMAZ.

 

KUR'AN-IN BU İFADESİNİN BU ANLAMA GELMEDİĞİNİ SÖYLEMEKTE, DÜNYANIN MERKEZİNDEKİ DEMİR'İN, BAŞKA NEBULALARDAN YA DA UZAYDAKİ BAŞKA OLUŞUMLARDAN, DEVİMLERDEN GELDİĞİNİ REDDETMEK DEMEK DEĞİLDİR."

 

 

 

Sarıgöl'ün "Tekzip" olduğunu düşündüğü şey ise şu:

Kendisi her zamanki gibi yazıları heyecanla ve önyargılı okuduğu için, bu yazdıklarımı da yine yanlış anlamaktadır.

 

Ben önce diyorum ki: "Yeryüzünün merkezindeki demir, dünyanın ve hatta güneşinde dışından gelmiş olabilir, buna birşey demiyorum."

 

Ama sonra diyorum ki: "Kur'an-daki -İndirdik- ifadesi, dünyanın merkezindeki demiri kastetmez."

 

Ancak kendisi ilk ifademi gerçek anlamı ile anlarken, ikinci ifademi şu şekilde anlıyor: "Kur'an-daki -İndirdik- ifadesi dünyanın merkezindeki demiri kastetmez, o yüzden dünyanın merkezindeki demir, güneş ya da dünya dışındaki bir yerden gelmemiştir."

 

O yüzden ne yazık ki aynı şeyleri birkaç kere yazmak zorunda kaldım ve ilkokul seviyesindeki bir çocuğun bile anlayacağı kadar TEKRAR sadeleştirerek özetliyorum:

"Dünyanın merkezindeki Demir, uzayda, güneş ve güneş sistemi dışındaki başka oluşumlardan gelmiş olabilir. Ancak Kur'an-daki ifade bunu kastetmemektedir"

 

Bu yanlış anlamanın benden kaynaklandığını kesinlikle düşünmediğim gibi

******************

 

Şu halde sarıgöl:

Ya benim yazdıklarımı okumuyor ve tartışmaya bodoslamadan katılıyor,

Ya yanlış anlıyor veya okuduğunu tam anlamıyor,

Ya da bilerek ve sırf beni uyuz etmek için, sinirlendirmek için, yormak için mantıksız anlamlara ve hayali ithamlara bürüyor...

 

Yönetimden rica ediyorum:

Bu yazının renklendirmesine ve puntolamasına rica ederim dokunmasınlar.

Çünkü gerçekten çok sinir bozucu bir yanlış anlama var ve bunun hallolmasını istiyorum...

 

Saygılarımla...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.