Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2006 Sevgili bozan inanın bana bunun kemalizm ile, bilmem ne kişiyle, ve bilmem ne hocayla hiçbir ilgisi yok... Bu sadece ve sadece yürek ve vicdan meselesi inanın... Çünkü bu dünyada hiçbir canlının ne şekilde olursa olsun bir başkası tarafından yok edilmesine ve hele hele savaş denen insanlık ötesi bir duyguyla yok edilmesine insan olarak kayıtsız kalmamız mümkün değil... Temmenimiz tüm insanların bu evrende yanlız oldukları ve başbaşa yaşamak zorunda kaldıkları bu gezegeni akıllı ve sağduyulu bir yaklaşımla ve düşünen birer varlık olarak değerlendirmeleri bilincinin ne pahasına olursa olsun bu ortak duyguyla yaşamaları inancını her zaman muhafaza etmelerinin önemli ortak noktası olma çabamızdır... Biz buna inandık ve bunun onurunu yüreklerimizde her dahim issettik.. Ama bunu ideolajik bağlamda algılamanın dahima uzağı bilincini hiçbirzaman yitirmedik. Dost sevgilerimle.. Sevgili dipnot.. Savaş akıllı, uslu, mantıklı hiçbir birey tarafından istenen bir şey değildir, ama siyaset yapıyorsanız asavaş da bunun bir şeklidir. Daha önceden filistinde ölen çocukların sesi olalım adıyla bir başlık açmıştım. pek de itibar görmedi forum ulemasından. ben bu husuta hemfikirim ve fakat..Adı ne olursa olsun insanları aşağılamanın, insanların değerlerine, inançlarına, saldırmanın onları hor ve hakir görmenin en az savaş kadar kötü birşey olduğunu düşlünüyorum. Bir insan kanla bir kez kalp kırılması ile binkez ölür... İnsanların düşüncelerine karşı alaycı, hakaretamiz,küçük düşürücü başlıklara şöyle bir baktığımda bana pek de samimi gelmedi savaş karşıtlığı.. benim derdim buydu.. İnsan kadar değerli bir şey olamaz, bu yüzden bir insanın kanı, canı ne kadar kutsalsa onun değer inanç ve görüşleri de o kadar kutsaldır. Jakoben anlayış, darbeci anlayış, tehlikeci anlayış işte bu yüzden savaştan daha ahlaksızca bir yaklaşımdır ... Sevgiyle... bozan Sizi tabiki anlıyabiliyorum... Size verebileceğim bu helim durum karşısında inanın bana sadece saygı.... Çünkü bu ülkenin gelecekte karşılaşabileceği olumsuzluğu şimdiden gördüğüm için.. Dost sevgilerimle.. Alıntı
Φ bozan Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Helim diye bir şey yazmışsınız. Elim mi demek istediniz yoksa halim mi anlamadım. belki de hellim peyniri demek istemiş olabilirsiniz. beni anladığınız söylemişsiniz, anlamanızı çok isterdim ama ben o kadar umutlu değilim... Ben savaş ne kadar hukuksuz ve ahlaksız ise darbe çığırtkanlığı yapmak, jakobenlik, Tehlikelicilik de o kadar ahlaksızca bir yaklaşımdır derim.. Zira insanları serbest düşünceden alıkoyan en önemli zincirlerden biriridir korku...Topluma korku salanlar, ile terör yani tedhişçilik yapanlar mantık olarak aynıdır, millete tehlike diye darbe diye korku salanlar ile terörristler arasında ciddi bir fark olduğunu düşünmüyorum. Yani ; İsrailin lübnana attığı bomba ne ise gazetelerin toplumu korkutmak için attığı tehlike başlıkları hemen hemen aynı şeyden ibarettir. Özgür düşüncede yeri yoktur... Sevgilerimle bozan Alıntı
Φ commandante Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Ben savaşa hayır gibi boş bir düşünce peşinden koşmayacak kadar kendimi rasyonalist buluyorum...Samimiyetsiz bulduğum siz değildiniz üstünüze alındıysanız siz de kalsın ben geri almiyim.. ( hadi bunun da arasında bir bağ kurun kemalizmle ) bozan Yurtta BARIŞ DÜNYADA BARIŞ... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Yurtta BARIŞ DÜNYADA BARIŞ... Barışcıl Bir Dünya İçin... Beyaz, sarı, kırmızı, esmer, kara Tüm tenlerin Aynı yolda kol kola barış için yürüdüğü, Barış için imza verdiği, Ela, siyah, mavi, yeşil, kahverengi, menekşe gözlerin Barış için parıldadığı Barışın sevincini taşıdığı Anlamına sevgi kattığı, Yürekleri ısıttığı, Gönüllere heyecan yüklediği, Düşünce özgürlüğünün Sevinciyle buluşulduğu, Aynı alanlarda el ele yaşandığı Birbirlerini zenginleştirmeye devam ettiği Tüm insanların… Dünyayı değiştirmeye kalkanların Öncelikle kendilerini değiştirmeleri gereğinin Ayırımına vararak yaşandığı, Şahsi hesaplara, çıkarlara Ulusların alet edilmediği, Başkalarına adalet dağıtımının Silahla yapılmadığı, Eğitimle, bilimle, sanatla gerçekleştirildiği, Herkese demokrasi dersi verenlerin Savaşa, savaşta ölenlere Seslerini çıkarttığı, Çocukların güldüğü, Çizecek, yazacak kağıtları bulabildikleri, Hayallerini genişletecek kitapları okuyabildikleri, Tellerine, tuşlarına dokunabilecekleri müzik aletlerine Ve gördüklerini, duyumsadıklarını Aktarabilecek fotoğraf makinelerine, Kameralara sahip olabildikleri, Silahlara değil, Gençlerin mutlu olmasına katkı verildiği, Farklılıklarının değerlendirildiği, Tüm bu yaşananların, yaşatılanların içinde Herkesin mutlu olduğu, Sağlıklı, neşeli, bol okumalı, gülmeli, sevgili, Harika bir dünya diliyorum… Hoş kalın, güzel kalın… Çocukları, çiçekleri, kitapları, Barışı sevdiğim, Savaşı sevmediğimdendir tüm feryadım… 4 –6–2006 / İSTANBUL / Tülay ÇELLEK Alıntı
Φ seREnaDE Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2006 Kanlı Kana Ah, alçaklar! Ah, gözü dönmüş katiller! Ah, dünyanın yeni Nazileri, soykırımcılar! Ve Birleşmiş Milletler denilen Kanlı Örgüt! Yeni katliam tablosu adlı eseriniz hayırlı olsun! Doymak bilemeyen işkembeleriniz daha çok kan dolsun! Ve yalanlar! Hizbullah varmış da ona karşı savaşıyorlarmış da! Ulan kan içiciler! Filistin’de Hizbullah mı vardı da yıllarca orayı yakıp yıktınız? İnsanları canlı canlı mezarlara doldurdunuz? Sokakta oyun oynarken bombaladığınız 5-6 yaşındaki çocuklar Hizbullah militanı mıydı? Filistin’de kaç mülteci kampı basıldı bugüne kadar? Ve kaç masum insan öldürüldü? O mülteci kampları Hizbullah üsleri miydi? Hadi bırakın onu bunu, bugüne kadar Amerikan-İsrail yapımı ortak imha operasyonlarında kaç BM görevlisi öldürüldü? Onlar da mı Hizbullah’tı? Şefleri Annan değil de Nasrallah’mıydı? Kendi personelinin kurşuna dizilmesini bile kınamayan… Kanlı katliamlara hep destek çıkarken, sadece Amerika isteyince yoksul halkların katline yolu açmak için harekete geçen o kanlı örgüt BM, Kana’daki katliamı bile kınayamadı. Öylesine alçak… Öylesine zalim! *** Kana, kana bulandı. Onlarca insan… Onlarca çocuk binlerce tonluk bombaların ateşinde yandı kavruldu. Şimdi orada evler birer mezardır. Ki, bize bunu savaş diye takdim etmeye çalışıyorlar. Tek taraflı imha operasyonunu karşılıklı savaştaki kayıplar olarak yutturmaya kalkışıyorlar. Oysa onlarca çocuk bombaların ateşinde yanıp kavrulurken! Kaçmaya çalışan insanlar, kafaları kan çanağına batmış İsrail denilen Yeni Naziler tarafından yok edilirken! Hangi savaş? Eğer bir savaştan söz edilecekse, Yeni Nazilerin dünyadaki tüm insanlığa karşı savaşıdır bu. Yakarım... Yıkarım… Vururum… Arkamda katiller ordusu…bulunduğum her yeri savaş fıçısına çeviririm. Çünkü arkasında Amerika ve dünyanın diğer zengin devletleri ve katliamlar üzerinde anlaşmış büyük dünya sermayesi var. Dikkat edin, ne bizim sermayeden, ne Arap şeyhlerinden, prenslerinden, kraliyetlerden en küçük bir tık yok. Orada Filistin Lübnan yanarken, Arap şeyhleri Türkiye’de arsa almaya geliyor. Orada insanlar yanıyor, bunlar alem yapıyor. Bu bakımdan bir savaştan söz edilecekse eğer. Bu zenginlerle fakirlerin savaşıdır. Ve sonucunda da… Kim daha iyi birleşirse o kazanacaktır. Yücel Sarpdere Alıntı
Φ bozkurtmusti Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2006 konuyu açan kişi komünistte olsa bende savaşa hayır diyorum.kahrolsun abd ve yardakçıları... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2006 , İsrail'in saldırıları bir ayını doldurmak üzere... The Independent gazetesi, tüm kapak sayfasını 'Tüm dünyayı utandıran bir savaşın bilançosu' başlığıyla İsrail'in utanç rakamlarına ayırdı... The Independent'e göre savaşın bilançosu şöyle: - Hizbullah'ın iki İsrail askerini kaçırmasının üzerinden 28 gün geçti. Bu süreç içinde Lübnan'da 932 kişi öldü. 75 kişi hâlâ kayıp; öldükleri sanılıyor. - Lübnan ordusundan 29 asker öldü. 3293 Lübnanlı yaralandı. - Ölü ve yaralıların yüzde 45'i çocuklar. 300 bini çocuk toplam 913 bin Lübnanlı yaşadıkları yerlerden ayrılmak zorunda kaldı. - 94 İsrailli öldü, 1867 İsrailli yaralandı. - Güney Lübnan'da 10 bin İsrail askeri Hizbullah'la çarpışıyor. - Hizbullah İsrail'e üç bin roket fırlattı. Çatışmaların ilk haftasında Hizbullah günde ortalama 90 roket atarken bu sayı son beş günde 169'a çıktı. - İsrail savaş uçakları 8 bin 700 saldırı uçuşu yaparak 146 köprüyü ve 72 yolu imha etti. - Lübnan'ın altyapısının uğradığı hasar tahminî olarak iki milyar dolar. - İsrail'in Ciye enerji santralına düzenlediği saldırının ardından 30 bin ton petrol Akdeniz'e yayıldı. - Uluslararası toplum, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri hariç, acil bir ateşkes çağrısında bulundu. - Şu ana kadar çıkarılan Birleşmiş Milletler kararı sayısı, sıfır. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 10 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 10 Ağustos , 2006 İnsanlık nerede?... 10 günlük Waad’ın cesedi, İsrail tarafından yıkılan bir binanın enkazından çıplak ellerle kazınarak çıkarıldı. Bebeği avuçlarının arasına alan amcası Abbas Wehbeh, “İnsanlık nerede?” diye bağırdı. İnsanlık nerede? Kemikleri, henüz kemik değil. Süt adeta... Parmakları minyatür. Sizi bilmem, ben en çok parmaklarına bayılırım bebelerin... Bi santim. Oyuncak insan... Okşamaya çekinirsin. Zedelenecekmiş gibi gelir. Öpücük kondururken bile özen gösterirsin. Kolay değil... Sen kocaman, o minicik. Adı üstünde, bebe. Ama bakıyorum o bebelere... Hepsi, kan revan içinde. ........................... Elim varmadı yazmaya boşlukları. Can çekişiyor. Hap kadar yüreği atıyor hâlâ... Dayanır mı, bilmem... *** Lübnan'da bebelerin ***** füzelerle vurulduğu dakikalarda, Bingöl'de ***** bir mayın daha patladı... Bizim bebeler oradaydı. Elif, o ölen. Hani şu bacağı kopan. Öbürü, Bayram... Can çekişen. Ahmet ile Besile'yi yazmadım. Onlar da ağır yaralı. *** Vahşet, sınırlarımızın dışında olunca, insanlık naraları atmakta üstümüze yok da... Misak-ı Milli içinde bebelerimiz havaya uçunca, neden çıt çıkmıyor? Normal midir bizim günahsızların katledilmesi? ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Sevgili Yılmaz Özdil'e teşekkürler... / ttp://www.sabah.com.tr/yaz1365-40-102.html[/url] Alıntı
Φ Anakonda Gönderi tarihi: 10 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 10 Ağustos , 2006 http://www.inminds.co.uk/boycott-brands.html Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 10 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 10 Ağustos , 2006 Normal olmayana, normaldir bu deniliyor, yadirgayanlara gülünüyorsa Acimasizca degil sadece Bebekler, Insanlik yok oluyorsa Normaldir Insanlik nerede? Diye sormamiz Dipnot duyarligin icin tesekkürler Alıntı
Φ daisygirl Gönderi tarihi: 10 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 10 Ağustos , 2006 bugün yukarıdaki bebeği gördüm gazetede.. içimden birşeyler koptu.. 300 çocuk dile kolay.. ne uğruna yitirildiler.. İsrail gibi gecmişi tarihi benliği olmayan bir devletin kendine dünyaya meydan okuyusunu goruyoruz acık ve secık... bu sızce savas mı ? bu kontrolsuz bır saldırıdır... bebeklerı savunmasız ınsanları oldurmek... ınsanlıga sıgan bırsey degıldır... tamamen acizlik... Para guç bazen hıcbırsey ıfade etmeyebılıyor.. Bakalım İsrail vaad edilen topraklar için nereye kadar büyük israil idealini bu şekilde devam ettirecek.. Türk devleti olarak bizimde bu iki ülkeden Pkk ya verilen destek konusunda dikkatli olmamız gerektiği ve Kuzey ıraktakı askerı destegımızı her an hazır tutmamamız durumunda , bagımsız kurt devletı kurmaya yonelık cabaların ne gıbı sonuclar verdıgını gorecek , tarıh ve cografya kıtaplarındakı degısıklıgı ıcımız kan aglayarak seyırcı kalmak durumunda kalıcaz... savasa her ne kadar HAYIR desekte... içinde bulunduğumuz durumun vehameti bizi buna sürükleyebilir... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 22 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 22 Ağustos , 2006 Bu Ne Vahşet!... Savaşların ekosistemleri, kültürel mirasları yok edip acıları peşinde sürüklediği bilinir. Ama yine de yıllarca onarılamayan bu korkunç senaryolar, birileri tarafından çizilir ve acımasızca yinelenir. Daha Körfez Savaşı'ndaki petrole bulanmış kuşlar, yanan ormanlar, kararan yaşamlar unutulmamışken, yenileri kurgulanmakta. İsrail'in vurduğu yakıt tanklarından denize akan 10-15 bin ton ağır fueloil 70 km'lik kıyı şeridini yok etti, deniyor. Kirlilikler sınır tanımaz, bu nedenle denize yayılan kirlilikler, akıntı yönünde ülkemizin, Suriye'nin ve Kıbrıs'ın sahillerini etkileyebilir. Ayrıca alıcı ortamların yani toprakların, havanın, su havzalarının da etkilenmemesi olası değil. Ormanlar ve binalar, içindeki canlılarla birlikte onarılamaz duruma getiriliyor. Toprak çölleşiyor, sular kirleniyor. Lübnan Çevre Bakanı Sarraf' ın ''sadece kıyı temizleme maliyetinin yaklaşık 45-50 milyon dolar olabileceği'' mesajını vermesi, tümüyle onarım maliyetlerinin ne denli yüksek olacağını işaretliyor. Tabii toplumsal külfet ve acıların karşılığını bulmak olanaksız. Sera gazları artışını hızla katlayan savaş kirlilikleri, küresel ısınmayı da körüklüyor. Özellikle son yıllarda küresel sıcaklığın 6 derece arttığı; içme suyu kaynaklarının zorlandığı ve dünyada 1.3 milyar kişinin içilebilir suya sahip olmadığı; içme suyu talebinin yüzde 60 arttığı, edinilen bilgiler arasında. Ama yine de atmosfer kirliliklerine hız katan savaşlar, aldı başını gidiyor. Canlar telef oluyor; acılar, acılar, acılar... Korkunç bir gelecekle burun burunayız. Dünyaya egemen olmak isteyen emperyalist siyasetçiler, plan ve oyunlarını gözleri dönmüşçesine, sivil tepkilere, uluslararası yaşanabilirlik hakları ile ilgili sözleşmelere rağmen sürdürüyorlar. 1990 yılındaki ''BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'' nde ''Gelişmiş ülkelerin sera gazı salınımlarının 2000'e kadar 1990 düzeylerinde tutulması'' ; ''2002 yılında Johannesburg Sözleşmesi'' nde, 2015 yılında temiz suya ulaşamayan insan sayısının yarıya düşürülmesi gibi hedeflenen ilkelerin, neden savaş çıkaranlarca benimsenmediği ortada. Artık pek çok bilinçli insan, bunları rahatça fark edebiliyor. Ama kapitalizme inanıp rant için başı dönen; dili, öz diline yabancılaşmış ABD ya da AB hayranları, acaba bu durumdan nasıl etkileniyorlar? Pek mi keyif alıyorlar? Doğrusu merak ediyoruz. _____________________________________ TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU'NA teşekkürler Alıntı
Φ yalnız ağaç Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2006 savaşa ,abd ye ve israile hayıııııııııııııııııııııııııııırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2006 Yurtta Barış, Dünyada Barış Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz Çankaya Belediye Başkanı Ne garip bir tesadüf ve trajedidir ki, dünya yeni bir Dünya Barış Günü'nü yine savaşın acı, gözyaşı, vahşet ve yıkım getiren karanlık ortamında karşılamak zorunda kalıyor. Doğrudur; savaş bazen kaçınılması olanaklı olmayan en kötü seçenek olarak insanların ve ulusların karşısına çıkabilir. Bir insanın çok somut bir ölüm tehlikesi karşısında ve başka bir kurtuluş seçeneği kalmaması durumunda şiddet kullanması, hukuk sisteminde nasıl ''meşru müdafaa'' kabul ediliyorsa, uluslar açısından da ancak kendisine yönelik somut bir silahlı saldırı olması ve bu saldırıyı savaş yöntemi dışında saf dışı etme olanaklarının tükenmesi koşullarında savaş meşru kabul edilebilir. Büyük Atatürk , hem bir ulusal kurtuluş savaşının önderi olarak hem de ''Yurtta Barış, Dünyada Barış'' belgisini benimsemiş bir devlet adamı olarak, bu dengeyi kendi yaşamında ve siyaset anlayışında en doğru biçimde somutlaştırmıştı. Atatürk, ulusların üstünlük yarışının savaşla değil, bilim ve teknoloji yoluyla sürmesi gerektiğini düşünen bir liderdi. Zira pek çok savaş görmüş, bu savaşların pek çoğundan da zaferle çıkmış bir lider olarak çok ama çok iyi biliyordu ki, savaşlar tüm insanlık ve uluslar için acı, yıkım, gözyaşı ve medeniyet için ise geriye gidiş demektir. Ne var ki ve ne yazık ki, özellikle son yirmi yıldır bazı çevrelerde büyük önderimizin bu ödünsüz barışçı ve bağımsızlıkçı yaklaşımından uzaklaşma eğilimi çok belirgin hale gelmiştir. Bu çevreler, ulusal çıkarımızla doğrudan hiçbir ilgisi olmamasına karşın bölgedeki savaşlara müdahil olmak heves ve isteği içindedirler. Hepimizin hafızasında çok tazedir; yine aynı çevreler, Irak Savaşı'nda tezkerenin geçmemesi karşısında çok hayıflanmışlar ve Irak'a askeri müdahalede bulunmamakla Türkiye'nin bölgede etkili olma olanağını kendi eliyle teptiğini iddia etmişlerdi. Oysa gerçek durum ve tablo bambaşkaydı. Eğer Türkiye tezkereyi kabul etmiş olsaydı, Irak'ın güneyindeki Şii bölgesinde büyük bir kaosun ve kan davasının ortasına sürülecek; ABD ise yalnızca Irak'ın kuzeyine değil, aynı zamanda ülkemizin Güneydoğu'suna da yerleşme olanağına kavuşacaktı. Bu tablonun, Türkiye'yi kendi topraklarında bile egemenliğini kullanamayan ve birliği ciddi şekilde tehdit altında olan bir ülke haline getireceği açıktır. Avrupa'nın göbeğinde yıllarca süren hazin Bosna Savaşı'na bigâne kalıp, üç maymunu oynayan İslam ülkelerinin varlığı hafızalarda tazeliğini korurken Türkiye, bugün kaşla göz arasında Lübnan bataklığına sürüklenmek istenmektedir. Çok dinli ve çok parçalı özgün yapısı içinde yıllardır bir ulusal birlik kuramamış Lübnan'da ulusal bilincin ve birliğin nihayet gelişmekte olduğu bu dönemde, Türkiye'ye, kendi ülkemizin çıkarlarıyla, bölge ülkelerinin çıkarlarıyla, ulusal birliğe yürüyen Lübnan halkının çıkarlarıyla, evrensel insanlık değerleri ve çıkarlarıyla açık bir aykırılık taşıyan ABD ve İsrail patentli karanlık bir savaş senaryosunda jandarma rolü önerilmektedir. Ülkemiz, komşumuz olan bölge uluslarıyla karşı karşıya gelişi ve düşmanlaşmayı doğuracak olan bir maceranın içine çekilmek istenmektedir.. Böylesi bir dönemde Atatürkümüzün ''Yurtta Barış, Dünyada Barış'' felsefesini çok daha iyi düşünmeli ve özümsemeliyiz. Savaşlar bugüne kadar ne acıları dindirmiş ne de mutlulukları çoğaltmıştır; aksine, acıları derinleştirip mutsuzlukları pekiştirmiştir. Yakıp yıkmayı iş edinen, masumiyet ve insan avcısı karakteriyle savaşlar, elbette bir biçimde duruyor, yaralar sarılmaya, yıkıntılar onarılmaya çalışılıyor. Ama barışın ozanı Bertolt Brecht 'in dizeleriyle, savaşların sonunda şöyle bir tablo oluşuyor: ''Dost düşman sükût buldu / Yalnız analar ağlaşır / Ötede beride'' . Evet savaş anaların ağlaması, insanlığın ağlaması, barışın ağlamasıdır. Bu nedenle 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde anlamsızlığın, insan ruhunu bölmenin büyük trajedisinin adı olan "Savaşlara Hayır!" diyoruz. Çünkü annelerin gözyaşlarına hayır diyoruz! Alıntı
Φ cecile Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2006 Savaşa Hayır Bizim dememizle savas olmayacaksa milyonlarca kez söyler milyonlarca kez yazar ve de binlerce kez imzalarım Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.