Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İNCİNEN GURUR


asterix

Önerilen İletiler

İNCİNEN GURUR

 

Pencereden baktığımda görüyorum

Senin yüzün incir yaprağında

Senin ürkekliğin duvar üstünde yürüyen

Bir kedinin kıvraklığında

 

Aynada dururken görüyorum

Kırmızı öpüşün sol yanağımda

Dişimi fırçalarken senin ağzın

Serin suların berraklığında

 

Rakı devrilmiş masalarda yokluğun

Veya benden önce kalkıp gitmişliğin

Gece boyu dolandığım barlarda

Sarhoşlara tekrarladığım adın

Balıkçı kahvesinde, çorbacıda, kenarlarda

 

Dökülmek istemiyorum hayır

Çingene çiçekçiler habire yaltaklandığında

Bilmediğim soruların açtığı çukuru

Yalanlarla doldurmak istemiyorum

 

Seni kaybettim galiba

İki taşın arasında kaldım

Bu, benim hatam değildi

Seni ben çook geç tanıdım

 

Derin acılar bahçıvanı

Yüreğime ne ektin böyle...

Aşk korkağını bağışlar mı?

Söyle...

 

Aramak ne kötü herkeste seni

Her gözde bulup yanılmak seni

Ah turuncu rüyalar güzeli

Hem kendini yok ettin

Hem beni

 

Başka ne acıtabilir içimi

Yaşım kırkı devirmişken

Seni böyle patavatsızca sevmişken

Ve, tam aynayı güneşe çevirmişken

Başka ne...

 

Seni vefasız aşklara bırakıyorum

Yüzümü kırılan bardaklarda ara

Düşünme ben ne olurum

Sanırım bi daha onarılmaz

İncinen gururum

 

 

Çok derinden sevenlere ve sevdasını tek başına omuzlayanlara...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir TheLastofMohicaN

yusuf hayaloğlını-un birde böyle şiiri varmış bir parça indireyim dedim internetten parça indi ama içinden ahmet kayanın yorumuyla altta dersim türküsü hoşuma gitti araştırdım yusuf hayaloğluna aitmiş.

 

Beni Tutma

 

Öyle çok şey var ki,

Şimdi burada anlatmak istemiyorum..

Sen de ince sorularınla

Beni incitmesen, iyi olur..

 

Yağmurlu ve uzun bir yolu

Düşe-kalka yürümeye çalıştık

Ve inanılmayacak kadar duygusal

Bir geçmişimiz oldu seninle..

Üstelik biz bunu, bir ömür boyu

Sürüp gider sanmıştık..

 

Beni tutma, böyle sahnelere gelemem.

Beni tutma, çok kötü yanılırsın.

Yıllardır öyle biriktim ve öyle gerildim ki

Şimdi topyekün boşalırım,

Toz olur dağılırsın..

 

Sen benim en ince telimden

Türkümü çaldın.

Sen benim en ücra duygularımı

Talan ederek beslendin.

 

Her şeyin merkezi sendin,

Her şey senin etrafında dönerdi.

Bar köşelerinde tükenip

Kaldırımlarda sınarken kendimi,

Gelip sana sığınırdım,

Umutlarım bir kez daha gümlerdi..

 

Beni tutma, şantajlara boyun eğmem.

Beni tutma, hırsımdan çatlarım.

Yıllardır öyle sabrettim ve öyle doldum ki

Şimdi yanardağlar gibi

Birdenbire patlarım..

 

Bir yavru serçe, hayata alışır gibi

Ağzım açık bağlandım sana.

Bir topal karınca, yuvasına yaklaşır gibi

Titredim, heyecanlandım sana.

 

Bu akşam, çekip gitmek adına

Bütün ömrümü ve seni sildim.

Bir tuhaf senaryoydu ve bu senaryoda,

Zavallı bir figürandım sadece.

Anlatamam..

Kumlara yazılmış sözcükler kadar

Kısacıktı ümidim.

Ve anladım ki birtakım şeyleri

Ben daha ilk dalgayla yitirdim..

 

Beni tutma, ben senin dizlerine çökemem

Beni tutma, elinde kalırım, kırılırım.

Yıllardır öyle daraldım ve öyle bunaldım ki

Şimdi bir saniye bile oyalarsan,

İnan ki çıldırırım...

 

Sen, kalbimi emanet edecek kadar

Güvendiğim, dost bildiğim..

Sen bir lokmayı bile,

Tek başıma hazmedemeyip

Birlikte yediğim..

Sen, yatalak olsan, altına yapsan bile

İğrenmeden alırım dediğim..

Bu nasıl insanlıkmış ulan,

Bu nasıl arkadaşlık, bu nasıl vefa?

Bu nasıl acıymış ulan,

Bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl cefa?

 

Beni tutma, gazabım yakar ellerini.

Beni tutma, hurdahaş olursun.

Yıllardır öyle kırıldım ve öyle küstüm ki

Şimdi bir ah ederim,

Kaskatı kesilir, taş olursun..

 

Ben şimdi gözüne sokuyorum dünyayı

Ama sen körsün, ısrarla görmüyorsun.

Ben şimdi beynine çakıyorum hayatı

Ama bir türlü algılamak istemiyorsun.

 

Peki, benim gördüklerimi gördün

Ve yaşadıklarımı hiç yaşadın mı sen?

Peki, devrik heykellerin önünde,

Düşsüz yanılgıları ve yüce gururlarıyla,

Yoksul fakat dürüst,

Çıplak bir sütun gibi dimdik duranların

Acısını hiç taşıdın mı sen?

 

Beni tutma, gömleğim kan içinde.

Beni tutma, darmaduman olursun.

Yıllardır öyle çok yedim ve öyle çok doydum ki

Şimdi bir tükürürüm

Havan bozulur, rezil olursun..

 

Ey, kir içinde yüzenler, hayatı kirletenler

Her devirde borusu ötenler!

Ey, darbe kaçkınları, ortayolcular, dönekler,

Ey, sümüklü böcekler!

Ey, bölenler, bölüşenler,

Kardeşi kardeşe kırdırıp kanla sevişenler!

Ey, gençliğimizi harcayanlar,

Ey, kağıttan kaplanlar, ey zavallı sıçanlar!

Ey, ciğeri beş para etmezler,

Sıkıyı gördü mü fellik fellik kaçanlar!

Ey, fırsatçılar, cepçiler, hortumcular, tokatçılar,

Vurguncular, voliciler, üçkağıtçılar!

Ey, sürüngenler, sülükler, bağırsam parazitleri, bitler,

Ey kudurmuş itler!

Ey, yüzü yırtılmış köçekler, fırıldak varyeteler,

Ve ey, dinsiz-imansız çeteler!

 

Beni tutmayın ulan, burama geldi dayandı,

Beni tutmayın, çizerim o çirkin suratınızı!

Yıllardır öyle çok sömürdünüz

Ve öyle çok kan kusturdunuz ki;

Ulan, şimdi bir şarjöre diz çöktürürüm alayınızı!..

 

yusuf hayaloğlu

 

ahmet kayadan dinlemek isteyen olursa buradan indirsinçok hırçınca okumuş

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ayrılık Hediyesi

 

şimdi saat sensizliğin ertesi

yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın

avutulmuş çocuklar çoktan sustu

bir ben kaldım tenhasında gecenin

avutulmamış bir ben...

 

şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim

ki bu yaşlar

utangaç boynunun kolyesi olsun

bu da benden sana

ayrılığın hediyesi olsun

 

soytarılık etmeden güldürebilmek seni

ekmek çalmadan doyurabilmek

ve haksızlık etmeden doğan güneşe

bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi

mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun..

şimdi iyi niyetlerimi

bir bir yargılayıp asıyorum

bu son olsun be..bu son olsun!

bu da benim sana

ayrılırken mazeretim olsun!

 

şimdi saat yokluğunun belası

sensiz gelen sabaha günaydın!

işi-gücü olanlar çoktan gitti

bir ben kaldım voltasında sensizliğin

hiç uyumamış bir ben...

 

şimdi dişlerimi sıkıp

dudaklarıma kanamayı öğrettim

ki bu kızıl damlalar

körpe yanağında bir veda busesi olsun

bu da benden sana

heba edilmiş bir aşkın

son nefesi olsun...

 

kafamı duvara vurmadan

tanıyabilmek seni

beyninin içindekileri anlayabilmek

ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü

bütün saatleri öylece durdurabilmek için

çıldırasıya paraladım kendimi

lanet olsun!

artık sigarayı üç pakete çıkardım günde

olsun be! ne olacaksa olsun!

bu da benim sana

ayrılırken şikayetim olsun

 

gözyaşım utangaç boynunun inciden kolyesi olsun her damla vefasız teninde bir veda busesi olsun isterim sende ben gibi yan ömrüne hep ağla hep ağla bu benden son dua bu benden ayrılık hediyesi olsun)

 

 

Yusuf Hayaloğlu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DAĞLARDA KAR OLSAYDIM

 

Şu dağlarda kar olsaydım...

Bir asi rüzgar olsaydım...

Arar bulur muydun beni,

Sahipsiz mezar olsaydım?

 

Şu yangında har olsaydım...

Ağlayıp bizar olsaydım...

Belki yaslanırdın bana,

Mahpusta duvar olsaydım...

 

Şu bozkırda han olsaydım,

Yıkık, perişan olsaydım...

Yine sever miydin beni,

Simsiyah duman olsaydım?

 

Şu yarada kan olsaydım,

Dökülüp ziyan olsaydım...

Bu dünyada yerim yokmuş,

Keşke bir yalan olsaydım!..

 

Yusuf Hayaloğlu

 

 

BİR VEDA HAVASI

 

Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.

O bütün alışkanlıklardan

Ve bütün sıradanlıklardan öteye,

Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.

Doyamadım inan,

Kanamadım sevgiye...

 

Korkulu geceleri sayar gibi,

Deprem gecesinde bir yıldız,

Birdenbire kayar gibi;

Ellerim kurtulacak ellerinden,

Bir kuru dal, ağacından

Çatırdayıp kopar gibi...

 

Aşksa bitti...

Gülse, hiç dermedik.

Bul kendini kuytularda, hadi dal!

Seninle bir bütün olabilirdik...

Hoşça kal gözümün nuru,

Hoşça kal...

 

Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.

Bu, kırık ve incecik

Bir veda havasıdır.

Tutuşan ellerimden

Parmak uçlarına değen sıcaklık,

İncinen bir hayatın yarasıdır...

 

Kalacak tüm izlerin hayatımda.

Gözümden bir damla yaş,

Sızlayıp resmine aktığında;

Bir yer bulabilsem keşke

Bir yer, seni hatırlatmayan;

Kan tarlası gelincik şafağında...

 

Ölümse, korktun.

Savaşsa, hep kaçtın...

Vur kendini kuşkularda, hadi al!

Sen bir suydun oysa,

Sen bir ilaçtın...

Hoşça kal canımın içi,

Hoşça kal.

 

Yusuf Hayaloğlu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir TheLastofMohicaN

Arkadaşlar,

zaman zaman sevdiğim şiirleri bulup

burada sizinle paylaşıyorum

Eksik olmayın yalnız bırakmıyorsunuz,

duygularıma ortak olduğunuz için sağolun,

Mohi bulduğun bu şiir insanın tüylerini

diken diken eden birşey, sağol...

 

ahmet kayadan dinledin mi abi

bu biraz sansürlü versiyonuydu:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ah Ulan Rıza

Neden hâlâ gelmedi?

Yoksa saati mi şaşırdı bu hıyar?

Gerçi hiç saati olmadı ama

En azından birisine sorar.

Cebimde bir lira desen yok

Madara olduk meyhaneye

Ahh eşşek kafam benim

Nasıl da güvendim bu hergeleye

Gelse balığa çıkacaktık

Ne çekersek kızartıp

Bir büyük rakıyla yutacaktık

Kafamız tam olunca şarkılar döktürüp

Enteresan hayallere dalacaktık

Bu sandalı geçen hafta denk getirip

Çalıntıdan düşürdük

Arkadaşlar ısrar etti, biz de

'İyi olur, bize uyar' diye düşündük

Saat sekizde gelecekti

Bana beş milyon borç verecekti

Yoksa o nemrut karısı kaçtı da

Onun peşinden mi gitti?

Eğer öyleyse yandık!

Gudubet yaptı yine yapacağını!

Geçen senede merdivenden itip

Kırmıştı Rıza'nın bacağını

Kadında boy şu kadar

Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak

Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak

Ya horlarken Rıza'yı boğacak

Bak şimdi acıdım

Aşk olsun adama

Ben olsam vallahi baş edemem

Hele beş tane velet var ki boy boy

Allah'tan düşmanıma dilemem.

 

Aslında iyi çocuktur Rıza,

Efendi huyludur,

Herkezin suyuna gider

Erken yıprandı garibim

Yoksa tek başına on tane adam eder

Bir keresinde hiç unutamam

Üç beş zibidi haraca dadandı

Rıza sandalyeyi kaptığı gibi

Herifleri hastaneye kadar kovaladı.

Aynı mahallede büyüdük,

Aynı kızları sevdik

Aynı kafadaydık, orta ikiden bıraktık

Matematik ağır geliyordu

Bir başka havadaydık

Aynı gömleği giyer

Aynı sigaraya takılır,

Aynı takımı tutardık.

Fenerin maçına iddialaşıp

Millete az mı yemek ısmarladık!

Bir tek askerde ayrıldık

Ona Bornova düştü, bana Gelibolu

Döner dönmez evlendirdiler

En büyük salaklığı da bu oldu

Bense hiç düşünmedim

Zaten param yoktu

Hep tek tabanca gezdim

benim istediğimi annem istemedi

Onun gösterdiğini ben sevmedim.

 

Neyse,

Bunlar derin mevzu

Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek

Ufaktan yol alayım,

Annem evde yanız

Şimdi meraktan ölecek

Gittim, vurup kafayı yattım

Rüyamda gördüm

Gülümseyerek geldiğini

Ne bilirdim yolda kamyon çarpıp da

Hastaneye kavuşamadan can verdiğini...

Vay be Rıza!

Sonunda sende düşüp gittin Azrail'in peşine

Dün boşuna günahını almışım

Ne olur kızma bu kardeşine

Öğlen kahvede söylediler

Rıza öldü dediler, ne kolay söylediler

Sanki dev bir taş ocağını

Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler

Ah dostum!

O kocaman gövdene o beyaz kefeni

Nasıl kıyıp giydirdiler?

O zalim tabutun tahtalarını

Senin üstüne böyle nasıl çivilediler?

Yani sen şimdi tamamen gittin de

Bir daha olmayacakmısın?

Yani bir daha borç vermeyecek misin?

Bir daha rakı ısmarlamayacak mısın?

Peki beni kim kızdıracak?

Kim zar tutacak?

Kim ağzını şapırtadacak?

Peki beni bu köhne dünyada

Senin anladığın kadar kim anlayacak?

 

Ulan Rıza!

Ne hayallerimiz vardı oysa

Ne acayip şeyler yapacaktık

Lotoyu vurunca dükkan açacak

Adını 'Dostlar Meyhanesi' koyacaktık

Hafta sonu iki yavru kapıp Boğaz yolunda

O biçim fiyaka atacaktık

Ah ulan Rıza!

Bu mahallenin nesini beğenmedin de

Öte yana taşındın?

Ara sıra gıcıklaşırdın ama

İnan ki benim en kral arkadaşımdın

Ah ulan Rıza!

Ben şimdi bu koca denizde

Tek başıma ne halt ederim?

Senden ayrılacağımı sanma,

Bir kaç güne kalmaz Ben de gelirim! ...

 

y.hayaloğlu

 

sevgilerimle.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Kim Susturabilir Bizim Türkümüzü

 

 

Kim susturabilir bizim türkümüzü kim

Biz ki bu hasreti semahlarin seyrinden alip gelmisiz

Biz ki onu sitemkar analarin kirpiginden derlemisiz

Süzülsün de acinin derin izler biraktigi gül yanaklardan

Yere dökülsün istememisiz

Bizim türkümüzü rüzgar söyler her gece

Ay vurdukça parildar gün dogdukça hiz alir

Nevroz atesleriyle sagaltarak çirpinan yarasini

Can havliyle kardas

Kan içinde bir kartal gibi vadilere saldirir

Türkülere ilismeyin

Türküler nehirdir gecenin bagrina akar

Fazla eselemeyin kardas

Tasinca ne siperler kalir ne dev barikatlar

Desmeyin diyorum desmeyin

Kim susturabilir bizim türkümüzü kim

Biz ki nice amansiz badirelerde serden geçmisiz

Biz ki ilmikler boynumuza takiliyken bile türkü söylemisiz

Sonra irmak boylarinda gögertip körpe otlarin serinliginde

Daglara emanet etmisiz

Biz ki her yanginin külünden diri canlar yaratmisiz

Bizki mazlumlarin defterine kanli resimlerle siralanmisiz

Banaz yaylasindan kerbelaya kar götürsün turnalar

Ölürüz sanma kardas

Dostun attigi gülden yaralanmisiz

Türküleri dövmeyin

Türküler gökyüzüdür karanliga yildizlar çakar

Üstümüze gelmeyin kardas

Namuslu bir devrimcinin alninda kavga isildar

Incitmeyin diyorum incitmeyin

Kim susturabilir bizim türkümüzü kim

Bizki karacaoglani askla veyseli toprakla yüceltmisiz

Bizki köroglunun narasiyla nice beyleri yere çökertmisiz

Yine de masum bir bebek gibi avuç avuç sevdamizi

Kalanlara vasiyet etmisiz

Adam dedigin sapina kadar yigit olmali

Ne karincayi incitmeli ne ozanlari yakmali

Öyle sansar gibi punduna getirmek de neymis

Adam dedigin kardas

Yüregi varsa eger getirip ortaya koymali

Türküleri yakmayin

Türküler çiçektir en umutsuz zamanlarda açar

Kavgayi uzatmayin kardas

Yüzyillardir tuz döke döke çürüdü bu yaralar

Kanatmayin diyorum kanatmayin

 

 

Yusuf Hayaloglu

 

 

 

Kolay Gelsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayat Nedir Anne?

 

benim hiç sapanım olmadı anne,

ne kuşları vurdum,

ne de kimsenin camını kırdım...

çok uslu bir çocuk değildim ama,

seni hiç kırmadim, hep boynumu kırdım.

ben hayatım boyunca

bir tek kendimi vurdum! ..

 

suskun görünsem de,

fırtınalı ve mağrurdum anne.

bir mızrak gibi,

aynada hep dik durdum anne! ..

ben sana hiç bir gün laf getirmedim,

leke sürmedim.

ama göğsümü çok hırpaladım,

kalbimi çok yordum...

ben hayatım boyunca, en çok kendimi sordum! ...

 

benim hiç sevgilim olmadı anne,

ne bir yuva kurdum,

ne bir gün şansım güldü...

öpemeden bir bebeğin gidişini,

tükendi gitti çağım...

kimi yürekten sevdiysem,

yüreğini başkasına böldü...

bir muhabbet kuşum vardı,

o da yalnızlıktan öldü...

 

sen beni göğsünde

hep acılarla mı soğurdun anne?

yoksa evlat diye,

koca bir taş mı doğurdun anne?

eziyet degilim, zahmet değilim,

musibet hiç değilim;

bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!

doğurdun da beni,

ne ile yoğurdun anne?

 

benim hiç hayalim olmadı anne...

ne seni rahat ettirdim,

ne kendim ettim rahat...

BİR MUTLULUK FOTOĞRAFI BİLE ÇEKTİRMEDİ BU HAYAT!

kaybolmuş bir anahtar kadar

sahipsizim anne...

ne omuzumda bir dost eli,

ne saçımda bir şefkat...

 

say ki yollardan akan,

şu faydasız çamurdum anne...

say ki ıslanmaktım, üşümektim,

say ki yağmurdum anne!

bunca yıldır gözyaşlarını,

hangi denizlere sakladın?

oy ben öleyim,

SEN BENİ NE DİYE DOĞURDUN ANNE? ? ?

 

Yusuf Hayaloğlu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 ay sonra...

Yagmur Icen Kiz

 

Baldırı çıplak bir akşamüstüydü

 

Kime selam verdiysem yüzüme küstüydü.

 

Yalnızlığa susmuştum, yağmura üşümüştüm..

 

Belli belirsiz ve hiçbir makamsız,

 

Hiçbir kelimesiz ve hiçbir anlamsız,

 

Kırılgan bir şarkıydı, tılsımına düşmüştüm..

 

Ve ben sanki ömrümde yaşamadığım

 

Ve yaşamadan yaşlandığım bütün aşkları

 

Bu ilk defa karşılaştığım, bu ilk defa yabancı,

 

Ve bu son defa tutunduğum kızla bölüşmüştüm..

 

Yağmur içen kız.. gece kuşu

 

Atmacaya benzer duruşu..

 

Bir omuzu el-ense çekerken azraile

 

Bir omuzu sokak lambasından da biçare..

 

Kimliğini sorarsan;Barbar sokakların en barbar kızı,

 

Ve hortumlu karakolların en arsızı..

 

O destursuz yağmur, taş gibi iniyordu,

 

O fütursuz cadde, pür-telaş deviniyordu.

 

Başını çevirip bakıyordu ara sıra

 

Hiçbir şey sormadan gidiyordum ardı sıra..

 

Bir karyola, bir sobadan ibaret 102 nolu odada

 

Buluştu gözlerimiz, sırları dökülmüş tozlu aynada..

 

Cebimdeki şişeyi yudumlarken sessizce

 

Saçlarını okşadım yavaşça ve teklifsizce..

 

Azıcık huylanmıştı, söylemedi ama şaşırmıştı.

 

Sanırım ki o, hep değişen tiplere

 

Ve fakat hiç değişmeyen triplere alışmıştı..

 

Yağmur içen kız.. vahşi kısrak

 

Göğsü falçata krizi, öfkesi tavlı bıçak..

 

Soluğunda ıslak çimenlerin buğusu

 

Soluduğunda kundaklanmış ormanların yalazı.

 

Güzelliğini sorarsan;Dişleri kar kuşundan da beyaz

 

Dudakları vampirden de kırmızı..

 

Alışkın bir otel odasıydı, kenarda soba yanıyordu,

 

Tutkunun tasma koparan köpekleri

 

Arsız bir çarşaf gibi üstümüze abanıyordu..

 

Küçücük ama çok küçücük bir ağzı vardı,

 

Küçücük ama çok küçücük bir öpüşte bile

 

Bir vişne ısırığı gibi kanıyordu..

 

Çaparinin çengelinde çırpınan çipuranın

 

Yakaran gözlerindeki o tarifsiz kederle,

 

Bu küçücük ömründe, belki de ilk defa

 

Birisinin gözlerine bakmaktan utanıyordu..

 

Yağmur içen kız.. kaldırım meleği

 

Hüznün yirmidört saatlik beyhude kelebeği..

 

Her akşam sunarak kendini hoyrat ağızlara

 

Ve her sabah yunarak bedenini yağmurla

 

Ve boğarak o narin göğsünde hıçkırıklarını

 

Bir çalpara gibi yeniledi kopan yanlarını..

 

Yağmur içen kız.. çılgın kedi

 

Komalara girdi, jiletler yedi, ölmedi..

 

Hiç sormadım adını, kendisi de söylemedi.

 

Ben şişeyi boşalttım, o ağzını sürmedi.

 

Gitme vakti gelince uzatıp küçücük elini

 

Hoşça kal, dedi, almadan o malum bedelini..

 

Boş bir şişeden daha aptalca ne olabilirdi hediye?

 

Uzun uzun bakakaldı, bu adam deli mi ne, diye..

 

İyi ama bu şişe boş be arkadaş, dedi, bu şişe boş!

 

Her şey boş güzelim, dedim, her şey boş!

 

Sen de yağmur koyarsın belki bu şişenin içine,

 

Ve güneşin ışırsa bir gün, bir yerlerde, bir ihtimal

 

Düşlerini yudumlarsın artık yağmurun yerine...

 

Yağmur içen kız.. gönül hırsızı

 

Hiç kimseler bilmeyecek sırrımızı..

 

Sen tutunmaya çalışırken gecenin eteklerine

 

Yine acıtacak güzelliğini, o çirkin maça papazı..

 

Ve yine kıyacaksın belki, o incecik bileklerine..

 

 

Yağmur içen kız.. sahipsiz bebek

 

Elbette bir gün herkes bir şekilde gidecek.

 

Ama bu yağmur var ya, bu yağmur, inan ki

 

Nereye gidersen git, hep ardından gelecek..

 

Ne zaman tokatlasa yağmurlar penceremi,

 

NE zaman sersem ve buruşuk bir pardösü gibi

 

Dökülsem kaldırımlarına bu duman karası kentin;

 

Hep o kıza rastlarım, aynı kuytu köşede.

 

Gözyaşlarını biriktirir usanmadan

 

Düşleriyle aynı şişede..

 

 

Hatırını sorarım, sessizce kaldırır yüzünü,

 

Tablolardan çalınmış gizemli bir gülücüktür.

 

Yağmur içer yudum-yudum, kanasıya.

 

Mezesi, eski bir geceden, vişne yarığı kırmızı

 

Ve hala kanayan o vişne ısırığı öpücüktür..

 

Yağmur içen kız.. mağrur yürek

 

Bu yağmurlar yalan ama ölüm gerçek..

 

Sen yine avucunda sakla, çaldırma cevherini.

 

Ve sakın gösterme kimseye, o yağmur incilerini

 

Hep şarkını söyle; hiçbir kelimesiz ve makamsız,

 

Hep orda bekle; bir akşam belki apansız,

 

Gelir de alırım şişemi senden geriye:

 

O biriken yaşlarını içmek için damla-damla

 

Ve geciken bedelini ödemek için kendi hayatımla...

 

Yusuf Hayaloglu :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.