Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

laik-egitimden-dinci-egitime-1--2003121200_l.jpg

 

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME (1)

 

Türk Milli Eğitim sisteminde alelacele bir değişiklik yapılmaya çalışılmaktadır.

Anayasa kadar, belki ondan da daha önemli bir konu aniden Türkiye’nin gündemine oturuvermiştir.

 

Bu yazıda, “Milli Eğitim Sistemi’nde ne yapılmak isteniyor, neden yapılmak isteniyor”un yanıtını bulmaya; daha sonraki yazılarda ise, getirilmek istenen yeni sistemin sakıncalarını irdelemeye çalışacağız.

 

Sayın Başbakan’ın anayasal kuralları elinin tersiyle iterek, laik eğitim ve öğretim birliği ilkelerine aykırı biçimde “Biz dindar bir nesil yetiştireceğiz” sözünden hemen sonra, eğitim sisteminde “1+4+4+4” modeline geçileceği açıklanmıştır. Arkasından da 5 AKP Grup Başkanvekilinin (Nurettin Canikli, Ahmet Aydın, Mahir Ünal, Mustafa Elitaş ve Ayşenur Bahçekapılı) imzasıyla ilgili yasa teklifi TBMM Başkanlığı’na verilmiştir. Bu gelişme “dindar nesil yetiştirme” projesi ile “yeni eğitim sistemi” arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır.

Ayrıca, AKP programında, seçim bildirgesinde, hükümet programında, hükümet/Milli Eğitim Bakanlığı icra programında, Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ve Kalkınma Planı’na dayalı olarak her yıl Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan yıllık programlarda, bu bağlamda 2012 Programında yer almamasına karşın, eğitim sistemi değişikliğinin aniden gündeme alınması, Başbakan’ın söylemiyle doğrudan ilgili olduğunu açıklamaktadır.

 

Tüm engeller ve karşı koyacaklar ortadan kaldırıldıktan sonra sıranın eğitim yoluyla yeni rejimin geleceğinin güvence altına alınmasına geldiğine karar veren Başbakan bu sözü söyleyerek işaret fişeğini ateşlemiş; hemen arkasından yasa teklifiyle gereği yapılmıştır.

 

Sayın Başbakan 28 Şubat 2012’de AKP Grup toplantısında yaptığı konuşmada, bu sistemle “28 Şubat’taki kayıpların telafi edileceğini”; Rekabet Kurumu’nun 15. kuruluş yıldönümü toplantısında da, “kesintisiz eğitimin zorbalıkla geldiğini” söyleyerek, yeni eğitim sisteminin hem “dindar bir nesil yetiştirme projesini” yaşama geçirmek için getirildiğini doğrulamış, hem de 8 yıllık kesintisiz eğitimin rövanşının alınması için getirildiğini itiraf etmiştir.

 

Teklifin TBMM MEB Komisyonu’nda kabulü aşamasında yaşananlar ve sistem değişikliğinin hiç gerek yokken, halkın istemi bulunmazken, ilgili hiçbir örgütle görüşülüp tartışılmadan, hatta muhalefet susturularak çıkarılmaya çalışılması, rövanşın da zorbalıkla ve dayatılarak alınacağını göstermektedir.

 

Oysa iş rövanş almaya dökülünce bunun sonu gelmez. Çünkü olayı bu yolla bitmez tükenmez bir sıra meselesi haline getirmiş olursunuz. Sıra size geldiğinde rövanş alırsınız ama bir sonraki aşamada diğerlerine de rövanş almak için neden yaratmış olursunuz. Üstelik 8 yıllık kesintisiz, zorunlu eğitim özü itibariyle 28 Şubat sürecinin ürünü değildir. Uzun bir fikri hazırlık dönemi sonunda uygulamaya konulmuş bir sistemdir.

 

8 yıllık zorunlu eğitim önce 5 Ocak 1961 günlü, 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Yasası’nda, sonra 14 Haziran 1973 günlü, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası’nda, daha sonra da 16 Haziran 1983 günlü, 2842 sayılı Yasa’da yer almıştır. Ancak uygulaması hep ertelenmiştir.

 

1974 yılında CHP-MSP koalisyon hükümeti döneminde toplanan 9. Milli Eğitim Şurası’nda, zorunlu kesintisiz eğitimin 8 yıla çıkarılması gerektiği, neredeyse oybirliğiyle kabul edilmiştir. 1996 yılında, ANAP-DYP koalisyon hükümeti döneminde toplanan 15. Milli Eğitim Şurası’nda, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitime geçilmesi, büyük oy farkıyla kabul edilmiş; ancak ilk kez kesintili eğitimden söz edenler de olmuştur. 1997 yılında, RP-DYP koalisyon hükümeti 8 yıllık kesintisiz eğitime geçmekte gönülsüz davranmıştır. 28 Şubat’tan sonra kurulan ANAP-DSP-DTP koalisyon hükümeti döneminde Ağustos 1997’de çıkarılan bir yasayla 8 yıl süreli kesintisiz, zorunlu temel eğitim uygulaması yürürlüğe konulmuştur.

 

Önce gündeme getirilen “1+4+4+4” sisteminde, kesintili-zorunlu 13 yıl süreli bir temel eğitim öngörülmekteydi. 28 Şubat sürecinde kabul edilen “kesintisiz ve zorunlu 8 yıl süreli eğitim öğretim”, kesintili 13 yıl zorunlu eğitime dönüştürülmek isteniyordu. Aslında bu konudaki ilk adım da 18. Milli Eğitim Şurası’nda atılmıştır.

 

Milli Eğitim Şuraları, eğitim politikalarını belirleyenler için yol gösterici işlev gören etkinliklerdir. Ne yazık ki, özellikle son iki yıldır bu etkinliklere de siyaset egemen olmuştur. Bunun sonucunda, 17. MEŞ’nın egemen konusunun “katsayı”, 18. MEŞ’nın egemen konusunun ise “dini eğitim” olması sağlanmıştır. 18. MEŞ’ndan çıkan kararlar bu değerlendirmemizi güçlendirmektedir. Örneğin, kesintili-zorunlu 13 yıl eğitim sistemi (1+4+4+4) bu Şura’da alınan kararlardan biridir. Bu karar Hükümet’e, sisteme geçmek için dayanak oluşturmuş, işini kolaylaştırmıştır.

 

Kesintili-zorunlu 13 yıllık temel eğitimde, 1. yıl okulöncesi eğitimi, 4 yıl ilköğretim birinci kademeyi, 4 yıl ilköğretim ikinci kademeyi ve 4 yıl da ortaöğretimi kapsamaktadır.

 

Yasa teklifinde ise;

- “Okul öncesi öğretime” zorunlu eğitim kapsamında yer verilmemiş ve sistem, “4+4+4” biçiminde önerilmiştir.

- Zorunlu temel eğitim 12 yıla çıkarılırken, kesintili duruma getirilmekte; 4’er yıl süreli ilköğretim birinci ve ikinci kademe ve ortaöğretime dönüştürülmektedir.

- Bununla da yetinilmemekte, ikinci 4 yıldan başlayarak yaygın eğitim, örgün eğitime seçenek olarak getirilmekte, öğrencilere isterlerse ortaokul ve liseyi açıktan okuma olanağı sunulmaktadır.

- İkinci 4 yıllık bölümde yani ortaokulda, öğrencileri meslek seçimine yönlendirmek için seçmeli dersler konulması öngörülmektedir.

 

Sayın Başbakan’ın “Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” açıklamasının ardından, siyasal iktidardan güç alan İmam Hatip Liseleri Mezunlar ve Mensupları Derneği (ÖNDER), 1+4+4+4 sisteminde, "Zorunlu temel eğitime dördüncü sınıftan sonra 'açık öğretim' olarak da devam edilebilmesini” önermiştir. ÖNDER yetkilileri öneriyi Başbakan Erdoğan'a sunduklarını ve Başbakan’ın öneriye sıcak baktığını açıklamışlardır. Nitekim AKP Grup Başkanvekillerinin imzalarıyla TBMM’ne sunulan yasa teklifi, bu öneriyi de kapsamaktadır.

 

Bu teklif kabul edilirse, öğrenciler kesintili olarak 12 yıl zorunlu temel eğitime bağlı olacak; ancak ilk 4 yıldan, yani ilkokuldan sonra okula devam zorunluluğu olmayacaktır. Öğrenciler isterlerse açık öğretim olanağından yararlanacaklar; evlerinde oturarak dersleri televizyondan izleyecekler ve yılsonlarında sınava girerek 12 yıllık eğitimlerini tamamlayacaklardır.

 

Teklif, TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nun 11 Mart 2012 günlü, şaibeli toplantısında kabul edilmiştir. Komisyon kabulüne göre;

- 12 yıl süreli kesintili temel eğitim zorunlu olmuştur.

- Okul öncesi eğitimi zorunlu temel eğitim kapsamına alınmamıştır.

- İlköğretime başlama yaşı 6’dan 5’e indirilmiştir. (60 aydır. Amaçlarının 6 yaş, yani 72 ay olduğu açıklanmış ise de bu metne yansımamış; gereğinin Genel Kurul’da yapılacağı söylenmiştir.)

- İlköğretim birinci ve ikinci kademe ile ortaöğretim ifadeleri, sırasıyla “ilkokul”, “ortaokul” ve “lise” olarak değiştirilmiştir.

- Temel eğitim 4’er yıl süreli, birbirinden bağımsız ilkokul, ortaokul ve liseden oluşmaktadır.

- Ortaokulda mesleğe yönlendirme adı altında konulacak “seçmeli dersler”, “seçmeli ders programı” paketine dönüştürülmüştür.

- Öğrenci ortaokulda hangi program paketini seçerse, ona uygun lisede okuyacaktır.

- Açık öğretim seçeneği ortaokuldan değil, liseden sonra devreye girecektir. Öğrenciler lise evresinde açık öğretim seçeneğini kullanabilecektir.

 

Yasa teklifinin 12 yıllık zorunlu temel eğitimi öngörmesi, bilimsel temellere dayanmakta ve insan gücü niteliği açısından büyük önem taşımaktadır.

Bunun dışında,

- Okulöncesi eğitimi zorunlu temel eğitim kapsamına almamanın,

- Temel eğitimi kesintili duruma getirmenin,

- Temel eğitimin son aşamasında da olsa açık öğretimi örgün eğitimin seçeneği yapmanın,

- Ortaokulda çocukları mesleğe yönlendirici seçimli ders programları getirilmesinin, belli bir amaç dışında hiçbir bilimsel yanı bulunmamaktadır. Komisyonca kabul edilen değişiklik metnindeki bu eksikliklerin, Türk Eğitim Sistemi yönünden sakıncalarına değinmek gerekir.

Gönderi tarihi:

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME (2)

 

1) 8 yıllık kesintisiz eğitim sistemi başarılıdır:

 

Her şeyden önce, eğitimcilere kulak vererek belirtmek gerekir ki, "Bir ülkedeki eğitim sistemi ve bunun uygulanmasını içeren model değişiklikleri, ancak daha önceki sistem ve uygulamalar bilimsel değerlendirmelerle ele alınıp gelişim ve değişimin zorunlu olduğu saptanırsa, gerekli olabilir. Böyle bir bilimsel değerlendirmeye dayanmayan değişiklikler, insan gücü açısından olduğu kadar ekonomik açıdan da savurganlığa neden olur."

 

Eğitim sisteminde bu kadar sıklıkla değişiklik yapılmasının uygun olmadığını eğitimciler de kabul etmektedir. Eğitimcilere göre eğitim sistemleri bu kadar sıklıkla değişen bir başka ülke örneği göstermek olanaklı değildir. Sakıncalı yönler kuşkusuz olacaktır, vardır ve bunlar düzeltilmelidir. Ancak eğitim sisteminde köklü değişikliğe gitmek için, eski sistemin neden değiştirildiğini ortaya koymak ve çok uzun çalışmalar yapmak gerekmektedir.

 

Ne Sayın Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı’nın söylemlerinde, ne Komisyon görüşmelerinde, ne de teklifin gerekçesinde 8 yıllık kesintisiz eğitim sisteminin sakıncalı yönleri, bilimsel yönden ortaya konulmamıştır. Tam tersine bu dönemin başarılı olduğunu çeşitli araştırmalar açık biçimde göstermektedir.

 

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, kız çocuklarının okullaşma oranı (yani okul çağında olup da okula giden kız öğrenci oranı) 8 yıllık kesintisiz eğitimden önce, 1997-1998 eğitim öğretim yılında ilköğretimde yüzde 78.97, ortaöğretimde yüzde 34.16 iken; yaklaşık 10 yıllık kesintisiz eğitim uygulamasından sonra, 2009-2010 eğitim öğretim yılında bu oranlar sırasıyla yüzde 97.84 ve yüzde 62.21 olmuştur.

 

Bir başka ölçüme göre, 8 yıllık kesintisiz eğitimden önce, 1997 yılında nüfusumuzun eğitim yaşı 4.5 yıl iken, 8 yıllık eğitimden sonra bugün bu sürenin 6.5 yıla çıkarıldığı saptanmaktadır. Kuşkusuz bu bile yeterli değildir. Çünkü OECD ülkeleri ortalamasında bu süre 11.4 yıl, dünya ortalamasında ise 7.4 yıldır.

 

Başka bir veriye göre, 8 yıllık kesintisiz eğitim, ortaokula geçtiğinden okuldan kopacak 3,5 milyon çocuğu okulda tutmuştur.

 

Görüldüğü gibi 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması, çocukları özellikle de kız çocuklarını okula yönlendirmede başarı sağlamıştır. Kuşkusuz bu başarıda “teşvik kampanyalarının” da etkisi vardır. Belki de, 8 yıllık kesintisiz eğitimin kız öğrenciler yönünden başarılı sonucu, bu eğitim sisteminin değiştirilmesinin en önemli nedenlerinden biridir.

 

Şimdi hedeflenen eğitim sistemiyle, okula başlama yaşı 6 olarak alındığında, henüz 13 yaşını bitiren çocukları, özellikle kız çocuklarını eve çekmenin yolu aranmaktadır. Okula başlama yaşı 5 olursa eve çekilme yaşı 12 olacaktır.

Gönderi tarihi:

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME (3)

 

 

2) Gerekçede söylenenler gerçeği yansıtmamaktadır:

 

Yasa teklifinin genel gerekçesinde, kesintili eğitimin amacının, 6 yaşında henüz okuma yazma aşamasında bulunan ve hayata ilişkin temel kavramların çoğundan habersiz olan “çocuk” ile 13-14 yaşlarında fiziksel ve ruhsal kimliğinin şekillenme aşamasındaki sancıları yaşayan bir “ergenlik dönemi” öğrencisinin aynı okul ortamında bulunmasının sakıncalarını gidermek olduğu belirtilmektedir.

 

Yine genel gerekçeye göre;

- Kesintisiz eğitim mesleki öğretime darbe vurmuştur.

- AB ülkelerinde ortaöğretim içinde mesleki eğitimin payı % 60 iken Türkiye’de bu oran % 44’tür. Bu oranı yükseltmek gerekir.

- Mesleki eğitimden beklenen yararın sağlanabilmesi ve kalitesinin geliştirilmesi için, ilköğretimdeki öğrencilerin ilgi ve beceri alanlarının küçük yaşlarda saptanarak onları ortaöğretim aşamasında başarılı olabilecekleri meslek dallarının temel bilgileriyle donatmak en doğru yoldur.

 

Bunlar doğruyu yansıtmamaktadır.

* Birincisi; Milli Eğitim Bakanlığı verilerine bakıldığında, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçildikten sonra, mesleki eğitim okullarını tercih edenlerin sayısında yıllar itibariyle artış olduğu görülmektedir. Yalnızca imam hatip liselerinin öğrenci sayılarında azalma olduğu saptanmaktadır. Bu düşüş de, AKP’nin iktidar olmasından, özellikle 2005’ten itibaren tersine dönmüştür. Esasen gerekçede örtülü olarak anlatılmaya çalışılan da imam hatiplerin durumudur.

 

Mesleki eğitime darbe vuran uygulama, farklı katsayı uygulamasına son verilmesidir. Kendi alanları dışındaki yükseköğretim programını tercih eden meslek lisesi mezunlarının ortaöğretimde aldıkları pahalı eğitim hiçbir işe yaramamakta, ülkenin ihtiyacı olan nitelikli işgücü yetiştirme projesi sekteye uğramaktadır.

 

* İkincisi; AB ülkelerinde mesleki eğitimin ortaöğretim içindeki payı % 60 değil, % 48’dir. Hatta Almanya’da bu oran % 23.4’e kadar düşmektedir.

 

Bu yanlış bilerek mi yapılmıştır bilinmez. Ancak meslek eğitiminin ortaöğretim içindeki payını yükseltme gerekçesiyle imam hatiplerin daha da yaygınlaştırılacağı, hatta “esas öğretim modeli” olmalarının sağlanmasının hedeflendiği söylenebilir.

 

* Üçüncüsü; çocukları çok küçük yaşta mesleki eğitime yönlendirmeye çalışmak bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

 

İlköğretime başlama yaşı 5’e indirildiğine göre, 9 yaşında ilkokulu bitirip ortaokula geçen çocuktan meslek seçimi yapması, buna göre seçmeli ders program paketi alması istenecektir. İlköğretime başlama yaşı yeniden 6 olarak belirlense bile sonuç değişmeyecektir. Sonuç olarak 9 ya da 10 yaşındaki çocuklardan aynı şey istenecektir.

 

Çocukların bu yaşlarda meslek tercihine yönlendirilme programına tabi tutulması bilimsel ve pedagojik yaklaşımla açıklanamayacak bir durumdur. 10 yaş bile, çok erken olduğu için eleştirilirken, bu yaşı 9’a çekmenin hiçbir bilimsel açıklaması yapılamamaktadır.

 

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi tarafından yapılan açıklamaya göre; çağ nüfusu bilişsel gelişim açısından ayrıştırıldığında, 7-11 yaş somut işlemler, 12 yaş üstü ise soyut işlemler dönemleri olarak belirlenmektedir.

 

Eğitimcilerin ısrarla belirttiklerine göre;

- 9 ya da 10 yaşındaki çocukların, somut işlemler döneminin daha başındayken, ilköğretimin ikinci kademesine geçmesi, bilimsel veriler ve bulgulara ters düşmektedir. Çünkü, "çocukların soyut işlemler dönemine girmeden bir öğretim kademesini tamamladığı hiçbir gelişmiş ülke bulunmamaktadır."

- Soyut düşünce evresine geçmemiş çocukların gelecek planları “yaz tatilinden” öteye geçemezken, bu yaştaki çocuklardan meslek seçimi yapmalarını beklemek boş hayaldir ve bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

- Yine soyut düşünce evresinde geçmemiş ve eleştirel düşünce yetisi kazanmamış çocukların dini eğitime yönlendirilmesi, temel felsefi anlayıştan yoksun, dogmatik, mekanik ve dar bir dünya görüşünün yerleşmesine neden olacaktır.

 

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi bu konuda şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

"İkinci 4 yılın mesleki ve teknik yönlendirmeyi içermesi, bilimsel açıdan kabul edilir bir seçenek değildir. On yaşındaki bir çocuğun ilgi, yeti, bilgi ve becerileri, kalıcı bir hale gelmemiştir. Bilimsel veriler, bu alanlardaki değişmezliğin ergenlik dönemi sonunda bile oluşmadığını açıkça göstermiştir. On yaşındaki çocukları ömür boyu çalışacakları alanlara yöneltmek, bilimsel açıdan olası değildir. Bilimsel veriler ilgi, bilgi, yeti ve becerilerin 15 yaşında bile kararlılık göstermediğini ve kaygan bir zeminde olduğunu saptamıştır. Bu nedenle 9-10 yaş gibi bir gelişim döneminde, çocukları bu tür seçimleri yapmaya zorlamak, hiçbir bilimsel veri ve sonuçla bağdaşmamaktadır"

 

* Dördüncüsü; öğrencilerin, ikinci 4 yılda, yani ortaokulda, yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçmeli ders alacaklarının söylenmesi gerçeği yansıtmamaktadır. 9-12 yaş grubundaki seçim yapacak çağda olmayan öğrencilerin, “yetenek ve gelişmelerine” bağlı olarak mesleki eğitim tercihi yapmaları bilimsel olarak olanaksızlığı yukarıda açıklanmıştır. Geriye “tercih” öğesi kalmaktadır ki, onu da bu yaşlardaki öğrenciler değil, her zaman olduğu gibi aileler kullanacaklardır. Böylece çocuğun iradesi dışlanmış olacaktır. Oysa çocuğun kendi kararını vereceği yaşa kadar beklenmesi ve kendi seçimini yapmasının sağlanması gerekmektedir.

 

Ailelerin kullanacağı tercihte de, toplumun muhafazakar ve mutaassıp yapısının rolü büyük olacaktır. Dolayısıyla, imam hatip liselerine yönlendirecek seçmeli dersler tercihin ilk sırasında yerini alacaktır. Bunun yaygınlaşmasında toplumsal baskı öğesinin de etkisini unutmamak gerekir.

 

Bu söylediğimizi, siyasal iktidarın Denge araştırma şirketine yaptırdığı anket sonuçları kanıtlamaktadır. Bu ankette deneklerin % 70’ “Dindar gençlik yetiştirilmesini istiyorum”; % 70’i “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi kaldırılmasın”; % 53’ü “Andımız kaldırılmasın”; % 55’i de, “19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramının kutlama törenleri değiştirilmesin” demiştir.

 

Deneklerin % 70’inin “Dindar gençlik istiyorum” yanıtı;

(1) toplumun dindar/dinci ya da muhafazakar/mutaassıp yapısını, (2) ve aynı zamanda halkın bilinçsizliğini yansıtması yönünden çok önemlidir. Çünkü, laik eğitim sistemiyle yetişen nesil ile toplumun ulaştığı durum göz önüne alınırsa, “dindar bir nesil yetiştirilme” söylemiyle uygulanacak eğitim sistemi sayesinde, uzak olmayan gelecekte Milli Bayramlar da, Ulusal Andımız da, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi de, Atatürkçü Düşünce Sistemi de, Laik Cumhuriyet de kendiliğinden zaten ortadan kalkacaktır.

 

* Beşincisi; üçüncü 4 yılda, yani 13 ya da 14 yaşından itibaren çocuklar, ortaokuldaki meslek tercihlerine göre genel lise, meslek lisesi ya da imam hatip lisesinde okumaya başlayacaklardır.

 

Çağdaş ülkelerde meslek eğitiminin erken verilmesinden kaçınılmaktadır. Bunun gerekçesi olarak da, sağlam ve bilimsel bir temel eğitimden geçmeyen çocukların teknolojideki hızlı değişim ve ilerlemeye ayak uyduramaması gösterilmektedir. Bu ülkelerde zorunlu temel eğitimden sonra meslek eğitimi başlamaktadır.

 

İçinde bulunduğumuz bilgi toplumunda, ara eleman yerine, bilgi üreten ve bu bilgiyi kullanan kişilerle birlikte çalışma becerisi gösteren işgücüne ihtiyaç duyulmaktadır.

 

Araştırmalar, temel eğitim süresi uzadıkça çocuğun teknolojiyi anlama ve uygulama becerisinin arttığını göstermektedir. Çocuğun mesleğe erken yönlendirilmesi, bilgi üreten ve onu kullanan nitelikte bir eleman olarak yetişmesini engellemektedir.

 

Bu nedenle gelişmiş ülkelerde temel eğitim uzun tutulmakta ve temel eğitim tamamlanmadan çocukların mesleki eğitime geçmesi önlenmektedir.

 

AB ülkelerinde mesleki eğitime ve çıraklığa başlama yaşı en düşük 15’tir. Örneğin Almanya’da 9 yıl süreli zorunlu temel eğitimi bitirmeden mesleki eğitime başlamak olanaksızdır.

 

* Altıncısı; 8 yıllık kesintisiz eğitimin uygulandığı 15 yıl içinde, birleştirilmiş okullarda ilkokul çağındaki çocuklarla ortaokul çağındaki çocuklar arasında, ergenlik dönemi nedeniyle bir sorun yaşandığı duyulmamıştır. Genel gerekçede bu yolda söylenenler, siyasal iktidarın önyargılı yaklaşımını sergilemekten öteye gidememektedir.

 

Nitekim bu gerekçeye TBMM Milli Eğitim Komisyonu da inanmamış olmalı ki, ileride ayrıntılı açıklayacağımız gibi, ilkokullar ile ortaokulların bir çatı altında, aynı binada açılması yeniden kurala bağlanmıştır.

Durum böyle olunca, yasa teklifinin gerçek amacının, dindar bir nesil yetiştirmek için imam hatiplerin önünü açmak olduğu kolayca anlaşılmaktadır. 4+4+4 sistemiyle laik eğitim sistemi kaldırılmakta, dindar nesiller yetiştirecek yeni bir eğitim sistemi getirilmektedir.

 

“Altını çizelim: Bu projenin eğitimle bir alakası yok. Hükümet din eğitiminin önünü açıyor.” Bu sözler bize ait değil. Bugüne kadar AKP politikalarını destekleyen ve bu partiden milletvekili aday adayı olan, Zaman gazetesi köşe yazarı bir profesöre ait.

 

Gerçi yazar, “Hükümetin birden bire gündeme getirdiği kesintili eğitim projesinin, özünde bir demokratikleşme sorunu olduğunu” söylese de, yeni sistemin eğitime değil, dini eğitime hizmet edeceğini açıkça vurgulamış oluyor.

 

Yeni sistemde laik formasyonla yetişen öğrenci kalmayacak, onların yerini dini formasyonla yetişen yurttaşlar alacak ve bugün olduğu gibi gelecekte de Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yurttaşlar tarafından yönetilmesi sağlanacaktır. Böylece, yıllar öncesinde söylendiği gibi İslami kimlikli yeni bir cumhuriyet yaratılmasına yol açılacaktır.

 

 

Bülent Serim (YÖK eski üyesi)

Gönderi tarihi:

dini konulara bayilsam da

 

dini egitimin devlet politikasi haline gelmesine karsiyim

 

din kulturu dersi zaten vardi ; keske daha guzel sekillendirmeye gidilseydi ..

 

 

 

islamin sartlarini okuduk lisede :D ne sarti yaa :D islamin kasvet putlarini dikmisler .. : ((

Gönderi tarihi:

Aslinda müslümanlarin artik bayram etmeleri gerekiyor cünkü ucube laiklik gidiyor yerine tüm müslümanlarin bekledigi seriat geliyor.Erdogan dememis miydi,laiklik nedir halk isterse laiklik gider.Iste demekki halk istedigi icin laiklik artik son nefesini veriyor.

 

4+4+4 Egitim Yasasi'n da orta ve liselere secmeli Kuran dersi ve peygamberin hayati ile ilgili ders konuyor.Yani Imam Hatipler yetmiyor diger okullarada secmeli ama mecburi din dersleri sokuluyor.

 

Müslümanlarin bayram etmeleri gerekiyor artik.Cünkü Atatürk'ün Laikligi artik son buluyor,tüm müslümanlar artik bundan sonra cennetlik olacak cünkü dinini ögrenecek, laiklikte yasakti din ögrenmek AKP ve allahin izni ile artik bu da basarildi.Türkiye laik olmayinca daha cok kalkinacak,daha cok meydan okuyacak hiristiyan batiya!Müslüman Kardeslerin yönettigi diger Islam ülkelerine simdi bir yenisi daha ilave olacak ve Türkiyenin müslümanlari 90 yildir özlemini cektikleri Islamiyeti yasayacaklardir.Ondan sonra bir ihtiyaclari daha kaliyor o da yeni bir HALIFE,aslinda Türkiyenin müslümanlarini halifesi zaten mevcut.

 

Afrika halklari bile ileriyi görerek hareket ediyor biz onlar kadar bile degiliz.Olamayiz da,Bizim Afrika halklari kadar olabilmemiz icin daha cok firin ekmek yememiz gerekir.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Aslinda müslümanlarin artik bayram etmeleri gerekiyor cünkü ucube laiklik gidiyor yerine tüm müslümanlarin bekledigi seriat geliyor.

 

seriat mi :D

 

yok artik :D kotu bi kelime seriat :(

 

sizin dininiz size benim dinim banadir (ayet)

 

laiklik Kurandandir : )) osmanli devletinde bile kiliseler vardir ...

 

o halde bazi seylerin ayrimini iyi yapmak lazim ..

Gönderi tarihi:

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME (4)

 

 

3) Kesintili eğitime geçilmektedir:

 

Kesintisiz temel eğitimden kesintili eğitime geçilmektedir. Kesintisiz eğitim bir program bütünlüğü içinde başlayıp bittiği için çağdaş ülkelerde her zaman tercih edilen bir sistemdir. Kesintisiz eğitim sisteminde temel bilimsel bilgilerin bütünlük içinde çocuklara verilmesi sağlanmaktadır.

 

Oysa kesintili eğitim sisteminde, ilkokul, ortaokul ve lisede ayrı programlar uygulanarak temel eğitimde bütünlük sağlanamayacaktır.

 

Kesintili eğitim, birbirinden bağımsız eğitim kademelerinde okuyan öğrencilerin farklı edinimler kazanması anlamına gelmektedir ki, bu “zorunlu eğitim” kavramıyla bağdaşmamaktadır. Çünkü eğitim, kişinin yaşamsal konularla ilgili olarak bilgilendirilmesine yönelik “bilişsel”, hareket ve el-kol becerileri kazanmasına yönelik “devinimsel” ve güzel duygular edinmesine yönelik “duyuşsal” hedefleri olan etkinliklerden oluşmaktadır. Zorunlu temel eğitim süresi bu hedefler gözetilerek saptanmalı, mutlaka örgün eğitim yöntemiyle, kesintisiz verilmeli ve devlet tarafından parasız sunulmalıdır.

 

Kesintili eğitim, özellikle sosyo-ekonomik durumları kısıtlı, yoksul ve dar gelirli, kırsal kesimde yaşayan ailelerin kız çocuklarının okullaşma oranını olumsuz etkileyecektir.

 

Aslında istenen de budur. Çünkü, amaç ortaokulda çocukları seçmeli derslerle mesleki eğitime ve imam hatip liselerine yönlendirmektir. Böylece meslek liselerinin ve imam hatip liselerinin alt yapısı daha ortaokulda oluşturulacaktır.

 

Kesintili eğitimin amacını ve hedefini en iyi açıklayan da yine Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer olmuştur: “Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarıp kesintili hale getirmek, sistemi daha esnek bir yapıya kavuşturmak bize bir fırsat verecek. Herkese kendi isteğine bağlı, kendi kabiliyetlerine uygun ve kendi hayallerini gerçekleştirebilecekleri eğitim imkanlarını sunalım. Herkes kendi tercihini kendisi yapsın. Dindar insanların da tercih yapma hakkı var. Bir vatandaşımız çocuğunun hafız olarak ya da İslam ahlakıyla yetişmesini, ona dini bilgileri öğretmek istiyorsa herkese sunduğumuz fırsatı ona da sunabilmeliyiz.”

 

4) Okulöncesi eğitim zorunlu temel eğitim kapsamına alınmamıştır:

 

Okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim-öğretim kapsamında yer almamasını onaylamak olanaksızdır. AB ülkelerinde bu eğitime çok önem verilmektedir. Bu ülkelerde okul öncesi “okullaşma” oranı % 90’dır.

Çünkü bir yıl okul öncesi eğitimin çocuğun zeka yaşında gelişmeye neden olduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konulmuştur. Bu araştırmalara göre, 1 yıl okul öncesi eğitim gören çocukların zeka yaşı, ilkokul ve sonrasında, bu eğitimi görmeyene göre 2 yıl öne geçmektedir. Ayrıca bu gibiler eğitime de bir yıl erken başlamış olmaktadırlar.

 

Türkiye’de, bugüne kadarki uygulamalarla, bu konuya özen gösterilmesi sonucu, okul öncesi okullaşma oranı % 30’a kadar çıkarılmıştır. 71 ilde 1 yıl süreli okul öncesi eğitim uygulaması zorunlu duruma getirilmiştir.

 

Kişiliğin gelişiminde önemli yeri olan okul öncesi eğitimin 1 yıl değil 2 yıl olması gereği, önceki Milli Eğitim Şuralarında sıklıkla dile getirilen konu olmuştur.

 

Bakanlar Kurulu kararıyla Kalkınma Planı’nın gereği olarak kabul edilen 2012 Yılı Programında okulöncesi eğitimle ilgili şu satırlar yer almaktadır:

 

“… eğitimin ileri kademelerindeki başarıya olumlu etkisinin olduğu bilinen okulöncesi eğitimde farkındalığın artırılması ihtiyacı önemini korumaktadır. 60-72 ay arasındaki çocukların zorunlu temel eğitim kapsamına alınması amacıyla başlatılan okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması uygulaması 2011-2012 eğitim öğretim döneminden itibaren 71 ili kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Okul öncesi eğitime erişimde bölgeler arası farklılıklar halen belirgin düzeydedir…”

 

Hükümetçe kabul edilen bu Program’da üç önemli saptama bulunmaktadır:

- Okul öncesi eğitimin, sonraki eğitim kademelerindeki başarıya olumlu katkısı vardır.

- 60-72 ay, çocuklar için, ilköğretim değil, okul öncesi eğitim çağıdır.

- Okul öncesi eğitim yaygınlaştırılmalıdır. Bu amaçla yapılan uygulama 2011-2012 yılında 71 ili kapsayacak biçimde genişletilmiştir.

 

Hükümetin daha birkaç ay önce kabul ettiği, altyapısı bu kadar hazır olan okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınmamasının nedeni ne olabilir? Bizim aklımıza, “Acaba Kuran kursları olabilir mi?” diye gelmektedir. Bilindiği gibi Kuran kurslarına devamda yaş sınırı kaldırılmıştır. Okul öncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamına alınarak, Kuran kursuna giden çocukların önünün kesilmesi istenmemiştir. Çocukların ilkokula kadar Kuran kurslarına katılmalarına olanak yaratılmıştır.

 

Yine bu programda 60-72 ay arası çocuklar için okul öncesi eğitim çağı kabul edilmişken, Komisyonda bu ayların ilkokula başlama olarak benimsenmesinin, iyi niyetle bağdaşır bir yanı olabilir mi?

Gönderi tarihi:

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME...

 

Laik eğitimden dinci eğitime geçişe ilişkin yasa teklifi, TBMM Genel Kurulu’nun bugünkü toplasında kabul edilerek yasalaşmıştır. Muhalefetin, eğitimcilerin, eğitimle ilgili demokratik toplum örgütlerinin, sendikaların, kamuoyunun, ailelerin hiçbir eleştirisi dikkate alınmazken, AKP’li milletvekillerinin önerileriyle metinde kimi “vurucu” değişiklikler yapılmıştır.

 

Yapılan değişikliğe göre, ilköğretim kurumları, “4 yıllık zorunlu ilkokullar, 4 yıllık zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkan veren ortaokullar ile imam-hatip ortaokulları”ndan oluşacaktır.

 

Bir başka değişiklik de, seçmeli derslerle ilgili olarak yapılmıştır. Değişikliğe göre, ortaokul ve liselerde, “Kur'an-ı Kerim” ve “Hz. Peygamberimizin hayatı”, isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulacaktır.

 

Komisyondan geçip Genel Kurul’a gelen metne bakıldığında, zaten bu söylenenlerin örtülü biçimde düzenlemeler arasında bulunduğu görülecektir.

 

Artık, ulaşılan noktada öylesine kontrolsüz ve engelsiz bir güç durumuna gelindiği görülmüştür ki,

örtülüden de vazgeçilmiş, laik eğitimi ortadan kaldırmak, 28 Şubat’tan değil, Atatürkçü Düşünce Sistemi’nden ve onun eseri olan Öğretim Birliği Yasası’ndan rövanşı almak için son hamlenin yapılmasında hiçbir sakınca görülmemiştir.

 

Bakınız, Genel Kurul’da değişiklik yapılmadan önce yasa teklifindeki öngörüler nasıldı!

Bülent Serim (YÖK eski Üyesi)

Gönderi tarihi:

LAİK EĞİTİMDEN DİNCİ EĞİTİME (5)

 

1) Seçmeli ders ile mesleki eğitime yönlendirme:

 

TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda kabul edilip Genel Kurul gündemine alınan metinde; (m.9) “İlköğretim kurumları; dört yıl süreli ve zorunlu ilkokullar ile dört yıl süreli, zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkan veren ortaokullardan oluşur. Ortaokullarda lise eğitimini destekleyecek şekilde öğrencilerin yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçimlik dersler oluşturulur. Ortaokullarda oluşturulacak program seçenekleri Bakanlıkça belirlenir” denilmektedir.

 

Bu düzenlemede, ortaokullarda öğrencileri genel lise, meslek lisesi, teknik lise ve imam hatip lisesine yönlendirecek seçmeli ders konusuna yer verilmektedir. Ortaokula başlayan öğrenciler, hangi tür lisede okumak istiyorlarsa ona göre ders programı seçmek zorundadırlar.

 

Seçmeli ders programları, lise eğitimine yönlendirecek biçimde Milli Eğitim Bakanlığı’nca belirlenecektir.

Düzenleme, kimi çelişkileri de birlikte getirmektedir. Örneğin, öğrencinin “ders” değil, “ders programı paketini” seçeceği açıklanmıştır. Yani öğrenci, ya meslek lisesine yönlendirme paketini, ya teknik liseye yönlendirme paketini, ya güzel sanatlar ve spor lisesine yönlendirme paketini ya da imam hatip lisesine yönlendirme paketini seçmek durumunda kalacaktır.

 

Çocuk örneğin imam hatip lisesine yönelecekse, ortaokulda imam hatip lisesi müfredatına uygun derslerden (Kuran, hadis, tefsir, fıkıh, kelam) oluşan program paketini seçmek zorundadır. Çocuğa, “Ben yalnız Kuran dersini seçeceğim” deme hakkı tanınmamıştır.

 

Öte yandan, seçmeli ders programı adı altında, öğrencilere kendi müfredatı yanında meslek lisesi, teknik lise, imam hatip lisesi müfredatı da uygulanacaktır.

 

Ortaokulda imam hatip lisesi ders programının uygulanması, çocuğun düşünce yapısını biçimlendirecek, dünyaya din penceresinden bakmasını sağlayacaktır. Seçmeli derslerin imam hatipler yönünden “yönlendirme” özelliği olamaz. Çocuklar doğrudan bu eğitimin içine çekilmektedir.

 

Üstelik ortaokulda öğrenciler, anayasa gereği bir yandan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerini görürken, bir yandan seçmeli imam hatip müfredat program paketini almak zorunda kalacaklardır.

 

Böylece, ilköğretime başlama yaşının 5 olduğu dikkate alınırsa, din eksenli eğitime katılma yaşı 9’a çekilecek; imam hatiplerin anayasaya aykırı biçimde artan okul ve öğrenci sayısında daha da büyük patlamalar yaşanacaktır.

 

Ortaokulda, imam hatip liselerine yönlendirecek Kuran ve din eksenli seçmeli derslerin sağlayacağı bir diğer sonuç da, kız çocuklarının ilk 4 yıllık eğitimden sonra, 9 yaşından itibaren türbanla eğitime devam etme olanağına kavuşmaları olacaktır.

 

Bilindiği gibi, laik eğitimin okulları olan imam hatip liselerinde önce Kuran dersleri için türbana izin verilmiş, sonra bu uygulama tüm derslere yaygınlaştırılmış ve göz yumma yöntemiyle, hukuk dolanılarak kalıcı duruma getirilmiştir. Aynı olay şimdi ortaokullarda yaşanacaktır.

 

İşte tüm bunlara karşın, imam hatip müfredatı içinde zaten ortaokullarda okutulacakken bununla yetinilmemiş; ortaokul ve liselerde “Kuran” ve “Peygamberimizin yaşamı” açıkça ve yasayla seçmeli ders durumuna getirilmiştir.

 

Teklif metninde, yukarıda belirttiğimiz gibi ortaokullar yönünden bunlar zaten seçmeli ders idi. Liseler yönünden ise, teklifte bulunmayan bir düzenleme yapılmış ve onlara da bu derslerin seçmeli ders olarak okutulması sağlanmıştır.

 

Ayrıca belirtmek gerekir ki, yasada bu derslere yer verilmek suretiyle, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortaokullar için seçmeli ders programı yapma yetkisi, bu dersler yönünden yasayla sınırlanmıştır.

 

Bir başka konu da, ortaokulda seçilen programa göre çocuğun lise türüne mahkum olmasıdır. Örneğin ortaokulda imam hatip müfredat programını seçen çocuğun, imam hatip lisesinden başka yerde okuma şansı yoktur.

 

2) İlköğretim okulları:

 

Komisyonca Kabul edilip Genel Kurul’a gelen teklif metninde, “İlköğretim kurumları; dört yıl süreli ve zorunlu ilkokullar ile dört yıl süreli, zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullardan oluşur” düzenlemesi bulunurken, bu tümceye bir de imam hatip ortaokulları eklenmiştir.

 

Metne göre, zaten ortaokullar isteyenler için seçmeli ders program paketleriyle imam hatip ortaokullarına dönüştürülecek iken, bununla yetinilmemiş, imam hatip ortaokullarının yeniden açılmasına olanak sağlanmıştır.

 

Böylece bir yandan imam hatip müfredatını seçmeli ders olarak alanlar için genel liseler imam hatip ortaokuluna dönüşecek, öte yandan da imam hatip ortaokulları resmen açılacaktır.

 

3) Birleşik okullar açılması:

 

Komisyon’ca kabul edilip Genel Kurul gündemine alınan metinde, (m. 3 ve 8) ilköğretim kurumları olan “ilkokul ve ortaokulun bağımsız kurumlar olarak açılmasının” esas olduğu belirtildikten sonra bunun istisnasına da yer verilmiştir. Kurala istisna getiren düzenlemeye göre, “ortaokullar, ilkokullarla veya liselerle birlikte kurulabilecek”tir.

 

Bu kurala ve Genel Kurul’da kabul edilen değişikliğe göre, ilkokul ile ortaokul ya da imam hatip ortaokulu; ortaokul ya da imam hatip ortaokulu ile lise aynı çatı altında, aynı binada bulunabilecektir.

 

Teklif’te, yalnızca ilkokul ve ortaokulların bir arada bulunabileceği belirtilmiş iken; Komisyon, ortaokullar ile liselerin de, aynı binada bir arada eğitim vermesini kabul etmiş, düzenlemeyi buna göre değiştirmiştir. Şimdi buna bir de imam hatip ortaokulları eklenmiştir.

 

Burada belirtilebilecek ilk husus, ilkokul ile ortaokulların bir arada bulunmasının gerekçeyle çeliştiği gerçeğidir. Gerekçede, 8 yıl süreli kesintisiz eğitim eleştirilirken, ilkokul öğrencisi ile ergenlik çağına gelmiş ortaokul öğrencilerinin bir arada bulunmalarının sakıncasından söz edilmiştir.

 

Böyle olmasına karşın, gerekçeye TBMM Milli Eğitim Komisyonu da inanmamış olmalı ki, yeniden ilkokul ve ortaokulların bir çatı altında bulunmasına izin verilmiştir.

 

Aslında bu bilinçli bir tercihtir. İlkokul öğrencilerinin imam hatip ortaokulları ya da imam hatip ders programını seçip imam hatip lisesi müfredatı gören ortaokul öğrencileriyle bir arada bulunmaları istenilmektedir. Böylece imam hatipli abi ve ablalar, birlikte okudukları ilkokul öğrencilerine rol model olacaklar ve onları en azından davranışsal olarak etkileyeceklerdir. Böylece imam hatip eğitiminin ilkokula kadar inmesi sağlanmış olacaktır.

 

Aynı yorum, birlikte eğitim gören ortaokul/imam hatip ortaokulu ve lise öğrencileri yönünden de yapılabilir.

 

Bülent Serim (YÖK eski Üyesi)

Gönderi tarihi:

Türban ortaokula indi

 

Seçmeli derslerle imam hatip liselerinde okutulan Kuran derslerinde kız öğrencilerin türban takması ve diğer derslere de türbanla girmeleri yönündeki eğilim, tüm ortaokul ve liselere yansıyacak.

 

Kesintili eğitim düzenlemesine AKP’nin tüm ortaokul ve liselere “Kuranıkerim” ve “Hz. Peygamberimizin hayatı” adıyla seçmeli ders koyması kız ve erkek öğrencilerin bir arada olduğu karma eğitimin sekteye uğramasına, okullarda mescit açılmasının gündeme gelmesine neden olacak.

 

MHP ve BDP’nin desteğiyle kabul edilen seçmeli Kuranıkerim derslerinde Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Din Öğretim Genel Müdürlüğü (DÖGM) tarafından hazırlanan “Kuranıkerim Dersi Öğretim Programı” uygulanacak. DÖGM; lise öğrencilerine göre hazırladığı Kuranıkerim programını seçmeli Kuran dersi alacak ortaokul öğrencileri için de “farklı eğitim etkinlikleriyle” düzenleyecek, fakat temelde lise öğrencilerine uygulanan programın esasları geçerli olacak.

 

DÖGM tarafından hazırlanan müfredata göre imam hatip liselerinde, 144 saat olarak okutulan Kuran dersleri, “okuma”, “ezberleme” ve “anlama” olmak üzere üç öğrenme alanından oluşuyor. Mevcut eğitim programına göre 9 ve 10. sınıflarda ezber ve Kuranıkerim’i okuma dersleri ağırlıklı olarak okutulurken, 11 ve 12. sınıflarda Kuranıkerim’in meali üzerine derslere öncelik veriliyor. Benzer sistemin diğer liselerde de uygulanması beklenirken, FATİH Projesi’yle birlikte ünitelerin dijital olarak tabletlere yüklenmesi de gündeme gelecek.

 

İmam hatip liselerinde okutulan Kuran derslerinde kız öğrencilerin türban takması ve diğer derslere de türbanla girmeleri yönündeki eğilim; seçmeli Kuran dersleri aracılığıyla tüm ortaokul ve liselere yansıyacak. Böylece türban 5. sınıftan itibaren tüm okul türlerine fiilen girmiş olacak.

 

Mescit ve abdeshane

 

Kuran derslerinde kız öğrenciler ile erkek öğrenciler ayrı ayrı sınıflarda olabileceği gibi, sınıf içinde de harem ve selamlık yapılması gündeme gelecek.

 

Kuran derslerinde öğrencilerin ders işleyişi sırasında İslami değerlere göre “abdestli olmaları” yönündeki gereklilik de okullarda “abdesthane” gibi alanların oluşturulması ve “mescit” gibi ibadethanelerin kurulmasını gündeme getirecek.

 

Cumhuriyet Haber Portalı - 31 Mart 2012

 

*

İmam okulda ders verdi

 

Manisa’nın Turgutlu İlçesi’nde eğitim veren Gazi İlköğretim Okulu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretmenlerinden Durmuş Ali Etbaş, okul müdüründen izin alarak Caferi İmam Bayram Dalga’yı derse davet etti. İmam Bayram Dalga, 7’nci sınıflara Caferi ve Alevi inancını anlattı.

 

 

Atatürk Mahallesi’nde bulunan Hz. Hüseyin Camisi İmamı Bayram Dalga, Gazi İlköğretim Okulu’nda 7’nci sınıflara Caferi ve Alevi inancını anlattı.

 

Allah’ın insanları iyiye, güzelliğe yöneltmek için peygamberler gönderdiğini, son peygamberin Hz. Muhammed, son ilahi kitabın da Kuran-ı Kerim olduğunu belirten Dalga,

 

"Hz. Muhammed’in ölümünden sonra inanç esasları ve ibadetle ilgili konular farklı şekillerde yorumlanmış, yeni mezhepler ortaya çıkmıştır. Bunlar, insanların dini algılama biçimlerinin ürünüdür. Dinin kendisi Kuran-ı Kerim ve Peygamberimizin hadisleridir. Ehl-i Beyt imamlarından olan İmam Cafer Sadık’ı takip etmek anlamına gelen Caferi Mezhebi’ne, İmamiyye, Şiilik ve Alevilik de denilmektedir. Ancak bu mezhep, Türkiye’de daha çok Alevilik ve Şiilik isimleriyle tanınırken, İran, Irak, Azerbaycan, Lübnan, Bahreyn, Suriye, Afganistan, Arabistan, Pakistan, Bengladeş ve Hindistan gibi, aynı inancı paylaşan Ehl-i Beyt dostlarının yoğun olduğu ülkelerde, Şiilik ve Caferilik isimleriyle meşhur olmuştur" dedi.

 

 

"Birbirini tanıma, anlama süreci"

 

DHA'nın haberine göre, okul müdürü Ercan Çifçi, farklı kültürler, ırklar ve dinler arasındaki hoşgörü ve diyalogun tesisinin, insanlar arasındaki şiddet ve çatışma ortamının önlenebilmesi için faydalı olacağını belirtti. Çiftçi,

 

"Daha önce de öğrencilerimizi camiye ve cemevine götürdük. Artık insanlarımız tarihte kalması gereken, ama yapay bir biçimde gündeme taşınmak istenen çatışma kültürlerine değer vermemektedir. Birbirini tanıma ve anlama süreciyle birlikte hoşgörü ve anlayışın yaygınlaşması, ülkemizin daha güvenli, huzurlu ve yaşanılır olmasını sağlayacaktır" dedi.

 

Cumhuriyet Haber Portalı - 3 Nisan 2012

Gönderi tarihi:

Özellikle secilmis Caferi bir imam,

 

Iktidar burada bile mezhebleri oyununa alet etmektedir.

 

Kilicdaroglu,Alevi oldugu icin basbakan ona her türlü hakareti yapti simdi de Manisa da bir okula Caferi Mezhebinden bir imam göndererek sözümona Alevilere saygilari oldugunu ispatlamaya calisiyor.Halbuki ayni iktidarin ülkesinde daha gecenlerde Alevilerin kapilari isaretlendi ve ALEVILER tehdit edildi.Basbakan bunlari tahrik olarak yorumluyor.Kim tahrik etti diye arastirmiyor,camur atacak ya,hemen tahrik edilmekten bahsediyor.Alevilerin kapilarini isaretleyenler Basbakani ilahlastiran Sunnilerdir,ötesi yok bunun.

 

Okullardan Milli Güvenlik derslerini subaylarin vermesini önleyen bu iktidar,laik Türkiye'nin okullarinda imamlara ders verdirecek.Ne büyük bir tezattir bu.Manisada Imamin okula getirilmesi bir tahriktir eger gercekleri konusmak gerekirse.Evet henüz cumhurbaskani tarafindan onaylanmadigi halde,bir Imamin okula getirilip Atatürk'ün portresinin ve Türk bayraginin altinda ögrencilerle geyik yapmasi bir tahriktir.Bu ögrencilerin velilerini ben cok merak ediyorum,kimdir bunlar diye.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

regl-kizlar-nasil-kuran-okuyacak--0604121200_m.jpg

 

“4+4+4” şeklindeki kesintili eğitimin ardından Kur’an ve Peygamberin hayatının ders olarak okullarda okutulması da meclisten geçti.

 

Akit gazetesi, bu konuya dair fenomen olacak bir tartışma başlattı. Gazetenin yazarlarından Faruk Köse, regl olan kızların nasıl Kur’an okuyacağı sorusuna çözüm aradı.

 

İşte o satırlar:

“Gelelim başlıkta belirttiğim “regl” meselesine. Geçen yazıda, Kur’an dersleri bağlamında bazı sıkıntıları dile getirmiş ve bunların çözüm beklediğini ifade etmiştim. “Regl” meselesi de bunlardan biri. Zira, Lise’ye gelen bir kız, haliyle büluğ çağına da girmiş olacak ve regl olacak. Peki, regl olan kız öğrenci nasıl Kur’an okuyacak? Bu, dinen yasak. Kur’an dersine katılmak zorunda, ancak o haliyle de katılamaz. Bir de öğretmeni erkek ise, utanır, halini de arz edemez.

Bu durumda, Kur’an derslerinin kız-erkek ayrı okutulması, kızlara bayan öğretmen, erkeklere de bay öğretmen verilmesi gerekmez mi? Böylece regl olan kızlar, bayan öğretmenine halini arz edebilir ve Kur’an’ı abdestsiz okuma günahına zorlanmış olmaz.

 

Yeni düzenleme güzel de, işte bu ve benzeri sakıncalarının giderilmesine ihtiyaç var.”

Gönderi tarihi:

Bu iletide Simon Bolivar'ı ve onun döneminde ülkesinde olan gelişmeleri ele alacağız.

 

Şimdi, ne ilgisi var (4+4+4) yasası ile diye düşünecek olanlarınız çıkabilir.

Bence üşenmeyin okuyun yazının davamını ve tamamını.

Anlayanlar çok iyi anlayacaktır.

 

***

Simon Bolivar (1783-1830) sadece Güney Amerika’da değil, tüm özgürlük savaşçılarının kalbinde yer etmiş bir devrimci. İspanyol kolonyalizmine karşı giriştiği mücadeleyi zaferle taçlandırmış bir muzaffer general. Devrimci. Kurucu Baba…

 

Kendine “Rodriguez” adını seçmiş Simon Carreno bir öğretmendir. Yirmibeş yaşında, Venezuella’nın en zengin ailelerinden birinin on üç yaşındaki oğulları Simon Bolivar’a öğretmenlik yapar. Öğretmen Rodriguez, öğrencisine Rousseau okutur; özgürlükten, eşitlikten ve kardeşlikten bahseder. Derslerle yetinmez, yaşadığı ülkenin yoksulluğunu gösterir. Zengin Bolivar’a dikiş dikmesini, iskemle yapmasını, demir bükmesini öğretir.

 

Aradan yıllar geçer…

O büyük gün geldiğinde, yani sömürgeciler kovulup, Simon Bolivar Venezuella, Ekvator, Kolombiya ve Panama’yı birleştirip devlet başkanı olduğunda öğretmeni Rodriguez’i yanına çağırır.

 

Simon Rodriguez, Paris, Londra, Cenevre’yi dolaşmış sosyalistlerle yoldaşlık yapmış; Roma’da basımcılarla, Viyana’da kimyacılarla çalışmıştır. Rusya steplerinde öğretmenlik yapmıştır. Ama şimdi doğduğu topraklardadır.

 

Öğrencisi Simon Bolivar’ın arzusunu kırmaz, eğitim bakanlığını kabul eder.

Fakat çok geçmez: Dindar zenginler, çok bilmiş ulema ve yoksul halk protestoya başlar. Kimdir bu eğitim bakanı: Daha düne kadar sokakta yatan mestizolara (melezlere) okuma-yazma öğretiyordur. Kızlar-erkekler aynı sınıflarda oturmaktadır. Dersliklerde ne dua öğretiliyor ne de kutsal kitap…

 

Simon Rodriguez ne yapmaya çalıştığını özetler:

 

“Bizim amacımız düşünmeyi öğretmektir. Belletmek, eğitmek değildir.

Belletirseniz bilen kişiler yaratırsınız, düşündürürseniz yapan kişiler…

 

Anlaşılmamış şeyleri ezberden okutmak papağan yaratmak demektir.

Hiçbir suretle hiçbir çocuğa ‘neden’ diye sormadan herhangi bir şey yapmasını buyurmayın.

 

Çocuğa meraklı olup soru sormayı öğretin ki aldığı buyrukların nedenini sora sora, mantık ve akıla boyun eğmeyi öğrensin, sığ kimseler ve aptal kişiler gibi geleneklere boyun eğmeyi değil.

 

Bilgisiz insanı herkes aldatabilir. Yok-Yoksul olanı herkes satın alabilir.”

 

 

Ve yıl: 1826.

Simon Bolivar, öğretmenini fazla koruyamadı, görevden aldı. Ve Güney Amerikalı tarihçilere göre bu, Bolivar’ı 1930’da yenilgiye götürecek ilk adım oldu…

 

Tıpkı Köy Enstitüleri’nin kapatılması Cumhuriyet Devrimleri’nin bugün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmesindeki ilk adım olması gibi…

 

Gelelim Simon Bolivar'ı ve dönemini ele alarak bu iletinin neden yazıldığının bağlantısına;

Recep Tayyip Erdoğan, eğitim bakanlığına 'Mehmet Zahit Kotku’nun dizinin dibinde yetişen bir müridi bakan yapmıştır.

Öğretmeni ne yazık ki “Rodriguez” olamazdı.

Yolu çoktan kapamışlardı.

 

***

Bir 'R.T.Erdoğan'ın Milli Eğitim Bakanına bakın birde 'Simon Bolivar'ın...

Arada "200" yıl var. Peki ama kim daha ileride?...

Gönderi tarihi:

Ve Atatürk ilkelerine son...

 

Yeni Kur'an Kursları Yönetmeliği'nden "Atatürk ilke ve inkilapları, devletin bölünmez bütünlüğü ve bölgecilik ile ırkçılık" maddeleri çıkarıldı.

 

 

3 Mart 2000 tarihli yönetmelikte kursların denetim ve kapatılması başlıklı maddeler yer alıyordu.

 

Gazeteport'un haberine göre bu maddeler uyarınca "Atatürk ilke ve inkilaplarına aykırı hareket, Devlet ülke ve milletin bölünmez bütünlüğünü bozacak faaliyetler ile "bölgecilik ve ırkçılık propogandası yapmak’’, Kur'an kursları, yurt ve pansiyonların kapatılması sonucunu doğuruyordu.

 

Yaş sınırı kalktı

 

7 Nisan 2012 tarihinde yayınlanan ve mevcut yönetmeliği iptal eden yönetmelikte ise kursların denetim ve kapatılması maddesinden bu bölümler çıkarıldı. Kapatılma işlemi sadece "Binadaki eğitim ve öğretime devam edilmesi, öğrencilerin güvenliği için tehlike oluşturması halinde’’ yapılacak.

 

Yeni yönetmelik ile kuran kurslarına gidebilmek için ilkokulu bitirme ve 12 yaş şartı da kaldırıldı. 15 öğrencilik sınıf mevcudu düşürüldü. Kur'an kursları resmi bayramlar dışında yıl boyu açık olacak. Hafızlık eğitimine hafta sonu ve tatil günleri de devam edilebilecek. Türkiye’de oturma izni olan yabancı uyruklular da Kur'an kurslarına kayıt yaptırabilecek.

 

9 Nisan 2012 - Cumhuriyet Haber Portalı

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Türkiye'de rejim degistirilmistir bunu artik kabul etmeliyiz.Birseyleri kendimize inkar ederek biryerlere varamayiz.Türkiye'de artik laik bir sistem yoktur.Bunu kafamizi ne tarafa cevirirsek cevirelim görmekteyiz.Bizim yaptigimiz,sanki hala laik bir düzen varmista onu ortadan kaldirmaya calisiyorlarmis gibi kendi kendimizi avutmaktir.

Türkiye de rejim degismistir ve cikarilmasi düsünülen yeni anayasa ile adi da degisecektir.Bu ad artik Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmayacaktir.

 

10 yildir,bu adamlar adim adim hedefledikleri amaclara ulastilar.Hicbir kavgaya gürültüye meydan birakmadan rejimi kendi istedikleri statüye kavusturdular.Ne genclikten,ne genclerin ailelerinden,ne demokrat gecinenlerden,ne devrimcilerden,ne Atatürkcülerden ne laiklerden ve ne de cumhuriyetcilerden hicbir karsi tepki görmeden istediklerini elde ettiler.Herkes seyretti.Kimi bana ne dedi,kimi,durun bi bekleyelim dedi,kimi biz güclüyüz yeri gelince ayaga kalkariz dedi,yani herkes birsey dedi ama bu herkes hicbir sey yapmadi.

 

Karikatürler,evet güldürücü oldugu kadar da uyaricidir,yol göstericidir.Eger bir karikatürist,bu iktidarin yaptigini,karikatüriyle dile getiriyorsa ona mücadeleci denir,yani o kisi bir mücadele vermektedir.Bizlerse karikatüristin vermis oldugu karsi mücadeleye sadece onun karaladigi karikatüre bakip gülerek kendimizi avutuyoruz.

 

Bakin 1 Mayis bile emekci bayrami olmaktan cikarilip,siyasi bir gösteriye dönüstürüldü.Polisten dayak yiyen,hakkini alamayan,özgürlükleri kisitlananlar 1Mayis'ta AKP bakanlarini alkisladilar.Devrimci Islami Genclik adi altinda 1 Mayis'a katilan HAS Partililer,kadina özgürlük yerine,türbana özgürlük diye pankart actilar.1 Mayis'ta tam bir bölücülük gösterimi yasandi.1 Mayis Emekci bayramidir,ancak bizde bu bayram,Soroz'un sendika baskanlari ve bölücülerin organize ettigi yiginlar tarafindan tam bir bölücülük gösterisine dönüstürüldü.Mustafa Kemal'in özgürlük ve bagimsizlik mücadelesinin adi bile gecmedi 1 Mayis'ta.1Mayis'ta Allah vardi ama Atatürk yoktu.

 

saygilarla

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

odtu-ic_1.jpg

 

5 BİN İLKÖĞRETİM OKULU İMAM HATİP OLACAK!..

 

Milli Eğitim Bakanlığı'nın İlköğretim Yasası'nda yaptığı değişiklikle birlikte yurt genelinde 5 bin civarında imam hatip ortaokulu açılacak. Bakanlığın yeni bina yapamaması nedeniyle yıllardır ilköğretim okulu olarak kullanılan çok sayıda okul imam hatip ortaokuluna dönüştürülecek.

 

Eğitimde 4+4+4 hazırlıkları başladı. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, imam hatip ortaokullarının teşvik edilmesi ve yeni binaların bulunması için il müdürlüklerini uyardı. Müdürlükler de okul arayışına girdi.

 

Bakan'ın "öncelik verin" demesiyle, yaklaşık 5 bin ilköğretim okulu, bağımsız imam hatip ortaokuluna dönüştürülecek.

MEB genelgenin yanısıra il müdürlerine de, imam hatip ortaokullarının desteklenmesi için özel talimat verdi. Teşviklerle, imam hatip ortaokulu sayısının 5 bin civarında olabileceğini belirten bakanlık yetkilileri, imam hatip liseleri bünyesinde de ırtaokul kısımlarının açılacağını söyled, ve bu durumun da genelgede vurgulandığını kaydetti.

İmam hatip ortaokulları, mevcut ilköğretim okullarının bir kısmının bağımsız imam hatip ortaokullarına dönüştürülmesiyle oluşturulacak.

 

5-bin-ilkogretim-okulu-imam-hatip-olacak-1405121200_m.jpg

 

Bakan ömer Dinçer'in imam hatip ortaokulları açılmasına ilişkin genelgesi şöyle:

 

“Bunun mümkün olmadığı durumlarda imam-hatip liseleri ile birlikte kurulabileceklerdir. Ancak bu durumda imam hatip ortaokulu öğrencileri ile imam hatip lisesi öğrencilerinin okul giriş çıkış kapıları ile bahçe gibi ortak kullanım alanlarının öğrencilerin yaş seviyeleri dikkate alınarak imkanlar dâhilinde düzenlenmesi sağlanacaktır.

 

Şartların uygun olmaması durumunda aynı binada bulunan ilkokul ve ortaokul için ikili öğretim uygulaması yapılabilecektir. İkili öğretim yapan okullarda ortaokullar sabahçı, ilkokullar ise öğlenci olarak eğitim öğretim faaliyetlerini yürüteceklerdir. Çeşitli sebeplerle kapalı bulunan okulların ihtiyaç halinde yeniden kullanıma açılması için gerekli tedbirler alınacaktır."

 

Saygı Öztürk / Sözcü

Gönderi tarihi:

necmettin-erbakan-vs-fethullah-g%C3%BClen_64917.jpg

 

 

Öğrencilere, Fethullah Gülen sınavı

 

Amasya’da bir dershane, Amasya İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün izniyle okulda Fethullah Gülen’in yazdığı, Hazreti Muhammed'in hayatının anlatıldığı "Sonsuz Nur" kitabından yaklaşık 600 öğrenciye sınav yaptı. Sınavın öğrencilerin peygamberin hayatı ile ilgili eksikliklerini göstermek için yapıldığı savunuldu.

 

 

Amasya- Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Sulova Ahi Dershanesi’nin yönetici ve öğretmenlerinin kurduğu Amasya Eğitim Gönüllüleri Derneği (AGED), öğrencilere Fethullah Gülen’in yazdığı Hazreti Muhammed’in hayatının anlatıldığı “Sonsuz Nur” kitabını dağıttı.

 

Kitabın dağıtıldığı ilköğretim kategorisinde 175, ortaöğretim kategorisinde 286, yükseköğrenim kategorisinde ise 135 olmak üzere toplam 596 öğrenciye, geçen hafta sonu Amasya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün izniyle Suluova Ahi Dershanesi ve Ticaret Meslek Lisesi’nde bu kitaptan sınav yapıldı.

 

Dershane yetkilileri, sınavın İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün izniyle yapıldığını, sınavın öğrencilerin peygamberin hayatı ile ilgili eksikliklerini göstermek, öğrencilerin peybamberi ne kadar tanıdığını ölçmek için yapıldığını savundu.

 

Eğitim-Sen Amasya Şube Başkanı Cumhur Koca, “Eğitim bilimsellikten de, laiklikten de, fırsat eşitliğinde de uzaklaştırılmıştır. Cemaat ne derse o olmakta. Eğitim sisteminin ne hale getirildiğine çarpıcı bir örnek bu” dedi. Eğitim-İş Amasya Şube Başkanı Orhan Erkan da bu durumun kabul edilir olmadığını söyledi. Erkan,

 

“Atatürk ve ilkelerine tahammül edilmeyen, bilimsellikten uzak, dayatma ile yasaları da yok sayarak hareket ediyorlar” diye konuştu.

 

15 Mayıs 2012 - Mehmet Menekşe

Gönderi tarihi:

Sevgili güzel insan Politika demiş ki,;

 

"Türkiye'de rejim degistirilmistir bunu artik kabul etmeliyiz.Birseyleri kendimize inkar ederek biryerlere varamayiz.Türkiye'de artik laik bir sistem yoktur.Bunu kafamizi ne tarafa cevirirsek cevirelim görmekteyiz.Bizim yaptigimiz,sanki hala laik bir düzen varmista onu ortadan kaldirmaya calisiyorlarmis gibi kendi kendimizi avutmaktir.

Türkiye de rejim degismistir ve cikarilmasi düsünülen yeni anayasa ile adi da degisecektir.Bu ad artik Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmayacaktir."

 

Tespitiniz doğru.

Yürekten katılıyorum.

İçimden bu haksızlık, bu bir komplo teorisi demek gelse de ne yazık ki aklım bu fikri kilitliyor.

Bu bir komplo teorisi değil artık.

Gerçeğin ta kendisi.

Gönderi tarihi:

Sevgili Gugukcuk,tesekkürler.

Aslinda hersey apacik ortadadir.Atatürk'ün yapmis oldugu devrimlerin artik hicbir gecerliligi kalmamistir ve YENI GENELKURMAY isbirliginde AKP Türkiye'de ki rejimi degistirmistir.Yani Laik ve Atatürkcü sistem artik Türkiye'de mevcut degildir.Ben özellikle Genelkurmay dedim cünkü Genelkurmay son 10 yila kadarki döneminde Türkiye'nin Atatürkcü ve laik yapisinin degismemesi icin antidemokratikde olsa bircok caba göstermistir.Son 10 yil ve de özellikle son ÖZEL Baskanligindaki Genelkurmay adeta ülkeye ihanet edenlerle isbirligi halinde bir görünüme sahiptir.Demokrasi ülkeye ihanet etmekle saglanmaz.Kanla kurulan bu cumhuriyet eger kansiz olarak yikiliyorsa bunun adina ihanet denir.

 

saygilarla

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.