Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

***

 

nista.gif

Danıştay Başkanı Çörtoğlu'nun (solda) konuşması, Başbakan Erdoğan ve Meclis Başkanı Arınç'ın sözlerine yanıt,

Cumhurbaşkanı Sezer'in uyarılarına destek gibiydi.

Erdoğan, tepkisini, konuşma bitince salondan çıkarak gösterdi.

FOTOĞRAF: ADEM ALTAN

 

 

Danıştay'dan iktidara üç uyarı

 

Danıştay'ın 138. kuruluş yıldönümü töreninde konuşan Başkan Sumru Çörtoğlu, hükümetin kadrolaşma yapmamasını ve yargı kararlarına uymasını istedi.

Çörtoğlu, 'Anayasal düzeni hedef alan irticai oluşumlar var' dedi

 

ANKARA - Danıştay'ın yeni Başkanı Sumru Çörtoğlu, laikliğe yeni tanım isteyen TBMM Başkanı Bülent Arınç'a, mevcut laiklik tanımına sıkı sıkıya bağlılık mesajıyla karşılık verirken, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e de destek verdi.

Danıştay'ın 138. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle düzenlenen törene Sezer ve Erdoğan'ın yanı sıra bakanla yüksek yargı mensupları katıldı. Önceki hafta Danıştay Başkanlığı'na seçilen Çörtoğlu, konuşmasında şunları söyledi:

Erdoğan'a yanıt: (Erdoğan'ın 'yargı icraatımızı engelliyor' yönündeki yakınmalarıyla ilgili) Danıştay, anayasal konumunun gereği olarak hukuka uygunluk denetimi yaparken, idarenin, Anayasa'ya, yasaya ve hukuka uygun icraatına engel olmamakta; yalnızca, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmayı hedeflemektedir. Bu görevinden dolayı Danıştay'a yöneltilen eleştiri ve yakınmalarda haklılık payı bulunmamakta, eleştirilerin hukukun üstünlüğü konusundaki anlayış farkından kaynaklandığı düşünülmektedir.

Yargı kararlarına uyun: İdarenin, bazı kararlarının uygulanmasından kaçındığı, geciktirdiği, geçmişte bu yönde alınmış kararları gerekçe göstererek yargı kararlarının gereklerini yerine getirmediği gözlenmektedir.

Kadrolaşma sürüyor: Ülkemizde, her iktidar değişikliğinde yönetici kadrolarında bulunanların değiştirilmesi uygulaması günümüzde de sürmekte ve bu durum, nitelikli, yetişmiş kamu görevlilerini hizmetten soğutmanın dışında kamu yönetiminde istikrarı da bozmaktadır. Kamu yönetimine büyük zarar veren bu uygulama sürdürülmemelidir.

İki ciddi tehdit: Ülkenin gündemindeki iki temel sorundan biri bölücülük, diğeri ise irticadır. Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Türk kavramı, ırk esasına dayanmayıp birleştirici bir unsurdur. İç ve dış kaynaklar tarafından da desteklenen irtica ve bölücülüğün, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına, birlik-bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğu tartışmasızdır.

Laiklik uyarısı: Din ve vicdan özgürlüğü kapsamına girmeyen ve Devletin anayasal düzenini hedef alan bazı irticai oluşumların ortaya çıktığını gösteren olguların bulunduğu kuşkusuzdur. Laiklik ilkesinin Anayasa ve yargı kararları doğrultusunda özümsenip, ödün verilmeden uygulanması gerekmektedir. Laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı belirtilerek laiklikten ne anlaşılması gerektiği açık ve net bir şekilde ortaya konulmuştur...

 

Din özgürlüğünün sınırı: Din ve vicdan özgürlüğü kamu düzenini bozucu eylem haline dönüşmedikçe, devletin gözetim ve denetim işlevi de söz konusu değildir. Ancak, dinin bireyin manevi alanının dışına çıkarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışlara dönüşmesi durumunda, kamu düzenini ve güvenliğini korumak amacıyla Anayasa'nın öngördüğü sınırlamaların yapılması, laiklik ilkesinin gereğidir. Din, devlet işlerinde egemen olamaz; devletin toplumsal, siyasal ve ekonomik yapısı dini kurallara dayandırılamaz.

 

Erdoğan: Saygılıyız

 

Başbakan Erdoğan, konuşma bitince hemen salondan ayrıldı. Çörtoğlu, Erdoğan'ın önceden erken ayrılacağını ilettiğini söyledi. Erdoğan, Avusturya'ya hareketinde, "Ülkemizin gündeminde olmayan şeyleri düşünmek doğru değil. Bu tür düşüncelere tabii ki Anayasa içerisinde saygı duyarak sürecimizi çalıştırıyoruz. Saygı duymak zorundayız" dedi.

 

Kaynak:© RADİKAL 11/05/2006

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

nista.gif

Danıştay Başkanı Çörtoğlu'nun (solda) konuşması, Başbakan Erdoğan ve Meclis Başkanı Arınç'ın sözlerine yanıt,

Cumhurbaşkanı Sezer'in uyarılarına destek gibiydi.

Erdoğan, tepkisini, konuşma bitince salondan çıkarak gösterdi.

FOTOĞRAF: ADEM ALTAN

Danıştay'dan iktidara üç uyarı

.

.

.

Başbakan Erdoğan, konuşma bitince hemen salondan ayrıldı. Çörtoğlu, Erdoğan'ın önceden erken ayrılacağını ilettiğini söyledi. Erdoğan, Avusturya'ya hareketinde, "Ülkemizin gündeminde olmayan şeyleri düşünmek doğru değil. Bu tür düşüncelere tabii ki Anayasa içerisinde saygı duyarak sürecimizi çalıştırıyoruz. Saygı duymak zorundayız" dedi.

 

Kaynak:© RADİKAL 11/05/2006

 

*tna

***

 

Ne demisler;anlayana sivrisinek saz anlamayana ise davul zurna bile az!!!

Gönderi tarihi:

***

 

‘Devlet yargıya sahip çıkmadı’

Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, uyarmalarına rağmen devleti yönetenlerin,

Danıştay kararlarına yönelik demeçler vererek ve yargıya sahip çıkmayarak hata yaptığını söyledi.

 

Çörtoğlu yaptığı açıklamada ;

Saldırının bir takım basın-yayın organlarının hedef göstermesi ve devlet adına yetki kullanan makamların,

sorumsuz ve cesaretlendirici beyanları sonucu gerçekleştiğini vurguladı.

Sezer: Tarihe kara bir leke

 

Danıştay Başkanı Çörtoğlu, başkanvekilleri Tansel Çölaşan ve Gönül Önbilgin, Danıştay Başsavcısı Zafer Kantarcıoğlu, Danıştay daire başkanları, üyeler, tetkik hakimleri ve savcılar, Genel Kurul Salonunda öğleden sonra bir araya geldiler.

 

Çörtoğlu, demokratikve laik Cumhuriyet’in temel güvencelerinden olan Danıştayın,

bugün anayasadan aldığı yetki ile Türk milleti adına yargılama görevini yerine getirdiği sırada,kendisini,

dolayısıyla hukuku, anayasayı, Cumhuriyeti, devleti ve milleti hedef alan menfur bir saldırıya uğradığını kaydetti.

 

Çörtoğlu, “Bu saldırı meslektaşlarımızı kişisel olarak hedef alan bir saldırı değildir.

Bu saldırı, mensuplarının kamuoyumuzun bilgisinde olan kimi kararları dolayısıyla

bir kısım sorumsuz basın ve yayın kuruluşları ile yazarlarınca hedef gösterilmeleri,

devlet adına yetki kullanan makamlarca da cesaretlendirici, ihtiyatsız beyanlarda bulunulması sonucu gerçekleşmiştir.

 

Başkanlığımızca önceki tarihlerde yapılan basın açıklamalarında ve10 Mayıs 2006 tarihinde düzenlen Danıştay’ın

138. Kuruluş Yıldönümü töreninde Danıştay adına yaptığım konuşmada bu hususlar altı çizilmek

ve tehlikeye işaret edilmek suretiyle vurgulanmasına karşın,

devlet yetkisini kullanan en üst makamların açıklamalarında maalesef bu tehlike hafife alınarak göz ardı edilmiştir.

Yargısına sahip çıkmayan devlet bu olayda büyük yara almıştır ” dedi.

 

Danıştay Başkanı, başkanvekilleri, başsavcı, daire başkanları ve üyelerin cüppeli olarak hazır bulunduğu açıklamadan sonra, Danıştay mensupları ayağa kalkarak uzun süre alkışlı protestoda bulundular.

 

Danıştay’da silahlı saldırı

GEÇEN HAFTA UYARMIŞTI

 

Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu geçtiğimiz hafta Danıştay’ın 138’inci kuruluş yıldönümünü nedeniyle düzenlenen törende yaptığı konuşmada, kimi kararlara karşı duyulan memnuniyetsizliğin, eleştiri ve yorum sınırlarını aştığını söylemiş ve karara katılan yargı mensuplarının kişisel bilgi ve fotoğraflarına gazete sayfalarında yer verilmek suretiyle ‘yıpratma, hatta hedef gösterme’ girişimine dönüştürüldüğü uyarısında bulunmuştu.

 

NTV

Güncelleme: 16:29 TSI 17 Mayıs 2006 Çarşamba

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

Bu tuzağa düşmeyelim!

 

Danıştay 2. Dairesi'ne karşı gerçekleştirilen menfur silahlı saldırı sonrası ülkemizde,

siyasi ve fikri zemin daha da kırılgan hale geldi.

Bu saldırının tartışmalı türban kararını veren daireye yapılmış olmasının sonuçlarını tartışmadan önce bazı tespitler yapalım:

1) Ülkemizde laik Cumhuriyet kurumlarını ve değerlerini içine sindirmeyen,

bu kurum ve değerlerin yerine dine dayalı kurum ve değerleri ikame etmek isteyen grupların varlığı tartışmasızdır.

 

2) Bu grupların zaman zaman örgütlü ve kitlesel, zaman zaman bireysel nitelikte olmak üzere

rejim ve hukuk düzenine karşı silahlı, silahsız eylem ve girişimleri olmaktadır.

3) Cumhuriyetin ve onun kurumlarının kendisini bu eylem ve girişimlere karşı korumak

ve güçlendirme hakkı ve görevi mevcuttur.

4) Ancak bu koruma hakkı ve görevi, çağdaş hukuk düzeni ve demokratik kurallar çerçevesinde yürütülmelidir.

5) Diğer taraftan, ülkemizde demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri sorunu da mevcuttur.

Cumhuriyete karşı girişimleri gerekçe veya bahane olarak gösterip, demokrasiyi ve

hukuk düzenini ortadan kaldırmayı amaçlayan grupların varlığı da bir gerçektir.

6) Cumhuriyete karşı girişimlerin mevcudiyeti, ülkemizde haklar ve özgürlükler sorununun gözardı edilmesini gerektirmez,

çünkü demokrasisiz ve hukuksuz bir cumhuriyetin çağdaş bir dünyada yeri ve anlamı yoktur.

Bu alçakça saldırı sonrasında, haklar ve özgürlükleri savunan kişilerin işleri daha da zorlaşmıştır.

Tıpkı geçmişte toplumsal adaletsizliğe karşı çıkan insanların sol görünümlü teröristler bahanesiyle susturulması,

 

Kürt kimliğine yönelik adaletsizliğe karşı çıkanların terör örgütü PKK bahanesiyle sindirilmesi gibi

artık başörtüsü konusunda bireysel özgürlük talebini savunanlar,

AB doğrultusunda haklar ve özgürlüklerin genişlemesini savunanlar da,

Danıştay saldırısı gerekçesiyle susturulmak istenecektir.

 

Bu tuzağa düşmeyelim:

 

Türkiye'de bağımsızlık, demokrasi, eşitlik ve sosyalizm taleplerini yükseltenlerin hepsi nasıl Kızıl Kmerci,

Polpot'çu ya da Stalinci değil idiyse; Ülkemizde "Kürtler bir etnik grup olarak mevcuttur ve

Kürt kökenli yurttaşlarımızın haklı ve çözülmesi gereken kültür ve kimlik sorunları mevcuttur" diyenlerin

hepsi nasıl PKK'lı ya da bölücü ayrılıkçı değil ise, başörtüsü takmak

ya da takmamak bireysel ve toplumsal yaşamda bir özgürlük sorunudur diyenlerin hepsi de irticacı,

Hizbullahçı ya da radikal islamcı değildirler.

 

Unutmayalım:

 

Sorunumuz özgürlükten kaynaklanmıyor;

Karşı karşıya kaldığımız sorunlar: Özgürlüğün, demokrasinin ve cumhuriyetin birbirine karşıt ve

düşman kavramlar olarak görülmesi ya da gösterilmesinden kaynaklanıyor.

Tekrarda fayda var:

Bu tuzağa düşmeyelim !..

 

 

 

 

Kaynak:41.jpg ... 41.gif... ... * Sabah.com.tr * 19. mayıs. © 2006

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

Ata’ya şikáyet

 

Yargı mensupları dün onbinlerce vatandaşla birlikte Anıtkabir’deydi. İlk kez mozole başında alkışlı protesto yaşanırken, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi Başkanı özel deftere ’’Hiçbir güç bizi çizdiğiniz yoldan döndüremez’’ diye ortak yazı yazdı.

 

DANIŞTAY’A düzenlenen silahlı saldırının ardından dün onbinler, Anıtkabir’e yürüdü. Türkiye’nin dört bir yanından gelen hakim, savcı, avukat, öğretim üyesi, öğrenci ve vatandaşlar, Anıtkabir’de ilklerin yaşanmasına neden oldu. Anıtkabir ilk kez mozole başında alkışlı protestoya sahne olurken, yine ilk kez yüksek yargının ikisi kadın üç başkanı, Anıtkabir özel defterinde bir kınama metnine ortak imza attı.

 

ORGANİZASYONSUZ ONBİNLER GELDİ

 

Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Yargıtay Başkanı Osman Arslan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, Danıştay Başsavcısı Zafer Kantarcıoğlu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, YÖK Başkanı Prof.Dr. Erdoğan Teziç, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin Başkanları, Sayıştay Başkanı Mehmet Damar, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Boyrazoğlu, 30’a yakın ilin baro başkanı, MGK eski Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç Danıştay 2.Dairesi’ne yapılan saldırıyı lanetletlemek üzere Anıtkabir’i ziyaret etti. Saat 10.30’dan itibaren toplanan yargı mensupları, Aslanlı Yol’dan yürüyüşe başladı. Herhangi bir organizasyon yapılmamasına rağmen yargı mensuplarının arkasında onbinlerce vatandaş yürüyüşe katıldı. Yürüyüşe, yargı mensupları, öğretim üyeleri ve avukatlar cüppeleriyle katıldı. Çankaya Belediyesi işçileri törene iş giysileri, öğrenciler ise önlük ve formalarıyla katıldılar.

 

TÜRKİYE, İRAN OLMAYACAK

 

Yargı mensupları Anıtkabir’in avlusuna girerken onbinlerce kişinin alkışlarıyla karşılandı, bir yandan da "Türkiye laiktir, laik kalacak", "Yargıya uzanan eller kırılsın", "Türkiye İran olmayacak" sloganları atıldı. İstiklal Marşı, Gençlik Marşı ve 10. Yıl Marşı’nı da okuyan vatandaşlar, Çörtoğlu, mozoleye çelenk koyarken, alkışlarla saldırıyı protesto ettiler. Mozole başında alkış yasak olmasına askerler, müdahale etmediler.

 

BİR METNE ÜÇ İMZA

 

Çörtoğlu’nun Anıtkabir özel defterine yazdığı metni Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu ve Yargıtay Başkanı Osman Arslan da imzaladı. Metin özetle şöyle: "Ulu Önder Atatürk, kurduğun laik Cumhuriyetin ve temel ilkelerinin yılmaz bekçisi Danıştay, Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanırken kuruluşunun 138. ve doğumunuzun 125. yılında hain bir saldırıya uğramıştır. Yüce huzurunuzda bu saldırıyı nefretle kınıyor, hukukun üstünlüğünü savunurken, hiçbir gücün bizi, sizin ilkelerinizden, düşüncelerinizden ve çizdiğiniz yolumuzdan döndüremeyeceğini, tüm yüreğimizle bir kez daha ifade ediyor, önünde saygıyla eğiliyoruz."

 

Tek ses, tek yürek

 

Danıştay binası önündeki protestolar dün sabahtan itibaren hız kazandı. Sendikacılar, adliye çalışanları ve vatandaşların, Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle yaptığı protestolar gün boyunca sürdü.

 

Molla İran’a

 

DANIŞTAY binasının önü, saldırının gerçekleştiği andan itibaren olayı kınayan vatandaşların, Hükümet’i protesto ettiği bir yer haline geldi.

 

Dünkü protestolar sırasında, "Hükümet istifa, Başbakan istifa", "Başbakan İran’a, Mollalar İran’a", "Katil iktidar", "Yargıya uzanan eller kırılsın", "Katiller halka hesap verecek", "Türkiye laiktir, laik kalacak" sloganları atıldı, "Kimsenin gücü laik cumhuriyeti yıkmayacak şeklinde" dövizler taşındı.

 

YÜRÜDÜLER

 

Danıştay çalışanları, tektik hakimleri ile idare mahkemesi hakimlerinin bulunduğu grup dün Danıştay önünde toplanan sendikacı ve adliye çalışanlarıyla Anıtkabir’e dek yürüdü. Necatibey’den yeni başbakanlığın bulunduğu köşeye gelen yargı grubu çok sayıda polisin güvenlik barikatı kurduğunu görünce, "Başbakan’ı korumak için bize karşı önlem almışlar" diye tepki gösterdiler.

 

Yurtta onbinler yürüdü

 

DANIŞTAY 2. Dairesi üyelerine yönelik saldırı yurtta nefret uyandırdı. Ankara’da 10 binlerin Anıtkabir’e yürüdüğü saatlerde birçok ilde de hukukçular, bilimadamları sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar saldırıyı protesto etti.

 

İstanbul Adalet Sarayı’nda görevli hakim ve savcılar, saldırıda hayatını kaybeden üye Mustafa Yücel Özbilgin ve yargı şehitleri için 2 dakika saygı duruşunda bulundu. Bakırköy ve Kadıköy adliyelerinde de hukukçular saldırıyı protesto etti. Birçok sivil toplum kuruluşu da Taksim Atatürk Anıtı’na yürüdü.

 

Denizli Barosu’nun çağrısına uyan avukatlar, dün duruşmalara girmedi.

 

Adana, Diyarbakır Manisa ve Zonguldak’ta da saldırıyı kınayan yürüyüşler yapıldı.

 

 

Kaynak:© Copyright 2006 Hürriyet19 Mayıs 2006

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

Dostça bir öğüt...

 

BİR başbakan için ne hazin şey...

 

Kendisine "yönetmesi" için teslim edilmiş bir devletin en önemli kurumlarından biri,

 

o devletin temel ilkelerini koruduğu için silahlı saldırıya uğruyor,

 

değerli bir yüksek yargıç görevi başında öldürülüyor...

 

 

Ama o laik devleti ve onun laiklik ilkesini korumaya namusu ve şerefi üzerine söz veren Başbakan,

 

şehit yargıcın cenaze törenine katılamıyor.

 

 

Katılamıyor çünkü törene katılanların kızgınlığından, tepkilerinden korkuyor.

 

 

Görevini, iktidara geldiği zaman verdiği sözlere uygun şekilde yapsaydı,

 

yani laiklik ilkesini koruma konusunda samimi ve titiz olsaydı, böyle korkmasına elbet sebep olmazdı.

 

Hazin bir gerçek... Özellikle Büyük Atatürk’ün bağımsız, laik, çağdaş bir ulus yaratmak amacıyla

 

Samsun’a çıkışının 87’nci yıldönümünde çok daha hazin...

 

 

Bu, partisi seçimi kazandığı akşam televizyon kameraları önünde "Sadece Adalet ve Kalkınma Partisi’nin değil

 

hangi siyasi eğilimden olursa olsun, tüm insanlarımızın ve tüm ulusumuzun iktidarı olmayı" vaat eden adamın,

 

bir kısım vatandaşlarını aldattığının kanıtı olan bir korkudur.

 

 

Önceden yapılmış programını iptal etmeyip Antalya’ya giden Başbakan Tayyip Erdoğan,

 

o sırada Ankara’yı ağlatan törenleri de TV’den anlaşılan izleyemedi.

 

Sık sık kulağına fısıldanan gelişmelerle ilgili bilgi almakla yetindi.

 

 

Yeterince izleyemediği inancıyla biz kendisine o törenleri anlatalım:

 

Mustafa Yücel Özbilgin’in şahadeti nedeniyle Anıtkabir’e giden yargıçları, rektörleri, öğretim üyelerini,

 

avukatları ve üniformalı subayları görmeye değerdi. Orada onbinlerce insan vardı.

 

Bu onbinler Büyük Atatürk’ün huzurunda saygı duruşunda bulunurken ve manevi kabrinin önünden geçerken

 

"laik rejimi yıktırmayacaklarına" yemin ettiler.

 

 

Hem de onların yemini, kürsüde dudak ucuyla okunan türden değildi.

 

Onlar altına tüm benliklerinin, tüm onurlarının mührünü bastıkları yemini ettiler.

 

 

Danıştay İkinci Daire Üyelerinin şahsında laik Anayasal rejimi hedef alan kurşunlar özellikle kadınlarımızı isyan ettirdi.

 

Başbakan Tayyip Erdoğan bilmiyoruz bunun ne kadar önemli ve anlamlı olduğunun farkında mı?

 

Farkında değilse diye söylüyoruz: Kadınların üstlendiği hiçbir mücadele başarısızlıkla sonuçlanmaz.

 

 

Demek istiyoruz ki:

 

Başbakan Tayyip Erdoğan çok önemli bir yol ayrımındadır:

 

Ya verdiği sözlere sadık kalacak ve laik Cumhuriyeti koruma görevini samimiyetle yerine getirecek,

 

yahut da Türkiye’yi büyük badirelere sürükleyecektir.

 

 

Birinci şık, ona seçmen kaybettirir, hatta iktidarı bile kaybetmesine sebep olabilir ama Türkiye’ye bir devlet adamı kazandırır.

 

İkinci şık ona ve Türkiye’ye neyi kaybettirir, doğrusu düşünmek bile istemiyoruz.

 

Tercih kendisinindir.

 

 

Kaynak:1b.jpg... Oktay EKŞİ [email protected]

© Copyright 2006 Hürriyet19 Mayıs 2006

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

Dostça bir öğüt...

 

BİR başbakan için ne hazin şey...

 

Kendisine "yönetmesi" için teslim edilmiş bir devletin en önemli kurumlarından biri,

 

o devletin temel ilkelerini koruduğu için silahlı saldırıya uğruyor,

 

değerli bir yüksek yargıç görevi başında öldürülüyor...

Ama o laik devleti ve onun laiklik ilkesini korumaya namusu ve şerefi üzerine söz veren Başbakan,

 

şehit yargıcın cenaze törenine katılamıyor.

Katılamıyor çünkü törene katılanların kızgınlığından, tepkilerinden korkuyor.

Görevini, iktidara geldiği zaman verdiği sözlere uygun şekilde yapsaydı,

 

yani laiklik ilkesini koruma konusunda samimi ve titiz olsaydı, böyle korkmasına elbet sebep olmazdı.

 

Hazin bir gerçek... Özellikle Büyük Atatürk’ün bağımsız, laik, çağdaş bir ulus yaratmak amacıyla

 

Samsun’a çıkışının 87’nci yıldönümünde çok daha hazin...

Bu, partisi seçimi kazandığı akşam televizyon kameraları önünde "Sadece Adalet ve Kalkınma Partisi’nin değil

 

hangi siyasi eğilimden olursa olsun, tüm insanlarımızın ve tüm ulusumuzun iktidarı olmayı" vaat eden adamın,

 

bir kısım vatandaşlarını aldattığının kanıtı olan bir korkudur.

Önceden yapılmış programını iptal etmeyip Antalya’ya giden Başbakan Tayyip Erdoğan,

 

o sırada Ankara’yı ağlatan törenleri de TV’den anlaşılan izleyemedi.

 

Sık sık kulağına fısıldanan gelişmelerle ilgili bilgi almakla yetindi.

Yeterince izleyemediği inancıyla biz kendisine o törenleri anlatalım:

 

Mustafa Yücel Özbilgin’in şahadeti nedeniyle Anıtkabir’e giden yargıçları, rektörleri, öğretim üyelerini,

 

avukatları ve üniformalı subayları görmeye değerdi. Orada onbinlerce insan vardı.

 

Bu onbinler Büyük Atatürk’ün huzurunda saygı duruşunda bulunurken ve manevi kabrinin önünden geçerken

 

"laik rejimi yıktırmayacaklarına" yemin ettiler.

Hem de onların yemini, kürsüde dudak ucuyla okunan türden değildi.

 

Onlar altına tüm benliklerinin, tüm onurlarının mührünü bastıkları yemini ettiler.

Danıştay İkinci Daire Üyelerinin şahsında laik Anayasal rejimi hedef alan kurşunlar özellikle kadınlarımızı isyan ettirdi.

 

Başbakan Tayyip Erdoğan bilmiyoruz bunun ne kadar önemli ve anlamlı olduğunun farkında mı?

 

Farkında değilse diye söylüyoruz: Kadınların üstlendiği hiçbir mücadele başarısızlıkla sonuçlanmaz.

 

 

Demek istiyoruz ki:

 

Başbakan Tayyip Erdoğan çok önemli bir yol ayrımındadır:

 

Ya verdiği sözlere sadık kalacak ve laik Cumhuriyeti koruma görevini samimiyetle yerine getirecek,

 

yahut da Türkiye’yi büyük badirelere sürükleyecektir.

Birinci şık, ona seçmen kaybettirir, hatta iktidarı bile kaybetmesine sebep olabilir ama Türkiye’ye bir devlet adamı kazandırır.

 

İkinci şık ona ve Türkiye’ye neyi kaybettirir, doğrusu düşünmek bile istemiyoruz.

 

Tercih kendisinindir.

Kaynak:1b.jpg... Oktay EKŞİ [email protected]

© Copyright 2006 Hürriyet19 Mayıs 2006

 

*tna

***

 

 

 

 

gecekusu bu bilgileri paylastigin icin saol ilkkez burda okudumm ve cok etkilendimm

yazilarin her harfinde bir gerceklik akiyoo....

oldurulen imam olsaydi basbakan giderrdi....

Gönderi tarihi:

gecekusu bu bilgileri paylastigin icin saol ilkkez burda okudumm ve cok etkilendimm

yazilarin her harfinde bir gerceklik akiyoo....

oldurulen imam olsaydi basbakan giderrdi....

***

 

Sevgilgi 'hayal_et'... birde Aşağıdaki linkteki "Can dündar"ın yazısını da gözden geçirmelisin...

 

türbanı her yere sokmaya çalışan zihniyet laikliğe ne kadar zarar veriyorsa,

 

hükümete duyduğu öfkenin acısını öğrenciden, velisinden çıkaran yaklaşım da o kadar zarar veriyor.

 

"Din siyasallaşmasın" denirken, kamusal alanda "yasak bölgeler"in sınırı günden güne genişletilerek

 

mütedeyyin kitleler hepten muhalefete itiliyor. .... ..... (mütedeyyin: Dindar.)

Bu ortamda bulanık suda kimler balık avlıyor onu da görmek gerekir diye düşünüyorum...

 

 

Selam ve sevgiler...

 

 

 

http://www.turkish-media.com/forum/

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

Şener: Tepkiler doğal

 

Danıştay’a yapılan saldırıda ölen Özbilgin’in cenaze töreninde vatandaşlardan tepki gören Başbakan Yardımcısı Şener “Bunu günün atmosferi içerisinde doğal karşılamak gerekir diye düşünüyorum” dedi.

 

ANKARA - Şener “Öngörülebilir bir tepkiyi tolere edebileceğim düşüncesi içerisinde törene katıldım ve sonuç olarak aşırı dozda herhangi bir sonuç ortaya çıkmadı”dedi.

 

CENAZE TÖRENİNDEKİ TEPKİLER

 

Şener Danıştay’a saldırıda hayatını kaybeden Yücel Özbilgin’in cenaze töreni sırasında vatandaşların tepkilerini değerlendirdi. Şener İçişleri Bakanlığı’ndaki törene de Kocatepe Camii’ndeki törene katıldığını belirterek “Öngörülebilir bir tepkiyi tolere edebileceğim düşüncesi içerisinde törene katıldım ve netice itibariyle öngörülemeyen bir dozda ortaya herhangi bir sonuç çıkmış değildir. Bunu da günün atmosferi içerisinde doğal karşılamak gerekir diye düşünüyorum” dedi.

 

SADECE TEPKİ OLMADI

 

Bakan Şener tören sırasında sadece tepki yaşanmadığını iltifat sözleri de aldığını söyledi. Şener “Yanımda herhangi bir emniyet görevlisi olmadan girdim caminin avlusuna ve sağım solum kalabalık bir şekilde herhangi bir koridor da açılmadan yürüdüm. İnsanlar çok yakındı bana. Her an bir el veya başka müdahelede bulunabilirlerdi ama musalla taşının olduğu bölgeye yaklaşıncaya kadar zaten hiç kimseden herhangi bir olumsuz tepki duymadım.

 

Hatta bunun ötesinde iltifat sözleri aldığım noktalar da oldu. Yani iyi şeyler söyleyenler de oldu ama bir noktadan sonra çok sınırlı sayıda kişinin bazı olumsuz davranışları oldu. Onları da anlayışla karşılamam gerektiğini düşündüm.tüm bu olayları vatandaşlarımızın günün hassasiyeti içerisinde gösterdikleri bir tepki olarak değerlendirdiğimi belirtmek isterim” dedi.

 

Kaynak: NTV

Güncelleme: 14:54 TSI 19 Mayıs 2006 Cuma

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

kace.gif

Dört kişilik baskın: Tetikçi Alparslan Arslan "Tek başıma yaptım" dese de Danıştay'ı üç arkadaşıyla birlikte basmayı planladığı ortaya çıkmıştı.

Yakalanan bu kişiler, Cumhuriyet'e atılan bombaların da failleri.

 

FOTOĞRAF: TOLGA AKINER

Tuhaf bir çete

 

Danıştay'a saldırının failleri yakalandıkça, ilişki ve amaçları konusundaki sorular çoğalıyor. Kilit isim Tekin dün bıçaklanmış bir halde ortaya çıktı

RADİKAL - İSTANBUL - Danıştay'a kanlı baskının ardından yapılan soruşturma sonucu ortaya çıkan ve çeşitli medya organlarına yansıyan bilgiler, herkesin kafasını karıştırmış durumda. Yetkililerin açıklamalarına göre ise her şey aydınlandı, çünkü sadece Danıştay'daki katliam girişimi değil, aynı zamanda Cumhuriyet gazetesine düzenlenen bombalı saldırının failleri de yakalandı. Ne var ki, Danıştay'a yönelik saldırının gerçekleştiği 17 Mayıs'tan bugüne geçen dört günlük sürede ortaya çıkan bilgi ve bulgular, faillerin kimliklerinin dışında hiçbir netlik içermiyor. Saldırıları gerçekleştirenlerin asıl hedefleri ve arkalarındaki güç odakları konusunda ise henüz ilerleme sağlanabilmiş değil.

 

Bulgular ve ortaya atılan sorular, Akın Birdal suikastından bu yana adını pek duyurmayan Türk İntikam Tugayı'nın (TİT) yeniden faaliyete geçmiş olabileceği ihtimalini öne çıkardı. Cumhuriyet gazetesine atılan ilk iki bombanın ordu malı MKE yapımı olması bir başka ilginç ayrıntı. Elde bulunan bütün aksi delillere karşın yine de saldırıları gerçekleştiren kişilerin bir psikopat topluluğu olabileceği yönündeki ihtimal henüz tümüyle devre dışı kalmadı. Çünkü, yakalanan kişiler arasında çek senet işi yapmış, sokak arası mafyasına bulaşmış, hırsızlık ve gasp suçundan sabıkası olanlar var. Ama bu, Susurluk tarzı ya da 28 Şubat'ın ünlü 'andıç' operasyonları benzeri bir derin devlet provokasyonunu ya da yargıyı sindirmeye yönelik irticai bir komplo ihtimalini de gündemden çıkarmaya yeterli değil.

'Uyuyan hücreler' mi?

 

Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haber, farklı bir olasılığa da dikkat çekti. Gazetenin haberine göre, saldırganlar çok kompleks bir örgütün değil, 'uyuyan hücreler' olarak bilinen yapılanmanın unsurları olabilirler. Haberde, "Bu olasılık düşünüldüğünde, saldırganların içinde yer aldığı hücrenin daha büyük kompleks örgütlerce aktive edilmiş olması mümkün görünüyor. Hücre yapılanmasında hiyerarşi olmadığından, saldırıyla hedefleneni saldırganlar da bilmeyebilir" deniliyor.

Saldırıların ardından ortaya atılan ilginç iddialarla manipülasyon çabaları da eksik olmadı. Bunlardan en ilginçlerinden birisi, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'ndan geldi. Yazıcıoğlu, Arslan'ın babasının ifadesine dayanarak, "Arslan Bulgar göçmeni bir hocayla buluşmuş ve baygınlık geçirmiş. Babası, Arslan'ın bu adamla tanıştıktan sonra garip davranışlar sergilediğini gözlemlemiş" dedi.

Örgütlü oldukları kesin

 

Danıştay'a düzenlediği saldırının hemen ardından olayın zanlısı olarak yakalanan İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat Alparslan Arslan, ilk ifadesinde "Yalnızım" dedi, ama bunun doğru olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Soruşturma sonuçlarına göre, hem Danıştay, hem de Cumhuriyet gazetesi saldırılarını düzenleyenler aynı kişilerdi, sayıları en az dörttü ve saldırılarla doğrudan ilgisi olanların sayısı da 10 kişi civarındaydı. İşte, Türkiye'yi sarsan çete hakkında medyaya sızan bilgiler ve ortaya atılan kuşkular:

 

Danıştay'a yapılan saldırının hemen ardından Arslan Glock marka silahıyla birlikte yakalandı. Saldırı sırasında "Allah'ın askeriyim" diye bağırmıştı. Aracında Vakit gazetesinin Danıştay üyelerini teşhir ettiği nüshası bulundu. Evinde ise Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasının haberlerinin yer aldığı kupürler vardı. Aracından çıkan Ulusal Kanal araç kartı ile Vatansever Kuvvetleri Güç Birliği'ne ait kartvizit dikkat çekiciydi. Alparslan Arslan'ın aracında yapılan aramada biri Browning, diğeri Glock marka iki silah daha yakalandı ki, bu, eylemde yalnız olmadığının ilk işaretini oluşturdu. Arslan, Danıştay üyelerinin üzerine kurşun yağdırırken 34 BE 0164 plakalı Opel Astra aracın içinde üç kişi bekliyordu. Bu kişilerden birisi Osman Yıldırım, diğeri İsmail Sağır, üçüncüsü ise Tekin Irşi'ydi. Arslan dönmeyince silahları da bırakarak aracı terk etmişlerdi. Arslan'a ait üç sim kart ile ilgili yapılan telefon görüşmelerinden 12 Eylül döneminde ordudan ihraç edilen emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin'in ismine ulaşıldı. Dün yakalanan Tekin, Arslan'ı yönlendiren kişi olarak biliniyor.

TİT ile bağlantı

 

Arslan'ın ortaya çıkan diğer ilişkileri de kafa karıştırıcı. Bunlardan birisi Akın Birdal suikastının azmettiricisi, TİT'in kurucularından Semih Tufan Günaltay, diğeri de Tuğrul Türkeş'in kurduğu Aydınlık Türkiye Partisi çizgisindeki Ata Ocakları'nın eski başkanı avukat Tarkan Toper. Toper aynı zamanda Sauna operasyonu sırasında yüzbaşı Nuri Bozkır'la duyulan "Türk Mukavemet Tugayı" ile de bağlantılı. Toper'in bu çeteyle bağı telefon görüşmeleri sayesinde belirlendi. Bir başka ilginç ayrıntı: Türk Mukavemet Tugayı ile eski yüzbaşı Muzaffer Tekin de ilişki halinde...

 

Alparslan Arslan öğrenciyken satırlı bir ülkücü militan. Stajını ülkücü mafya Sedat Peker'in avukatının yanında yapan Arslan'ın 'kızıl elma koalisyonu'nca gerçekleştirilen çeşitli eylemler içinde yer aldığı da biliniyor. Arslan'ın ilişkide bulunduğu örgütler arasında, kuruluşunda emekli paşaların yer aldığı Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi de var. TİT'in kurucusu Günaltay'ın da bu örgütte yer alması Arslan ile TİT'in ilişkilendirilmesinde en temel verilerden biri. Günaltay, başlangıçta reddettiği Arslan ile ilişkisini, poliste "O beni aramış olabilir" diye kabullendi. Karslı olan Günaltay, yakalanan kişiler arasında üç Karslının bulunmasını da, "Komplo" diye niteledi.

Besmele eşliğinde bomba

 

Cumhuriyet'e atılan iki el bombasının, pimi tam çekilmediği için patlamadı. Üçüncü bombayı "Besmele çekmezseniz patlamaz" diyerek Arslan'ın bizzat attığı iddia edildi. Gözaltına alınanlardan ikisi savcılıkça serbest bırakıldı. Dokuz zanlının sorgusu sürüyor.

 

Arslan ifadesinde Cumhuriyet gazetesine saldırı düzenlemeye, kamuoyunda 'karikatür krizi' olarak nitelendirilen yayınlar sırasında karar verdiğini söyledi. Arslan, Danıştay 2'nci Daire Başkanı ve üyelerinin Vakit gazetesinde yayımlanan fotoğraflarını keserek cebine koyduğunu, gazete kupürüne her bakışında da Danıştay mensuplarına kızdığını, bu kızgınlık neticesinde eylemi yapmayı planladığını anlattı. Zanlılardan Osman Yıldırım da Danıştay eyleminin İsmail Sağır ve Tekin Irşi tarafından gerçekleştirilmesinden kapıdaki güvenlik nedeniyle son anda vazgeçildiğini söyledi. Eylemleri para için yaptığını söyleyen Yıldırım'ın hırsızlık çok sayıda sabıkası var. Yıldırım, silah ve bombaları İstanbul Bahçelievler'de Mardinli Ömer adlı kişiden aldıklarını söyledi.

 

Kaynak:© RADİKAL 21/05/2006

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

Gündem

1547597.jpg

 

Saldırının azmettiricisi yakalandı

 

Danıştay’a ve Cumhuriyet Gazetesi’ne saldırıyı azmettirdiği tespit edilen Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılma eski Binbaşı Muzaffer Tekin intihar girişiminde bulundu. Hastaneye kaldırılan Tekin, gözaltına alındı.

Ancak saldırı günü evinden ayrılan ve komşularına “Çanakkale’ye gidiyorum” diyen Tekin bulunamadı. Öğle saatlerinde bıçakla intihar girişiminde bulan Tekin, özel bir hastaneye kaldırılınca polis tarafından gözaltına alındı. Göğsünden hafif yaralı olarak hastaneye getirilen Tekin’in sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.

 

Tekin’in sağlık durumunun el vermesi halinde bugün Ankara’ya götürüleceği belirtiliyor.

 

ZANLILARDAN PİŞMANLIK YASASI İÇİN BAŞVURU

 

İstanbul’da yakalanan ve Cumhuriyet Gazetesi’ne düzenlenin bombalı saldırıya karıştıklarını itiraf eden İsmail Sağır ve Tekin İrşi de polise Pişmanlık Yasası’ndan faydalanmak istedikleri yönünde başvuruda bulundu.

 

Olaylarla ilgili olarak aralarında Alparslan Arslan’ın da bulunduğu 6 kişinin de yarın adliyeye çıkartılması bekleniyor.

 

KENDİLERİNİ ‘VATANSEVER GÜÇ’ OLARAK TANIMLIYORLAR

 

Polis, saldırganların bilinen örgütlerden birine üye olmadıklarını, fakat kendilerini “Vatansever Güç” olarak tanımladıklarını belirtiyor.

 

Alparslan Arslan’ın arabasında bulunan iki tabancanın, planlanan başka eylemlerde kullanılabileceği ihtimali de değerlendiriliyor.

 

‘GAZETEYE HER BAKTIĞIMDA KIZGINLIĞIM ARTIYORDU’

 

Öte yandan, zanlı avukat Alparslan Arslan’ın ifadeleri de netleşmeye başladı.

 

Aslan’ın “Danıştay üyelerinin fotoğraflarını yayınlayan gazeteyi yanımda taşıyordum ve her bakışta kızgınlığım daha da artıyordu” dediği öğrenildi.

 

NTV Güncelleme: 03:08 TSİ 21 Mayıs 2006 Pazar

 

***

'Esrarengiz isim' yaralı bulundu

 

Kendisini öldürmek mi istedi?

 

Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay'a düzenlenen saldırılarla ilgili olarak aranan eski Yüzbaşı Tekin, bıçakla göğsünden yaralı olarak iki kişi tarafından hastaneye bırakıldı

 

Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine düzenlenen saldırılarla ilgili olarak aranan eski yüzbaşı Muzaffer Tekin, göğsünden bıçakla yaralanmış halde hastaneye kaldırıldı. Tekin'in kendisini öldürmek istediği öne sürüldü.

Danıştay soruşturması kapsamında, 17 Mayıs'ta düzenlenen saldırının ardından her yerde aranan Tekin, dün 15.00 sıralarında Kadıköy Acıbadem Hastanesi'ne getirildi.

 

Villa kendisine ait değil

 

Biri uzman çavuş iki kişinin hastaneye bıraktığı Tekin'in göğsünden yaralandığı, ancak hayati tehlikesinin bulunmadığı ve bilincinin açık olduğu bildirildi. Tekin'in kendisini öldürmek istediği öne sürüldü.

Tekin'in Danıştay saldırısının ardından önce güvenli bulduğu bir yerde kaldığı, daha sonra Beykoz'da bir uzman çavuşun evine gittiği öğrenildi. Bu arada Tekin'in yakalanmasıyla ilgili olarak, Beykoz Çavuşbaşı Cumhuriyet Caddesi Ömer Sokak'ta Mahmut Öztürk adlı vatandaşa ait olduğu öne sürülen villaya dün baskın yapıldı.

 

Villadaki bazı eşyalara el konuldu, iki kişi de gözaltına alındı.

 

'Arslan'ı azmettirmedim'

 

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah da, Acıbadem Hastanesi'ne gelerek Tekin'le bir süre görüştü. Tekin'in, Danıştay'a ve Cumhuriyet'e saldırıları gerçekleştiren avukat Alparslan Arslan'ı tanıdığını söylediği, ancak azmettirme suçlamalarını kabul etmediği öğrenildi. Muzaffer Tekin'in bu sabah Ankara'ya götürülmesi bekleniyor.

 

Evren'in onayıyla ordudan atılmış

 

İlk ifadesinde kendisini hastaneye bırakan uzman çavuş ile diğer kişinin ismini verdiği bildirilen Tekin'in, 1972'de Harp Okulu'ndan mezun olduktan sonra Kıbrıs Barış Harekatı'na katıldığı, daha sonra Tuzla Piyade Okulu'nda bölük komutanı olarak görev yaptığı öğrenildi. Tekin'in, 1983'te emrindeki teğmenlerin karıştığı bir kavga nedeniyle dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in de onayıyla ordudan ihraç edildiği anlaşıldı.

 

Babası da tanıdık!

 

Muzaffer Tekin'in babası Salih Raci Tekin'in de eski Genelkurmay Başkanı Cemal Tural'a yakınlığıyla bilinen bir asker olduğu anlaşıldı. 9 Eylül 1966 tarihli Hürriyet gazetesinin haberine göre, bu dönemde Akşam gazetesinde köşe yazarlığı yapan İlhami Soysal, 3 kişi tarafından dövüldü. Haberde Soysal'ın, 'Cemal Tural aleyhtarı yazılarım nedeniyle Milli Emniyet'e mensup subaylar olduğunu sanıyorum" ifadeleri yer aldı. Raci Tekin'in bu olaydan yargılanarak mahkûm edildiği anlaşıldı.

 

Eşinin başı açık

 

Tekin'in, Kadıköy Göztepe Dr. Erkin Caddesi'nde bulunan ve 14 yıldır oturduğu evine Ankara'daki saldırının ardından uğramadığı öğrenildi. Apartman yöneticisi İlyas Hacıhaliloğlu, "Başörtüsüyle ilgili bir tavrı yoktu. Kızı ile eşinin başı açıktı. Hatta kızı oldukça açık ve modern giyinir. Kendisini Atatürkçü bilirdik" dedi. Apartman girişindeki Türk bayrağının hafta başında Tekin tarafından asıldığı öne sürüldü. Tekin'in genellikle Kadıköy'de ağabeyine ait akaryakıt istasyonu ve tekstil şirketinde durduğu belirtildi.

 

 

***

 

1547600.jpg ***1547601.jpg

Babası da gazeteci dövmekten hükümlü

 

 

 

Danıştay saldırısını yönlendiren "çete başı" olduğu gerekçesiyle aranan ve dün İstanbul’da hastaneye yaralı getirilen Muzaffer Tekin’in babasının da 1966 yılında gazeteci İlhami Soysal’ın dövülmesi olayının faili yarbay Salih Raci Tekin olduğu ortaya çıktı.

 

O dönemde Akşam gazetesi Ankara temsilcisi olan gazeteci İlhami Soysal, 8 Eylül 1966’da Ankara’da Buick marka siyah bir otomobille kaçırılmış, feci şekilde dövüldükten sonra Ankara yakınlarında yola bırakılmıştı. Saldırganlar, İlhami Soysal’ı döverken, "Büyüklerimiz aleyhinde yazarsın ha! Sen komünist misin?" demişlerdi. Soysal, yazılarında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural’ı sert biçimde eleştiriyordu.

 

CEZA ALMIŞTI

 

Bu olayı araştıran polis, 34 EH 612 plakalı otomobili Yahşiyan Köyü’nde bulmuş, sahibinin de Yarbay Salih Raci Tekin olduğu belirlenmişti. O sırada Kıbrıs’taki değiştirme birliğinde görevli olan Yarbay Salih Raci Tekin, Ankara’ya geldikten sonra bu olay nedeniyle yargılanmıştı. İlhami Soysal, hem Yarbay Tekin’i, hem de kendisini dövenlerden iki astsubayı teşhis etmişti. Yarbay ve iki astsubay, yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılmışlardı. Yarbay Tekin’in oğlu olan Yüzbaşı Muzaffer Tekin de Tuzla’da bölük komutanlığı yaparken, 1979 yılında adı bir dayak olayına karışmıştı. Tuzla’da bir grup askeri öğrencinin, gittikleri bir gazinoda hakarete uğramaları ve dövülmeleri üzerine Yüzbaşı Muzaffer Tekin, askerlerle gazinoyu basmış, gazino sahibi ve bazı kişileri tartaklamıştı. Bu olay nedeniyle ordudan atılan Muzaffer Tekin’in İslamcı bir kişi olmadığı, milliyetçi bir kişi olarak tanındığı belirtiliyor.

 

Kaynak: Faruk BİLDİRİCİ© Copyright 2006 Hürriyet © 21/05/2006

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

Danıştay saldırısında ibre Susurluk'a döndü

susu.gif

Eski yüzbaşı Muzaffer Tekin, eski polis şefi İbrahim Şahin'i cezaevi çıkışı karşılayanlar arasındaydı.

Tekin'le Şahin'in kolkola resmi kameralara böyle yansıdı.

 

 

Eski yüzbaşı Muzaffer Tekin, eski polis şefi İbrahim Şahin'i cezaevi çıkışı karşılayanlar arasındaydı. Tekin'le Şahin'in kolkola resmi kameralara böyle yansıdı.

 

Saldırının azmettiricisi diye sorgulanan Muzaffer Tekin'in Susurlukçu İbrahim Şahin ve Veli Küçük'le görüştüğü belirlendi. Şahin, tahliye olurken kolunda Tekin vardı...

 

 

SONER ARIKANOĞLU (Arşivi)

 

ANKARA - 'Kızılelma'dan 'Sauna' çetesine, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi'nden Türk Mukavemet Teşkilatı'na kadar birçok 'milliyetçi' örgütlenmeyle ilişkisi belirlenen Danıştay suikastçılarının son bombası ise Susurluk...

 

Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay saldırılarının başrolündeki Alparslan Arslan'ı yönlendirdiği gerekçesiyle gözaltına alınan eski yüzbaşı Muzaffer Tekin'in Susurluk soruşturmasının öne çıkan isimlerinden İbrahim Şahin ve Veli Küçük ile defalarca telefon görüşmesi yaptığı tespit edildi. Tekin'in Şahin ile kol kola çekilmiş görüntüleri de ortaya çıktı.

 

Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay'a düzenlenen saldırılarla ilgili soruşturma gün geçtikçe 'derin'leşiyor. Suikastçıların sevk ve idaresindeki kilit isim olduğu iddiasıyla aranırken İstanbul Acıbadem Hastanesi'nde yaralı halde bulunan eski yüzbaşı Muzaffer Tekin'in, Susurluk hükümlüsü eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin ve emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile ilişkisi ortaya çıktı.

Telefon trafiği

 

Ordudan 26 yıl önce atılan Tekin'in telefon defterinde, Küçük ile Şahin'in telefon numaraları bulundu. Telefon irtibatları incelemeye alınan Tekin'in, hem Küçük hem de Şahin'le defalarca karşılıklı telefon bağlantısı kurdukları tespit edildi. Herhangi bir dinleme söz konusu olmadığı için telefon görüşmelerinin içerikleri konusunda bilgi bulunmuyor.

Kol kola görüntüler

 

Kanal D'de de Tekin'in, Şahin'le ilişkisini yansıtan görüntüleri de yayımlandı. Kanal D Ana Haber Bülteni'nde yayımlanan 7 Ağustos 2002 tarihli görüntülerde yüzbaşı Muzaffer Tekin, tahliye olan İbrahim Şahin'in sol koluna girmiş halde görülüyor. Tekin, Şahin'e destek vermek için tahliye olduğu gün cezaevine gitti ve işlemlerin tamamlanmasından sonra kol kola cezaevini terk ettiler.

Çete kurmaktan mahkûm

 

Şimdi DYP Genel Başkanı olan Mehmet Ağar'ın Emniyet Genel Müdürlüğü döneminde vekâleten Özel Harekât Daire Başkanlığı'na getirilen İbrahim Şahin'in Susurluk'taki trafik kazasında ölen firari hükümlü Abdullah Çatlı ile yakın arkadaş olduğu belirlenmişti. Şahin'in adı, İsrail'den satın alınan kayıp silah olayına da karıştı. Susurluk davasında çete oluşturmak suçlamasıyla yargılanan Şahin, eski MİT görevlisi Korkut

Eken'le birlikte 'Cürüm işlemek için çete oluşturmak ve bu çeteyi yönetmek' suçundan altı yıl ağır hapis cezasına mahkûm oldu. Yargılama sırasında geçirdiği trafik kazası nedeniyle 'hafızasını yitiren' Şahin, 7 Ağustos 2002'de sağlık durumunun cezaevinde yatmaya elverişliği olmadığı gerekçesiyle salıverildi.

Veli Küçük'ün adı ise, Susurluk soruşturmasında ciddi iddia ve belgelerle gündeme gelmişti. Çatlı ile defalarca telefon görüşmesi yaptığı tespit edilen Küçük, resmi olarak varlığı kabul edilmeyen JİTEM'in de kurucusu olarak tanınıyor. "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın kullandığı cep telefonu numarasının Küçük üzerine kayıtlı olduğu ortaya çıktı. Aleyhindeki tüm suçlamaların Genelkurmay'ca reddedildiği Küçük,

Ağustos 2000'de emekli edildi.

'Çuval geçirmesinler diye'

 

İntihar girişiminde bulununca polisin hastanede yakaladığı eski yüzbaşı Tekin, "Bu işlerle ilgim yok. Şerefli bir Türk askeriyim. Kimse başıma çuval geçiremez. Başıma çuval geçiremesinler diye intihar etmek istedim" dedi.

 

Soruşturmada, Ankara'daki saunacıları haraca bağlayan çeteye yönelik Küre Operasyonu'na da adı karışan eski Ata Ocakları Başkanı Ayhan Parlak da aranıyor. Parlak'ın, Küre'de gözaltına alınan eski başkomiser Tamer Topsakal'la bağlantısı ortaya çıkmıştı.

 

 

Kaynak:© RADİKAL 23/05/2006

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

233602.jpg233606.jpg

 

Danıştay saldırısına tepki yürüyüşü

 

İstanbul Barosu’nca, Danıştay’a yapılan silahlı saldırıyı kınamak amacıyla İstiklal Caddesi’nde “Cumhuriyete, Demokrasiye ve Hukuka Sahip Çıkma” yürüyüşü düzenlendi.

 

***

İSTANBUL - Odakule’deki İstanbul Barosu önünde toplanan bine yakın avukat, saldırıyı kınamak için cübbe giyip, yakalarına siyah kurdele taktı.

Daha sonra açılan büyük Atatürk posteri arkasında kol kola kortej oluşturan avukatlar, Taksim Cumhuriyet Anıtı’na doğru yürüyüşe geçti.

233603.jpg

Yol boyunca “Yargıya uzanan eller kırılsın”, “Bağımsız Türkiye bağımsız yargı”, “Türkiye laiktir, laik kalacak” şeklinde slogan atan avukatlar, ellerinde Atatürk posterleri, Türk bayrakları, karanfiller ile “Emperyalizmin oyununa gelmeyeceğiz”, “Elbette farkındayız tehlikenin”, “Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin oyununu bozalım”, “Mustafa Kemal ve Cumhuriyet ile sonsuza dek”, “Demokratik, laik, hukuk düzenine sahip çıkıyoruz, demokratik, laik hukuk düzeninde Mustafa Kemal’in izinde” yazılı dövizler taşıdı.

 

Yol boyunca caddede ve binalardaki bazı vatandaşlar, avukatlara alkışlarla destek verdi.

 

Avukatlar, vatandaşlara, Cumhuriyet Gazetesine ve Danıştaya yapılan saldırıları kınayan broşürler dağıttı.

 

Yaklaşık 1 saat 15 dakikada Taksim Cumhuriyet Anıtı’na ulaşan grup, burada saygı duruşunda bulundu ve İstiklal Marşı’nı okudu.

 

ANITA ÇELENK

Grup adına anıta çelenk bırakan İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu yaptığı açıklamada, Türkiye’de laik, demokratik hukuk devletinin tam olarak kurulabilmesi ve aydınlığa taşınabilmesinin kararlılığı içinde yürüdüklerini söyledi.

 

Yürüyüşe, İzmir Barosu Başkanı Ünal Uslu, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi hakim ve savcıları, Marmara Bölgesi’ndeki baroların temsilcileri ile bazı üniversitelerin öğretim üyeleri de destek verdi.

Gönderi tarihi:

233576.jpg

 

AA

Güncelleme: 16:00 TSI 24 Mayıs 2006 Çarşamba

 

ANKARA - Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün, Danıştay’a yönelik silahlı saldırı olayının perde arka bağlantılarını aydınlatma çalışmaları sürüyor.

 

Saldırıyla ilgili Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan avukat Alparslan Arslan’ın “Kurtlar Vadisi” dizisinde Necati Şaşmaz’ın canlandırdığı “Polat Alemdar” ismini kod adı olarak kullandığı öğrenildi. Arslan’ın telefonlarının dava ile ilgili tutuklu bulunan arkadaşlarının telefonlarında “Polat” adıyla kaydedildiği belirlendi.

 

Bu arada, saldırının kilit ismi olduğu belirtilen Muzaffer T’nin ise dün akşamdan itibaren sorguladığı bildirildi. İfadesine başvurulan Muzaffer T’nin, Alparslan Arslan’ı tanıdığını, ancak, kendisinin Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay olayıyla bağlantısı olmadığını söylediği kaydedildi.

 

Muzaffer T’nin Alparslan Arslan ile yaptığı telefon görüşmeleriyle ilgili olarak, Arslan’ın genellikle kendisini aradığını, ilişkilerinin çok samimi olmadığını belirttiği öğrenildi. Muzaffer T’nin Arslan ile ilgili, “Bazı dengesizliklerinden dolayı uzun süredir de görüşmemek için gayret gösterdiğini” de ifade ettiği bildirildi.

 

Bu arada Muzaffer T’nin arkadaşı olduğu ifade edilen Zekeriya Ö ve İstanbul’da jandarmaya teslim olan Erkan T’nin de sorgulamalarının bugün tamamlanmasının ardından, en geç yarın mahkemeye çıkarılacakları öğrenildi.

 

SUSURLUK İLİŞKİSİ

Öte yandan olayla ilgili tutuklu bulunan Osman Yıldırım’ın bombaları aldığını itiraf ettiği, “Mardinli Ö.” adlı kişi ile İstanbul’da gayrimeşru ilişkileri olduğu bildirilen A.P’nin aranmasının sürdüğü belirtildi.

 

A.P’nin geçmişte Susurluk davasından yargılanan bazı kamu görevlileriyle yakın ilişkide olduğu, bu kişileri yaklaşık 2 yıl önce Alparslan Arslan ile tanıştırdığı da tespit edildi. Polis tarafından tüm yurtta aranan A.P ile ilgili yurtdışına kaçma olasılığına karşı, “yurtdışına çıkış yasağı” konuldu.

 

Emniyet Genel Müdürlüğünün, “çıkış yasağı” ile ilgili kararı tüm hudut kapılarına 3 gün önce teleks emriyle ilettiği öğrenildi. Emniyet yetkilileri bu kişinin 11 Mayıs tarihinde yurtdışına gittiğine dair bazı duyumların yer aldığını belirterek, “yurtdışı yasağı” kapsamında, bu kişinin Türkiye’ye girerken de söz konusu teleks emri

çerçevesinde gözaltına alınacağını bildirdiler.

 

***

 

Kod adı ’Polat’

 

Danıştay baskıncısı Alparslan Arslan’ın, Kurtlar Vadisi dizisindeki "Polat Alemdar" karakterini, kendisine kod adı seçtiği ortaya çıktı. Tutuklu sanıklar, Arslan’ın cep numarasını, telefonlarına "Polat" adıyla kaydetmiş.

 

DANIŞTAY’a silahlı saldırıyı gerçekleştiren Alparslan Arslan’ın kod adı olarak "Kurtlar Vadisi" dizisindeki "Polat Alemdar" karakterini kullandığı belirlendi.

 

Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan avukat Alparslan Arslan’ın "Polat Alemdar" ismini kod adı olarak kullandığı ve bu nedenle arkadaşlarının telefonlarında "Polat" adıyla kaydedildiği tespit edildi.

 

SORGULAR SÜRÜYOR

 

Ankara Emniyeti’nde saldırı ile ilgili olarak üç kişinin sorgusu devam ediyor. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün, saldırının perde arkası bağlantılarını tespit etmek için gözaltına aldığı emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin de önceki gün akşam saatlerinden itibaren sorgulanıyor.

 

İfadesine başvurulan Muzaffer Tekin’in, saldırgan Alparslan Arslan’ı tanıdığını, ancak, kendisinin Cumhuriyet’in bombalanması ve Danıştay olayıyla bağlantısı olmadığını söylediği öğrenildi.

 

Tekin, Arslan ile yaptığı telefon görüşmeleriyle ilgili olarak, "Ben onu hiç aramadım. Birkaç kez beni telefonla arayıp hal hatır sordu. Danıştay saldırısı ile ilgili ne ilgim ne de bilgim var" dedi. Tekin’in, Arslan ile ilgili olarak "Bazı dengesizliklerinden dolayı uzun süredir de görüşmemek için gayret gösterdiğini" söylediği öğrenildi.

 

Tekin’in arkadaşı olduğu ifade edilen Zekeriya Öztürk ve İstanbul’da jandarmaya teslim olan Erkan Timuroğlu’nun da sorgulamalarının bugün tamamlanması ve mahkemeye çıkarılmaları bekleniyor.

 

İKİ KİŞİ ARANIYOR

 

Tutuklanan sanıklardan Osman Yıldırım’ın bombaları aldığını itiraf ettiği, "Mardinli Ö." adlı kişi ile İstanbul’da gayrimeşru ilişkileri olduğu bildirilen Ayhan Parlak ise aranıyor. Ayhan Parlak’ın geçmişte Susurluk davasından yargılanan bazı kamu görevlileriyle yakın ilişkide olduğu, bu kişileri yaklaşık 2 yıl önce Alparslan Arslan ile tanıştırdığı tespit edildi. Polis tarafından tüm yurtta aranan Ayhan Parlak ile ilgili yurtdışına kaçma olasılığına karşı, pasaportuna tahdit konuldu. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, "çıkış yasağı" ile ilgili kararı tüm sınır kapılarına 3 gün önce teleks emriyle ilettiği öğrenildi.

 

Hürriyet @ 25 Mayıs 2006

 

Gönderi tarihi:

***

 

UĞUR Mumcu, Apo'nun devletteki bağlantısını bulmuştu:

#Çoğu faili meçhulün ardında PKK'yla ilişki var. Uğur Mumcu ölümünden önce Öcalan'ın devlet içindeki bağlantılarını bulmuştu. Bu görevlilerin dış devletlerle ilişkisini saptamıştı

 

# Alparslan Arslan esas tetikçi değildi. Başta, yakalanma riski azdı. Eylem öncesi Danıştay'da ciddi keşif yapılmış. Güvenlik kamerasının bozuk oluşu vb... İçeriden bilgi verenler olabilir

 

# Cumhuriyet'e atılan bombalar MKE tipiydi galiba. Bunlar piyasada bulunmaz. Poliste ve askerde olur ve numaralıdır. Bazı eylemlerde kullanılmak için bazısı numarasız da olabilir

 

29/05/2006 NEŞE DÜZEL

 

NEDEN?

 

Katilin yakalanmaması halinde Türkiye'yi altüst edebilecek olan Danıştay cinayeti hâlâ esrarını koruyor. Katilin yakalanması saldırıyla ilgili birçok soruyu aydınlığa kavuşturdu ama cevapsız birçok soruyu da gündeme getirdi. Bir avukat nasıl olmuştu da bir tetikçiye dönüşmüştü? Herhalde ilk kez meslek sahibi bir tetikçiyle karşılaşıyoruz. Katilin ilişkileri, bıraktığı ipuçları, Ankara'ya beraberinde getirdiği suç ortaklarının başkentteki esrarengiz varlığı, bir odadaki beş kişiye nokta atış yapacak kadar profesyonel silah kullanması ve bina çıkışında panikleyecek kadar amatör olması... Bütün bu çelişkiler olayın belirsizliğini artırıyor. 28 Şubat'ta askeri dinlediği için hapis yatan ve askeri mahkemede beraat eden eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu'yla bu cinayeti, katilin profilini, ilişkilerini, derin devleti ve hâlâ sır olarak duran geçmişteki büyük suçları konuştuk.

 

Eski bir polis müdürü olarak Danıştay cinayetinin işlenme biçimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cinayetin bazı noktalarının çok profesyonelce olduğunu, bazı noktalarının ise profesyonellikten çok uzak bulunduğunu düşünüyorum.

 

Bir katilin, yakalanma ihtimali çok yüksek olan bir cinayeti işlemeye razı olması doğal mıdır?

Değildir. Ancak psikolojik hastalıkları, saplantıları olan biri böyle davranabilir. Ama bence, Danıştay'da böyle bir eylem yapılırken başlangıçta yakalanma ihtimali zayıftı. Çünkü öyle anlaşılıyor ki, eylem öncesinde burada çok ciddi keşifler yapılmış. Güvenlik kamerasının bozuk oluşu falan!.. Bunlara içeriden bilgi veren insanlar da olabilir. Olay yeri, giriş- çıkışlar incelenmiş, izlenmiş. Eylemi yapanlarda, 'Biz çok rahat vurur ve kaçarız' kanaati oluşmuş olabilir. Şimdi olay olup bittikten sonra insanlara bütün bu yaşananlar çok basit gibi geliyor ama... Sanık yakalanmasaydı, Türkiye'de hiçbir birim bu eylemin arkasında bir avukatın olduğunu, tetiği onun çektiğini düşünemezdi.

Katil, arkasında çok sayıda da ipucu bırakmış. Bu, acemiliğini mi gösteriyor yoksa katil başka bir amaçla mı hareket ediyor?

 

Bir kere sanık çok ciddi bir eylem yaptı. Altı kişiye nokta hedef olarak ateş etmesi profesyonellik işaretidir. Yakalanışı ise amatörlük işaretidir. Tabancasını beline koysaydı, katlardan rahatça inseydi, polis dur dediği zaman silahını çekmeseydi katil kapıdan rahatça çıkardı. Ama kapıya yaklaştığında silahı elindeymiş. Yakalanmamak için de polisle çok boğuşmuş. Bence bu şahıs, Danıştay'daki eylemi yapacak olan esas tetikçi değildi.

Esas tetikçi kimdi?

 

Esas tetikçinin Alparslan Arslan olmama ihtimali yüksek. Esas tetikçi başka biriydi. Bir tanık, eylem yapılmadan önce bunların üçünün bir arabada tartıştıklarını görmüş. Bence esas tetikçi eylemi gerçekleştirmek istememiş olabilir. Konuşmalarına bakıyorum, Alparslan Arslan bir birimi idare eder gibi görünüyor zaten. Şunu söyleyeyim, bu eylem daha alt seviyedeki tetikçilerin yapacağı bir şey. O şahıs nedense eylemi yapmak istemedi veya aralarında bir şey oldu ve Alparslan Arslan gitti kendisi yaptı. Bence bu yüzden de yakalandı. Arabadaki tartışma bunun tartışması olabilir. Cinayetin işlenişinde çok ciddi bir profesyonellik var, ama eylem sonrasında aynı profesyonellik yok. Birtakım yerlere ulaşan öyle

telefon kayıtları var ki, Alparslan'ın yakalanacağı sanki hiç düşünülmemiş.

Katil, sizce bu işler için eğitilmiş biri mi yoksa bir acemi mi?

 

Kesin olarak çok ciddi eğitim almış biri. Biri gizlendi ve o, beş kişiyi hedef gözeterek vurdu. Profesyonel biri olmasaydı hepsini vuramazdı. Bu olayın arkasında fevrilik, acemilik aramayalım. Şu üyeden özür dilerim gibi sözlerine de siz bakmayın, bütün bunlar konuyu provoke etmek için edilen sözler. Bu eylemin esas amacı, toplumda infial yaratmak, insanları bölmek, Türkiye'yi istikrarsızlığa sürüklemektir. Bu olayda hükümet tali hedeftir.

Sizce ana hedef nedir?

 

Bu tür cinayetlerin arka planları her zaman farklıdır. Danıştay saldırısı gibi eylemler üç perdelidir. Bir, eylemi yapan, cinayeti işleyen vardır. İki, olayı azmettiren vardır. Üç, azmettirenden de daha geride olanlar vardır ki, bunlara Türkiye'de hiçbir zaman ulaşılamaz. Bu tür olaylarda, eylemi yapması için öyle insanlar seçilir ki, eylemi yapanın kişiliği, siyasi düşüncesi, ideolojisi ve eylemi yapış tarzı, düz satıhtan baktığınızda sizi bambaşka noktalara, yanlış yerlere götürür. Gerçi bu tür olaylarda tetikçiyle azmettirici genellikle siyasi görüşleri bakımından birleşir ama en geri plandakilerin görüşleri, kimlikleri onlardan çok farklıdır.

Nasıl farklıdır?

 

Tetikçiler, yaptıkları eylemle kendi fikirlerine hizmet ettiklerini sanabilirler. Ama asıl istenen şey toplumda bir kargaşa, huzursuzluk, ülkede istikrarsızlık yaratmaktır. Mesela Danıştay cinayetinde tetikçi ve azmettiriciler ulusalcı çizgide, milliyetçi reflekslerle hareket etmiş olabilirler. Bu olay, bazı ulusalcı, milliyetçi grupların ilişki ağını ortaya koyuyor ama, bu tür eylemlerde olayın en arka planına asla ulaşamayız biz. Yalnız şu var. Bu tür olaylar hep Türkiye dış politikada önemli kararlar verecekken oluyor ve Türkiye'nin hassasiyetleri kışkırtılıyor. 'Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle Türkiye'de mayıs ayında çok önemli şeyler olacak' diye önceden söylenmişti. Bu olaylarda dış güçlerin manipülasyonları çok önemlidir.

Her şeyden dış güçleri sorumlu tutmak, işin kolayına kaçmak ve içerideki hukuk dışı eylemleri mazur göstermek olmuyor mu?

 

Tek başına dış güçler değil ki. İçteki uzantılarıyla birlikte hareket ediyorlar.

Peki katil, daha önce de Cumhuriyet gazetesini bombalamış. İki ayrı suçta aynı adamın kullanılmasını nasıl açıklıyorsunuz?

 

Bu adam bu olayları yapmak için kendisine bir birim kurmuş. Çünkü bu görev bu adama, yani onun kuracağı birime verilmiş. Cumhuriyet'in bombalanmasını da sanık, tuttuğu bu ekibe yaptırmış. Ama anlaşılıyor ki son anda bir anlaşmazlık olmuş ve Danıştay eylemini kendisi yapmış.

Katilin üstünde piyasanın en pahalı silahı bulundu. Ama katilin oturduğu apartmanın masraflarını bile ödeyemediğini biliyoruz. Bu silahı nasıl almış olabilir?

 

Bu, olayın bir örgüt işi olduğunun en büyük delillerinden biri de bu tabanca zaten. Çünkü sanık niye ve nereden aldığını, parayı nereden, kimden bulduğunu söylemiyor. Apartman masraflarını ödeyemiyor değil, ödemiyordur. Çünkü bu tür örgütlerde çalışanların para derdi olmaz. Böyle bir birimin başı olacaksınız, kendinize bir sürü adam tutacaksınız, kira ödeyemeyeceksiniz. Olmaz öyle şey. Silahları da kendisi almış değildir, biri vermiştir ona.

 

Şu anda eylemle ilgili görüren ve ifadeleriyle olayı aydınlatacak olan iki kişi kaçak.

Biri, Ata Ocakları'nın eski başkanı Ayhan Parlak.

Katilin, Cumhuriyet gazetesini bombalamak için kullandığı bombaları 'piyasadan' bulmak mümkün mü peki?

Bombalar MKE tipiydi galiba... Piyasadan bulamazsınız onları. Bu bombalar askerde ve poliste olur. Başka kimsede olmaz. Geçmişte silah depolarında bazı hırsızlıklar olmuştu, ancak öyle başkalarının eline geçmişti. Bu bombalar numaralıdır. Hepsinde numara olması gerekir ama birtakım eylemlerde kullanılmak üzere bazıları numarasız da olabilir.

 

Eğer numarasızsa, olayda derin devletin de parmağı olduğu anlamına gelmez mi bu o zaman?

Size göre derin devlet nedir? Derin devlet bence şudur. Türkiye'de milli-laik çizgi dışına çıkıldığında kendi kendine harekete geçen bir mekanizma gibi görünüyor derin devlet. Bunlar devlette hâlâ görev yapan veya emekli olmuş kişiler olabilir. Bankacı olur, bakkal olur. Yani derin devlet her kesimden oluşan bir yapılanma gibi görünüyor.

Gladio'yu, kontrgerillayı anlatıyorsunuz...

 

Gazeteler 'Ergenekon' diye manşet attı. Bu tür bir yapılanma bu. Türkiye'de derin devletin halkın ve ülkenin çıkarları için mücadele ettiğine ben inanmıyorum. Eski bir NATO yapılanması bu. Bu yapılanmanın çok büyük bir güce ve paraya sahip olduğu iddia ediliyor. Ben de öyle tahmin ediyorum. Bu ülkede hangi olaya el atsanız bir çete bağlantısıyla karşılaşıyorsunuz. Mesela bir 'Küre' operasyonu yapıldı, içinden 'Sauna çetesi' çıktı. Bence devletin bu tür oluşumlarla mücadelesi zayıf. Çetelerle mücadele etmek için siyasi irade yok. Oysa gerekli birimler oluşturularak hiçbir kurumdan ve kişiden çekinmeden çetelerin içinde kim varsa sonuna kadar gidilmesi gerekir. Bir de şu var. Türkiye'de derin devlet kavramı yozlaştırıldı.

Sanki derin devletin yoz olmayan hali olabilirmiş gibi konuşuyorsunuz. Hukukun dışına çıkan, hukuk dışı işler yapan bir yapının yozlaşmaması mümkün müdür?

 

Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde oturmuş bir derin devlet vardır. Ama bu derin devlet çok ciddi olarak parlamentonun kontrolündedir. Bu derin devlet, devletin güvenliği için başka ülkelerin ajanlarına karşı eylemler yapar. Diyelim ki Rusya, Bulgaristan, Çin, Türkiye'de örtülü operasyon yapmaya çalışıyorlar. Derin devlet bunlarla mücadele edecek güçte olmalıdır. Yoksa derin devletin görevi, kendi vatandaşlarını sıkıntıya sokmak, onu, bunu vurmak, hükümetleri iktidardan götürmek değildir.

Tekrar Danıştay cinayetine dönersek... Katille birlikte daha önce Cumhuriyet gazetesini bombalayan suç ortakları hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlar bu işlerin uzmanı mı?

 

Hayır, onlar bildiğiniz çete elemanları. Parayı verdiğiniz zaman cinayet dahil her işi yaptırabilirsiniz onlara. Bu tür saldırılar dünyada da böyle yapılır. Çok ciddi bir eylem, bu tür adamlarla, bu tür tetikçilerle karışık hale getirilir. Danıştay'a girilmiş, beş üye çok profesyonelce kurşuna dizilmiş ama bakıyorsunuz karşınıza gaspçılar falan çıkıyor.

Neden sizce katil bu suç ortaklarını kendisiyle birlikte Ankara'ya getirdi?

 

Eylemi kendisi yapmayacaktı da ondan. Ben size eski bir polis müdürü olarak şunu söyleyeyim. Bu olayda keşif yapılmış ve binadan çıkış ayarlanmış. Güvenlik kamerasının bozuk olması çok ciddi bir olay.

Danıştay'ın güvenliğinin çok zayıf olması, saldırı sırasında kameraların çalışmaması kuşkulandırdı mı sizi?

 

Evet. Kameranın arızalı olduğu bence biliniyordu. Bu eylemi düzenleyenler bu işi çok ciddi planlamışlar. Alparslan'ın dışında da kimseyle görüşmemişler. Zaten eylemi de onlara göre Alparslan yapmayacaktı. Eğer eylemi yaparken diğer şahıs yakalansaydı, biz Alparslan'a da zor ulaşırdık. Ayrıca bu üç kişinin Ankara'da başka vahim hedefleri vardı. Hedef olarak YÖK'ün ve Demirel'in adları verildi.

Siz eski bir istihbaratçı olarak Danıştay saldırısında en çok neye şaşırdınız?

 

Türkiye'de mayıs ayında ciddi olaylar yaşanacak denilmişti. Ve, devletin üst yargısı saldırıya uğradı. Bir de arka plandaki ilişkiler çorap söküğü gibi geldi. Örgüt açısından bir disiplinsizlik var. Ona biraz şaşırdım. İlişkilerin pek çok kişiye bir anda sirayet etmesi enteresan. Çok üst düzey görev yapmış birtakım insanların ismi geçiyor bu ilişkiler arasında. Eylemi yaptıktan sonra arabada bırakılan izler çok vahim. Sanki bazı güçler bunların ortaya çıkmasını istedi. Nitekim sorgulananlar da 'Bize tuzak kuruldu' diyorlar.

Devletin içinde acaba 'derin devleti' yakalayan başka ve ciddi bir güç mü var?

 

Keşke olsa... Hiç sanmıyorum.

Derin devlete yabancı istihbaratçılar sızmış olabilir mi?

 

Olabilir tabii. Amerika ve İngiltere'de de derin devlet var ama onların derin devletinde vatandaşlara yönelik bir şey yok. Böyle çeteleşme yok. Türkiye'de hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye artık inanmalıyız. Derin devlet Meclis'in denetiminde olmalı. Ve, tamamen dış istihbarat örgütlerinin ülkemizde yapacakları psikolojik harekâtları ve faaliyetleri önlemeli. Ama 28 Şubat'ı hatırlayın. Derin devlet faaliyeti bize yapıldı. Beni 'Gladio'nun başı bile ilan ettiler.

28 Şubat'ı kim yaptı?

 

Ergenekon. Ergenekon, derin devlettir. Türkiye gerginlik yaşamasın diye biz bazı şeyleri dondurduk ama çok ileride açıklayacağız. Bakın... Türkiye'deki bütün faili meçhullerin arkasında Öcalan olayı vardır. PKK olayı vardır. Bunu hiç unutmayın.

Bütün faili meçhul cinayetleri PKK'mı işledi?

 

Hayır. Öyle değil. Mesela Uğur Mumcu PKK'dan dolayı öldürüldü. Uğur Mumcu cinayeti ben İstihbarat Daire Başkanı olduğumda aldığım ilk dosyadır. Bakın... Türkiye'nin Güneydoğu'da kendi politikası yoktur. Türkiye, dış güçlerin politikalarına uymaya zorlanıyor Bu politikaya aykırı hareket eden devlet görevlileri de ortadan kaldırılıyor. Uğur Mumcu bunu araştırıyordu ve bulmuştu. Türkiye'deki hainlerle dış güçlerin ilişkilerine ulaştı, bağlantıları buldu.

 

Uğur Mumcu'nun, Öcalan'ın MİT'le ilişkisine ulaştığı ve bu yüzden öldürüldüğü yazıldı. Anlattığınız bu mu?

Yok, anlattığım daha vahim şeyler... Şu anda ortam gergin. Bunları daha ileride konuşmak lazım. Türkiye'de PKK olayı derinden kanayan bir yaradır. Biz önemli bir dönemde istihbarat daire başkanlığı yaptık. 'Abdullah Öcalan'la ilgili bir Meclis araştırma komisyonu kurulsun' diyoruz. Niye kurmuyorlar? Nedir Öcalan'ın özelliği? Onu dünyada kim desteklemiş? Türkiye'de, Türk devletinin içinde kimler yetkilerini aşarak bunları desteklemiş? PKK propagandası yaptı diye bir sürü insanı, yazarı cezalandırıyorsunuz. Eeeee, siz devletin içinde yetkinizi aşarak görevinizi belki kötüye kullandınız. PKK'yla kimler, niçin irtibata geçti? Bunlar ortaya çıkarılamadı. Türkiye'de faili meçhul cinayetlerin yarısının arkasında PKK'yla ilişkiler vardır.

Öldürülen kişiler PKK'yla ilişkileri bilen kişiler miydi?

 

Türkiye'ye dayatılan Güneydoğu politikalarına karşı çıkan kişilerdi bunlar. Eşref Bitlis gibi birçok komutan var böyle öldürülen bizim yakın tanıdığımız. Bunların hepsi ortaya çıkar. Komisyon kurulsun, her şeyi göze alarak çok ciddi suçlamalarımız olacak bizim. Uğur Mumcu, Öcalan'ın devletin içindeki bağlantılarını tespit etmişti. Devletin içindeki bazı hainlerin yabancı devletlerle ilişkilerini tespit etmişti o.

Sizce Danıştay saldırısında derin devletin izleri var mı?

 

Görünüyor ama kesin konuşmak için erken. Bu konu, 10 gün sonra daha net konuşulabilir.

Peki Danıştay cinayetinin nereye kadar çözüleceğini düşünüyorsunuz?

Bir şey çıkacağını zannetmiyorum. Yüzbaşıdan bir yere gidilemeyeceği teslim olmasından anlaşılıyordu zaten. Belki kaçak olan Ata Ocakları'nın eski başkanından bir yerlere gidilebilir...

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

Davranış bozuklukları

Danıştay saldırısına ilişkin komplo teorileri boşa çıktı.

Öte yandan Berlin'deki tavrından Başbakan'ın hâlâ asabına hâkim olamadığı görülüyor.

 

 

Türban, AKP iktidara geldiğinden bu yana kamuoyunu meşgul ediyor.

 

Sn. Arınç'ın 23 Nisan'da laikliğe ilişkin yeni yorum ve Anayasa değişikliği istemesi,

 

Sn. Erdoğan'ın da milli egemenliğin ileride duvardan inip milletin iradesine dönüşeceği beyanı,

 

Cumhuriyet'e meydan okuyan son damlaları oluşturdu.

 

 

Sanığın açık ifadesi, Danıştay saldırısının bu zeminin ürünü olduğunu açıkça gösterdi.

 

Ama Sn. Erdoğan ve AKP basını, sorumluluğu derin devlete yükledi;

 

amacın hükümeti zor duruma sokmak, rejimi istikrarsızlaştırmak ve seçimleri erkene aldırmak olduğunu ısrarla yaydı.

 

Buna AKP yandaşları inandılar, inanmayanlar da en azından şüpheye düştüler.

 

Bizde komplo uzak bir ihtimal olarak göz önüne alınmıyor, olayların açıklanmasında doğal bir yöntem olarak kullanılıyor.

Geçmişte başlarından travma geçenler komplo teorilerine açık oluyorlar. Mazlumiyet duygusuna kapılan travmalı kişi,

nedensellik bağını kuramadığından olayı anlayamıyor, kendi kabahatini görüp özeleştiri yapamıyor,

geçmişte kendisini travmaya uğratanı komplo yapmakla suçlayarak sorumluluktan kaçıyor.

 

Bu kez de öyle oldu.

 

Sn. Erdoğan, Danıştay saldırısının arkasında laiklik sorununun bulunduğunu,

zemin ve şartların hatalı söylemlerle olgunlaştığını dolaylı yoldan bile kabullenemedi. AKP basını,

derin devletin, yani özel harp dairesinin 'dindarlara' eskiden yaptığı gibi, AKP'ye de komplo kurduğunu iddia etti.

Bazı emekli subaylar hakkında yoğun yayınlar yaptı. Susurluk çetesiyle ilişki kurdu.

Kendileri de travmalı eski sol yeni liberal köşe yazarları tarafından da hararetle desteklendi.

 

 

Tabii, komplo teorisi sadece davranış bozukluğu sonucunda ortaya çıkmıyor.

Baskıları başka bir hedefe yöneltmek amacı da taşıyabiliyor.

Böylece olay tavsadıktan sonra gerçeklerin ortaya çıkmasının siyasi maliyeti azaltılmış oluyor.

Bu arada olayın kökenlerine inilmesi yani

Sn. Erdoğan ve Sn. Arınç'ın laikliğe ilişkin tutumlarının ciddi biçimde tartışılması da mümkün olmuyor.

Söz dalaşı uzayıp gidiyor.

 

 

Sn. Erdoğan topluluklara hitap ederken bağırarak konuşmak âdetinde.

Yüksek ses hem kendisini hem dinleyicileri geriyor. Ama Sn. Erdoğan'ın asıl sorunu 'laf altında kalmaktan' korkması.

Her eleştiriye hemen ve misliyle cevap veriyor. Kendisine dönük nitelemeleri de başkalarına naklediyor.

Kalitesiz olduğu mu söylendi, muhalefet liderini kalitesizlikle suçluyor.

Ekonomi bilgisi olmadığı mı söylendi, yine muhalefeti bilgisizlikle suçluyor.

Kendisine 'Ağzından çıkanı kulağın duysun' mu dendi, Sn. Özkök'e aynı eleştiriyi yöneltiyor.

 

Bu refleks aslında kendisinin geçmişten gelen yaralarını inciten sözlere derhal şiddetli tepki gösteremezse,

ayakta duramayacağından endişelendiği izlenimi veriyor. Oysa eleştiriye tahammülsüzlük bir lider için temel bir zaaf.

 

 

Sn. Erdoğan 'dikilmediğini, dik durduğunu' söylese de, hep dikiliyor.

Ne sesini düşürebiliyor ne de asabına hâkim olabiliyor. Özeleştiri yapıp kendisini değiştiremiyor.

Gerilim artınca da kusuru hep karşısında buluyor.

 

Cumhuriyet'in temel ilkeleri söz konusu olduğunda,

Sn. Başbakan da, daha öncekiler gibi, hiçbir otoriteye sahip olmadığını muhtemelen derin bir korkuyla hissediyor.

 

Yenikliği, içi boş bir tutum olmakla birlikte, laikliği ve Cumhuriyet'i kendisinin savunduğunu iddia etmesinden,

milli egemenliğin gerçekleştirilmesini 30 yıl öteye atmasından belli oluyor.

Siyasi mücadeleyi hiçbir zaman değiştiremeyeceği ilke alanlarında kabul etmesi ve yenilmesi,

Türkiye'yi yönetme yeteneğini kaybettiğini gösteriyor.

 

Sn. Erdoğan ve Sn. Arınç, türbanı AKP'nin kimliğinin tek unsuruna indirgedi.

 

AKP'liler bu kimliğin dışına çıkıp, bırakın kurumları, toplumun tümünü kucaklayamıyor.

 

Tersine bu dar ve daralan kimlik alanında komplolarla yok edilme paranoyasına kapılıyor.

 

 

AKP, bu tuzaktan kurtulmak için kurumlarla demokrasiyi yönetmeyi öğrenmeli

 

Ve bu kurumların başına Anayasa'nın laikliğe ilişkin 24. maddesini kabul edenleri getirmeli.

 

Gündüz Aktan © RADİKAL 30/05/2006

 

*tna

***

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.