Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 14 Mart , 2012 Gönderi tarihi: 14 Mart , 2012 4+4+4 = AKP düzenine uygun insan yetiştirme projesinin bir aşamasıdır... EĞİTİM Bir ülkenin gelişmişlik derecesini, siyasal düzenini, yaşam kalitesini belirleyen vatandaşının niteliğidir. “Her ülke layık olduğu hükümetle yönetilir” Montesquieu’nun bu gözlemi, bir toplum yasasıdır. Demokratik düzeni, hukuk devletini, insan haklarına saygıyı, sosyal adaleti sağlayacak insan kalitesi, niteliğidir. Uyumlu insan niteliği yoksa, demokrasi, hukuk devleti, insan haklarına saygı, adalet, bir özenti olarak kâğıt üstünde kalır. Tartışılan eğitimde 4+4+4 önerisi, AKP düzenine uygun insan yetiştirme projesinin bir aşaması, bir parçası olarak algılanmalıdır. AKP türü iktidarların oluşması, uzun sürmesi, emperyalizmin Türkiye’yi yönlendirebilmesi için, halkın aydılanmaması, eğitim düzeyinin düşük düzeyde kalması gerekir. “Vicdanı hür, irfanı hür, fikri hür” gençlik AKP tipi iktidarlar ve emperyal güçler için potansiyel tehlikedir. Türkiye, nüfus sayısının etkisiyle 20 büyük ekonomi içine girmekle beraber, yaşam kalitesi açısından geri, eğitim düzeyi açısındansa çok daha geri sıralardadır. İşte asıl sorunumuz buradan kaynaklanmaktadır. Türkiye’de eğitim ne düzeyde geri kalırsa, AKP tipi iktidarların sürmesi olanağı o denli güçlenmektedir. *** Eğitim kalitesini belirleyen, derslik sayısı, okul yapımı, teknik donanım, öğrencilere tablet dağıtımı değildir; kaliteyi eğitmen, eğitici belirler. Hemen her eğitim kurumunda bina, yerleşke az çok benzer teknik donanım, demirbaş bulunur, ama eğitim düzeyi, kalitesi çok farklıdır. Bu farkı yaratan da eğitmen kadrosu ve kalitesidir. 1960’lı yılların başlarında ABD’de yüksek lisans yaparken gözlemlerimden biri de, öğrencilerin en azından bir bölümünün bazı öğretim üyelerini izlemeleri, onların ders verdikleri üniversiteleri tercih etmeleri idi. Üniversiteler, kaliteli öğretim üyeleriyle ünlenir. Belli tanınmış hocalardan ders almak bir övünme nedeni olur. Eğitimde temel sorun, sayı olarak öğretmen açığı değil, eğitici kalitesidir. Eğitmen atamalarına, bilgi, yetenek, beceri, yaraşırlık dışında başka ölçüler katarsanız eğitmen kalitesini de, eğitim kalitesini de düşürürsünüz. Belki amaç da budur. Diplomalı, eğitim görmüş etiketi taşıyan yarı cahiller yetiştirmek. Türkiye’de hemen hemen her alanda olduğu gibi eğitimde de tersine ayrım, negatif seleksiyon süreci geçerlidir. Genelde bilgi ve yeteneği yeterli olanların özgüveni daha yüksek olduğundan, daha kişilikli ve özverili davranırlar. Bu kişiler “kötü örnek” olmasın, bir ölçü oluşturmasın diye dışlanırlar. *** Üniversitelerde de öğretim elemanı yetiştirme, özellikle 1980 sonrası ciddi şekilde aksadı. Önceleri okulun başarılı öğrencilerine asistanlık önerilirken 1980 sonrası çeşitli nedenle başarılı öğrencilerin, akademik kariyer dışında başka iş alanlarına yönelmesi, kalite üzerine olumsuz etki yapmaktadır. YÖK’ün önemli işlevlerinden birisi insan kaynağı planlaması, nitelikli eğitim elemanı yetiştirmek olması gerekirken YÖK’ün farklı amaçlara hizmet etmesi veya kullanılması, ne yazık ki bu işlevini yerine getirmesini de aksatmaktadır. Bu bağlamda vakıf üniversitelerine de değinmek gerekir. Burada da sorun vakıf üniversitelerinin eğitime beklenen katkısı ne ölçüde gerçekleştirdiğidir? *** Vakıf kısaca, mal varlığının belli bir amaca özgülenmesi, tahsisidir. Mal varlığının amacı gerçekleşecek boyutta, yeterlilikte olması gerekir. Eğitim açısından yeterliliğin ölçüsü, yalnız ilk kuruluş örgütlenme giderlerinin ve duran varlık yatırımlarının gerçekleştirilmesi olmamalıdır. Mal varlığının gelirlerinin, yetenekli öğrencilere burs verme, araştırma fonu oluşturma, öğretim elemanı yetiştirme, giderlerini karşılamaya katkıda bulunması gerekir. Kuşkusuz burssuz öğrencilerden bir ücret, bir bedel alınacaktır. Ancak ana gelir kalemi öğrencilerden alınan, alınacak ücret olduğunda, vakıf eğitime katkı işlevini, yeterli burs, araştırma fonu, öğretim elemanı yetiştirme gibi işlevlerini yerine getirememekte, öğrencilerde de diploma satın alınıyormuş gibi bir izlenim yaratmakta, öğrenme çabasını azaltmaktadır. Vakıf üniversitelerinde burslu okuyanlarla burssuzlar arasında, ayrıca mezunlarının burslu öğrenim görüp görmeyenleri arasında büyük bilgi, hatta kişilik farkı gözlemlenmektedir. YÖK’ün kuşkusuz vakıf üniversitelerini de çeşitli açılardan denetlemesi gerekir. Ancak YÖK, basına yansıdığı kadarı ile “çok önemli” işleri olduğundan böyle teferruatla uğraşmamaktadır. Eğitim, yaşam boyu süren bir süreçtir. Bu sürecin dışına çıkmış kişilerden anlayıştan eğitime katkı beklenemez. ________ Ö.Akgüç Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 16 Mart , 2012 Gönderi tarihi: 16 Mart , 2012 Daha güzel bir anlatim olabilirmiydi acaba? saygilarla Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 30 Mart , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 30 Mart , 2012 Sinemaya götürse halası, kırk soru sorarsın annesi: “Hangi sinema?..” “Film nasıl?..” “Kaçta biter?..” “Elini bırakma halası...” Ama çocukların nasıl bir yaşama götürüldüğünü belirleyecek 4+4+4 diye kıyamet kopuyor meydanlarda... Sormuyorsun anne... * Halıya düştüğünde... Dolabın arkasına saklandığında... Kapının önüne çıktığında diyelim... Arkasından camdan bağırdığında kırk mahalle duvar: “Ceeeeeemmmmm...” İmam çocuğun yaşamını değiştiriyor... Eğitimini kendine göre yeniden düzenliyor... Sanki “gâvur” çocuğuymuş gibi, onu “dindar nesil” yapacağını söylüyor... Hangi karanlık sokakta kaybolmak tehlikesi bekliyor çocuğu?.. Ama annesi, sessizsin... * Medeni dünyanın neresinde daha 5 yaşında oyunlarından koparıp annesinin elinden alsalardı çocuğunu... Ya da dünyanın neresinde; çocuğunun 8 yıllık temel eğitimini 4 yıla indirselerdi... Cin tuzaklar kursalardı bebeğine... Bir milyon anne meydandaydı... Dünyanın neresinde olsaydı... Beşikler, çocuk arabaları çoktan bırakılmıştı TBMM’nin önüne... Bebeklerine söyledikleri ninnileri söyleyeceklerdi meydanlarda... Ve kimse durduramayacaktı anneleri... Çünkü anne olmak öyle bir şey... Ama anneye “4+4+4 nedir?” diye sor istersen... Bihaber... * İşte... Sadece yiğit KESK emekçileri oradaydı, alnı öpülesi... Ve bir avuç eli öpülesi yürekli Eğitim-Sen’li öğretmen sadece... Polisin copu, gazı, boyalı suyu, saldırısı, dayağı, tekmesi karşısında çocukların geleceğini vermek istemediler... O kadar... Anneler, babalar ise yoktu... * Dün saydım: Çocuk, öğrenci, eğitim, anne, okul, zart, zurt ile ilgili tam 1300 dernek ve vakıf var... Çocuk sevgisini malzeme yapmış yonta yonta gidiyorlar bir bakıma... “Fon dağıtılacak” deselerdi, hepsini meydanda görecektiniz... Utanmadan... Ama bir ulusun tüm çocuklarının geleceği saptırılıyor, onlar da gözükmediler... * Ama anne, önce sen... Sen neredeydin?.. Son birkaç günde neler oldu bir bilsen... * Çocuklar sorduğunda şöyle dersin artık: “Leylek getirdi, imam götürdü...” Alıntı
Φ morbezelye Gönderi tarihi: 31 Mart , 2012 Gönderi tarihi: 31 Mart , 2012 Yorum yok yahu... Yok işte... Görünen köy kılavuz mu istermiş! "Onların gözü vardır görmezler, onların kulakları vardır duymazlar, onların dili vardır konuşmazlar!.." Günümüzün koşullarına uyarlayan ünlü düşünür.. R.T.Erdoğan... (T.C. İleri demekrasisinin Başbakanı?..) Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 31 Mart , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 31 Mart , 2012 Yorum yok yahu... Yok işte... Görünen köy kılavuz mu istermiş! "Onların gözü vardır görmezler, onların kulakları vardır duymazlar, onların dili vardır konuşmazlar!.." Günümüzün koşullarına uyarlayan ünlü düşünür.. R.T.Erdoğan... (T.C. İleri demekrasisinin Başbakanı?..) Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.