Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2013 12 yıl Sana 25. yaşını çok görenler 42 yıldır ! korkuyla,utançla ve ömürsüz yaşıyorlar..! Şerefsizlik bu olsa gerek .! İyi ki doğdun Deniz Gezmiş.... ne güzel ifade etmişsin yüreğine sağlık Suavi ..... evet iyi ki doğdun DENİZ GEZMİŞ....
Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2013 12 yıl Yazar Sana 25. yaşını çok görenler 42 yıldır ! korkuyla,utançla ve ömürsüz yaşıyorlar..! Şerefsizlik bu olsa gerek .! İyi ki doğdun Deniz Gezmiş.... ne güzel ifade etmişsin yüreğine sağlık Suavi ..... evet iyi ki doğdun DENİZ GEZMİŞ.... http://www.youtube.com/watch?v=56bnf53M8js
Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2013 12 yıl Şarkışlaya düşürmesin oyAllah sevdiği kulunuGemerekte çevirmişlerDeniz Gezmiş'in yolunuGece Elmalıda kalmışAmancılar iyi solmuşUzatmalı iyin biriYusuf'u gafletle vurmuşDağların olayıydımOkur-yazar olaydımDeniz mahkemeye düşmüşAvukatı ben olaydımYusuf mahkemeye düşmüşAvukatı ben olaydım
Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2013 12 yıl Yazar Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.Deniz GEZMİŞ gerçektende AŞK OLSUN SANA ÇOCUK http://www.youtube.com/watch?v=knXdW5wSi4Q
Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2013 12 yıl Herkese, bütün devrimcilere selam.. ..."Avukatları Halit çelenk ve Mükerrem Erdogan odaya girdiklerinde Deniz`in yüzü aydınlandı.Gülümsedi onlara: - Hoş geldiniz, dedi ..iyiki geldiniz...Filtreli sigara içiyordu Deniz.-""iki gün öncesine kadar, birinci sigarası içiyorduk. Sonuç belli olunca, hiç değilse iki gün ,filtreli içelim dedik." Deniz`in bulunduğu oda kalabalıktı. Çok sayıda subay vardı.Gardiyanlar, Ankara emniyet müdürü, Savcı, infaz savcısı, polis şefleri...Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, ve Hüseyin İnan hakkında ölüm cezası veren Ankara Bölgesi Sıkıyönetim 1 Numaralı Askeri Mahkemesi`nin Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi oradaydı. Merkez Komutanı general Tevfik Türüng de hazırdı... Deniz`e bakıyorlardı. İnceden inceye inceliyorlardı... Deniz`de onlara bakıyordu... İnfaz savcısı Topal Sami`ye seslendi. Deniz: -"Ellerimi çözün,babama mektup yazmak istiyorum". Subay, sivil görevliler bakıştılar. İnfaz savcısı Sami Uğur -"Sen söyle Deniz", "yazarlar..." Ellerini çözmediler.. Bir daktilo getirildi... Deniz darağacına bakarak, düşünüp sözcükleri tek tek seçerek mektubu yazdırmaya başladı.. Deniz mektubunu, yüksek sesle yazdırırken oradaki kalabalıktan çıt çıkmıyordu. Bitirdi söyleyeceklerini. Yeniden infaz savcısı Sami Uğur`a döndü: "Mektubu babama verirsiniz, değil mi?" -"Tabii Deniz.. Bundan şüphen olmasın..." Savcı denize doğru eğilerek -"Nasılsın Deniz?" dedi. -"Iyiyim... Mutluyum. Çok rahatım.." yanıtını verdi Deniz. -"Bizden bir isteğin var mı?" -"Var, Yusuf ve Hüseyin`i görmek istiyorum. Gitmeden önce, arkadaşlarımla vedalaşmak istiyorum." (...) Az sonra cezaevinin koridorlarında, zincirin betona değip sürüklenirken çıkardığı sesler duyuldu. Yusuf geliyordu. Yusuf odanın kapısına geldiğinde Deniz ayağa kalktı. Gülerek karşıladı arkadaşını.. Elleri arkadan kelepçeliydi ikisinin de. İdam hükümlüsü iki yoldaşın son buluşması bir hüzün yumağıydı. Göğüs göğüse, yanak yanağa bir süre öylece kaldılar. Gülümsüyordu ikisi de. Birbirlerine birşeyler fısıldadılar. Güldüler.. Gülerek bakıştılar. Gülerek ayrıldılar: -"Güle güle Yusuf". -"Güle güle Deniz". Yusuf`u odadan çıkardılar. Az sonra, pranga zincirinin betona değmesiyle çıkan yeni sesler duyuldu. Giderek yaklaştı. Odaya girdi. Gelen Hüseyin`di. Onun da elleri arkadan kelepçeli, ayak bilekleri prangalıydı. Boyunlarıyla birbirine sarılmaya çalıştılar. Birbirini yanaklarından öptüler. Ve gülerek birbirine, "Güle güle" dediler. ... Deniz`i ayağa kaldırdılar. Ceplerini boşalttılar. - Deniz "Parkam nerede?" diye sordu. Burada dedi biri. -"Onu babama verin". İnfaz savcısı, mahkemenin ölüm cezasına ilişkin kararını okudu. Savcı sordu -Bu karar sana mı ait? "-sizi tanımıyorum.." Deniz, savcının sorusu üzerine, son kez direndi. Başı yukarıya kalkıktı. Gözleri kısıldı. -"BU KARARI REDDEDİYORUM. KABUL ETMİYORUM." Savcı mahkemece verilen kararın, askeri yargıtayca onandığını söylemekle yetindi. İnfaz savcısının işareti üzerine, masanın üstünde duran gazete kağıdından paket açıldı. İçinden beyaz patiskadan yapılma kolsuz, uzun bir gömlek çıktı. Gömleği Deniz`in başına geçirdiler. Deniz`in ayağındaki botların bağı çözüktü. Buyruk veren bir sesle -"Bağları bağlayın" dedi. Sonra darağacına giderken tanıklık yapmaları için bulunmalarını istediği avukatlara dönerek -"Cezaevinden yangından mal kaçırırcasına, kaptılar bizi. Postallarımın bağını bağlamaya bile zaman bulamadım. Bari şimdi bağlasınlar. Asıldığımda, postallarım ayağımdan düşsün istemiyorum.." bir görevli Deniz`in ayakkabılarının bağlarını bağladı. İnfaz savcısı -Hadi Deniz dedi. Avukatlarına baktı -"Hoşça kalın, herkese bütün devrimcilere selam..." Yürüdü.. İki yanında birer gardiyan vardı. Gardiyanlar kolunu tuttular. Bırakın diye bağırdı."Bırakın kendim giderim". Koridorları geçti. Arkasından 20-30 kişi yürüyordu. Deniz, avluya çıktı. Duvar dibine kurulmuş ve hafif aydınlatılmış darağacına doğru yürüdü. Masaya oradan da, duraklamadan tabureye çıktı. Başını öne uzatarak ilmiği kendi boynuna geçirmek istedi Başaramadı. Masanın başında bekleyen cellat ilmiği iki eliyle çekti, genişletti. Deniz`in boynuna geçirdi."-Yaşasın tam bağımsız Türkiye, yaşasın halklar, yaşasın isçiler, köylüler, kahrolsun emperyalizm." Ali Elverdi çek diye bağırdı. Cellat öne atıldı.. Tabureyi çekti.. Saat 01.25`tir.. Denizin Son Mektubu Tutsam şu karanlığı, tutsam da yırtsam Deniz Gezmiş
Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2013 12 yıl Deniz Gezmiş (MAhkeme SavunMası...) Deniz Gezmişin Savunması"ben, yusuf aslan, hüseyin İnan, sinan cemgil ve alpaslan doğan beraberdik. İddianameye karşı diyeceklerim mevcuttur. İddianame kelle istemek için hazırlanmıştır. yapılan tahliller yanlıştır, hatalıdır, değerlendirmeler keza isabetsizdir. yalnız, biz varlığımızı hiçbir karşılık beklemeden esasen türk halkına armağan etmiş bulunuyoruz. türk halkı ve devletin bağımsızlığına armağan etmiş bulunmaktayız. bu sebeple ölümden çekinmiyoruz. biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen türkiye'nin bağımsızlığını temin edemedik. bugüne kadar da bu özlem içinde kaldık. İddianamede geçen ve bana atfedilen hükümleri kabul etmiyorum. ben silahımı halka, orduya karşı kullanmadım. ancak vatan hainlerine karşı kullanmak maksadıyla taşıdım ve 'halka ve orduya karşı kullanırım' şeklinde beyanda bulunmadım. öteden beri arzetmiş olduğum gibi bu ülkede anayasayı en fazla savunanlar bizleriz. anayasa'yı ihlal edenlerse ortadadır. anayasa'nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. anayasa'yı uygulamayan yavuz kimseler de hala ortadadır. yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. İddia makamı bizim vermekte olduğumuz bağımsızlık savaşına karşıdır. türkiye cumhuriyeti'nin hukukuna karşı, reformlara karşıdır. onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya çalışmışlardır. bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dahil sizlersiniz. ve sonunda idam isteğiyle buraya getirildik, türkiye'nin bağımsızlığından başka hiçbir şey istemedik ve hayatımızı bu yola koyduk. varlığımızı türkiye halkına armağan ettik, bunun aksini iddia edenler vatan hainidir. biz stratejik olarak düşüncelerimizi hiçbir zaman saklamayız. hangi şartlarda olursak olalım bunu açıkça söyleriz. düşüncelerimizi mezara kadar götürürüz. nasıl burada namluların ve dipçiklerin gölgesi altında konuşuyorsak,düşüncelerimizi her zaman açıkça ifade ederiz. tarih evvelce bunu yapanları nasıl temize çıkarmışsa bizi de temize çıkaracaktır, buna da inanıyoruz. profesyonel devrimci bugünün türkiye'sinde kendini hayatı boyunca türkiye'nin bağımsızlığına adayan kimsedir. (İddianamede) 'fikir özgürlüğünü ve anayasayı paravan yapanlar, önceleri atatürkçü geçinirken onun fikir ve şahsiyetiyle küçük görmeye başladılar' şeklinde ve 'sadece mustafa kemal tarafını beyan ediyorlardı' şeklinde bir cümle mevcuttur, bunu kesin olarak reddediyorum, asla kabul etmiyorum. diğer yurtseverler de bunu kabul etmezler. bu kasten tahrif edilmek isteniyor. bu cümle artniyetle hazırlanmıştır. bu memlekette mustafa kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz. 35 milyon metrekare vatan toprakları işgal altındayken, bizim milli bütünlüğü bozmakla suçlanmamız gülünçtür. mustafa kemal sağ olsaydı bugün çok şaşırırdı. hareketimiz tamamen anayasal bir harekettir. anayasamızın başlangıç ilkesinde belirtilen ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık. bu sebeple anayasal bir davranışta bulunduk. yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. halen de bu inancı taşıyorum. türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. bundan dolayı ölümden korkmuyorum. onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. ve ben 24 yaşındayken kendimi türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum. kurtuluş savaşını da yerli yerine oturtmak gerekir. biz elli sene evvel kurtuluş savaşını vermiş bir ülkenin çocukları olarak kurtuluş savaşının gerçek tahlilini yapmaya her zaman muktediriz. biz yine çok iyi biliriz ki, türkiye kurtuluş savaşını yapmak için samsun'a çıkanlara İstanbul örfi idaresince ve mahkemelerince idam cezası verilmiştir. ve yine bilmekteyiz ki, osmanlı İmparatorluğu yüzlerce generalinden ancak birkaç tanesi kurtuluş savaşına iştirak etmiştir. ve yine bilmekteyiz ki, kurtuluş savaşı yapıldığı sırada İstanbul'da bulunanlar bunları yapanlara 'eşkıya' demiştir. türkiye'nin kurtuluş ve bağımsızlık savaşında ne şekilde bağımlı hale geldiğini de belirtmek gerekmektedir. ayrıca iddianamede türkiye halkının bir takım etnik gruplardan teşekkül ettiği iddiaları ve bunu bizim yaptığımız, ortaya attığımız ithamları mevcut bulunmaktadır. birinci türkiye büyük millet meclisi'nin kararında ve misakı milli sınırları içinde iki kardeş kavim yaşar. türk ve kürt kavimi yaşamaktadır. birinci büyük millet meclisi kararı böyledir. türkiye'de iki kardeş kavimin ve ulusunun yaşadığını kabul etmektedir. bunu kabul etmek bölücülük değildir. bu iki kardeş unsur birinci kurtuluş savaşını müştereken başarmışlardır. güney cephesinde düşmanla omuz omuza savaşmışlardır. bu ikisine birden türkiye halkı diyoruz. ve bu iki kardeş unsur ikinci bağımsızlık savaşını da müştereken başaracaklardır. öğrenci hareketlerine gelince iddianamede öğrenci hareketlerinin başlangıç tarihi 1968 olarak belirtilmektedir. bu tarih yanlıştır. türkiye'de öğrenci olayları 50-60 senedir eksik olmamıştır. sultan hamid'in tıbbiye talebelerini sarayburnu'ndan denize attığı tarihten itibaren öğrenci hareketleri türkiye'de devam edegelmiştir. 1908'i hazırlayan hareketler ileriye dönük hareketlerdir. vagonli'yi tahrip eden gençler ilerici gençlerdir. 2.dünya savaşı sırasında 'faşizme hayır' diyen gençler ilerici gençlerdir. ve 28 nisan 1960 tarihinden özgürlük savaşı veren gençler ilerici gençlerdir." Deniz Gezmiş
Gönderi tarihi: 5 Mart , 2013 12 yıl Deniz Gezmiş Atatürkçüydü Sahte Atatürkçüler... Türkiye bugüne kadar ne çektiyse sahte Atatürkçülerden çekti... Sahte Atatürkçüler, öyle birAtatürk portresi çizdiler ki, dünyanın ilk anti-emperyalist kurtuluşsavaşının önderiMustafa Kemal’i statükocu, baskıcı, sağcı, Batıcı,uzlaşmacı sıradan bir devlet adamına indirgediler. Yaratılan bu sahte Atatürk portresi iki kesimin işine yarıyordu. Birincisi, Menderes’lerlebaşlayan sağcı karşı devrimci iktidarlar Atatürk’ün devrimciliğini vesolculuğunu örtbas etmek, böylece Atatürk Türkiyesi’ni tasfiye etmekderdindeydi. İkincisi, Atatürk’ünölümünden sonra CHP’yi ele geçiren sağcı-işbirlikçi-uzlaşmacı BatıcıAtatürkçüler, Atatürkçülüğün antiemperyalist ve devrimci yönünügözlerden uzak tutup kendi statükolarını koruma telaşındaydı. Yani sağcısıyla, “solcu”suylabu iki karşı devrimci grup, 1938’den itibaren el ele vermiş, gerçekAtatürk’ü Türk milletinden saklamaya, böylece yeni Atatürk’lerin ortayaçıkmasını engellemeye çalışıyordu. Mevkilerini, makamlarını korumak için bunu yapmak zorundaydılar. Bu oyun, Atatürk’ün ölümünden sonra tam 30 yıl sürdü... 68’e kadar... Tam bağımsızlıkçı veMustafa Kemalci Gençlik Tarih 10 Kasım 1968... Atatürk’ün ölümünden tam 30 yıl sonra... Başlarında Deniz Gezmiş’inbulunduğu kalabalık bir devrimci gençlik grubu, ellerinde Türkbayrakları yürüyüş yaparak Ankara’ya giriyor. Pankartlarında “Tam BağımsızTürkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü” yazıyor. 29 Ekimde Atatürk’ünKurtuluş Savaşını başlattığı Samsun’dan başlatmışlar yürüyüşlerini. Ve Anıtkabir’i ziyaret ediyorlar... Deniz’in başında bulunduğu grup Anıtkabir Şeref Defteri’ne şunları yazıyor: “Amerikan emperyalizminekarşı İkinci Kurtuluş Savaşımızda gerçekten izindeyiz. Milli KurtuluşSavaşımız yok edilemez. Onu yok etmek için bütün Türk milletini yoketmek gerekir.” Yürüyüş sırasında Türkiye’de yer yerinden oynar. Sağcı basın günlerceyürüyüşçülerin aleyhine propaganda yapar. Demirel ünlü “Yollar yürümekleaşınmaz” sözünü bu yürüyüş sırasında kullanır. Atatürk’ün partisi hüviyetiniçoktan kaybetmiş, statükoculuğun, sağcılığın, işbirlikçiliğin partisihaline gelmiş CHP de yürüyüşçülere karşıdır. İnönü şöyle der mesela: “Gençlerin, demokrasi düşmanlarına fırsat verebilecek her türlü davranıştın kaçınmalarını isterim.” Peki nedir bu telaşın nedeni? Yürüyüşçüler alt tarafı 20-25 kişidir. Anıtkabir’i ziyaret edenleri ise 300 kişidir... Korkulan sayıları değildir. 68 Haziranında on binlerce öğrenciyle üniversite işgali yapan gençlerdir bunlar. Yani kalabalıktırlar aynı zamanda... Korkulan gençliğin Atatürk’le buluşmasıdır. Birilerinin çıkıp “İkinci Kurtuluş Savaşı”ndan bahsetmesidir. Gençlerin “Atam, gerçekten izindeyiz” demesidir. Anlaşılan Atatürk üzerinesansür, Atatürkçülük üzerine o sağcı yalan kampanyası Türk milletiniancak 30 yıl oyalayabilmiştir... Su akar yatağını bulur, derler ya... Gençlik de Atatürk’üyle buluşmuştur. Korkulan budur. Deniz:Mustafa Kemal idealinin evladı Yürüyüşün başlarına geridönelim. Deniz Gezmiş’ler Samsun’da Atatürk Anıtı önünde saygı duruşununardından bir bildiri dağıtmaya başlarlar: “Büyük Türk Milleti! Atatürk için toplanalım! Mustafa Kemal’in millikurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal Devrimine saldırankaranlık güçlere dur demek için, Milletçe yabancı uşaklığına düşmektenkurtulmak için, Tam Bağımsız, Gerçekten Demokratik Türkiye için, GaziMustafa Kemal’in milli kurtuluşçu saflarında toplanalım!” Yürüyüşe geçtiklerinde iseSamsun çıkışında gözaltına alınırlar. Bir geceyi emniyette geçirdiktensonra mahkemeye çıkarılırlar. Savcı tutuklanmalarını istemektedir.Anlaşılan iktidar, gençliğin Mustafa Kemal’in ideali için eylemegeçmesini kabullenememektedir. Ancak Deniz’ler mahkemede çok etkileyici bir savunma yaparlar: “Burada 24 genç değil, Mustafa Kemal’in kendisi ve ilkeleri yargılanmaktadır.” Deniz’ler o sırada hakimin karşısında dimdik ayaktadırlar. Çünkü Atatürk’ün Bursa Nutkundan cesaret almaktadırlar: “Türk genci,inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna,doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâplarıbenimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük birkıpırtı ve bir hareket duydu mu, ‘Bu memleketin polisi vardır,jandarması vardır, ordusu vardır’ demeyecektir. Hemen müdahaleedecektir. Polis gelecektir; asılsuçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüzinkılâp ve cumhuriyetinin polisi değildir’ diye düşünecek, fakat aslayalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek, ‘Demekadliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım’. (...) İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği.” Deniz’lerin rehberi işteAtatürk’ün bu devrimcilik anlayışıdır. Bir yıl sonra, 23 Aralık 1969’daDoğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim gazetesinde yapılan bir röportajındaDeniz Gezmiş, gençlik eylemleriyle ilgili bir soruya şu yanıtıverecektir: “Devrimci gençlik eylemi,Mustafa Kemalci zinde güçler saflarını birbirlerine kenetlemiştir.Mustafa Kemal adı, geniş öğrenci kitlelerinde daha fazla ağızdan ağzadolaşır olmuş, forumlarda Bursa nutku ve Gençliğe Hitabe tekrarlanmış vebunlar uygulanmıştır. Emperyalistler ve işbirlikçileri, Gazi MustafaKemal’in çizgisinin geniş kitlelerde ve bütün zinde güçlerdeyankılanmasından korkmuşlardır bugün.” Gerçekten de Türkiye’dekurulan Amerikancı-sağcı düzenin en büyük korkusu gençliğin Atatürkçübir devrimcilik anlayışıyla mücadele etmeye başlamasıdır. Devrimciliği Atatürk’ten öğrenen Deniz Gezmiş... Deniz Gezmiş her fırsatta, devrimciliğini de, anti-emperyalistliğini de Atatürk’ten öğrendiğini söylemektedir. Babasına yazdığı ünlü mektubunda şöyle teşekkür eder babasına: “Baba, sana müteşekkirim, çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni.” Ve bütün eylemlerini deaslında Atatürk’ün Türk gençliğine verdiği görevin yerine getirilmesiolarak görür. Devrim’deki söyleşisinde şöyle söyler: “Üniversite öğrenimiyapmak Anayasa’nın verdiği bir haktır. Öğrenci olarak devrimcimücadeleye katılmak ise, Mustafa Kemal’in bize yüklediği bir görevdir.Dünyanın bütün gericileri bir araya gelseler, bu hakkımızı ve görevimizielimizden alamayacaklardır.” Devrimciliği bu şekildetanımlayan Deniz Gezmiş, verdikleri mücadeleyi de Atatürk’ün KurtuluşSavaşı’nın devamı olarak görür. Zaten kendilerine de İkinci KurtuluşSavaşçıları demektedir. Kuracağı örgüte de bu yüzden Türkiye HalkKurtuluş Ordusu diyecektir. Röportajı okumaya devam edelim: “Bugün Amerikanemperyalizmi saldırganlık yolunu seçmiştir. Buna karşın biz deemperyalizmin parmağının bulunduğu her yerde ona karşı aynı silahlarlamücadele yolunu seçtik. Tıpkı Mustafa Kemal’in 50 yıl önce yaptığıgibi...” Deniz’in bu sözlerini bir tarih çizelgesine oturtmak çok önemlidir. Samsun-Ankara yürüyüşünün tarihi 1968’dir. Gençlik hareketinin doruğa ulaştığı yıl... Yani, Deniz 68’de Atatürkçüdür. Devrim gazetesine röportajverdiğinde sene 1969’dur. Gençlik hareketine hem AP iktidarının hem deMHP’li faşist komandoların saldırdığı yıldır. Deniz 1969’da da Atatürkçüdür. Mayıs 1970’te hapishaneden arkadaşlarına şu mesajı gönderdiğinde de Atatürkçüdür Deniz: “Bundan 50 yıl evvelTürkiye halkının devrimci mücadelesiyle kazanılan bağımsızlığımızişbirlikçi sermaye ve feodal mütegalibe tarafından, Amerikanemperyalizmine peşkeş çekilmiştir. Bütün siyasi partiler karşı devrimçizgisinde bu gidişe ayak uydurmuşlardır.” Babasına kendisini Kemalistyetiştirdiği için teşekkür ettiği mektubu de 1971’in hemen başındayazmıştır. O dönem bir banka soygununa katılmış ve polis tarafındanaranmaktadır. Kaçaktır. ODTÜ’de saklanmaktadır. Yani, o koşullarda bileAtatürkçüdür... Peki sonra? 12 Mart’tan sonra örneğin? Deniz, Atatürkçülükten yine vazgeçmez. THKO Davası’nda verdiği savunmaya şöyle başlayacaktır: “Yurdumuzunbağımsızlığı için giriştiğimiz bu kavgada Kurtuluş Savaşımızda şehitolanların onurlarını ve ulusumuzun kaderini korumaya kararlı olduğumuzubildiriyoruz. Kurtuluş Savaşımızın tüm şehitlerine selam olsun.” Kurtuluş Savaşı şehitlerineselam olsun diyerek savunmasına başlayan Deniz, mahkeme süresince debütün eylemlerini Atatürk’ün devrimci mirasına bağlı kalmak olarakanlatacaktır. Kendisini İkinci Kurtuluş Savaşçısı olarak tanımlayanDeniz için Kurtuluş Savaşı’nın aslı, yani birincisi şöyledir: “19 Mayıs 1919, saldırganemperyalistlere ve onların emrindeki iç düşmana karşı, Mustafa Kemalönderliğinde, Türk halkını örgütlemek için Kurtuluş Savaşının politikanlamda başlangıcıdır. 19 Mayıs 1919, emperyalizme, padişahlığa,hükümete ve köhnemiş devlet yapısına karşı Mustafa Kemal ve arkadaşlarıönderliğinde yürütülen devrimin başlangıcıdır. 19 Mayıs 1919, UlusalKurtuluş Mücadelesi için Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, halkın silahlıgücü ve öncüsü olarak harekete geçişidir.” Savunmasının sonlarına doğruise, kendilerini idamla yargılayan mahkemeden korkmadıklarını söylerkende gelenek olarak Atatürk’e dayanacaktır. Ve 12 Mart’ın faşistmahkemesini Atatürk’ü yargılayanlara benzetecektir: “Biz 50 sene evvelKurtuluş Savaşı vermiş bir ülkenin çocukları olarak Kurtuluş Savaşı’nıngerçek tahlilini yapmaya her zaman için muktediriz. Biz yine çok iyibiliriz ki Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı yapmak için Samsun’a çıkanlaraİstanbul örfi idaresince ve mahkemelerince idam cezası verilmiştir. Veyine bilmekteyiz ki, Osmanlı İmparatorluğu yüzlerce generalinden ancakbirkaç tanesi Kurtuluş Savaşı’na iştirak etmiştir. Ve yine bilmekteyizki Kurtuluş Savaşı yapıldığı sırada İstanbul’da bulunanlar bunlarıyapanlara eşkıya demiştir.” Görüldüğü gibi Deniz Gezmiş Atatürkçü mü değil mi tartışması son derece abestir. Deniz taktiksel olarak ya dakoşullar gerektirdiği için Atatürkçü olmuş falan değildir. Kimileri iseDeniz’in başlangıçta Atatürkçü olduğunu ama mücadele sürecinde gittikçesolculaştığını ve ve Atatürkçülükten koptuğnuu söyler. Böyle bir durumunolmadığı da ortadadır. 12 Mart faşizminin kendisini yargıladığıkoşullarda bile Deniz Atatürkçülükten kopmamıştır. Görüldüğü gibi, Deniz bütün hayatı boyunca Atatürkçü olmuştur. Ve bunu devrimciliğin ve ulusal kurtuluşçuluğun bir gereği olarak görmüştür... Sahte Atatürkçülerdensahte Deniz Gezmişçilere... Nasıl sahte bir “Atatürkçülük” varsa, sahte bir “Deniz Gezmişçilik” de var. Atatürk’ünanti-emperyalistliği, devrimciliği, solculuğu nasıl gizlenmeyesaklandıysa, Deniz’in Atatürkçülüğü de unutturulmak istendi yıllarca. Atatürk’e yönelik sansürün, çarpıtmanın aynısı Deniz’e yapıldı. Çünkü Deniz, Atatürk’ü örnek alan bir devrimciydi. Atatürk’ün ölümünden 30 yılsonra, sahte Atatürkçülüğü yerle bir eden, Atatürk’ü yine Türkmilletiyle buluşturan, Atatürk devrimciliğini yine ayağa kaldıran Denizolmuştu. Atatürk’ün evladıydı. Babasının kaderini paylaşması da çok normaldi. 6 Mayıs 1972... Deniz’in ölüm tarihi. SahteAtatürkçüler, sağcı işbirlikçi iktidar, 12 Mart faşizmi ve Amerikanemperyalizmi tarafından kurban edildiği tarih... Deniz’lerin ölümüyle birlikte“sahtecilerin” sansürü ikiye katlanmıştı. Saklanan gerçek Atatürk’ünyanına gerçek Deniz Gezmiş de eklendi. Ve Deniz’lerin ölümünden yinetam 30 yıl sonra, 8 Nisan 2002’de devrimci gençler Deniz’lerin veAtatürk’ün izinden gittiklerini söyleyerek TÜRKSOLU’nu çıkarmayabaşladılar... Deniz’lerin girdiği o çok zor yola baş koymaya, yani “Atatürk’ün gerçekten izinde olmaya” kararlıydılar. İşleri iki kat daha zordu. Çünkü sansür sadece Atatürk üzerinde değil, artık Deniz Gezmiş üzerinde de vardı. Nasıl ki sahte Atatürkçülüksayesinde hem sağcı iktidarlar hem de ona karşı mücadele etmesi gerekipde etmeyen statükocular konumlarını koruyorsa, Deniz açısından da durumaynıydı. Türk gencinin Denizgerçeğiyle buluşmaması, Türk insanının Deniz’in Atatürkçü, milliyetçiyönünü bilmemesi, en çok sağcı iktidarların ve Türkiye üzerinde emelleriolan emperyalistlerin işine yarıyordu. Çünkü bu şekilde Türkiye’dedevrimci mücadele de bir türlü Türk milletiyle buluşamıyor, marjinalkalıyordu. Yıllardır kendisini “Deniz’inarkadaşı,” “Deniz’in yoldaşı,” “Deniz’in Hukuk Fakültesinden sıraarkadaşı” olarak tanıtanlar için de gerekliydi bu sansür. Gerçek DenizGezmiş’i saklarlarsa, kimsenin onlardan şu hesabı sorması mümkünolmayacaktı: Deniz Atatürkçüydü. Peki yaptığınız bu Kürtçülük ne? Bu işbirlikçilik ne? Bu reformculuk ne? Bu Ermenicilik ne? Bu Türk düşmanlığı ne? Bu Ordu düşmanlığı ne? Bu Atatürk düşmanlığı ne?.. Gerçek Deniz Gezmiş gözlerdenuzak kaldığı sürece onlar da sözde devrimci konumlarını koruyacaklar,rahatlarını bozmadan mevki makam sahibi olmaya devam edeceklerdi. 6Mayıs’tan 6 Mayıs’a televizyonlarda boy göstermek, Deniz’in mezarıbaşında nutuk atmak, bir iki Deniz anmasında konuşmacı olarak çağırılmakyeterdi onlar için... Ama anlaşılan bir milletin hafızası en fazla 30 yıl baskı altında tutulabiliyor. Deniz’ler nasıl Atatürk’ünölümünden tam 30 yıl sonra Atatürk bayrağını tekrar yükselttiyse,TÜRKSOLU da Deniz’lerin ölümünden yine tam 30 yıl sonra Atatürk ve DenizGezmiş bayrağını tekrar yükseltmeye karar verdi. Üstelik biz Deniz’lerin atamadığı o adımı da attık. Partileştik... Deniz’ler partileşmeye doğrugiderken 12 Mart Faşizmi tarafından engellenmiş, bambaşka mecralarasürüklenmişlerdi. Ve devrimci gençlik hareketinin gerçek AtatürkçülüğüTürk milletine ulaştırmasının önüne geçilmişti. Biz, işte Deniz’lere attırılmayan o adımı atıyoruz. Partileşiyoruz... Türkiye’nin dört bir tarafına gerçek Atatürk’ü, gerçek Deniz Gezmiş’i götürüyoruz... Artık Deniz’in babasına yazdığı Kemalist mektupların üstündeki sansür kalktı. Artık Deniz’in Atatürkçü savunması üzerinde sansür kalktı. Artık Deniz’in Türk bayrağıyla yürüyen resimlerini görebileceksiniz. Artık Deniz’in kendisiniİkinci Kurtuluş Savaşçısı olarak tanımlayan, Mustafa Kemal idealinindevamcısı olarak gösteren konuşmalarını dinleyebileceksiniz. Artık Deniz’in Türk milletini Mustafa Kemal saflarına çağıran bildirilerini okuyabileceksiniz... Artık Atatürk’ü gerçek evladından Deniz’den ayıramayacaklar… Artık Atatürk’ü Türk milletinden koparamayacaklar… Artık Deniz’i Türk milletine yanlış anlatamayacaklar...Çünkü Atatürk’ün ikinci kuşak evlatları, Üçüncü Kurtuluş Savaşçıları geliyor... Özgür Erdem saygilarla
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.