Φ asterix Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2005 İNCİNEN GURUR Pencereden baktığımda görüyorum Senin yüzün incir yaprağında Senin ürkekliğin duvar üstünde yürüyen Bir kedinin kıvraklığında Aynada dururken görüyorum Kırmızı öpüşün sol yanağımda Dişimi fırçalarken senin ağzın Serin suların berraklığında Rakı devrilmiş masalarda yokluğun Veya benden önce kalkıp gitmişliğin Gece boyu dolandığım barlarda Sarhoşlara tekrarladığım adın Balıkçı kahvesinde, çorbacıda, kenarlarda Dökülmek istemiyorum hayır Çingene çiçekçiler habire yaltaklandığında Bilmediğim soruların açtığı çukuru Yalanlarla doldurmak istemiyorum Seni kaybettim galiba İki taşın arasında kaldım Bu, benim hatam değildi Seni ben çook geç tanıdım Derin acılar bahçıvanı Yüreğime ne ektin böyle... Aşk korkağını bağışlar mı? Söyle... Aramak ne kötü herkeste seni Her gözde bulup yanılmak seni Ah turuncu rüyalar güzeli Hem kendini yok ettin Hem beni Başka ne acıtabilir içimi Yaşım kırkı devirmişken Seni böyle patavatsızca sevmişken Ve, tam aynayı güneşe çevirmişken Başka ne... Seni vefasız aşklara bırakıyorum Yüzümü kırılan bardaklarda ara Düşünme ben ne olurum Sanırım bi daha onarılmaz İncinen gururum Çok derinden sevenlere ve sevdasını tek başına omuzlayanlara... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir TheLastofMohicaN Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2005 Çok derinden sevenlere ve sevdasını tek başına omuzlayanlara... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir TheLastofMohicaN Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2005 yusuf hayaloğlını-un birde böyle şiiri varmış bir parça indireyim dedim internetten parça indi ama içinden ahmet kayanın yorumuyla altta dersim türküsü hoşuma gitti araştırdım yusuf hayaloğluna aitmiş. Beni Tutma Öyle çok şey var ki, Şimdi burada anlatmak istemiyorum.. Sen de ince sorularınla Beni incitmesen, iyi olur.. Yağmurlu ve uzun bir yolu Düşe-kalka yürümeye çalıştık Ve inanılmayacak kadar duygusal Bir geçmişimiz oldu seninle.. Üstelik biz bunu, bir ömür boyu Sürüp gider sanmıştık.. Beni tutma, böyle sahnelere gelemem. Beni tutma, çok kötü yanılırsın. Yıllardır öyle biriktim ve öyle gerildim ki Şimdi topyekün boşalırım, Toz olur dağılırsın.. Sen benim en ince telimden Türkümü çaldın. Sen benim en ücra duygularımı Talan ederek beslendin. Her şeyin merkezi sendin, Her şey senin etrafında dönerdi. Bar köşelerinde tükenip Kaldırımlarda sınarken kendimi, Gelip sana sığınırdım, Umutlarım bir kez daha gümlerdi.. Beni tutma, şantajlara boyun eğmem. Beni tutma, hırsımdan çatlarım. Yıllardır öyle sabrettim ve öyle doldum ki Şimdi yanardağlar gibi Birdenbire patlarım.. Bir yavru serçe, hayata alışır gibi Ağzım açık bağlandım sana. Bir topal karınca, yuvasına yaklaşır gibi Titredim, heyecanlandım sana. Bu akşam, çekip gitmek adına Bütün ömrümü ve seni sildim. Bir tuhaf senaryoydu ve bu senaryoda, Zavallı bir figürandım sadece. Anlatamam.. Kumlara yazılmış sözcükler kadar Kısacıktı ümidim. Ve anladım ki birtakım şeyleri Ben daha ilk dalgayla yitirdim.. Beni tutma, ben senin dizlerine çökemem Beni tutma, elinde kalırım, kırılırım. Yıllardır öyle daraldım ve öyle bunaldım ki Şimdi bir saniye bile oyalarsan, İnan ki çıldırırım... Sen, kalbimi emanet edecek kadar Güvendiğim, dost bildiğim.. Sen bir lokmayı bile, Tek başıma hazmedemeyip Birlikte yediğim.. Sen, yatalak olsan, altına yapsan bile İğrenmeden alırım dediğim.. Bu nasıl insanlıkmış ulan, Bu nasıl arkadaşlık, bu nasıl vefa? Bu nasıl acıymış ulan, Bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl cefa? Beni tutma, gazabım yakar ellerini. Beni tutma, hurdahaş olursun. Yıllardır öyle kırıldım ve öyle küstüm ki Şimdi bir ah ederim, Kaskatı kesilir, taş olursun.. Ben şimdi gözüne sokuyorum dünyayı Ama sen körsün, ısrarla görmüyorsun. Ben şimdi beynine çakıyorum hayatı Ama bir türlü algılamak istemiyorsun. Peki, benim gördüklerimi gördün Ve yaşadıklarımı hiç yaşadın mı sen? Peki, devrik heykellerin önünde, Düşsüz yanılgıları ve yüce gururlarıyla, Yoksul fakat dürüst, Çıplak bir sütun gibi dimdik duranların Acısını hiç taşıdın mı sen? Beni tutma, gömleğim kan içinde. Beni tutma, darmaduman olursun. Yıllardır öyle çok yedim ve öyle çok doydum ki Şimdi bir tükürürüm Havan bozulur, rezil olursun.. Ey, kir içinde yüzenler, hayatı kirletenler Her devirde borusu ötenler! Ey, darbe kaçkınları, ortayolcular, dönekler, Ey, sümüklü böcekler! Ey, bölenler, bölüşenler, Kardeşi kardeşe kırdırıp kanla sevişenler! Ey, gençliğimizi harcayanlar, Ey, kağıttan kaplanlar, ey zavallı sıçanlar! Ey, ciğeri beş para etmezler, Sıkıyı gördü mü fellik fellik kaçanlar! Ey, fırsatçılar, cepçiler, hortumcular, tokatçılar, Vurguncular, voliciler, üçkağıtçılar! Ey, sürüngenler, sülükler, bağırsam parazitleri, bitler, Ey kudurmuş itler! Ey, yüzü yırtılmış köçekler, fırıldak varyeteler, Ve ey, dinsiz-imansız çeteler! Beni tutmayın ulan, burama geldi dayandı, Beni tutmayın, çizerim o çirkin suratınızı! Yıllardır öyle çok sömürdünüz Ve öyle çok kan kusturdunuz ki; Ulan, şimdi bir şarjöre diz çöktürürüm alayınızı!.. yusuf hayaloğlu ahmet kayadan dinlemek isteyen olursa buradan indirsinçok hırçınca okumuş Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2005 Ayrılık Hediyesi şimdi saat sensizliğin ertesi yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın avutulmuş çocuklar çoktan sustu bir ben kaldım tenhasında gecenin avutulmamış bir ben... şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim ki bu yaşlar utangaç boynunun kolyesi olsun bu da benden sana ayrılığın hediyesi olsun soytarılık etmeden güldürebilmek seni ekmek çalmadan doyurabilmek ve haksızlık etmeden doğan güneşe bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun.. şimdi iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp asıyorum bu son olsun be..bu son olsun! bu da benim sana ayrılırken mazeretim olsun! şimdi saat yokluğunun belası sensiz gelen sabaha günaydın! işi-gücü olanlar çoktan gitti bir ben kaldım voltasında sensizliğin hiç uyumamış bir ben... şimdi dişlerimi sıkıp dudaklarıma kanamayı öğrettim ki bu kızıl damlalar körpe yanağında bir veda busesi olsun bu da benden sana heba edilmiş bir aşkın son nefesi olsun... kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni beyninin içindekileri anlayabilmek ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü bütün saatleri öylece durdurabilmek için çıldırasıya paraladım kendimi lanet olsun! artık sigarayı üç pakete çıkardım günde olsun be! ne olacaksa olsun! bu da benim sana ayrılırken şikayetim olsun gözyaşım utangaç boynunun inciden kolyesi olsun her damla vefasız teninde bir veda busesi olsun isterim sende ben gibi yan ömrüne hep ağla hep ağla bu benden son dua bu benden ayrılık hediyesi olsun) Yusuf Hayaloğlu Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2005 DAĞLARDA KAR OLSAYDIM Şu dağlarda kar olsaydım... Bir asi rüzgar olsaydım... Arar bulur muydun beni, Sahipsiz mezar olsaydım? Şu yangında har olsaydım... Ağlayıp bizar olsaydım... Belki yaslanırdın bana, Mahpusta duvar olsaydım... Şu bozkırda han olsaydım, Yıkık, perişan olsaydım... Yine sever miydin beni, Simsiyah duman olsaydım? Şu yarada kan olsaydım, Dökülüp ziyan olsaydım... Bu dünyada yerim yokmuş, Keşke bir yalan olsaydım!.. Yusuf Hayaloğlu BİR VEDA HAVASI Vakit tamam!.. seni terk ediyorum. O bütün alışkanlıklardan Ve bütün sıradanlıklardan öteye, Yorumsuz bir hayatı seçiyorum. Doyamadım inan, Kanamadım sevgiye... Korkulu geceleri sayar gibi, Deprem gecesinde bir yıldız, Birdenbire kayar gibi; Ellerim kurtulacak ellerinden, Bir kuru dal, ağacından Çatırdayıp kopar gibi... Aşksa bitti... Gülse, hiç dermedik. Bul kendini kuytularda, hadi dal! Seninle bir bütün olabilirdik... Hoşça kal gözümün nuru, Hoşça kal... Vakit tamam!.. seni terk ediyorum. Bu, kırık ve incecik Bir veda havasıdır. Tutuşan ellerimden Parmak uçlarına değen sıcaklık, İncinen bir hayatın yarasıdır... Kalacak tüm izlerin hayatımda. Gözümden bir damla yaş, Sızlayıp resmine aktığında; Bir yer bulabilsem keşke Bir yer, seni hatırlatmayan; Kan tarlası gelincik şafağında... Ölümse, korktun. Savaşsa, hep kaçtın... Vur kendini kuşkularda, hadi al! Sen bir suydun oysa, Sen bir ilaçtın... Hoşça kal canımın içi, Hoşça kal. Yusuf Hayaloğlu Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ asterix Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2005 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2005 Arkadaşlar, zaman zaman sevdiğim şiirleri bulup burada sizinle paylaşıyorum Eksik olmayın yalnız bırakmıyorsunuz, duygularıma ortak olduğunuz için sağolun, Mohi bulduğun bu şiir insanın tüylerini diken diken eden birşey, sağol... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir TheLastofMohicaN Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2005 Arkadaşlar, zaman zaman sevdiğim şiirleri bulup burada sizinle paylaşıyorum Eksik olmayın yalnız bırakmıyorsunuz, duygularıma ortak olduğunuz için sağolun, Mohi bulduğun bu şiir insanın tüylerini diken diken eden birşey, sağol... ahmet kayadan dinledin mi abi bu biraz sansürlü versiyonuydu:) Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ made in turkey! Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2005 Ah Ulan Rıza Neden hâlâ gelmedi? Yoksa saati mi şaşırdı bu hıyar? Gerçi hiç saati olmadı ama En azından birisine sorar. Cebimde bir lira desen yok Madara olduk meyhaneye Ahh eşşek kafam benim Nasıl da güvendim bu hergeleye Gelse balığa çıkacaktık Ne çekersek kızartıp Bir büyük rakıyla yutacaktık Kafamız tam olunca şarkılar döktürüp Enteresan hayallere dalacaktık Bu sandalı geçen hafta denk getirip Çalıntıdan düşürdük Arkadaşlar ısrar etti, biz de 'İyi olur, bize uyar' diye düşündük Saat sekizde gelecekti Bana beş milyon borç verecekti Yoksa o nemrut karısı kaçtı da Onun peşinden mi gitti? Eğer öyleyse yandık! Gudubet yaptı yine yapacağını! Geçen senede merdivenden itip Kırmıştı Rıza'nın bacağını Kadında boy şu kadar Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak Ya horlarken Rıza'yı boğacak Bak şimdi acıdım Aşk olsun adama Ben olsam vallahi baş edemem Hele beş tane velet var ki boy boy Allah'tan düşmanıma dilemem. Aslında iyi çocuktur Rıza, Efendi huyludur, Herkezin suyuna gider Erken yıprandı garibim Yoksa tek başına on tane adam eder Bir keresinde hiç unutamam Üç beş zibidi haraca dadandı Rıza sandalyeyi kaptığı gibi Herifleri hastaneye kadar kovaladı. Aynı mahallede büyüdük, Aynı kızları sevdik Aynı kafadaydık, orta ikiden bıraktık Matematik ağır geliyordu Bir başka havadaydık Aynı gömleği giyer Aynı sigaraya takılır, Aynı takımı tutardık. Fenerin maçına iddialaşıp Millete az mı yemek ısmarladık! Bir tek askerde ayrıldık Ona Bornova düştü, bana Gelibolu Döner dönmez evlendirdiler En büyük salaklığı da bu oldu Bense hiç düşünmedim Zaten param yoktu Hep tek tabanca gezdim benim istediğimi annem istemedi Onun gösterdiğini ben sevmedim. Neyse, Bunlar derin mevzu Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek Ufaktan yol alayım, Annem evde yanız Şimdi meraktan ölecek Gittim, vurup kafayı yattım Rüyamda gördüm Gülümseyerek geldiğini Ne bilirdim yolda kamyon çarpıp da Hastaneye kavuşamadan can verdiğini... Vay be Rıza! Sonunda sende düşüp gittin Azrail'in peşine Dün boşuna günahını almışım Ne olur kızma bu kardeşine Öğlen kahvede söylediler Rıza öldü dediler, ne kolay söylediler Sanki dev bir taş ocağını Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler Ah dostum! O kocaman gövdene o beyaz kefeni Nasıl kıyıp giydirdiler? O zalim tabutun tahtalarını Senin üstüne böyle nasıl çivilediler? Yani sen şimdi tamamen gittin de Bir daha olmayacakmısın? Yani bir daha borç vermeyecek misin? Bir daha rakı ısmarlamayacak mısın? Peki beni kim kızdıracak? Kim zar tutacak? Kim ağzını şapırtadacak? Peki beni bu köhne dünyada Senin anladığın kadar kim anlayacak? Ulan Rıza! Ne hayallerimiz vardı oysa Ne acayip şeyler yapacaktık Lotoyu vurunca dükkan açacak Adını 'Dostlar Meyhanesi' koyacaktık Hafta sonu iki yavru kapıp Boğaz yolunda O biçim fiyaka atacaktık Ah ulan Rıza! Bu mahallenin nesini beğenmedin de Öte yana taşındın? Ara sıra gıcıklaşırdın ama İnan ki benim en kral arkadaşımdın Ah ulan Rıza! Ben şimdi bu koca denizde Tek başıma ne halt ederim? Senden ayrılacağımı sanma, Bir kaç güne kalmaz Ben de gelirim! ... y.hayaloğlu sevgilerimle..... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 30 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 30 Kasım , 2005 Kim Susturabilir Bizim Türkümüzü Kim susturabilir bizim türkümüzü kim Biz ki bu hasreti semahlarin seyrinden alip gelmisiz Biz ki onu sitemkar analarin kirpiginden derlemisiz Süzülsün de acinin derin izler biraktigi gül yanaklardan Yere dökülsün istememisiz Bizim türkümüzü rüzgar söyler her gece Ay vurdukça parildar gün dogdukça hiz alir Nevroz atesleriyle sagaltarak çirpinan yarasini Can havliyle kardas Kan içinde bir kartal gibi vadilere saldirir Türkülere ilismeyin Türküler nehirdir gecenin bagrina akar Fazla eselemeyin kardas Tasinca ne siperler kalir ne dev barikatlar Desmeyin diyorum desmeyin Kim susturabilir bizim türkümüzü kim Biz ki nice amansiz badirelerde serden geçmisiz Biz ki ilmikler boynumuza takiliyken bile türkü söylemisiz Sonra irmak boylarinda gögertip körpe otlarin serinliginde Daglara emanet etmisiz Biz ki her yanginin külünden diri canlar yaratmisiz Bizki mazlumlarin defterine kanli resimlerle siralanmisiz Banaz yaylasindan kerbelaya kar götürsün turnalar Ölürüz sanma kardas Dostun attigi gülden yaralanmisiz Türküleri dövmeyin Türküler gökyüzüdür karanliga yildizlar çakar Üstümüze gelmeyin kardas Namuslu bir devrimcinin alninda kavga isildar Incitmeyin diyorum incitmeyin Kim susturabilir bizim türkümüzü kim Bizki karacaoglani askla veyseli toprakla yüceltmisiz Bizki köroglunun narasiyla nice beyleri yere çökertmisiz Yine de masum bir bebek gibi avuç avuç sevdamizi Kalanlara vasiyet etmisiz Adam dedigin sapina kadar yigit olmali Ne karincayi incitmeli ne ozanlari yakmali Öyle sansar gibi punduna getirmek de neymis Adam dedigin kardas Yüregi varsa eger getirip ortaya koymali Türküleri yakmayin Türküler çiçektir en umutsuz zamanlarda açar Kavgayi uzatmayin kardas Yüzyillardir tuz döke döke çürüdü bu yaralar Kanatmayin diyorum kanatmayin Yusuf Hayaloglu Kolay Gelsin Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 3 Aralık , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 3 Aralık , 2005 Hayat Nedir Anne? benim hiç sapanım olmadı anne, ne kuşları vurdum, ne de kimsenin camını kırdım... çok uslu bir çocuk değildim ama, seni hiç kırmadim, hep boynumu kırdım. ben hayatım boyunca bir tek kendimi vurdum! .. suskun görünsem de, fırtınalı ve mağrurdum anne. bir mızrak gibi, aynada hep dik durdum anne! .. ben sana hiç bir gün laf getirmedim, leke sürmedim. ama göğsümü çok hırpaladım, kalbimi çok yordum... ben hayatım boyunca, en çok kendimi sordum! ... benim hiç sevgilim olmadı anne, ne bir yuva kurdum, ne bir gün şansım güldü... öpemeden bir bebeğin gidişini, tükendi gitti çağım... kimi yürekten sevdiysem, yüreğini başkasına böldü... bir muhabbet kuşum vardı, o da yalnızlıktan öldü... sen beni göğsünde hep acılarla mı soğurdun anne? yoksa evlat diye, koca bir taş mı doğurdun anne? eziyet degilim, zahmet değilim, musibet hiç değilim; bir senin mi balına sinek kondu, söylesene! doğurdun da beni, ne ile yoğurdun anne? benim hiç hayalim olmadı anne... ne seni rahat ettirdim, ne kendim ettim rahat... BİR MUTLULUK FOTOĞRAFI BİLE ÇEKTİRMEDİ BU HAYAT! kaybolmuş bir anahtar kadar sahipsizim anne... ne omuzumda bir dost eli, ne saçımda bir şefkat... say ki yollardan akan, şu faydasız çamurdum anne... say ki ıslanmaktım, üşümektim, say ki yağmurdum anne! bunca yıldır gözyaşlarını, hangi denizlere sakladın? oy ben öleyim, SEN BENİ NE DİYE DOĞURDUN ANNE? ? ? Yusuf Hayaloğlu Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir birce Gönderi tarihi: 11 Mayıs , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Mayıs , 2006 Yagmur Icen Kiz Baldırı çıplak bir akşamüstüydü Kime selam verdiysem yüzüme küstüydü. Yalnızlığa susmuştum, yağmura üşümüştüm.. Belli belirsiz ve hiçbir makamsız, Hiçbir kelimesiz ve hiçbir anlamsız, Kırılgan bir şarkıydı, tılsımına düşmüştüm.. Ve ben sanki ömrümde yaşamadığım Ve yaşamadan yaşlandığım bütün aşkları Bu ilk defa karşılaştığım, bu ilk defa yabancı, Ve bu son defa tutunduğum kızla bölüşmüştüm.. Yağmur içen kız.. gece kuşu Atmacaya benzer duruşu.. Bir omuzu el-ense çekerken azraile Bir omuzu sokak lambasından da biçare.. Kimliğini sorarsan;Barbar sokakların en barbar kızı, Ve hortumlu karakolların en arsızı.. O destursuz yağmur, taş gibi iniyordu, O fütursuz cadde, pür-telaş deviniyordu. Başını çevirip bakıyordu ara sıra Hiçbir şey sormadan gidiyordum ardı sıra.. Bir karyola, bir sobadan ibaret 102 nolu odada Buluştu gözlerimiz, sırları dökülmüş tozlu aynada.. Cebimdeki şişeyi yudumlarken sessizce Saçlarını okşadım yavaşça ve teklifsizce.. Azıcık huylanmıştı, söylemedi ama şaşırmıştı. Sanırım ki o, hep değişen tiplere Ve fakat hiç değişmeyen triplere alışmıştı.. Yağmur içen kız.. vahşi kısrak Göğsü falçata krizi, öfkesi tavlı bıçak.. Soluğunda ıslak çimenlerin buğusu Soluduğunda kundaklanmış ormanların yalazı. Güzelliğini sorarsan;Dişleri kar kuşundan da beyaz Dudakları vampirden de kırmızı.. Alışkın bir otel odasıydı, kenarda soba yanıyordu, Tutkunun tasma koparan köpekleri Arsız bir çarşaf gibi üstümüze abanıyordu.. Küçücük ama çok küçücük bir ağzı vardı, Küçücük ama çok küçücük bir öpüşte bile Bir vişne ısırığı gibi kanıyordu.. Çaparinin çengelinde çırpınan çipuranın Yakaran gözlerindeki o tarifsiz kederle, Bu küçücük ömründe, belki de ilk defa Birisinin gözlerine bakmaktan utanıyordu.. Yağmur içen kız.. kaldırım meleği Hüznün yirmidört saatlik beyhude kelebeği.. Her akşam sunarak kendini hoyrat ağızlara Ve her sabah yunarak bedenini yağmurla Ve boğarak o narin göğsünde hıçkırıklarını Bir çalpara gibi yeniledi kopan yanlarını.. Yağmur içen kız.. çılgın kedi Komalara girdi, jiletler yedi, ölmedi.. Hiç sormadım adını, kendisi de söylemedi. Ben şişeyi boşalttım, o ağzını sürmedi. Gitme vakti gelince uzatıp küçücük elini Hoşça kal, dedi, almadan o malum bedelini.. Boş bir şişeden daha aptalca ne olabilirdi hediye? Uzun uzun bakakaldı, bu adam deli mi ne, diye.. İyi ama bu şişe boş be arkadaş, dedi, bu şişe boş! Her şey boş güzelim, dedim, her şey boş! Sen de yağmur koyarsın belki bu şişenin içine, Ve güneşin ışırsa bir gün, bir yerlerde, bir ihtimal Düşlerini yudumlarsın artık yağmurun yerine... Yağmur içen kız.. gönül hırsızı Hiç kimseler bilmeyecek sırrımızı.. Sen tutunmaya çalışırken gecenin eteklerine Yine acıtacak güzelliğini, o çirkin maça papazı.. Ve yine kıyacaksın belki, o incecik bileklerine.. Yağmur içen kız.. sahipsiz bebek Elbette bir gün herkes bir şekilde gidecek. Ama bu yağmur var ya, bu yağmur, inan ki Nereye gidersen git, hep ardından gelecek.. Ne zaman tokatlasa yağmurlar penceremi, NE zaman sersem ve buruşuk bir pardösü gibi Dökülsem kaldırımlarına bu duman karası kentin; Hep o kıza rastlarım, aynı kuytu köşede. Gözyaşlarını biriktirir usanmadan Düşleriyle aynı şişede.. Hatırını sorarım, sessizce kaldırır yüzünü, Tablolardan çalınmış gizemli bir gülücüktür. Yağmur içer yudum-yudum, kanasıya. Mezesi, eski bir geceden, vişne yarığı kırmızı Ve hala kanayan o vişne ısırığı öpücüktür.. Yağmur içen kız.. mağrur yürek Bu yağmurlar yalan ama ölüm gerçek.. Sen yine avucunda sakla, çaldırma cevherini. Ve sakın gösterme kimseye, o yağmur incilerini Hep şarkını söyle; hiçbir kelimesiz ve makamsız, Hep orda bekle; bir akşam belki apansız, Gelir de alırım şişemi senden geriye: O biriken yaşlarını içmek için damla-damla Ve geciken bedelini ödemek için kendi hayatımla... Yusuf Hayaloglu Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.