Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ermeni Sorununa Yeni Bakış


dominik

Önerilen İletiler

Osmanli isgallerini bizlere "fetih" diye yutturanlardan, övenlerden,..... 1. dünya savasi döneminde kendi yurttaslari olan milyonlarca Ermeniyi coluk cocuk, hasta, yasli, kadin,... demeden, suclu sucsuz ayirmadan ya dogrudan veya sürgüne gönderilme döneminde yok edenleri inkar edenlerden, sorumlulari övenlerden,....... Dersim katliamini hala inkar edenlerden ve savunanlardan,...... sayisiz cuntacilari alkislayanlardan, övgüler düzenlerden,...... ceteciler icin "Türkiye sizinle gurur duyuyor" diyenleden, savunanlardan, faili mechulleri mesrulastiranlardan,........, etnik milliyetciligi ön planda tutanlardan, etnik kökenlilerini önce inkar ve imha edene ve sonrasinda varligini kabul etmek zorunda kaldiktan sonra zeytin yagi gibi su üstüne cikanlardan fasizimden baska ne beklenirki?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben herzaman sunu savundum:Emperyalistlerin güdümünde,genc cumhuriyete karsi ayaklanarak,Lozan'i degil Sevr'i geri getirmek icin kan dökenlere o genc cumhuriyetin yöneticileri gerektigi sekilde karsilik veremediler dolayisiyla bugünlere kadar gelindi.Aslinda hepsinin yok edilmesi sartti.Ancak amac masum insanlari yok etmek degil ayaklanan Kürt fasistleri ortadan kaldirmakti. onlarin biraktigi zehirli tohumlar yeniden yeserdi ve Türkiye'yi yöneten kadrolara kadar bulasti.

 

Önce Rus'larin güdümünde Türk halkina en agir zulmü yasattilar,sonra Fransiz'larin güdümünde bu zulmü tekrarladilar.Yüzbinlerce masum Türk insani gaddar Ermeni cetecilerin ellerinde yakildi,öldürüldü parcalandi.Türk Milleti'nin onurlu ve vakarli tarihi o na bu zulme bicak kemige dayanincaya kadar sabretmeyi ögretmisti.Ermeni ordularinin Türk ordusuna karsi vermis oldugu savasi Ermeni yandaslarinin hicbiri dile getirmez cünkü planlari ortaya cikar.Eger bu gercek ortaya cikarsa Ermeni yandaslarini aslinda Türk düsmani olduklarida ortaya cikacakti bu nedenle hep sustular ve hep Ermenileri magdur gösterdiler,göstermeye calistilar.Bunlar o kadar gemi aziya aldi ki Avrupa'da Türklerin kisitlanmak istenen özgürlüklerine karsi tek bir tepki koymadilar.Ermeni soykirimi olmamistir demeyi suc sayan yasayi Türk gecinen binlerce Ermeni yandasi alkisladi.Ancak hak yerini buldu ve bu yasayi cikarmak isteyenlerin kendi yargisi Türklerin elinden alinmak istenen düsünce özgürlügünü Türklere iade etti.

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulusundan bugüne kadar gecen sürede,Cumhuriyetin kurulmus oldugu ilk 25 yili saymazsak geriye kalan yillarda Türkiye'yi yöneten kadrolarin hepsi emperyalistlerin güdümünde siyaset yapmislardir.Türkiye'nin NATO'ya girisi ile Türk Ordusu ABD'nin hizmetinde calisan bir örgüt haline getirilmistir.Sevr ile bölemedikleri Türkiye'yi bölebilmek icin emperyalistlerin yani dünkü isgal güclerinin Türkiye üzerinde oynadigi oyunlarin basinda irtica gelir.Kürt isyanlarida irtica ile baglantilidir cünkü o isyanlarin basindaki isimler hep dinle ugrasan isimlerdi.Isgalciler bu isimleri kullanarak halk kitlelerini onlarin pesine rahatca takabiliyordular.Bunda basarili olamayinca bu sefer direk olarak iktidarlara yöneldiler.Dinci kadrolarin yönetime gelmeleri ile baslayan laiklik karsiti hareketler 28 Subat döneminde iyice ayyuka cikmis ve rejimi tehdit etmeye baslamisti.TSK Anayasanin kendisine vermis oldugu yetkiyi kullanarak aslinda sivil yöneticilerin almalari gereken önlemi almalari icin bir uyarida bulunmus ve laikligin korunmasini istemislerdir.O dönemin basbakani ve bakanlar kurulu tarafindan onaylanarak gerek egitim alaninda gerek kamualaninda birtakim uygulamalara gidilmis ve sonunda hükümet istifa etmistir.Muhakkak ki hesap vermesi gerekenlere hesap sorulmalidir,ancak samar oglani gibi askere her sucu yükleyip asil suclu olanlari gözardi etmek ne vicdana sigar ne de hukuka.

 

28 Subat'tan,12 Eylül'den veya Cumhuriyetten hesap sorulmali diye ortaya cikan firsatcilar 28 Subati yargilayanlara ve yargiliyoruz diyenlere "Siz mesru bir hükümet degilsiniz,siz darbe anayasasi ile iktidara geldiniz,siz 12 Eylül'ün artillarisiniz"diye kac defa seslendiler?Kac defa sokaga ciktilar?Kac defa polis dayagi yediler?

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben herzaman sunu savundum:Emperyalistlerin güdümünde,genc cumhuriyete karsi ayaklanarak,Lozan'i degil Sevr'i geri getirmek icin kan dökenlere o genc cumhuriyetin yöneticileri gerektigi sekilde karsilik veremediler dolayisiyla bugünlere kadar gelindi.Aslinda hepsinin yok edilmesi sartti.Ancak amac masum insanlari yok etmek degil ayaklanan Kürt fasistleri ortadan kaldirmakti. onlarin biraktigi zehirli tohumlar yeniden yeserdi ve Türkiye'yi yöneten kadrolara kadar bulasti.

.

.

.

 

Tipik ezber olarak ögretetilen bir cevap. Ermeni cetelerine, Ermeni ordusuna karsi verilen mücadele ile kendi vatandasi olan milyonlarca eli silahsiz, genc, hasta, cocuk, yasli,...... insanlari ülkenin dört kösesinden tek tek evlerinden alip sürgüne yollamak ve sürgün süresince neredeyse tümü ölen, öldürülen insanlarla ne alaksi olabilir?

 

Eli silahli cetelere karsi tabiiki silahla cevap verilir, ama sirf Ermeni diye önüne geleni potansiyel cete mensubu, destekcisi,... olarak lanse edip yok etmek nasil savunulur anlasilir degil.

Kendi yaptiklarimizi bakin Ermeni ceteleride bizim masumlara böyle yapti diye hakli cikartamayiz. Masumlara karsi olan her türlü eylem kinanmalidir, ister Ermeni ister Türk tarafindan yapilsin tümünü lanetliyorum, birisine alkis tutup digerini kinamiyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hezeyanlardan öteye gecemeyen argümanlar.Türk ve dünyaTarihlerinde Ermeni katliami diye hicbir sahife yoktur,Türk Milleti kana susamis bir millet degildir olmamistir.Ermenilerin tamamen gercek disi iddialarinin nedenini ve kökenini bilmeden bir toplumu mahkum etmek etik degildir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

EMPERYALİSTLERİN 1915 YUTTURMASI 24 Nisan 2012

 

HaberRes_10802.jpg

 

Ermeni sorununda esas suçlu İngiltere, Rusya, Fransa, ABD ve onların dümen suyunda hareket eden Batılılar’dır.

• İngiltere, o zamanlar sömürgesi olan Hindistan’a Rusların yolunu kapamak için Doğu’da Büyük Ermenistan sözüyle Ermenileri aldatır

• Rusya, Büyük Ermenistan bahanesiyle Akdeniz’e inmek ister

• Fransa, Doğu’da kendine pay çıkaramayacağını bildiğinden Ermenilere Güney Doğu’da- tarihte asla var olmamış olan- Küçük Ermenistan -sözünü verir

ABD, Orta Doğu’yu Protestan yapmak amacıyla yola koyulur.

Osmanlı İmparatorluğu 1774’te imzaladığı küçük Kaynarca antlaşması ile durgunluk dönemine girmiştir. Artık Hıristiyan dünyası için Türk tehlikesi yoktur. Dünyanın dört bucağında çanlar çalar.

Emperyalister ağızlarından salyalar akarak , İmparatorluğu parçalama plânları yaparlar. Plânlarını uygulayacak olanlar, Ermenilerdir.

RUSYA

• Ruhânî lider Argutyan ile Ermeni okulu kurucusu Lazaryan ARARAT Prensliği projesini hazırlarlar: 1779

1800: Çarlık Rusya Ermenileri yetiştirmek için Harp Akademilerinin kapsını açar..Ve..Bundan sonra bu hazırlıklar genişler…Çeşitli Ermeni isyanları düzenlerler. Sonuçta Rus Ordusunda 150bin Ermeni ile 1915’te Osmanlı topraklarına saldırır. Bu yıla kadar Ermenilerin yaptıkları küçük çaptaki katliamlar tam anlamıyla TÜRK SOYKIRIMI HÂLİNİ ALIR.

İNGİLTERE

1804: Londra’da ”British and Foreign Bible Society” kurulur. Görevleri; Anadolu’ya misyoner gönderip Ermenileri hazırlamaktır

1812: İngiliz Broken sözlüğü Doğu Anadolu’ya Turcomania yerine, ARMENİA adını verir (Broken Dic. London. 1815)

1828: Berlin konferansında bu ad resmileşir

1876: İngilizlerin Ermenilere ilgi duyması üzerine, Başbakan Gladston, sağ kolu James Briyce ile Londra’da İNGİLİ Z- ERMENİ BİRLİĞİNİ kurar. Amaç

• Türklerin Anadolu’dan kovulması, yerine Ermenilerin yerleştirilmesi, Protestan Ermeni Devletinin kurulması…Artık ok yayından çıkmıştır; İngiltere, İmparatorluğu bölüşmek için elinden geleni yapacaktır

FRANSA

1802: Napoleon Ermenilerden istifade ederek İngilizlerin Hindistan yolunu kesmeği düşünür. Bab-i-Âlî deki sefire fikrini sorar, cevabı “Sir, Ermeniler hayatlarından o kadar memnun ki…” , Napoleon, Mısır’a yönelir

1881-1882: İmparatorluk Fransa ve İngiltere arasında paylaşılır. İngiltere Mısır’ı, Fransa Tunus’u işgâl eder…

• Marsilya başta olmak üzere Ermeni basını Fransa’da ortaya çıkar. Her tür yalan ve iftirayla şiddetli bir Osmanlı İmparatorluğu karşıt propagandası başlar…Ermeni isyanları kışkırtılır, emperyalistler elçilik, konsolosluk, kiliseler ve basın yolu ile her tür maddî yardım, silâh, cephane yardımlarıyla Ermenileri desteklerler…Sonuçta Fransa Güney Doğu’yu işgâl eder.

ABD

1805-1810: Amerikan misyonerleri Orta Doğu ve Anadolu’yu Protestan yapma çabasına girişirler. Bu faaliyetin merkezi, “Beacon street 14 Boston”dur. Bu çaba, iflâs’a uğrar ve Ermenileri İmparatorluğa karşı kışkırtma şekline dönüşür. Arnavutköy’de, propaganda merkezi olan Robert College kurulur.

• Ürettikleri yalan telgraflara Talât Paşa’nın Ermeni jenosidi için emir verdiği tüm dünyaya yutturulur

1922: Wilson, Anadolu’nun etnilere göre bölünmesi

fikrini ortaya atar. Fakat

• Komünist Rusya yönetimindeki Türk devletleri

• Hindistan’daki 500 etni ile meşgûl olunmaz

• Lozan’ı imzalamaz…Ve bu güne gelinir

Çok kısa olarak emperyalistlerin Ermeni sorununu yarattıklarını gördük.

Bu emperyalistler Ermenileri tetikçi olarak üstümüze saldırtan ve ellerinden gelen bütün alçaklığı yaptıktan sonra ortaya hakem rolüyle çıkmaya utanmamışlar, utanmamaktadırlar.

Onlara göre;

• 1915’te hiçbir şeyden haberi olmayan masum Ermenileri bu hain katil Türkler evlerinden alıp Mezopotamya çöllerinde katletmişlerdir.

Ve de bu yalanı yutturmak, aynı zamanda suçsuz olduklarına dünyayı kandırmak için gene Ermenileri kullanmaktadırlar.

Karşımızda Ermeniler yoktur, doğrudan Emperyalist ülkeler vardır.

Uyguladıkları taktik ile, Ermeniler bizleri itham etmekte, biz de kendimizi savunmaya gayret etmekteyiz.

Artık savunma dönemi bitmiştir. Ermeni suçları çok yönlü olarak ortaya konmuştur.

Hücum dönemi başlamalıdır:

• AYAĞA KALK, EMPERYALİST! demeliyiz, ayağa kaldırıp suçlarını suratlarına çarpmalıyız… Yoksa daha çok yıllar bu ülkelere seçim malzemesi olmaya devam edeceğiz.

Halûk Tarcan

İLK KURŞUN

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hezeyanlardan öteye gecemeyen argümanlar.Türk ve dünyaTarihlerinde Ermeni katliami diye hicbir sahife yoktur,Türk Milleti kana susamis bir millet degildir olmamistir.Ermenilerin tamamen gercek disi iddialarinin nedenini ve kökenini bilmeden bir toplumu mahkum etmek etik degildir.

 

saygilarla

Bu yüzden her yil ayni sorunlarla karsi karsiyayiz. Hic bir sey olmadi, olan sadece Türklere oldu ama Ermeniler hala masumu oynuyorlar. Ezberiniz tüm ciplakligiyla ortada. Ates olmayan yerden duman cikmaz, hele hele bu duman neredeyse 100 yila yakin tütmez. Bir dönemler "Türk ve dünya tarihinde" Kürt diye bir halkta yoktu, Kürtce dilide yoktu ama ne hikmeste birden var oldugunu gördüler ve kabul ettiler. Ayni zihniyete göre Dersim katliamida yok.
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir asırdır yeniden üretilen ‘derin tarih’

Fatih Polat

 

“Bildiğim, herkesten ve her şeyden sakladığım sen hariç, bir de kafileden ayıklanan birkaç güzel kadın ve dünya tatlısı iyilik meleğimiz Sara hariç bir tek Ermeni’yi bile bırakmadılar baba ocağında, bizim eşi benzeri olmayan Herêdan’ımızda.

Büyük kafile dedim değil mi, az önce. Kendim tanık olmadığım ama sen daha yanımda, ahırın dibindeki o daracık sığınaktayken, sana bir türlü söyleyemediğim duyumlarıma göre en kuzeyimizdeki, en doğumuzdaki tüm köy ve kasabalarda topladıkları Ermenileri, çoğunluğu çocuk ve kadın olan Ermenileri, taş çatlasın atla bizden yarım günlük yol ötede olan Heselm ile Bîrsin köyleri arasından güneybatıya doğru uzanan engebeli ovadan, en güneyimizdeki Arap Çölü’ne, Der Zor’a sürüyorlarmış. Sürgün dediğime bakma sen, söylendiğine göre kıyıma devam ede ede götürüyorlarmış. Yol boyu yaşanacak felaketten kurtulacak olanları da ölüme terk edeceklermiş Allah’ın belası Der Zor’da.” (Zülküf Kışanak, Ahparik Sarkis Aşağı Mahalle Yok Artık, Belge Yayınları, sayfa 9-10)

Kışanak’ın kitabında bir roman kurgusu içinde karşımıza çıkan bu acı tarih, belgesel bir tarih kitabında ise şu biçimde karşımıza çıkıyor: “Teodik 1916 Nisanı’nda hapishaneden tahliye edildiğinde Ermeni halkının yarısı matem havasına bürünmüştü. Arkadaşlarından birçoğunun yaşamına son verilmişti. Kendisinin geleceği de belirsizdi. Ve kısa bir süre sonra onun hakkında tutuklama emri çıkarıldı. Sokakta yürürken, ölüme giden bir Ermeni kervanıyla, Anadolu’nun ücra köşelerine sürüldü. Bu ağır koşullarda yarı aç ve bitkin düşen Teodik, İzmit vilayetinin Sapanca ilçesine götürüldü ve orada bir fırsatı değerlendirerek İstanbul’a ailesine mektup yazarak, kurtarılmasını istedi. Kendi ağabeyi, Dr. Samuel Han, İran elçiliğinde hekimlik yapmaktaydı. Fakat o da Teodik’in geri dönüşünü sağlayamadı. Çünkü İstanbul’dan Sapanca karakoluna yollanan yazılı bir emirle, Teotik’in İstanbul’a dönmesi engellenmişti. Telgrafla onun ölümünün bildirilmesi talep edilmekteydi. (…) Teodik, Eskişehir, Konya ve Ereğli üzerinden silahlı jandarmaların eşliğinde Kilikya’nın Pozantı/Bozanti ilçesine kadar götürüldü. Bu noktadan sonra, tehcir artık resmiyetini kaybediyordu ve yola çıkarılanlar çetelerin ve hırsızların insafına terk ediliyordu.” (Teodik, 11 Nisan Anıtı, Belge Yayınları, sayfa 26-27)

 

ÖLÜME YOLCULUK

 

Teodik bu ölüm yolculuğundan sağ kurtulmayı başarır ve 11 Nisan Anıtı adlı kitabıyla 11 Nisan –bugünkü takvimle 24 Nisan– 1915’de başlayan soykırımda yaşamını yitiren yüzlerce Ermeni aydınının trajik öykülerini anlatır.

Teodik’in kitabının ilk baskısı 1919’da Ermenice yapılır, ikinci baskısı ise şu anda tutuklu bulunan Ragıp Zarakolu’nun özenli çabası ile 2010 yılında Belge Yayınları tarafından Ermenice ve Türkçe olarak yayımlanır.

Doğru ve anlamlı bir gelecek inşa edebilmek için, öncelikle geçmiş ile düzgün bir yüzleşmenin zorunlu olduğu dikkate alındığında, Kışanak ve Teodik gibi birçok başka yazarın yazdıklarından, aktardıklarından öğrenilecek çok şey olduğu da kabul edilecektir.

Ancak 11 Nisan/24 Nisan 1915 Türkiye yönetenleri açısından bir ‘derin tarih’ olduğu için, böyle bir yüzleşmeye meyl etmeyi bırakın, bunu tartışmaya açanlar bile ‘derin’ provokasyonların hedefi haline gelebiliyor.

26 Şubat 2012 günü, Hocalı’da sivil Azerilerin katledilmesinin 20. yıldönümü gerekçe gösterilerek İstanbul Taksim’de gerçekleştirilen eylem buna çarpıcı bir örnek oluşturdu. “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz ****siniz”, “Bugün Taksim yarın Erivan. Bir gece ansızın gelebiliriz” yazılı dövizlerin taşındığı eylemde, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in de bir konuşma yapması, aslında Ermeni soykırımın tersinden teyidi gibi bir anlama da geliyordu.

Hocalı protestosundaki manzara Türkiye’de devletin ‘derin’ tarafı ile resmi yanı arasındaki çizginin ne kadar ince olduğunu gösteren bir örnek de oluşturdu. Ve bu gerçek, aralarında Mustafa Suphi’nin de bulunduğu TKP’nin kurucu kadrolarının Trabzon’da ölümünün sadece Kahya Yahya ile açıklanamayacağını da gösteren bir gerçektir aynı zamanda.

Aynı gerçek bize şu paragrafı nasıl anlamamız gerektiğini de öğreten bir gerçektir: “Teodik, Eskişehir, Konya ve Ereğli üzerinden silahlı jandarmaların eşliğinde Kilikya’nın Pozantı/Bozanti ilçesine kadar götürüldü. Bu noktadan sonra, tehcir artık resmiyetini kaybediyordu ve yola çıkarılanlar çetelerin ve hırsızların insafına terk ediliyordu.”

Devletin “derin” yanı ile resmi görünen yanı arasındaki ilişkiyi çarpıcı bir biçimde gösteren bir başka örnek de, tarihimizde ‘6-7 Eylül Olayları’ olarak anılan olaylardır.

Kıbrıs sorunu, 1955 yılında Türk kamuoyunun en önemli gündemlerindendir. Hürriyet gazetesi ‘İstanbul’daki Rum azınlığın aralarında bağış toplayarak Kıbrıs Rumlarının ENOSİS çetelerine gönderdiği’ iddiasına yer verir. Aynı anda, Dışişleri yetkilileri de Londra’da Kıbrıs temaslarına devam etmektedir. O arada Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığına dair yalan haber, önce 6 Eylül 1955 günü radyoda yayımlanır.

Bunun üzerine, “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskı yapan MİT üyesi Mithat Perin”in sahibi olduğu DP yanlısı İstanbul Ekspres gazetesi genelde tirajı 20.000 civarında olduğu halde 6 Eylül’de 290.000 basmış ve o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Derneği üyelerince bütün İstanbul’da halkı galeyana getirmek üzere dağıtılmıştır.

Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin önayak olması ve diğer gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, DP teşkilatı, bazı resmi ve gayrıresmî makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı büyük bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirilir.

İlk saldırı saat 19.00 sıralarında Şişli’deki Haylayf Pastanesi’ne yapılır. Ardından büyüyen kalabalık Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu’na geçerek gayrimüslimlerin toplu olarak yaşadığı birçok semtte önce Rumların, ardından da Ermeni, Yahudi ve hatta yanlışlıkla bazı Türklerin dükkânlarına saldırarak yağmaya başlar. 7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda aralarında kilise ve havraların da bulunduğu 5.000’den fazla taşınmaz tahrip edilir.

Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 kişi öldürülmüştür. Resmi rakamlara göre 30 kişi, gayriresmi rakamlara göre 300 kişi yaralanmıştır. 4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân saldırıya uğramıştır.

6-7 Eylül olayları, Rumların büyük göç dalgalarıyla ülkeden ayrılmasına neden olur.

O dönemde Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan, Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na verdiği röportajda şunları söylemişti: “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.”

Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba attığı iddia edilen Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrencisi Oktay Engin gıyabında mahkûm edilir. Engin, 22 Şubat 1992-18 Eylül 1993 tarihleri arasında Nevşehir Valiliği’ne getirilmiştir.

Kıbrıs kaynarken ve Dışişleri yetkililerinin Londra’da temasları sürerken Türkiye’yi yönetenler, Türkiye’de Kıbrıs meselesine dair ‘milli hassasiyeti’ dünyaya duyurmak adına böyle utanç eylemini bizzat Özel Harp Dairesi eliyle tezgâhlamışlardır.

Taksim’de gerçekleştirilen ve İçişleri Bakanı Şahin’in de eşlik ettiği eylem de, benzer bir paralellik taşımaktadır. Fransa’da Anayasa Konseyi’nin gündeminde 1915 Ermeni Soykırımı’nın inkârını suç sayan yasa vardı ve hem Fransa’ya hem de dünya kamuoyuna Türkiye’nin konuyla ilgili ‘hassasiyeti’ bu şekilde iletilmiş oldu.

 

AYNI FOTOĞRAFLARIN İNSANLARI

 

Ayrıca İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin böyle bir eylemde, Ogün Samast lehine atılan sloganlar eşliğinde konuşunca, Hrant Dink’in katili Samast ile hatıra fotoğrafı çektiren dönemin Güvenlik Şube Müdürü Yakup Kurtaran’ın, Malatya Emniyet Müdür Yardımcılığı görevine terfi ettirildiğinin ortaya çıkması da, bir ‘şok etkisi’ yaratmadı.

Bakan Şahin ile Kurtaran’ın büyük bir heves ile yer aldıkları fotoğraf karelerinin ortaklığı dikkate alındığında, Kurtaran’ın önünün Şahin döneminde daha da açık olacağını söylemek herhalde abartı olmaz.

Ve Bakan Şahin’in konuştuğu Hocalı protestosunda Ermenilere yönelik olarak kullanılan ‘nefret söylemi’, egemen siyasal kültürdeki Ermeni algısının 1915’teki yerini koruduğunu da gösterdi.

Devlet yetkililerinin konuşmalarında, eylemlerde kullanılan dövizlerde, atılan sloganlarda, gazetelerin haberlerinde, köşe yazılarında, televizyon spikerlerinin üslubunda değişik vesilelerle bir küfür gibi yeniden üretilen bu düşmanlık söylemi, Hrant Dink’in ifadeleriyle söylersek, Türkiye’nin gelecekteki nesillerini de ‘zehirleyecek’ bir etki yaratmaya devam ediyor.

 

Kaynak: -http://www.evrensel.net/news.php?id=27671-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayin politika, buyurun size baska bir örnek.

Mülkiyeti Türkleştirmede ‘1915 yağması’

Nevzat Onaran

 

Bu topraklarda yüzyılın değişmeyen gündemi, hep demokrasi olmuştur…

Hâlâ dini ve etnik temel farklılığına bakılmaksızın mevcut sistem, demokratik vatandaşlık temeli üzerinde inşa edilmemiştir…

Sistem, Türk’ten ve Sünnilikten gayrisini hep öteleyerek bugüne kadar var ola gelmiş ve bunun toplumsal bedeli de çok ağır olmuştur…

Yüzyıl öncesi coğrafyamızda Ermeniler, Rumlar, Pontoslular, Yahudiler, Süryaniler, Nasturiler ve sairinin birkaç milyonu bulan nüfusu, bugün 100 bin bile değil…

Bu atmosferde, egemenlerin ağzındaki ezberse ‘hoşgörü’…

Anlıyoruz ki, yok etmenin resmi dili ‘hoşgörü’dür…

 

İttihatçı Türkçülük: 1908 sonrasında İttihatçıların hükümet ortağı olduğu yıllarda Makedonya sorunu ‘demokratik vatandaşlık’ temelinde çözüme kavuşturulmayınca, Balkan harbinin ardından İttihatçılar, politikasındaki Osmanlıcılık maskesini indirir, Türk milliyetçiliği rotasında ademî merkeziyetçiliği reddederek, merkeziyetçi bir yapılanmayı esas alır.

İttihatçı tekçi politikaların hâkim kılındığı bu yıllarda, 1914’e kadar Osmanlı vatandaşı Ermeniler’in yasal faaliyet yürüten tüm teşkilatları ‘demokratik vatandaşlık’ talebi hakkında İttihatçı hükümetle pek çok kez görüşmeler yapmışsa da, iç barışı sağlayacak bir çözüm sağlanamamıştır.

1914 güzünün savaş ortamında, Sarıkamış harbinde Harbiye Nazırı Enver’in komutayı üstlenmesinin ve Osmanlı ordusunun Ruslar’a yenilmesinin ardından İttihatçı hükümetin aldığı kararlardan anlıyoruz ki Ermeniler’in varlığı hükümetin açık hedefindedir…

Zaten İttihatçı hükümet harbe öyle bir statüde girer ki, Osmanlı’nın Genelkurmay Başkanlığını ve Çanakkale cephesi de dâhil bir çok komutanlık koltuğunu Alman subayına teslim etmiştir.

Almanya sadece komuta kademesinde değildir, aynı zamanda harbin finansmanı için gerekli parayı da veren patrondur. İttihatçı hükümetin Maliye Nazırı Cavit’in açıklamasına göre, 21 Şubat 1918 itibariyle harpte Almanya’nın verdiği borç 200 milyon ve Avusturya’nın verdiğiyse 2 milyon liradır. (MMZC, devre: 3, içtimai sene: 4, 1334-cilt:2, inikat: 54, 21 Şubat 1334, sf. 426 ve MAZC, devre: 3, sene, 4, cilt: 1/1 Teşrinisani 1333-2 Mart 1334, TBMM Basımevi, Ankara-1990, 2 Mart 1334, sf. 532-533, 540)

İttihatçı hükümetin Almanya komutasında ve parasıyla harbi sürdürdüğü bu dönem, Anadolu’yu ve ekonomiyi Türkleştirdiği yıllardır…

‘İç düşman Ermeniler’: Fiili uygulamalar açısından Ermeniler’e yönelik sürecin başlangıcı, İttihatçı hükümetin Almanya ile ittifak antlaşmasını imzaladığı ve seferberliği ilan ettiği tarihe kadar geriye gitse de, bu dönemdeki önemli kararlardan birinin tarihi 28 Şubat 1915’tir…

Dahiliye Nazırı Talat, Edirne’den Van’a 14 vilayete ve İzmit’ten Urfa’ya 7 mutasarrıflığa gönderdiği şifrede, o güne kadar mevcut Osmanlı kanunlarına göre yasal faaliyet sürdüren Ermeni teşkilatıyla ilgili belli istihbarat bilgileri verdikten sonra, Ermenileri hedef gösterir:

“Bitlis’de zuhur eden Ermeni eşkıyası ve Haleb ve Dörtyol’da yine Ermenilerin askere karşı vuku bulan tecavüzâtı (saldırılar) ve …memleketde düşmanlarımız tarafından bir ihtilâl teşebbüsü hazırlanmakda olduğuna delâlet ettiğinden (gösterdiğinden)… bilâ-ifâte-i zaman (zaman kaybetmeden) cihet-i askeriye ile bi’l-müzâkere (müzakere ederek, konuşarak) icab eden tedâbîrin tamamî-i tatbikine fevkalâde itina olunması ehemmiyetle tavsiye olunur.” (BOA, DH.ŞFR, 50/127, aktaran, Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskanı, 1878-1920, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara-2007, sf. 110-111)

Böylece İttihatçı hükümet, resmen Rusya ve İngiltere gibi dış düşmanın yanı sıra, vatandaşı Ermenileri de iç düşman olarak ilan eder…

 

İmha emri: Zeytun ile Adana’daki sürgünden sonra Dahiliye Nazırı Talat, ‘müsta’cel, mahrem, bizzat halli’ notuyla, tüm Ermeniler’in hedef alındığını ilan ettiği 24 Nisan 1915 tarihli emrini, üç şifre halinde Edirne’den Van’a 14 vilayete, İzmit’ten Canik’e ve Urfa’ya 10 mutasarrıflığa gönderir. (BOA, DH.ŞFR, 52/96, 97, 98)

1908’de Abdülhamit halledildikten sonra, İttihatçılar’ın ittifak yaparak seçime birlikte girdiği ve 24 Nisan 1915’e kadar yasal faaliyet gösteren Taşnak teşkilatının ismi yazılan emirde, tüm Ermeniler’in ihtilal hazırlığında olduğu iddiasıyla, yapılacaklar bir bir sıralanır:

1- Ermeni yasal teşkilatlarının hepsi derhal kapatılmalı ve evraklarına el konmalıdır.

2- Ermeniler’in önde gelen kişileri tutuklanmalıdır.

3- Silah araması yapılmalıdır.

4- Şüpheliler Divan-ı Harbe verilmelidir.

Ve emirle, Ermeni önderleri Çankırı’ya sürülür.

Emri takiben ‘gözünün üstünde kaşın var’ gerekçesiyle komutana bir şehrin, bir kasabanın tüm insanını sürme yetkisi veren Tehcir Kanunu 1 Haziran 1915’te yürürlüğe girmesinden iki gün önce, İttihatçı hükümetin Dahiliye Nazırı Talat’ın ‘Ermenileri sürmeye başladık buna devam edelim’ tezkeresiyle ilgili 30 Mayıs 1915 tarihli kararında yapılacaklar, sürgüne devam edilecek, boşaltılan köylere muhacirler yerleştirilecek, Ermeniler’in geride kalan malıyla mülkünü ilgili komisyonlar idare edecek ve satacak şeklinde sıralanır. (MV, 198/24, aktaran, Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskanı, 1878-1920, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara-2007, sf. 155-157)

Böylece Edirne’den Van’a, Diyarbekir’e, İzmit’ten Erzurum’a teşkilatlı teşkilatsız tüm Ermeniler’in hepsi ana ve ata yurdundan sürülmeye başlanır…

 

‘Kanlı’ ekonomi politik: 1,3-1,5 milyon Ermeni’nin özellikle sürülmesi sırasında bugüne kadar Ermeniler’in direndiğiyle ilgili anlatılan bir vakanın olmaması, Ermenilerin ihtilal için hazırlıklı ve örgütlü olduğu resmi iddiasının aslında İttihatçı bir imalat olduğunun ifadesidir.

Ayrıca Rusya ile savaş bölgesinden Ermeniler’in sürüldüğü resmi iddiası da, bir başka komik gerekçedir; çünkü Edirne, Kütahya veya Ankara ya da Malatya, Rusya ile savaş sınır bölgesinde değildir ki.

İttihatçı hükümet, Anadolu’nun her köşesine gönderdiği ‘Ermenileri sürün’ ve devamında da malına el koyun şifresiyle soykırıma varan imha politikalarını yürürlüğe koyar.

Sürülen Ermenilerin evinden, bağından, tarlasından, bahçesinden fabrikasına kadar tüm malı ve mülkünün gaspı, 26 Eylül 1915 tarihli Tasfiye Kanunuyla bir devlet politikası olarak uygulanır.

Kanundan önce Ermenilerin kalan malları ‘emval-i metruke’ olarak tanımlanır ve bu, Ermeni mallarının bir yönden ‘tasfiye’ veya bir başka yönden ‘transfer’ etmenin yani Türkleştirmenin ilk adımını oluşturur. Artık Ermeni malları, kanun hükmüyle tasfiye edilecek, diğer bir deyişle mülkiyet transferi yapılacaktır. Bu, Türk milliyetçiliğin ‘kanlı’ ekonomi politiği, ekonomideki homojenleştirmenin köklü politikasıdır. İttihatçı hükümet, 11 maddelik kanunla mülkiyeti Türkleştirmenin politikalarını şöyle belirler:

1- Kanunun amacı, Tasfiye Komisyonu idaresinde, sürülen kişilerin (yani Ermeniler’in) malını ve mülkünü tasfiye etmektir (Madde 1).

2- Sürülen kişilerin (yani Ermeniler’in) geride bıraktığı mallar, Hazine-i Maliyye ve vakıfların malları ise Hazine-i Evkaf namına kayıt edilir (Madde 2).

3- Sürülen kişilerin (yani Ermeniler’in) mallarına el konması, borcu ve alacağı işlemleri sonucunda kalan meblağ Mal Sandığına emaneten yatırılır (Madde 3 ve 4).

Biriken bu paralar, daha sonra bütçeye gelir olarak aktarılacaktır. Sadece 1928 yılında bu sandıktan bütçeye aktarılan 300.000 liradır.

4- Hazine adına vaziyet edilen mallar, parasız olarak muhacirlere dağıtılacaktır (Madde 9).

Kanunla ilgili yayımlanan 8 Kasım 1915 tarihli nizamnamede tasfiye işlemini yapacak Tasfiye Komisyonları hakkında detaylı düzenleme yapılır. Osmanlı Arşivinde belirlediğim kadarıyla 42 Tasfiye Komisyonu faaliyet gösterdi ve ilgili mevzuat gereği her komisyon tarafından tutulan ‘cari ve esas’ defter dikkate alındığında 84 tane defter olması gerekir; ama bugüne kadar defterlerin tek sayfası bile gün yüzüne çıkmamıştır veya çıkarılmamıştır!

 

Cana ve mala kast: Nitekim Tasfiye Kanunun uygulanması İttihatçıların kurucu önderi Ahmet Rıza tarafından Ayan’da 13 Aralık 1915’teki oturumda gündeme getirilir, sürülen Ermeniler’in geride kalan mallarının yağma edildiğine dikkat çeker (MAZC, devre: 3, içtimai sene: 2, cilt: 1, 30 Teşrinisani 1331, 10. inikad, sf. 133-134).

İttihatçı politikalarla, Anadolu’nun kadim halkı Ermeniler’in canına Tehcir Kanunuyla, malına da Tasfiye Kanunuyla kastedilmiş ve kendi yurdunda yaşamına son verilerek, soykırıma tabi tutulmuştur!

Tasfiye Kanunu İstanbul hükümetinin 8 Ocak 1920 tarihli kararnamesiyle yürürlükten kaldırılır ve bununla, malların sahiplerine iade edileceğine karar verilir. Ama bu İttihatçı tasfiye sistemini ilga eden kararname de 14 Eylül 1922’de Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilir. Ardından 15 Nisan 1923 tarihli ve 333 no’lu kanunla Tasfiye Kanunu eksiklikleri giderilerek, mülkiyetin Türkleştirilmesine devam etmek amacıyla İttihatçı tasfiye sistemi yeniden daha kapsamlı olarak yürürlüğe konur.

BMM’nin yaptığı değişiklikle, Tasfiye Kanunu gereği, kişi ‘firar etmişse, sürülmüşse, uzaklaşmışsa ve İstanbul’a gitmişse’ yani sahibi, malının başında değilse, artık o mala hükümet adına el koyma dönemi başlatılmıştır. Böylece İttihatçı Tasfiye Kanunu, 1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasaları döneminde 73 yıl yürürlükte kalır ta ki 8 Kasım 1988’e kadar (Resmi Gazete, 8.11.1988, sayı: 19983).

Kanun 73 yıl sonunda ilga edilse de, mülkiyet transferi için artık yönetmenliklerin bile yeterli bulunduğu süreç yaşanır.

 

Ve Rumlar: 1914’de ve sonrasında harice ve dahile sürülen Rumlar’ın malları da esas olarak Tasfiye Kanunun gaspından kurtulamaz…

Öncelikle sürülen Rumların kalan mallarının durumuyla ilgili herhangi bir talimatname veya kanun çıkarılmaz. Ermenilerin mallarına yönelik uygulamanın, Rum mallarına da icra edilmesine yönelik şifreler gönderilir. Fakat Rum sürgününün başlatıldığı 1914’ten iki yıl sonrasında, 21 Şubat 1916 tarihli ‘Rumlar’dan Metruk Emvalin İdare ve Muhafazasına dair 8 Şubat 331 (21 Şubat 1916) Tarihli Talimatname’ hazırlanır (İstanbul Bab-ı Âli Caddesinde Garoyan Matbaası, 1334). Talimatnamede harice ve dahile sürülen Rumlar’la ilgili, esas olarak Ermeni malları için hazırlanmış olan Tasfiye Kanunu’na atıf yapılarak, Rum malları da tasfiye işlemine tabi tutulmuştur.

1910’un ikinci yarısında Rumlar’ın harici ve dahile sürgünüyle başlatılan İttihatçı proje, 1920’in ilk yarısında mübadeleyle tamamlanır.

Bir biçimde aranıp bulunan resmi gerekçeye göre başında sahibi olmayan mallarının transferinden sonra, gayrimüslimlere yönelik 1942’deki Varlık Vergisiyle ve Özel Harbin tertiplediği 1955’deki 6-7 Eylül yağmasıyla da İttihatçı tasfiye sistemine değişik projelerle devam edilir.

Ve Rumlar özelinde 1960 sonrasında Kıbrıs sorunu gerekçesiyle yaşanılanlar da mülkiyetin Türkleştirilmesine devam etmek için aranan bir başka bahaneyi oluşturur…

Ve Ermeniler’den sonra Anadolu’nun bir diğer kadim halklarından Rum rengi de solar!..

 

Ve Kürtler: Bir asır öncesinde temelini İttihatçıların attığı Türk milliyetçiliğinin tatbikatında, Ermeniler’den ve Rumlar’dan sonra 1920’lerden bugüne belirgin hedef Kürtler’dir…

Anadolu’da kurtuluş arayışında Türk ve Kürt ittifakı sürecinde Kürt sorununu çözmeye yönelik Amasya Protokolü ve BMM Reisi Mustafa Kemal’in Elcezire Komutanı Nihad Paşaya gönderdiği 27 Haziran 1336 tarihli talimatnamenin (TBMM GCZ, cilt: 3, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara-1985, sf. 550, 554, 557, 560) ardından, 1921 Anayasasının iller düzeyinde federasyonu öngördüğü hükümleri 1924 Anayasasıyla yok sayılmasıyla kopuşun ilk resmi işareti verilir; ardından da Şeyh Said Hareketi yaşanır. Ve devamında hazırlanan Şark Islahat Planıyla resmi asimilasyon politikası bugüne kadar uygulana gelir.

1938’deki Dersim kırımı, planın en kapsamlı bir operasyonudur…

Kürtçe’nin yasaklanmasından, milyonlarca Kürt’ün sürülmesine kadar bir dizi devlet politikası bir bir uygulana gelinir günümüze kadar…

Son çeyrek asırda yaşanan ‘düşük yoğunluklu savaş’ yaşam alanını daha da sınırlar.

İttihatçı tasfiye sistemi, ABD’nin ‘yeşil kuşak teorisi’ gereği sivil faşist saldırıların yoğunlaştığı 1970’li yıllarda Malatya, Sivas, Maraş ve Çorum özelinde Alevileri de vurur. Son bir provası da, Sivas davasında zamanaşımıyla yaşanır!

Bugün ‘demokratik vatandaşlık’ talebinde ısrarlı olan Kürtler, can güvenliği yanı sıra mal güvenliği sorunu da yaşar ve halen yaşamaya devam etmektedir…

 

Talat zihniyeti: AKP liderinin, 7 Mart 2012’de partisinin il teşkilatı başkanlarına yaptığı konuşmada Kürtler hakkında söyledikleri, İttihatçı Talat’ın 24 Nisan 1915 tarihli şifreli telgrafında verdiği emirden özde bir farkı yoktur…

Talat, tüm Ermenileri hedef alır, o güne kadar yasal faaliyet gösteren Ermeni partilerini ve teşkilatlarını Rusya’nın taşeronu olarak nitelendirir ve Ermeniler’in imhasını emreder.

Benzer ifadeler de AKP liderinin ağzından dökülmüştür:

“Bizim, Kürt meselesiyle ilgili terör sorununa bakışımız en başından beri bellidir… Kürt meselesi veya terör meselesi veya Güneydoğu, Doğu denilen olgu göründüğünden çok daha büyük, karmaşık, iç içe geçmiş bir sorunlar kümesidir… Karşımızda aynı zamanda Türkiye düşmanlarına taşeronluk yapan bir örgüt var.” (http://www.akparti.o...k-egmeyiz/21123)

AKP lideri, 23 Kasım 2012’de yine partidaşlarına yaptığı konuşmada da, güya Dersim için ‘özür’ dilemiş, ama esas olarak da 1938’de Dersimliler’in yaşadığının benzerini bugün Kürtler’e yaşatmak amacıyla KCK operasyonları özelinde imhaya devam edileceğinin ültimatomunu vermiştir. (http://www.akparti.o...yaptigi-k/16314)

‘Kürt açılımının’ ne kadar lafta kaldığının ifadesi olan bu birkaç cümle bile, AKP’nin, demokratik talepleri ‘yok’ sayıp, Kürt sorununa terör sorunu olarak bakarak imhayı sürdürmede İttihatçı Talat’ı izlediğinin göstergesidir…

İmhanın sahneleri: Hrant’ın katledilmesi ve katilerinin yargılanmasından Roboski’ye…

Daha dün imhanın farklı bir projelendirilmesini de Newroz’da yaşadık!

Ankara’nın resmi düsturu, 24 Nisan 1915’ten bugüne ‘ben’den gayrisini ‘yok’ sayma İttihatçı tasfiye zihniyeti olmuştur ve bugünkü uygulayıcısı da AKP’dir!

Kaynak: -http://www.evrensel.net/news.php?id=27670-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kürt dili diye bir dilin olmadigini ben degil dünya dilleri kategorileri söylüyor ki dogrudur,Kürtce diye bir dil yoktur yapay bir dildir ve bu dilin varligini iddia edenler bile konustuklari dili kendileri bile anlamazlar.Kabul edilmesine gelince,kimin kabul ettigi önemlidir,neden kabul ettikleri önemlidir.Amacin ne oldugunu akli basinda olan herkes bilir.Bilmek istemeyenlerin de kimler olduklari bilinir.

 

Türk Tarihinde ve dünya tarihlerinde,ne Ermeni katliami vardir ne de Dersim katliami.Bu katliam iftiralari tarihi carpitmak,Türkiye Cumhuriyetini kuran kadrolarla hesaplasmak isteyen ic ve dis düsmanin senaryolarindan öteye gecmez.Yukaridaki yazida belgelerle Ermeni olaylari anlatilmistir.Anlamak isteyen anlar.Eskiyayi savunanlarin Türkiye Cumhuriyeti Devletini yikmak isteyenlerle omuz omuza calistiklari artik asikardir.Türkiye'nin bölünme anayasasinin hazirlanmasinda iktidarin bahsettigi B PLANI eger,Türkiye'nin bölünmesine ana muhalefet partisi karsi cikipta anayasa calismalarini boykot ederse bu B PLAN geregince BDP VE MHP ile yeni anayasa cikarilacaktir.Olay budur.Eskiya bu nedenle savunulmaktadir.

 

Dersimde katliam olmamistir,genc cumhuriyete karsi cephe alan dinci ve Kürtcü Ingiliz isbirlikcilerine karsi verilmis bir savas vardir.Olaylara objektif degilde yikici gözle bakanlar bu gercegi görmek istemezler.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bana Ermenilerle ilgili belge diye sunulan iddialardan yüzlercesi var piyasada.Bunlar benim acimdan gecerli olamaz.Müspet belgeler isiginda Türkiyde bir Ermeni katliami olmadigi bir gercektir.Bunun aksini iddia etmek havanda su dögmektir. Ermenistan'in ilk basbakani bile acik acik bir soykirim olmadigini itiraf etms ve bunu kitabinda belirtmis ve Türklerin hakli olduklarindan bahsetmisse gerisi hikayedir,senaryodur.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bana Ermenilerle ilgili belge diye sunulan iddialardan yüzlercesi var piyasada.Bunlar benim acimdan gecerli olamaz.Müspet belgeler isiginda Türkiyde bir Ermeni katliami olmadigi bir gercektir.Bunun aksini iddia etmek havanda su dögmektir. Ermenistan'in ilk basbakani bile acik acik bir soykirim olmadigini itiraf etms ve bunu kitabinda belirtmis ve Türklerin hakli olduklarindan bahsetmisse gerisi hikayedir,senaryodur.

 

saygilarla

O halde siz kendi belgelerinizle ve hayallerinizle yasamaya devam edin. Bilen biliyor bu bana yeter. Sizin kabul edip etmemeniz kimseyi asla ilgilendirmiyor. İnkar edenleri kazanmak gibi bir niyetimde yok.
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ermeni ‘sorun’unu aşmak

 

Ermeni sorunu devletin aşılmasını istemediği kırmızı çizgilerinden biri. O yüzden bu sorun sürekli ‘kaşınıyor’ ve diri tutuluyor. Türk milliyetçiliğinin sürekli kurucu unsurları arasında da Ermenilere yönelik nefret söylemi baş sıralarda yer alıyor. Her şeye rağmen; bu topraklarda daha önce bir arada yaşamış halkların geçmişle yüzleşerek geleceği birlikte kurması mümkün. Evrensel Kültür’ün nisan sayısında yer alan Ermeni ‘Sorun’unu Aşmak dosyasında; Maya Arakon, Pınar Öğünç, Fatih Polat, Nevzat Onaran, Ümit Kıvanç, Mehmet Bekaroğlu'nun yazı ve röportajları var.

 

Evrensel Kültür dergisinin nisan sayısı Orhan Alkaya’nın yönettiği Rosenbergler Ölmemeli oyununun, basında çıkan yazılardan sonra Şehir Tiyatroları’nda gösterimden kaldırılmasını tartışan bir bölümle başlıyor… Ayşen Güven imzalı söyleşide Orhan Alkaya ‘Statükocu Bir Kafanın Anlayamadığı’ şeyi tartışıyor… Nuray Sancar ise Rosenbergler’in suçlu olduğunu söyleyerek çiftin idamından yıllar sonra suç, ihanet, vatan ve ceza kavramını yeniden tartışmaya açanların iddialarına ‘Suçlu Değillerdi’ diye yanıt veriyor. Sevda Aydın’ın hazırladığı mini dosyada ise Şehir Tiyatrolarının şimdi gündeme getirilmesinin nedenleri sorgulanıyor; Arif Akkaya, Aslı Öngören, Üstün Akmen, Ragıp Yavuz, Haşmet Zeybek bu kurumda gündeme gelen muhafazakar ‘dönüşüm’e dikkat çekiyor.

 

Geçen ay, TMK mağduru çocukları işleyen Ben Bir Taşım kitabının yazarı Antropolog Müge Tuzcuoğlu tutuklandı. Tuzcuoğlu Evrensel kültür okurlarına Diyarbakır Cezaevinden gönderdiği bir mektupla sesleniyor. Ahmet Say ise 12 Mart döneminde cezaevinden geçmiş önceki kuşağın mensubu olarak bir, 12 Martta tutuklanma anısı anlatıyor.

 

‘68’İN MODASI

 

1968 özgürlükler zamanıydı ve kurulu düzenle bağlarını koparan gençlik kendine özgü bir yaşam tarzı oluşturmaya çalışıyordu. Ve elbette bu dönemin bir gençlik modası da vardı; Zeynep Hakgüder yazdı. Eylem Şevik de Saatler filminin satır aralarında dolaştığı yazısında Virginia Wolf’u ve intiharı tartışıyor. Yonca Saka’nın yazısı ise Bauhaus hareketinin 13 yılına odaklanıyor ve iki büyük savaşla bölünmüş bir dünyada Bauhaus’un ortaya çıkış koşullarını, Nazizmin harekete yaklaşımını anlatıyor.

 

Özgün N. Bulut, Dersim Katliamı’nın dönemin mizah dergilerinde yayınlanan karikatürlerde nasıl işlendiğini ele aldı bu sayıda. Bingöl Elmas ile Sevda Aydın’ın yaptığı röportaj ise, yönetmenin bir belgesel yaparak dokunduğu kadim bir yarayı, çocuk gelinler gerçeğini masaya yatırıyor.

 

Sennur Sezer bu ay Family sergisinin esinlendirdiklerini, Koray Karaermiş de Felemenk Resmi sergisi izlenimlerini kaleme aldı. Tahir Şilkan’ın yazısı ise Vedat Türkali’de, Sait Faik’te ve televizyon dizilerinde zaman kaydırmalarını işliyor. Şilkan gerçek hayat ile edebi yapıtlardaki zamanın geçişinde tutarsızlık olduğu görüşünde. (KÜLTÜR SERVİSİ)

 

 

Kaynak: -http://www.evrensel.net/news.php?id=26288-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/MECMEB/mmbd03ic05c001/mmbd03ic05c001ink011.pdf

 

Buyurun en ciddi kaynak, meclis tutanağı yıl 1918 aydın milletvekili Emanuel Emanuelidi'nin meclise vermiş olduğu soru önergesi okuyunca az çok ne olmuş, kim ölmüş anlaşılabilir(anlamak istenirse tabi).

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bugün,Ermeni iddilarini cürüten binlerce belge mevcuttur,sadece bu degil,bizzat;Ermenistan'in ilk basbakani bir katliamin olmadigini,Ermeniler'in suclu oldugunu ve Ruslar'in oyununa gelerek,gerceklesmesi mümkün olmayan hayaller pesinde kostuklarini,Türkler'in hakli olduklarini ve ülkelerini koruduklarini kitabinda acik acik yazmistir.Gidin Kaynak Yayinlari'ndan bu kitabi alip okuyun.

 

Emanuel efendi Osmanli meclisinde milletvekilidir,sadece o degil digerleride gayrimüslim olarak milletvekilidir o mecliste.Eger foruma tasidiginiz linkteki yazilanlari objektif olarak okuduysaniz bircok ayrintiyida okumus olmaniz gerekiyor.O yazida Eskiya'dan bahsediliyor ve Ruslar'dan aldiklari yardimlar konu ediliyor.Türklerinde en az diger gruplar kadar can kaybi vermis oldugundan bahsediliyor.Bunlari objektif olarak degerlendirmelisiniz.

 

Dedigim gibi,Türkiye'de Ermeni olduklari icin herhangi bir Ermeni katliami olmamistir.Bunu iddia etmek bile etik degildir.Eger konular üzerinde gercekten bilgi sahibi olmak istiyorsaniz sadece tek yanli bilgilerle yetinmeyin,her bilgiyi okuyun.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ermeni başbakanı biz hatalıyız demiş, diyebilir.

Bende diyorum ki bizde hatalıyız, hemde Ermenilerden daha çok hatalıyız.

 

Ayrıca linkteki belge "Linkte yazılanlar" denilip geçilecek bilgiler değildir. Bildiğimiz veya bildiğimizi varsaydığımız meclis tutanağıdır, tutanaktır yani yazarlar tarafından derlenen bilgiler değil bilginin ta kendisidir.

 

Bu bilgiden yola çıkarak onlarda çetecilik yapıyormuş oh olmuş hak etmişler demek/deyebilmek pkk sebebi ile tüm kürtleri sürelim, yakalım diyen zihniyete ne kadar benziyor farkında mıyız? Aynı tavırlar, aynı söylemler günümüzde bile var bunları gören göz gördüğüne mi inanır, okuduğuna mı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kimse burada Ermeniler sütten cikmis ak kassik demiyor. Ama o dönem Osmanli devleti sinirlari icerisinde yapilan bir vahset yasanmistir, söz konuus budur. Ermeni cetelerine karsi savasmak ile Anadolunun dört kösesinden evlerinden, is yerlerinden, sokaktan cocuk yasli, kadin erkek, hasta saglam demeden herkesi toplayip sürgüne yollamak ve bu sürgün sirasinda neredeyse tümünün ölümüne neden olmak arasinda ne alaka olabilir?

Bebelerdemi, hastalardami, kadinlardami, sakatlardami,...... eli silahli "Ermeni cetesiydi, eskiyasiydi"?

Hadi dogu böylesinde ruslarla beraber eli silahli ermeni gücleri vardi ve öyleydide ama Anadolunun dört kösesinden toplanarak sürgüne yollananlar kim? Bu kadar milyonlarca Ermeni vatanadaslarin evlerine, is yerlerine, mallarina, mülklerine,..... ne oldu acaba?

Nedir bu inadina inkar? Kime ne fayda saglamis? 100 yila yakindir bu inkar sayesinde basimiz beladan kurtulmuyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ermeni Basbakani biz yanildik diyebilirmis ama bizde yanilmisiz gibi bir cümleyi buraya tasimak gercekleri inkardir ve Türk Milletine zorla dayatmayla bir insanlik sucunu yükleme cabasidir.

Asala'dan görevi devralan PKK Ermenilerle isbirligi yapmaktadir.PKK VE ASALA Türk Ulusu'nun bas düsmanidirlar,hedeflerinde SEVR vardir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ermeni Basbakani biz yanildik diyebilirmis ama bizde yanilmisiz gibi bir cümleyi buraya tasimak gercekleri inkardir ve Türk Milletine zorla dayatmayla bir insanlik sucunu yükleme cabasidir.

Asala'dan görevi devralan PKK Ermenilerle isbirligi yapmaktadir.PKK VE ASALA Türk Ulusu'nun bas düsmanidirlar,hedeflerinde SEVR vardir.

 

saygilarla

Yasananlar ortada, milyonlarca insanin nasil yok oldugunu bilmeyen yok. 100 yila yakindir basimiz bu katliamdan ve katliamin inkarindan dolayi belada.

 

Tartisma bura benim icin noktalanmistir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anadolu'da yabanci uzmanlarin gözlemciliginde ortaya cikarilan toplu mezarlarin Türklerle dolu oldugu kanitlanmistir.Bir tane toplu ermeni mezari cikmadi bugüne kadar,yalanin iftiranin,düsmanligin bu kadari iyi niyetli olamaz.Bu tamamen Türk Ulusuna karsi alinmis bir cephedir.Burada amac ermeniler degildir,hedef Türkiye'dir ve Türk Ulusu'dur.Bu tarihi düsmanlik yeni degildir,asirlardir Türklere karsi yapilan saldirilardan sadece bir tekidir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.