Φ Odris Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Fransa meclisi genel kurulu, "Ermeni teklifini" kabul etti. 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını reddetmeyi suç sayan yasa teklifi kabul edildi Sözde Ermeni Soykırımı'nı inkar edenlerin para ve hapis cezası olmasını öngören yasa tasarısının, cezayı öngören maddesi Fransa Meclisi tarafından onaylandı. Yasanın tarih ve araştırmacıları tutma teklifi ise reddedildi. OTURUMUN AYRINTILARI 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkarını suç sayan yasa teklifi, Türkiye saatiyle 10.30'da görüşülmeye başlandı. Oturuma katılımın düşük olması dikkat çekti. Kritik oturum, 577 milletvekilinden yaklaşık 50'sinin katılımıyla açıldı. Genel kurulda ilk olarak, yasa teklifini kaleme alan, iktidardaki Halk Hareketi Birliği (UMP) Marsilya milletvekili Valerie Boyer söz aldı. Sözkonusu tasarının, soykırım suçlarının her şekilde inkar ve aşağılanmasının cezalandırılmasını öngördüğünü belirten Boyer, inkar yasasının Avrupa Birliği kanunundan esinlendiğini söyledi. Türkiye'nin tasarının geçmesine yönelik uyarılarını "Fransa'ya karşı tehditler sözkonusu oldu" diye açıklayan Boyer, "Büyük şaşkınlık yaşadık. Bu tür tepkiler, Fransa'nın egemenliğine saygı göstermeyen. Fransa'nın içişlerine karışan tepkiler" dedi. Fransa'nın bağımsız bir ülke ülke olarak bu tehditleri hiçbir şekilde kabul edemeyeceğini dile getiren Boyer, hiçbir devletin tehdidi altında olamayacaklarını ifade etti. Bu tehditlerin de hiçbir zaman uygulanmayacağına inandığını kaydeden Boyer, "Türk dostlarımı! burada mantığa ve hoşgörüye davet ediyorum" diye konuştu. Ermenistan'ın Fransa'nın kardeş ülkesi olduğunu söyleyen Boyer, "Ülkemizde, büyük bir kısmı Ermenikökenli, önemli oranda Fransız vatandaşı var. Bu vatandaşlarımız ülkelerinde büyük bir huzur içinde yaşamak istiyorlar" dedi. Son 10 yıl içinde ülkede sözde soykırımı inkar eden olayların yaşandığını söyleyen Boyer, "Facebook, Twitter gibi sosyal medya organlarında, çoğu zaman Ermeni soykırımmağdurlarına ilişkin olarak olumsuz şeyler yazıldı" diye konuştu. Sözde soykırımı inkarı cezalandırmanın son derece normal olduğunu iddia eden Boyer, "Bazı kişiler, 1915 olaylarını inkar ederek, aslında zaten bugüne kadar suç işlemekteydiler. Bunlar şimdiye kadar cezasız kaldı. Bu yolda bir adım atalım diyorum" ifadelerini kullandı. Yasa teklifini sunan Boyer'den sonra Fransa hükümeti adına parlamento ile ilişkilerden sorumlu bakan Patrick Ollier konuştu. Fransız bakan, konuşmasında yasa teklifine karşı çıkmadı ve oylama sonucunu milletvekillerini iradesine bıraktı. Fransız bakan, bununla birlikte, üstü kapalı da olsa hükümetin yasa teklifini desteklediği mesajını verdi. Konuşmasında, Türkiye ve Fransa arasındaki ilişkilere övgüler yağdıran Ollier, bu yasa teklifinin Türkiye'yi hedef almadığını söyledi. Ollier, ''Türkiye büyük bir ulus. Fransa, Türkiye ile ilişkilere büyük önem veriyor. Ekonomik, siyasi ve kültürel alanda önemli işbirliğimiz var. Afganistan, Suriye gibi konular ve G-20 ile NATO gibi uluslararası kuruluşlarda da önemli işbirliğimiz sürüyor'' ifadesini kullandı. Oturumda söz alan UMP Milletvekili Fransa Türkiye Parlamentolararası Dostluk Gurubu Başkanı Michel Diefenbacher, tasarıya ret oyu vereceğini söyledi ve bunun gerekçelerini anlattı. Michel Diefenbacher, tasarının yasalaşması halinde, bunun toplumsal barış üzerinde olumsuz etkileri olacağını ifade ederek, farklı etnik kökenlerden grupların birbirine düşebileceğini söyledi. UMP Milletvekili, tasarının Türkiye ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlığı çözmek yerine daha da içinden çıkılmaz hale getirme potansiyeli taşıdığını da ekledi. Meclisteki iki büyük parti grubunun desteğine sahip tasarı hakkında söz alan diğer milletvekilleri ise destek konuşmaları yaptı. Yasa teklifine ilişkin 10 değişiklik önergesi sunuldu. Değişiklik önergelerinden en önemlisi üniversitelerde görevli veya bilimsel çalışmalar yapanların müeyyidelerden muaf tutulmasını öngörüyor. Önemli bir değişiklik önergesinde de parlamenterlerin tarihi konuda yasa yapamayacağı belirtilerek, bu türden yasaların meclisten geçmesinin ileride Ruanda, Kamboçya, Şatilla ve Sabra gibi diğer potansiyel konularda tartışmanın artmasına yol açacağı görüşü dile getiriliyor. Bu değişikliğin kabul edilmesi beklenmiyor. 7 Aralık'ta Fransa meclisi yasalar komisyonunda kabul edilen teklifin, başkanlık divanında hükümetin de itiraz etmemesi üzerine resmen gündeme alınması kararlaştırılmıştı. Yasa teklifinde, ''Fransız yasaları tarafından tanınan soykırımların reddi, bir yıl ve 45 bin Euro para cezasına çarptırılır'' ifadesi yer alıyor. Fransa parlamentosu, 29 Ocak 2001 tarihinde, ''Fransa, 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanır'' ifadesiyle kaleme alınan bir yasayı onaylamıştı. Fransa meclisi, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddinin suç sayılmasını öngören bir yasa teklifini 2006 yılında onaylamıştı. Ancak Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, bu teklifin senatoya gelmesini engellediği için teklif yasalaşmamıştı. Fransa'daki Sosyalistler, bu yasa teklifini Mayıs ayında senato gündemine getirmiş, ancak ezici bir çoğunlukla teklifin oylanma önerisi reddedilmişti. Teklifin, mecliste kabul edilmesi yasalaşması anlamına gelmiyor. Senatonun da meclisten geçen aynı metni oylayıp kabul etmesinin ve Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin bunu imzalayıp resmi gazetede yayınlanmasının ardından teklif yasa haline gelecek... (haberturk) Fransaya yolunuz düşerse sakın ha aksini iddia etmeyin başınız derde girer... Bu demokrasi ve ifade özgürlüğü açısından utanç verici bir durumdur. araştırmacı ve tarihçilerin dahi bu yasanın aksini iddia eden bir araştırma yapmaları suç sayılmıştır. Fransa ortaçağ karanlığının utancını zihninde ve sırtında taşımaktadır ve bundan sonra da taşımaya devam edecektir. Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Tasarı oy çokluğuyla kabul edildi. Teklifin mecliste kabul edilmesi yasalaşması anlamına gelmiyor. Şimdi Senato'nun onayı gerekiyor Fransa meclisi genel kurulu, 1915 olaylarıyla ilgiliErmeni iddialarının reddinin suç sayılmasını öngören yasa teklifini kabul etti. Genel kuruldaki oturuma 577 milletvekilinden sadece 70'e yakını katıldı. İki maddeden oluşan teklif, oy çokluğuyla kabul edildi. Teklifin görüşülmesi yaklaşık dört saat sürdü. 7 Aralık'ta Fransa meclisi yasalar komisyonunda kabul edilen teklifin, başkanlık divanında hükümetin de itiraz etmemesi üzerine resmen gündeme alınması kararlaştırılmıştı. Yasa teklifinde, ''Fransız yasaları tarafından tanınan soykırımların reddi, bir yıl ve 45 bin Euro para cezasına çarptırılır'' ifadesi yer alıyor. Fransa parlamentosu, 29 Ocak 2001 tarihinde, ''Fransa, 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanır'' ifadesiyle kaleme alınan bir yasayı onaylamıştı. Fransa meclisi, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeniiddialarının reddinin suç sayılmasını öngören bir yasa teklifini 2006 yılında onaylamıştı. Ancak Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, bu teklifin senatoya gelmesini engellediği için teklif yasalaşmamıştı. Fransa'daki Sosyalistler, bu yasa teklifini Mayıs ayında senato gündemine getirmiş, ancak ezici bir çoğunlukla teklifin oylanma önerisi reddedilmişti. Teklifin mecliste kabul edilmesi yasalaşması anlamına gelmiyor. Şimdi Senato'nun onayı gerekiyor. Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçimleri nisan ayında yapılacak ve teklifi daha önce engelleyen Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin şimdi desteklediği teklif ile seçimleri düşündüğü yorumları yapılıyor.Sarkozy, cumhurbaşkanlığında ikinci dönemi garantilemek amacında. (haberturk) Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Fransız tarihçiler rahatsız Siyasetçilerin ülkedeki 500 bin Ermeni'nin oyu için bu yasayı çıkaracağını düşünen Fransız tarihçiler, "İyi de dünyadaki bütün cürümler için yasa mı çıkaracağız" diyorlar... Türkiye'deki "Ermeni Soykırımı" tartışmalarında öne sürülen argümanlardan biri hep "bu meseleyi tarihe ve tarihçilere bırakmak lâzım" olmuştu. "Ermeni Soykırımı'nın inkârının suç sayıldığı yasa"nın gündeme geldiği dönemde ben de hep bunu merak ettim. Acaba Fransız tarihçiler bu yasaya ne tepki veriyor? Gerçi Fransız siyasetçiler bu meseleyi pek tarihçilere bırakmaya niyetli değiller. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 4-5 ay kala sağ ve sol partiler ülkedeki yaklaşık 500 bin Ermeni'ye sempatik görünmek istiyor. Diğer yandan Fransız halkının da pek Türkler gibi düşündüğü söylenemez. Son baktığım anket, Fransızlar'ın yüzde 78'inin bu yasanın çıkmasını onayladığını gösteriyor. Yani sadece "beşte bir Fransız" Türkiye kamuoyunun yanında. Buna karşın Fransız araştırmacılar ve tarihçiler yasamanın tarihe müdahalesine sonuna kadar karşı çıkıyor. "Tarihi politikacılar yazamaz" diyor Pierre Nora. Pekçok tarihçi gibi o da "Ermeni Soykırımı'nın inkârını cezalandıran yasa"ya iyi gözle bakmıyor. "TARİHİ POLİTİKACILAR YAZAMAZ" İktidar partisinin bir milletvekili tarafından önerilen yasa tasarısı soykırımın inkârına bir yıl hapis ve 45 bin Euro para cezası öngörüyor. Sağ ve sol parlamenterlerin çoğunluğu yasanın çıkması için oy kullandı ve yasa parlamentodan bugün geçti. Üstelik "tarihçi ve araştırmacıların bu yasadan muaf tutulmasını öngören" önerge de reddedildi. Yani yasa aynı haliyle Senato'dan da geçerse "Ermeni soykırımı olmayabilir" diyen bir tarihçi de hapis yatacak! Bu yasa aslında 2001'de çıkan ve 1915 – 1917 arasında Ermeniler'e soykırım yapıldığını resmen kabul eden yasanın devamı niteliğinde. Tarihçiler için milli tarihi ilgilendirmeyen bir konuda Fransa'da bir yasayı oylamak çok sorunlu bir tutum: "Dünyadaki bütün cürümler için yasa mı çıkaracağız? Mesela komünistler tarafından Rusya'da yapılan veya Amerika'daki yerli soykırımı için de mi" diyor tarihçi Gilles Manceron. O, bu yasanın tamamen siyasi çıkarlar için öne sürüldüğünden emin: "Bu yasayı sağcı ve solcu siyasetçiler seçimdeki hedefleri için; Elysee ise Türkiye'ye baskı yapmak ve onu AB'ye almamak için bahane üretmek amacıyla kullanıyor olabilir." Oysa hükümet sözcüsü Valerie Pecresse bu yasanın Türkiye'ye karşı bir saldırı olarak algılanmaması gerektiğini söylemişti. Manceron'a göre belleklere dönük yasalar aynı kefeye konmamalı. Mesela 1990'da çıkarılan ve Yahudi Soykırımı'nın inkârını suç sayan Gayssot yasasının bir anlamı var zira "antisemitizm geçmişi eskilere uzanan bir fenomen olmasına karşın yeniden hortlayabilir." Buna karşın "Fransa'da anti-Ermeni bir ırkçılık sorunu yok, dolayısıyla Ermeniler'in güvenliğini sağlamak için özel bir yasa çıkarmaya da hiç gerek yok..." "TARİH TARTIŞMA KAYNAĞI OLARAK KALMALI" Başka tarihçiler, belleklere dönük yasalara ilişkin daha sert görüşlere sahip. "Siyaset geçmişle ilgilenebilir ama ona düşen, anma törenleriyle kollektif hafızayı yönlendirmek, verilecek tazminatları düzenlemektir; tarihçilere bırakılması gereken tarihi tamamen donduran yasalar yapmak değil" diyor tarihçi Pierre Nora. "Biz resmi tarihe karşıyız ve tarihçinin çalışmalarına zincir vurulmayacağını umuyoruz. Ama bu yasa çıktığı andan itibaren böyle olmayacak. Tarih herşeyden önce bir tartışma kaynağıdır ve demokrasilerde böyle kalmalıdır" diye onu destekliyor tarihçi Christian Delporte. Onların mücadelesi yeni değil... 1990'da Gayssot yasası araştırmacılar tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştı. Pierre Vidal-Naquet iktidarı "resmi bir gerçeklik" yaratmaya çalışmamaya davet etmişti. 2006'da 19 tarihçi Gayssot yasasının, "Ermeni Soykırımı'nı kabul eden yasanın", köleliği insanlığa karşı işlenmiş suç sayan Taubira yasasının ve Fransız sömürgeciliğinin olumlu rolünün milli eğitim müfredatına sokulmasını kabul eden yasanın yürülükten kaldırılmalarını isteyen bir metin imzalamışlardı. Bu metne imza atan tarihçiler bazı temel prensipleri hatırlatıyor: "Tarih ahlâk değildir. Tarihçinin görevi sorgulamak ve cezalandırmak değil, sadece açıklamaktır. Tarih bugünün kölesi olamaz. Tarihçi tarihe bugünün ideolojik penceresinden bakmaz." Ve daha da ötesi, "Tarih bir yargı nesnesi değildir. Özgür bir ülkede tarihi gerçekleri tanımlamak ne parlamentoya ne de yargı güçlerine düşer..." (haberturk) Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Basbakanin Tunceli isyanlari üzerine söyledikleri hic bu kadar gürültü koparmadi nedense.Halbuki basbakan o sözleriyle Fransa meclisindeki milletvekillerinden ve de Sarkozy'den farksizdi.Sarkozy ne demisti Türkiye icin:"Türkiye Ermeni iddialarini kabul etmelidir cünkü orada soykirim yapildi"Erdogan ne dedi:Tunceli'de alevi katliami yapildi CHP yani o günkü hükümet bu katliamdan sorumludur,kabul etsinler özür dilesinler"Simdi Sarkozy ile Erdogan'in sözleri arasinda ne fark vardir?1938'de CHP devleti temsil ediyordu,Atatürk Cumhurbaskaniydi ve Tunceli isyani yasaniyordu.CHP'yi suclamak devleti suclamak anlamina geldigine göre,Sarkozy'nin Türk devletini suclamasi neden bize bu kadar gürültü yapma hakkini veriyor.Sarkozy'nin tarihcilige soyunmasi Erdogan'a konusma hakki veriyorsa Erdogan'in tarihcilige soyunmasi kimin konusmasina hak verecektir. Kendi tarihini kötüleyenlerin baskalarinin bunu yapmasina acik bir kapi birakmasi kimseyi sasirtmasin.Ayrica Erdogan imzalamis oldugu AB protokolünde Ermeni iddialarinida pesinen kabul etmistir cünkü o protokolde bu iddialarin kabulüde yer almaktadir. saygilarla Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Bu güne kadar iç mihrak çizgisi izleyen Başbakan "van münüt" dedi ve Fransızlar nereye kaçacağını şaşırdı. Bilindiği gibi Sarkozy'nin dün de Cumhurbaşkanı'nın telefonlarına -çok korktuğu için- yanıt vermediği söyleniyordu. "Ermeni soykırım tasarısıyla ilgili yasanın kabul edilmesinden sonra Erdoğan beklenen açıklamayı yaptı. Biz tarihimizle gurur duyuyoruz diyen Erdoğan Fransa'ya ateş püskürdü." (milliyet) Gördünüz mü bizim aslan parçasını; Onlar(!) tarihleriyle gurur duyuyormuş. Daha dün, CHP özür dilesin diye ağlaya zırlaya dolaşan ekibin başkanına bak sen. Sonunda Ermeni soykırımı ile ilgili özür dileme işi de CHP'ye mi düşer dersiniz. Bence böyle bir çıkış hiç şaşırtıcı olmaz. İçerdeki icraatlarla dışarıdaki gelişmeler ne kadar da örtüşüyor. Darbe döneminin ucube kalıntıları başımıza demokrat, hümanist, insan hakları savunucusu kesiliverdi. Başımıza taş yağacak. Herhangi birinin bu kadar tutarsız ve dengeden mahrum olabilmesi için ne tür koşulların bir araya gelmesi gerekir acaba, bunu bazen çok merak ediyorum. Bu milletin başına tarih boyunca AKP'den ve Tayyip Bey'den daha büyük bir felaket gelmemiştir. İçerde ve dışarda siyasi bunluk halindeyiz. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2011 Bu millet yatip kalkip "YA RABBI sükür"demekten baska birsey bilmiyor.Patates mi pahali?Allah yardimcimiz olsun,Benzin zam mi gördü? Buna da sükür vb gibi önüne konani yiyenler böyle yönetimleri hak edenlerdir. saygilarla Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 23 Aralık , 2011 Gönderi tarihi: 23 Aralık , 2011 Bir ay önce " biz kendi halkımıza katliam yaptık" dendiği zaman bu kadar yaygara kopmadı. Daha bir ay önce tarih yazmaya kalkan siyasilerin başkalarına " tarihi, tarihçilere bırakın" deme hakkı yoktur. Benim anlamadığım muhalefet tam da bunu gündeme getirmesi gerekirken niye iktidarla birlikte hareket ediyor? Açılımlar yapanlar kendileri, Ermenilerden özür dileyenler, 1 milyon Ermeni kestik diyenleri alkışlayanlar kendileri, Ermenilerle protokol imzalayanlar kendileri... Tüm bunları yaparken muhalefete danışma gereği duymayanlar da kendileri. 1915 olaylarının Dersim dekilerden ne farkı var, ikisi de ayaklanmanın bastırılması değil mi? Birine katliam diyeceksiniz diğerini tarihçilere bırakacaksınız. Böyle çifte standart olmaz, biri neyse diğeri de o. Bu iki olayı bizim halkımıza ayrı gibi gösterebilirsiniz, bu halk bir kişiye inandı mı siyaha beyaz dense de kabul eder ama elin oğlu yemez. 1915 olaylarının soykırım olarak kabul edilmemesinin nedeni tarihin 1915 olması eğer 1920 den sonra olsaydı eminim o da evrile çevrile meclis kürsüsünden anlatılır ve özür dilenirdi. Alıntı
Misafir skydavar Gönderi tarihi: 30 Aralık , 2011 Gönderi tarihi: 30 Aralık , 2011 Emperyalizmin 1915 Ermeni Katliamı-Suat Parlar/Yiğit Tuncay-Süvari dergisi (Açık İstihbarat : 1890-1915 sürecinde Anadolu'da bir katliam gerçekleştiği su götürmez bir gerçektir. Bu emperyal odakların kışkırtmasıyla Ermenilerin Türklere karşı başlattığı ve neticesinde karşılıklı mukateleye dönüşen bir süreçtir. Van'daki Türk katliamı sırasında Ermeni çetelerin yüzlerce Türk kadınına tecavüz ettiği Akdamar adasına törenlerle Ermeni kilisesi açanların örttüğü tarihi gerçekler çok yönlü bir barış dilini şart koşmaktadır. Ve bu barış dili, hem Türk'ten her türlü tavizi bekleyip, hem de Türk'ü aşağılayarak kurulamaz. Aşağıdaki yazıdaki bazı terminolojilere ve tezlere bu bağlamda şerhimizi koysak da, bu tarihe kesite emperyalizm dinamikleri açısından getirdiği perspektifi önemli buluyoruz. ) ------------------------------------ Bu zengin coğrafyada bir İbrani düzeneği işlemiştir. Bu düzenek enternasyonel Finans-kapital ile birlikte iş görmüştür. Çünkü, Selanik Yahudi burjuvazisi, ağırlıklı olarak Avusturya ve Almanya ile iş yapmıştır. Filistin’in kolonizasyonunda da Alman Yahudiliğinin müthiş katkıları vardır. Hitlerden dolayı herkes zanneder ki, Avrupa başından itibaren böyle bir politikanın içerisindedir. Bu algı yanlıştır. Ayrıca Hitler’in de zaman zaman büyük uzlaşmaları olmuştur. Meselenin bu boyutlarına da girmek lazımdır. Emperyalizmin Ekonomik Kırımı 1915 için isteyen “tehcir” diyebilir. Ama bana göre bir katliamdır. Bu ekonomik kırımın bir başka boyutudur. Büyük bir yağmagirliktir. Alman kapitalizminin bu bölgeye yerleşme sürecinin kanlı ucudur. Emperyalizm bu bölgeye yerleşirken, araç olarak yerli halkları kullanıp büyük bir kırım uygulamıştır. Buralara dikkat etmek lazım. Alman-Yahudi finans kapitali, Ermeni burjuvazisini, Rum burjuvazisini ve dolayısıyla onlarla birlikte Rum ve Ermeni halklarını ezdi. Başka türlü Anadolu yayılmasını tamamlama ihtimali ufukta görünmüyordu Madenin Olduğu Yerde Çatışma Mutlaktır Dünyada büyük güç olacaksanız, mecbursunuz hammaddeleri kontrol etmeye. Hammadde varlığını kontrol etmeden diğer rakiplerinizi tasfiye edemezsiniz. Kontrol altında tutamazsınız. Dünyada önemli bir güç haline gelemezsiniz. Sizin ihtiyacınız olmasa bile, potansiyel maden yataklarını, maden merkezlerini dahi kontrol altında tutacaksınız. Çünkü, maden aynı zamanda enerjidir. Metafiziği vardır ve politik enerjidir. Madenin olduğu yerde çatışma mutlaktır. Orada çatışmayı tohumlarlar özellikle.Açığa çıkan politik enerji, servetin ta kendisidir. Onun üzerinden, istediğiniz taşları yerinden oynatabilirsiniz. Siz o bölgede bir müddet büyük kanlı kapışmalar yaratırken, dışarıya kan elmasları, kan kromları akar. Anadolu’nun toprakları, kanlı krom, kanlı bakırdır. Ermenilere yapılan, Türklerin ve Kürtlerin başına gelen, I. Dünya Savaşı’ndaki Alman yayılmacılığıdır. O meşhur hat, yani Berlin-Bağdat hattının getirdiği 1,5 milyondan fazla insanın cephelerde yok olup gitmesidir. Bunları hep bu bütünlük içerisinde değerlendirmek gerekiyor. Soykırımsız Kapitalizm Olmaz Bu kitap pek bulunan bir kitap değil; “Sürgünden İntihara Dr. Reşit Bey’in Hatıraları”. Diyarbakır valisiydi. “Ermeni Tehciri”nden, oradaki bazı katliamlardan sorumlu bulundu. Sıkıştırdılar, ondan sonra hayatına son verdi. Fikirleri önemlidir. O, “hekim Jön Türk grubu” içerisindedir. “Jön Türkler”in askeri hekim kanadı, ağırlıklı olarak bu “Ermeni Kıtali”nde önemli roller oynamışlardır. Dr. Bahattin Şakir, Dr. Nazım, Dr. Reşit, başka çok sayıda da isim var. Zaten komitenin önde gelenleri arasında “Askerî Tıbbiye”den gelenler ağırlıklı ve toplumsal sorunları “mikrobik sorunlar” olarak ele almışlar. Mesela, Ermenileri kesilip atılması gereken bir uzuv olarak görmüşlerdir, bir mikrop biçiminde yaklaşmışlardır. Onlardan bir tanesi de bu zat-ı muhteremdir. Zaten kabul ediyor. “Ermeni mesele-i hâsılası 2 şekilde mütalaa olunmalıdır: 1- Tehcir 2- Tehcirde ika bulunan ceraim, yani cürümler veyahut suistimaller” Burada bu işin niye olduğuna dair kendi gerekçelerini açıklıyor. Bizim hep bildiğimiz çeşitli gerekçeleri sayıyor, döküyor, anlatıyor. Ondan sonra geliyor bizim açımızdan da önemli olan noktalara. Harput’ta bir Divan-ı Harb-i Örfi olduğunu görüyor ve bence en önemli noktalardan biri. “(…) Yerli zabitlerin emrine verilen milis kuvvetiyle idare-i maslahat mecburiydi. Halbuki bu kuvvet, kafilelere hücum eden talancı ahaliden farksızdı. Binaenaleyh işi daha ziyade izan ve ihlal eden noktada Erzurum, Bitlis, Harput ve Trabzon vilayetlerinden gönderilen Ermeni kafileleri için Diyarbekir vilayeti zor tariki vilayeti üzerinde bulunması (yolu üzerinde bulunması. S.P.) itibariyle yegâne menzil olmasıydı. Hanesinde 1 senelik bulguru varken, 5 saat mesafeden gelip Ermeni köyünden 1 okka bulgur kapan, kafileden geri kalacak bir şahsı soymak veyahut kafilenin konduğu mahalde unutulması muhtemel bir çanak veya çömleği veyahut kafileden düşecek bir tek kundurayı almak için 3-4 gün müddetle kafileyi takip eden cahil, yağmacı ve işsiz ahalinin sakin bulunduğu bir muhitte yine o ahaliden olan muhafızlar nezaretinde yapılan sevkiyatta intizam mümkün mü idi?” Sorusunu sorar. Oradaki insanlara bunu yaptıran gücün, ilişkilerin, egemenlik sistemini, dünya kapitalizmini, dünya kapitalizminin bu bölgeye giriş kanallarına mı bakmak lazım? Kapitalizmin bu bölgede kendi mütegallibe sistemini yaratmasını, askerî sistemi, o askerî sistem içerisinde en iyi Batı okullarında yetişmiş olan Jön Türk milliyetçilerinin, Selanik rüfekası olarak anılmasını, onların aynı zamanda Yahudi-siyonist bir tertiple birlikte hareket etmelerini görmeden ne kadar doğru değerlendirmeler yapılabilir? Daha o dönemde bu noktada uyarılar yapılmış olmasının, bunların mason localarına yerleşik bir teşkilat olmasını, İttihat Terakki’nin mason localarında doğmuş bir teşkilat olmasını, çok açık bir biçimde Selanik rüfekasının, Selanik arkadaşlığının, Selanik refiklerinin bu bölgeyi bir yerleşke olarak seçmelerini, burayı Makedonlaştırmalarını, bu çetenin buraya musallat olmasını ortaya koymadan konuşabilmek mümkün müdür? Bu çerçeve içerisinde Alman emperyalizminin stratejileriyle uyumlu biçimde Ermeni ahalinin yollarından çekilecek bir muameleye tutulmasını ve en önemlisi de bu insanların komşularına, yıllarca beraber yaşadıkları insanlara bunu yapar duruma düşürülmesine bu olgulara bakılmadan değerlendirme yapmaya kalkışmak, yeni bir oyunun parçası olmaktan öteye gidemeyecektir. Kültür Kırımı Bunun adını koyalım: bu oradaki Kürtler ve Türkler açısından bir kültür-kırımıdır. Bu kültür kırımına Alman emperyalistlerinin yönlendirmesi, yönetimi, teknik desteği, bu konudaki planlaması damgasını vurmuştur. Bu planlama için Teşkilat-ı Mahsusa içerisine alınan uzmanlar vardır. Ayrıca Amerika’nın ve İngiltere’nin bu konuda sözbirliği etmişçesine Ermenilerin bu bölgeden arındırılması konusundaki suskunluk kararı da gözden kaçırılmamalıdır. Bu çerçeve içerisinde o bölgedeki insanların, yani bizlerin kültür-kırıma uğratılması da konuşulabilir. Çünkü Ermeniler beraberlerinde bizim potansiyelimizin, insanlığımızın, metalürji yeteneğimizin, zanaatkârlığımızın, belleğimizin, çiftçiliğimizin hepsini alıp götürdüler. Anadolu’ya ait olan birikim ve yetenekleriyle beraber göçtüler, öbür dünyaya gittiler. Açık söyleyelim ve bunun adını koyalım; bunun adı kapitalizmdir. Soykırımsız kapitalizm olmaz. Kapitalizm herhangi bir bölgeye soykırımsız yerleşemez. Mutlak surette yoluna çıkanı ezecek ve yok edecektir. Hele kuşatılmış bir halk söz konusuysa, o halk sözde uygar Batı’lı ölçütlere de uysa, Kızılderililer gibi de olsa, vahşi kabile de olsa hiç fark etmez, ezer geçerler. Bunu kendi aralarında da yaptılar. Protestanlara yapılanlar ortada. Onlar gayri medeni unsurlar mıydı? Senelerce mezhep savaşları oldu. Marks’ın dediği gibi “ilkel-ilksel birikim” diye bir kavram yoktur. Talan, yağma, soykırım kapitalizmin olmazsa olmaz özellikleridir. Adına yanlış biçimde “küreselleşme” denilen bu dönemeçte de örneklerini bolca görüyoruz. Çok fazla örneklendirmeye gerek yok. Yiğit Tuncay: Suat, “Ermeni sorunu”na açıkça “soykırım” diyebiliyor musun? Suat Parlar: Ermeniler; Almanya’nın planlaması, Almanya’nın teknik yönlendirmesi, her noktada stratejiyi çizmesiyle bu olaya maruz kalmışlardır. Alman Erkân-ı Harbiye’sinin başında bulunan ve daha sonra Alman ordusunu Churcill’in tarihinde örgütleyen, Hitler’e orduyu armağan eden Von Seeckt, buradaki Alman Genelkurmayı’nın önemli ismidir. Bu şahıs daha sonra Türk Erkânı Harbiye belgelerini beraberinde götürmüştür. Bu zaten Almanya’nın suç itirafıdır. Yıllar sonra o belgelerin küçük bir bölümünü alabildik. Almanya bu işin içerisinde ve hatta tam orta yerindedir. Alman kapitalizmi büyük bir iktisadi yağma savaşı çerçevesinde Ermenilerin bu bölgede katledilmesi için her türlü desteği vermiştir. Hatta buna İttihat Terakki’yi iteklemiştir. İttihat Terakki komitesinin önde gelenleri, yani Selanik rüfekası ve özellikle de İbranilik, Selanik’ten kovulduktan sonra kendine yeni bir alan aramıştır. O alanı Türkçülük ideolojisinde bulmuştur. Oraya gelmiştir, yığınak yapmış ve yerleşmiştir. Anadolu’da tek bir halk ve etnik topluluk üzerinden ileri sürülecek herhangi bir ideolojinin kırıma yol açacağı zaten bilinen bir gerçekliktir. Burası artık yeni Makedonya haline getirilmiştir. “Emperyalistler Ermenileri kışkırtmışlardır” iddiası tarihi bir yanlıştır. Çünkü Ermeniler asker vermişlerdir. Savaşın başında binlerce insan asker olmuştur. Bu sayılar bellidir. Geride kalanlar, kadınlar ve çocuklardır. O askerlerin büyük bir bölümü “Amele Taburları”nda eritilmiştir. Tasviyeye tâbi tutulmuşlardır. Bu konuda da rakamlar üzerinden tartışmıyorum. “1 Ermeni öldürüldü” diyorum. “Tek bir Ermeni öldürüldüğünü” söylüyorum. Almanya savaş kazanmış olsaydı eğer, burası Almanya’nın hammadde deposu olacaktı ve Ermenilerin tarihten silinmesi, belki de daha sert yöntemlerle gerçekleştirilecekti. Bu iş 1915’de değil de, savaş sonrasına bırakılmış olsa idi, o zaman Almanlar bütün teknikleriyle, bütün teknolojileriyle, bütün imha politikalarıyla bölgeye yükleneceklerdi. Tarih spekülasyon kaldırmaz. Ama bu kapitalist sistemin dünyanın başka yerlerinde yaptığı gibi bir “soykırım”dır. Kapitalizmin kendisi bir soykırımdır. “Bunu Türkler yaptı, bunu Kürtler yaptı” gibi tartışmalardan ziyade, Türkler ve Kürtlerin de burada nasıl bir kültür-kırıma uğratıldığını konuşmak lazımdır. Bir insanın evinde tonla bulgur varken, komşusunun 1 kilo bulgurunun peşine düşmesi, o insanın insanlığının öldüğü noktadır. O Ermeni’ye zarar verip vermeme meselesi değildir söz konusu olan. Ayrıca o bölgede Ermenilerle iç içe olan, Ermenileri saklayan, gizleyen, himaye eden insanlar da olmuştur. O ayrı bir konu olduğu için detaylarına girmiyorum. Burada Türklerin ve de Kürtlerin sırtına halk olarak yüklenecek bir soykırım değerlendirmesini asla kabul etmem. Çünkü soykırım modern bir devletin her türlü tekniğini, imkânını, düzeneğini kullanarak oluşturduğu bir mekanizmadır. Bir yağma savaşı, bir birikimdir. Yugoslavya’da da yaşandı benzer olaylar. Neden? Neredeyse bu madenlerin aynısı orada da vardı. Arnavutluk’da bakır var. Dünyanın en zengin bakır yatakları Arnavutluk’taydı. İtalya vahşice yüklendi, parçaladı, böldü, vurdu ve aldı. Osmanlı’ya isyanı teşvik ettiler Batı’lılar ve ondan sonra da Arnavutluk koptu. Balkanlar da krom, bakır, demir yatakları vardı. Burası ise “iç Balkanlar”dı. Burası “Avrasya Balkanları”dır. Bu benim tabirim değil, Brezinski’nin tabiridir. Zbigniew Brzezinski, “Avrasya Balkanları” dedi buraya. Bu çözümlemeler önemlidir. Çünkü emperyalistler birbirilerine belleklerini ve tarihsel hafızalarını imtiyaz olarak devrederler. Onlar Britanya’nın ve Almanya’nın bu anlamdaki belleğini devralmış vaziyettelerdir. Burada ne olduğunu gayet iyi biliyorlar. Finans Kapital Kardeşliği Amerikan Elçisi Morgenthau, ne yazıktır ki, Talat Paşa’yla aynı mason locasına mensupdu. İkisi de aynı biraderlik kültüründen geliyordu. Çok merak ederim birbirileriyle ne konuşuyorlardı diye! Öyle bir tarih ki; bir tarafında Deutsche Bank, bir tarafında Krupp, bir tarafında mason locaları, bir tarafında Morgenthau ile İttihatçı Talat Paşa’yı bir araya getiren biraderler ilişkisi mevcut. Diğer bir tarafta Selanik Sabataizmi, bir tarafta Baron Hirsch ve El Monstro Schneider’in dünya Yahudi finans kapitali, bir tarafta bakır spekülasyonu, bir tarafta da Berlin-Bağdat demiryolu hattı. Berlin-Bağdat yolu üzerinde öbek öbek Ermeni toplulukları vardı. Üstelik de Amerikan misyonerlerinin saldırısına maruz kalmışlardı. “Saldırı” diyorum, çünkü bu bir çeşit fetihtir. Harput’da kolejler, binlerce öğrenci, Ermeniler arasında sınıflaşma, Ermeniler arasında sınıflaşmayı teşvik, Harput’ta Kolombiya Üniversitesi mezunu, Yale Üniversitesi mezunu Ermeniler işgalin bir başka şeklidir. Diğer tarafta okuma-yazma bilmeyen binlerce Müslüman vardır. Toprak marabası olan, çiftçilikle geçimini sağlamaya çalışan, neredeyse artık insanlığın alt derecesine düşürülmüş, ovada binlerce Ermeni yaşar. Ama diğer yanda, yeni kurulan Mamuratül-Aziz’deki ilk mason localarından biri de oradadır. Masonik ilişkiler çerçevesi içerisinde yeni bir ticaret, o garnizon kentin yeni ihtiyaçları, bir servet birikimi, o bölgeden Amerika’ya giden yüzlerce Ermeni’nin geri dönüp o ticareti ele geçirmeleri üzerinde durulması gereken gerçekliklerdir. Ermenilerin bütün malları yağmalanmıştır. Peki, Almanya buna niye göz yummuştur? “Nasıl olsa ben, Türklerle hesabımı bir süre sonra keseceğim” demiştir. Savaştan sonra Türkiye'nin çok fazla şansı olmamıştır. Almanya, Türkiye'yi etnik parselasyona tâbi tutacaktı. Hazırlıkları ve stratejisi buydu. Yoksa “bu mutlak olarak böyle olurdu” demiyorum. Kimse tahminlerde bulunamaz tabi. Ama deminden beridir sözünü ettiğimiz yerel güç ilişkilerinin en önemli örneklerinden biridir bu. Alman emperyalizminin, Ermeni stratejisi üzerinde durmak gerekiyor. Gibbons’un, Ermenistan kitabı şunu söylüyor: “Ermeniler, Alman emperyalizminin emellerine karşı temel taşıdır. Büyük kısmı Fransız ve Amerikan okullarında yetişmişlerdir. Fransızca ve İngilizce bilmektedirler. Batı Avrupa, Amerika ve özellikle İngiltere’de ticaret ilişkileri vardır. Alman ticaretinin Anadolu’ya yerleşmesinde ve böylece bütün Anadolu’nun Almanlaştırılması tasarılarına Ermeniler bilmeden yolu kapamaktadır.” Bütün Anadolu’nun, iktisadi anlamda Anadolulaştırılmasının önünü kim kapatıyor? Ermeniler kapatıyor. Yazan kim? Bunu yazan Gibbons. Özerk Ermenistan fikri, 2 Aralık 1917 tarihli bir ABD belgesi. “Ermeniler, Türkiye'nin Alman ekonomik tekeline düşmesini engelleme gücüne sahip Küçük Asya’nın tek halkıdır.” “(…) Alman emperyalizmi Rum kompradora karşı Yahudi ve Müslüman kompradoru destekledi. Demek oluyor ki, Türk milliyetçiliğinin gerisinde Yunan ticaretinin, Yunan milliyetini ve Doğu’daki bütün eski sorumluları yok etmeye kararlı Almanya ve Avusturya vardır.” Çok net. Bu bir yağma savaşıdır. Türkler bu işte Almanların öncüleridir. Bunu Doğan Avcıoğlu’ndan aldım. Türkiye’nin en namuslu düşünürlerindendir. “Selanik iş çevrelerinin Avusturya ve Almanya ilişkileri vardır. Yahudi ve dönmelerin İngiliz ve Fransız ticaretine bağlı Rumlar’a karşı milli iktisattan yana İttihatçı milliyetçiliğini desteklemeleri çıkarlarına uygundur.” Aynen böyledir. Bundan sonra tereddütü olan var mıdır? Ermenilerin niye kırıma uğradığına dair önemli bir bilgidir. "Yüzbinlerce Ermeni çok kısa bir sürede ve topluca Anadolu dışına çıkarılırlar. Almanlarca onaylandığı anlaşılan bu geniş çaplı ve sistemli sürgünü planlarlar ve yürütürler. İttihat ve Terakki genel merkezinde Dr. Bahattin Şakir ve Dr. Nazım bu sürgün politikasının şampiyonluğunu yaparlar." İkisi de Selanik dönmesi ve İbranidir. Yazan kim? Yazan Doğan Avcıoğlu. Kemalizmin en önemli isimlerindendir. “(…) Herkes biliyor ki Selanik komitesi, mason desteği altında Türkiye'nin Yahudileri ve sahte Yahudiler olan dönmelerin yardımıyla kurulmuştur. Bunların merkezi Selanik’tir ve örgütleri Abdülhamit zamanında birebir masonluk şekli almıştır. Emanuel Karasu, Salem, Sasoon, Faraci, Masliyah, Cavit ve Balcı ailesi gibi dönmeler komitenin organizasyonunda Selanik merkezinde çok etkin bir rol oynadılar. Bunlar Avrupa’da, Türkiye'de ve Balkanlarda her hükümet tarafından biliniyor ve komitenin bu kanlı olaylarından Yahudi ve dönmeleri sorumlu tutma yolunda gittikçe artan bir eğilim var. Şu anda sorumluluğun derecesini paylaştırmak mümkün değil. Şurası tartışılmaz ki komite hareketi için gerekli beyni Yahudiler sağladı.” (Yani, İttihat Terakki.-S.P.) “(…) Ve aynı derecede kesindir ki Ermeni, Bulgar, Arnavut hesabı yüklenecekler İngiliz ve diğer ülkelerin insancıl Yahudileri herhalde durumu bilmiyorlar.Eğer bir açıklama yaparlarsa diplomasinin önleyemediğini başarırlar.” Bu kadar net. Tarih 1911, daha ortada 1915 yok ve Ermenilerin üzerine gidileceği de söyleniyor. Bu bir İbrani savaşı, bu bir Makedonya-Selanik rüfekasının Anadolu’yu Makedonyalaştırması çabası. İstanbul’daki Alman Askerî Komutanlığı’na sunulan Dr. Victor Pietschmann imzalı rapor: “Kürt ve Türk aşiretleri, Almanlara dostluk, Ermeniler ve Rumlar ise düşmanlık duyguları beslemektedir. Bu da sınır bölgesi olması münasebetiyle komşu devletler için büyük önem arzeden toprakların Rus dostu bir nüfus tarafından iskân edildiği sonucunu doğurmaktadır. Ermeniler Almanya’nın kazanacağı muhtemel bir zaferin, Ermeniler için felaket anlamına geleceği, düşmanlarının kendileri için planladıkları tüm kötülükler ve katliamlar karşısında savunmasız kalacakları sonucunu çıkarmışlardır.” 19 Ekim 1914, Tümgeneral Bronsart görmüş. Liman Von Sanders, buradaki Alman heyetinin başındaki isimdir. O da görmüş. İmzaları da var. Bu rapor böyle devam eder ve gider. “Ermeniler bize düşman” diyor. Bunu yazan bir Avusturyalı ajan. “Bize düşman” diyor. Ermenilerin nasıl şansı kalacaktı ki, bu topraklarda yaşatır, barındırırlar mı? Yiğit Tuncay: Peki, Fransızlarla ilişkileri nasıldı Ermenilerin? Suat Parlar: Fransızların burada okulları var. Ama asıl misyoner okulları Amerikalıların. Aslolan Amerika’nın buraya müthiş ölçekte sızmış olmasıdır. Özellikle Urfa, Mardin, Harput, Van’da hem bir sınıflaşma olgusu yaratmış, hem de savunmasız bırakmışlardır Ermenileri. Orada emperyalist diplomasi hep böyledir zaten. Halkları kışkırtır ve yalnız bırakırlar. Sözde bir eğitimle ayrıcalıklı Ermeniler yaratmışlardır. Orada topraksız Ermeni marabalar var ve onları bir kenara bırakıyorsunuz. Sınıflaşma ve piyasalaşma yaratıyorsunuz. Orada Müslüman topluluklar da var ve onlarla da ilişkiler var. Bütün bunların hepsini görmezden geliyorsunuz. Bir açıklaması var; Londra, 1926: “Siyasi münakaşalar haricinde pazarları Türk ve Alman’lara bırakmak için Ermenilerin iktisadi hakimiyetini nihayete erdirecek kuvvetli bir iktisadi sebep vardır.” Söyleyen Halide Edip. Vicdanlı bir açıklama. En azından birisi çıkmış ve daha o tarihte bu işin iktisadi temelini koymuş. Bu bir krom-politiktir. Bu Almanya’nın o bölgeyi hammadde deposu haline getirip, Krupp imparatorluğunun, Deutsche Bank’ın, Siemens’in, Thyssen’in, diğer büyük Alman şirketlerinin bölgeye yerleşmesidir. Orayı bir Alman iktisadi kolonisi haline getirme stratejisinin, Alman devleti tarafından da desteklenen bu stratejinin uç noktada uygulanmasıdır. Bir iktisadi savaştır. O dönemde bu tip kavramlar çok fazla tartışılmıyordu tabi. Adını koyalım; bu bir iktisadi katliam ve iktisadi yok etmedir ve burada en büyük payı alan Almanya’dır. Almanya ile Amerika arasında uzatılmış bir savaş yaşanmıştır. 1914’te başlayan savaş, 1945’e kadar sürmüştür. Britanya’nın güç kaybetmesi, Britanya’nın artık 1. Sınıf imparatorluk ve üzerinden güneş batmayan dev güç olmaktan çıkması, sterlinin dünya parası olarak konumunun sarsılmasıyla birlikte yerini iki önemli yükselen güce bırakmıştır. Ya Almanya olacaktı ya da Amerika. Amerika çok büyük kaynaklara sahip olduğu için yarışmayı önde bitirdi. Kapitalist Birikim Amerika, Anadolu’yu boş bırakmadı. Amerika, Anadolu’nun içerisindeydi. Amerika kromun, bakırın, “imparatorluklar darphanesi”nin orta yerinde kurulmuştu. Amerika’nın, Harput’da binlerce öğrencisi vardı. O bölgede uç noktalara ve köylere kadar girdiler. Dersim’de, Amerika teşkilat kurmuştu. Amerika, ilk Alevi araştırmalarını 1850’lerde yapmıştı. “Alevilik Sorunu” başlığını koyanlar, ilk olarak Amerikan misyonerleridir. Merkezlerine yazdıkları yazılarda bu durumu ayrıntılı olarak anlatmışlardır. Dersim’de Protestanlaştırma çalışmaları yapmışlardır. Hatta orada Protestanlaştırdıkları ailelerden bile söz edilebilir. Din değiştirenlere rastlamak zor değildir. Böyle bir bünye içerisinde, Amerika orayı boş bırakır mı? Amerika, oranın değerinin elbette ki farkındadır. Krupp ne kadar farkındaysa, Amerikan şirketleri de o kadar farkındadır. Olmaması düşünülemez. Çünkü o bölge Mezopotamya’nın kilididir. Sadece kendi kaynakları açısından değil, O bölgeye hâkim olamayan ve Diyarbakır’ı tutamayan, Kerkük’ü de, Musul’u da tutamaz. Oralar petrol bölgeleridir. Söz konusu olan bölge Irak’dır. Dev bir kıta olarak görmek mümkündür oraları. O bölge, 20 milyon insanı Asur çağında beslemiştir. Dehşet bir bölgedir. Kafanızda canlandırıp bir düşünün. Bu hesapları yaptılar Mezopotamya üzerinde. Berlin-Bağdat hattı bu ekonomik zenginliklere el koymak için planlandı. Berlin-Bağdat hattının ana şirketi kimdir? Tabi ki Deutsche Bank. Deutsche Bank’ın, Berlin-Bağdat imtiyazları alınırken, 1890’larda başında kim vardı? Tabi ki George Von Siemens. Meşhur Siemens şirketi. Dev metalürji şirketi. Aynı Siemens’in, Bakü’de bakır fabrikaları vardı. Bakü sadece petrol cenneti olan bir kent değildir. Bir de bu zenginliği vardır. Bakü’de Rothschild’ler büyük Ermeni aileleriyle ortaktırlar. Bakü’de etrafa dinamit saçan Nobel ailesi ve diğer savaş imparatorları ilk Ermeni-Azeri kırımını kışkırtmışlardır. Yiğit Tuncay: Nobel ailesi! Sut Parlar: O Nobelleri alanlar, utanmalıdırlar. Savaş imparatorlarının barış ödülü alınır mı? İlk Azeriler ile Ermeniler arasındaki çatışmayı körükleyen Petro-politikte, Rothschild'lerin, sözünü ettiğim Nobel’lerin ve en önemlisi de daha sonra oraya yerleşmeye başlayan Rockefeller’lerin payı büyüktür. Siemens de, Almanya da oradadır. Nerede büyük zenginlik kaynağı varsa, orada kadim halkların gözünün yaşına bakılmaz. Bakü’de baktılar mı? Bakü’de Bolşevik Ermeniler katledildi. Üstelik de merkezi Sovyet yönetimiyle anlaşarak katlettiler. Şaumyan’ı, İngilizler kurşuna dizdiler. 19 Tane komiser vardı. Neyse, onlar ayrı konular. Onları Petro-politikte ben çok fazla anlattım. Bir yerde büyük kaynaklar birikmişse, orada müthiş ölçekte bir çatışma düzeni yürürlüğe sokulur. İç savaşlar en büyük el koyma süreçleridir. Bir yerde iç savaş varsa, muazzam bir el koyma süreci gündemde demektir. Bunun çağımızda en güzel örneği, Yugoslavya’dır. “Bize ne yaptırdılar” sorusunu soralım. Abesle iştigal eden tartışmaları bırakalım. Türkiye'de, Ermeni mallarına el koyarak, Ermeni mallarını talan ederek, Ermeni ticaretini bir biçimde ele geçirerek veya Ermeni ticaretini ihya eden, diğer ekalliyetten tabakalara yaslanarak zengin olmamış bir tek büyük kapitalist aile yoktur. Adana’nın, Kayseri’nin, Ege’nin, Doğu ve Güneydoğu’nun, Marmara’nın kapitalistleri böyledir. Bir tekinde lekesiz, Ermeni kanı, Rum kanı bulaşmamış para bulamazsınız. Bu zenginlikler kanlı paralardır. Bunu bu ülkeye yapan kapitalistler, şimdi kalkmışlar “Ermenistan’a kapıları açalım, Amerika’yla birlikte Amerika’nın stratejisine uygun şekilde, yeni bir Güney Kafkas paktı oluşturalım” diyorlar. Zengin Ermeniler de bunun ortağıdır. Mesela, Kalust Sarkis Gülbenkyan buna tipik bir örnektir. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük petrol spekülatörüdür. Ortadoğu halklarının cellatlarıyla birlikte, Ortadoğu’nun haritasını çizmiştir. Bay %10 olarak bilinir. Ermeniler’in arasında silah tüccarları, petro-politikte sivrilmiş insanlar yok mudur? Ermenilerin arasında finans-kapitalin önde gelenleri yok mudur? Tabi ki vardır. Peki ne yapmışlar? Büyük bir soykırım endüstrisi kurmuşlar ve bu da yeni bir sömürü alanı olarak ortada durmaktadır. Eğer birlikte varolmazsak ve birlikte bazı değerleri savunmazsak, ortak kaderimizi başkaları belirler. Türkler, Kürtler ve Ermeniler’le birliktedirler. Çünkü “gırnata yetimleri”dirler. Onlarla beraber, biz de kültür kırıma uğradık. Biz şu anda cehennemi yaşıyoruz. Burada Ermenilere, Alman kapitalizminin işin başında olduğu, planladığı, stratejisine uygun bulduğu emperyalist bir soykırım vardır. Emperyalist kapitalizmin soykırımıdır. Bunu Türk halkı, Kürt halkı üzerinden götürmek, ne Ermenilere bir şey kazandırır, ne de doğrudur. Çünkü kapitalizm ile emperyalizmi aklamayı beraberinde getirir. Yoğun bir toprak sorunu var. Ermeniler 1912’den sonra toprak açısından iyice mülksüzleştirilmişlerdir. Bu çok önemlidir. El konulan mal miktarını gösterir. 6 vilayette, 10 bin dükkânın 7 bin’i Ermenilerinmiş. Kimlere gitti bu dükkânlar? Ev sayısını bilmiyoruz. 153 sanayi kuruluşundan 130’u Ermenilere ait. Anadolu toprağı Ermenilerin ana omurgasıydı. Bu topraklar onlar için çok önemliydi. O omurga kırıldıktan sonra Ermeni finans-kapitali bir daha belini doğrultamayacak hale gelmiştir. Dünyada o anlamda belli noktalardaki boşluğu Yahudi finans-kapitali doldurmuştur. Bu da çok önemlidir. “Milli İktisat” politikası bir Yahudi politikasıdır. Tıpkı “Türkçülük” ideolojisinin, Yahudi-Siyonist çerçeve içerisinde yoğrulması gibi. Önde gelen Türkologların tamamına yakını bu temeldendir. Türkçülerin benim şu soruma cevabı vermesi lazımdır: Nasıl bir güçtür ki, Çermikli birisini almış, götürmüş ve Selanik’teki komitenin orta yerine oturtturmuştur? Bu nasıl bir güçtür ki, Ziya Gökalp Ergani milletvekilliği yaptığı halde tek bir satır maden üzerine yazı yazmamıştır? Bu nasıl bir karanlık? Neyin üzerini örtüyorlar? Bu örtüyü kaldırmak için, o bölgenin insanı neden çaba sarfetmemiştir? Neden bu karanlık örtüyle yaşamayı tercih etmişlerdir? Bu soruların cevaplarına ulaşabilmek için, öncelikle işe Ziya Gökalp’in tarihçesinden başlamak lazımdır. Bu zengin coğrafyada bir İbrani düzeneği işlemiştir. Bu düzenek enternasyonel Finans-kapital ile birlikte iş görmüştür. Çünkü, Selanik Yahudi burjuvazisi, ağırlıklı olarak Avusturya ve Almanya ile iş yapmıştır. Filistin’in kolonizasyonunda da Alman Yahudiliğinin müthiş katkıları vardır. Hitlerden dolayı herkes zanneder ki, Avrupa başından itibaren böyle bir politikanın içerisindedir. Bu algı yanlıştır. Ayrıca Hitler’in de zaman zaman büyük uzlaşmaları olmuştur. Meselenin bu boyutlarına da girmek lazımdır. Bütün bu olguların ışığında şunu söyleyebiliyoruz: Türkler veya Kürtler’in, halk olarak icra ettikleri bir soykırım söz konusu değildir. Bütün bu ittifak ilişkileri, bu iktisadi yağma düzeneği ve Almanlar tarafından bu bölgeye uygulanan temel projeler, neredeyse yüzyıla yayılan planlar bu sonuçları ortaya çıkarmıştır. Biraz önce Moltke’yi anlattık. Ağırlıklı olarak Ermenilerin yaşadığı bu bölge “imparatorluklar darphanesi”dir. O bölgeyi hammadde deposuna çevirme konusundaki temel tasarımları yerli yerine oturttuğunuz zaman perde aralanmaya başlar. Bunun Alman merkezli ama, yer yer bu topraklarda da, evinde 1 ton bulguru varken, 1 kg bulgurun peşine düşecek kadar düşürülmüş halkın da kullanılarak icra edilmesi söz konusudur. Burada politik sorumluluk, insani sorumluluk net bir biçimde, Alman emperyalizmi ile zımni bir anlaşma yapmış olan Amerikan, Fransız ve İngiliz emperyalizminindir. Ermenilerin bu siyasi coğrafyadan silinmesi üzerine yürütülen ortak suskunluk, kapitalist-emperyalist soykırımı beraberinde getirmiştir. Bu kapitalizmin soykırımıdır. Burada Türkler ve Kürtlere yüklenilmesi çok kolaydır. Ama bu bir anlam ifade etmez ve bir yere de götürmez. Türklük veya Kürtlük üzerinden değerlendirilecek bir sorun değildir. Ermenilik üzerinden de değerlendirilecek bir sorun değildir. Bu sorunu doğru konuşmak istiyorsak, bizim kaynaklardan yaptığımız araştırmalar gibi Ermenilerde de bu kaynakların fazlaları var ve ortaya çıkartmaları gerekiyor. Bakır-politiği, krom-politiği ortaya çıkartmaları gerekiyor. O bölgede neler oldu? Ellerinde arşivler var. Misyonerlerle birlikte yapılanların belgeleri var. Özellikle Alman ve Amerikan arşivleri açılmalıdır. Bazıları Alman vakıflarıyla ve Amerika’daki Soroscu, sivil toplumcu söylemleriyle bu meseleleri bir yere götüremezler. Kapitalist birikim çerçevesi içerisinde, yerel anlamıyla “milli iktisat”a oturan, “milli burjuvazi” ve “Selanik rüfekası” bütünlüklü ele alınmadan bir arpa boyu yol katedilemez. Alman emperyalizmi ve diğerlerinin suskunluğuyla birlikte değerlendirilmeden bu mesele yerli yerine oturmaz. "İşbirlikçiliğin Ekonomi - Politiği" adlı söyleşiden alıntıdır. Söyleşi Tarihi: 27. 08. 2010 Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 4 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 4 Ocak , 2012 "Soykırım yok" diyenin cezasını ödeyecekCezayir asıllı Fransız işadamı Raşid Nekkaz, Fransa'daki "soykırımı inkar yasası"nın yürürlüğe girmesi halinde hüküm giyecek kişilerin cezalarının ödenmesi için 1 milyon avroluk fon oluşturdu. Yazdığı bir milyon avroluk çekle Fransız Ulusal Meclisi'nin önünde Associated Press'e poz veren Nekkaz, Türkiye'nin Müslüman bir ülke olduğu için cezalandırıldığını, bu yüzden söz konusu yasanın hedefinin de İslam olduğunu ifade etti. Nekkaz, daha önce de Avrupa'da peçe giydiği için mahkum olan Müslüman kadınların cezalarını ödemeyi teklif etmişti. Hürriyet Planet'in haberine göre, kırk yaşındaki Fransız, kurduğu "Raşid Nekkaz Partisi" ile 2007'deki genel seçimlere katılmış, yüzde 0.56 oy almıştı. Nekkaz, Fransa'da 2008 yılında gerçekleştirilen belediye seçimlerinde ise başkanlığı kazanması halinde, kendisine oy veren herkese 300'er euro para veya uçak bileti vereceğini söylemişti. Ancak seçimleri kaybetmişti. Nekkaz, Fransa'da bu yıl düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçimlerine de aday olmayı planladığını açıkladı. Sorbonne Üniversitesi mezunu olan ve internet ticaretinden kazandığı parayla Fransa'nın sayılı zenginleri arasına giren Nekkaz, şu an emlak sektöründe faaliyet gösteriyor. Yasa teklifi bu ay Senato'da oylanacak AFP'ye konuşan Fransız bir hükümet yetkilisi, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını inkar edenlere bir yıla kadar hapis ve 45 bin euro para cezası verilmesini öngören ve 22 Aralık günü Fransız Ulusal Meclisi'nden geçen yasa tasarısının bu ay içinde Senato'da oylanacağını söyledi. France Info radyosunun bu yöndeki haberini doğrulayan hükümet kaynakları, söz konusu yasa teklifinin Ocak ayı sonuna kadar Senato'nun önüne geleceğini belirtti. Aynı kaynaklar, hükümetin bu teklif metnini senatonun gündemine almaya karar verdiğini ifade etti. Teklifin yasalaşabilmesi için, Senato'dan da onay alması ve cumhurbaşkanınca imzalanması gerekiyor. (cumhuriyet) Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 6 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 6 Ocak , 2012 ‘Tasarıya karşı haçlı seferi yaparım’ Fransa’da 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının inkarını suç sayan yasa tasarısının ocak ayı sonunda gündeme alınacak olması tartışmaları yeniden alevlendirdi Mecliste merkez partiler grubu UCR ile birlikte hareket eden Senatör Nathalie Goulet bir basın açıklamasıyla UMP vekili Valerie Boyer’nin gündeme sunduğu yasayı eleştirirken Türk derneklerini itidale çağırdı. Toplumsal hafıza kanunlarına karşı olduğunu vurgulayan Goulet, “Baskı uygulamaya yönelik bütün girişimler savunduğumuz davaya zarar verecektir. Demokrasilerde tartışmalar görüşlerle kazanılır. Boyer’nin tasarısına karşı Haçlı seferine cıkacağım”dedi. Fransa-Türkiye Parlamenter Dostluk Grubu Başkanı iktidar partisi UMP vekili Michel Diefenbacher de muhalefetteki sosyalist partiyi ‘yasanın seçime hizmet ettiğini söyleyip gene de evet oyu verdiği’ için ikiyüzlülükle suçladı. Le Monde tasarıyı kınadı Ülkenin etkili sol gazetesi Le Monde da toplumsal hafıza kanunlarına karşı tavrını sürdürerek ‘etkili oldukları tartışmalı ve araştırma özgürlüğüne darbe vuran’ yasaları ‘seçim amaçlı, cemaatleri ön plana çıkaran, tarihi siyasete malzeme yapan’ metinler olarak değerlendirdi. (milliyet) Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2012 Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2012 Cezayir'den Erdoğan'a şok sözler! Cezayir Başbakanı, Türk yetkililerin Fransa’yla yaşadıkları "soykırım" tartışmalarında Cezayir tarihine gönderme yapmaktan vazgeçmelerini istedi. İstanbul- Associated Press’in haberine göre, Başbakan Ahmed Uyahya, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Türkiye’deki dostlarının Cezayir’in kolonileştirilmesinin ticaretini yapmaktan vazgeçmesini” istedi. Başkanı olduğu Ulusal Demokrasi Yürüyüşü (RND) partisinin kongresinde konuşan Uyahya, “Hiç kimsenin Cezayirlilerin kanından faydalanmaya hakkı yoktur” dedi. Erdoğan "babasına sorun" demişti Fransa Ulusal Meclisi’nin geçtiğimiz ay 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının “soykırım” olarak nitelendirilmesini suç sayan yasa tasarısını kabul etmesinin ardından Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkiler gerilmişti. Başbakan Tayyip Erdoğan, oylamadan sonra yaptığı açıklamada, Fransa’nın Cezayir’deki 132 yıllık sömürge yönetimi sırasında Cezayirlilere “soykırım” yaptığını söylemişti. Erdoğan, "Cezayir'de Fransızların yaptığı soykırımdı. Sarkozy bu soykırımı bilmiyorsa, gitsin babası Pol Sarkozy’ye sorsun" demişti. Cumhuriyet Haber Portalı_7 Ocak 2012 Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2012 Associated Press’in haberine göre, Başbakan Ahmed Uyahya, gazetecilere yaptığı açıklamada,“Türkiye’deki dostlarının Cezayir’in kolonileştirilmesinin ticaretini yapmaktan vazgeçmesini” istedi. Başkanı olduğu Ulusal Demokrasi Yürüyüşü (RND) partisinin kongresinde konuşan Uyahya, “Hiç kimsenin Cezayirlilerin kanından faydalanmaya hakkı yoktur” dedi. adamlar sömürmeyi biliyor kardeşim. güzel güzel sömürmüşler, cezayirliler de çok memnun kalmışlar demek ki... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2012 Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2012 Cezayir Basbakani'ni kutlamak gerekir,cünkü basbakana gereken cevabi vermistir.Basbakanin görevi Türkiye'ye sürülen lekeyi temizlemektir bunu da Cezayir üzerinden degil Ermenilerin katlettigi TÜRKLERIN üzerinden yapmalidir.Basbakan ucuz siyasetle ugrasirsa böylece cevabinida alir. Fransa'ya karsi basbakanin güc yetmez yaptirim uygulamaya,öyle elci cekip iki gün sonra göndermekle ancak ucuz kahramanlik olur. saygilarla Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 18 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ocak , 2012 İnkar yasasına ret Fransız Senatosu Anayasa Komisyonu, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesini suç sayan ve Meclis'te kabul edilen yasa teklifinin Senato'nun gündeminde incelenmeye alınmamasını öngören değişiklik önergesini kabul etti. Önergenin kabul edilmesi tasarının Senato Genel Kurulu'na gitmeyeceği anlamına gelmiyor. Fransa meclisinde 22 Aralık'ta kabul edilen Ermeni iddialarının reddini suç sayan yasa teklifi Senato Anayasa Komisyonu'nda görüşüldü. Komisyon üyeleri iktidar ve muhalefetteki sosyalist partili milletvekillerinin yoğun baskılarına rağmen inkar yasasının senatoda görüşülmemesini öngeren bir önergeyi kabul etti. Fransa meclisinde 22 Aralık'ta kabul edilen Ermeni iddialarının reddini suç sayan yasa teklifi 23 Ocak'ta Senato'dan kabul edilir ve Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından onaylanırsa "inkar" yasasını ciğneyenler 1 yıl hapis cezası ve 45 bin Euro para cezasına çarptırılacak. (ntv) Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 20 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ocak , 2012 Fransa Senato Başkanı çark etti 'Soykırım tasarısı'nın görüşülmesine 3 gün kala Fransa Senato Başkanı, ağız değiştirdi. Fransa Senatosu Başkanı Jean-Pierre Bel, mecliste kabul edilen ve 23 Ocak'ta senato gündemine alınan yasa teklifi konusunda bir haftada fikrini değiştirdi. Geçen hafta, ''Giderek anılarla ilgili parlamentoda yasalar yapılmasını daha az destekliyorum'' ifadesini kullanan Bel, bugün teklifi desteklediğini söyledi. Yeni yıl kutlamaları dolayısıyla Fransız parlamento muhabirleriyle bir araya gelen Bel, üyesi bulunduğu Sosyalist Grubun tavrı uyarınca yasa teklifini destekleyeceğini açıkladı. Bel, ''Ben siyasi bir gruba bağlıyım ve tavrım bağlı bulunduğu siyasi grubun tavrı yönünde olacak'' dedi. GÖRÜŞ AYRILIKLARI SÜRÜYOR Le Figaro gazetesi, bununla birlikle yasa teklifiyle ilgili Sosyalist grup içinde görüş ayrılıklarının sürdüğünü yazdı. Senato Kanunlar komisyonu, Çarşamba günü, yasa teklifinin incelenmeye alınmaması yönünde görüş bildirmişti. 23 Ocak'ta genel kurulda, kanunlar komisyonunun, teklifin görüşülmemesini talep eden değişiklik önergesi önce oylamaya sunulacak ve bu önergenin kabulü halinde, yasa teklifi tartışılmadan gündemden düşecek. Fransız siyasi gözlemciler, yasa teklifinin kabul edilme şansının ortada olduğu görüşünde. (haberturk) Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 'Soykırım' tasarısı oylanıyor"Sözde" Ermeni soykırımının inkârını suç sayan yasa tasarısı Fransa Senatosu'nda oylanıyor. Fransa Senatosu'nda 'Sözde Ermeni soykırımı'nı inkâr etmeyi suç sayan yasa tasarısının oylamasına başlandı. KOLTUKLAR BOŞ KALDI 13 senatör tasarı hakkında konuşma yapmak için kayıt yaptırdı. 348 üyesi bulunan Senato'da toplantıya yaklaşık 50 senatör katıldı. TSİ 16.00'da başlayan oturumun yaklaşık 2 saat sürmesi bekleniyor. "SOYKIRIMI ZATEN TANIDIK" Senato'da ilk olarak hükümet adına parlamento ile ilişkilerden sorumlu bakan Patrick Ollier söz aldı. Ollier 'soykırım'ın zaten daha önce kabul edildiğini, şu anda ele alınan yasa ile 'soykırım'ın Fransız kanunalarına uyarlandığını belirtti. Ollier konuşmasında şunları söyledi: "Yasa önerisine bakarsak bu yasa neyi içeriyor? Kanunlarımızn tanıdığı soykırımları reddetmekten bahsediyoruz. Bunları reddetmeye ceza konuluyor. Yahudi soykırımı için de kondu mesela! Bütün bu Fransz kanunları tarafından tanınmış soykırımları düşünmemiz lazım. Hepsinin aynı şekilde cezalandırılması lazım. Buradaki önergeye bakarsak bu şartları göz önünde bulundurulması gerekir." "YASA YABANCI DÜŞMALIĞINA KARŞI" "İlk maddeye baktığımız zaman 1981'de ilk yasa kabul edilmişti. Burada soykırımı reddedenlere bir ceza öngörülmekte. İkinci maddede insanlığın ve bu soykırıma maruz kalan insaları desteklemek ve korumak için bu yasanın getirildiği yer alıyor. "Bu yasa yabancı düşmanı hareketlerı kısıtlamak için ortaya konmuştur. Bunun içinde Yahudi soykırımını da cezalandıran yasalar kondu. Bu çalışmaları yapan Avrupa Birliği'nde 12 ülke var." "ANAYASA'YA AYKIRI" Ollier'de sonra söz alan Kanunlar Komisyonu Başkanı ve Raportör Jean-Pierre Sueur, bu yasanın geçen hafta Fransız Anayasası'na aykırı bulunduğunu söyledi. Fransız Senatosu Anayasa Komisyonu, 18 Ocak'ta yasa teklifinin Senato'nun gündeminde incelenmeye alınmamasını öngören değişiklik önergesini kabul etmişti. "TARİHÇİLER ENDİŞEYLE İZLİYOR" Sueur ayrıca , Fransa'nın ünlü tarihçisi Pierre Nora'nın, parlamenterlerin tarih yazamayacağı, anayasa hukukçusu Robert Badinter'in ise ''parlamentoların mahkeme olmadığı'' yolundaki açıklamalarına atıfta bulundu. Kanunlar Komisyonu Başkanı, ''Fransız tarihçiler, bu yasa teklifiyle ilgili gelişmeleri endişeyle izliyorlar'' dedi. "SEÇİM KAYGISIYLA HAZIRLANDI" Komünist grup adına konuşan Senatör Isabelle Pasquet ise hükümeti seçim kaygısı ile bu tasarıyı hazırlamakla suçladı ve tasarının "samimiyetsiz" olduğunu savundu. Pasquet ayrıca "kin ve nefret içeren sloganlar durdurulmalı" çağrısında bulundu. Kişisel olarak yasaya "evet" diyeceğini söyleyen Pasquet, bununla birlikte kendi siyasi gruplarında bu konudaki görüş ayrılıklarının sürdüğünü belirtti. Pasquet ayrıca, bazı komünist senatörlerin 'evet' bazılarının 'hayır' oyu vereceğini, bazılarınınsa oylamaya katılmayacağını duyurdu. SAKOZY'NİN PARTİSİNDEN SAVUNMA Nicolas Sarkozy'nin partisi UMP'den Roger Koroutchi ise teklifi savunarak "asıl sorumluluk tarihçilerden çok devletlerindir" dedi. "TÜRKİYE TARİHİYLE YÜZLEŞMELİ" Yeşiller Grubu adına konuşan İstanbul kökenli Senatör Esther Benbassa ise "Türkiye tarihinin kara sayfalarıyla hesaplaşmalı" dedi. Benbassa grubunun yasaya "hayır" diyeceğini yineledi. YASA NE GETİRİYOR? Tasarı 22 Aralık'ta 577 üyeli Fransız Meclisi'nde 60 kişinin katıldığı ve 50 oyla kabul edilmişti.Teklifin yasalaşması halinde, Fransa'da ‘Ermeni soykırımının’ varlığını inkar etmek suç haline gelecek ve inkar edenler 1 yıl hapis ve 45 bin Euro tazminat cezasıyla yargılanacak. KARŞILIKLI GÖSTERİLER Tasarının görüşülmesinden önce Fransa'daki Türk vatandaşları, ellerinde Türk ve Fransız bayraklarıyla, senatonun ana giriş binası yanında toplandı. Türkler, ''tarihi olaylara parlamentolar değil tarihçiler karar versin'', ''ifade özgürlüğünü ihlal eden yasa teklifine hayır'' yazan pankartlar taşıyan Türkler'in gösterisi sürerken, Ermeniler de senato binasının ön bölümündekendileri için ayrılan bölümde gösteri düzenliyor. ANAYASA MAHKEMESİ HAZIRLIĞI Tasarı oylamaya gelmeden önce Fransız senatörlerden bir son dakika atağı yaşandı. Senatör Nathalie Goulet, kendisi gibi teklife karşı çıkan senatör ve milletvekillerinin, yasanın geçmesi durumunda Anayasa Mahkemesi'ne gidecekleriniaçıkladı. Gerek Senato'da, gerek Meclis'te Fransız anayasasına aykırı olduğu gerekçesiyle çok sayıda milletvekili ve senatörün teklife sıcak bakmadığını belirten Goulet, "Biz tüzüğe göre en az 60 milletvekili ve senatörün imzasını toplayıp, daha sonra yasanın bozulması için Anayasa Mahkemesi'ne gitmeye hazırlanıyoruz" dedi. FRANSA'DAN 'İTİDAL' ÇAĞRISI Oylama öncesinde Fransa Dışişleri Bakanlığı, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkarını suç sayan yasa teklifinin senato gündemine gelmesinin ardından Türkiye'den gelen sert tepkilere ilişkin yaptığı "itidal" çağrısını yineledi. Bakanlık Sözcüsü Bernard Valero, "Türkiye'yi önemli bir müttefik'' olarak niteledi ve ''Türkiye'ye itidal çağrısı yapıyoruz. Türkiye bizim için önemli bir ortak ve müttefik. Türkiye ile ikili ve bölgesel konularda ve bütün alanlarda ilişkilerin geliştirilmesine büyük önem veriyoruz" dedi. (haberturk.com) Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 'Suçlu hissetmem, gurur duyarım' "Soykırım inkarı" yasa teklifinin mimarı olan Marsilya milletvekili Valerie Boyer, NTV'den Kayhan Karaca'nın sorularını yanıtladı. "Yasa teklif Senato'dan geçerse kendinizi suçlu hisseder misiniz?" sorusunu yanıtlayan Boyer, "Kendimi suçlu hissetmem, aksine gurur duyarım" dedi. Evrensel insan hakları değerlerini savunan Fransa'nın "soykırımı" inkar edenleri cezalandırmasının normal olduğunu savunan Boyer, "Biz hiç bir zaman Türkiye'ye şu yasayı değiştirin demedik. Her zaman demokratik olarak saygı duyduk. Türkiye'nin de aynı saygıyı göstermesi lazım" şeklinde konuştu. Fransa Senatosu'nun yasa teklifi için vereceği kararı yerinde öğrenmek için Senato binasına gelen Valerie Boyer, "soykırımı inkar" yasa teklifinin kabul edilerek, inkar edenlerin cezalandırılmasını arzu ettiğini söyledi. (ntvmsnbc.com) Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 fransız parlementosunda tasarının geçmesi bekleniyor. parlementoda hazır bulunanların büyük bölümü tasarıyı destekliyor. görüşmelerin gece yarısına kadar uzaması bekleniyor. Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 yasa teklifi kabul edilmiştir. Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 şu andan itibaren fransada ermeni katliamı diye bir şey olmamıştır demek suç sayılacak. bunu kabul etmeyenler araştırmacı ya da akademisyen bile olsa hapse atılacak ve bunun adına fransada demokrasi denilecek. hemen hatırlatalım fransız parlamentosu buna benzer teklifleri daha önce reddetmişken mesele türk-ermeni ilişkilerine gelince -fransızları hiç ilgilendirmediği halde- hızla parlamentodan geçirildi ve kabul edildi. Alıntı
Φ köşeyastığı Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2012 Bir süre fransız mallarına herkes ambargo koyar sonra unutulur gider (Fransa'yı ilgilendirmez olur mu vardır ermenilerden bir çıkarları.) Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2012 Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2012 " İstediğin kadar bağır, istediğin kadar küfür et... Nicholas istedi, Valerie önerdi, sırasıyla Jacques, Sebastian, Patrick, Jean Pierre, Philippe, Isabelle, Nathalie filan konuştu, Ayşe’yle Mehmet’in soykırım yok demesi suç oldu... Kabaca özeti budur. " Yılmaz Özdil ahanda böyle özetlemiş konuyu Ardından devam etmiş. Taksi durağında atıp tutmakla olmuyor bu iş... Devlet kendi üzerine düşeni yapamadı... Bari daha fazla geçikmeden liselerde, üniversitelerde öğretinde millet kendi kendini savunsun... !!! Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2012 bu arada başbakan yine "sabrediyoruz" dedi yahu! daha önce terör örgütü eylemleri yüzünden çok sayıda şehit verildiğinde de aynı şeyi söylemişti. başbakan kasımpaşa geleneğiyle sadece kendi çöplüğünde sesi çıkan bir yapıya sahip. yılmaz özdil'in dediği gibi şu işi liselerde falan derslerde iyice bir öğretsinlerde en azından vatandaş kendi kendini savunabilsin. Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2012 Unutuldu bile kim demiş ben çok yakından takip ediyorum. çünkü bence bu ve buna benzer yasal düzenlemeler özellikle üzerinde durulması gereken bir durum. burada son derece dikkat çekici bir şey var: bilim adamları araştımacı-tarihçiler dahi konuyu araştırıp böyle bir katliamın yapıldığını gösterir delliler yoktur şeklinde bir açıklama yapamıyorlar. bazı avrupa ülkelerinde örneğin nazi katliamlarının da tarihçiler tarafından reddedilmesi yasak. ama bu doğru bir yasal düzenleme değil. çünkü meclisler bir şeyin bilimsel anlada araştırılması ve bilim insanları tarafından fikir beyan edilmesi noktasında sınırlayıcı yasalar koyamazlar, koymamalıdırlar. bu düşünce özgürlüğü ve akademik dokunulmazlığa aykırı bir durumdur. dolayısıyla fransa'nın yaptığı da budur. ayrıca demokrasi ilkeleriyle de bağdaşmaz. bu nedenle Rua olarak hiçbir zaman fransız mallarını satın almayacağımı buradan belirtiyorum. (özellikle fransızlar bu durumdan fena halde tırsacaklardır ) Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2012 Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2012 Fransiz peynirini boykkot etmekle yürümez bu isler.Bu islerin yürümesi milli onurla olur ancak ki bu da son 10 yilda bizden uzaklastirildi. Avrupa Birligi dendi "uyum yasalari "bir gecede gecirildi.AB emretti gayri müslümvakiflarin mallarini iade etme yasasi cikardik.Gayri müslim olmayan yerlerdeki kiliseleri ibadete actik,milletin vergileriyle o kiliseleri onardik restore ettik.Yillardir müze olan SÜMELA MANASTIRI ibadete acildi.AB ugruna yapmadigimiz hicbirsey kalmadi,terörle pazarliga kadar bize ne talimat verdilerse yerine getirdik.Denktas'i vatan haini,ergenekoncu yaptik adam ölmeseydi Siliviride can verecekti.Cünkü AB Kibris Rum adasidir demisti ve Denktas buna karsi cikmisti.Ne kadar Ermeni veya Ermeni yandasi varsa Denktas'a karsi cikmisti. Özür diliyorlar bölücülerden,cünkü AB öyle emrediyor.Ve diyor ki AB;Erdogan Kürtlerden özür diledi ama Ermenilerden dilemedi. Birileride kalkmis Fransiz peynirini veya bilmen nesini boykot etmekten bahsediyor.Boykot etmeye yüreginiz varsa Tunceli isyanlarini bastiranlari katil diye damgalayip AB'ne yaranmaya calisanlari boykot edin.Birakin gazel atmayi. saygilarla Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.