Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Bugün Radikal Gazetesindeki bir habere göre: 

 

ABD merkezli Bloomberg haber ajansının internet sayfasında Erdoğan  ve Türkiye ile ilgili Marc Champion tarafından yazılmış çok sert bir yorum yayınlandı. Yorum için kullanılan fotoğraf da ayrıca ilgi çekici; Fotoğraf, geçen ay Hüseyin Çelik'in "Dün bir kanaldaki, yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet gitmiş ki olmaz bu yani. Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez” demesinin ardından ATV'den kovulan  yarışma programı sunucusu olan Gözde Kansu'ya ait. (Bu haberin ayrıntısını buradan öğrenebilirsiniz.)

 

 

Yayınlanan yorum "Türkiye'de Dekolte Baskısı Üniversitelere Yayıldı" başlığını taşıyor. Yazı, Hürriyet gazetesi tarafından yayınlanan tam çevirisi ile aşağıda yer almaktadır:

 

 

 

 

Türkiye’de işler değişiyor


Bunu kabul etmekten nefret ediyorum ama 10 yıldır Başbakan Erdoğan'ın gizli bir planı olduğunu söyleyen paranoyak laikler haklı çıkıyor. 

Yıllar boyunca nazik bir dille paranoyak laiklere Erdoğan'ın zaten uzun süredir iktidarda olduğunu ve açıkça ifade ettiği muhafazakâr ajandasının aksine gerçekten sakladığı İslamcı bir büyük planı varsa çok iyi bir iş becerdiğini söylüyordum. 

Ayrıca, Mısır'da Müslüman Kardeşler'in liderlerine laik bir devlet ve anayasaya ihtiyaç duyduklarını söylediğini duymadınız mı? (Eğer onu dinlemiş olsalardı şimdi beyaz tulumlar giyiyor olmazlardı.) 

Önceden, Erdoğan'ın çoğunlukçu bir demokrasi anlayışı olduğunu, rakiplerinin haklarını hiçbir şekilde gözetmediğini ancak kendisine güç sağlayan eski İslamcı muhafazakârlar, milliyetçiler ve liberaller koalisyonunu dağıtmak için fazla zeki olduğunu söylüyordum. Bu ortaklık Adalet ve Kalkınma Partisi 'nin 2011'de oyların yüzde 50'sini almasını sağladı. AK Parti'nin İslamcı selefi Refah Partisi, 1995'te yüzde 21'le en yüksek oyunu almıştı. 

Eh, Türkiye'de işler değişti. Bence bunun nedeni Erdoğan'ın bir anda içindeki İslamcı'yı dayatma özgürlüğünü hissetmiş olması değil, gerçi biraz bu da var. Bence asıl konu Erdoğan'ın önümüzdeki yıl yapılacak ilk doğrudan başkanlık seçimlerinde oyunu artırmak için en iyi yol olarak seçmeni kutuplaştırmayı görmüş olması. Türkleri iki seçenek arasında seçim yapmaya zorluyor: Ya Erdoğan'lasınız ya da ona karşısınız. Eğer ona karşıysanız yaşlı, tahta kafalı, ordu destekli laik sistemin ve onun yozlaşmış evlatlarının yanındasınız. 

Erdoğan bugün [salı] Ak Partili milletvekillerine, "Taraf olmayan bertaraf olur" dedi. Yanıt da aynı oranda korkutucuydu: "Her yer Tayyip, her yer Erdoğan!" Bu ifade bu yılın başlarında İstanbul'da Taksim Gezi Parkı'nda başlayıp ülkenin geneline yayılan gösterilerde hükümet karşıtı politikacıların kullandığı, "Her yer Taksim, her yer direniş"in bir yansımasıydı. 

Bu megalomanyak yaklaşım Erdoğan'ın 2011 seçimlerindeki ezici zaferinden sonra başladı. Otokratik politikaları Gezi Parkı protestolarına neden olunca daha da tavizsiz ve agresif bir insana dönüştü. 

Erdoğan'ın faydalandığı ayrıştırıcı girişimlerin son örneği üniversitelerde kadınlar ve erkeklerin birlikte barınmasının yasaklanması. Bu durum kulağa sosyal muhafazakârlık gibi gelebilir ancak bundan fazlası var. Erdoğan anayasanın "gençliği" koruma maddesinin gereklerini yerine getirdiğini belirtiyor ama üniversite öğrencileri yetişkinler. Dolayısıyla Erdoğan kişinin ev içindeki mahremiyetini koruyan anayasayı yok sayıp İslam'ın talep ettiğini düşündüğü davranış biçimini dayatmak istiyor. Bu İslamcılığın güzel bir tanımı ve birçok insanı kızdırdı ki amaç da buydu zaten. 

Erdoğan'ın AK Parti'deki yardımcıları o günden beri bu adımı yasal olarak meşrulaştırmanın yollarını arıyor. Sonuç olarak İçişleri Bakanı Muammer Güler, "terörist örgütlerin üniversite gençliği içindeki erkekler ve kızlar arasındaki ilişkileri kötüye kullanmaya başladığını, örgüte adam çekmek için zemin olarak kullandığını" söyledi. 

Bugün [salı] parti sözcüsü Hüseyin Çelik de öğrenci yurtlarının fuhuş için kullanıldığı yönündeki endişeleri dile getirdi. Aynı zamanda partisinin geniş ve farklı bir kitleye sahip olduğunu ancak kendisinin şahsen Hristiyanlığı ya da Yahudiliği onaylamadığını da söyledi. Birkaç hafta önce de Çelik TV'de yayınlanan bir yetenek yarışmasının sunucusunu çok fazla dekolte giydiğini söyleyerek kovdurmuştu. 

Erdoğan laik öğrenciler ve TV'de provokatif şeyler giyen kadınları düşman olarak görüyor. Gezi Parkı protestocularını terörist olarak yaftaladığı gibi, o ve destekçileri Erdoğan'ın aldığı desteği artırmak ve güçlendirmek için rakipleri canavarlaştırıyor. Bundan önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde ve sonrasında Erdoğan'a rakip olacak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi parti içindeki ılımlılar da nasibini alıyor. 

Erdoğan koalisyonunun içindeki liberalleri çoktan kaybetti. İslam ve liberalizmin birlikte yürüyebileceğine inanan ve Erdoğan'ın ihlalleriyle katkılarını kıyaslamak için varını yoğunu ortaya koyan köşe yazarı Mustafa Akyol gibi destekçileri bile artık Erdoğan'dan vazgeçiyor. Ancak çoğunluğu muhafazakâr olan Türkiye'de Erdoğan liberalleri kaybettiğine üzülür gibi görünmüyor. Umudu geri kalanı kapabilmek. 

Şimdi umutlar Erdoğan'ın devletin iktidarını fazlasıyla kişiselleştirip sosyal çatışmayı artırması ve böylece daha ılımlı parti liderlerinin, özellikle de AK Parti'nin diğer iki kurucusu Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Erdoğan'dan kopması yönünde. Erdoğan'ın yurt baskısına muhalefet ettikten sonra Arınç devlet televizyonu TRT'ye, "Ben Başbakan'ın söylediklerinden sorumlu değilim. Ben sadece bir bakan değilim. Geçmişi, geleceği ve partinin vizyonunu temsil ediyorum. Benim hiç sayılmamam lazım" dedi. 

Ben hâlâ Erdoğan'ın Türkiye'yi İran'a ya da bir Körfez ülkesine dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum. Erdoğan Türkiye'yi yeni bir yere taşıma ya da 100 yıllık tarihi silme kapasitesine sahip değil. Ancak Erdoğan Türkiye'nin yönünü değiştirebilir. 10 yıllık iktidarın ardından, Erdoğan şüphesiz Türkiye'ye fayda sağlamaktan çok zarar veriyor.

 

Yazıyı okuyunca yazarın biraz kafasının karışık olduğunu düşünmeden edemedim. Yazıya "Bunu kabul etmekten nefret ediyorum ama 10 yıldır Başbakan Erdoğan'ın gizli bir planı olduğunu söyleyen paranoyak laikler haklı çıkıyor." diye başlıyor ve  yazıyı "Ben hâlâ Erdoğan'ın Türkiye'yi İran'a ya da bir Körfez ülkesine dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum." diye bitiriyor. Daha da enteresanı "Erdoğan Türkiye'yi yeni bir yere taşıma ya da 100 yıllık tarihi silme kapasitesine sahip değil." dedikten hemen sonra  "Ancak Erdoğan Türkiye'nin yönünü değiştirebilir." cümlelerini eklemesi... Marc Champion'un belli ki kafası biraz karışık ama bu karışıklığı çözmek üzere sanırım. Bir sonraki yazısında daha net olacaktır diye kanaat getiriyorum.

 

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Bu da yazının Bloomberg'den alınmış orjinal versiyonu: 

 

 

I hate to admit it, but the paranoid secularists who for a decade have been saying Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan harbored a secret agenda are being proved right.

For years I've been gently pointing out to those paranoid secularists that Erdogan has been in power a long time already, and if he was really hiding an Islamist master plan -- as opposed to his declared conservative agenda -- he was doing a good job.

Besides, didn't you hear the man tell Egypt's Muslim Brotherhood leaders they needed a secular state and constitution? (They wouldn't now be wearing white jumpsuits in jail if they'd listened to him.)

I used to say Erdogan might have a majoritarian view of democracy and no regard for the civil rights of opponents, but he's way too smart a politician to break up the coalition of ex-Islamist conservatives, nationalists and liberals that made him powerful. The partnership enabled the ruling Justice and Development Party (AKP) to capture 50 percent of the vote in 2011, up from the 21 percent its Islamist predecessor, the Welfare Party, won at its peak in 1995.

Well, things have changed. Not, I think, because Erdogan suddenly feels liberated to impose his inner-Islamist -- though there is a little of that. Rather, he has decided the best way to maximize his vote in Turkey's first direct presidential election next year is to polarize the electorate. He wants to force Turks to choose between two options: You're either with Erdogan, or against him. And if you are against him, you are with the old, wooden-headed, military-backed, secularist system and its decadent offspring.

"Those who are neutral will be disposed of," Erdogan told AKP parliamentarians today. The response was equally scary: "Everywhere is Tayyip, Everywhere is Erdogan!" It was an echo of the chant anti-government protesters used during the demonstrations that began in Istanbul's Taksim Gezi Park and spread across the country earlier this year: "Everywhere is Taksim, Everywhere is Resistance!"

This megalomaniacal approach began after Erdogan's overwhelming victory in the 2011 election, at which point he declared that this third term in office would be his "master period." When his autocratic policies triggered the backlash in Gezi Park, he became even more uncompromising and aggressive.

The latest example of Erdogan's usefully divisive initiatives is a proposal to ban co-ed housing at universities. That may sound like social conservatism, but it's more than that. Erdogan said he was implementing the constitution's requirement to protect "the youth," but college students are adults. So Erdogan wants to override the constitution, which protects privacy in the home, to impose his idea of the behavior that Islam demands. That's a pretty good definition of Islamism and has made a lot of people angry, which was the purpose.

Erdogan's acolytes in the AKP have since been casting around for other ways to legally justify the move. The result was Interior Minister Muammar Guler's pronouncement that "terrorist organizations have started to significantly abuse the relationships between the boys and girls, those among the university youth. They use it as a recruitment base.”

Today, party spokesman Huseyin Celik went on to express concern that student dormitories were being used for prostitution. He also said that while his party was broad and diverse, he personally didn't approve of Christianity or Judaism. A few weeks ago, Celik got a TV talent show host fired by complaining that she showed too much cleavage.

Erdogan sees secular students and women who dress provocatively on TV as a useful enemy. Just as he labeled the Gezi Park protesters terrorists, he and his supporters are demonizing opponents to galvanize and solidify his support, not least against moderates from his own party, such as President Abdullah Gul, who will compete with him for power until next year's election and beyond.

Erdogan has already lost the liberals from his coalition. Even supporters such as the columnist Mustafa Akyol, who believe strongly that Islam and liberalism are compatible and have bent over backwards to measure Erdogan's transgressions against his contributions, are now giving up on him. In a country with a conservative majority, however, Erdogan doesn't seem to care about losing the liberals. He hopes to scoop up the rest.

The hope to nurture now is that Erdogan will go so far in personalizing state power and promoting social conflict that more moderate party leaders, in particular the AKP's two other founders, Gul and Deputy Prime Minister Bulent Arinc, will split with him. There are signs this could happen. “I am not responsible for the remarks of the prime minister,” Arinc told state-run TRT television after opposing Erdogan's dormitory crackdown. “I am not just a minister. I represent the past, future and the vision of the party. I should not be ignored."

I still don't agree with secular Turks who say Erdogan is turning Turkey into Iran or a Gulf state. He isn't capable of moving Turkey to a new location or undoing the last 100 years of history. Erdogan can, however, change Turkey's direction. After a decade in power he is now, without question, doing more damage than good to the country he rules.

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Sorun "bu adamı yeterince kullandık, son kullanma tarihi doldu mu?" sorunu. "Acaba az daha kullanabilir miyiz" düşüncesi. "Acaba çok deşifre oldu, planlarımız iyice açığa çıktı mı?" endişesi. 

 

Tabii ki gezi olayları bir uyanış olduğunu ortaya koydu. Bu uyanış yayılırsa ne olacak diye endişe etmekte ve kullanacak yeni yüzler aramakta haklılar. Kendi yarattığın canavarın kendi aleyhine dönmesi Frankeşytayn hikayeleri ile sembolize edilmiş, ünlenmiş bir konudur. 

 

Tepkiler artarsa işleri zorlaşır. Anıtkabir'i ziyaret edenler 10 Kasım da bir milyon psikolojik sınırını aştı. Biraz yüz değiştirip, taktik yenileyip planları biraz daha gizlemekte yarar görebilirler. Ama hazır eldeki iktidarı kaçırmak da kolay değil.

 

Durmak yok yola devam mıııı... Yeni bir yüz, yeni taktikler, yeni uyutmacalar mı... Amaç, bölme planlarının tıkır tıkır işlemesi. Kullanılacak adamların önemi yok... 

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.