Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Sana 25. yaşını çok görenler 42 yıldır ! korkuyla,utançla ve ömürsüz yaşıyorlar..! Şerefsizlik bu olsa gerek .! İyi ki doğdun Deniz Gezmiş....

 

ne güzel ifade etmişsin yüreğine sağlık Suavi ..... evet iyi ki doğdun DENİZ GEZMİŞ....

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Sana 25. yaşını çok görenler 42 yıldır ! korkuyla,utançla ve ömürsüz yaşıyorlar..! Şerefsizlik bu olsa gerek .! İyi ki doğdun Deniz Gezmiş....

 

ne güzel ifade etmişsin yüreğine sağlık Suavi ..... evet iyi ki doğdun DENİZ GEZMİŞ....

 

 

 

 

http://www.youtube.com/watch?v=56bnf53M8js

Gönderi tarihi:

Şarkışlaya düşürmesin oy
Allah sevdiği kulunu
Gemerekte çevirmişler
Deniz Gezmiş'in yolunu
Gece Elmalıda kalmış
Amancılar iyi solmuş
Uzatmalı iyin biri
Yusuf'u gafletle vurmuş
Dağların olayıydım
Okur-yazar olaydım
Deniz mahkemeye düşmüş
Avukatı ben olaydım
Yusuf mahkemeye düşmüş
Avukatı ben olaydım


 

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.

Deniz GEZMİŞ

 

gerçektende  AŞK OLSUN SANA ÇOCUK

 

http://www.youtube.com/watch?v=knXdW5wSi4Q

Gönderi tarihi:

Herkese, bütün devrimcilere selam..

 

..."Avukatları Halit çelenk ve Mükerrem Erdogan odaya girdiklerinde Deniz`in yüzü aydınlandı.Gülümsedi onlara: - Hoş geldiniz, dedi ..iyiki geldiniz...Filtreli sigara içiyordu Deniz.-""iki gün öncesine kadar, birinci sigarası içiyorduk. Sonuç belli olunca, hiç değilse iki gün ,filtreli içelim dedik."

 

Deniz`in bulunduğu oda kalabalıktı. Çok sayıda subay vardı.Gardiyanlar, Ankara emniyet müdürü, Savcı, infaz savcısı, polis şefleri...Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, ve Hüseyin İnan hakkında ölüm cezası veren Ankara Bölgesi Sıkıyönetim 1 Numaralı Askeri Mahkemesi`nin Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi oradaydı. Merkez Komutanı general Tevfik Türüng de hazırdı...

 

Deniz`e bakıyorlardı. İnceden inceye inceliyorlardı... Deniz`de onlara bakıyordu... İnfaz savcısı Topal Sami`ye seslendi. Deniz: -"Ellerimi çözün,babama mektup yazmak istiyorum". Subay, sivil görevliler bakıştılar. İnfaz savcısı Sami Uğur -"Sen söyle Deniz", "yazarlar..." Ellerini çözmediler.. Bir daktilo getirildi... Deniz darağacına bakarak, düşünüp sözcükleri tek tek seçerek mektubu yazdırmaya başladı.. Deniz mektubunu, yüksek sesle yazdırırken oradaki kalabalıktan çıt çıkmıyordu. Bitirdi söyleyeceklerini.

 

Yeniden infaz savcısı Sami Uğur`a döndü:

 

"Mektubu babama verirsiniz, değil mi?"

 

-"Tabii Deniz.. Bundan şüphen olmasın..."

 

Savcı denize doğru eğilerek

 

-"Nasılsın Deniz?" dedi. -"Iyiyim... Mutluyum.

 

Çok rahatım.." yanıtını verdi Deniz. -"Bizden bir isteğin var mı?"

 

-"Var, Yusuf ve Hüseyin`i görmek istiyorum. Gitmeden önce, arkadaşlarımla vedalaşmak istiyorum." (...) Az sonra cezaevinin koridorlarında, zincirin betona değip sürüklenirken çıkardığı sesler duyuldu. Yusuf geliyordu. Yusuf odanın kapısına geldiğinde Deniz ayağa kalktı. Gülerek karşıladı arkadaşını.. Elleri arkadan kelepçeliydi ikisinin de. İdam hükümlüsü iki yoldaşın son buluşması bir hüzün yumağıydı. Göğüs göğüse, yanak yanağa bir süre öylece kaldılar. Gülümsüyordu ikisi de. Birbirlerine birşeyler fısıldadılar.

 

Güldüler.. Gülerek bakıştılar. Gülerek ayrıldılar: -"Güle güle Yusuf". -"Güle güle Deniz". Yusuf`u odadan çıkardılar. Az sonra, pranga zincirinin betona değmesiyle çıkan yeni sesler duyuldu. Giderek yaklaştı. Odaya girdi. Gelen Hüseyin`di. Onun da elleri arkadan kelepçeli, ayak bilekleri prangalıydı.

 

Boyunlarıyla birbirine sarılmaya çalıştılar. Birbirini yanaklarından öptüler. Ve gülerek birbirine, "Güle güle" dediler. ... Deniz`i ayağa kaldırdılar. Ceplerini boşalttılar. -

 

Deniz "Parkam nerede?" diye sordu. Burada dedi biri.

 

-"Onu babama verin". İnfaz savcısı, mahkemenin ölüm cezasına ilişkin kararını okudu. Savcı sordu

 

-Bu karar sana mı ait? "-sizi tanımıyorum.." Deniz, savcının sorusu üzerine, son kez direndi. Başı yukarıya kalkıktı. Gözleri kısıldı.

 

-"BU KARARI REDDEDİYORUM. KABUL ETMİYORUM." Savcı mahkemece verilen kararın, askeri yargıtayca onandığını söylemekle yetindi. İnfaz savcısının işareti üzerine, masanın üstünde duran gazete kağıdından paket açıldı. İçinden beyaz patiskadan yapılma kolsuz, uzun bir gömlek çıktı. Gömleği Deniz`in başına geçirdiler.

 

Deniz`in ayağındaki botların bağı çözüktü. Buyruk veren bir sesle -"Bağları bağlayın" dedi. Sonra darağacına giderken tanıklık yapmaları için bulunmalarını istediği avukatlara dönerek

 

-"Cezaevinden yangından mal kaçırırcasına, kaptılar bizi. Postallarımın bağını bağlamaya bile zaman bulamadım. Bari şimdi bağlasınlar. Asıldığımda, postallarım ayağımdan düşsün istemiyorum.." bir görevli Deniz`in ayakkabılarının bağlarını bağladı.

 

İnfaz savcısı

 

-Hadi Deniz dedi. Avukatlarına baktı

 

-"Hoşça kalın, herkese bütün devrimcilere selam..." Yürüdü.. İki yanında birer gardiyan vardı. Gardiyanlar kolunu tuttular.

 

Bırakın diye bağırdı."Bırakın kendim giderim".

 

Koridorları geçti. Arkasından 20-30 kişi yürüyordu. Deniz, avluya çıktı.

 

Duvar dibine kurulmuş ve hafif aydınlatılmış darağacına doğru yürüdü. Masaya oradan da, duraklamadan tabureye çıktı. Başını öne uzatarak ilmiği kendi boynuna geçirmek istedi Başaramadı.

 

Masanın başında bekleyen cellat ilmiği iki eliyle çekti, genişletti. Deniz`in boynuna geçirdi."-Yaşasın tam bağımsız Türkiye, yaşasın halklar, yaşasın isçiler, köylüler, kahrolsun emperyalizm." Ali Elverdi çek diye bağırdı. Cellat öne atıldı.. Tabureyi çekti..

 

Saat 01.25`tir..

 

 

Denizin Son Mektubu

 

Tutsam şu karanlığı, tutsam da yırtsam

 

Deniz Gezmiş

Gönderi tarihi:

Deniz Gezmiş (MAhkeme SavunMası...)

 

 

Deniz Gezmişin Savunması
"ben, yusuf aslan, hüseyin İnan, sinan cemgil ve alpaslan doğan beraberdik. İddianameye karşı diyeceklerim mevcuttur.

 

İddianame kelle istemek için hazırlanmıştır. yapılan tahliller yanlıştır, hatalıdır, değerlendirmeler keza isabetsizdir. yalnız, biz varlığımızı hiçbir karşılık beklemeden esasen türk halkına armağan etmiş bulunuyoruz. türk halkı ve devletin bağımsızlığına armağan etmiş bulunmaktayız. bu sebeple ölümden çekinmiyoruz. biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen türkiye'nin bağımsızlığını temin edemedik.

bugüne kadar da bu özlem içinde kaldık.

 

İddianamede geçen ve bana atfedilen hükümleri kabul etmiyorum. ben silahımı halka, orduya karşı kullanmadım. ancak vatan hainlerine karşı kullanmak maksadıyla taşıdım ve 'halka ve orduya karşı kullanırım' şeklinde beyanda bulunmadım. öteden beri arzetmiş olduğum gibi bu ülkede anayasayı en fazla savunanlar bizleriz. anayasa'yı ihlal edenlerse ortadadır. anayasa'nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. anayasa'yı uygulamayan yavuz kimseler de hala ortadadır. yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler.

 

İddia makamı bizim vermekte olduğumuz bağımsızlık savaşına karşıdır. türkiye cumhuriyeti'nin hukukuna karşı, reformlara karşıdır. onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya çalışmışlardır. bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dahil sizlersiniz. ve sonunda idam isteğiyle buraya getirildik, türkiye'nin bağımsızlığından başka hiçbir şey istemedik ve hayatımızı bu yola koyduk. varlığımızı türkiye halkına armağan ettik, bunun aksini iddia edenler vatan hainidir. biz stratejik olarak düşüncelerimizi hiçbir zaman saklamayız. hangi şartlarda olursak olalım bunu açıkça söyleriz. düşüncelerimizi mezara kadar götürürüz. nasıl burada namluların ve dipçiklerin gölgesi altında konuşuyorsak,düşüncelerimizi her zaman açıkça ifade ederiz. tarih evvelce bunu yapanları nasıl temize çıkarmışsa bizi de temize çıkaracaktır, buna da inanıyoruz.
 

profesyonel devrimci bugünün türkiye'sinde kendini hayatı boyunca türkiye'nin bağımsızlığına adayan kimsedir. (İddianamede) 'fikir özgürlüğünü ve anayasayı paravan yapanlar, önceleri atatürkçü geçinirken onun fikir ve şahsiyetiyle küçük görmeye başladılar' şeklinde ve 'sadece mustafa kemal tarafını beyan ediyorlardı' şeklinde bir cümle mevcuttur, bunu kesin olarak reddediyorum, asla kabul etmiyorum. diğer yurtseverler de bunu kabul etmezler. bu kasten tahrif edilmek isteniyor. bu cümle artniyetle hazırlanmıştır. bu memlekette mustafa kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz.

 

35 milyon metrekare vatan toprakları işgal altındayken, bizim milli bütünlüğü bozmakla suçlanmamız gülünçtür. mustafa kemal sağ olsaydı bugün çok şaşırırdı. hareketimiz tamamen anayasal bir harekettir. anayasamızın başlangıç ilkesinde belirtilen ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık. bu sebeple anayasal bir davranışta bulunduk.

 

yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum.
 

halen de bu inancı taşıyorum. türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. bundan dolayı ölümden korkmuyorum.
 

onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. ve ben 24 yaşındayken kendimi türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum. kurtuluş savaşını da yerli yerine oturtmak gerekir.

 

biz elli sene evvel kurtuluş savaşını vermiş bir ülkenin çocukları olarak kurtuluş savaşının gerçek tahlilini yapmaya her zaman muktediriz.

 

biz yine çok iyi biliriz ki, türkiye kurtuluş savaşını yapmak için samsun'a çıkanlara İstanbul örfi idaresince ve mahkemelerince idam cezası verilmiştir.

 

ve yine bilmekteyiz ki, osmanlı İmparatorluğu yüzlerce generalinden ancak birkaç tanesi kurtuluş savaşına iştirak etmiştir. ve yine bilmekteyiz ki, kurtuluş savaşı yapıldığı sırada İstanbul'da bulunanlar bunları yapanlara 'eşkıya' demiştir. türkiye'nin kurtuluş ve bağımsızlık savaşında ne şekilde bağımlı hale geldiğini de belirtmek gerekmektedir.

 

ayrıca iddianamede türkiye halkının bir takım etnik gruplardan teşekkül ettiği iddiaları ve bunu bizim yaptığımız, ortaya attığımız ithamları mevcut bulunmaktadır.

 

birinci türkiye büyük millet meclisi'nin kararında ve misakı milli sınırları içinde iki kardeş kavim yaşar. türk ve kürt kavimi yaşamaktadır. birinci büyük millet meclisi kararı böyledir. türkiye'de iki kardeş kavimin ve ulusunun yaşadığını kabul etmektedir. bunu kabul etmek bölücülük değildir. bu iki kardeş unsur birinci kurtuluş savaşını müştereken başarmışlardır. güney cephesinde düşmanla omuz omuza savaşmışlardır. bu ikisine birden türkiye halkı diyoruz. ve bu iki kardeş unsur ikinci bağımsızlık savaşını da müştereken başaracaklardır.

 

öğrenci hareketlerine gelince iddianamede öğrenci hareketlerinin başlangıç tarihi 1968 olarak belirtilmektedir. bu tarih yanlıştır. türkiye'de öğrenci olayları 50-60 senedir eksik olmamıştır. sultan hamid'in tıbbiye talebelerini sarayburnu'ndan denize attığı tarihten itibaren öğrenci hareketleri türkiye'de devam edegelmiştir. 1908'i hazırlayan hareketler ileriye dönük hareketlerdir. vagonli'yi tahrip eden gençler ilerici gençlerdir. 2.dünya savaşı sırasında 'faşizme hayır' diyen gençler ilerici gençlerdir. ve 28 nisan 1960 tarihinden özgürlük savaşı veren gençler ilerici gençlerdir."

 

Deniz Gezmiş
Gönderi tarihi:

Deniz Gezmiş Atatürkçüydü

Sahte Atatürkçüler...

Türkiye bugüne kadar ne çektiyse sahte Atatürkçülerden çekti...

Sahte Atatürkçüler, öyle bir
Atatürk portresi çizdiler ki, dünyanın ilk anti-emperyalist kurtuluş
savaşının önderiMustafa Kemal’i statükocu, baskıcı, sağcı, Batıcı,
uzlaşmacı sıradan bir devlet adamına indirgediler.

Yaratılan bu sahte Atatürk portresi iki kesimin işine yarıyordu.

Birincisi, Menderes’lerle
başlayan sağcı karşı devrimci iktidarlar Atatürk’ün devrimciliğini ve
solculuğunu örtbas etmek, böylece Atatürk Türkiyesi’ni tasfiye etmek
derdindeydi.

İkincisi, Atatürk’ün
ölümünden sonra CHP’yi ele geçiren sağcı-işbirlikçi-uzlaşmacı Batıcı
Atatürkçüler, Atatürkçülüğün antiemperyalist ve devrimci yönünü
gözlerden uzak tutup kendi statükolarını koruma telaşındaydı.

Yani sağcısıyla, “solcu”suyla
bu iki karşı devrimci grup, 1938’den itibaren el ele vermiş, gerçek
Atatürk’ü Türk milletinden saklamaya, böylece yeni Atatürk’lerin ortaya
çıkmasını engellemeye çalışıyordu.

Mevkilerini, makamlarını korumak için bunu yapmak zorundaydılar.

Bu oyun, Atatürk’ün ölümünden sonra tam 30 yıl sürdü...

68’e kadar...


 

Tam bağımsızlıkçı ve

Mustafa Kemalci Gençlik

Tarih 10 Kasım 1968... Atatürk’ün ölümünden tam 30 yıl sonra...

Başlarında Deniz Gezmiş’in
bulunduğu kalabalık bir devrimci gençlik grubu, ellerinde Türk
bayrakları yürüyüş yaparak Ankara’ya giriyor.

Pankartlarında “Tam Bağımsız
Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü” yazıyor. 29 Ekimde Atatürk’ün
Kurtuluş Savaşını başlattığı Samsun’dan başlatmışlar yürüyüşlerini.

Ve Anıtkabir’i ziyaret ediyorlar...

Deniz’in başında bulunduğu grup Anıtkabir Şeref Defteri’ne şunları yazıyor:

“Amerikan emperyalizmine
karşı İkinci Kurtuluş Savaşımızda gerçekten izindeyiz. Milli Kurtuluş
Savaşımız yok edilemez. Onu yok etmek için bütün Türk milletini yok
etmek gerekir.”

Yürüyüş sırasında Türkiye’de yer yerinden oynar.

Sağcı basın günlerce
yürüyüşçülerin aleyhine propaganda yapar. Demirel ünlü “Yollar yürümekle
aşınmaz” sözünü bu yürüyüş sırasında kullanır.

Atatürk’ün partisi hüviyetini
çoktan kaybetmiş, statükoculuğun, sağcılığın, işbirlikçiliğin partisi
haline gelmiş CHP de yürüyüşçülere karşıdır. İnönü şöyle der mesela: “Gençlerin, demokrasi düşmanlarına fırsat verebilecek her türlü davranıştın kaçınmalarını isterim.”

Peki nedir bu telaşın nedeni?

Yürüyüşçüler alt tarafı 20-25 kişidir.

Anıtkabir’i ziyaret edenleri ise 300 kişidir...

Korkulan sayıları değildir. 68 Haziranında on binlerce öğrenciyle üniversite işgali yapan gençlerdir bunlar.

Yani kalabalıktırlar aynı zamanda...

Korkulan gençliğin Atatürk’le buluşmasıdır.

Birilerinin çıkıp “İkinci Kurtuluş Savaşı”ndan bahsetmesidir.

Gençlerin “Atam, gerçekten izindeyiz” demesidir.

Anlaşılan Atatürk üzerine
sansür, Atatürkçülük üzerine o sağcı yalan kampanyası Türk milletini
ancak 30 yıl oyalayabilmiştir...

Su akar yatağını bulur, derler ya...

Gençlik de Atatürk’üyle buluşmuştur.

Korkulan budur.



Deniz:

Mustafa Kemal idealinin evladı

Yürüyüşün başlarına geri
dönelim. Deniz Gezmiş’ler Samsun’da Atatürk Anıtı önünde saygı duruşunun
ardından bir bildiri dağıtmaya başlarlar:

“Büyük Türk Milleti! Atatürk için toplanalım!

Mustafa Kemal’in milli
kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal Devrimine saldıran
karanlık güçlere dur demek için, Milletçe yabancı uşaklığına düşmekten
kurtulmak için, Tam Bağımsız, Gerçekten Demokratik Türkiye için, Gazi
Mustafa Kemal’in milli kurtuluşçu saflarında toplanalım!”

Yürüyüşe geçtiklerinde ise
Samsun çıkışında gözaltına alınırlar. Bir geceyi emniyette geçirdikten
sonra mahkemeye çıkarılırlar. Savcı tutuklanmalarını istemektedir.
Anlaşılan iktidar, gençliğin Mustafa Kemal’in ideali için eyleme
geçmesini kabullenememektedir.

Ancak Deniz’ler mahkemede çok etkileyici bir savunma yaparlar:

“Burada 24 genç değil, Mustafa Kemal’in kendisi ve ilkeleri yargılanmaktadır.”

Deniz’ler o sırada hakimin karşısında dimdik ayaktadırlar. Çünkü Atatürk’ün Bursa Nutkundan cesaret almaktadırlar:

“Türk genci,
inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna,
doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları
benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir
kıpırtı ve bir hareket duydu mu, ‘Bu memleketin polisi vardır,
jandarması vardır, ordusu vardır’ demeyecektir. Hemen müdahale
edecektir.

Polis gelecektir; asıl
suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz
inkılâp ve cumhuriyetinin polisi değildir’ diye düşünecek, fakat asla
yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek, ‘Demek
adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım’. (...)

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği.”

Deniz’lerin rehberi işte
Atatürk’ün bu devrimcilik anlayışıdır. Bir yıl sonra, 23 Aralık 1969’da
Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim gazetesinde yapılan bir röportajında
Deniz Gezmiş, gençlik eylemleriyle ilgili bir soruya şu yanıtı
verecektir:

“Devrimci gençlik eylemi,
Mustafa Kemalci zinde güçler saflarını birbirlerine kenetlemiştir.
Mustafa Kemal adı, geniş öğrenci kitlelerinde daha fazla ağızdan ağza
dolaşır olmuş, forumlarda Bursa nutku ve Gençliğe Hitabe tekrarlanmış ve
bunlar uygulanmıştır. Emperyalistler ve işbirlikçileri, Gazi Mustafa
Kemal’in çizgisinin geniş kitlelerde ve bütün zinde güçlerde
yankılanmasından korkmuşlardır bugün.”

Gerçekten de Türkiye’de
kurulan Amerikancı-sağcı düzenin en büyük korkusu gençliğin Atatürkçü
bir devrimcilik anlayışıyla mücadele etmeye başlamasıdır.



Devrimciliği Atatürk’ten öğrenen Deniz Gezmiş...

Deniz Gezmiş her fırsatta, devrimciliğini de, anti-emperyalistliğini de Atatürk’ten öğrendiğini söylemektedir.

Babasına yazdığı ünlü mektubunda şöyle teşekkür eder babasına:

“Baba, sana müteşekkirim, çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni.”

Ve bütün eylemlerini de
aslında Atatürk’ün Türk gençliğine verdiği görevin yerine getirilmesi
olarak görür. Devrim’deki söyleşisinde şöyle söyler:

“Üniversite öğrenimi
yapmak Anayasa’nın verdiği bir haktır. Öğrenci olarak devrimci
mücadeleye katılmak ise, Mustafa Kemal’in bize yüklediği bir görevdir.
Dünyanın bütün gericileri bir araya gelseler, bu hakkımızı ve görevimizi
elimizden alamayacaklardır.”

Devrimciliği bu şekilde
tanımlayan Deniz Gezmiş, verdikleri mücadeleyi de Atatürk’ün Kurtuluş
Savaşı’nın devamı olarak görür. Zaten kendilerine de İkinci Kurtuluş
Savaşçıları demektedir. Kuracağı örgüte de bu yüzden Türkiye Halk
Kurtuluş Ordusu diyecektir.

Röportajı okumaya devam edelim:

“Bugün Amerikan
emperyalizmi saldırganlık yolunu seçmiştir. Buna karşın biz de
emperyalizmin parmağının bulunduğu her yerde ona karşı aynı silahlarla
mücadele yolunu seçtik. Tıpkı Mustafa Kemal’in 50 yıl önce yaptığı
gibi...”

Deniz’in bu sözlerini bir tarih çizelgesine oturtmak çok önemlidir.

Samsun-Ankara yürüyüşünün tarihi 1968’dir. Gençlik hareketinin doruğa ulaştığı yıl...

Yani, Deniz 68’de Atatürkçüdür.

Devrim gazetesine röportaj
verdiğinde sene 1969’dur. Gençlik hareketine hem AP iktidarının hem de
MHP’li faşist komandoların saldırdığı yıldır.

Deniz 1969’da da Atatürkçüdür.

Mayıs 1970’te hapishaneden arkadaşlarına şu mesajı gönderdiğinde de Atatürkçüdür Deniz:

“Bundan 50 yıl evvel
Türkiye halkının devrimci mücadelesiyle kazanılan bağımsızlığımız
işbirlikçi sermaye ve feodal mütegalibe tarafından, Amerikan
emperyalizmine peşkeş çekilmiştir. Bütün siyasi partiler karşı devrim
çizgisinde bu gidişe ayak uydurmuşlardır.”

Babasına kendisini Kemalist
yetiştirdiği için teşekkür ettiği mektubu de 1971’in hemen başında
yazmıştır. O dönem bir banka soygununa katılmış ve polis tarafından
aranmaktadır. Kaçaktır. ODTÜ’de saklanmaktadır. Yani, o koşullarda bile
Atatürkçüdür...

Peki sonra? 12 Mart’tan sonra örneğin? Deniz, Atatürkçülükten yine vazgeçmez.

THKO Davası’nda verdiği savunmaya şöyle başlayacaktır:

“Yurdumuzun
bağımsızlığı için giriştiğimiz bu kavgada Kurtuluş Savaşımızda şehit
olanların onurlarını ve ulusumuzun kaderini korumaya kararlı olduğumuzu
bildiriyoruz.

Kurtuluş Savaşımızın tüm şehitlerine selam olsun.”

Kurtuluş Savaşı şehitlerine
selam olsun diyerek savunmasına başlayan Deniz, mahkeme süresince de
bütün eylemlerini Atatürk’ün devrimci mirasına bağlı kalmak olarak
anlatacaktır. Kendisini İkinci Kurtuluş Savaşçısı olarak tanımlayan
Deniz için Kurtuluş Savaşı’nın aslı, yani birincisi şöyledir:

“19 Mayıs 1919, saldırgan
emperyalistlere ve onların emrindeki iç düşmana karşı, Mustafa Kemal
önderliğinde, Türk halkını örgütlemek için Kurtuluş Savaşının politik
anlamda başlangıcıdır. 19 Mayıs 1919, emperyalizme, padişahlığa,
hükümete ve köhnemiş devlet yapısına karşı Mustafa Kemal ve arkadaşları
önderliğinde yürütülen devrimin başlangıcıdır. 19 Mayıs 1919, Ulusal
Kurtuluş Mücadelesi için Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, halkın silahlı
gücü ve öncüsü olarak harekete geçişidir.”

Savunmasının sonlarına doğru
ise, kendilerini idamla yargılayan mahkemeden korkmadıklarını söylerken
de gelenek olarak Atatürk’e dayanacaktır. Ve 12 Mart’ın faşist
mahkemesini Atatürk’ü yargılayanlara benzetecektir:

“Biz 50 sene evvel
Kurtuluş Savaşı vermiş bir ülkenin çocukları olarak Kurtuluş Savaşı’nın
gerçek tahlilini yapmaya her zaman için muktediriz. Biz yine çok iyi
biliriz ki Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı yapmak için Samsun’a çıkanlara
İstanbul örfi idaresince ve mahkemelerince idam cezası verilmiştir. Ve
yine bilmekteyiz ki, Osmanlı İmparatorluğu yüzlerce generalinden ancak
birkaç tanesi Kurtuluş Savaşı’na iştirak etmiştir. Ve yine bilmekteyiz
ki Kurtuluş Savaşı yapıldığı sırada İstanbul’da bulunanlar bunları
yapanlara eşkıya demiştir.”

Görüldüğü gibi Deniz Gezmiş Atatürkçü mü değil mi tartışması son derece abestir.

Deniz taktiksel olarak ya da
koşullar gerektirdiği için Atatürkçü olmuş falan değildir. Kimileri ise
Deniz’in başlangıçta Atatürkçü olduğunu ama mücadele sürecinde gittikçe
solculaştığını ve ve Atatürkçülükten koptuğnuu söyler. Böyle bir durumun
olmadığı da ortadadır. 12 Mart faşizminin kendisini yargıladığı
koşullarda bile Deniz Atatürkçülükten kopmamıştır.

Görüldüğü gibi, Deniz bütün hayatı boyunca Atatürkçü olmuştur.

Ve bunu devrimciliğin ve ulusal kurtuluşçuluğun bir gereği olarak görmüştür...



Sahte Atatürkçülerden

sahte Deniz Gezmişçilere...

Nasıl sahte bir “Atatürkçülük” varsa, sahte bir “Deniz Gezmişçilik” de var.

Atatürk’ün
anti-emperyalistliği, devrimciliği, solculuğu nasıl gizlenmeye
saklandıysa, Deniz’in Atatürkçülüğü de unutturulmak istendi yıllarca.

Atatürk’e yönelik sansürün, çarpıtmanın aynısı Deniz’e yapıldı.

Çünkü Deniz, Atatürk’ü örnek alan bir devrimciydi.

Atatürk’ün ölümünden 30 yıl
sonra, sahte Atatürkçülüğü yerle bir eden, Atatürk’ü yine Türk
milletiyle buluşturan, Atatürk devrimciliğini yine ayağa kaldıran Deniz
olmuştu.

Atatürk’ün evladıydı.

Babasının kaderini paylaşması da çok normaldi.

6 Mayıs 1972...

Deniz’in ölüm tarihi. Sahte
Atatürkçüler, sağcı işbirlikçi iktidar, 12 Mart faşizmi ve Amerikan
emperyalizmi tarafından kurban edildiği tarih...

Deniz’lerin ölümüyle birlikte
“sahtecilerin” sansürü ikiye katlanmıştı. Saklanan gerçek Atatürk’ün
yanına gerçek Deniz Gezmiş de eklendi.

Ve Deniz’lerin ölümünden yine
tam 30 yıl sonra, 8 Nisan 2002’de devrimci gençler Deniz’lerin ve
Atatürk’ün izinden gittiklerini söyleyerek TÜRKSOLU’nu çıkarmaya
başladılar...

Deniz’lerin girdiği o çok zor yola baş koymaya, yani “Atatürk’ün gerçekten izinde olmaya” kararlıydılar.

İşleri iki kat daha zordu. Çünkü sansür sadece Atatürk üzerinde değil, artık Deniz Gezmiş üzerinde de vardı.

Nasıl ki sahte Atatürkçülük
sayesinde hem sağcı iktidarlar hem de ona karşı mücadele etmesi gerekip
de etmeyen statükocular konumlarını koruyorsa, Deniz açısından da durum
aynıydı.

Türk gencinin Deniz
gerçeğiyle buluşmaması, Türk insanının Deniz’in Atatürkçü, milliyetçi
yönünü bilmemesi, en çok sağcı iktidarların ve Türkiye üzerinde emelleri
olan emperyalistlerin işine yarıyordu. Çünkü bu şekilde Türkiye’de
devrimci mücadele de bir türlü Türk milletiyle buluşamıyor, marjinal
kalıyordu.

Yıllardır kendisini “Deniz’in
arkadaşı,” “Deniz’in yoldaşı,” “Deniz’in Hukuk Fakültesinden sıra
arkadaşı” olarak tanıtanlar için de gerekliydi bu sansür. Gerçek Deniz
Gezmiş’i saklarlarsa, kimsenin onlardan şu hesabı sorması mümkün
olmayacaktı:

Deniz Atatürkçüydü.

Peki yaptığınız bu Kürtçülük ne?

Bu işbirlikçilik ne?

Bu reformculuk ne?

Bu Ermenicilik ne?

Bu Türk düşmanlığı ne?

Bu Ordu düşmanlığı ne?

Bu Atatürk düşmanlığı ne?..

Gerçek Deniz Gezmiş gözlerden
uzak kaldığı sürece onlar da sözde devrimci konumlarını koruyacaklar,
rahatlarını bozmadan mevki makam sahibi olmaya devam edeceklerdi. 6
Mayıs’tan 6 Mayıs’a televizyonlarda boy göstermek, Deniz’in mezarı
başında nutuk atmak, bir iki Deniz anmasında konuşmacı olarak çağırılmak
yeterdi onlar için...

Ama anlaşılan bir milletin hafızası en fazla 30 yıl baskı altında tutulabiliyor.

Deniz’ler nasıl Atatürk’ün
ölümünden tam 30 yıl sonra Atatürk bayrağını tekrar yükselttiyse,
TÜRKSOLU da Deniz’lerin ölümünden yine tam 30 yıl sonra Atatürk ve Deniz
Gezmiş bayrağını tekrar yükseltmeye karar verdi.

Üstelik biz Deniz’lerin atamadığı o adımı da attık. Partileştik...

Deniz’ler partileşmeye doğru
giderken 12 Mart Faşizmi tarafından engellenmiş, bambaşka mecralara
sürüklenmişlerdi. Ve devrimci gençlik hareketinin gerçek Atatürkçülüğü
Türk milletine ulaştırmasının önüne geçilmişti.

Biz, işte Deniz’lere attırılmayan o adımı atıyoruz.

Partileşiyoruz...

Türkiye’nin dört bir tarafına gerçek Atatürk’ü, gerçek Deniz Gezmiş’i götürüyoruz...

Artık Deniz’in babasına yazdığı Kemalist mektupların üstündeki sansür kalktı.

Artık Deniz’in Atatürkçü savunması üzerinde sansür kalktı.

Artık Deniz’in Türk bayrağıyla yürüyen resimlerini görebileceksiniz.

Artık Deniz’in kendisini
İkinci Kurtuluş Savaşçısı olarak tanımlayan, Mustafa Kemal idealinin
devamcısı olarak gösteren konuşmalarını dinleyebileceksiniz.

Artık Deniz’in Türk milletini Mustafa Kemal saflarına çağıran bildirilerini okuyabileceksiniz...

Artık Atatürk’ü gerçek evladından Deniz’den ayıramayacaklar…

Artık Atatürk’ü Türk milletinden koparamayacaklar…

Artık Deniz’i Türk milletine yanlış anlatamayacaklar...Çünkü Atatürk’ün ikinci kuşak evlatları, Üçüncü Kurtuluş Savaşçıları geliyor...

 

 

Özgür Erdem

 

saygilarla

 

 

 

         

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.