Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

***

 

poste.gif

Erdoğan'ın laiklik nutku!

 

Laiklik mesajları vermeye devam eden Erdoğan, 'Türk gençliği Cumhuriyet'in temel kazanımlarına sonuna kadar sahip çıkacak. Gelinen noktadan bir adım geri gidilmesine müsaade etmeyecek' dedi

 

RADİKAL - ANKARA - Başbakan Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın 'laikliğin yeniden tanımlanması'na dair çıkışıyla bağlı oluşan tartışmaların ardından, laikliğin önemini ve korunmasının gereğini beş günde ikinci kez vurguladı. Beş gün önce, 'laikliğin birleştirici unsur ve barış aracı olduğunu' belirten Başbakan, laiklik ve diğer cumhuriyet kazanımlarının 'en önemli ortak payda' olduğunu söyledi.

 

19 Mayıs dolayısıyla Başbakanlık'ta gençleri kabul eden Başbakan Erdoğan Türk gençliğinin Cumhuriyet'in kazanımlarını koruması gerektiğini vurgulayarak şöyle dedi:

 

"Gelinen noktadan tek bir adım bile geri gidilmesine müsaade etmeyecektir. Bu vazgeçilmez temel değerler hem gelişmeye açıktır, hem de birbirini tamamlar niteliktedir. Eğer bunları kavram kargaşalığına kurban etmezsek, bu değerler devletimizin ve hukuk düzenimizin asli özellikleri olduğu içindir ki, Anayasa'da da belirtildiği şekilde Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir devlettir. Bugün muhafaza ettiğimiz ve yarın da müdafaa edeceğimiz bu kazanımlar en önemli ortak paydalarımızdır. Bu ortak paydalarımıza sahip çıkmak varlığımızı, istiklalimizi korumanın en temel şartıdır."

'İhtilaf konusu olmamalı'

 

Erdoğan, 15 Mayıs tarihinde düzenlenen 'Doğumunun 125'nci Yılında Atatürk Uluslararası Sempozyumu' nda da şu mesajları vermişti:

 

"Demokrasinin ve toplumsal barışın teminatlarından biri olan laiklik, iki boyutlu bir kavramdır.

Laikliğin birinci boyutu, devletin din kurallarına göre yapılandırılmamasıdır. Bu, standartlaştırılmış, üniter, parçalı olmayan bir hukuk düzenini gerektirir.

Laikliğin ikinci boyutuysa devletin bütün dini inançlar karşısında tarafsız, eşit mesafede bulunması, bireylerin din ve inanç alanındaki özgürlüklerini teminat altına almasıdır. Anayasa'nın 2. maddenin gerekçesinde laikliğin içeriği ve tanımı için şöyle denmektedir:

 

'Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir.'

Bu özellikleriyle laiklik ilkesi, Cumhuriyet'imizin temel ve birleştirici bir niteliğidir.

Atatürk'ün milli mücadeleden başlayarak yaptığı doğru tercihler ve bu tercihlerin ifadesi olan kavramlar, üzerinde özenle durulması gereken, milletimiz tarafından içselleştirilmiş, birleştirici kavramlardır. Bu kavramları toplumsal ihtilaf alanları haline getirmekten hep birlikte özenle kaçınmamız gerektiğine inanıyorum. Bunun için öncelikle bu kavram ve ilkelerin lafızları kadar ruhlarını da benimseyip korumamız gerekmektedir.

Anayasa'mızda da ifade edildiği şekliyle, insan haklarına dayalı, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyet'imizin temel nitelikleri arasında bir öncelik sıralamasına gitmek, fikri değerlendirmelerimizi yanlış bir mecraya sürükleyecektir."

 

Erdoğan, Atatürk Sempozyumu'ndan önce de, 5 Mayıs'ta Selanik'ten Bakü'ye giderken gazetecilerin, 'laikliğin tanımı'na yönelik soruları üzerine şu değerlendirmede bulunmuştu: "AKP'nin laiklik anlayışı 1982 Anayasası'nın gerekçesinde yazanlarla bire bir örtüşmektedir. Laiklik konusunda 1982 Anayasası'nın gerekçesine bakın yeter. Orada zaten tanım var. Laiklik tanımı için adres olarak orayı gösteriyoruz. Hem hükümet, hem AKP olarak laiklikten ne anladığımızı orada görürler."

'Hakaret etmeyin'

 

Başbakan Erdoğan, dün 19 Mayıs nedeniyle 81 ilden gelen gençleri kabulünde ise, Mustafa Yücel Özbilgin'in cenaze töreninde bakanlara yönelik tepkiler konusunda şunları söyledi: "Eleştiri yaparsınız. En tabii, en doğal hakkınızdır ama hakaret Türk milletinin evlatlarına, şahsına asla yakışmaz."

 

© RADİKAL * 20/05/2006

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

AKP'nin iki yüzü

 

Hükümet, 'Allah Allah, bu memlekette neler de oluyor yahu, nereden çıktı bu eli kanlı katiller' diye şaşkınlık belirtiyor.

 

Nereden çıktı acaba?

 

 

İktidarda geçirdiği süre dört yıla yaklaşan hükümetin bu işte hiç sorumluluğu yok mudur?

 

Terörün olmadığı, huzur içinde bir ülke devraldılar, birkaç yıl içinde terörün kol gezdiği,

 

yüksek yargının basılıp kurşunlandığı bir ortam yarattılar.

 

 

En ciddi çatlak, AKP'nin ikili yapısından kaynaklandı.

 

'Biz laikliğe inanıyoruz' diye seçimlere giderken bir yüzlerini gösterdiler,

 

ama hep bu yüzün yanı sıra başka bir yüzlerinin olduğunu da fısıldayıp durdular.

 

 

Belediyeler içkiyi yasaklarken nedense laiklik ilkesini pek anımsamadılar.

 

Yüksek mahkemeler ve uluslararası mahkemeler türban yasağını haklı bulunca da

 

laikliği unutup bu yargı organlarına en ağır sözlerle saldırdılar.

 

Bir taraftan laiklikten dem vururuken, diğer taraftan parti toplantılarını 'harem-selamlık' olarak ayırmaktan geri kalmadılar.

 

 

Hep ikili mesajlar verdiler.

 

Üst kademe bürokrat atamalarında laikliğe karşı eğilimi olan kişileri (aslen olmasa bile vekâleten) atadılar.

 

Laik Cumhuriyet'e karşı olduğunu, dine dayanan bir yönetim istediğini açıkça söyleyen bir kişiyi

 

Başbakanlık Müsteşarı yaptılar ve o mevkide tuttular.

 

 

Meclis'te, evlendirme dairelerinde, okullarda laikliği eleştiren, kadın haklarına karşı çıkan kitapçıklar dağıttılar.

 

Okul kitaplarına 'yaratılış inancını' bilimsel bir kuram gibi koydular.

 

İmam nikâhıyla birden fazla evlilik yapmış kişileri Meclis çatısı altına milletvekili olarak taşıdılar.

 

 

Başbakan, Ankara'daki cenazeye katılmak yerine gittiği kavşak açılışında ne kadar güzel ve veciz ifade etmiş:

 

'Kan üzerinden siyaset yapılmasın!'

 

Yapılmasın, doğrudur. Bunun ilk koşulu da din üzerinden siyaset yapmamaktır.

 

Ne zaman din üzerinden siyaset yapılsa, sonunda kan çıkıyor.

 

Din üzerinden yapılan siyaset ortamı geriyor, kutuplaştırıyor. AKP bundan vazgeçsin.

 

Eğitimin, başörtüsünden ve imam-hatiplilerden başka sorunu kalmadı mı?

 

 

Ey AKP'liler, bu yolun sonu hepimiz için kötüdür.

 

Anıtkabir'de toplanan yüksek yargı organlarının, üniversite temsilcilerinin mesajına kulak verin.

 

Seçimde aldığınız yüzde 33 oyla bu ülkede yönetimi değiştirebilirsiniz belki, ama rejimi değiştiremezsiniz.

 

 

AKP ikili oynamaktan vazgeçsin. Bu ülkede laiklik senelerdir uygulanıyorsa bunun elbette bir nedeni vardır.

 

Gündüz laik, gece şeriatçı olarak bu koca ülkeyi yönetemezsiniz.

 

'Değiştik' demeniz de yeterli değil. Gerçekten değiştiğinizi gösterin.

 

 

Türkiye akılsızca yürütülen, kurnazlık sanılan ilkesiz politikalar yüzünden bu noktaya geldi.

 

Önümüzdeki dönemde gündemi oluşturacak olan cumhurbaşkanı seçiminin ve genel seçimin

 

bu ortamda sağlıklı bir sonuca ulaşması mümkün gözükmüyor.

 

Gerilimi azaltmak lazım. Bu konuda en büyük sorumluluk da AKP'ye ve Erdoğan'a düşüyor.

 

 

Formül mü? Çok basit:

 

Şu ana kadar izledikleri laiklikle dincilik arasında gidip gelen ikili politikayı bir yana bırakmak

 

ve gerçekten laikliğe dayanan bir politika izleyerek.

 

 

Eğer yapabilirlerse tabii.

 

 

 

Kaynak: 83.gif *** Türker Alkan

 

© RADİKAL * 20/05/2006

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

Aaa, demek herkes zaten laikmiş!

 

Kocatepe Camii'n-de halktan kaçan politikacı görüntüsü hiç de güzel değildi. Üzücüydü ve düşündürücüydü.

Hükümet tam bir şaşkınlık içinde gözüküyor. Başbakan'ın Danıştay saldırısına ilişkin olarak "Bu bir komplodur, Baykal da içindedir" sözleri başka türlü açıklanamaz. 'Komplo' iddiasının kanıtı nedir? Baykal, 'Rejim kırılma noktasındadır' demiş!

 

Kanıt bu!

 

Bu sözler bile Başbakan'ın kendisini nasıl bir açmaz içinde gördüğünü kanıtlıyor. Baykal'a katılıyorum, son derece saçma ve ağır bir ithamdır bu. Havada kalmaya mahkûm, gerginliği biraz daha artırmaktan başka sonuç yaratmayacak bir itham.

Danıştay baskınını yapan çetenin başı, ordudan atılan eski bir subaymış. Hani her sene AKP liderinin çekince koyduğu askerlikten tart kararlarından birisi de Muzaffer Tekin adlı bu şahsa uygulanmış!

 

Yanlış mı yapılmış?

 

En çarpıcı gelişme, muhakkak ki Genelkurmay Başkanı'nın sözleriydi:

 

"Tepkiler geçici olmasın, devamlı olsun!"

 

Hilmi Özkök bunları söylerken elbette her gün sokağa çıkıp bakan kovalayın demek istemedi. Her gün bakan kovalamak gibi bir lüksümüz yok. Sanırım Özkök'ün demek istediği, laik düzeni yozlaştırmayı amaçlayan girişimlerin halk tarafından dikkatle izlenmesi ve zamanında tepki gösterilerek önlenmesidir. Kim bilir belki de Özkök'ün aklından geçenlerin özeti şuydu: "Ey sivil vatandaşlar, Türk ordusu laik düzenin koruyucusudur. Amenna. Ama ne olur siz bu işi bize bırakmayın. Halkımız da laikliği korumalı, kollamalı ve gerektiğinde protesto ederek görüşlerini belirtebilmelidir. Bu görev sadece ordunun değil, bütün vatandaşların ve toplumun görevidir!"

 

Ben böyle okudum sayın Özkök'ün sözlerini.

 

Başta Bülent Arınç olmak üzere AKP içinde pek çok kişi ortamı germek, laikliğin içini boşaltıp anlamsız bir slogana dönüştürmek için ellerinden geleni yaptılar. Ve basınımızdan pek çok kişi de bunlara destek verdi.

 

İşte gelinen köy ortada.

 

Danıştay cinayetinden beri bu kişilerin hepsi birdenbire laik kesildi. Acaba gerçekten laikliği benimsedikleri için mi, yoksa gene takıye mi yapıyorlar, anlamak kolay değil. Fakat, gerginleşen ortamın kutuplaşmaya yol açtığına kuşku yok.

 

Ben bugüne kadar 'üniversite öğrencisi isterse türbanla veya başörtüsüyle derslere girebilmelidir, bunun laiklikle ilgisi yoktur, tam tersine, kızları meslek sahibi yapacak bir uygulama olduğu için laikliğe olumlu katkısı olur' düşüncesini savunmuştum.

 

Doğrusu Danıştay cinayetinden sonra artık bu görüşü savunmak gelmiyor içimden. Bu görüşü savunmak, Türk yargısına sıkılan kurşuna ortak olmak, katille birlikte aynı tetiğe basmak anlamına gelecekmiş gibi bir duyguya kapılıyorum.

 

Kutuplaşma böyle bir şey. Sonuçta hepimizin kaybedeceği bir oyundur kutuplaşma. Ama senelerdir türban olayını yaratanlar, kaşıyanlar, kangren edenler bilerek veya bilmeyerek toplumda karşılıklı düşmanlıkların tohumlarını attılar.

 

Daha fazla vakit yitirmeden bu kutuplaşma eğiliminden çıkmalıyız. Bunda da en önemli sorumluluk hükümete düşüyor. Çatışmaların bulunmadığı bir Türkiye'yi aldılar, yüksek yargı organlarının basıldığı, yargıçlarının kurşunlandığı, devlet kurumlarının âdeta kadrolaşma yoluyla işgal edildiği bir Türkiye haline getirdiler.

 

Bu durum, nutuklarla, klişe sözlerle geçiştirilemeyecek kadar önemli ve vahimdir. Ve en büyük sorumluluk da hiç kuşku yok, hükümete düşmektedir.

 

 

 

Kaynak:83.gifTürker Alkan © RADİKAL 21/05/2006

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

Evet akp hükümeti ikiyüzlüdür.İmam ağzından çıkardığı lafları söylerken bunları aynı zamanda kulağıda duymazsa cemaatin bunları yapmasıda normaldir.

 

Laikliğin elden gideceğini söylüyorlar halk isterse kaldırılır yahu diyen bir meclis başkanı

 

Laikliği savunupta haremlik selamlık uygulamalar için "benim hanım kardeşim istediği yerde oturur"diyen bir başbakan

 

 

İşine geldimi bağımsız yargı işine gelmedi mi ermeniler için karar veren hakimi tenzili rütbeyle sürdürmek (avrupa ve abd öyle istiyor ya)

 

Ramazan da oruç yiyenleri döven zihniyetlere ses çıkarmamak ,kendi partilerinin sahip olduğu belediyelerdeki yemekhanelerdeki tadilatı ramazana denk getirmek (HERKES İNANMAK VE ORUÇ TUTMAK ZORUNDA YA)

 

 

Bilmem kaç trilyonu iç eden sevgili hocalarına hapis yatırmamak için halkın gözünün içine baka baka binbir türlü oyun yapan

 

Bir gecede alınan bir kararla kendine kıyak emeklilik getiren,kendi çocuklarının açtığı ticari firmalara o konu ile ilgili vergi indirimleri getirmek

 

vs....vs.....vs.....ondan sonrada demokrasiden bahsetmek.

 

Bu olayda bazı arkadaşlarımızın söyledikleri gibi bunun bir komplo olduğuna inanıyorum Neden mi?

 

Bir kere bu ülkede her gelen hükümet abd nin çıkarlarını korumak zorundadır.Cüneyt Zapsu denilen zat abd ye gitit ve başbakan için yalvardı bu adamı delikten atmayın kullanın diye.Nasıl ki fettullah gülenin abd deki faaliyetlerine izin verilmiyorsa artık abd ninde Türkiyedeki dinci kesimle artık işi bitmiştir.Onlar yaptıkları uşaklığa yansınlar .Bu cinayetin 19 Mayıstan bir gün öncesine denk getirilmeside bana göre bunun bir sonucudur.Şimdi abd kendine kullanacak başka hainler buldu KÜRTLER onlarla da işi bittiğinde hiç şüpheleri olmasınki bir kağıt mendil gibi buruşturulup bir kenara atılacaklar.İşte o zaman ne yapacaklar çok merak ediyorum.

 

Bunun tek sorumlusu hükümet değil Atatürk ten sonra ülkeyi onurlu ve bağımsız bir konumdan uşak konumuna getiren politikacilar olup hepsi eşit oranda suçludur.Buna halkımızın cehaletide eklenince durum dahada ağırlaşmıştır.Bu konuda örnek vermek gerekirse Ecevit hükümeti döneminde biliyorsunuz yaşı 35-40 ın üzerinde olanlar hatırlar tüp kuyrukları yağ kuyrukları oluşmuştu.Ozaman kimse abd nin isteklerini yapmadı diye onurumuz için mücadele edildiğini bunların o yüzden yaratılan suni sorunlar olduğunu düşünmedi.Aynen şu anki türban sorunu gibi.

 

Artık AKP hükümetinin abd için önemi kalmamıştır ve bu saatten sonra başbakan isterse karısının kızının başınıda açsın halkın gözünde bitmiştir hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır.Bu tür demeçleri vermek için çok geç kaldılar.

Gönderi tarihi:

***

 

Teziç'ten Arınç'ın sözlerine eleştiri

 

YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, "TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın ’parlamentonun dışında herhangi bir kurumun alınan kararlara, yapılan düzenlemelere müdahale etmemesi’ yönündeki temennisinin isabetli olmadığını" belirterek, "bütün gelişmiş demokratik ülkelerde parlamentoların yanı sıra kurumların kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirdiklerini" söyledi.

 

Teziç, Cumhuriyet’in "laiklik ve ülkenin bütünlüğüne" dayalı iki büyük dayanağı bulunduğunu belirterek, "Türk üniversiteleri bu konuda son derece duyarlılar ve bu konuda ödün verilmesi söz konusu değil" dedi.

 

Teziç, Rektörler Komitesi’nin ardından yaptığı açıklamada, son günlerde tartışılan konulara ilişkin görüşlerini dile getirdi.

 

"Ülkemizin içinde bulunduğu hassas durumda, Sayın Cumhurbaşkanımızın Harp Akademileri’nde dile getirdiği laiklik ile ilgili endişeler, terörle ilgili endişeler zaman zaman üniversitelere de yansımaktadır" diyen Teziç, şöyle devam etti:

 

"Laiklikle ilgili endişelerimiz, Yükseköğretim Kurulu’nun yetkisinde olan konuların siyasi otoriteler tarafından düzenlenerek, bir emrivaki ile karşılaşarak öğretim sistemimizdeki yapılanmayı sarsıcı, bozucu sonuçlar doğurması bizleri hayli endişelendiriyor.

 

Bunların çözümü konusunda da yargı yoluna gidiyoruz ama buradaki endişe ortadan kalkmıyor.

Türk üniversiteleri rektörleri başta olmak üzere bütün üniversitelerimiz anayasanın değişmez ilkeleri çerçevesinde faaliyetlerini sürdürme sorumluluğu altındadırlar. 2547 sayılı Kanun’un 4. maddesi bunu açıkça ifade ediyor. Bu ilkelerle bağlıyız.

Cumhuriyetimizin iki büyük dayanağı var, onsuz olmaz dayanakları.

 

Birisi laiklik, öteki de ülkenin bütünlüğü, bölünmezliği. Türk üniversiteleri bu konuda son derece duyarlılar ve bu konuda üniversitelerin ödün vermesi söz konusu değil. Laikliğin açık tanımı, Anayasa’nın 24. maddesinin son fıkrasında var. Dinin siyasete alet edilmemesi yönünde. Bu konuların üniversite çatısı altına itilmesi, taşınması hepimizi rahatsız ediyor." "Bunun gündemden kaldırılmasının, bu konularda duyarlı olunmasının Cumhuriyet’in geleceği açısından çok önemli olduğunu" söyleyen Teziç, herkese sorumluluklar düştüğünü ifade etti.

 

"SİYASİLERİN TEKELİNDE DEĞİL"

 

"Ülkenin bütünlüğünün herkesin geleceği olduğunu" belirten Teziç, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"Buna bir şey daha eklemek istiyorum. Geçen gün Meclis Başkanı’nın yaptığı açıklamada kurumlar saltanatından söz etmiş olması ki neyi kastettiğinin üstü örtülü, ama kurumlar saltanatı parlamentonun dışında herhangi bir kurumun alınan kararlara, yapılan düzenlemelere müdahale etmemesi yönündeki temennisi isabetli değildir.

 

Böyle bir kurumlar saltanatından söz edilemez. Hukuk devletinde yetkiler vardır ve bu yetkiler bütün gelişmiş demokratik ülkelerde de parlamentoların yanı sıra bu tür kurumlar kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirirler, yapılan düzenlemelerde seslerini yükseltirler, görüşlerini ortaya koyarlar. Siyasi hayat, hiçbir gelişmiş demokratik ülkede siyasilerin tekelinde değildir.

 

Bunun açık ifadesi anayasamızda da vardır. Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir, bundan bir kuşku yok. Aidiyet konusunda hiçbir kuşku yok. Ama egemenliğin kullanılması bir tek elde değildir.

 

Egemenliğin kullanılması Anayasa’nın öngördüğü yetkili organlar eliyle olur. O bakımdan egemenliğin varlığı, aidiyetiyle egemenliğin kullanılması arasındaki ayırıma çok dikkat etmek lazım. Egemenlik bir kağıt üzerindeki formül değildir. Egemen gücün hukuksal faaliyetleri yasama, yürütme, yargılama olarak ortaya çıkar, canlılık kazanır.

 

Bunun kaynağında millet egemenliği vardır, ama bu kurumlar faaliyetlerini yaparken ulus adına bunları yaparlar. Özerk kurumlarla anayasanın kendilerine tanıdığı yetki alanları içinde görüşlerini ortaya koyarlar, faaliyetlerini yaparlar. Bir saltanat, astlık, üstlük; birimin kendisini mutlak yetkili görmesi gibi bir husus söz konusu değildir." "Parlamentonun işlemlerinin denetlenebileceğini, bağımsız yargının özlemi çekilen sivil toplumun onsuz olmaz bir kurumu olduğunu" vurgulayan Teziç, yargı kararlarının bu nedenle önem kazandığını ifade etti.

Teziç, şunları kaydetti:

 

"Beğenmedikleriniz olsa bile yargı kararlarına uymak hepimizin sorumluluğundadır. Uygulanmayan yargı kararlarının ağır sorumlulukları vardır, cezai yaptırımları vardır. O bakımdan biz Anayasa’nın 138.

maddesi karşısında nasıl kendimizi yargı kararlarıyla bağlı hissediyorsak, bütün kurumlar da kendilerini bağlı hissettiği oranda da hukuk devletinde sıkıntı olmaz. Beğenilmeyen kararlar varsa bunların müracaat yolları vardır. Bu yollar sonunda hukuksal gerçek ortaya çıkar. O bakımdan yargı kararlarını uygulamayacağız yönlü demeçler, beyanlar rahatsızlık yaratmanın ötesinde hukuksal yaptırımlara bağlıdır. Uygulanmayan karar, bir gün onun yargı önünde hesap vermesi tablosuyla karşılaşır." Teziç, "Cumhuriyet’in laik özelliği konusunda bütün üniversitelerin son derece hassas olduğunu" belirterek, "Bu konuda üzerimize düşen sorumluluğu sonuna kadar yerine getireceğiz" dedi.

Teziç, laiklik tanımının yeniden yapılmasına gerek olmadığını ifade etti.

 

Rektörler Komitesi toplantısının ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Teziç, TÜBİTAK konusunda da sıkıntıları olduğunu söyledi. Üniversitelerin, projeler konusunda TÜBİTAK ile ortak çalışma durumunda olduklarını belirten Teziç, şöyle konuştu:

 

"TÜBİTAK’ın başkanlığı fiili bir başkanlıktır. Mahkeme kararlarına rağmen hukuki bir zemini yoktur. Hukuki varlığı olmayan, fiili yetki kullanan bir kurumla üniversitelerin bağlantı kurması, parasal yükümlülükler ortaya çıktığı zaman ilerisi için çok büyük sıkıntılar doğurabilir. Bizim temennimiz, sağlıklı bir bilim ortamının oluşmasında önce bilim kurumlarının bu kurallara, kararlara uygun davranmalarında isabet var. Belki siyasi otoriteler bu kararları uygulamakta tereddüt edebilirler ama orada oturan arkadaşlarımın çok duyarlı davranarak, bir bilim adamı kimliğini sorumlulukla bütünleştirerek o hukuksuzluk içinde olmamaları üniversitelerimizi de rahatlatacaktır. Sorumluluklar karşılıklıdır. Bu konuda hassasiyet bekliyoruz." Teziç, konuşmasını, "Cumhuriyet’in laik özelliği konusunda bütün üniversiteler son derece hassas ve kararlıdırlar. Bu konuda üzerimize düşen sorumluluğu sonuna kadar yerine getireceğiz" diyerek tamamladı.

 

Bir gazetecinin, "Konuşmanızda laikliğin tanımını yaptınız. Bu kavramların duvarda yaşatıldığı ile ilgili beyanlar da oldu. Siz kavramların duvarlarda kaldığını düşünüyor musunuz?" sorusu üzerine Teziç, "Ben laiklik tanımı yapmadım, yapılan tanımı söyledim" dedi.

Teziç, şöyle devam etti:

 

"Duvarlarda ilkeler yazıyor ama onu hayata geçiren de gene anayasa hükümleridir. O egemenlik anlayışına bağlı olarak da şimdi yasama organı faaliyetini sürdürüyor, mahkemeler ulusal egemenlik anlayışına bağlı olarak kararlarını veriyorlar. Yürütme organı bazı tasarruflarını yaparken bu ulusal egemenlik ilkesinden kaynaklanan bir yetkiyi kullanıyorlar. O bakımdan bir yerde yazılı kalması söz konusu değil, canlı, yaşıyor organizma. Zaten devletin egemenliğine dayalı faaliyetleri yasama, yürütme yargılama biçiminde ortaya çıkar. Bu da her gün Resmi Gazete var, Resmi Gazete’de de ifadesini buluyor egemenlik."

 

"İSABETLİ OLUR"

 

"Siz Anayasa hukukçususunuz. Şu anda laiklik tartışılıyor ama aynı zamanda diğer ilkelerin de yeniden yorumlanması gerektiğini düşünüyor musunuz?" sorusuna Teziç, "Parlamento yorumlamak istiyorsa, bir komisyon kurar. Anayasa komisyonu var Meclis’te. Meclis gündeminde bu konuları değerlendirir, uzmanlarını çağırır. Nitekim bundan 10 yıl önce 1990’lı yıllardan başlayarak, meclis başkanları bu tür çalışmaları yapmışlardır. Onlarla ilgili pek çok belge vardır Meclis’in arşivlerinde. Kuruluşların, üniversitelerin, Meclis’in, parti gruplarının bu çalışmalarına güncellik kazandırmak isabetli olur. Bütün ülkelerde de böyledir. Zaman zaman dile getirilip değerlendirmeler yapılırsa, bunun arkasında bir hazırlık olduktan sonra yapılır." Gazetecinin, "O zaman bir yorumlama ihtiyacı olduğuna siz de destek veriyorsunuz" sözleri üzerine Teziç, "Laiklik konusunda bir yorumlama gereksinimini düşünmüyorum. Çünkü Anayasa’nın 24. maddesinin son fıkrası çok açık. Anayasa’daki laikliğin tanımı, dinin siyasete alet edilmemesi yönündeki ifadedir" yanıtını verdi.

 

 

Kaynak:: © 2006 Milliyet

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

Akp büyük bir çıkışla geldi iktidara, ve ardında umutsuz bir millet vardı... İnsanlar yeni bir oluşum, yeni insanlar geliyor diye sevinç yaşamışlardı. Ama ne yazık ki, umulduğu gibi olmadı... Akp'de Abd'den kendini sıyıramadı ve kullanıldı. Şimdi Abd ile ilişkileri gerilmekte, buna istinaden kopmakta olan bu ilişki şimdi Akp'nin sonunu getiriyor... Tayyip Erdoğan'nın danışmanın Zapsu'nun deyimiyle bir deliğe süpürülüyorlar...

 

Çatırdamaya başlayan Akp kendi tabanından da oy kaybediyor...

 

Ben şahsen şöyle düşünüyorum, eline büyük imkan geçen Akp, tek başına iktidar olmanın faziletini kavrayabilseydi ve başbakanda daha tutarlı ve daha ılımlı olabilseydi... Ortada durmayı bilebilseydi ve sağ kanadın sesi olabilseydi herşey daha güzel olurdu...Pek çok insana hitap etme şansı bulabilirlerdi, ülkenin meselelerine daha duyarlı yaklaşabilselerdi...

 

Bu onlar için bulunmaz bir nimetti... Tek başlarına iktidar ama değerlendiremediler ve Abd'nin kölesi oldular, tüm geçmiş partiler gibi... Biz seçim zamanı özgür irademizle oy kullanıp istediğimiz partiyi başa getirdiğimizi sanıyoruz ya aslında yok öyle birşey Abd birilerini cilalayıp parlatıyor ve bizim önümüze servis ediyor... Bakalım önümüzde ki seçimlerde kimleri parlatacaklar ve biz yine özgür irademizle! kimi başa getireceğiz...

 

selamlar

Gönderi tarihi:

Akp büyük bir çıkışla geldi iktidara, ve ardında umutsuz bir millet vardı... İnsanlar yeni bir oluşum, yeni insanlar geliyor diye sevinç yaşamışlardı. Ama ne yazık ki, umulduğu gibi olmadı... Akp'de Abd'den kendini sıyıramadı ve kullanıldı. Şimdi Abd ile ilişkileri gerilmekte, buna istinaden kopmakta olan bu ilişki şimdi Akp'nin sonunu getiriyor... Tayyip Erdoğan'nın danışmanın Zapsu'nun deyimiyle bir deliğe süpürülüyorlar...

 

Çatırdamaya başlayan Akp kendi tabanından da oy kaybediyor...

 

Ben şahsen şöyle düşünüyorum, eline büyük imkan geçen Akp, tek başına iktidar olmanın faziletini kavrayabilseydi ve başbakanda daha tutarlı ve daha ılımlı olabilseydi... Ortada durmayı bilebilseydi ve sağ kanadın sesi olabilseydi herşey daha güzel olurdu...Pek çok insana hitap etme şansı bulabilirlerdi, ülkenin meselelerine daha duyarlı yaklaşabilselerdi...

 

Bu onlar için bulunmaz bir nimetti... Tek başlarına iktidar ama değerlendiremediler ve Abd'nin kölesi oldular, tüm geçmiş partiler gibi... Biz seçim zamanı özgür irademizle oy kullanıp istediğimiz partiyi başa getirdiğimizi sanıyoruz ya aslında yok öyle birşey Abd birilerini cilalayıp parlatıyor ve bizim önümüze servis ediyor... Bakalım önümüzde ki seçimlerde kimleri parlatacaklar ve biz yine özgür irademizle! kimi başa getireceğiz...

 

selamlar

:clover:

.

Gönderi tarihi:

Akp büyük bir çıkışla geldi iktidara, ve ardında umutsuz bir millet vardı... İnsanlar yeni bir oluşum, yeni insanlar geliyor diye sevinç yaşamışlardı. Ama ne yazık ki, umulduğu gibi olmadı... Akp'de Abd'den kendini sıyıramadı ve kullanıldı. Şimdi Abd ile ilişkileri gerilmekte, buna istinaden kopmakta olan bu ilişki şimdi Akp'nin sonunu getiriyor... Tayyip Erdoğan'nın danışmanın Zapsu'nun deyimiyle bir deliğe süpürülüyorlar...

 

Çatırdamaya başlayan Akp kendi tabanından da oy kaybediyor...

 

Ben şahsen şöyle düşünüyorum, eline büyük imkan geçen Akp, tek başına iktidar olmanın faziletini kavrayabilseydi ve başbakanda daha tutarlı ve daha ılımlı olabilseydi... Ortada durmayı bilebilseydi ve sağ kanadın sesi olabilseydi herşey daha güzel olurdu...Pek çok insana hitap etme şansı bulabilirlerdi, ülkenin meselelerine daha duyarlı yaklaşabilselerdi...

 

Bu onlar için bulunmaz bir nimetti... Tek başlarına iktidar ama değerlendiremediler ve Abd'nin kölesi oldular, tüm geçmiş partiler gibi... Biz seçim zamanı özgür irademizle oy kullanıp istediğimiz partiyi başa getirdiğimizi sanıyoruz ya aslında yok öyle birşey Abd birilerini cilalayıp parlatıyor ve bizim önümüze servis ediyor... Bakalım önümüzde ki seçimlerde kimleri parlatacaklar ve biz yine özgür irademizle! kimi başa getireceğiz...

 

selamlar

:clover::flowers:

Gönderi tarihi:

TÜSİAD yüklendi 'güven' uyarısı yaptı

 

Ömer Sabancı ile Mustafa Koç, hükümete 'laiklik ve istikrar' uyarıları yaptı

 

Din referanslı tartışmaların güven kaybına neden olduğu belirtildi.

 

Eleştirdik ’komplo’ dediler, ülkeyi ’bizden olan-olmayan’ diye böldüler

 

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi toplantısı,

iş dünyasının hükümete sert mesajlarına sahne oldu.

Ekonomik ve siyasi konuların yanı sıra Avrupa Birliği ekseninde de önemli uyarılarda bulunan TÜSİAD,

erken seçimin gereksizliği ve laiklik tartışmalarına dikkat çekti.

 

*Laiklik ekseninde cepheleşmelere yol açacağı belli konularla gündem dolduruldu.

 

*Reformlar yerine dini referanslı konular ya da laiklik üzerine tartışmalar açıldı

 

*'Bizden olanlar ve olmayanlar' çizgisi derinleştirildi. Yıpranan ve yıpratan isimler görevden uzaklaştırma yerine korundu.

 

*Yersiz ve zamansız dini referanslı tartışmalara, laiklikten sapma izlenimi uyandırabilecek girişimlere gündemde yer olmamalı.

 

*Laik demokratik çizgiden asla taviz verilmeyeceğinin gösterilmesi gerekmektedir.

 

*Türkiye'nin son üç yıldır yükselen itibarı erozyona uğramaya başladı. Kamplaşma yanlış. Kendi kendimize çelme takmayalım.

Gönderi tarihi:

Bütün görüşlere aynen katılıyorum!

 

Şu da bir gerçek ki,mesleğimiz ne olursa olsun,taşrada çalışmadan ve orada yaşayan insanların hayat tarzlarını görüp benimsemeden,insan ne kendini olgunlaştırabilir,ne tecrübe kazanabilir ve ne de kendi çevresine olumlu bir şeyler verebilir!Ben,yetiştirilme tarzımın bir gereği olarak,çalışma hayatımda benden tahsili az ya da tahsilsiz ve doğal olarak evrensel bakış açısı dar insanları küçük görmedim,.Onları anlamaya çalıştım,onlardan da bir takım bilgiler edindim,ancak fazla samimi olmamaya özen gösterdim.Bu da beni o kişilerin gözünde yücellti;mesleğim yeniden saygı duyulur hale geldi.

İnsan doğası gereği,kendisi kadar olan insanlarla bir yarışma halindedir.Kendinden daha üstün konumdaki insanları da kıskanır ve onlar gibi refah içinde olmak ister.

Gariptir ki,elit tabakada bulunan insanlar da kendi seviyesindeki insanlarla herhalde bir yarışma içinde olduklarından olsa gerek,hep daha fazlasını isterler,ancak hayal kırıklığına uğrama olasılıkları yüksektir.

Özetle,insanoğlu olanakları ölçüsünde hep ileri gitmek ister!Bu ne yaman çelişkidir bilinmez!İnsanoğlu,astlarını koruyarak ve kollayarak,üstlerine saygı duyarak olgunlaşır.

Hepimizin zayıf karakterli ve belli belirsiz özürlerimiz olduğu kabul edilirse,özürlü bir insan,nefes aldığı ve yaşadığı sürece Allah'a şükür etmelidir.Ortopedik engelli bile olsa bitkiler gibi sabit durmadığını ve onlar gibi yaşadığını(yaşam bilincinde değilse,nasıl olsa bu bilinç,ebeveynler ve sosyal yardım uzmanları tarafından bireye kazandırılmış,kazandırılmakta veya ileride kazandırılacaktır) kabul etmeli ve Allah'a şükür etmelidir.

Bu kadar kozmopolit bir ortamdan kendimi sıyırabilmem akl-i selimim(aklımı kullanmam) sayesinde olmuştur.Allaha şükür ortopedik bir engelim yoktur.Çağdaş düşüncede olmak gibi bir beyin özürüm vardır.

Bu mesleki başarı sonrasında,kendim gibi evrensel bakış açısı geniş bir insanla tanışıp evlenmek ve mutlu bir yuva kurmak en doğal hakkım değil midir?

 

Saygı ve sevgilerimle,

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.