Φ ANTİ ŞAHVELİ Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2006 Her devrin Cumhuriyet'i 80 yaşını geride bırakacak olan ve bugün Türkiye'nin önde gelen medya patronlarının ortaklığı bulunan Cumhuriyet Gazetesi, 1991'de yaşadığı üçüncü ve en önemli 'iç depremden' sonra bir daha kendine gelemedi. Dünyayı iyi algılamasını etkileyen "marjinal ve statükocu" yapısı, gazetenin önündeki en büyük engel olarak görülüyor. --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 1879 Muğla/Fethiye doğumlu Yunus Nadi adlı milletvekilliği de yapmış iyi eğitimli gazeteci, her dediğini gözü kapalı destekleyen bir kişi olarak Mustafa Kemal"in gözüne girmişti. Arşivciliği ile de bilinen ünlü komünistlerden Rasih Nuri İleri"nin, amcası Celal Nuri"den dinlediğine göre Yunus Nadi, rejime şartsız bağlılığı sayesinde matbaa sahibi olmuş, servet edinmiş, Atatürk"ün oluşturmaya çalıştığı Türk burjuvazisinin prototiplerinden biri haline gelmişti. Dolayısıyla Atatürk için Yunus Nadi daha önemli bir isimdi. Yeni Gün"ü çıkarmasında bu özelliğinin de etkisi vardı. 1924 senesinde Atatürk yeni bir gazete çıkarmak istediğinde de aklına zaten Yeni Gün"ü çıkarmakta olan Yunus Nadi geldi. Bu fikrinde yanılmadı da. Bazı konulardaki görüşlerini Yunus Nadi imzasıyla kamuoyuna duyuracaktı ilerleyen dönemlerde. Sonuçta Atatürk, İstanbul"da, Cağaloğlu"ndaki İttihat ve Terakki"nin merkezi olan Kırmızı Konak"ı vererek burada Cumhuriyet adını koyduğu gazeteyi çıkarmasını istedi Yunus Nadi"den. Ve 7 Mayıs 1924 tarihinde Cumhuriyet yayın hayatına başladı. İlk nüshasında gazetenin ilkelerini de belirlemişti Yunus Nadi: "...gazetemiz ne hükümet gazetesi, ne de bir parti gazetesidir. Cumhuriyet sadece cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifadesiyle demokrasinin savunucusudur. Memlekette her anlamıyla gerçek bir demokrasi kurulması için gazetemiz bütün varlığı ile çalışacaktır. Memlekette halkın halk tarafından, halk için idaresi bizim idealimizdir. Ve biz yalnız bu idealin esiriyiz, başka hiç bir kuvvetin değil." Bu ilkelerden, ilerleyen dönemlerde sapmalar olacaktı. Partizanlık ve gazetenin bir yöneticisinin darbecilerle birlikte hareket etmesi gibi. "Yunus Nazi" dönemi Cumhuriyet Gazetesi, 1930"lara kadar ağırlıklı olarak rejimin yerleşmesi ve devrimlerin benimsenmesi üzerine bir politika izler. Bu dönemde, alışverişlerde indirim sağlayacak bir kupon vererek ilk promosyonu gerçekleştirir. 1929 Şubat ayında da Türkiye"deki ilk güzellik yarışmasını bizzat düzenler. İlk ansiklopediyi de Cumhuriyet verir. Cumhuriyet bu yıllarda Yunus Nadi"nin Atatürk"ten aldığı rüzgara göre yoluna devam ediyordu. 1930"ların sonuna doğru Almanların ayak sesleri duyulmaya başlandığında bu sefer Cumhuriyet Gazetesi, Alman taraftarı yazılar yayınlamaya başlar. Yunus Nadi"ye "Yunus Nazi" denmesine de yol açacak bu tür yazıların ilki Yunus Nadi"nin en büyük oğlu Nadir Nadi"nin "Hitler Viyanası"ndan Röportajlar" dizisiydi. Ve bundan sonra II. Dünya savaşı bitene kadar Cumhuriyet"in Nazi yanlısı yayınları sürer. Kimilerine göre Almanya"dan destek gören bir grup vardı Türkiye"de. Yunus Nadi için de bu durumu gündeme getirenler oldu. Cumhuriyet Olayı kitabının yazarı Emin Karaca"dan dinleyelim: "İsmet İnönü"yü Ankara Garı"nda karşılamaya gelen Nadir Nadi"ye İnönü aynen şöyle diyor. "Ticari maksatlar uğruna siyasi yazı yazılmasına müsaade edemem!. Yunus Nadi "Yok böyle bir şey!" dese de Milli Şef sinirlidir: "Kat"iyyen müsaade edemem!" Ve İnönü Yunus Nadi"nin elini sıkmadan çıkış kapısına doğru ilerliyor." Yunus Nadi'nin Almanlar'dan destek gördüğü hep tartışılır. Ama gerçek olan Almanların Türklere yönelik böyle bir listenin var olduğudur. Rasih Nuri İleri, Türkiye"de her zaman tartışılan Almanya"dan yardım alanlar konusunda şu açıklamayı yapıyor: "Almanya"dan yardım konusunda çok önemli bir ifşaat... Naim Dikel Bey -ki çok önemli bir Alman şirketinin temsilcisi idi- öldüğü vakit karısı Fatma Hanımefendi, kasasında, altın-mark olarak hangi Türk büyüklerine ne kadar parasal yardım yapıldığının listesini bulmuştu. Ve içinde dostlarından birçok kişi bulunduğu için listeyi yakmıştır." - Listeye dair bir şey biliyor musunuz? "Olayı biliyorum. Taha Toros da bilir, ben de bilirim. Fatma Hanımefendi ile uzaktan hısımlığımız vardı." Savaşın bittiği 8 Mayıs 1945"te Cumhuriyet"in konu ile ilgili başlığı "İnsanlığa geçmiş olsun"dur. Gazete hemen Alman yanlılığından çark etmiştir. Emin Karaca"nın söylediği gibi "bu sefer birinci sayfasından, harbi çıkaranları lanetliyor." Bazı kişilere göre Cumhuriyet"in Alman taraftarlığı söz konusu değildir, ama böyle diyenler için Cumhuriyet"in eski nüshaları en azından gazetenin arşivinde mevcuttur demek yerindedir sanırım. Yunus Nadi 28 Haziran 1945"te vefat edince, gazetenin yönetimi en büyük oğlu Nadir Nadi"ye geçer. Ama, annesi Nazime Hanım her zaman en tepedeki kişi olarak bundan sonraki süreci gözetleyecektir. Nadir Nadi 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Bağımsız Muğla Milletvekili seçilince gazete de dolayısıyla DP"li olur. Cumhuriyet, ülkeden kaçan Nazım Hikmet"in fotoğrafını "tükürülmesi" için yayınlar, yani tamamen antikomünist bir yayın izler bu süreçte. Fakat Nadir Nadi, 1954 seçimlerinde Meclis"e girmeyince, Cumhuriyet Gazetesi"nin DP"ye giderek azalan desteği de 1957"den sonra eleştiriye dönüşür. DP de diğer muhalif basına olduğu gibi kağıt baskısından denetim baskısına kadar hepsini uygular Cumhuriyet"e. Sola demir atma zamanı 1960"ların ilk yıllarına kadar Cumhuriyet Gazetesi bir sayfasında sağ bir sayfasında sol görüşlü yazarların yazı yazabildiği bir gazete iken bu tarihten sonra dünyada esen sol rüzgarın etkisinde kalır. Belki bunun neticesinde Nadir Nadi, 1962 senesinde sol yazıları ile bilinen ve henüz 36 yaşında olan İlhan Selçuk"u gazeteye alır, ona bir "Pencere" açar. 1957"den 65"e kadar gazetenin yazı işleri müdürlerinden biri olan Vecdi Kızıldemir"e göre İlhan Selçuk"a gelene kadar Vala Nurettinler, Cevat Fehmiler, Yaşar Kemaller zaten solcu idi. Dolayısıyla gazete sola İlhan Selçuk"la kaymamıştır. Fakat dışarıdan algılanan öyle değildir. Cumhuriyet, bundan sonraki dönemde "solcu" ve "komünist" gazete olarak anılır hep. Bundan dolayıdır ki, 1963 senesinde, Yunus Nadi"nin, Nadir Nadi ve Doğan Nadi dışındaki çocukları Leyla Uşaklıgil ve Nilüfer Nun"un eşleri Bülent Uşaklıgil ve Niyazi Nun gazetenin aşırı sola kaymasından şikayet ederek gazeteye el koyar. Ama bu olay Babıali"de çok duyulmaz. 1971 yılında damatlar gazeteye bir kez daha el koyduğunda Cumhuriyet"te deprem bu sefer bir sene sürer. Konu yine gazetenin sola kayması hatta komünizm taraftarlığıdır. Özellikle Niyazi Nun, gazeteyi sağa çekmek için mücadele verir. Bu olayda İlhan Selçuk"un 9 Mart darbecileri arasında yer alması da etkili olmuştur. Fakat bir yılın sonunda gazete yine Nadir Nadi"ye teslim edilir. Zaten 1969"dan itibaren İlhan Selçuk gazetede etkili olmaya başlamıştı. Çok çabuk etki altında kaldığı söylenen Nadir Nadi de gazetenin sola meyletmesini istiyordu. Cuntanın sözcülüğünü yaptı Nadir Nadi"nin, 1971 yılında 9 Mart darbesine hazırlananlar arasında yer alan İlhan Selçuk"tan haberdar olmaması mümkün değildi. Mahir Kaynak ve İlhan Selçuk"la beraber "darbeciler" birbirlerinin ev ve işyerlerinde toplantılar yapmaktaydı. Bunlardan biri de Cumhuriyet"te yapılmıştı. Gazetenin eski yazı işleri müdürü olan ve halen Cumhuriyet"te çalışan Sami Karaören anlatıyor: "Nadir Bey"in derece derece bilgisi vardı. Nadir Bey, gece toplantılarının içinde değildi ama kendisine bilgiler veriliyordu tabii." Bu yıllarda özellikle bürokrasi ve solcu gençlik üzerinde etkili bir gazete olan Cumhuriyet, Türkiye"nin karışık döneminde de eski kimliğinden uzak yayın yapar. Bu dönemde Cumhuriyet okuyanlar ile okumayanlar, sistemin işleyişindeki bazı kışkırtmalar sonucu birbirine girer. Gazete; iktidarlar, örfi idare ve askeri yönetimler tarafından en çok kapatma cezası alanların başında gelir. 10 Ağustos 1940"ta "Bu adamlar benimle uğraşmak istiyor" diyerek Cumhuriyet Gazetesi"ni 90 gün süreyle kapatır İsmet İnönü. Bundan önce de kapatıldığı gibi bundan sonraki dönemlerde de, başta askeri yönetimlerin bulunduğu zamanlar olmak üzere Cumhuriyet kısa veya uzun aralıklarla kapatma cezası alır. Kenan Evren döneminde de, çoğunlukla olduğu gibi yine İlhan Selçuk"un bir yazısı sebebiyle kapatılır gazete. Tarih 24 Ocak 1983"tür. 18 Şubat günü tekrar çıkmasına izin verildiğinde Nadir Nadi, başyazısında şunlardan yakınacaktır: "Biz Cumhuriyetçiler için Atatürk"ün hayatta bulunduğu dönem gazetenin en parlak, en huzurlu yılları oldu. Nedense Atatürk"ten sonra yazgımız değişti." Bu dönemde gazetenin kadrosunda bugün liberaller olarak öne çıkacak genç isimler vardı. Hem de bunlar idari kademelerde görevliydi. Hasan Cemal bu ekibin başını çekiyordu. Hasan Cemal"i, yabancı dili ve solu biliyor olması sebebiyle İlhan Selçuk, Oktay Akbal ve Sami Karaören aldırmıştı gazetenin İstanbul"daki merkezine. Cemal, 2 Nisan 1981"de gazetenin genel yayın müdürlüğüne getirildi. Karaören, bu konuda, "Gençtir, yabancı dil biliyor, koşar, Cumhuriyet"i şey yapabilir. İşte yakışıklı makışıklı adamdır dedik. Ama Hasan Cemal tam bir ihanet içinde oldu. Ama şunu çok açık söylüyorum, vaktiyle komünistliği kimselere bırakmayanlar sonradan dönüş yapan kişiler oldular" iddiasındadır. Aileden Leyla-Bülent Uşaklıgil"in kızları Emine Hanım da müessese müdürlüğüne tayin edilir. Eski kadrosuna göre epey genç olan ekip gazeteyi liberal bir çizgiye getirmeyi kararlaştırır. Hatta Sami Karaören, liberal çizgiye gelme konusunda Hasan Cemal"in şu düşüncesini de kendilerine aktardığını söylüyor: "Hep birlikte olduğumuz bir ortamda iken Nadir Bey"e teklif etti. "Efendim" dedi "biz öyle bir gazete olalım ki Atatürk"ün aleyhinde de bir yazı çıkabilsin Cumhuriyet"te." Liberaller uzaklaştırıldı Bütün bunlar damla damla birikti. Osman Ulagay"ın, 1991"deki seçimden sonra yeni oluşacak hükümetin adresini, SHP"den ziyade DYP-ANAP olarak göstermesi ve İlhan Selçuk gibi isimlerin buna karşı tavır alması sonucunda Cumhuriyet Gazetesi"nin tarihindeki en önemli kriz patlak verdi. Hasan Cemal"in arkasındaki liberaller, İlhan Selçuk"un arkasındaki Kemalistlerin gazeteden ayrılması ile 5 Kasım 1991"den sonra gazetenin tek hakimi oldu. Ama gazeteden ayrılanların "Cumhuriyet okumuyoruz" kampanyası, gazetenin geleceğini tehlikeye atınca eski ekip işi bıraktı. Ve 10 Nisan 1992 tarihinden itibaren de İlhan Selçuk ekibi yine Cumhuriyet"e geri döndü. Bu olaylar gerçekleştiğinde Cumhuriyet Gazetesi"nin tirajı 120-130 binler civarında idi. Daha sonra sürekli düşerek 60, hatta 30-40 binlere inen satış bugün 45 ile 60 bin civarında. 7 Mayıs 2004"te 80 yaşını dolduracak olan Cumhuriyet Gazetesi"nin tirajı, 27 Mayıs"tan sonra diğer gazetelerin bir hafta kapatılması sonucu 500 bine ulaşması dışında 130 binlerden yukarı çıkmadı. Ve 1991"deki son hadiseden sonra eski okurlarını kaybettiği gibi yeni okur da kazanamadı. Gazetenin 1969-1977 tarihlerinde müessese müdürlüğünü yapan Sadun Tanju"nun, Cumhuriyet Olayı kitabındaki söylediklerine kulak verince, görülüyor ki gazetenin neden gerilediği ve okur kaybettiği konusunda 10 yıl önce yazılmış bir kitap bile hâlâ yol gösterici olabiliyor: "Gazete, ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal gelişme grafiklerini izleyemiyor, geride kalıyordu. (...) Cumhuriyet, 1970"lerin başından itibaren, yayın ve politikaları ve içeriği ile ülkedeki gelişmeleri iyi izlemeliydi. Bunu yapamadı. Doğrusu yapmak istemedi. (...) ... Cumhuriyet, yeni oluşumları kendi görüş açısıyla değerlendirmiş; bir başka anlamda muhafazakarlığın kurbanı olmuştur. Bugün artık eleştiri yapmanın bile zamanı geçmiş bulunuyor." Cumhuriyet Gazetesi, dünyadaki gelişmeleri nasıl görüp değerlendirebilirdi ki. Çünkü gazetenin başında, on yıl önce Emin Karaca"ya "...Türkiye"de bir "sivil toplum" için daha kırk fırın ekmek yemek lazımdır" diyen bir gazeteci-aydın-yazar olan İlhan Selçuk bulunmakta idi. 10 Nisan 1992"den sonra Kemalistlerin geri dönmesinden sonra gazetede yukarıda bahsedilen gelişmeler oldu. Cumhuriyet"in 90 milyara yükselen borçları ödenemez hale geldi. En büyük alacaklı ise İmar Bankası, dolayısıyla Kemal Uzan"dı. Uzan, alacakları konusunda anlaşmaya yanaşmadı, hatta icra yolunu tercih etti. Fakat Cumhuriyet, borçlarından kurtulabilmek için Yönetim Kurulu Başkanı Osman Nuri Torun"un bulduğu planı uyguladı. Bu plan 9 Aralık 1992"de yılında sonuca ulaştı ve gazetenin iflası sağlandı. Bu itirafın sahibi Cumhuriyet Gazetesi"nin 1967"den 1986 yılının başına kadar yazı işleri müdürlüğünü yapan ve halen gazetenin ikinci sayfasında yayınlanan makaleleri düzenleyen Sami Karaören. Karaören, Aksiyon"a aynen şunları söyledi: "İcralar, hacizler vardı. Fakat (O zamanki yönetim kurulu başkanı) Osman Nuri Torun, çok güzel bir şey hazırladı. Dedi ki, "Bir tek kurtuluş yolu var. İflasını sağlamak." Hakimler yardımcı oldu. İflasını sağladık. İflas edince kurtulduk. Biz, sıfır borçlu yepyeni bir Cumhuriyet kurduk. Borçlardan kurtulmuş olduk. Hâlâ daha alacağı olanlar, bulurlarsa alacaklar! Bu yeni Cumhuriyet"in borcu yok." Sami Karaören, "Hakimler yardımcı oldu" diyerek Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi"nin 9 Aralık 1992"deki iflası hakkında şaibeli bir durumu açığa vururken, gazeteden alacaklı olanların da böylece haklarını tahsil edemediğini dile getiriyor bu açıklamasıyla. Bundan sonra Türkocağı Caddesi, No: 39/41 Cağaloğlu adresinde bulunan 34599 ticaret sicil numaralı Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi iflas etmiş, ardından 10 Mayıs 2000 tarihinde yine Türkocağı Caddesi, No. 39/41 Cağaloğlu adresinde 437909 sicil numarası ile Yeni Gün Holding Anonim Şirketi kurularak İstanbul Ticaret Odası"na tescil ettirilmişti. Yaşayabilmek ve Türk medyasındaki diğer gazetelerle baş başa mücadele edebilmek için holdingleşen Cumhuriyet Gazetesi, Yeni Gün Holding"in de finans sorununa çözüm bulamaması sebebiyle hâlâ sermaye arayışını sürdürüyor. Maliye eski bakanlarından Zekeriya Temizel"in gazete adına temasları sürdürdüğü iddia edilirken, Cumhuriyet, bugün Türk medyasında, nerede ise tüm medya patronlarının hissesi bulunduğu bir gazete olarak da dikkat çekiyor. Gazetenin resmi danışmanı Emre Kongar"a göre Çapan ailesinden işadamı Günay Çapan"ın yüzde 20 ile ortak olduğu, Karamehmet ve Doğan Grubu"nun da elinde hissesini bulundurduğu Cumhuriyet Gazetesi"nde en büyük pay sahibi ise işadamı Turgay Ciner. Günay Çapan"ın ifadesiyle yüzde 60 gibi bir oranla Merkez Grubu Cumhuriyet"te söz sahibi. Bunlara rağmen okur da para koyarak Cumhuriyet Gazetesi"ne ortak olabiliyor. Günay Çapan, Cumhuriyet"te okurların patron olmasını istediklerini, bu nedenle gazeteye ortak olabilmenin yollarını açtıklarını, fakat okurun buna ilgi göstermediğini söylüyor: "Sahip çıkmadılar. O zaman niye eleştiriyorsunuz şimdi? Cumhuriyet Gazetesi"nde hâlâ böyle bir imkan varken bunları konuşalım. Niye katılmıyoruz kardeşim!" Fakat şu da bir gerçek ki, gazeteye kim ortak olursa olsun, destek verirse versin Cumhuriyet Gazetesi"nin yönetimi, İlhan Selçuk"un başında bulunduğu Cumhuriyet Vakfı"nın elinde. Hatta, eski Cumhuriyet çalışanlarının ifadesiyle Cumhuriyet Gazetesi"nde tek yetkili İlhan Selçuk! Patronsuz ve çalışanların çıkardığı gazete olduğunu söyleyen Cumhuriyet"te İlhan Selçuk"un istemediği bir şeyin gerçekleşmesi söz konusu değil. Cumhuriyet Gazetesi"nin ortaklarından Günay Çapan, gazeteye zor şartlarda destek verdiği halde ortak olarak kabul görmediğini belirterek şunları anlatıyor: "Sahibi olarak ben Cumhuriyet Gazetesi"nin genel yayın politikası içerisinde, yani gazetenin yayın ilkelerini belirleyen bir noktada değilim. Cumhuriyet"in yazar ve çizerlerinin hiç bir zaman ne fikriyatına ne de zikriyatına müdahil olmadım. Gazeteci değilim, işadamıyım. Birisi gidip cami yaptırıyor. Ben de Cumhuriyet Gazetesi"ne bağış yaptım. Burası daha bir ibadet yeridir diye..." İlhan Selçuk"un gazetede sözü geçen tek kişi olmasından mıdır bilinmez, dosyayı hazırlarken ortada bir İlhan Selçuk gölgesi dolaşmaktaydı sanki. Görüşme talebinde bulunduğumuz Mehmet Barlas, Osman Ulagay, Hasan Cemal gibi isimler konuşmak istemezken, görüşme gerçekleştirdiğimiz bazı isimler de oldukça temkinli yaklaştı konuya. Hasan Cemal"in, Cumhuriyet"le ilgili yeni bir kitap çalışması içinde olduğunu öğrendik. İlhan Selçuk"un da bir Cumhuriyet kitabı yazacağı söyleniyor uzun zamandır. Nerede ise Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt olan, aralarında sadece 6 ay fark bulunan Cumhuriyet Gazetesi ile ilgili bugüne kadar yazılan tek bir kitap var. O da gazeteci-yazar Emin Karaca"nın kaleme aldığı "Cumhuriyet Olayı" adlı kitap. Medya kuruluşları, gazeteler Türkiye"nin kara kutularıdır. Ancak böylesine önemli; bürokrasi, asker ve sivil toplum üzerinde eskiden de olsa etkileyici ve yönlendirici; yayın hayatı boyunca bazı olaylara angaje olduğu bilinen Cumhuriyet gibi bir gazete hakkında bugüne kadar sadece bir kitabın çıkmış olması da oldukça üzücü. Cumhuriyet Olayı kitabının yazarı Emin Karaca, kitap çıktıktan sonra İlhan Selçuk"un başında bulunduğu gazetenin kendisine adeta "ambargo" uygulandığını söylerken, aileden Emine Uşaklıgil ise kitabın "eksik" bile olduğunu düşünüyor. İlhan Selçuk gölgesi İşte böylesine, herkesin birbiri hakkında ve olaylar üzerine konuşmakta tedirgin olduğu bir ortamda görüşmek istediğimiz bazı isimler ile randevulaşmak bile çok uzun zaman aldı. Randevu gerçekleştirdiğimizde ise nihayetinde eski çalıştıkları kurum olması ve İlhan Selçuk"un halen başında bulunması sebebiyle görüşme yapmaktan vazgeçmeyi düşündüklerini itiraf edenler oldu. Selçuk görüşme talebimize olumlu yanıt vermezken bugün Cumhuriyet"te çalışmakta olanlardan sadece Sami Karaören"le röportaj gerçekleştirebildik. Cumhuriyet"te eskiden bir şekilde çalışmış olan kişilerden aldığımız bilgilere göre gazetenin halihazırdaki yayın anlayışını "marjinal, statükocu ve Kemalist" olarak ifade etmek mümkün. Ama gazetede 1962-64 yıllarında çalışmış olan, daha sonraki dönemlerde de kitap kritikleri yazan Hilmi Yavuz"un burada bir itirazı oluyor: "Bugün çağdaş bir Kemalizm yorumu yapılacaksa eğer bu yorum İlhan Selçuk"un ve onun düşüncelerinin üretildiği Cumhuriyet Gazetesi"nin Kemalizmi değildir bana göre." 27 yıl çalıştıktan sonra 1993 senesinde Cumhuriyet"ten ayrılan Atilla Dorsay ise bakın bu konuda neler söylüyor: "Cumhuriyet okuyarak Türkiye"yi takip edemez, Türkiye"nin, hatta dünyanın nabzını tutamazsınız. Cumhuriyet"in yöneticileri sanki sadece kendi gazetelerini okuyorlar gibi geliyor bana." Hasan Cemal"le birlikte liberal kanadın iki numaralı ismi olan Vatan Gazetecisi idareci ve yazarlarından Okay Gönensin de Cumhuriyet"i okurların neden terk ettiği sorusuna şu yaklaşımı getiriyor: "Statükocu çünkü. Hâlâ 1950"li, 1960"lı yılların ideolojik takıntılarını devam ettiriyor Cumhuriyet. Hiç bir özgürlükçü açılıma izin vermiyor. Ve hâlâ Türkiye"yi dar kalıplar içinde yorumlamaya devam ediyor. Avrupa Birliği"nden kuşku, Kıbrıs"ta çözümsüzlük, her türlü demokratik gelişmenin radikal sağa yarayacağına dair korku. Bu platformda da faşizan fikirlerle yan yana geliyor." Cumhuriyet"te değişimi gerekli görenlerin yanında bir değişimin mümkün olmadığını düşünenler de çıktı karşımıza doğal olarak. Hasan Cemal"in ekibinde yer alarak iki sene Cumhuriyet"te yazarlık yapan medya sosyoloğu ve Radikal Gazetesi Yazarı Haluk Şahin, demokrasinin sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için haber ve fikir yelpazesinin mümkün olduğu kadar geniş olması gerektiğinin altını çizerek "Cumhuriyet"in Türk basınının şu döneminde çok önemli bir kurumu temsil ettiğini" düşünüyor. Şahin bunu söylerken, Cumhuriyet Gazetesi yöneticilerinin bazı konularda taşıdığı kaygılar noktasında "Ben Türkiye"de sivil toplumun Cumhuriyet Gazetesi"nin zannettiğinden daha güçlü olduğuna inanıyorum" diyor. Atilla Dorsay ise, statükocu ve kapalı tutumu dolayısıyla Cumhuriyet"in, bugün oynayabileceği büyük toplumsal ve siyasal rolün ancak bir kısmını oynayabildiğini dile getiriyor. Değişim için Günay Çapan, para sıkıntısını öne sürüyor. Hilmi Yavuz, çok radikal değişiklikler yapılırsa ancak Cumhuriyet"in değişebilmesini mümkün görüyor ama bugünkü anlayışla da değişimin önünün kapandığını düşünüyor. "1991"deki liberal değişimi gerçekleştirebilseydik bugün Le Monde, Washington Post gibi bir Cumhuriyet çıkıyor olacaktı" diyen Okay Gönensin"in yorumu da Hilmi Yavuz"la aynı: Şu anda Cumhuriyet son derece dar bir grubun sözcüsü halinde çıkıyor. Bütün haberleri taraf. Değişmez bu saatten sonra artık Cumhuriyet." 12 Mart 1971 Muhtırası"ndan önce gerçekleştirilecek olan 9 Mart Cuntası"nda Milli İstihbarat Teşkilatı adına görev yapan ve İlhan Selçuk"la bu dönemde tanışan Mahir Kaynak ise konuyu farklı bir düzleme taşıyor: "Türkiye demokratik rejimi seçtiğinde Cumhuriyet Gazetesi asker-sivil-bürokratların sözcüsü konumunda idi. Ve çok da güçlü idi. Gücünün azalması, aslında gazetenin kötü yönetilmesinden kaynaklanmıyor. Asker-sivil-bürokratların güç kaybına uğramasından kaynaklanıyor. Çünkü bir yandan halk siyasete daha çok katıldı ama asıl önemlisi, bugüne kadar gelen süreç içerisinde devletin ekonomik kaynakları sınırlandı, elinden alındı. Dolayısıyla bunlar da etkisiz hale geldiler. Hele şu son zamanlarda özelleştirme sonucu bu gücü tamamen kaybettiler. O bakımdan Türkiye"de neden CHP veya asker-sivil-bürokratları temsil eden görüş kaybediyor, liderleri mi kötü, iyi yönetilemiyorlar mı sorularının cevabı "Hayır" onunla ilgili değildir. Sebep o gücü destekleyen maddi temelin ortadan kalkmasıdır. Ve kimse bunu düzeltemez. Yani Cumhuriyet"e daha başka yöneticiler de getirseniz politikaları değişmezse yeniden güç sahibi olmaları mümkün değil." YENİ GÜN HOLDİNG A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeleri: Erol Erkut, İlhan Selçuk, İbrahim Yıldız, Akın Atalay, Alev Coşkun, Günay Çapan Firmanın İş Konusu: Esas itibari ile görüntülü, sesli, basılı ve elektronik iletişim araçları ile yayıncılık faaliyetleri göstermek üzere kurulmuş ya da kurulacak şirketlerin sermaye ve yönetimine katılarak bunların yatırım....ve ana sözleşmesinde yazılı olan diğer işler. BÜTÜN MEDYA PATRONLARI ORTAK İlhan Selçuk"un Emre Kongar"a verdiği bilgiler ışığında Cumhuriyet Gazetesi: * Vakıf, holding içinde değişmez ve imtiyazlı olarak yüzde 10 hisseye sahiptir. * Holding, Cumhuriyet Gazetesi"ni yayınlayan Yeni Gün Haber Ajansı"nın mali işlerini koordine eder, hiç bir şekilde yayın politikasına karışmaz. * Cumhuriyet Gazetesi"nin yayın ilkelerinin uygulamasını yayın kurulu yapar. Yayın kurulu, vakıf tarafından atanmıştır ve bu konudaki tek yetkilidir. * Holding"in yüzde 10"u vakfa ait olan imtiyazlı hisselerinin dışındaki dağılımda, bir ikinci yüzde 10 da Cumhuriyet okurlarına aittir. Bu kişilerin sayısı 240"tır. * Holding hisselerinin yüzde 20"lik bir bölümü Kasım 2000 tarihinde Günay Çapan"a satılmıştır. * Son günlerde ikinci bir yüzde 20 hisse de Park Grubu"na satılmıştır. Şimdi resmi bilgiler içinde yer almayan ve bazıları muhtemel gelişmelere ilişkin olan üç bilgi daha vereyim: * Doğan grubu da holdingde üç yüz bin dolarlık hisse almak istemiş, bunun elli bin dolarını ödemiş, sonradan hisselerini bu miktarla sınırlı tutma eğilimi göstermiştir. * Günay Çapan hisselerini devretme eğilimindedir. * Holding yeni ortaklar aramakta ve çeşitli sermaye gruplarıyla temaslarını sürdürmektedir. Temas sürdürülen gruplar ve kişiler arasında Çukurova grubuna mensup olanlar da vardır. Kaynak: http://www.kongar.org/medyanotu/249_Medya_...ecek_mi_VII.php Alıntı
Φ ANTİ ŞAHVELİ Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2006 CUMHURİYETİN YALAN HABERLERİ Cumhuriyet'in haberine yalanlama: Türk okulları Rusya'da faaliyetlerini başarıyla sürdürüyor Bölücü terör örgütü PKK'nın yurtdışında propagandasını yapan Fırat Haber Ajansı'nın Rusya'daki Türk okullarıyla ilgili haberi Ülkede Özgür Gündem’den sonra Cumhuriyet Gazetesi'ne de kaynak oldu. 6 gün önce terör örgütüne yakınlığıyla bilinen Ülkede Özgür Gündem gazetesinde Moskova’daki Türk okulları ile ilgili yer alan haber dün de Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Cumhuriyet'in ulaştığı bilgilere göre’ ifadesiyle yayınlandı. Ülkede Özgür Gündem ve Cumhuriyet gazetelerinde, Moskova’daki Türk okulları ile ilgili yayınlanan haberlerin doğru olmadığı ortaya çıktı. Rusya Federasyonu'nda Türk işadamlarının desteği ile faaliyetlerini sürdüren okullar, derece alarak yoluna devam ediyor. Zaman'a açıklamada bulunan söz konusu okullara destek veren şirketlerden Tolerans Eğitim Kurumları Genel Müdürü İsmail Tas, "Sankt Petersbug ve Moskova'daki okullarımız, 495 öğrenci ve Türkiye ile Rusya'dan öğretmenlerle faaliyetlerini sürdürüyor. Üstelik olimpiyatlarda derece alıyor." diye konuştu. Okullarla ilgili herhangi bir sıkıntının olmadığını vurgulayan Tas, "Kimseyle bir sıkıntımız yok ve okullarımız başarılı." dedi. Tas'ın verdiği bilgilere göre Uluslararası 664 Numaralı Lise, ‘Rusya'nın en iyi okulları yarışması'nın finalinde başkent Moskova'da Sankt Petersburg kentini temsil edecek. İsmail Tas, önümüzdeki ekim ayında ise Moskova'daki okulun 10'uncu kuruluş yıldönümünü her iki ülkeden yetkililerin katılacağı büyük bir törenle kutlayacaklarını ifade etti. Tas şunları söyledi: “Okullarımızın bulunduğu kentlerdeki yerel medya bu okulları ‘en başarılı okullar’ diye övüyor. Okullarda aralarında Rusça ve Türkçenin de bulunduğu pek çok dil öğretiliyor. Daha önce de benzeri iddialar ortaya atılmış ve yalanlanmıştı.” Ataşeden habere yalanlama Türkiye'nin Moskova Büyükelçiliği Eğitim Müşaviri Dr. Mahmut Bozan da gazetelerde yer alan haberlerin gerçeği yansıtmadığını dile getirdi. Bozan, "Cumhuriyet Gazetesi tarafından 9 Şubat 2006 tarihli haberde kullanılan bilgiler, ‘günlük bir gelişmeyi aktarıyor gibi' verilse de bugün böyle bir durum söz konusu değildir. Rusya Federasyonu ile Türkiye arasındaki ilişkiler eğitim alanında da iyi bir düzeyde devam etmektedir. Bu iyi ilişkilerin geliştirilmesi ve daha iyi bir düzeye çıkarılması iki ülkenin de yararına olacaktır. Eğitim ilişkilerini ‘problemli' gibi göstermeye çalışmak bu ilişkilere olumlu katkı sağlamıyor." şeklinde konuştu. -------------------------------------------------------------------------------- Diyanet’ten Cumhuriyet Gazetesi’ne yalanlama Diyanet İşleri Başkanlığı, “Anayasa’da ifadesini bulan laiklik ilkesi doğrultusunda, hizmet alanına giren faaliyetlerini herhangi bir siyasi parti veya düşünceye göre değil mevzuat ve bağımsız yargı kararları çerçevesinde yürüttüğünü” bildirdi. Başkanlık’tan yapılan yazılı açıklamada, dün Cumhuriyet gazetesinde yer alan “AKP kadrolaşmasında son perde: Bir gecede 700 din adamının görev yeri değiştirildi” başlıklı haberin gerçeği yansıtmadığı kaydedildi. Açıklamada, “Gerçeğe aykırı isnat ve değerlendirmelerin, asılsız bilgi ve çarpıtılmış yorumlara dayanmış olması ve bunların hiçbir ciddi araştırma yapılmaksızın manşete taşınması, son derece üzücüdür. ‘Siyasi kadrolaşmaya aracı olma’ isnadı tamamen asılsız ve kasıtlıdır.” denildi. 2005 yılı içerisinde 267 ilçe müftüsünün görev yeri değişikliği talebinde bulunduğu, 113’ünün talebinin yerine getirildiği; azami çalışma süresini dolduran 31, asgari çalışma süresini dolduran 14 ilçe müftüsünün başka ilçelere atandıkları; 22 müftünün de soruşturma sonucu tayin edildiği kaydedildi. Ankara, aa ------------------------------------------------------------------------------------------ Ankara ve Moskova’dan Cumhuriyet’in ‘okul rahatsızlığı’ haberine yalanlama geldi Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan, Moskova yönetiminin, Rusya ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerindeki okullara ilişkin Türk makamlarına şikayette bulunduğuna ilişkin bir bilgileri olmadığını söyledi. Tan, haftalık basın toplantısında bir gazetecinin, “Basına yansıdığı şekliyle Rusya Devlet Başkanı Putin’in ziyareti sırasında Rus yetkililer Türk güvenlik birimlerine Fethullah Gülen okullarına ait bir dosyası iletti mi?” sorusuna, “Elimizde böyle bir bilgi yok.” cevabını verdi. Rus diplomatik kaynaklar da bu konudaki haberleri doğrulamadı. Kaynaklar, Moskova’daki Türk okullarının faaliyetlerinin halen sürdüğünü vurguladı. Cumhuriyet gazetesinde dün yayınlanan haberde bölgedeki Türk okullarının, “İslamcı ve Pantürkist” eğitim verdiği ve bunun Rus yetkilileri rahatsız ettiği iddia edilmişti. Gazete bu konuda diplomatik yetkilileri iddialarına dayanak yapmıştı. Ankara, Zaman ------------------------------------------------------------------------------------------------ ‘Kerkük’e müdahale planı’ haberine yalanlama geldi Türkiye'nin, “Kerkük kentinin statüsünün değiştirilmesine yönelik girişimlerin sürmesi halinde Irak'a sınır ötesi harekât planı yaptığı, ABD'nin de buna yeşil ışık yaktığı” yönündeki haber Dışişleri tarafından yalanlandı. Cumhuriyet gazetesinde Mustafa Balbay imzasıyla manşetten verilen haberle ilgili bir soruyu cevaplandıran Dışişleri Sözcüsü Namık Tan, “Türkiye'nin anlayışı, Irak'ta karşılaşılabilecek en kötü ihtimallere tepki vermeye değil, bu ihtimallerin şimdiden bertaraf edilmesi için Iraklılar ve uluslararası toplumla birlikte çalışılmasına dayanmaktadır.” dedi. Ankara'nın “Irak'ın bütünlüğü ve milli birliğinin muhafazasını” güden politikasının bilindiğini vurgulayan Sözcü Tan, Kerkük konusundaki hassasiyetlerin Irak'taki bütün taraflar ile uluslararası camiaya aktarıldığını vurguladı. Haberde, “Son MGK toplantısında dile getirilen ve PKK faaliyetlerine de yönelik olduğu belirtilen plana göre TSK’nın 20 bin askerle K. Irak'a girmeyi öngördüğü” iddia edilmişti. Dışişleri açıklamasında, MGK bildirisinde Türkiye'nin Irak'ta istikrarın tesisi ile “bütün kesimlerin katılımıyla sonuçlandırılması hedeflenen siyasi sürece desteğinin vurgulandığı” hatırlatıldı. -------------------------------------------------------------------------------------------------- Genelkurmay da MGK da yalanladı, Hikmet Çetinkaya inanmadı Fethullah Gülen hakkında çoğu tekzip edilmiş haberlerden oluşan yazı dizisini sürdüren Hikmet Çetinkaya, dün Genelkurmay Başkanlığı, Milli Güvenlik Kurulu, Başbakanlık Takip Kurulu ve bizzat Cumhuriyet gazetesi tarafından yalanlanan bir rapordan alıntılar yaptı. Söz konusu rapor daha önce de Cumhuriyet'te yayınlanmış ve yargı konuşu olmuştu. İlgili mahkemelerin haberde adı geçen kurum ve kuruluşlardan resmi yazıyla istediği raporun asparagas olduğu ortaya çıkmıştı. Cumhuriyet, 3 Ağustos 2000 tarihinde Genulkurmay’ın BÇG’ye ait irtica raporlarını yalanladığı ve “Bizde böyle bir rapor yok.” açıklaması yaptığını yazmıştı. Cumhuriyet’in Genelkurmay’a dayanarak birinci sayfasından ‘olmadığını’ duyurduğu raporlar 4 yıl sonra Hikmet Çetinkaya’ya kaynak oldu. (yazıklar olsun) Söz konusu haberle ilgili olarak Sultanahmet ve Üsküdar Adliyesi’nde açılan diğer davalarda da mahkemeler, Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Genelkurmay Başkanlığı ile Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu’ndan sözde raporu istedi. MGK, Tümgeneral Hasan Peker Günal imzasıyla 5 Kasım 2001 tarihinde gönderdiği yazıda, böyle bir raporun MGK gündemine gelmediğini kaydetti. Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu ile Genelkurmay Başkanlığı’ndan da yalanlama geldi. Tümgeneral M. Erdal Şener ve Başbakan Müsteşarı Ahmet Şağar, adı geçen raporun var olmadığını bildirdi. Üsküdar Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29 Ocak 2001 tarihinde sözde BÇG raporunun bir örneğini gazeteden istemesi üzerine Cumhuriyet’in Müessese Müdürü Erol Erkut, resmi yazıyla şu cevabı gönderdi: “Müessesemiz arşivinde böyle bir rapor bulunmamaktadır.” Cumhuriyet 3 Ağustos 2000 tarihli birinci sayfasında ‘BÇG raporu tartışması’ başlığıyla Genelkurmay'ın resmi açıklamasına yer vermişti. Genelkurmay başkanı adına adli müşavir-hâkim Tümgeneral M. Erdal Şenel imzasıyla gönderilen yazıda, raporun varlığı kesin bir dille reddedilmişti. Yazıda şöyle dendi: “... Mahkemenizde açılmış olan bir tazminat davasında Cumhuriyet gazetesinde bir haberde yer aldığı belirtilen ‘Genelkurmay Batı Çalışma Grubu’nun düzenlediği rapor özetinin’ gönderilmesi istenmektedir. Yapılan araştırmada, belirtilen nitelikte bir raporun olmadığı anlaşılmıştır.” ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Başbakanlık’tan Cumhuriyet’e yalanlama Başbakan Tansu Çiller, Cumhuriyet gazetesinin “Başbakanlık’ta proje alan, açtığı davadan vazgeçiyor” başlıklı dünkü haberini yalanladı. Başbakanlık’tan konuyla ilgili olarak yapılan açıklamada şöyle denildi: “Cumhuriyet gazetesinde yeralan “Başbakanlık’ta proje alan, açtığı davadan vazgeçiyor” başlıklı haberde, Başbakanlıkça açılan bir ihale ile bir kooperatif uyuşmazlığı arasında bağ kurularak asılsız iddialar ileri sürülmektedir. Gazetenin ortaya attığı olayda gerçek şöyledir: Dış tanıtımının Türkiye için taşıdığı önem dikkate alınarak, Başbakanlık Dış Tanıtım Başmüşavirliği’nce bu konuda bir çalışma yapılması kararlaştırılmıştır. Bu amaçla Türkiye’nin öncelikle “siyasi”, “turizm ve kültürel” ve “ekonomi” alanlarında dış tanıtımının yapılması için bu konuda uzman reklam şirketleri arasında bir konkur düzenlenmiştir. Bu konkura yedi büyük reklam şirketi çağrılmıştır. Konkur kurulu tarafından Türkiye’nin dış tanıtımını üç dalda yapacak beş şirketin yaklaşımı uygun bulunmuştur. Bu seçimde hiçbir makam ve yakınından telkin alınmamıştır. Şirketlerin ürünlerinin değerlendirilmesi amacıyla 10 Eylül 1994'te kamuoyuna sunulmuştur. Sayın başbakan ve eşi konkur sonuçlarını ilk kez bu toplantıda öğrenmişlerdir. Cumhuriyet gazetesinin iddialarının aksine, Başbakanlık henüz Türkiye’nin dış tanıtımıyla ilgili ürünlerini sergileyen reklam şirketlerinden hiçbiriyle anlaşma yapmamıştır. Ayrıca, anılan ajansların hiçbirine başka bir proje nedeniyle Başbakanlık Tanıtma Fonu’ndan ödeme yapılmamıştır. Türkiye için “dış tanıtım” etkinliğinin asılsız iddialarla önlenmeye çalışılması, hem Türkiye’ye; hem de bu şirketlerin ürünlerini değerlendiren Dış Tanıtım Danışma Kurulu üyelerine haksızlıktır. Gazetenin bu asılsız iddiaları ile ilgili olarak yargıya başvurulacaktır.” --------------------------------------------------------------------------------- Irak’taki Türk okullarını karalayan Cumhuriyet’in haber kaynağı PKK Cumhuriyet gazetesi, önceki gün terör örgütü PKK’nın Avrupa’da yayın yapan haber ajansı Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) çarpıtma haberini ‘kendi haberi gibi’ okuyucularına duyurdu. ANF, Kuzey Irak’ta bulunan Türk okullarının bölgedeki Kürtleri asimile etmeye çalıştığını ileri sürmüş, Kerkük’te açılması düşünülen okul için yapılan resmî başvuruyu çarpıtarak haberleştirmişti. Haberi kaynak göstermeden kullanan Cumhuriyet Gazetesi de aynı iddialara yer verdi. Cumhuriyet daha önce de ANF’nin Rusya’daki Türk okullarıyla ilgili haberini kaynak göstermeden kullanmış; ancak iddiaların yalan olduğu ortaya çıkmıştı. Türkiye’de her gün kanlı eylemlere imza atan terör örgütü PKK, Kuzey Irak’ta yaşayan Kürt çocukların iyi eğitim almasından rahatsız. Dünya standartlarında eğitim faaliyeti vererek Iraklı çocukları yetiştiren Türk okullarıyla ilgili terör örgütünün Avrupa’dan yayın yapan haber ajansı ANF, yalan haberler servis etmeye başladı. Ajans önceki gün Kerkük’te okul açılması için yapılan resmî başvuruyla ilgili haberinde doğru olmayan bilgilere yer verdi. Haberde ‘Kürt kültürünü asimile’ ettiği iddia edilen okullarda Talabani ve Barzani’nin yakınlarının da eğitim gördüğüne dikkat çekildi. Cumhuriyet gazetesi de dün birinci sayfadan verdiği haberde bölgede eğitim faaliyetlerini sürdüren Fezalar Eğitim Birliği’nin Erbil ve Süleymaniye’de bulunan 4 okul dışında Kerkük’te de okul açılması için resmî başvuru yaptığını duyurdu. Haberde ANF’deki asılsız iddialar sıralanırken, karma eğitim yapıldığı ve “Türkiye’nin bu okullar üzerinden Kürtleri asimile etmeye çalıştığı” iddialarına yer verildi. Haberde ayrıca Irak’ın eski diktatörü Saddam Hüseyin’in Bağdat’ta Türk okulu açılmasına izin vermediği, Saddam’ın Erbil yönetimini ele geçirmesinin ardından buradaki Türk okuluna da baskı uyguladığı belirtildi. Büyükelçilik yalanlamıştı Cumhuriyet, daha önce de ANF’nin “Rusya’daki Türk okulları öğretmenlerinin sınır dışı edildiği yönündeki” haberini kaynak göstermeden kullanmıştı. Ancak bu iddialar Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği Eğitim Müşaviri Dr. Mahmut Bozan tarafından şu ifadelerle yalanlanmıştı: “Cumhuriyet’in haberindeki gibi bir durum söz konusu değildir. Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler eğitim alanında iyi bir düzeyde devam etmektedir. Eğitim ilişkilerini ‘problemli’ göstermeye çalışmak bu ilişkilere olumlu katkı sağlamıyor.” Cumhuriyet, dünkü haberinde yalanlanmış bu iddiaları bir kez daha gündeme getirdi. ------------------------------------------------------------------------------------------------- Cevap yok, ‘optik çarpıtma’ var! Hasan Cemal’in yeni kitabıyla İlhanlılar’ı bombalaması üzerine kimileri İlhan Selçuk’u mağdur gibi göstermeye çalışıyor... Böyle bir çaba, Şili’de Allende’yi kanlı bir darbe ile deviren diktatör Pinochet’yi mağdur ilan etmeye benzer! HC, bir anı kitabı yazdı. Cumhuriyet’in iç yüzünü anlattı. Elbette, başka birisi de kendi hatıralarını yazabilir ve farklı bir öykü anlatabilir... HC’nin tezlerini tekzip edecek sözünüz varsa çıkar bunları yazarsınız. Diyebiliyorsanız “doğrusu öyle değil, böyledir” dersiniz... Özellikle de, İlhan Selçuk! Hakkında yazılanlara birebir cevaplar vermek durumundadır... Örneğin, “Ben Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıp yerine sol dikta rejimi tesis etmek isteyen 9 Mart Cuntası’nın önder kadrosu içinde yer almadım” diyebilir mi, İlhan Selçuk? “Hasan Cemal, demokrasiyi, seçim sandığını hazmedemediğimi yazıyor. Bunlar düpedüz yalandır, iftiradır” karşılığını verebilir mi? “SSCB’nin eli kanlı diktatörü Stalin’i savunan yazılar yazmadığını” iddia edebilir mi? Cumhuriyet’te, “askeri irtica konusunda kışkırtan türde yayınlar” yaptığını, gazetesinin “psikolojik harekatın öncü kalesi” olduğu gerçeğini inkar edebilir mi? Ya da gazetesinde “ideolojik zaptiyeliğe” dayanan “tek adam saltanatı kurmadığını” söyleyebilir mi? İlhan Selçuk bu ve benzeri sorulara yıllardır cevap vermekten kaçıyor. Hasan Cemal’i falan bir kenara bırakıp önce bir zahmet bunları izah ediversin! HC anı kitabında ne yazıyor? Berin Nadi’ye göre, İlhan Selçuk ‘Moskovacı bir komünistti’ diyor. Berin Hanım HC’ye sık sık “İlhan’a bak Stalin gibi yürüyor” dermiş... Başka? İlhan Selçuk Stalin’i savunan bir yazı yazdığında, Uğur Mumcu’nun ona, sütununda “Stalin döneminde 786 bin kişi kurşuna dizilmişti. O bir insan kasabıydı” diye cevap verdiğini, yazıyor... Yaşar Kemal’in 1997’deki bir sohbetlerinde İlhan Selçuk’tan “Koca Cumhuriyet’i askerin gazetesi haline getirdi” diye yakındığından bahsediyor... *** HC’nin kitabında yazılanlara karşılık İlhan Selçuk ne yaptı? Cevap vermek yerine, HC’yi patronuna şikayet etti! Başka? Selçuk, “Bu sıradan bir kitap olayı değil. Saldırı ve sövgü içeren bu kitapla Cumhuriyet’e ve bana karşı ortak bir harekat düzenlendi” diye yazarak tartışmanın eksenini bambaşka bir yere taşıma gayretine girdi. Yani, İlhan Selçuk “optik çarpıtma” yöntemini kullanıyor! ‘İlhanlılar’ için bu metot acayip elverişlidir... “Cumhuriyet gazetesine karşı iç ve dış komplo”dan “Laik Cumhuriyet’e karşı saldırı”ya kadar bir dizi hayali gerekçe öne sürüyorlar ki, HC’nin kitabı ile yeniden gündeme gelen ana tartışma konularını hasır altı edebilsinler! Böyle yaparak basındaki ve başka çevrelerdeki bağlaşıklarınızı da harekete geçirirsiniz: Düşman kuvvetlerin silahı olarak gördüğünüz-gösterdiğiniz bir anı kitabı-yazarı sonuçta suçlu bile ilan edilebilir! İlhanlılar, aynen eski Doğu Bloku rejimleri gibi “içeride yapılanlar gizli kalsın” istiyor. Rejim propagandasının ezberini bozan deşifreler yaşandığında-gerçekler ortaya çıktığında, bunu ortaya çıkaranlara komplolardan beslenen yaftalar asmak, kamuoyunun gözlerini bağlamak için şahane bir yoldur... Ancak, finalde kaybeden siz olursunuz! Eski SSCB rejimi, “içerideki ağır faulleri” mesela “Gulag takımadalarında yaşananları” silebildi mi? Oradaki tüyler ürpertici gerçekleri sadece bir müddet için saklayabildi, dünya kamuoyundan... Sonra? Gerçekler, patlayıverdi! Yıllarca irtica yaygarası yapacaksın, sonra da gazetenin sahibi Nadir Nadi “Kuracaksın İstiklal Mahkemeleri’ni sallandıracaksın hepsini!” diyecek. 18 yıl sonra bu muhabbet bir anı kitabında yazılınca da, yazan tu kaka olacak! ZAMAN GAZETESİNDEN DEVAMI GELECEK! Alıntı
Φ ANTİ ŞAHVELİ Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2006 ‘Evrim sürgünü’ haberi de yalan çıktı Hasan Cemal’in yazdığı son kitap ile yöneticileri ve uygulamaları tartışılmaya başlanan Cumhuriyet Gazetesi, çarpıtma bir habere daha imza attı. Dün ‘Evrim sürgünü; Mersin’de 5 öğretmenin görev yeri, cami imamının şikayeti üzerine değiştirildi’ manşeti ile çıkan gazetenin haberinin tamamen çarpıtma olduğu belirlendi. Öğretmenlerin cami imamının şikayeti ile değil, velilerin şikayeti ve yapılan suiistimaller sebebiyle soruşturma geçirdikleri anlaşıldı. Ayrıca soruşturmanın yeni olmadığı, 2 Haziran 2005’te velilerin şikayetleri üzerine İlköğretim Müfettişi Ali Arsoy’un konuyu araştırmak için görevlendirildiği ortaya çıktı. Soruşturmanın 2 Haziran-20 Eylül 2005 tarihleri arasında devam ettiği kaydedildi. Müfettişlerce yapılan soruşturma sonucunda Mersin Yalınayak İlköğretim Okulu Müdürü Ali Galip Duran’ın, eşi Zeliha Duran’ın Bağ-Kur emeklisi olmasına rağmen ‘herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık almadığı’ beyanı ile eş yardımı aldığı tespit edildi. Duran’ın ayrıca girmesi gereken derslere, yerine aynı okuldan emekli Şammas Kantaş’ı derslere soktuğu ve tüm ücretlerini kendisinin aldığı tespit edildi. Mersin Valisi Atilla Osmançelebioğlu, bazı gazetelerde 5 öğretmenin görev yerinin “evrim teorisi” anlattıkları gerekçesiyle değiştirildiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını açıkladı. Öğretmenler hakkında velilerin şikayeti üzerine soruşturma yapıldığını ifade etti. Osmançelebioğlu, soruşturma sonucunda söz konusu öğretmenlerin “Usulsüz eş yardımı ve ek ders ücreti aldığı, görevde ayrımcılık, ödüllendirmelerde haksızlık yaptığı tespit edilmiştir. Öğretmenlere yürürlükteki mevzuat çerçevesinde yargı yolu açık olmak üzere disiplin cezası uygulanmıştır.” dedi. Yapılan soruşturma sonucunda maaş kesme cezası alan öğretmenler Sevilay Çiftçi Aktürk, Mehtap Pektaş ve Aydanur Altun’un dinî değerlere saygısızlık ettikleri, sürekli görevlerine geç geldikleri, İstiklal Marşı törenlerine katılmadıkları ve kılık kıyafet yönetmeliğine uymadıkları için ceza aldıkları müfettiş raporlarına yansıdı. --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Hürriyet Gazetesi'nin özür dilediği yalan habere Cumhuriyet Gazetesi ödül verdi Cumhuriyet gazetesi, Bülent Dikmener adına 25.’sini düzenlediği yarışmada asparagas habere ödül verdi. Hürriyet yazarı Özdemir İnce’nin 20 Aralık 2003 günü sürmanşetten yayınlanan, ardından asparagas olduğu ortaya çıkan ‘Mini etekli kızı diri diri yaktılar’ başlıklı haber, yarışmada jüri özel ödülüne layık görüldü. Zaman’ın doğru olmadığını ortaya çıkardığı haberle ilgili olarak Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Doğan Satmış da “Manşetin sunumu, kastımızı aşacak ve yanlış algılamaya yol açabilecek biçimde oldu.” itirafında bulunmuştu. Fransız basınının ‘getto serserileri’ olarak andığı katillerin Müslüman olmadığı, cinayetin de mini etekle ilgisinin bulunmadığı ortaya çıkmıştı. İnce, haberine kaynak gösterdiği Gaye Petek tarafından ‘yapılan doğru bir gazetecilik değil, gazetecilik oyunudur’ diyerek yalanlanmıştı. Gazetecilerin ideolojilerine göre ödüllendirildiği iddialarına bir yenisi daha eklendi. İrtica haberlerine önem veren Cumhuriyet gazetesi, başka gazetelerde yayınlanan yalanlanmış türban haberlerine de özel önem verdiğini gösterdi. Hürriyet gazetesi yazarlarından Özdemir İnce, ‘Mini etekli kızı diri diri yaktılar’ haberi ile ödüllendirildi. Söz konusu haber, birçok gazeteci tarafından eleştirilmişti. Hatta Derya Sazak, Milliyet gazetesinde haberin arkasında durmaya çalışan genel yayın yönetmenini isim vermeden şöyle eleştirmişti: “Medyada ‘rönesans’a her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Bu görev de geleneği olan gazetelere düşüyor. Mesleği ayakta tutan değerleri aşındırarak geleceği kuramazsınız. Sahi genç iletişimciler hangi tür gazetecilik anlayışını örnek alacaklar? ‘Mini etekli kızı Paris’te diri diri yaktılar!’ manşetini mi? Medyaya özeleştiriye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.” Özdemir İnce’nin hazırladığı habere kaynaklık eden Gaye Petek, Zaman’a yaptığı açıklamada Hürriyet’in bir buçuk saatlik konuşmadan sadece birkaç satırlık bölüme haberde yer verdiğini kaydetmişti. Yeni Şafak gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren de konuyla ilgili 23 Aralık 2003’te ‘Bir Gazetecilik Cinayeti’ başlıklı yazısında şunları yazmıştı: “Bu, bir bayanın genel sözleri içinde geçen bir cümle. Bir iddia. Türkiye’de, dünyada ve Fransa’da milyonlarca insanın duygu, inanç, düşünce dünyasını tahrip edecek böyle bir iddianın gerçekliğini sorgulamak hiç kimsenin aklına gelmiyor.” ---------------------------------------------------------------------------- Gizlenemeyen kellik Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Orhan Erinç, pazartesi günü haftada bir yazdığı “Cumhuriyet’ten okurlara” sütununda “Ah Şu Cumhuriyet!” başlığını kullanmış... Niye böyle bir başlık kullanmaya ihtiyaç duydu? Cumhuriyet’in sayfalarını çevirdikçe anlaşılıyor. Bir gün yazı karalayan, ertesi gün aynı köşede tekzip yayınlayan bir “günlükçü”nün köşesinin altında bir tekzip metni vardı. Maliye Bakanlığı Hukuk Müşaviri K. Tayfun Kaya, kendisi hakkında 12.12.1994 tarihinde Cumhuriyet’te yayınlanan haberin yalan olduğunu hukuk yoluyla anlatıyordu. Hukuk Müşaviri’nin tekzibinin yayınlandığı sayfanın hemen arkasında ise Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in mahkeme kanalıyla gönderdiği bir tekzibi vardı. Gökçek, kendisi hakkında 26. 11. 1994 tarihinde çıkan haberin yalan olduğunu anlatıyordu... İki tekzibi görünce Cumhuriyet’in diğer sayfalarına bakmadım bile. Çünkü, Genel Yayın Yönetmeni Orhan Erinç haklıydı: “Ah şu Cumhuriyet gazetesi!..” Eskiden, gayri ciddiliklerini “ciddi” imiş gibi gösterirlerdi. Şimdi, düşen külahının arkasındaki hiçbir makyaj malzemesinin gizleyemediği kellik, tekzip tekzip sırıtıyor!.. ----------------------------------------------------------------------------------------- Cumhuriyet bir davayı daha kaybetti Cumhuriyet gazetemiz ZAMAN aleyhine yaptığı yayınlardan dolayı bir kez daha mahkum oldu. ZAMAN aleyhine yıllardır yayın yapmaktan ve sürekli tekzip yemekten bıkmayan Cumhuriyet mahkemece haksız bulundu. Cumhuriyet Genel Yayın Koordinatörü ve Politika Günlüğü yazarı Hikmet Çetinkaya’nın 1993 yılında iki ay içerisinde yedi yazısında ZAMAN gazetesi alayhinde mesnetsiz iddialarda bulunduğu, İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesi’nce tesbit edildi. Mahkeme, Cumhuriyet gazetesi ve Hikmet Çetinkaya aleyhine açılan davada Çetinkaya’nın yazılarında ‘luzumsuz yere incitici beyanlarla kötüleme biçiminde haksız rekabet’ ettiği görüşünü oy birliğiyle kabul etti. Yazılarında gazetemize ve başyazarımız Fehmi Koru’ya asılsız iftiralarda bulunan Hikmet Çetinkaya, 2.9.1993 tarihli yazısında gazetemizin yalan zanaati üzerine kurulu olduğunu, gazeteden birinin kendisini tehdit ettiğini, sermayesinin Suudi Arabistan’dan alındığını, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olduğunu iddia etmiş, 31.8.1993’teki yazısında başyazarımız Fehmi Koru’ya iftiralar da bulunmuş, 28.8.1993 tarihli yazısında gazetemizi şeriatçı, ümmetçi, Suutçu, Amerikancı olarak göstermiş, 28.9.1993’teki yazısında başyazarımıza yine alenen küfür etmiş, 11.8.1993’te ise gazetemizin karanlık güç ve örgütlerle işbirliği içinde olduğunu iddia etmiş, 20.8.1993 tarihli yazısında yine gazetemize umumi küfürler savurmuş ve 15. 10.1993’te de gazetemizi ve yayıncılarını hedef alarak küfürler etmişti. Gazetemiz tarafından açılan davayı 8 Aralık 1994 günü sonuçlandıran İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesi sözkonusu yazarın iddialarını haksız ve mesnetsiz bularak verilen hükümlerin Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde yayınlanmasına karar verdi. ----------------------------------------------------------------------------- Dün mü yalandı, bugün mü? “Bizim kuşak Nazım Hikmet ile içiçe yaşadı, ben onu özellikle genç kuşaklara tanıtmak istiyorum...” “Nazım hepimize büyük güç veriyor...” Bu sözler, Genco Erkal’ın ağzından Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı. Cumhuriyet, Nazım Hikmet’ten okunan şiirler için “Yaralarımıza melhem oluyor” değerlendirmesini yapıyor... Cumhuriyet gazetesi sık sık 70 yıllık gazete olduklarını ve “hiç değişmediklerini” söyler. Eğer öyleyse, ya 1951 yılında yalan söylüyorlardı, ya da şimdi... Çünkü, 12 Temmuz 1951 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Nazım Hikmet için “Yüzüne tükürülecek adam...” deniyordu. 15 Mayıs 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarılan Nazım Hikmet için aradan iki ay geçtikten sonra Nazım Hikmet’in Moskova’da Sovyetler Birliği Umumi Katibi Fadayev ile kolkola çekilmiş resmini yayınlayıp altına aynen şöyle yazmıştı: “Kendi tabiri ile Stalin’in yarattığı Nazım Hikmet, Moskova’ya varınca hepimizin nefretle okuduğumuz mahud beyanını verdi. Kızıl propagandasını plağa aldırdığı bu demeçten bol bol istifade etmeye çalıştı. Nihayet onlar da rahat ettiler, biz de rahata kavuştuk, derken bu sefer resim faslı başladı. Sovyetler, Nazım Hikmet’in Moskova’da aldırdıkları boy boy, şekil şekil resimlerini bütün dünya fotoğraf ajanslarına dağıtmaya başladılar. Yukarıdaki resim bunlardan biridir..” Bu sözlerden sonra Şair Eşref’in zamanın hükümdarına nefretini dile getirdiği “Resmini teksir ettirip dağıt ki millet doya doya yüzüne tükürsün” şiirini hatırlatan Cumhuriyet, “Biz de yukarıdaki resmini Nazım (Hikmet) hesabına aynı gaye ile basmış bulunuyoruz...” diyordu.Nazım Hikmet hakkında bugünkü yazılanlara bakınca sormak gerekiyor: Cumhuriyet gazetesi mi tükürdüğünü yalıyor, yoksa Nazım Hikmet mi öldükten sonra değişti? ZAMAN GAZETESİNDEN , DEVAMI GELECEK Alıntı
Φ ANTİ ŞAHVELİ Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2006 “Yalan söyler bunlar, yalan yazar...” Milliyet’in ‘Polemik’ sayfası ilgi görüyor. Geçen gün, Cumhuriyet’in Zaman’ın abone sistemiyle ilgili yayınları, sayfayı hazırlayanların dikkatini çekmiş, ilgilerini bildirmişler... Sonrasını Cumhuriyet’in yayın koordinatörü sıfatını taşıyan kişinin sütunundan izleyelim: “Milliyet’ten bir arkadaşımız Deniz Som’u arayıp ‘Polemik’ sayfası için Zaman’ın ‘hayali abone’ olayını aktarmasını istiyor. Deniz, bilgileri aktarıyor. Ancak araya birileri girip şöyle diyor: ‘Vazgeçtik, yayınlayamayacağız...’ Aradan bir kaç gün geçiyor ve Milliyet’te şeriatçı yazar ‘vitrine’ çıkıyor, Polemik sayfasında...” Sizin anlayacağınız, benim sütunun pazartesi gününden itibaren resimli çıkmasının ‘Polemik’te haberleştirilmesi birilerini hasetten çatlatmış. Milliyet, Cumhuriyet’in ‘hayali abone’ iddiasıyla neden ilgilenmemiş acaba? Aslında, Cumhuriyet’i ve bir çok ***** dergiyi dağıtan Yay–Sat şirketi, Zaman’ın da kendi gruplarına geçmesini arzu ediyor; bunu sağlamak için de, sürekli kredi açtıkları (galiba 40 milyar sınırına dayanmış) Cumhuriyet’i yalan–yanlış bilgilerle üzerimize saldırtıyor... Hesapları, bizim ürkmemiz ve şimdiki dağıtıcımız Birleşik Dağıtım’ı terkederek Yay–Sat’a geçmemiz... Ne de olsa 400 bin gazete (Zaman) ile 30 bin derginin (Aksiyon) dağıtımı ve tatlı kâr söz konusu... Beğenmesek de, iş hayatının kendi kuralları içinde kabul edip, bu tür bir kirli savaşı da anlayışla karşılıyoruz... ‘Kiralık silâh’ olmayı içine sindiren derdine yansın... Yay–Sat’ın patronu da Hürriyet ve Milliyet’in sahibi olan Aydın Doğan... Ama, dağıtım şirketleri arasındaki pek temiz olmayan savaşta bir başka gazeteyi kullanarak kendi ellerini kirletmeme becerisini gösteren Aydın Bey, savaşa neden kendi gazetesini soksun ki? Bence, Cumhuriyetçiler’in hevesini kursaklarında bırakan, ‘araya giren birileri’ dedikleri, iyi bir işadamı ve uzak görüşlü bir patron olan Aydın Doğan’dır... Aydın Bey, yakında, kendisine bu kadar borçlanan Cumhuriyet’in de sahibi haline gelirse, emin olun, hiç şaşmayacağım... Cumhuriyet, ısrarla, “Abonelerinizin adını verin!” diyor. Bir de, “Naylon abone konusunu Maliye soruşturmalı!” diye ekliyor... Bir başka iddiaları da şu: “Zaman’ın gerçek satışı bayiden yapılan, yani 30 bin, 330 bini dandik satış...” Her üç cümle de, en fazla, Cumhuriyet’i Zaman ile savaşa zorlayan Yay–Sat yöneticilerini güldürüyor olmalı... Dağıtım şirketinden geçen her gazetenin KDVsi kesiliyor, vergisi tarh ediliyor... Aboneler, kanlı–canlı insanlar olarak, Türkiye’nin dört bir köşesine yayılmış durumdalar... Bir de, tabii, hergün 330 bin gazeteyi, sırf satışı yüksek göstermek için, cepten para ödeyerek kendimizin aldığı iddiasının saçmalığını hesaba katın... Bunlar, ya sayı saymasını bilmiyorlar, ya da 50 binden fazla gazeteyi birarada görmemişler... Yay–Sat iyi işletiyor Cumhuriyet’i... Bunları işleten işletene... İhtiyar gazetenin artık eşini–dostunu bile ayırdedemez hale gelmiş bir yazarı, geçen gün sütununda şunları yazdı benim için: “Dini inançları politikaya alet ederek iktidara gelmeyi amaçlayan kişi, üniversitelerde de okusa, dünyanın en karanlık kafasını taşır. Gazetecisi, yazarı da öyledir. Herifçioğlunun sekiz çocuğu var, televizyonda kimse sormadan, –Beş çocuğum var! diyor. Üçünü söylemiyor. Yaşı da kırk beşi bile bulmamış. Bir kurcalayayım dedim, bilenlere sordum: Aaa, beş değil, sekiz çocuk, üçü de kız. Kız diye çocuklarını saklayan kişi, ne tür bir kişidir? Doğum denetimine de, nüfus planlamasına da karşıdır. Müslümanlara karşı olanların, Hıristiyanların bunu ortaya attıklarını söyler. Yalan söyler, yalan yazar!” (Mustafa Ekmekçi, 15 Ocak 1995) Bunlar işte böyle ‘doğru’ yazarlar. Bir de “Bilenlere sordum” demesi yok mu? Demek ki, bunların ‘bilen’ dedikleri kişiler, hep böyle bilmedikleri konularda atıp tutanlar... Yazıyı okuttuğum bizim hanım, “Yahu ben beş çocuğumuz olduğunu biliyordum, Ekmekçi ise ‘sekiz çocuklu’ iddiasında, bir bildiği mi var acaba?” demez mi? Aile saadetimize gölge mi düşürmek istiyor ne? Bizim, ellerinizden öper, beş çocuğumuz var sadece... Üçü oğlan, ikisi kız... Hepsi de, birbirinden hiç ayırmadığımız bir sevgi ve şefkat ortamında büyüyorlar; eminim sizinkiler de öyledir... Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin başkanı Mustafa Ekmekçi, artık iyice melekelerine hâkim değil ki, önüne gelen tarafından işletiliyor... Bunlar ne biçim adamlar ve bizi ne zannediyorlar? Hergün bizim insanımızla ilgili sayfalar dolusu yazı yazıyorlar... Ama içlerinden kaçı, namaz kılmak veya dua etmek için değil, sadece “Bu adamlar acaba ne yapıyorlar?” merakıyla, camiden içeri burnunu uzatmıştır? 50–60 (hatta Ekmekçi gibi 71) yaşına geldiği halde, bir yakınının cenazesinde hazır bulunmak için avluda dikilmek dışında, ibadethane görmeyen ‘yazar tâifesi’ sadece bizde var! Batı’da, Kitab–ı Mukaddes’i okumamış, kiliseye yolu düşmemiş, halkıyla bağı kopuk adama ne sütun teslim ederler, ne de kalem... Bizde, Cumhuriyet’in bir çok yazarı gibi, ortaokuldan öteye okuyamamış, her duyduğuna inanan, insanları birbiriyle karıştıran kişileri ‘rehber’ bilen 30 bin kişi çıkabiliyor... Hayret ki ne hayret... Üç–beş esrarkeş tarafından Menemen’de öldürülen Kubilay’dan ‘devrim şehidi’ uyduranlar da yine bunlardı; Emniyet’in “PKK işi” açıklamasında bulunmasına rağmen, kör terörün canına kıydığı Onat Kutlar’ı ‘İslâmcı terör eliyle öldürülen Cumhuriyet şehidi’ halinde takdim edenler de... Hallerini en iyi Mustafa Ekmekçi, bana sekiz çocuk yakıştırdığı yazısında anlatmış: “Yalan söyler bunlar! Yalan yazar!” --------------------------------------------------------------------------------- Menemen yine çarpıtıldı Esrarkeş olduklarında ittifak edilen 6 serserinin Menemen’de 64 yıl önce alet oldukları meşum hadise dün yine çarpıtıldı. İlgili yayınlar, yazılı açıklamalar ve toplantılarda çirkinliği vurgulanan hadisenin şeriatçıların boy göstermesi olarak değerlendirilmesi bunca yıl sürdürülen istismarın devamı niteliğindeydi. Kalın sis perdesi arkasında onlarca soru bırakarak tarihe malolan hadiseyi tartışıp açıklık kazandırmak yerine dindarları rencide etmek için kullanılması dikkat çekti. Yeni birşey söylemeyenlerin başında Cumhuriyet gazetesi geldi. Parasız özel ‘Kubilay’ eki veren gazete, “Kanlı şeriat bayrağı açıldı” başlığını kullandığı yazıda hiç de inandırıcılığı kalmamış duygusal cümleler kullandı. “Aradan yıllar geçtiğine göre bu nedenler daha tarafsız daha kesin görüşlerle araştırılabilir, ortaya konabilir” cümlesine de yer veren gazete, “her gericilik alayında cehaletin yanında bir başka önemli sebebinin din” olduğunu önesürdü. Öte yandan Kubilay’ın öğrenim gördüğü Bursa Çelebi Mehmet Lisesi’nde düzenlenen törende konuşan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği adına konuşan Kadriye Gökçadır, Menemen hadisesinin gerçek yönünün araştırılmasını istemezken, “Sivas kıyımı seriatçıların ne kadar vahşileşebileceklerini hatırlattı” diye konuştu. CEVAP BEKLEYEN SORULAR ? Bu hadiseden kim yada kimler kârlı çıktı, netice aldı? –Esrar kullanan 6 kişinin Nakşi olduğu nasıl tespit edildi? –SCF’nin kapatılmasıyla hadise arasında nasıl bir ilişki var? –6 esrarkeş serseri ile ayaklanma iddiası nekadar gerçekci? –Hadisenin başlangıcı çok ciddi ise neden asteğmen gönderildi? –Henüz kan dökülmeden Jandarma komutanı serserilerle konuşmuştu, ciddiye mi almadı, ihmal mi edildi? –Nakşi Şeyhi Esat Efendi’nin alakası nasıl kuruldu? –Resmi kaynaklar neden daha ikna edici açıklama yapmıyor? –Yalan, yanlış, maksatlı ve duygusal yorumlar yerine daha ciddi açıklamalarla kamuoyu aydınlatılamaz mı? ------------------------------------------------------------------------------------------- Herşey bitmedi, buyrun düzeltin efendim Terörle Mücadele Kanun Tasarısı’nda yüzde doksan 163. maddenin geri getirildiği kabul edildi. Ancak tartışmada şimdi gelinen nokta, bu bölümü tasarıya kim koydurdu, DYP mi, yoksa SHP’mi? Bahsedilen kısım, tasarının terörü tanımlayan bölümü, yani anayasanın 2. maddesinde belirtilen devletin nitelikleri aleyhine propaganda kısmı. Dün Cumhuriyet’te yayınlanan haber doğruysa adını açıklamaktan kaçınan SHP’li bir bakan “Bu bölümü tasarıya DYP koydurdu” demiş. Başlıkta da Adalet Komisyonu Başkanı Ali Yalçın Ögütcan’ın “Şeriata karşı kaybettik” dediği belirtiliyor. YALAN Ali Yalçın Öğütcan’ın TMKT tartışmalarının neticelerini bu şekilde ortaya koymayacağını düşündüğümden başkanı aradım. Daha kendisine “Nasılsınız” demeden “Yalan kardeşim, yalan, Cumhuriyet’in yazdığı yalan” dedi. Sonra da Cumhuriyet gazetesine çektiği tekzip metnini bana da faksladı. Öğütcan’ın açıklaması şöyle: “Terörle Mücadele Yasa Tasarısı ile tartışılan Türk Ceza Kanunu’nun mülga 163. maddesidir. Şeriat değildir. Yapım ve inançlarım doğrultusunda kullandığınız başlığı benim söylemem mümkün değildir. Doğrusu, haber içeriğinde belirttiğiniz gibi ‘Ortada bir münazara var ve bu münazarada ne yazık ki 163 geri geliyor diyenler galip’ şeklindedir” DÜZELTECEĞİZ Ali Yalçın Öğütcan haberin yalan kısmını böyle tekzip ediyor, ama SHP’li bir bakanın “163. maddeyi getirdiği iddia edilen bölümü tasarıya DYP’liler koydurdu” bölümüne biraz kaçamak cevap veriyor: “Bu tasarı ortak bir tasarı, bu bölümü DYP koydurmuş olsa bile yanlışımızı anladık, düzelteceğiz”. Ali Yalçın Öğütcan, cumartesi gecesi ATV’de yayınlanan Siyaset Meydanı’nda da söyledi: “Anayasının 2. maddesini tasarıya koyarken biz sadece Cumhuriyetin niteliklerini korumayı hedefliyorduk. Buralardan yapılan atıflar bizim maksadımızı çok aştı, dolayısı ile bu madde maksadımızı aşan biçimde yazılmış oldu. Düzelteceğiz” TANIDIK KADRO! Her ne kadar TMKT’yi konu edinen Siyaset Meydanı’nında istenen nokta “TMKT 163. maddeyi geri getirmiyor” diyenlerin tezine güç katmak olsada, program gerçeğin daha net biçimde ortaya çıkmasına sebep olduğu da bir gerçek. Hele Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’ın bu tasarıyı hazırlayan “Düşünce Özgürlüğü Komisyonu”nun listesini okuması bence programın en önemli anıydı. “Önder Sav, Turgut Kazan, Mustafa Ekmekçi, Çetin Özek, Nevzat Toroslu, Osman Oktay Ekşi...” Bu tasarıyı bu isimlerin hazırladığını Moğlutay söyledi. Çetin Özek, Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı. Mustafa Ekmekçi, Cumhuriyet yazarı, Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı. Osman Oktay Ekşi’yi hepimiz zaten çok iyi tanıyoruz. Çetin Özek’in ilk toplantıdan sonra ‘Emirle çalışmama’ prensibi doğrultusunda komisyondan istifa ettiğini de hatırlamakta yarar var. Öğütcan bu isimlerin hazırladığı taslakta “Dini terör” tabirinin olduğunu, bu tabiri DYP’lilerin çıkardığını hatırlattı ve “Bu ifadeyi çıkaran biziz, 163. maddeyi geri getirme gibi bir niyetimiz olsa bunu çıkartmazdık” dedi. Şu anda yapılması gereken, tasarıya 163. maddeyi kimin koydurduğu değil, bu hatayı kimin düzelteceğidir. Bunun ötesindeki herşey hedef saptırmak olur. Az bir ihtimal de olsa tasarının bu hafta Meclis Genel Kurulu’nde ele alınma ihtimali var. Madem bir yanlışlık var, buyurun düzeltin efendim. NİYET VE TASARI SHP’liler ile TMKT’yi savunan diğerleri bize hep şunu söylüyorlar: “Biz 163. maddenin gelmesini istemiyoruz.” Bizim üzerinde durduğumuz konu SHP’liler ya da diğer 163 hayranlarının niyetleri değil ki! Biz tasarının içeriğinde 163. maddeyi görüyoruz. Yoksa SHP’lilerin niyetlerini tartışmıyoruz. Siz getirmek istemiyor olabilirsiniz ama tasarı bunu getiriyor. Siyaset Meydanı’nda Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün şu sözü, “Biz 163’ü getirmek istemiyoruz” diyenlerin yüzünde adeta bir şamar gibi patladı: “Sizin bu tasarı ile 163. maddeyi getirmek istemediğinizi varsayalım. Siz bundan önce getirdiğiniz tasarıdaki 163. maddeyi geri getiren bölümün Adalet Komisyonunda metinden çıkarılmasından sonra halen Bütçe Plan Komisyonu’nda bekleyen tasarıyı Genel Kurul’a getirmiyorsunuz da yeni bir tasarı yazmaya kalkışıyorsunuz?” ------------------------------------------------------------------------------------------------- Yalan, Hamamözü’ne ulaştı!.. Gazete satışları köylere kadar ulaşamadı, fakat yalan haberleri neredeyse mezraları bile rahatsız edecek hale geldi!.. Cumhuriyet gazetesinde 25 Ekim 1994 günü yayınlanan “Hamamözü kaymakamı ne yapıyor?” başlıklı bir yazıda, Kaymakam Tacettin Özeren’in 48 köyü içine alan bir vakıf ya da dernek kurma faaliyetinde olduğu belirtilerek, bunun için köylülerden buğday, kavak, söğüt gibi, para eden ne mahsulleri varsa topladığı anlatılıyordu. Gazeteye göre, kaymakam ağaç kesimlerini bizzat kendisi yaptırıyor ve köylünün verdiğini değil, kendi seçtiği en iyi ağaçları kestiriyor!.. (Anadolu köylerini tanıyanlar normal şartlarda bunun mümkün olmadığını bilirler. S.Ü.) Cumhuriyet, kaymakamın topladığı ürünlerin karşılığında kimseye makbuz falan vermediğini naklettikten sonra, “Hamamözü’nün ilahiyat kökenli bu ‘çalışkan’ kaymakamı umarım, kayıtsız–kuyutsuz topladığı paraları “mercümek”e yatırmaz!” diyor. Bu yazı üzerine Hamamözü’ne bağlı 18 köy muhtarının yaptığı açıklama arkadaşlarımıza ulaştı. Açıklamada özetle şöyle deniliyordu: Ortada ne bir vakıf, ne de bir dernek vardır. Çalışmalar, Hamamözü ilçesi ‘’Köylere Hizmet Götürme Birliği’’ çatısı altında yapılmakta olup, kanunî bir kamu tüzel kişiliğine sahiptir. Hukukî dayanağımız, T.C.Anayasası’nın 127.maddesi ile 442 Sayılı Köy Kanunu’nun 47. maddesi. Ayrıca 5442 Sayılı İl İdare Kanunu’nun 56. maddesi ve 1580 Sayılı Belediye Kanunu’nun 135–148 maddelerinden alarak, Hamamözü’ne bağlı 18 köyün ihtiyar meclisinin birlik kurulmasına karar vermeleri üzerine Amasya Valiliği’nin muvafakatı, Bakanlar Kurulu’nun 3.3.1993 tarih ve 93/4201 sayılı kararı ile kuruluşumuz kabul edilmiştir. 11.4.1993 gün ve 210549 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Yapılan bağış ve yardımlar, kesinlikle “zorla’’ yapılmayıp, 2860 Sayılı Yardım Toplama Kanunu hükümlerine uygun olarak kabul edilmektedir. Harcamalara da Birlik Encümeni karar vermektedir. Yapılan yardımlar, ‘’Kayıtsız kuyutsuz’’ değildir. Üstelik kaymakam değil, köy halkı tarafından toplanmamaktadır. Toplanan paralar, Birlik Saymanına teslim edilerek köy halkı adına da makbuz alınmaktadır. Ayrıca kavak ve söğüt kesimi konusunda, muhtar ve ihtiyar heyeti, kimden ne kadar kesildiğinin listesini tutmaktadır. Kesilen kavakları inşaat yerine teslim edince de, bu listeler dosyamızda muhafaza edilmektedir. Bu arada kaymakamın ‘’ilahiyat kökenli’’ değil, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olduğu ve İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’nin imzasını taşıyan ‘’Üstün Başarı Belgesi’’ne de sahip olduğu öğrenildi. ----------------------------------------------------------------------- Cumhuriyet yalan zincirine bir halka daha ekledi 20 Ekim 1994 günkü Cumhuriyet gazetesinde Hikmet Çetinkaya’nın köşe yazısında yayınlanan ve Derbent Kaymakamı’nı suçlayan ifadelerin yalan olduğu ortaya çıktı. Konu ile ilgili belge ve dokümanları ortaya koyarak olayın çarpıtıldığını belgeleyen Kaymakam Salih Işık “Cumhuriyet’te çıkan yazı tamamen asılsız ve düzmece, öğrencilere yapılan yardımlar Vakıf Mütevelli Heyeti kararı ile yapılmıştır” dedi. Konuyla ilgili olarak açıklamalarda bulunan Kaymakam Salih Işık “Kaymakamlığımıza bağlı İlçe Sosyal Yardımlaşma Vakfı her yıl olduğu gibi bu yıl da 3294 Sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gereği, kanunun 2. maddesine giren fakir ve muhtaç öğrencilere, gereken araştırmaları yaptıktan sonra Vakıf Mütevelli Heyeti’nin kararı doğrultusunda eğitim yardımında bulundu” şeklinde konuştu. Yardım alan öğrenci veliler ise şunları söylediler: “Kaymakam beyin yardımı olmazsa çocuklarımızı okutmamıza imkan yok. Bizim çocuklarımıza yapılan yardımı, bu şekilde gazetelere çıkarıp bizi rencide etmeye kimsenin hakkı yok.” -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Bunları biz söylemiyoruz... Köşemiz ayda bir çıktığı için, basını takip ederken, ilgimizi çeken yerleri kesiyor ve gazete isimlerine göre bir nevi kupür koleksiyonu yapıyoruz. İnanın hiç bir kasdımız yok fakat her ay sonunda karşılaştığımız manzara şu: Cumhuriyet kupürleri diğer gazete kupürlerinin toplamından daha fazla. Dolayısıyla köşemizin büyük bir bölümünü Cumhuriyet işgal ediyor. Son sayfanın sorumlusu arkadaşımız Ali Halit Aslantürk’ün bu kez de “Yine mi Cumhuriyet’le doldurdunuz köşeyi?” dememesi için bu ay farklı bir yol seçtik: Elimizdeki onca malzemeyi bir kenara koyacak ve Cumhuriyet’in yalanlarını kendi sayfa ve sütunlarıyla ortaya koyacağız. Gün geçmiyor ki Cumhuriyet’te bir “tekzip“, “açıklama”, ya da “düzeltme” yayınlanmasın. Sayfaların görünmeyecek köşelerine sıkıştırıldığı için çoğu kişinin gözünden kaçan bu “küçük gerçekler”in herbiri, aslında ya çarşaf gibi manşetleri yalanlıyor ya da kırılan potları itiraf ediyor. İşte size birkaç örnek: Bakınız, Cumhuriyet’in birinci sayfasında günlerce işlediği McCann-Erickson şirketi ile ilgili olarak haberde isimleri geçen Pınar Kılıç, Mukaddes Akça ve Ahmet Durul; Cumhuriyet’in bir köşesine sıkışan “açıklama”larında ne diyorlar: “Gazetenizin 16 ve 22 Eylül tarihleri arasındaki nüshalarında birinci ve devam sayfalarında yayınlanan haberlerde şahsımızı hedef alan, gerçeklere tamamen aykırı bilgiler verilmiş; kişilik haklarımız ihlal edilmiş ve kamuoyu yanlış bilgilendirilmiştir. “Özellikle doğru haberciliğin öncüsü olduğunu iddia eden bir gazetenin, haberleri kaynağından araştırmaksızın böylesine küçültücü başlıklar altında haber yazması tarafımızdan büyük bir üzüntü ile karşılanmıştır. Öğrenilmesi istenen her husus hakkında bilgi almak olanağı dururken aksi yola başvurulmasının doğru habercilik ile de bağdaşmayacağı açıktır.” Mağdurlar, haberin ne kadar saçma sapan, yalan dolan ve mantık hataları ile dolu olduğunu ancak 6 madde ile özetleyebilmişler. Bunları biz söylemedik. Aşağıdakileri de... Açıklama: “Bugünkü Cumhuriyet’te manşet olan haberde ajans başkanımız M.Nail Keçili’nin ve Cenajans’ın adı, aslı astarı olmayan olayların içinde gösterilmektedir. Cumhuriyet gibi ciddi bir gazetenin araştırmacı gazetecilik misyonuna asla yakıştıramadığımız bu yazıyı esefle karşılıyor, şiddetle kınıyoruz... Keşke gelip gerçekleri araştırsaydınız. Cenajans” Batıbay’dan açıklama: “Yılmaz’dan Çiller’e suçlama başlıklı haberde... bana atfen ve benden kaynaklandığı öne sürülen ifadelere yer verilmiştir... bunlar tamamen gerçek dışıdır. Daryal Batıbay Başbakanlık Dış Tanıtım Başmüşaviri ” Açıklama: “Cumhuriyet gibi ciddi bir gazetenin muhabiri, haberi yazmadan önce soruşturmanın sonucunu araştırmalıydı... Bu doğru habercilik açısından büyük eksikliktir. Fermani Uygun Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü” Açıklama: “İçişleri mollalaşıyor başlıklı haberde, geçmiş yıllarda hacca giden valiler arasında ismim geçmektedir. Ancak ne İçişleri Bakanlığı’nca ne de şahsi olarak hacca gitmediğimden yazının düzeltilmesini... Sakarya Valisi Erdinç Büyükakalın ” Açıklama: “Geçen hafta Bilecik’te yapılan bölge toplantısında (SHP taşrada bitti) mesajı verecek herhangi bir konuşma yapmadım. SHP Bilecik Başkanı Meral Demirsoy” Yazıyı uzatıp sabrınızı zorlamamak için, Nusret Bayraktar’ın birinci sayfadaki ve Çetinkaya'nın köşesini boyluboyuna dolduran tekziplerle içlerinde Prof. Cem’i Demiroğlu ve Prof. Uğur Alacakaptan’ın açıklamaları da bulunan diğerlerini es geçeceğiz. Evet, bunları biz söylemiyoruz. Toplumun sağ ve sol kesiminden insanlar, Cumhuriyet’in “doğru habercilik” yapmadığını hem de kendi sayfalarından söylüyorlar. Sol görüşlü haftalık gazete Mücadele’de Cumhuriyet gazetesi ile ilgili bir haberi daha aktaracak ve bu faslı bitireceğiz. 3 Eylül tarihli gazetenin haber başlığı şöyle: “TÜGSAŞ işçilerinden Cumhuriyet’i protesto” Haberde, Cumhuriyet’te yayınlanan bir haberle işçilerin patronlar karşısında mağdur edildiği anlatılıyor ve Cumhuriyet için “burjuva basınından farklı değildir” ifadesi kullanılıyor. Gazetenin art niyetli olduğunu dile getiren işçiler “Cumhuriyet bu yalan haberle uğraşacağına memurların haklarının verilmesi için çalışsın” diyorlar. Eğer bütün bunları biz söyleseydik, Ali Halit Bey’in “yine mi Cumhuriyet?” sitemiyle karşılaşacaktık. Allah’tan biz söylemiyoruz. ----------------------------------------------------------------------- Cumhuriyet’ten bir yalan daha (Bu haberler biraz eski , 1994 lerden ama olsun yalan yalandır düzeltmek vazifemizdir , nede olsa DEVİR DEVİR şeklinde inceliyoruz Cumhuriyetin yalanlarını vesayrelerini) Geçtiğimiz gün Cumhuriyet gazetesinde Erzincan Öğretmenevi’nde aralarında bayan öğretmenlerin de bulunduğu 40 tane öğretmene Kalaşnikof silah dağıtıldığı şeklinde yayınlanan haberin asılsız olduğu belirtildi. Konuyla ilgili olarak bir basın toplantısı düzenleyen İl Millî Eğitim Müdürü Sabahattin Karakelle, “Erzincan Öğretmenevi’nde aralarında bayanların da olduğu 40 öğretmene imza karşılığı silah dağıtımının yapıldığı ispatlanırsa 26 yıllık devlet memuru görevini bırakmaya hazırım” dedi. Karakelle, merkez köylerden bazı öğretmenlerin normal vatandaşlık haklarını kullanarak silah talebinde bulunduklarını belirterek şunları söyledi: “Silah talebinde bulunan öğretmenlerimize kanunlar uygun görürse jandarma ve valiliğin gerekli araştırması neticesinde normal bir vatandaş statüsünde silah verilebilir. Millî Eğitim Müdürlüğü olarak bizim öğretmenlerimizi silahlandırma gibi bir düşüncemiz yok. Böyle bir şeye ihtiyaç da duymuyorum. Öğretmenin zaten silaha ihtiyacı yoktur. Öğretmenin en büyük silahı kalemidir. Gazetede çıkan haberden sonra aldığımız telefonlarda ilde terör mü var? Silah bunun için mi dağıtılıyor? Öğretmenlerimiz Erzincan’a gelip gelmemekte teredütler geçirmeye başlamıştır.” Terör örgütünün, öğretmenleri yıldırmak için bir takım faaliyetlerde bulunarak birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalıştığını ifade eden Karakelle, “Örgüt, Erzincan’da hiçbir zaman bozulmayan birlik ve beraberliği bozarak kendi lehlerine çevirmek Erzincan’da yeni bir cephe açmaya çalışıyor. Alevisi’yle Sünnisi’yle yıllardır beraber olan Erzincanlılar buna kesinlikle izin vermeyecektir. Erzincan’da bu oyun bozulmuştur. Bu konuda özellikle öğretmenlerimiz, irfan ordumuz çok duyarlıdır” şeklinde konuştu -------------------------------------------------------- ZAMAN GAZETESİNDEN , DEVAMI GELECEK!.. Alıntı
Φ ANTİ ŞAHVELİ Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Genelkurmay’dan Cumhuriyet’e Şemdinli yalanlaması Genelkurmay Başkanlığı, dün Cumhuriyet gazetesinin manşetinde yer alan “YAŞ öncesinde yıpratma çabası” başlıklı haberin gerçeği yansıtmadığını bildirdi. Genelkurmay Başkanlığı tarafından konuya ilişkin yapılan basın açıklamasında, 22 Haziran 2006 tarihli bir gazetede, Genelkurmay Adli Müşavirliği’ne atfen ‘YAŞ (Yüksek Askeri Şûra) öncesinde yıpratma çabası’ başlıklı haber yayınlandığı hatırlatıldı. Açıklamada; “Halen yargı süreci devam eden bir konuda yapıldığı ileri sürülen değerlendirme ile ilgili haber gerçeği yansıtmamaktadır.” denildi. Sözkonusu haber 22 Haziran Perşembe günü Cumhuriyet gazetesinin manşetinde yer almıştı. Haberde, Genelkurmay Adli Müşavirliği’nin, Şemdinli davasıyla ilgili kararı ‘Yüksek Askerî Şûra öncesi askeri yıpratmaya yönelik bir karar olarak değerlendirdiği’ iddia edilmişti. Haberde daha da ileri gidilerek, “Adli Müşavirlik, kararın Yüksek Askerî Şûra toplantısı öncesi askeri yıpratmaya yönelik olduğunu belirtti. Müşavirliğe göre, davanın iddianamesini hazırlayan, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından meslekten ihraç edilen Savcı Ferhat Sarıkaya’nın rövanşını almak da hedefleniyor.” ifadelerine yer verilmişti. Gazetenin haberine göre Genelkurmay, sonucu ‘aceleyle verilmiş bir karar’ olarak değerlendirmiş. Cumhuriyet’ten ilginç ‘Şemdinli davası’ haberi Cumhuriyet Gazetesi’nde dün manşetten verilen haberde, Genelkurmay Adli Müşavirliği’nin, Şemdinli davasıyla ilgili kararı ‘Yüksek Askerî Şûra öncesi askeri yıpratmaya yönelik bir karar olarak değerlendirdiği’ kaydedildi. Haberde şu ifadeler yer aldı: “Adli Müşavirlik, kararın Yüksek Askerî Şûra toplantısı öncesi askeri yıpratmaya yönelik olduğunu belirtti. Müşavirliğe göre, davanın iddianamesini hazırlayan, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından meslekten ihraç edilen Savcı Ferhat Sarıkaya’nın rövanşını almak da hedefleniyor.” Habere göre Genelkurmay sonucu ‘aceleyle verilmiş bir karar’ olarak değerlendiriyor. İstanbul, Zaman ----------------------------------------------------------------------- Cumhuriyet gazetesine atılan bombalarla ilgili ayrıntılarıda burda bilgilendirme amaçlı koyalım Cumhuriyet Gazetesi’ne içkili barda saldırı planı Cumhuriyet Gazetesi’ne düzenlenen bombalı saldırıyla ilgili detaylar ortaya çıkmaya başladı. Cumhuriyet’e ilk bombalı saldırıyı düzenleyen Kars Digor doğumlu 24 yaşındaki Tekin İ., emniyetteki ifadesinde: “Cumhuriyet’e yönelik eylem kararını bir barda aldık. Mahalleden komşum Erhan T. ile birlikte Cocoago Restoranda otururken, Osman Y. bize eylem için teklif getirdi. Osman Y., bana, ‘Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarları domuza başörtüsü takarak karikatür yayınlamışlar’ dedi. Saldırı planlandıktan sonra beni gazetenin olduğu sokağa bıraktılar. Akşam saat 18.30 sıralarında gazetenin olduğu sokağa geldim. Sokağın kalabalık olması nedeniyle insanlar zarar görür endişesiyle atmayı istemedim. Daha sonra pimini çekmeden attım ve oradan slogan atmadan uzaklaştım.” Tekin İ., ifadesinin devamında 10 Mayıs’taki ikinci eyleme Osman Y. ve İsmail S. ile birlikte gittiklerini ve İsmail S.’nin bombayı attığını belirtti. Tekin İ., 11 Mayıs’taki saldırıya götürülmediğini, bombayı sonradan ismini Alparslan Arslan olarak öğrendiği kişinin attığını Osman Y. ve Erhan T.’den öğrendiğini söyledi. Cumhuriyet Gazetesi’ne yönelik ikinci eylemde bombayı atan Osmaniye doğumlu 23 yaşındaki İsmail S. ise, “Tekin İ., barda oturuyordu. Sohbet etmeye başladık. Daha sonra yanımıza isminin Osman Y. olduğunu daha sonra öğrendiğim biri geldi. Osman Y. bize, ‘Bir iş var. Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba atılacak. İyi para alacağız. Adam başı 10’ar 20’şer milyar para alacağız. Yapar mısınız?’ dedi. Biz de olur dedik. Osman Y. ben ve Tekin İ. 22.30 sıralarında gazeteye gittik. Osman Y., bize el bombasını nasıl kullanacağımızı ve nasıl patlatacağımızı anlattı. Tekin İ. el bombasını attı sonra kaçtık.” dedi. Cumhuriyet’e atılan bombanın patlamayacağını biliyorduk Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet’e yapılan bombalı saldırının zanlılarının, attıkları bombanın patlamayacağını bile bile saldırıyı gerçekleştirdiklerini itiraf ettikleri öğrenildi. Cumhuriyet’in bombalanmasıyla ilgili Yıldırım ve Arslan’ın kendisine para sözü verdiğini belirten zanlı İsmail Sağır, ancak 100 YTL harçlık alabildiğini dile getirdi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce dün tutuklanan saldırgan Alparslan Arslan, Osman Yıldırım, İsmail Sağır ve Tekin Irşi’nin ifadeleri saldırı olaylarını kısmen aydınlatıyor. Zanlılardan İsmail Sağır ve Tekin Irşi’nin, mahkemeye verdiği ifadede, İstanbul Üç Leventler’de COCO GOGO isimli barda bombalama eylemini yapmayı kararlaştırdıklarını söylediği öğrenildi. Sağır, “Konuşma esnasında, Yıldırım ve Arslan, bana hangi yer olduğunu belirtmeksizin bir yere patlamayan bomba atacağımızı, karşılığında yüklü bir para kazanacağımızı söylediler. Ben de ihtiyacım olduğundan talebi kabul ettim. Sonradan anladığıma göre Cumhuriyet’e birinci bomba Tekin Irşi tarafından atılmış, patlamamış.” dedi. Yıldırım’ın verdiği bombayı Tekin Irşi ile beraber Cumhuriyet’e attıklarını belirten Sağır’ın, “Patlamayacağını da söylediklerinden bombanın pimini çektik, bahçeye attık ve oradan kaçtık.” dediği öğrenildi. Olaydan bir gün sonra Cumhuriyet Gazetesi civarında gezerken Alparslan Arslan’ın 3. bombayı attığını ve olay yerinden kaçtıklarını bildirdi. Diğer zanlı Tekin Irşi, Erhan Timuroğlu ve Osman Yıldırım’ın ‘Bir yere taş atılacak’ ısrarı üzerine kabul ettiğini belirtti. Irşi, “Ancak Osman, bardan taksiyle giderken bomba gösterdi ve nasıl atılacağını anlattı. Cumhuriyet Gazetesi’nin oraya gelince Osman, ‘Bunu atınca hem bu dünyada hem öbür dünyada meyve yiyeceksin’ dedi. Saat 21.00 civarı poşetten çıkarttığım el bombasını özellikle kimseye zarar gelmesin diye pimini çekmeden attım ve uzaklaştım. Ertesi gün Osman bana ‘Beceriksiz, eline yüzüne bulaştırdın;’ dedi. O gün Osman 50 YTL taksi parası vermişti.” dedi. Cumhuriyet’e atılan bombalar ordu malı Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan üç el bombasının ordu malı olduğu savunuldu. Hürriyet gazetesinin dün yayınladığı habere göre, Emniyet’e resmî bir yazı gönderen Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, bombaların Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ait olduğunu ve 1975 ile 1985 yıllarında orduya teslim edildiğini belirtti. ‘MKE yapımı bombaların Arslan’ın eline nasıl ulaştığı’ sorusuna cevap aranıyor. Arslan, sorguları sırasında Danıştay saldırısında kullandığı 2’si Glock marka 3 tabanca ile Cumhuriyet’e atılan bombaları nereden temin ettiğini açıklamamıştı. Silahları tanımadığı kişilerden kendi parasıyla aldığını söyleyen Arslan’ın ifadeleri gerçekçi bulunmamıştı. Dün Hürriyet ve Bugün gazetelerinde MKE’nin, bombaların kime ait olduğuyla ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü’ne 19 Mayıs tarihli cevabi yazı gönderdiği haberi yer aldı. Buna göre, M204 A2 cinsi bombalardan biri KKK’ya 1975’te teslim edilen 8500, diğer ikisi ise 1985’te teslim edilen 7540 ve 9350 tipi bombalar arasında gözüküyor. Alparslan Arslan’ın tetikçi olarak kullanıldığı Danıştay saldısındaki gizlilik perdesi hâlâ aralanamadı. Emniyet’in yürüttüğü soruşturma sırasında 21 kişi gözaltına alındı. Bu kişilerden aralarında saldırgan Alparslan Arslan’ın da bulunduğu 5 kişi tutuklandı. Ancak tutuklanan kişiler, karmaşık bağlantıları olan örgütün tetikçileri oldu. Örgütün arka planı aydınlatılamadı. Saldırgan Arslan, Emniyet, savcılık ve mahkemeye verdiği ifadelerde ısrarla eylemi tek başına gerçekleştirdiğini savundu. MKE’nin yazısıyla bombaların Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na 1975 ve 1985 yıllarında alındığı ve zimmet defterine kaydedildiği görüldü. Şimdi, KKK’nın zimmetinde bulunan bombaların tek tek kaydedildiği komutanlığın ortaya çıkarılması ve bombaların saldırganların eline nasıl geçtiğinin savcılıkça araştırılması bekleniyor. Danıştay’a yapılan silahlı saldırı sonrası zanlı eski Yüzbaşı Muzaffer Tekin mahkemece salıverildi. Danıştay saldırganı Alparslan Arslan’ın yüzbaşı Muzaffer Tekin’le yaptığı telefon görüşmelerinin içeriği ortaya dökülemedi. Mahkemeye göre, Tekin ile Arslan arasında saldırıya ilişkin yeterli delil bulunamadı. Dosyada yalnızca Tekin, Arslan, ATA Ocakları eski Başkanı Ayhan Parlak ve saldırıyı gerçekleştiren tetikçilerin telefon trafiği bulunuyor. Geçtiğimiz cuma günü mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Muzaffer Tekin’in saldırgan Arslan’la telefon görüşmeleri çıkmıştı. Tekin’in evinde yapılan aramalarda ise ‘Gerillanın El Kitabı’, devletin ‘gizli anayasası’ olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve fünyesi çıkarılmış el bombaları bulunmuştu. Tekin, polis tarafından soruşturmanın kilit isimlerinden biri olarak yansıtılmıştı. Ancak Tekin, savcılık ve mahkeme sorgularının ardından delil yetersizliği sebebiyle serbest bırakıldı. 1985 yılında emrindeki askerlerle bir gazinoyu bastığı için ordudan uzaklaştırılan Muzaffer Tekin’in ofisinde ele geçirilen iki el bombasının MKE yapımı olduğu ortaya çıkmıştı. Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın, Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombaların yanı sıra Tekin’in bürosunda bulunan bombaların hangi kuruma satıldığı konusuyla ilgili de MKE’den bilgi istediği öğrenildi. Tekin, bürosunda bulunan el bombalarıyla ilgili, “Ben eski bir askerim. Bir şekilde aldım.” savunmasını yaptı. Ancak Tekin, mahkemede ‘niçin bıçakla intihar ettiği’ yönündeki soruya “Ordudan ayrılırken silah almadım.” karşılığını vermişti. Ordudan ayrılırken silah almadığını iddia eden Tekin’in bürosunda el bombası çıkması ilginç bulunuyor. Öte yandan saldırgan Alparslan Arslan’ın eylem öncesi 16 Mayıs’ta kimliği belirlenemeyen bir kişiyle şifreli mesajlaştığı iddia edildi. Arslan’ın ‘kız kardeşim Elif’ dediği kişiye gönderdiği mesajlarda 2. Daire Başkanı Mustafa Birden’e arabasında yapmayı planladıkları saldırıyla ilgili mesajlar yazdığı öne sürülüyor. Arslan’ın şifreli mesajlarda ‘İçeride mi, dışarıda mı?’, ‘Yolcuyu görmeliydim, içeride mi yolda mı?’ diyerek Başkan Birden’e yönelik saldırıyla ilgili hazırlık yaptığı belirtiliyor. Bu arada 1 kişinin öldüğü Danıştay üyelerine yönelik silahlı saldırı olayıyla ilgili soruşturma kapsamında Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde gözaltında tutulan Hüseyin G. ve Zeki Ç., savcılık tarafından serbest bırakıldı. ----------------------------------------- Cumhuriyet, 2 yıllık mescidi yeni fark etti Atatürk Orman Çiftliği'ne (AOÇ) mescit yapıldığı yönündeki haberin çarpıtılmış olduğu ortaya çıktı. Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan habere göre, düzenlenen yasayla Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne devredilen AOÇ arazisine çadırdan mescit kurulduğu belirtiliyor. Haberde, yasanın Meclis'te kabul edilmesinin ardından mescit kurulduğuna dikkat çekiliyor. Ancak söz konusu mescitte yaklaşık 2 yıldan bu yana Ankaralılar ibadet ediyor. 150 çalışanı bulunan çiftlikte hafta sonları 15 bini bulan ziyaretçilerin ibadet edebilmesi için yapılan çadır mescidin ihtiyaçtan kaynaklandığı belirtiliyor. TİGEM Vakfı Başkanı Yavuz Soysal, hafta sonları 15 bini bulan ziyaretçi yoğunluğuna cevap verebilmek amacıyla mescidin iki yıl önce kurulduğunu söylüyor. TİGEM Vakfı Başkanı Yavuz Soysal, “Bu mescidin kurulması esnasında yazılan faturalardan hangi tarihte yapıldığını çıkarmak mümkün. Mescit 2 yıl önce yapıldı. Yeni yapılmış gibi göstermek maksatlı. Çocuk bakımevi kurduk. Onu kimse görmüyor. Hanımlar burada çocuğunu emziriyor.” diye konuştu. Ankara, Zaman --------------------------------------------------------------------- Sauna Çetesi ortaya çıkartıldığında Cumhuriyet'in manşetleri (Nasılda örtbas etmeye çalışıyorlar) Aksiyon dergisi yazarı Hamdi Yılmazer'in yazısından alıntı.. ...... Sauna olayı patlak verdiği günden beri Yeniçağ'da -eğer gözümden kaçan olmadıysa- tek bir haber bile çıkmadı. Sauna'nın üzerini iftiranın tekrarıyla örttü. Cumhuriyet ise "öylesine" haberlerle sauna'yı geçiştirdi. Bu da iki gazete arasındaki tecrübe farkı. Şimdi Cumhuriyet'in vaziyeti idare eden haberlerinin altı bomboş başlıklarına gün sırasına göre bakalım: Çetede "Polat Alemdar" kimliği(18 Şubat); Eski polis müdürü tutuklandı (19 Şubat); Kürenin içinden kirli ilişkiler çıktı (22 Şubat); Çete lideri şizofren çıktı(23 Şubat). Yer yerinden oynuyor. Ankara sokak sokak paylaşılmış. En ince detaylara kadar istihbarat çalışması yapılmış. Ayaş tünelinde gayr-i nizami harp eğitimi ve infazlar yapılmış. Armada gibi büyük iş merkezlerinin nasıl ele geçirileceğinin planları yapılmış. Genelkurmay Başkanı gidebildiğiniz kadar üzerine gidin demiş. Ve şimdi siz bunun üzerine Cumhuriyet'in başlıklarına bir daha bakın. "Balbay'ın araştırmalarıyla" Kırmızı kitabın taslaklarını ve aslını bulup birbiriyle karşılaştıracak kadar başarılı habercilik yapan bir gazete "Küre operasyonunda" tıslıyor. ----------------------------------------------------------------- Cumhuriyet gazetesinin görmediği haber Çankaya seçimleri arifesinde Türkiye'yi müthiş bir kaosun ortasında bırakmak isteyen provokasyonlar zincirinin ilk halkasını Cumhuriyet gazetesine üst üste atılan bombalar oluşturdu. Son bombalardan iki gün sonra da Danıştay'a kanlı bir saldırı gerçekleşti. Sanki "düğmeye basılmış" gibi bu provokasyonlar ertesinde "laik cumhuriyet elden gidiyor" avazeleri altında bir tezgâh da harekete geçti. Ortalık toz duman oldu. Bu saldırıların ve cinayetlerin faillerini bulmak ve hukuksal bir titizlikle cezalandırmak yerine muazzam bir psikolojik harp başladı. Habercilik ve hukuk hiçe sayıldı. Halbuki, ortada bazı gerçekler vardı. Ben bu gerçeklerden birini, 28 Mayıs tarihli Hürriyet'in 29. sayfasında okudum. "Cumhuriyet gazetesi bombaları ordu malı" başlıklı habere göre Makine Kimya Endüstrisi, Emniyet'e gönderdiği 19 Mayıs tarihli cevabi yazıda, Cumhuriyet'e atılan üç bombanın Kara Kuvvetleri'ne ait olduğunu bildirmişti. Aynı gün Cumhuriyet gazetesine baktım. "Danıştay baskınına ilişkin hükümet kaynaklı iddialar, kanıtlarla desteklenmiyor" üst başlığının altında iri puntolarla "Senaryo çöktü" manşeti atılmıştı. Gazeteye atılan bombaların ordu malı olduğuna dair ise tek satır bile yoktu. Bir gün sonra Sabah gazetesi, "Ordu malı bombalar" haberini kovalayarak 25. sayfasının manşetine taşıdı. "Kara Kuvvetleri bomba soruşturması başlattı" başlıklı haberde, bombaların hangi tarihlerde Kara Kuvvetleri'ne verildiği belirtiliyordu. Birinci bomba 1978'de, ikinci ve üçüncü bomba 1985'te verilmişti. Kara Kuvvetleri, bombaların karargâh dışına, hangi tarihte ve kimlerce çıkarıldığını araştırıyordu. Aynı günkü Cumhuriyet'te, kendine atılan bombaların menşei resmen belli olmuş olmasına rağmen soruşturma haberi de yoktu. Soruşturmalar, Danıştay saldırısını yapan Alparslan Arslan'ın Cumhuriyet'e bomba attığını da sergiledi. Sanık bunu itiraf etti. Cumhuriyet gazetesi, "kendilerini bombalayan Danıştay sanığının elinde askeri bombaların ne aradığını" sormadı. "Laik Cumhuriyet" sloganı altında, siyasal bir söylemi tercih etti. Cumhuriyet okuyucuları, gazeteye atılan bombalarla ilgili gerçeği öğrenemedi. (Melih Altan'ın köşe yazısından alıntıdır) ------------------------------------------------------- Yağmur Atsız, Tercüman'daki köşesinde (09/11/2005) Attila İlhan'ın bilinmeyen bir yönünü anlattı. Ölümünün ardından ulusalcıların piri olarak defnedilen İlhan, meğer aynı zamanda Heccavmış. Yani hiciv yazarmış. Malum hiciv biraz da iğnelemek için yazılan şiirlere deniliyor. Atsız'ın düştüğü kayda göre daha evvel yayınlanmamış bu hicivlerden birisi şöyle: İlhan Selçuk vasfında söylenmiştir Türkiye Cumhuriyetiydi niyet fıkra nutuk Lakin göz açtırmadılar aşağı aldılar paçasını Ne yapsın nakl-i mekan eyleyerek İlhan Selçuk Başka bir cumhuriyette kurdu cuntasını. Zaman gazetesi ve aksiyon dergilerinden , devamı gelecek! Alıntı
Φ ANTİ ŞAHVELİ Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Cuntacıların Akıl Hocalığını 'Gizli Yahudi'-Sabetay 'İlhan Selçuk' Yapıyor Milliyetçi Hareketin siyasi yükselişini hazmedemeyen ve demokratik yollardan iktidara yaklaşmasından rahatsız olan azınlık çevreleri, bugünlerde bu yükselişin önünü kesmeye ve bir yolunu bulup demokrasinin işleyişine ara vermeye çalışıyorlar. Türk Milleti nezdinde saygınlığını ve güvenirliğini yitiren bu çevreler, hegemonyalarını kaybetmemek için korkular içinde çırpınırken oldukça komik durumlara da düşüyorlar. Kısa bir süre önce, ‘cuntacılığı’ meslektaşları dahil herkes tarafından alenen bilinen ve Türk solunun önde gelenleri arasında olduğu zannedilen İlhan SELÇUK “efendi”, “sol”un kurtuluşunun Süleyman DEMİREL’in elinde olduğunu açıklayarak Türk Milleti’ni bolca güldürdü. Büyük Türk Milleti’nin ne kadar saygı duyduğu malum(!) olan Süleyman DEMİREL’i Türk siyasetine yeni bir adres olarak gösterme komikliğinin altında ne yattığını çok iyi BİLİYORUZ ve ŞİMDİLİK SUSUYORUZ. Daha sonra ise, kendisinin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER’in ‘dert ve sır ortağı’ olduğunu açıklayan ‘cuntacı’ İlhan SELÇUK, çekinmeden Cumhurbaşkanı adına konuşarak, ‘hiç utanmadan, anayasanın kılıfına uydurularak Türkiye’de demokrasinin kesintiye uğratılması gerektiğinden’ bahsetmeye başladı ve ‘Cumhurbaşkanını demokrasiyi askıya almaya davet etti.’ ‘İddianame’ krizi kamuoyuna ilk yansıtıldığında, İlhan SELÇUK, ‘BÜYÜKANIT’a nasıl konuşması gerektiği hususunda akıl vermiş ve yapacağı konuşmayı şu şekilde tarif etmişti’: "Ben bu sebeple yargılanmaktan onur duyarım. Mahkemeye çıkar, avukatlığımı da bizzat kendim yaparım. Bu benim için bir gururdur. Bugüne kadar dağlarda çarpıştık. Mahkeme kürsüsünde de fikirlerimizi söyleriz" Hatırlanacağı üzere bu açıklama kriz başlangıcı olan 6 Mart tarihinde, sadece Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinde manşet yapıldı. İlhan SELÇUK’tan aldığı akıl üzerine BÜYÜKANIT’ın sarfettiği bu sözler, psikolojik harekatın gereği olarak basına yansıtılırken, bir gün önce Genelkurmay Başkanlığı’nda yapılan durum değerlendirmesinin sonucu ortaya çıkmış sözler gibi gösterilmişti. BÜYÜKANIT gibi 40 yıldır ve BÜYÜKANIT kadar samimi milliyetçi olan (!?) Cumhuriyet gazetesi yazarı İlhan SELÇUK, bu sıralar, yapılacak psikolojik harekat operasyonları için BÜYÜKANIT’a sadece akıl vermekle kalmıyor; aynı zamanda görüldüğü şekilde, darbe zemini oluşturmak için birtakım karanlık dolaplar da çeviriyor! Bu vesileyle ve ‘Türk kanı taşımadığı için Erkan-ı Devlet’e sır ortağı olamayacağını göstermek amacıyla’, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Aziz Türk Milleti’ne, sabetaycı / ‘gizli yahudi’ olan İlhan SELÇUK’un gizlediği gerçek kimliğini açıklıyoruz: Babası Mehmet Kasım SELÇUK bir ‘gizli yahudi’ yani ‘sabetaydır’. (TC Kimlik Numarası: 39292926484), Eşi Handan GÖR’ün babası ve annesi, ‘kayıtlı birer yahudidir.’ Kayınbaba Hamdi Namık GÖR (TC Kimlik Numarası: 52552159026) ile kayınvalide Şivekar GÖR (TC Kimlik Numarası: 52549159190)’ün dinleri (dolayısıyla ırkları) nüfusta yahudi olarak kayıtlıdır. Sabetaylarda, sabetay / yahudi olmayan kadınla evlenmek büyük günahlar arasında sayılmaktadır ve lanetlenme sebebidir. Çünkü anaerkil olan yahudilerde, soyun, kadınlar üzerinden devam ettiğine inanılır. Bu sebeple evlenilecek eşler, mutlaka sabetay asıllı olanlar arasından seçilir. İlhan Selçuk’un ailesinde de bu kurala hassasiyetle riayet edilmiş ve aileye alınan diğer gelinler de sabetaylardan seçilmiştir. Yengesi Sema KÖYMEN’in akrabası olan Öykü KÖYMEN gibi, akrabalarının pek çoğu sabetaylara ait olan Şişli Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi mezunudurlar. Bir diğer yengesi olan Ruhan SELÇUK’un ninesinin isminin Yuhna ve yeğenlerinin isimlerinin Samuel ve Benjamin (GÜMÜŞSOY) olması, ülküdaşlarımıza bir kanaat veriyordur. SELÇUK’un akrabalarının soyadlarına bakıldığında tamamına yakınının sabetay asıllı oldukları görülecektir: Ertel, Köymen, Kiper, Oskay, Uzel, Yenersü… Tanrı Türk’ü, içimize Türk’müş gibi görünerek sızmış iki yüzlü azınlık bozuntularından korusun! --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Sabetaycı Darbetör* İlhan SELÇUK’a Göre, Kimler Bizden Daha Üstün? Sitemizde kısa bir süre önce, BÜYÜKANIT’ın akıl hocası ve Cumhuriyet gazetesi yazarı sabetaycı İlhan SELÇUK’un, darbe zemini için çevirdiği dolaplardan bahsetmiş ve gizli yahudi (sabetaycı) olduğunu belgeleriyle Türk Milleti’ne duyurmuştuk. Önce Cumhuriyet gazetesi manşetlerinden aleni tahrikler yapan, sonra yetiştirdikleri “ulusalcı tetikçi”lere kendi gazete binasının bahçesine bomba attırarak ülkeyi karıştırmaya çalışan ve en sonunda da katliam yapmaları için Danıştay’a gönderdikleri bu tetikçiler yakalanınca “ülkücü” gibi göstererek camiamızı hedefe koyan sabetaycı darbetör İlhan SELÇUK, gizli yahudi olduğu ortaya çıktıktan sonra bir yazı kaleme aldı. 18.06.2006 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bu köşe yazısı, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant **** ve arkadaşlarının yargılandığı mahkemede, bir grup ülkücünün protestosu bahane edilerek yazılmış. SELÇUK yazısında aynen şu ifadeleri kullanıyor: “Bugün Türkiye'de Çerkesler, Lazlar, Kürtler, Araplar, Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Süryaniler vb. yaşıyorlar... ….. Bizim için en değerli Türkler onlardır... Hele Yahudiler.. Rumlar.. Ermeniler.. Sayıları gün geçtikçe azalıyor.. Onlara gözümüz gibi bakmalıyız.. El üstünde tutmalıyız.. Üstlerine titremeliyiz..” 4000 yıllık Devlet sahibi olan Büyük Türk Milleti! Demek ki, artık yeni misyonumuz buymuş!?) Demek ki, Aziz Türk Milleti’nin 21. yüzyılda görevi, düşmanlarımızla anlaşarak bizlere Sevr’leri dayatan, BOP için emperyalistlerle işbirliği yapan, ticaretimizi, ordumuzu, maarifimizi, medyamızı ve bürokrasimizi ele geçirmeye çalışan, provokasyonlarla ülkemizi teröre, kaosa ve darbelere sürükleyen sabetaycıları, ermenileri ve rumları el üstünde tutmakmış!!??) Yazısında, “Çerkesler, Lazlar, Kürtler ve Araplar” ı azınlıklarla bir tutan İlhan SELÇUK’un sözlerini okuyan basiretli Ülküdaşlarımız, umarız, provokatör-azınlıkların önümüzdeki dönemler için hazırladıkları yeni ihanet planlarını da sezmişlerdir. Ne demiş atalarımız: “Yahudi tüccar, maharetinden bahsederken yaptığı hırsızlıkları söylermiş.” İhanetleri ifşa edilen Darbetör İlhan SELÇUK ve onun gibi """"""" """"""" Kulaklarınızı iyi açın, dinleyin ve boyun eğin: Türk Oğlu Türk Oğulları artık uyanmıştır. Oynadığınız ihanet oyunları artık gün yüzüne çıkmıştır. Bize dost görünmeye çalışmanıza aldanmayacağız. Kutsal Anadolu toprakları üstünde artık hegemonya döneminiz sona ermiştir! Kabımızdan bizimle birlikte yemek yedikten sonra, kabımızı çalmanıza ve içini kirletmenize artık müsaade etmeyeceğiz! Artık yabancı uşaklığınıza ve işbirliğinize göz yummayacağız! (*) Sabetaycı İlhan SELÇUK’un tanımlamakta zorluk çektiğimiz darbeci kişiliği sayesinde, Güzel Türkçemiz’e yeni bir kelime daha kazandırdık. Darbetör: Aziz Türk Milleti’nin sağduyusundan korktuğu için, iktidarı seçimle değil, provokasyon ve darbeyle ele geçirmeye çalışan Türk kanı taşımayan """""" """"""" (Ülkücü bir siteden alıntıdır) Alıntı
Misafir Zıplayan Dana Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2006 Cumhuriyet okuyan onların haberelerini taşıyan arkadaşlarımız NERDESİNİZ NEDEN BİŞEY DEMİYORSUNUZ??? Hani siz yerli, işbirlikçilere karşıydınızzz , hadi bunlarada ısmarlama yazı yobaz belgesi desenize , devekuşları gibi saklanmayla bi yere varılmaz!!! Naçizane iki kelam edeyim dedim kardeş. Birincisi Cumhiriyet okuru değilim... İkincisi yazı çok uzun ve inan bana kimse okumaz ve bu yüzden de cevap gelmez.Yazıları kendi yorumlarını katarak ve kısa kısa anlatarak yazarsan daha bir okuruz kanaatindeyim. Cumhiriyet Gazetesi sanıldığının aksine belli bir çizgisi olan bir gazete değil,her dönemde nabza göre şerbet dağıtan bazen ilerici bazen de en gerici olabilecek kadar balata ayarı bozuk olan bir gazetemizidr. Zaten biz de geleneği olan gazete yoktur.Misal TAN gazetesi,ilk yıllarında SOL muhalafeti desteklerken giderek sağa kaymıştır;günümüzde ise abazalarımıza hizmet vermektedir. Bizim geleneğimiz bu kadar işte... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2006 . . Türkiye'yi ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen gericiler, Cumhuriyetin aydınlanmacı, ilerici yazarlarını her zaman hedef gösterdi. Cumhuriyetin temel kazanımlarına ve Atatürk ilke ve devrimlerine karşı her gün kışkırtıcı yayınlarıyla saldıran dinci basın, diğer Cumhuriyet yazarlarına saldırdığı gibi hala bıkmayan kin ve nefretlerini her fırsatta dile getirmekten çekinmemektedir... Saldırıya uğrayan Cumhuriyet yazarları Tütengil Hoca İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü Başkanı ve gazetemizin yazarlarından Prof. Cavit Orhan Tütengil , 1979 yılının 7 Aralık sabahı saat 07.45'te Levent'teki Sülün Sokak'ta bulunan İETT durağında, silahlı dört kişi tarafından öldürüldü. Susmayan Kalem: Ümit Kaftancıoğlu Makaleleri gazetemizin sayfalarında sık sık yer alan TRT yapımcısı ve yazar Ümit Kaftancıoğlu , Mecidiyeköy Sakızağacı durağı önünde 11 Nisan 1980 günü sabah saat 07.50'de silahlı iki faşistin saldırısına uğradı. Server Tanilli'ye sıkılan kurşun İstanbul Üniversitesi Anayasa Kürsüsü Doçenti Server Tanilli, 7 Nisan 1974 günü saat 21.30 sıralarında evine giderken Suadiye Avşar Sokak girişinde silahlı saldırıya uğradı. Tanilli, evine 150 metre kala pusu kuran bir otomobilden atılan kurşunlardan dördüne hedef oldu. Üniversite çevrelerinde devrimci-demokrat kişiliğiyle tanınan ve çok sevilen Doç. Tanilli, bu saldırıdan sonra felç oldu. Yaşamı tekerlekli sandalyeye bağlanan Tanilli, tedavi olmak için gittiği Paris'ten gazetemize yazmayı halen sürdürüyor. İlahiyat Fakültesi eski öğretim üyesi Bahriye Üçok İlahiyat Fakültesi eski öğretim üyesi Bahriye Üçok'a saldırı kendilerine İslamcı diyen dinci çetelerden kaynaklanıyordu. Yazarlarımıza yönelik saldırıların ikinci perdesi, 6 Ekim 1990 günü Çankaya Caddesi'ndeki evine gönderilen bir kargo paketinin patlamasıyla ölen Prof. Bahriye Üçok ile açıldı. toplumsal ve siyasal sorunlarla ilgili düşüncelerini Cumhuriyet sayfalarında ortaya koyuyordu. Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusu Üçok'la ilgili soruşturmadan henüz bir sonuç alınamadı. Muammer Aksoy Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı, Atatürkçülüğün ve bağımsızlığın ödün vermez savunucusu Prof. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 günü saat 19.05'te Ankara Bahçelievler'deki evine giderken öldürüldü. Cinayetten iki saat kadar sonra gazeteleri arayan bir kişi, ''Tesettür konusunda İslama karşı takındığı tavır nedeniyle Müslümanlar tarafından cezalandırıldı. Olay İslami Hareket adına üstleniliyor. 7.65 Baretta ile cezalandırılmıştır'' dedi. Muammer Hoca'nın dosyasında, öldürüldüğü gün elde edilen üç boş kovanın dışında bir şey yoktu. Olay hâlâ faili meçhul... Prof. Muammer Aksoy'un cenazesinde gazetemizin bir başka yazarı, hocasının fotoğrafını kortejin en önünde kucağında taşıdı. Bu yazarımız, 1993 yılında yitirdiğimiz Uğur Mumcu'ydu... Uğur Mumcu... ve ödenmeyen masum borç Ve 24 Ocak 1993. Ankara, Karlı Sokak. Yazarımız Uğur Mumcu 'nun, evinin önünde park ettiği otomobiline binerken patlayan bomba, Mumcu'nun bedenini, bizim de yüreklerimizi parçaladı. Türk basın tarihinin kalpaksız Kuvayı Milliye'cisi, keskin kalemini son yolculuğuna on binler uğurladı. Cenaze töreninde on binler hep bir ağızdan 'Yiğidim Aslanım' türküsünü söylediler ve 'Türkiye laiktir, laik kalacak' sloganını attılar. Dönemin siyasileri, suçluların bulunması yönünde namus sözü verdiler, ancak olayın aydınlatılması sürecinde bir arpa boyu yol alınamadı. Soruşturma ile ilgili olarak 5 savcı görevlendirildi, 3 komisyon kuruldu, ama cinayet hâlâ faili meçhul. Bu arada Abdullah Argun Çetin adlı bir kişi cinayete katıldığını öne sürdü. Çetin hakkında Ankara DGM Başsavcılığı idam istemiyle dava açtı. Onat Kutlar Gazetemiz yazarı, sinemacı Onat Kutlar , 30 Aralık 1994'te The Marmara Oteli'nin pastanesinde meydana gelen patlama sonucu ağır yaralandı. Patlama sonucu omuriliği zedelenen yazarımız, Amerikan Hastanesi'nde 12 gün boyunca sürdürdüğü yaşam mücadelesinde yenik düşerek yaşamını yitirdi. Kutlar'ın ölüm nedeni, birden fazla organının iflas etmesi olarak açıklandı. ŞİMDİ SORARIM SİZE BU ÜLKEDE HANGİ DİNCİ BASIN YAZARI ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR, HANGİ İNSAN İNANCI GEREĞİ SALDIRIYA UĞRAMIŞTIR... KAN AKITAN, İNSANİ ÖLDÜREN, HEDEF GÖSTEREN VE YAŞAM SÖNDÜREN HİÇBİR BİR DÜŞÜNCE VE İNANÇ BU VEBALİN ALTINDA KALMAZ / KALAMAZ... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2006 . . Türkiye'yi ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen gericiler, Cumhuriyetin aydınlanmacı, ilerici yazarlarını her zaman hedef gösterdi. Cumhuriyetin temel kazanımlarına ve Atatürk ilke ve devrimlerine karşı her gün kışkırtıcı yayınlarıyla saldıran dinci basın, diğer Cumhuriyet yazarlarına saldırdığı gibi hala bıkmayan kin ve nefretlerini her fırsatta dile getirmekten çekinmemektedir... Saldırıya uğrayan Cumhuriyet yazarları Tütengil Hoca İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü Başkanı ve gazetemizin yazarlarından Prof. Cavit Orhan Tütengil , 1979 yılının 7 Aralık sabahı saat 07.45'te Levent'teki Sülün Sokak'ta bulunan İETT durağında, silahlı dört kişi tarafından öldürüldü. Susmayan Kalem: Ümit Kaftancıoğlu Makaleleri gazetemizin sayfalarında sık sık yer alan TRT yapımcısı ve yazar Ümit Kaftancıoğlu , Mecidiyeköy Sakızağacı durağı önünde 11 Nisan 1980 günü sabah saat 07.50'de silahlı iki faşistin saldırısına uğradı. Server Tanilli'ye sıkılan kurşun İstanbul Üniversitesi Anayasa Kürsüsü Doçenti Server Tanilli, 7 Nisan 1974 günü saat 21.30 sıralarında evine giderken Suadiye Avşar Sokak girişinde silahlı saldırıya uğradı. Tanilli, evine 150 metre kala pusu kuran bir otomobilden atılan kurşunlardan dördüne hedef oldu. Üniversite çevrelerinde devrimci-demokrat kişiliğiyle tanınan ve çok sevilen Doç. Tanilli, bu saldırıdan sonra felç oldu. Yaşamı tekerlekli sandalyeye bağlanan Tanilli, tedavi olmak için gittiği Paris'ten gazetemize yazmayı halen sürdürüyor. İlahiyat Fakültesi eski öğretim üyesi Bahriye Üçok İlahiyat Fakültesi eski öğretim üyesi Bahriye Üçok'a saldırı kendilerine İslamcı diyen dinci çetelerden kaynaklanıyordu. Yazarlarımıza yönelik saldırıların ikinci perdesi, 6 Ekim 1990 günü Çankaya Caddesi'ndeki evine gönderilen bir kargo paketinin patlamasıyla ölen Prof. Bahriye Üçok ile açıldı. toplumsal ve siyasal sorunlarla ilgili düşüncelerini Cumhuriyet sayfalarında ortaya koyuyordu. Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusu Üçok'la ilgili soruşturmadan henüz bir sonuç alınamadı. Muammer Aksoy Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı, Atatürkçülüğün ve bağımsızlığın ödün vermez savunucusu Prof. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 günü saat 19.05'te Ankara Bahçelievler'deki evine giderken öldürüldü. Cinayetten iki saat kadar sonra gazeteleri arayan bir kişi, ''Tesettür konusunda İslama karşı takındığı tavır nedeniyle Müslümanlar tarafından cezalandırıldı. Olay İslami Hareket adına üstleniliyor. 7.65 Baretta ile cezalandırılmıştır'' dedi. Muammer Hoca'nın dosyasında, öldürüldüğü gün elde edilen üç boş kovanın dışında bir şey yoktu. Olay hâlâ faili meçhul... Prof. Muammer Aksoy'un cenazesinde gazetemizin bir başka yazarı, hocasının fotoğrafını kortejin en önünde kucağında taşıdı. Bu yazarımız, 1993 yılında yitirdiğimiz Uğur Mumcu'ydu... Uğur Mumcu... ve ödenmeyen masum borç Ve 24 Ocak 1993. Ankara, Karlı Sokak. Yazarımız Uğur Mumcu 'nun, evinin önünde park ettiği otomobiline binerken patlayan bomba, Mumcu'nun bedenini, bizim de yüreklerimizi parçaladı. Türk basın tarihinin kalpaksız Kuvayı Milliye'cisi, keskin kalemini son yolculuğuna on binler uğurladı. Cenaze töreninde on binler hep bir ağızdan 'Yiğidim Aslanım' türküsünü söylediler ve 'Türkiye laiktir, laik kalacak' sloganını attılar. Dönemin siyasileri, suçluların bulunması yönünde namus sözü verdiler, ancak olayın aydınlatılması sürecinde bir arpa boyu yol alınamadı. Soruşturma ile ilgili olarak 5 savcı görevlendirildi, 3 komisyon kuruldu, ama cinayet hâlâ faili meçhul. Bu arada Abdullah Argun Çetin adlı bir kişi cinayete katıldığını öne sürdü. Çetin hakkında Ankara DGM Başsavcılığı idam istemiyle dava açtı. Onat Kutlar Gazetemiz yazarı, sinemacı Onat Kutlar , 30 Aralık 1994'te The Marmara Oteli'nin pastanesinde meydana gelen patlama sonucu ağır yaralandı. Patlama sonucu omuriliği zedelenen yazarımız, Amerikan Hastanesi'nde 12 gün boyunca sürdürdüğü yaşam mücadelesinde yenik düşerek yaşamını yitirdi. Kutlar'ın ölüm nedeni, birden fazla organının iflas etmesi olarak açıklandı. ŞİMDİ SORARIM SİZE BU ÜLKEDE HANGİ DİNCİ BASIN YAZARI ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR, HANGİ İNSAN İNANCI GEREĞİ SALDIRIYA UĞRAMIŞTIR... KAN AKITAN, İNSANİ ÖLDÜREN, HEDEF GÖSTEREN VE YAŞAM SÖNDÜREN HİÇBİR BİR DÜŞÜNCE VE İNANÇ BU VEBALİN ALTINDA KALMAZ / KALAMAZ... DİPNOT sizdeki şu cevaplara , şu yalan haberlerine vede şu avatarınıza ne kadar güldüğümü itiraf edeyim dedim cahillik anlaşılan tahmin edemeyeceğimiz boyutlarda. O yazarlar bir çok gizli gerçekleri biliyorlardı ve yarın birgün orda burda konuşmasınlar diye öldürüldüler..Ben şahsen onlardan Uğur Mumcuyu severim ve yazılarını okurum...Keşke onu unutturmayacağız diyen takiyyeciler onun hayatı sözleri yerine yazılarını koysalar!! Akıl dünyası ile inanç dünyası arasında binlerce yıl öncesine giden bir uyuşmazlık olduğu, bunun kimi zaman kanlı çatışmalara dönüştüğü ve aydınlanma ile bu ikilinin alanlarını ayırarak barış içinde birarada yaşamalarının yolunun, yine akılla bulunduğu bir gerçektir... . Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Mümin kafire teslim olmaz , siz İlhan Selçuk okuya okuya ona benzemişsiniz , normal böyle saçma düşünmeniz. Bakın , size M.K.Atatürk'ün sözüyle cevap ; Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. Atatürk'ün S.D. II, 1923, s. 127 ne güzel söylemiş Atam , inşaallah birileri ders almış olur! İnsanlara kafir diyorsunuz, Onları şeytana alet olmakla suçluyorsunuz, Onların dinden örnekler gösterer yok edilmesini savunuyorsunuz, Cumhurbaşbakanımıza acımasızca eleştiri, Anayasa mahkemesine (adalete) karşı yıpratma çabası, Üniversite rektörlerine inanılmaz bir kin, Gazete köşe yazarlarımız hedef gösterme, Genelkurmay başkanı sayın büyükkanıt'a suçlama... Bu mu din... Eğer buysa din ben o dine mahsup olmam/olamam.. Benim din anlayışım çok başka arkadaşım... Dini akıl ve bilinçle yoğuranlardır ve o şekilde öğrenen insanladır benin referansım.. Öyle bilmeden dini korku, tabu ve doğmalarla yorumlandırılmış ve yorğulmuş bir inanç kesinlikle değil. Kalkmış birde Mustafa Kemal Atatürk'ten örnek vererek çağdaş, modern, bilime inanmış ve aydınlamcı bir kılıf takma çabasındasınız...(Fakat ne yazıkki onun gibi düşünüyor diyemiyorsunuz) Bizlerinde birar Mustafa Kemal Atatürk olduğumuzu fark etmemeniz ise sizler için çok büyük bir gaf. Ve biz onun ilkeleriyle, inanclarıyla, hedefleriyle ve bu ülkeye vereceğimiz hizmet ve ilerleme ile yatıp kalkarken siz bizlere inanılmaz çamur ve karalama içinde kendinizi yırtıyorsunuz... Bırakın bunları sevgili arkadaşım... Üstelik din sizin bildiğiniz, yorumladığınız ve anlatmaya çalıştığınız gibi değil.. Siz kurumlarla, insanlarla ve diğer dinlere göre dininizi yorumluyorsunuz.. Son olarak müslümanların kendilerine verdikleri zararı kimse vermiyor. Sizin bahsettiğiniz kesinlikle müslümaklık değil. Kusura bakmayın burası Ne iran, Ne Afganıstan ne bilmem neresi. Çok iyi biliyoruz ki dine en büyük zararı kendileri veriyor başkası değil ve sizde onlara bir örnek teşkil ediyorsunuz. Yaptığınız tek şey Allahı ve peygamberini sankı korkulacak birşey varmış gibi korkutma aracı göstermeye çalışmak ve bu korku ile taraf toplamak. Öncelikle birkere şunda hen fikir olalım... Allah ve Peygamberden korkulmaz onlar sevilir. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Büyük şeyhülislam dibinot dinimizi yorumladı fetvasını verdi.. Arkadaşlar hep beraber dibinotun dediği gibi yapıcaz bundan sonra.. Senin gibi bir dinsizin sanki inancı varmış gibi bi de burada samimiyetsizlik kokan yapmacık iyiniyetine kimse inanmaz be dibinot ( kendin gibiler dışında ) sen her sıkıştığında yaptığın gibi büyük puntolu harflerle konuyu dağıtmada Sahvelinin gazete hakkında öne sürdüğü iddalara somut cevaplar ver bakayım hadi .. [/quote] DİPNOT. Sonuna kadar dini yobazca kullanan, Onu bir korku araca olarak gösteren, Onun gerçekten bilerek algılamayan ve bun nedenle gerici bir tutum sergileyen, Hiçbir zaman eleştiriyi kabul edemeyen, Akıldan ve bilimden uzak yorumlar yapan, Tamamıyla tahrikat elinde olan, Dini kendi tekellerinde sanan, Onu doğru anlamayan, algılayamayan, yorumlayaman, Yatıp kalkıp allaha yalvarmaktan gayrı ülkenin kalkınması ve ilerlemesi için hiç çaba sarfetmeyen, Herşeyi Allaha bırakan, Bölücülük kadar şeriat yanlılarının ve Karınlık güçlerin, Dini bildiğini sanan cahillerin sonuna kadar mücadelesini korkmadan, bıkmadan ve bu adamların tüm çirkinliklerini ortaya çıkarma adına kararlılığını sonuna kadar sürdürmeye devam edecektir... Fakat şu unutulmamalı; Bizlerin inancını bilerek yapan, hertürlü doğma ve inanca karşı olan, akılcı, modern ve içinde sevgi dolu gerçek müslümanlara, gerçek inanançlara hiçbir sözümüz olmaz / olamazda... Anlaya arkadaşlarımız zaten anladı ama anlamayanlar da bunu böyle bilsin... Alıntı
Φ Multi Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Dipnot kardeş yazdığın herşey genel ve soyut şeyler.. somut tartışmaların hiçbirine gelemiyorsun.. sıkıştığın zaman hep bu tip laflar ediyorsun.. hiçbir fikrini savunamıyorsun.. karşı fikirlere hep bu tip "......" yazılarla karşılık veriyorsun.. bu, içindeki kinin aklına olumsuz etkilerinin bir yansıması.. kendini biraz gözden geçir.. işkembeden değil de, beyninden konuş Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 CUMHURİYET GAZETESİ NEDEN HEDEF... Buram buram "Soğuk Savaş" kokan bir suçlama listesi bunlar ki bir araya gelmesi hemen hemen olanaksız özelliklerin aynı anda İlhan Selçuk'a atfedilmesi ve bunların gerçek dışı iddialar ve duygusal suçlamalar bunlar. Neymiş efendim, Öldürelen gazeteciler çok şey biliyorlarmışta onda öldürülmüş... (ONLARIN KATİLLER SİVAS YAKANLAR, KUBİLAYI ŞEHİT EDENLER VB. değilmiş gibi...) Neymiş efendim, İsrail yanlısı yazıyorlarmış, Neymiy efendim yahudi bağlantılıymış... Kurucusu şuymuşta buşmuşta... Neymiş efendim, İlhan Selçuk, (pek çok başka sıfatın yanında) Stalinciymiş. Mış mışta mış mış... Peki kardeşim, bırakın Stalin öleli yarım yüzyıl geçmiş olmasını, Sovyetler Birliği çökeli on yıldan fazla zaman olmadı mı? Eski gerçek (ve resmi) Stalincilerin çoğu, liberal ideolojiye dönerek, AKP'nin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanında yer almadı mı? Peki bu arkadaşların demeçlerini öven yazılar yazılmadı mı? Ne oluyor şimdi birdenbire neredeyse otuz yıl geriye giderek, "Soğuk Savaş" dönemindeki "anti-komünist" terminoloji ile insan suçlamak? Üstelik adınu bu ülkenin kurucusu MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün verdiği ve Cumhuriyet tarihiyle eş bir tarihi olan, yine bugünün medyasına yüzlerce gazeteci ve yazar kazandırmış bir gazeteye bugün yapılanlar neden? Hadi diyelim ki kişisel takıntılar bireysel düzeyde böyle tutarsız, mantıksız ve anakronik (tarih içinde yerini şaşırmış) suçlamalara yol açıyor; peki bugünkü Cumhuriyet gazetesine en ağır duygusal sıfatlarla saldırmak, onun yayın politikasını gerçek dışı iddialarla eleştirmek ne oluyor? 1- )Avrupa Birliği'ne eşit koşullarla girişi savunan Cumhuriyet gazetesini askerci diye suçlamak hangi mantığın eseridir? 2- )Laik ve demokratik düzeni gözü gibi korumaya çalışan Cumhuriyet'i darbeci diye suçlamak hangi insafa sığar? 3- )Ülkenin bütünlüğünü her şeyin üstünde tutan bir gazeteye yöneltilen bu eleştiriler, hele hele onun imtiyaz sahibine "takıyyeci" demek acaba kimlere, hangi amaçla hizmet eder? Sanıyorum, Cumhuriyet'e ve onun imtiyaz sahibi İlhan Selçuk'a yöneltilen bu haksız ve gerçek dışı eleştiriler, Türkiye Cumhuriyeti'nin şu anda bir "dönüm noktasında" bulunmasından kaynaklanıyor. __Maalesef bugün İktidar, laik ve demokratik rejimi, laik ve demokratik insanların yaşam biçimlerini "İslamlaştırmak" yolunda emin ve kararlı adımlarla yürüyor. __İçteki ayrılıkçı etnikçiler ve onlara destek veren dış dünya artık Sevr'i açıkça telaffuz etmeye başladı. __Bu iki önemli tehlikeye karşı (şeriatçılığa ve bölücülüğe) medyada Cumhuriyet yıkılmaz bir kale gibi savunma yapıyor. Ve sanıyorum ülkemizin bir kavşak noktasında bulunması, Cumhuriyet'in bu kavşak noktasındaki kararlı tutumu, gazetenize karşı yöneltilen haksız ve gerçek dışı saldırıların esas nedenini oluşturuyor. Diğer taraftan hiçbir meday zenginine sırtını dayamamış, hiçbir dış güçlerce desteklenmeyen ve gücünü tamamıyla halktan alan bir gezeteya bu yapılanların amaç ve gayelerini açıkça ortaya koyan bu zihniyet ve zümrelerin önümüzdeki günlerde bu saldırıların daha da yoğunlaştığını görürseniz hiç şaşırmayın; Çünkü tarihsel süreçler ve güncel sorunlar, Cumhuriyet'in ne denli haklı olduğunun gün geçtikçe daha iyi anlaşılmasına, dolayısıyla daha güçlenmesine yol açıyor. Kaldi ki bu haklılık çizgisindeki güçlenme de saldırıları tahrik ediyor... . __________________________________________________________ Katkılarından dolayı sevgili Emre Kongar hocamıza sevgi ve saygılar Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 anti şahveli-multi ve mystra diyelim ki Dipnot arkadaşımız halüsinasyonlar görüyor (ben asla böyle düşünmüyorum) diyelimki cumhuriyet gazetesi yalan haberler yapıyor. aslında hiç bir tehlike yok.ülkemiz sonu belli olan bir uçuruma doğru sürüklenmiyor...vs öyleyse eğer siz burda neyin veya kimlerin savunmacılığını üstleniyorsunuz,bırakın bizler, sizlere göre düşünme yeteneğimizi yitirmiş beyinlerimizle kendi aramızda oyunlar oynayalım. ve sizler gibi gerici olmayan bir müslüman olarak diyorumki asıl sizler yazacak birşey bulamayınca anlayamadığınız dinimize sığınıp onu kendi anlayışınızla her konuya taşıyıp kirletmekten vazgeçin. şunu anlayın artık Türkiye Cumhuriyetinin dini yoktur. Alıntı
Φ ANTİ ŞAHVELİ Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 TC cumhuriyetinin dini diye bişey olmaz , ama düşmanlarımızın akıl hocalarının bukalemunluğunu , ülkeyi karıştırma darbeyle dahada geriye götürme yapan ve BUNU YALANLARLA 70 bin okuruna duyuran SAHTE ATATÜRKÇÜLER in ve onlara kanan safderunların dinsiz olduğu aşinadır...Bakalım ölünce nasıl vereceksiniz bunların hesabını , ASIL REJİMİ TEHDİT EDEN İŞTE BU İÇİMİZE SIZDIRILMIŞ HAİNLERDİR Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 bizler için bu kadar endişelenmen gözlerimi yaşarttı! sayın anti şahveli; insanların dininden sanane.ölünce kimin nasıl hesap vereceğide seni ilgilendirmez.kimin gerçek kimin sahte atatürkçü olduğunada sen karar veremezsin.istediğimiz gazeteyide okuruz tıpkı senin gibi....... ne kadar gereksiz konuştuğunu umarım farketmişsindir. ayrıca son sözünüde sana iade ediyorum. Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Bu nasıl bir gazetedir ki hem 70 milyon insanın yaşadığı bir ülkede 70 bin insana ulaşıyor diye korkuluyor ve ister ciddi ister gayri ciddi iddialar ile itham ediliyor? Yalan yada doğru haberin ne olduğunu ve buna karar verecek olan okuyucu kitlesi öyle sıradan olma özelliğine de sahip değil.Magazinleşmeden ayakta durabilen,mali sıkıntılarında bütünleştiği okuyucu kitlesinden güç alan bir gazete. Elinde cumhuriyet gazetesi olan bir kişi için yapılacak tek şey ona saygı duymaktır. Gerisi boş. İddialar gibi bir durum söz konusu olsa hiç merak etmeyin muhteremler bunu herkesten önce görebilecek bir anda arkasını dönebilecek yüksek kaliteli bir okuyucu kitlesine sahiptir. Böyle bir riski bu ülkede sadece CUMHURİYET gazetesi alamaz. sevgilerimle (Ben ne yazık ki bir cumhuriyet okuru değilim) Alıntı
Φ Asfalt Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 gene saklama , çarpıtma ideolojisine devam ,,, akıl dünyası ile innaç dünyası her zaman birbirini tamamlar dipnot , TABİ AKLINI OLANA DÜŞÜNME YETENEĞİNE YİTİRMEMİŞ OLANA , sana bir kaç soru sorarım burda en kral materyalist gelse cevaplayamaz , maddiyunluk gayyalarındakiler hem diyalektiği hem dinsizliği savunurken , inançlı insanları yıpratırken onların hayatlarını CAHİLİYEYE çevirmeye kalkarken sen onları kendin gibi hamiyetsiz mi sandın karşı koymayacak! Mümin kafire teslim olmaz , siz İlhan Selçuk okuya okuya ona benzemişsiniz , normal böyle saçma düşünmeniz. Bakın , size M.K.Atatürk'ün sözüyle cevap ; Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. Atatürk'ün S.D. II, 1923, s. 127 ne güzel söylemiş Atam , inşaallah birileri ders almış olur! Atam söylemişte kim uygulamış. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 8 Ağustos , 2006 Ben CUMHURİYET gazetesini neden seviyorum. Ülkemizin kupon yayınlayarak tiraj yapmaya çalışmayan tek gazetesi. Ülkemizin kitap kulüpçülüğü kurarak kitap dağıtımı yapan tek gazetesi. Ülkemizin Bilim ve Teknik dergisi yayınlayan tek gazetesi. Ülkemizin bilim, Kültür ve sanat konusunda sürekli makaleler yayınlayan tek gazetesi. Ülkemizin evrensel özgürlükçü demokrasiyi savunan tek gazetesi. Ülkemizde gerçek olarak Atatürkçülüğü laiklaiği ve onun ilkelerini savunan tek gazete. Ülkemizde emeğin değerini, emekçinin sosyal haklarını savunan tek gazetesi. Ülkemizin reklam çıkarı gayesiyle çıkmayan ve okunabilecek, güvenilebilir tek gazetesi. Önemli olan da "sömürünün yerli işbirlikçisi" olmayan tek gazetesi. Olduğu için CUMHURİYET gazetesini seviyorum, okuyorum. Alıntı
Φ ANTİ ŞAHVELİ Gönderi tarihi: 11 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 11 Ağustos , 2006 Bu nasıl bir gazetedir ki hem 70 milyon insanın yaşadığı bir ülkede 70 bin insana ulaşıyor diye korkuluyor ve ister ciddi ister gayri ciddi iddialar ile itham ediliyor? Yalan yada doğru haberin ne olduğunu ve buna karar verecek olan okuyucu kitlesi öyle sıradan olma özelliğine de sahip değil.Magazinleşmeden ayakta durabilen,mali sıkıntılarında bütünleştiği okuyucu kitlesinden güç alan bir gazete. Elinde cumhuriyet gazetesi olan bir kişi için yapılacak tek şey ona saygı duymaktır. Gerisi boş. İddialar gibi bir durum söz konusu olsa hiç merak etmeyin muhteremler bunu herkesten önce görebilecek bir anda arkasını dönebilecek yüksek kaliteli bir okuyucu kitlesine sahiptir. Böyle bir riski bu ülkede sadece CUMHURİYET gazetesi alamaz. sevgilerimle (Ben ne yazık ki bir cumhuriyet okuru değilim) tabi tabi 83 yıl sonunda 70 binlik bir tiraj hiç bişey ima etmiyor! , pasfotomaçın bile tirajı 279 bin bee Yalan yada doğru yazmış önemli değil öyle mi??? İşte Türkiyeye eğer tirajı yerlerde sürüklenmese terörden daha fazla tahribat yapacak bir düşüncedir bu.Ohhh eskinin kızıl ihtilal yapma , darbeci ve din düşmanı sevdalıları istediğini karalasın istediğini çarpıtsın istediğini karşı karşıya getirsin kii bu devletin yönetim ve güvenlik birimleri hiç önemli değil öyle mi?? Bize bu vatanı karış karış kanlarla sahip çıktırtan muhafaza ettiren kurtartan Allaha imandan etmeye kalkmaları SORMAK LAZIM KİME HİZMETTİR.. Onu okuyanların yaptıkları şu : Aaaaa bu adam muhafazakar dinci (hemen paranoyak bakmaya başlar) , kusurlarını arar YOKSA UYDURUP KENDİNİ ÇOK BİLGİLİ GİBİ GÖSTERİR , onca yılın sonundada düşmanlarımızın içimize sızdırdığı onlara çalışan buykalemunların dostları destekçileri olur! Onlara taraf olur ama öbür planda bu ülkeye ve millete gerçek sevdalıları takiyye okumaktan zarar verecek öcü zanneder.AMA GERÇEKTE NE BİR GÜNAHLARI VARDIR NEDE İHANETLERİ , hakkında yapılan tüm iddaların iftira olduğunu DEFALARCA TC mahkemeleri söylemiştir ama BUNU BİLE YAYINLAMAZLAR ONLAR..Çünkü cumhuriyet gibi bir değere sızdırılmışlar! Düşmanlarımızın ne kadar esrarengiz fikirleri var oldu hep keşke bilseniz. Son olarakta iyiki bir cumhuriyet okuru değilsin ama yinede ne yazikki kartel okuyucususun , onların patronlarının sanki ne çok farkı vardırya İlhan Selçuk abi den.. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 11 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 11 Ağustos , 2006 Çocukluk kızamığından kurtulamayanlaradır bu yazım... Bugün zaman gazetesi kaynağı ve geliri nerde olduğu bilinmez ve kapı kapı bedava dolaştırılırken Cumhuriyet gazetesi; halkından aldığı güçle ayakta kalmayı hertürlü engellere, karalamalara ve yobaz, şeriatçi ve islami faşistlerce köşe yazarları yok edilse bile yoluna kimsenin engel olamayacağı kadar güçlü, inançlı ve kararlı gazetedir.. Temel ilkesi demokrasi, insan hakları ve yaşama hakkı olan insanların düşünceleri ile ilgili hakların sonuna kadar savunmaktır. Hiçbir hedef göstermemiştir, Hiçbir köşe yazarı için fetva vermemiştir, Hiçbir emperyaliste boyun eğmemiştir, Hiçbir emperyalist yapı içerisindeki politikaya alet olmamıştır.. Bu nedenle dünya döndüğü müddetçe ve Türkiye Cumhuriyeti var olduğu müddetçe Mustafa Kemal Atatürkümüzün ismini koyduğu Cumhuruyet gazetesi sonsuza kadar ilkelerini, hedeflerini ve toplumu aydınlatma yolundaki kararlılığını sürdürecektir.. Verdiği aydınlanmacı ve kemalist duruş sergileyen şehitlerine rağmen hiçbirşekilde korkmadan, yılmadan ve Atamıza olan bağlılığından hiçbir şekelide ödün vermeden bizlerle birlikte var olmaya devam edecektir... Bu bizim namus, vatan ve ataya olan borcumuzdur... O bu cumhuriyetin olmazsa olmazlarından olarak sonsuza kadar yaşamını sürdürecektir... [Ama amerikan emperyalizminin oyuncacğı haline getirilmiş bir dine mensup olan fethullar denen o zatın gazetesi olan zaman tüm gerçekleriyle birgün bu toplumun karşına çıkmaya ve hesap vermeye mahkum olacağından kimsenin şüphesi olmasın... Ortadoğu kan gölüne çevrilmişken nerede ve ne düşüncede bu zat ve gıkını çıkaramayacak kadar emin ellerde... Nerdemi ABD emperyalizminin kucağında sinsice büyütülmekte ve bekletilmekte... Zamanı gelince bu ****** toplumun önüne bir çıkış noktası gibi sunulmayı **** bekletilmekte...] Alıntı
Φ bozkurtmusti Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 cumhuriyet jakoben gurubun okuduğu gazetedir..kendi hayallerinde devrim yapıp islamiyeti yoketme hayalleri yaparlar..ama hayalleri suya düşer ...cumhuriyet gazetesi budur işte 1940 ların ilerisine gidemeyen gerici gazete ...irtica dedikleri,gericilik dedikleri müslümanlıkla uğraşacaklarına ,kendi çağdışılıklarına ve gericiliklerine baksınlar...cumhuriyet okuyan gericidir(hala siyah- beyaz sayfa ile yayın yapan gazeteden ne beklenirki) Alıntı
Φ ALP_EREN Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2006 Dipnot kardeş yazdığın herşey genel ve soyut şeyler.. somut tartışmaların hiçbirine gelemiyorsun.. sıkıştığın zaman hep bu tip laflar ediyorsun.. hiçbir fikrini savunamıyorsun.. karşı fikirlere hep bu tip "......" yazılarla karşılık veriyorsun.. bu, içindeki kinin aklına olumsuz etkilerinin bir yansıması.. kendini biraz gözden geçir.. işkembeden değil de, beyninden konuş Kesinlikle doğru tespit ama eksik.çünki arkadaşın daha dünya görüşü zihniyeti oturmamış.kalpte allah sevgisi olmadığı için.boş kalbini neriye cekerseniz oraya gelir...bu dipnotun en belirgin özelliğidir. Alıntı
Φ aynedır kırılan her baktığında Gönderi tarihi: 15 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 15 Ağustos , 2006 Cumhuriyet Gazetesi neden hedef diye soran arkadaşıma cevap veriyorum. Cumhuriyet Gazetesi hedef, çünkü ilerici, çünkü gerici yobaz zihniyete karşı, çünkü bilgi toplumunu istiyor ve buna göre yayın yapıyor, çünkü diğerleri gibi ırkçı değil milliyetçi, çünkü laik, çünkü halkçı, çünkü sömürünün her türlüsüne karşı, çünkü bağnaz ve sabit fikirli gazeteler gibi hedef göstermiyor, çünkü demokratik, çünkü çok sesliliğe inanıyor, çünkü... Alıntı
Φ nizamulmulk Gönderi tarihi: 15 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 15 Ağustos , 2006 Cumhuriyet Gazetesi hiç bir Müslüman Dünya görüşüne sahip insan tarafından hedef ( hasım olarak) kabul edilemeyecek kadar bayağılaşmış bir gazetedir. Dünyaya Menfaat rüzgarının kendisini taşıdğığı noktaya kadar pragmatik olarak bakan, ceplerine konulan para miktarınca Gazetede yer alan haberlerin ve yorumların dozunu yükseltip alçaltan bir gazeteden ziyade argo sözlüğü hüvviyetinde, Haberlerindeki suçlayıcı iddialar nedeniyle bir anlamda iddianame hazırlayan müddeiumumi vazifesine talip yargı organı gibi işlev sahibi olduğuna inanan fakat kanuna ve hukuka aykırı davranışlarını alışkanlık haline getirmiş, içi kin ve nefretle dolu jakoben kafalı bir kaç Yazardan müteşekkil bir gazetedir. Cumhuriyet Forumdaki bir kaç arkdaşımızın da yaptığı gibi Türkiyedeki her olayı Dincilik Gericilik Yobazlık ile ilişkilendirerek her baskısında gerçek amacını aşikar bir şekilde sergilemektedir. Açık bir ifadeyle Cumhuriyet Türkiyedeki Mason localarının Cumhuriyet ve İslam Düşmalarının odağı haline gelmiş ve artık sevgi hoş görü gibi kavramları geri dönüşümsüz olarak kaybetmiş bir niteliktedir. Cumhuriyet gazetesinin neden okunmadığı tirajınnın neden düşük olduğu sorusuna cevap bundan başka ne olabilir ki? Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.