Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bitme


Misafir şevval

Önerilen İletiler

Bitme

 

 

 

Bitme, bak, içtim, yürüdüm, kederlendim

Denize girdim, üşüdüm, sana geldim.

 

Düş bitmeden sen bitme.

Bitmeden sevgi gitme…

 

Bitme! Bak, koştum, savruldum, hep örselendim.

Cıgara ziftlendim, ille de seni sevdim.

Uzaklarda öyle çok kederlendim.

 

Günler bitmeden bitme.

Bitmeden hasret gitme…

 

Bu yangın geceler, bu intihar.

Gidersen paramparça yüreğimde ağıtlar!

Bu dolunay gecenin göğsünü yarar.

Benim göğsümde de sana geniş bir yer var.

 

Düş bitmeden sen bitme.

Bitmeden sevgi gitme...

 

Yılmaz Odabaşı

 

 

 

 

 

Kendine Benim İçin Gül Ver

 

 

 

(Sensizlikle flört etmeyi sen değil, sensizlik bilir;

sesi ses, sessizliği sensizlik bilir…)

 

Korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin

ellerinden tut!

Çok ağrımış kendinin, siyah

ve ayaz kendinin.

Hep avuttuğum düşler için bana bir gül ver...

 

Bak, Palandöken dağlarında karlar erimiş,

teknelerle kol kola bir bahar sulara inmiş;

dağlar için, sular için bana bir gül ver.

Bir gül ver söküldüğüm günler için

-ve önce kendinin ellerinden tut.-

 

Kendimin ellerinden tutunca,

içimden nehirler gibi akmak geliyor;

yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor.

Geberesiye içip salaş meyhanelerde,

buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor…

 

Tutunca kendimin ellerinden,

pusulasız gemilerde yatmak;

yaşlı ve şefkatli bir azizenin koynunda

sabaha dek kıpırtısız susmak geliyor…

 

Sevgilim, iyi insan, tutunca ellerimden,

ömrümün içinden akmak geliyor...

 

(Sessizlik sensizliği ezbere bilir;

sensizlik her şeyi bilir...)

 

Korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin

ellerinden tut;

sonra bana aşkı öğretmeyen kendimin

ellerinden...

 

 

 

 

Bak, yıllarım sırılsıklam/ yağmurlar giymiş,

günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş;

dağlar için, sular için bana bir gül ver.

Avuttuğum düşler için bana bir gül.

Bir

gül

pusulasız gemiler, sökülmüş günler için...

 

(Ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım;

sen kendinin ellerinden tut

ve kendine benim için bir gül ver.)

 

Kendine

bir

gül(ü) ver

 

Yılmaz Odabaşı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BİR NEHRİN TÜKENİŞİ

 

hasretin kan çanağı gözlerinde oturuyorsun

seni soruyorum

hiçbir şey bilmiyorsun

 

hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım

sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...

 

tükenişi bir aşkın

bir nehrin tükenişine benzer

ne deniz olabildin

ne nehir kalabildin...

 

kendin ol

kendin ol

sen buysan başkası ol!

 

buysan kederden öleceğim

başkası olursan da kimi seveceğim?

 

/ne diyarbakır anladı beni ne de sen

oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen.../

 

YILMAZ ODABAŞI

 

 

GİTTİĞİN YER

 

gittiğin yer bir yağmur damlası kadar yakın

gittiğin yer bir uçurum kadar uzak

 

herkes yeniden yazgısına kanacak

gittiğin yer kalbimde hep kan kadar sıcak

 

gittiğin yeri anlamak

gittiğin yeri ağlamak

 

bir çerçevede yarım bir gülüş

ve yalnız bir fotoğraf bırakarak

 

yine bahar açacak, güvercinler uçacak

gittiğin yerlerde sana kimler bakacak?

 

gittiğin yer bir yağmur damlası kadar yakın

gittiğin yer bir uçurum kadar uzak

 

seni benden zaman, seni ölüm alırdı ancak

gittiğin yer hasretimin kavalyesi olacak...

 

YILMAZ ODABAŞI

 

Şevvalim beni mahvettin

 

Yılmaz Odabası offffffffffff ya :clover:

 

 

dılemim :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

VAR GİT ARTIK

 

buralarda gece uzun

gün ışığı yakındır

var git artık

bakma ardına

ölüme fazla sokulma ama

düşün ki

mevsim rüzgarlarının savurduğu

bir orman insan

sev onu, sokul, konuştur

doludur fazla üstüne varma

 

hep susmak

susmak...

yetmiyor bazen

işte bu yüzden

bütün ışıkları yanmalı yeryüzünün

ozanlar herşeyi anlatmalı

 

var git artık

acıyı aşındırma

tut

ve at sevdaya uzayan çağlayana

 

 

HAYAT

GÜL KOKULU BİR SAĞANAK YİNE

 

gözlerimin önünde ıslak dağların kabaran yalnızlığı

ne varsa uçurumlar eşiğinde

hüzünlerle yalpalayan ne varsa

gözlerimin önünde

 

ve hayat gül kokulu bir sağanak yine

birşeyler anlatmak istiyor hayat

ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına

gün batıyor

gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım

 

unutuyorum sevgilim suretini

durgunluğun “niçin”di unutuyorum

 

gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma

umurumda değil ne yağmur ne ayaz

ne de kerpiç kokusu havada

unutuyorum/sabaha/kadar/ gün batıyor

sonra bir akasyayı okşuyor gözlerim

geciken sabahlara koşuyor kuşlar

gözlerimin önünde

ve hayat gül kokulu bir sağanak yine

 

 

 

 

Yılmaz ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KONUŞSAM SESSİZLİK SUSSAM AYRILIK

resmin rehindir gurbetimde

gurbetimde sesleri aşındırmış kimliksiz bir kasaba

ve senin kederini ıslatan o yağmurlar rehin

 

alnı özlemle dağınık bir akşam getirdim sana

sar, büyüt ellerinle, konuk et sıcaklığına

konuk et kanatları kanatılmış kuşlar getirdim sana...

 

ve akşam, bir kez daha

saçlarını topla ve dağıt sesini rüzgârlara

“bir of çeksen karşıki dağlar yıkılır”

 

çekmiyorsun!

 

akarsuları imrendiren yüzün de

sabahçı kahveler de biliyor

görüşmeyeli yorgunum

yıkık kentler kanadı sevinçlerimle

görüşmeyeli ya sen nasılsın

adım, adresim durur mu defterinde?

şimdi siirt'te koyun kokulu bir gecedeyim

beynimde iklimsiz papatyalar

ve kuşatılmış bir akşam duruyor penceremde

 

sokakların gün batınca neden boşaldığını

ve yüreğimin neden kabardığını bilmiyorum

konuşsam: sessizlik/gitsem: ayrılık

 

sonra kıpırtısız yasladım göğsümü boğulmuş güne

al bu çağrıları sulara göm, o uzak sulara

gurbetini rehnetme özlemimde…

 

YILMAZ ODABAŞI

 

sevgilerimle.......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir TheLastofMohicaN

SAKLA YAMALARINI KALBİM

ne gül

ne yarın!

 

gül,

küle karılmış günlerin tortusunda

yarın,

vurulmuş yatıyor bugünün avlusunda

 

sakla yamalarını kalbim...

 

insanlar büyüdükçe günler kısalırlar

günlerimiz gibi aşklarımız da

yittikleri duraklarda kalırlar

 

sakla yamalarını kalbim...

 

kendini bıçak gibi ışıyan yeni güne bağışla

yürü, arkana bakma, ama umursa

bazen anılara en çok yakışan elbise

birkaç damla gözyaşıdır unutma...

 

YILMAZ ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir TheLastofMohicaN

YÜZÜNÜ ARADIM, GEÇTİM

(yitirdiğin her şeyde kazandığın bir şey var; kazandığın her şeyde biraz yitirdiklerin. bu yüzden birileri hep ısınıp dururken dinmez üşümelerin...)

 

ben de benim olmayan şeylerle varım; benim olan zaten benimse, olmayan şeylerle... varsam, buradaysam belki de onlar için... yüzün için belki de, yüzün nerede?

 

birbirini tekrarlayan günlerin yaslı boğuntusunda nedir aradıkları insanların? bu koşuşturmada, bin telaşla! herkes birileriyle bir mutluluk düşü kuruyor; o düşle ıslanıyor, o düşle uyuyup uyanıyorlar; sonra düşleri de yakıyor günler. bu kez yeni bir düş daha kuruyorlar; sonra bir daha, bir daha! bütün düşleri yakıyor günler.

 

yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar...

 

işte her düşün peşine bir şarkıyı takıyorlar. düş gidiyor, peşisıra şarkı da. bir de(n) paramparça oluşunu görüyorlar düşlerin. her düşle bir şarkıyı yakıyorlar... şarkılar yakıyorlar; şarkılar onları yakıyor sonra.

 

/İnsan,

insanın diyalektiğine tükürüyor; insanı yakıyorlar!/

 

bunları düşünüyorum ve akıp gidiyor günler siyah beyaz resimler hırçınlığında. sormuştun ya, işte her şey ortada, her şey! önce kuşları vurdular orada, paramparça parçaları bir yana; bir bir savruldu yangınların ortasına kanatları da! ben soluk soluğa dışarıdayım, seni buldum... seni buldum ya, bu kez seni vurdular orada, seni!

 

her şey sürdü yine, her şey! baktım daha durmuş da uzayın rengini demliyor asalak dünya; baktım ki dağlar ve güller yine akraba; daha bembeyaz uyuyordu kadınlar o esmer uykularda. oysa seni vurmuşlardı, seni, orada!

 

sonra gelip geçen her sabahla öyle susadım ki yüzüne yokluğunda... yüzünü özledim, yüzünü, anlasana!

 

“anlasana” diye yazdım ve üç nokta koydum yanına, ama boşuna, boşuna; “boşuna!” diye yazdım ve kalkıp dışarı çıktım. saat 0.5’i birkaç dakika ve bir miktar saniye geçiyordu; ağaran günün teninden sağanak dökülüyordu.

yüzünü aradım...

yüzünü aradım: kalan kuşlar sen bu kentteymişsin gibi uçuyorlardı. insanlar kalabalık ve kabarıktı; silahları ellerine, tetikleri parmaklarına göre seçiyorlardı.

 

uçaklar pike yaparken bu kentin göklerinde, bak dedim, bakacak bir göğümüz bile kalmadı işte!

 

yüzünü aradım gökyüzünde...

 

yüzünü aradım: sabahın tenine birer birer dağılırken işçiler; yüzünü aradım rastgele atılırken kahve önlerine iskemleler. günler siyah beyaz resimler hırçınlığında ve ben burada bir eski çağ enkazında!

 

kızlar, boyanıp kuşanıp kız kıza dansederken düğünlerde, yüzünü aradım, kendi olan yüzünü düğünlerde... sonra gelinler korkularını atmışlardı eşiklere; yorgunluktu sonrası işte, yüzünü aradım gelinlerde...

 

yüzünü aradım, geçtim...

 

geçtim: şarkıları paramparça görmekten, bu satırları yazmaktan geçtim! oysa hep kalemimle değil, bir gün kanımla kıpkızıl yazmak istedikleri vardı benim de; onları henüz yazmamış olmaktan geçtim... çalışma masamdan kalkarak elimdeki fincanı duvara çarpıp paramparça etmekten geçtim!

 

 

geçtim: sabahla birlikte kaynayan çorba kazanlarının kokularından, yol boyu uykularını alamamış köpeklerin korkularından; siyah ışıklardan, çoğalan çocuklardan, azalan ağaçlardan, arabesk feryatlardan ve ucuz umutlardan...

 

“iyiyim, sağol, sen nasılsın”lı merhabalardan; ağır ağır yayılan çöp kokularından, farlarını kapamayı unutmuş taşıtlardan, feodal şatolardan ve yasalara yelkovanlık yapıp, kendinin saniyesi bile olamayanlardan!

hızla kirlenen bir dünyadan hızla geçtim...

geçtim: sensizliğin tahriş olmuş sızılarından, eksoz homurtularından, cami avlularından, düşleri iğdiş orospulardan, yasadışı iş yapan yasa memrularından... ellerini çaldırmış ellerime bakmaktan geçtim; sensizliğe inanmamaktan...

 

sis kaplamıştı kenti; dağılsa sanki bir ..k varmış gibi! sisleri yarıp geçtim... yoktun, kendimden geçtim; kızdım, dağıttım, sana küfürler ettim... bir bilsen sana ne güzel küfürler ettim; yoksa kederden geberecektim!

 

gökyüzü tümünü de ağır ağız izledi; gökyüzünün renginden geçtim...

 

sonra yeni kuşlar üşüştü gökyüzüne. bir sevindim, bir sevindim; gökyüzü yüzlerce kanattı işte! ama sen, sen orada bir serçe gibi üşüyor muydun yine?

 

üşüyordun ve bunu biliyordum; çünkü her şey ortada, her şey! bak, kimin temiz bir göğü varsa kirletip bırakmışlar avuçlarına... bu yüzden insanlar elleri ceplerde çıkıyorlar sabahlara. coşkular deprem, sevinçler sıtma...

 

söyle senin yüzün nerede, yüzün?

nerede başlar bir aşk ve biter, nerede? nerelere gömerim seni ben, nerelerde ölürsün oysa sen!

 

nerede, yüzün nerede?

 

sonra çıkıp bu kentin uğultusuna çarpıyorum; bu kent de uğultusunu bana çarpıyor, çarpışıyoruz, kimseler görmüyor...

 

bir sorudur: “kurtarıcılar işgâlci olabilir mi? ya da işgâlciler kurtarıcı?” sonra oturup yüreklerden damlayan terin hesabını tutuyorum... hesabını kimselerin bilmediği bahçelerin dudağında kanayan uzak güllerin. sevgiye bütün misillemelerin, gecelerin, seslerin, kederlerin... karacadağlı bir çocuğun kan çıbanının, şemdinlili bir ağıdın, kasrik’ten esen poyrazın, peru’da bir balıkçının ve botan’da yakılan köy evlerinin...

 

öyle acı ki her şey unutmak istiyorum! kendimi bir menekşenin rengine, bir gülüşe k(atıp) unutmak! unutma düşüncesini bile unutmak!

yitirmiştim o aşkın kimliğini, hükümsüzdü... hükümsüze hükümlü bir aşkı unutmak istiyorum... sonra asker çocukları, mapus çocukları, ayyaş babalara sitemsiz çocukları, yitirilmiş çocukları...

 

uçarı bir çocukluğu yitirmiş benim de yüzüm; yüzüm, zamansız ihtilallerde. ihtilalleri tutun çocuklar erken yaşlanmasınlar!

yarayı tutun, yarayı! güçleri öpüştürün, gökyüzünü dönüştürün; yoksa ölünür alnında günün! ölmeleri hani sessiz, hani genç, unutmak istiyorum!

 

eski yoldaşların gözbebeklerinde kaynayan bir düşün düşüşünü unutmak! unutmasam, ben de kalemimi kendim için kıracağım!

 

biz kapkara gecelerin göğünde küçük, ak noktalardık; bir düşünün, ne aklıklar gizler gece; ne aklıklar öyle susar gecede, ama öyle öyle çok gecedir ki gece, aklığımızı büsbütün örtecek kadar...

 

örtülüşünü

usulca

aklığımızın

unutmak istiyorum...

 

işte bundan, coşkuyu sevmiyorum artık öyle kabara köpüre nehirler gibi; siz orada kalabalık ve kabarık kalın, sağolun, yalnızlık iyi, yalnızlık iyi...

 

yalnızdım, üşüyordum ey özlem! beni bir gün belki bu özlem öldürecekti. ölecektim bir gün erken, belki kederden. yakın o gün! beni yakın! savrulup aksın küllerim dicle nehrinden...

 

akıp geçerken günler siyah beyaz resimler hırçınlığında, sormuştum ya, işte her şey ortada, her şey!

 

/ben ölürüm; dağlar ve güller yine akraba.../

 

artık gün doğunca bütün darağaçlarını kursunlar, kursunlar, kur-sun-laar! her şey bu kadar güzelken, böyle bir yanıyla sığ yaşanana, boğulana, savrulana, kirlenene dalkavukluk, çirkinliğe figüranlık etmekten bık-tıııııııım!

 

ya kuşlar?

sahi, ne demek ister kalan kuşlar?

 

YILMAZ ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

AŞK BİZE KÜSTÜ

 

 

biz bu kentlere sığdık da

bu kentler bize sığmadı âsiya

ve bir çığlık gibi günlerin çarmıhında

arttıkça yalnız, sustukça silik...

 

ay ışığı gölgeleri büyüttü

son kuşlar da vuruldular dağlarda

yakamozları söndü sahillerin, ışıkları evlerin

çağın vebalı gövdesinde

bir hayalet gibi gölgemizde yalnızlık

 

kaldık... kırık bardaklar gibi

içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi...

 

düşler artık ölü çocuklar doğuruyorsa

sevgiler boğduruluyorsa kürtajlarda

ve daha eskimemiş tüfeklerle

ordusu bozguna uğramış askerler gibi kalıp

bozuk paralar gibi yuvarlanıyorsak kaldırımlarda

bir bedeli vardır elbet cennetini çaldırmanın

ömrünü **** bir bebek gibi

bırakmanın

bulvarlara

bozgunlara

ve yanlış yalan aşklara;

bir bedeli

bu kuşatmaların, ilkyazları kurşunlatmaların...

 

biz bu kentlere sığdık aslında

bu kentler bize sığmadı âsiya

ah son kuşlar da vuruldular dağlarda!

 

ay ışığı gölgeleri büyüttü

mutluluk oyununa geç kalan ölü kuşlarla geldim

geldim... kırık bardaklar gibi

içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi

 

ve ömürlerimizde bin kasvetle upuzun

sefalet seferlerinin ayazı

belki de yalnız geçireceğiz artık kimbilir

batan gemiler gibi yiten aşklardan geride

kalan her kışı, güzü ve yazı

 

ay ışığı gölgeleri büyüttü

ayrılıklar eskidi... biz eskidik

 

aşk bize küstü âsiya...

 

 

belki de uzun sürecek bu bozgunun saçağında

sen şarkılarını sesine yasla

ve bırak beni de usulca

bir apansız yalnızlığa!

 

ay ışığı gölgeleri büyüttü

büyüdü ölüm

ve biz küçüldük âsiya...

 

YILMAZ ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

uygarlık ve barbarlık kardeştir.”

-Havel-

 

dünya sığmıyor insana havel

yüzlerdeki, yüreklerdeki maske

parada kir, suda klor, havada nem

yüksek borsa, alçak basınç

ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler

 

/insan, sığmıyor insana havel!/

 

ve her şey:

şey!

mesela o takvimler, o günler

her biri şimdi kim bilir neredeler

yalancıdır aynalara gülümseyen o muhteşem gençlikler

bir yaz yağmuru gibi çabucak geçecekler

bize kalan kurt kapanı sözleşmeler

ve iş akdi kıvamında morarmış evlilikler

 

oysa insanı büyüten yalnızlık mıdır havel?

biz bu kentlerde

bu ömürlerin gecelerinde çürüsek bile

şimdi eski dağlarda vakur bir şafak yırtılmaktadır

ve dışarıda üşüyen bir haziran

kalbimde yılların tufanından artık bir hazan

 

(kalbimde hazan

ve şairdir elbet

sözcüklere rus ruleti oynatıp yazan!)

 

dışarıda üşüyen bir haziran

kanımda nikotin cehennemi

kısa kibrit uzun duman

yaan!

yine yaan! yine yaaaan!

yan ki yangınlar bile yansın

haklıdır içindeki abdal bırak ağlasın...

bırak ağlasın artık gündüzlerin ışığında aşk

gecelerin sularında yakamozlar yok

ve kuşlar konsun diye gerilmiyor balkonlara

çamaşır ipleri

duyuyorsun işte şiir de yazıyorlarmış iğfal şebekeleri(!)

 

dışarıda üşüyen bir haziran

dışarıda aşksız aşk, aids, hepatit b

dışarıda hormonlu sevinçler, kokmayan güller

viagra cinsellikler, çıldırtan günler!

 

ve dışarıda dostluğun, puştluğun kolunda gülümsemesi

ama öğrendim karanlıklardan ışık destelemeyi

ve baka baka irkilmiş gözlerine hayatın

inatla!

inatla gülümsemeyi

öğrendim içimdeki abdalı hünerle gizlemeyi...

 

(herkes fanusuna asmış kendini

bu yüzden beklemiyorum farklı kıyametleri...)

dışarıda üşüyen bir haziran

dışarıda öldü insan

öldü insan

hiçbir kitaba yakışmadan!

 

ben de yaza yaza çürütüp dünlerimi

her gün bu cehennemden çalıyorum kendimi

 

bu yüzden her şey:

şey!

havada hava, günlerinde gün, evlerde sarmısak soğan;

hepsi bu işte basit, olağan

her şey şey’dir; inandıklarımızdır belki de yalan

abarttığımızdır,

kül’dür herkesin payına kalan...

 

 

YILMAZ ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

YILMAZ ODABAŞI'NIN SAYFASINI YAPMIŞSINIZ VE BANA HABER VERMEMİŞSİNİZ.HEPİNİZİ KINIYOR VE ALTTAKİ ŞİİRİ SİZE YOLLUYORUM.EN ÇOK DA SANA KARÇİÇEĞİ_M....

 

GÖZLERİN GÖKYÜZÜNDE BİR DOLUNAY

 

Diyelim ki sessiz gecede poyraz

sis çökmüş o heybetli dağlara

yurdun da kar altında, gözlerin gök-

yüzünde bir dolunay

 

diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini

seslere çarpmış sesin

ama ulaşmamış nefesin

 

diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik

bu hayat seni bir oyuncak sanıyor

 

diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak

yasak, yarın yasak, düş yasak sana

 

diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında

bir çay bile ısmarlamıyor hayat!

 

diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık

sis çökmüş güvendiğin dağlara...

 

kederli bir süvari ol

orda! sen orda

bırakma atını mahmuzlamaktan

 

bıkma bu puştlar panayırında

berrak nehirler aramaktan!

 

yaslı bir kışa rehin düşse de günler

kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt

o tomurcuk düşlerin yağmuruyla ıslansın

 

(o tomurcuklar ki bahçedir bir gün insanlığa güllerden

hep ilenç mi?

sevinçler de devşirmeli bu ayaz mevsimlerden!)

 

çünkü her insan bir limandır baş ucunda tekneler

çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın

 

kimi kesik, kanıyor şah damarından

kimi bozgunda yetim dervişan

kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan

 

(yamalı yerlerinde

kanıyor hayat

tutunduğun yerlerinden

soluyor hayat...)

 

bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın

salıver düşlerini ateşlere abansın!

 

tutunduğun yerlerinden solarken hayat

bıkma atını mahmuzlamaktan

 

bıkma sendeki insan için

derin uçurumlar arşınlamaktan...

 

yaslı bir kışa rehin düşse de günler

bir gün rüzgar esecektir suların serinliğinden

bir gün kırlangıçlar da geçecektir göğün genişliğinden

 

yaslı bir kışa rehin düşse de günler kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt

o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın

 

çünkü senin de bir ütopyan varsa,

i n s a n s ı n...

 

yaslı bir kışa rehin düşse de günler

kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir Aşk Yarası

 

'beni yalnızlığımda vurdular o gece

kalbimi suyla oydular gece vakti

öldüğümü bile söylemediler...'-A.Erhan-

ben şu kısa boylu hayatta

uzun boylu kederlerle acırım

yorar şu telaş, şu karmaşa

bir sığınak aranırken şu uğultuda

bir aşk gelir bir yara

bir yara...bir yara daha!

 

eski bir aşk

yeni bir ayrılıktır her zaman

bunu kuşlar sorar yıldızlar da anlatır

kimse bilmez he canım

bir yara bir ömrü hergün nasıl kanatır...

 

ben seni hep ayrılıkla anmışım

titreyen ellerimle günlerin buğusuna

adını...hep adını yazmışım

bir aşk gelmiş bir yara

bir yara...bir yara daha!

 

eski bir aşk

yeni bir ayrılıktır her zaman

bunu kuşlar sorar yıldızlar da anlatır

kimse bilmez he canım

bir yara bir ömrü her gün nasıl kanatır...

Yılmaz Odabaşı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yine Dağdır Dağ I

 

"bir ölüm uzaklardan vurur yollara bizi

bilge bir yalnızlığa serer hikayemizi

 

kırık bir kırlangıcı dağlara çeker beyaz

kapanır bir ustura, dindirir öfkemizi..."

-Sefa Kaplan-

 

 

fırlatmıştım kalbimi uzağa, en uzağa

denk gelir de rastlar diye bir yıldıza

yanılıp susturdum ağrımın çağrısını

çağrımın köhnemiş ağrısını

"aldırma!" dedim oğlum: yine dağdır dağ

konup göçen kurdun kuşun rağmına

ayazda da, güneşte de yine dağ!

 

yazılırken

ayrılık

kentin küskün ağaçlarına

tüllerine, pervazlarına ve varoşlarına

yazılırken

kederlerin pasına

yapayalnız yasına

yazılırken

bazen şarap tadına

aşkların büyülü şarkısına

ihanetin hiç dinmeyen yasına

 

ve bir ömür bakılırken

üç saniyede çekilen fotoğraplara

"aldırma!" dedim yamruğum vurup omzuma

yine dağdır dağ!

ezberinde kaç defnenin, kaç mavzerin masalı

kaç kurşunun, kaç çığlığın hüsranı?

Yılmaz Odabaşı

 

 

 

dj akman....yavri sen biraz cahalsın herhal.......az buçuk aydınlanda ole gel.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

SENİ BİR TUFAN GİBİ SEVDİM

 

(martılar gelmezdi ki sizin ordan

martılar sizindi ey evlerinin önü deniz

bizde ölen kartallardan, dağlardan size haber veririz

bir bakımlık deniz, bir avuç imbat göndermediniz!)

 

I

seni bir çığlık gibi sevdim

uzanıp sesimin avlularına sen de her sabah

sabah... sevince bir sevgiyle gideriz

sonra durur vitrinlerden çiçekleri seyrederiz

puştluklar bizi seyreder,

biz çiçekleri...

II

seni bir kar gibi sevdim

üşüye üşüye eridim!

 

bak, kentleri de, dağları da bozdular

başka rüzgârlar giydirdiler kentlere

dağlara başka tüfekler

kalk,

gidelim

buralardan gidelim!

III

seni bir namlu gibi sevdim

sen tetiklerimi ezberliyordun

 

kıyametler koparken alnından bu kentin

geceydi... ansızın seni bir tufan gibi sevdim

bedenim alabora!

 

YILMAZ ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

allahın üvey çocukları

 

biz faillerini kalplerinde taşıyanlar

biz allahın üvey çocukları,arkasızlar

 

biz hayata tenha bir ırmak gibi katılanlar

her yerinden sökülüp her şeye katlananlar

 

biz sökük düğmeliler,şezlongsuzlar,şarapsızlar

biz kozalarından kovulmuş ipek böcekleri

 

biz meçhul ve kara kişiler

yolcular,mazlumlar,çardaksızlar

biz güneşte çekmiş,serin kır kahveleri...

 

biz ışıkla sözün tılsımında

ve sabrın yankısında saklananlar

 

biz sesinden başka sokağı

düşünden başka vatanı olmayanlar...

 

biz yağmurlarda şemsiyesiz yıkananlar

yakılanlar,yakınanlar

 

biz lanetli kişiler,ötekiler;

biz türkü söyleyenler!

 

biz sürgünler,kefensizler

biz aylak günlerin upuzun şarkıları

 

biz biat etmeyenler!

 

............

 

.........

........

 

dewamı da var da gece gece bu kadarını hatırlayabildim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

YENİK SERÇE

 

I

yaban

ve asi

dağlara dağılan taylar gibi

ve yangın

gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi

 

adana’da yollara dizilmiş garlarda

çığlık çığlığa peronlarda

çocuklar gibiydi gözleri

 

/adı nevin

şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin.../

II

o, kanadı kırık bir kuştu

beyaza vurulmuştu

kimseler görmnedi bir başka renk sevdiğini

kimseler

görmedi kimseler kirlendiğini...

 

/adı nevin

hüzün kokar ve korkardı geceleyin.../

III

“kendini martılarla bir tutma” derdim; “senin kanatların yok. düşersin, yorulursun, beni koyup koyup gitme ne olursun!”*

 

o, kanadı kırık bir kuştu

gülümserken vurulmuştu

kimseler görmedi uçtuğunu

kimseler

görmedi kimseler öpüştüğünü...

 

/adı nevin

özlem tüter ve ç(ağlardı) geceleyin./

IV

“ışığın” diyordu: kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum; karanlık kördü ve acımasız... ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı; kanatlarımı kanatmaktan geliyorum...

 

V

o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı. sonra da çift çıkardık; kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık! o kentte bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı, insanlar dar yapılmıştı, çıkardık!

 

kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda... avurtlarına çarpan kar taneleri, gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi... erirdi... biz yan yana, yana yana... yana yana!

 

/o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı

ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı.../

 

VI

gitti... kanatları yüreğimdeydi

kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi

yitirdim o aşkın kimliğini

hükümsüzdür...

 

/adı nevin,

ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin!/

 

YILMAZ ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İYİ Kİ BU DÜŞTESİN :clover:

 

 

 

nehirler yarışır, çağıldar gözlerinde

o nehirler benim nehirlerimdir

aşk

ki azar azar benim yerimdir

üşüyorsam, sokaktaysam, yalnızsam

gözlerin ey yâr benim evimdir

 

vurulup düştükçe, düştükçe seni sevmekten caymayacağım

gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!

 

iyi ki bu sestesin

dünyayı ısıtan nefestesin

bir haydut gibi gezinirim kapında

kalbimde tutuşan ateştesin…

 

 

rüzgârlar savrulur, uğuldar gözlerinde

o rüzgârlar benim rüzgârlarımdır

aşk

ki azar azar benim yerimdir

suskunsam, bozgunsam, bulutsuzsam

gözlerin ey yâr benim evimdir

 

iyi ki bu düştesin

her sabah ışıyan güneştesin

iyi ki yoksuluz bulutlar gibi

soğuyan dünyada sımsıcak fırınlar gibi

 

vurulup düştükçe, düştükçe sana koşmaktan caymayacağım

gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!

 

 

 

Yılmaz ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

VAR GİT ARTIK :clover:

 

buralarda gece uzun

gün ışığı yakındır

var git artık

bakma ardına

ölüme fazla sokulma ama

düşün ki

mevsim rüzgarlarının savurduğu

bir orman insan

sev onu, sokul, konuştur

doludur fazla üstüne varma

 

hep susmak

susmak...

yetmiyor bazen

işte bu yüzden

bütün ışıkları yanmalı yeryüzünün

ozanlar her şeyi anlatmalı

 

var git artık

acıyı aşındırma

tut

ve at sevdaya uzayan çağlayana

 

YILMAZ ODABAŞI

 

 

 

SINIRA VURUYORUM SINIRSIZ VURUYORUM

 

kendi katline ilişmiş

şu benim sürgün ömrüm

sonrası intihar kokan bir sevda

uçurumlarda

 

uçurumlar kendi diliyle anlatılır…

 

düşecektim ya, sanki sen atıldın birden boynuma

göğe yaz… göğe yaz uçurumlar da aldatılır

kanıyorsa kan revan, ömrün

uçurumlarda yaslı ülkeler ağlatılır…

 

bir gül'dür benim ülkem

uslanmaz ve sulayan kendi gövdesini

yollarını süngülerin

rahmetini buzulların kestiği…

 

daha sınıra vuruyorum/sınırsız vuruyorum

ey ülke, rahmine al ve yeniden doğur beni

ben de o şarkının girişindeki

sözlere vuruyorum/apansız vuruyorum

 

bu yüzden sesim,

şimdi yakılmış defterlerdeki…

 

tartılsam ağırlığımca hüzün gelirdim

artarken gecelerde siren sesleri

ben de o cinayetlere sınamıştım gövdemi

kapımda kül ve yaftalı cinayet bekçileri

 

sesim,

bu yüzden o eski ölümlerde kan lekeleri

sesim,

ağırlığımca zincirlerdeki…

 

daha ölüme vuruyorum / ölerek vuruyorum!

 

sesim,

fırtına sonrası karaya vuran cesetlerdeki

sesim,

o kanlı gömleklerdeki

 

bu yüzden ben de faili meçhûl bir cinayetim

bulun benim katilimi!

 

YILMAZ ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Teğet

 

 

 

Herkes kırılamaz;

bazen ipince bir dal olmak gerekir

kırılmak için:

 

Ama dünya kütüklerin…

 

Ağlayamaz herkes;

ağlayabilecek kadar büyümek gerekir:

 

Dünya ise küçüklerin…

 

Sevemez herkes;

bir orman olmak gerekir sevmek için:

 

Bak ki dünya çöllerin…

 

Ve vâkur bir damla olmak

dalga için.

 

Katılmak okyanusa aşk için, isyan için!

 

Yılmaz Odabaşı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BU SENSİN

 

 

Bu sensin

Ve sesin

 

Bu terin ve tenin haklı ıslaklığı

Kal öyle

Isıt gözlerimi gülüşlerinle

 

Birazdan kapılar kırılacak belki de

Birazdan kapkara bir örtü olabilir gözlerimizde

Biz diz kırarken sinesinde sancının

Yolunur papatya

Deşilir ten

Ve yara da !

Çünkü ölmek günleri biraz da

Gülmek günleri(de), inadına

Gün gülümsemeleri ardında

 

Gün gülümsemeleri ardında

Dağlandıkça

Dağlaşmak

Ve dağları sevmeye yaraşmak

Yaraşmaya

Yanaşmak günleri

 

Sen de yanaş kıyılarıma bir vapur gibi

Çarpıp durayım güvertelerde gözlerine

 

 

 

YILMAZ ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

SAVRULAN SOKAKLARINA ÖMRÜMÜN

 

 

güldükçe

gün

devrilir gözlerinin akşamına

gecedir, bir rüzgâr getirir ellerini

öperim... kimseler görmez

 

dallar ıslaktır ay ışığında

 

adın sonbahar yüzlü bir çocuk

ömrümün esrikliğine dolanır gelir

bu kentli akşamlar sanıktır, kanatır yokluğunu

sesin sessizliğimde çoğalır gelir

 

dallar ıslaktır ay ışığında

 

gitmen bildiği gibi konuşuyordu

bensiz...

belki bir kış güneşiydin kim bilir

belki kimselerin uğramadığı bir güz çınarı

kalakaldın tenhalığa

gölgesiz...

 

/ve şarkın kanayan bir gül gibi iner

savrulan sokaklarına ömrümün…/

 

 

Yılmaz ODABAŞI

 

 

SEVİNCİ SAVRULMUŞ HALDAŞ GÖZLERİN

 

 

gece eksilebilir, eksilmez tanıdık yüzüne susuzluğum

doğrul sorgusuz, korkusuz gözlerinle konuş gel

ben gözlerini tanırım senin…

 

bu gece oturup seni özledim

ay doğruldu

su duruldu

örttün mü perdesini penceremizin?

 

şimdi yüreğime su taşıyan sesini sessizlik çaldı

yüzünde gölgelenmiş bayat bir hüzünle

senin sesin, hasretin

ve gözlerin bana emanet kaldı…

 

gözlerin… yıllanmış şarkılar kadar yalnız

terli ve suskun akşamlar gibi yorgun

gibi ürkekti senin.

 

/şimdi parmaklıkların perdesi ışık

sevgilim

sevgilim

sevinci savrulmuş haldaş gözlerin

 

 

Yılmaz ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

SAVRUL GEL

 

“eksikliğim çoktur ben de bilirim

“eksiklikle kabul eyle gel beni”

-Pir Sultan-

 

ılıklığımı seriyorum gökyüzü çıplaklığına bölüş gel

dola gel saçlarını sabahlarıma

iner yol, sokulur gece uykularına bozkırların

yolları ve uykuları tüket gel a gülüm savrul gel

soluğuna sarıl rüzgârlarımın

 

beni böyle darmadağın uykularda buluyorsun

üşüyorum sarıyor, seviyorum gülüyorsun

beni böyle temmuz sabahlarına dolayıp gülüşünle

gölgelere

gölgelere koyverip gidiyorsun

dön de gel a gülüm sırılsıklam sevdalara dol da gel!

 

şu benim yosunsuz, kumsalsız kıyısızlığım

ak da gel

ak da gel!

 

darmadağın akşamlarda umutlar bulacaksın

sırılsıklam hüzünlerde öksüz sevinçler

karanlığı tüket a gülüm umutları topla gel…

 

YILMAZ ODABAŞI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.