Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

TANRI TÜRKÇE BİLMİYOR MU?... (Duayı Arapça değil Türkçe okumanın ne gibi sakıncası olur ki diye düşündüm ve ''Tanrı Türkçe bilmiyor mu? diye bir sor.)


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

.

Tanrı Türkçe Bilmiyor mu?

 

Bir aile dostumuzu ziyarete gittik. Sohbet esnasında torunlarından brinin ortaokulda okuduğunu ve din dersi öğretmeninin ilk duayı Arapça ezberlemesini istediğini; ama dil sorunu yaşayan çocuğun bunu bir türlü beceremediğini; eğer hatasız olarak bu duayı okuyamazsa zorunlu olan din dersinden kırık not alıp sınıfta kalacağını çaresizlik içinde anlatışına tanık olduk. Elbette üzüldük...

 

Duayı Arapça değil Türkçe okumanın ne gibi sakıncası olur ki diye düşündüm ve ''Tanrı Türkçe bilmiyor mu?'' diye bir soruyu da kendime sormaktan geri duramadım. Okuduğum Kuran meallerinde Tanrı, ille de Kuran'ı ve duaları Arapça okuyacaksınız diye bir dayatmada bulunmuyordu. Eve dönünce Kuran'ı açtım, onlarca ayetten sadece şunları seçip Arapçı bağnazlara iletmeyi ve herkesin kendi diliyle dua okumasında bir sakınca olmadığını anlatmayı görev bildim.

 

Tanrı Kuran'da diyor ki:

''Ey Muhammed! Biz, anlayıp öğüt alsınlar diye Kuran'ı senin dilinle indirdik'' (Duhan: 58-59). ''Biz, Kuran'ı yabancı bir dilde indirseydik, 'Bir Arap'a da yabancı dille söylenir mi?' derlerdi'' (Fussulet: 44). O nedenle; ''Kendilerine apaçık anlatabilsinler diye her peygambere kendi diliyle kitap gönderdik'' (İbrahim: 4). ''Artık Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun!'' (Müzemmil: 20). Ve diğerleri...

 

Aydınlanma Devrimi'nin öncüsü Mustafa Kemal Atatürk , her konuda olduğu gibi din ve Kuran konusunda da duyarlı davranıp doğru olanı yapmıştır. 1930'larda din bilgini Elmalılı Hamdi Efendi 'ye Kuran'ı Türkçeleştirtmiş; camilerde verilen hutbelerle duaların, minarelerde okunan ezanın Türkçe olmasını sağlamıştır. Gerekçelerini de şöyle açıklamıştır:

 

''Türk ulusu Arapça Kuran'ın arkasından koşuyor. Fakat onun ne dediğini anlamıyor; içinde neler var bilmiyor ve anlamını bilmeden tapınıyor. Benim amacım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk insanının anlaması ve ona göre tapınmasıdır...''

 

Bu konuda tavır alan Arapçı bağnazlara da şunları söylüyordu Atatürk:

 

''Türkler, Arapların dinini kabul etmeden önce de büyük bir ulustu. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din ne Arapların ne de aynı dinden olan Acemlerin ve Mısırlıların Türklerle birleşip ortak bir ulus oluşturmasını sağlayamadı. Aksine Türk ulusunun ulusal bağlarıyla duygularını ve heyecanını gevşetip uyuşturdu. Bu da çok doğaldı. Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin amacı, bütün ulusların üstünde bir 'Arap milliyetçiliği' yaratmak ve her ulusu bu siyasetle kendi peşinde sürüklemekti. Bu Arapçı düşünce 'ümmet' sözcüğüyle dile getirildi... Bu vaziyette Türk ulusu asırlarca ne yaptığını ve ne yapacağını bilmeden, tek sözcüğünün anlamını dahi bilmediği halde Kuran'ı Arapça ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü...'' (Prof. Dr. Afet İnan : Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El Yazıları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1988. Kimi sözcükler sadeleştirildi ve tümceler yeniden kurgulandı.)

 

1932'den 1950'ye dek tam 18 yıl bu ülkede ezan özetle şöyle okundu ve kabul gördü:

 

''Tanrı uludur, Tanrı uludur! Kuşkusuz bilirim, bildiririm Tanrı'dan başka yoktur tapacak; Tanrı'nın elçisidir Muhammed! Haydin namaza, haydin namaza!''

 

Ünlü düşünür Ziya Gökalp de şunları söyledi:

 

''Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur

Köylü anlar manasını namazdaki duanın

Bir ülke ki okulunda Türkçe Kuran okunur

Büyük küçük herkes bilir buyruğunu Hüda'nın

Ey Türk oğlu işte orasıdır senin vatanın!..''

 

Ama 1950'de iktidar erkini ele geçiren ihanetçiler, Türkçe ezanı tekrar Arapçaya çevirdiler. Aydınlanma Devrimi'nin ışık ocakları olan Köy Enstitülerini kapatıp yerlerine Kuran kursları ile imam-hatip okullarını açtılar. Laik Cumhuriyet okullarına zorunlu din derslerini koydular. ''Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz'' diyen zihniyeti büyütüp, ''Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye çırpınmaya. Bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu!'' diyenleri yarattılar. Bu yaratıklar şimdi devlet birimlerinde irticai kadrolaşmalarıyla hedefe ulaşmak istiyorlar...

 

Cumhuriyet gazetemizin günlerce manşetten verdiği ''Tehlikenin Farkında mısınız?'' sorusu, duyarlı ve sorumlu bir yurttaş olmanın uyarıcı ifadesiydi. Lütfen bu uyarıyı dikkate alarak dilimize, laik Cumhuriyetimize sahip çıkmak için daha çok gayretli olup tüm Türkiye'de birlik ve beraberliği sağlayalım. Bunu çocuklarımız ve torunlarımız için yapalım!..

.

 

 

 

 

 

_____________________________________________________________________

KAYNAK: Cumhuriyet 30.04.2006 / GÖRÜŞ / LÜTFİ KALELİ

fgdf8hz.jpg

Gönderi tarihi:

sayın dipnot sizin konularınıza cevap yazmayarak sizi protesto edeceğimi belirtmiştim ama bu başlığınızı görünce dayanamadım. sözümde durmadığım için öncelikle kendimden özür diliyorum...

 

türkçe ezan, araplaşma vs başlıklarda bu konu işlenmişti. aynı konuyu önümüze tekrar tekrar koymanız gerçekten anlamsız kaçıyor. zira bu hal ile cevaplarımızı kaile almadığınızı size hgiçbir şey katmadığımızı ve sizin de hiçbir şey katamadığınızı vurgular gibisiniz.

 

kaldı ki bu şekilde sırf tartışmak için tartışma oluşturmuş oluyorsunuz. bu konunun çok teferruatlı tartışması "türkçe ezan" başlıklı yine sizin açtığınız konuda mevcut.

 

yeni bir tartışma konusu açmayacaksanız ve bu şekilde eski konuara yeni başlık açarak önceki cevaplarımızı kaile almayacaksanız, siz imzalı başlıkları okumanın dahi anlamı kalmayacaktır.

 

nacizane uyarımdır. umarım dikkate alırsınız.

Gönderi tarihi:

türkçe ezan, araplaşma vs başlıklarda bu konu işlenmişti. aynı konuyu önümüze tekrar tekrar koymanız gerçekten anlamsız kaçıyor. zira bu hal ile cevaplarımızı kaile almadığınızı size hgiçbir şey katmadığımızı ve sizin de hiçbir şey katamadığınızı vurgular gibisiniz.

 

nacizane uyarımdır. umarım dikkate alırsınız.

 

Peki neden?...

Gönderi tarihi:

***

 

''Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur

Köylü anlar manasını namazdaki duanın

Bir ülke ki okulunda Türkçe Kuran okunur

Büyük küçük herkes bilir buyruğunu Hüda' nın

Ey Türk oğlu işte orasıdır senin vatanın!..''

 

Elleri diline sağlık sayın Ziya Gökalp'in ne güzel dile getirmiş, anlamak adına gerceği göstermiş...

 

 

1950'de iktidar erkini ele geçiren ihanetçiler, Türkçe ezanı tekrar Arapçaya çevirdiler.

Aydınlanma Devrimi'nin ışık ocakları olan Köy Enstitülerini kapatıp yerlerine Kuran kursları ile imam-hatip okullarını açtılar.

Sonrada, İktidar olmanın, erki ellerinde tutmanın büyüsüne kapılanlar, nasıl bir yanlış ve hataların içine düştüklerini anlayarak

 

''Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz''

Diye hatalarını ifadettiler, dile getirdiler ama artık çok geçti...

 

 

O günlerden bu yana yıllar geçti,

 

Türkiye Cumhuriyetinin bir anayasası olduğuna, ve siyasi seçimlere dayandığı gerçeğine dayanarak iktidara gelenler

 

Hepimiz adına ülkeyi yönetmek yerine, demokrasinin bütün nimetlerinden yararlanarak,

Cumhuriyetimizi "İSLAM CUMHURİYET" ine dönüştürmek yolunda adım adım ilerliyorlar...

 

 

Şu anda gelinen noktada daha da geç olmadan,

 

"yaşam kurallarının temelinin Kuran olduğu noktasından yola çıkarak" iktidarı ellerinde tutanların

 

"Türkiye'de egemenlik kayıtsız şartsız millette olacaktır; duvarda değil!" diyen Erdoğan'ın bu sözünü;

 

"Laiklik elden gidiyormuş... Millet isterse elbette gidecek!" anlamına geldiğini,

 

"Ben kafamın arkasında neler olduğunu önüne getiriyorum ki, görüp herkes anlasın."

 

Diyerek artık sonun başlangıcına gelindiğini,

 

Daha da çok geç olmadan ''Tehlikenin Farkında mısınız?'' sorusunu,

 

Duyarlı ve sorumlu yurttaşların bu uyarıyı dikkate alarak,

 

Laik Cumhuriyetimize sahip çıkmak için daha çok gayretli olup tüm Türkiye'de birlik ve beraberliği sağlamalı.

 

Bunun çocuklarımız ve torunlarımız için bir sorumluluk,

 

Atatürk'ün emaneti olan Cumhuriyetimizi korumak gibi vazgeçilemez görevimiz olduğunu hatırlayarak,

 

Gelecekte NEDEN BU HATALARI YAPTINIZ, NEDEN GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMADINIZ diye sorduklarında,

 

Sonradan başımızı elleimizin arasına alıp ne yaptık biz dememek için,

 

 

''Tehlikenin Farkında mısınız?'' sorusunu,

 

Başımızı önümüze eğmeyen vicdani rahatlık ve doğrudan kendimize ve çevremize sorarak, cevaplamamız gereklidir...

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

Peki neden?...

***

 

''Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur

Köylü anlar manasını namazdaki duanın

Bir ülke ki okulunda Türkçe Kuran okunur

Büyük küçük herkes bilir buyruğunu Hüda' nın

Ey Türk oğlu işte orasıdır senin vatanın!..''

 

Elleri diline sağlık sayın Ziya Gökalp'in ne güzel dile getirmiş, anlamak adına gerceği göstermiş...

Sonrada, İktidar olmanın, erki ellerinde tutmanın büyüsüne kapılanlar, nasıl bir yanlış ve hataların içine düştüklerini anlayarak

 

Diye hatalarını ifadettiler, dile getirdiler ama artık çok geçti...

O günlerden bu yana yıllar geçti,

 

Türkiye Cumhuriyetinin bir anayasası olduğuna, ve siyasi seçimlere dayandığı gerçeğine dayanarak iktidara gelenler

 

Hepimiz adına ülkeyi yönetmek yerine, demokrasinin bütün nimetlerinden yararlanarak,

Cumhuriyetimizi "İSLAM CUMHURİYET" ine dönüştürmek yolunda adım adım ilerliyorlar...

 

Şu anda gelinen noktada daha da geç olmadan,

 

"yaşam kurallarının temelinin Kuran olduğu noktasından yola çıkarak" iktidarı ellerinde tutanların

 

"Türkiye'de egemenlik kayıtsız şartsız millette olacaktır; duvarda değil!" diyen Erdoğan'ın bu sözünü;

 

"Laiklik elden gidiyormuş... Millet isterse elbette gidecek!" anlamına geldiğini,

 

"Ben kafamın arkasında neler olduğunu önüne getiriyorum ki, görüp herkes anlasın."

 

Diyerek artık sonun başlangıcına gelindiğini,

 

Daha da çok geç olmadan ''Tehlikenin Farkında mısınız?'' sorusunu,

 

Duyarlı ve sorumlu yurttaşların bu uyarıyı dikkate alarak,

 

Laik Cumhuriyetimize sahip çıkmak için daha çok gayretli olup tüm Türkiye'de birlik ve beraberliği sağlamalı.

 

Bunun çocuklarımız ve torunlarımız için bir sorumluluk,

 

Atatürk'ün emaneti olan Cumhuriyetimizi korumak gibi vazgeçilemez görevimiz olduğunu hatırlayarak,

 

Gelecekte NEDEN BU HATALARI YAPTINIZ, NEDEN GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMADINIZ diye sorduklarında,

 

Sonradan başımızı elleimizin arasına alıp ne yaptık biz dememek için,

''Tehlikenin Farkında mısınız?'' sorusunu,

 

Başımızı önümüze eğmeyen vicdani rahatlık ve doğrudan kendimize ve çevremize sorarak, cevaplamamız gereklidir...

 

*tna

***

İşte cevap burada gizli galiba sevgili SuDaMLası...

Lütfen bu halkın üzerinde oynanan din oyunlarına bir son verilsin artık...

Bu ülkede yaşayan herkes artık gerçekleri görüyor...

Çünkü irticanın, ticaninin, ulemanın istekleri bitmez, pir parça verirsiniz o tamamını istemey yeltenecek kadar allahın sevgili bencilidir...

Bugün oy uruna, cemaat uğruna, cihat uğruna cenneti bile pazarlamaya kalkmıyorlarmı?...

Bu millet artık o eski karanlık günlerine geri dönemez artık. Ve bunlara gücümüz yettiğince ve var olduğumuz sürece izin vermeyeceğiz, veremeyiz...

Artık tehlikeyi çok iyi görebiliyor ve tehlikenin farkındayız...

Sevgi ve saygılarımla...

.

fgdf8hz.jpg

.

Gönderi tarihi:

arkadaşlar dinler tarihine bakıldığında tüm dinler sapkınlık içindeki toplumlara indirilmiştir.Arap lara indirildiğine göre bunun dilide pek tabiidir ki arapça olacaktır. Ama Kuran-ı Kerim okunup anlaşılsın diye yollanmış bir kitaptır ve ben bu kitabı anladığım dilde okumak istiyorum. Olmaz arapça okunursa daha sevaptır bu nerde yazıyor sizler allah mısınız ki buna hüküm veriyorsunuz herkesin kendi dilinde okuyup anlamasından neden bu kadar çekiniyorsunuz aslında cahil halka islam dini diye yutturulan şeylerin aslında islam dini ile uzaktan yakından alakası olmayan çöl bedevisi zihniyetinin ortaya dökülmesinden mi korkuyorsunuz .Ya da herkes nasıl olsa arapça bilemez yukarlarda dursun okunmasın diye mi uğraşıyorsunuz. Bu ülkede arapça kuranı papağan gibi ezberleyen ama anlamını bilen kaç kişi vardır hiç araştırdınız mı ? Benim yakın arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerde ki bu arkadaşlarımın bir kısmı kapalı namaz kılan kuran okuyan insanlar benim ayetlerini vererek anlattığım bazı şeyleri boş gözlerle dinliyorlar nerde kaldı okuduğun arapça kitap Allah bizlere o kitabı papağan gibi ezberle birşey anlama diye mi yolladı.Ama lafa gelince bu kadar araştırıp kendi dilimizle kuranı anlayan ve uygulamaya çalışan insanlar kafir sizler dindar yapmayın allahaşkına.

Gönderi tarihi:

Sorum sayın dipnot'a;

Siz provokatormüsünüz?zira açtığınız tüm başlıklara dikkat ediyorumda sürekli bir kafa bulandırma taktiği var ve inceden sinsice din düşmanlığı seziyorum yanılıyormuyum?

Gönderi tarihi:

İşte cevap burada gizli galiba sevgili SuDaMLası...

Lütfen bu halkın üzerinde oynanan din oyunlarına bir son verilsin artık...

Bu ülkede yaşayan herkes artık gerçekleri görüyor...

Çünkü irticanın, ticaninin, ulemanın istekleri bitmez, pir parça verirsiniz o tamamını istemey yeltenecek kadar allahın sevgili bencilidir...

Bugün oy uruna, cemaat uğruna, cihat uğruna cenneti bile pazarlamaya kalkmıyorlarmı?...

Bu millet artık o eski karanlık günlerine geri dönemez artık. Ve bunlara gücümüz yettiğince ve var olduğumuz sürece izin vermeyeceğiz, veremeyiz...

Artık tehlikeyi çok iyi görebiliyor ve tehlikenin farkındayız...

Sevgi ve saygılarımla...

.

fgdf8hz.jpg

.

 

sevgili dipnot ben sizin yazınızı açıklayan bir yazıdan başka bir şey göremiyorum. soruma cevap da yok üstelik. zira ben size konuyla ilgili soru sormamıştım. aynı konuyu başlık değiştirerek tüm yorum ve cevaplarımızı hiçe sayarak yeniden açmanızı eleştirmiştim. bu konudaki tüm fikirlerinizi biliyoruz. siz de bizimkileri biliyorsunuz. zira bu konu ayrıntısına inerek tartışılmıştı. haliyle "maksadınız fikir alış-verişi olmasagerek" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Gönderi tarihi:

Sorum sayın dipnot'a;

Siz provokatormüsünüz?zira açtığınız tüm başlıklara dikkat ediyorumda sürekli bir kafa bulandırma taktiği var ve inceden sinsice din düşmanlığı seziyorum yanılıyormuyum?

 

Size göre doğrular peşinde olan, objektif bakış açısı sergileyen, gerçekçiliği hedefleyen, araştırıcı kimliğini her zaman ön planda tutan ve bunu akıl çağının bir gereği olarak sorgulayan her kim provakatörse ben de bir o kadar provakatörüm sevgili suheda...

 

Herhalde kubilaylar, sivaslar, menemenler, 31 Mart'lar kadar, ve okul basıp öğrenci bayanların başlarını bağlamak isteyen ve bütün inancını bez parçasına umut bağlamış yobazlar kadar ve yine şeriat istiyen ve allaha yalvarıp kendilerini şeriat istemeyenlere karşı savaş açarak memur eylemesini istiyen ticaniler kadar provakatör olamam...

 

Bugün artık Ülkemizin içinde bulunduğu tehlikelerin başında irticanın olduğu herkes tarafından bilinmektedir.

Bu nedenle de gücümüz yettiğince bu tehlikeyi halıkımızla paylaşmaya ve onlarla birlikte mucadele etmeyi demokratik bir hak ve vatandaşlık görevi olarak görüyoruz...

 

Sevgi ve saygılarımla...

.

fgdf8hz.jpg

.

Gönderi tarihi:
Size göre doğrular peşinde olan, objektif bakış açısı sergileyen, gerçekçiliği hedefleyen, araştırıcı kimliğini her zaman ön planda tutan ve bunu akıl çağının bir gereği olarak sorgulayan her kim provakatörse ben de bir o kadar provakatörüm sevgili suheda...

 

Herhalde kubilaylar, sivaslar, menemenler, 31 Mart'lar kadar, ve okul basıp öğrenci bayanların başlarını bağlamak isteyen ve bütün inancını bez parçasına umut bağlamış yobazlar kadar ve yine şeriat istiyen ve allaha yalvarıp kendilerini şeriat istemeyenlere karşı savaş açarak memur eylemesini istiyen ticaniler kadar provakatör olamam...

 

Bugün artık Ülkemizin içinde bulunduğu tehlikelerin başında irticanın olduğu herkes tarafından bilinmektedir.

Bu nedenle de gücümüz yettiğince bu tehlikeyi halıkımızla paylaşmaya ve onlarla birlikte mucadele etmeyi demokratik bir hak ve vatandaşlık görevi olarak görüyoruz...

 

Sevgi ve saygılarımla...

 

Sevgili dipnot,

 

Yukarda da bahsettiğiniz gibi...

Fikirlerinizden ve alıntılarınızdan...

Bizler sağduyulu ve aydın insanlar çok yararlanıyoruz...

 

Bizlere, rehber olmaya devam ediniz lütfen...

 

En iyi dileklerimle...

Gönderi tarihi:

sayın dipnot sizin konularınıza cevap yazmayarak sizi protesto edeceğimi belirtmiştim ama bu başlığınızı görünce dayanamadım. sözümde durmadığım için öncelikle kendimden özür diliyorum...

 

türkçe ezan, araplaşma vs başlıklarda bu konu işlenmişti. aynı konuyu önümüze tekrar tekrar koymanız gerçekten anlamsız kaçıyor. zira bu hal ile cevaplarımızı kaile almadığınızı size hgiçbir şey katmadığımızı ve sizin de hiçbir şey katamadığınızı vurgular gibisiniz.

 

kaldı ki bu şekilde sırf tartışmak için tartışma oluşturmuş oluyorsunuz. bu konunun çok teferruatlı tartışması "türkçe ezan" başlıklı yine sizin açtığınız konuda mevcut.

 

yeni bir tartışma konusu açmayacaksanız ve bu şekilde eski konuara yeni başlık açarak önceki cevaplarımızı kaile almayacaksanız, siz imzalı başlıkları okumanın dahi anlamı kalmayacaktır.

 

nacizane uyarımdır. umarım dikkate alırsınız.

sevgili dipnot ben sizin yazınızı açıklayan bir yazıdan başka bir şey göremiyorum. soruma cevap da yok üstelik. zira ben size konuyla ilgili soru sormamıştım. aynı konuyu başlık değiştirerek tüm yorum ve cevaplarımızı hiçe sayarak yeniden açmanızı eleştirmiştim. bu konudaki tüm fikirlerinizi biliyoruz. siz de bizimkileri biliyorsunuz. zira bu konu ayrıntısına inerek tartışılmıştı. haliyle "maksadınız fikir alış-verişi olmasagerek" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Sevgili Su DaMLaSı...

Evet Türkçe ezan konusunda buna benzer bir topic'i ben açmıştım. Dikkat edilirse konu başlığı Türkçe ezan idi ve Türkçe Kur'an/ibadet değildi. Bu nedenle bunun bir eksiklik olabileceğini düşündüğümden Türkçe ibadet olarak bir topic açtım ve tamamıyla dini anlamda ülkemizin insanlarının inancını anlayarak bilerek yapması arzusundan yola çıkmaktı amaç..

Bu arada düşünen, araştıran, sorgulayan birar insan olarak her şeyi, her anlamıyla bir tartışma ortamında saygı ve sevgi çerçevesi tartışabilen, paylaşabilen biriliri olmaktan neden korkalım... Neden araştırmayalım, neden sorgusuz suhalsiz inanalım, neden hala bilerek ve anlayarak inanmıyalım.

Lütfen şunu da bilelim ardık... Hiçbirşekilde burada amaç dini kötülemek veya ona saygısızlık etmek değil tam aksine katkı sunmaktır...

Bu da ne pahasına olursa olsun sonuna kadar da sürdürülmeye devam edecektir...

Sevgi ve saygılarımla...

.

fgdf8hz.jpg

.

Gönderi tarihi:

Sorum sayın dipnot'a;

Siz provokatormüsünüz?zira açtığınız tüm başlıklara dikkat ediyorumda sürekli bir kafa bulandırma taktiği var ve inceden sinsice din düşmanlığı seziyorum yanılıyormuyum?

:)

KISA BİR AÇIKLAMA...

Emre Kongar hocanın “Tarihimizle yüzleşmek” kitabından kimi cümle ve değerlendirmeler :

“Son zamanlarda, ‘tarihimizle yüzleşmek’ adına pek çok saçma sapan iddia öne sürüldü, tarihsel gerçekler saptırıldı… Türkiye’de eğitim rezalet. Tarih anlayışı ve tarih eğitimi ise bu rezaletin içinde ayrı bir fecaat.” (Syf:11)

 

“İnsanlar tarihi, genellikle sahip oldukları ideolojilere göre saptırırlar.

 

Tarihe bakarken, genellikle kasıtlı yapılan yanlışların altında yatan ‘ideolojik saptırma’ en çok dinci ve milliyetçi çizgide, Müslümanlığı ve Türklüğü yüceltmek veya tam tersine, haksız ve yersiz suçlamalarla yermek ve küçültmek konularında görülür.

Her toplum, kendi dininin ve milletinin öteki dinlerden, mezheplerden, ırklardan ve milletlerden daha iyi veya daha üstün olduğunu düşünmek, buna inanmak eğilimdedir…

Hemen hemen her ülkenin ordusu, kendisine göre tarihin en kahraman ordusu, milleti, yine kendisine göre insanlığın en yetenekli milletidir…”(Syf:12)

.

fgdf8hz.jpg

.

Gönderi tarihi:

arkadaşlar dinler tarihine bakıldığında tüm dinler sapkınlık içindeki toplumlara indirilmiştir.Arap lara indirildiğine göre bunun dilide pek tabiidir ki arapça olacaktır. Ama Kuran-ı Kerim okunup anlaşılsın diye yollanmış bir kitaptır ve ben bu kitabı anladığım dilde okumak istiyorum. Olmaz arapça okunursa daha sevaptır bu nerde yazıyor sizler allah mısınız ki buna hüküm veriyorsunuz herkesin kendi dilinde okuyup anlamasından neden bu kadar çekiniyorsunuz aslında cahil halka islam dini diye yutturulan şeylerin aslında islam dini ile uzaktan yakından alakası olmayan çöl bedevisi zihniyetinin ortaya dökülmesinden mi korkuyorsunuz .Ya da herkes nasıl olsa arapça bilemez yukarlarda dursun okunmasın diye mi uğraşıyorsunuz. Bu ülkede arapça kuranı papağan gibi ezberleyen ama anlamını bilen kaç kişi vardır hiç araştırdınız mı ? Benim yakın arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerde ki bu arkadaşlarımın bir kısmı kapalı namaz kılan kuran okuyan insanlar benim ayetlerini vererek anlattığım bazı şeyleri boş gözlerle dinliyorlar nerde kaldı okuduğun arapça kitap Allah bizlere o kitabı papağan gibi ezberle birşey anlama diye mi yolladı.Ama lafa gelince bu kadar araştırıp kendi dilimizle kuranı anlayan ve uygulamaya çalışan insanlar kafir sizler dindar yapmayın allahaşkına.

Dinler sapkınlık içinde olan toplumlara indirilmiştir yanlış bir cümle. ona bakarsan kitap indirilmeyen kavimler

hiç sapkınlık yapmamıştır gibi anlaşılabilir kaldı ki islam Araplara değil bütün dünyaya gönderilen bir dindir. Doğru cümle Peygamberimiz arap olduğu için kuranı kerim arapça gönderildi olmalıydı. Kuranı kerimde kuranının dili açıkça arapçadır ayeti bir kaç yerde geçmektedir. Tıpkı anayasamızda T.C nin resmi dili türkçedirde olduğu gibi.Bu kuranı türkçe okuyamazsınız demek değildir Hatta okumak zorundasınız ki onu anlayasınız. Ama bu yine de kuranın dili açıkça arapçadır gerçeğini değiştirmez Allah bu kuralı neden koydu

bunu daha önce yazmıştım ama madem aynı konu bir arkadaşın dediği gibi önümüze konuluyor yine yazayım. Her zaman söylüyoruz kuranı kerim hiç bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir bunun nedeni kuranın tek dilde bütün dünyaya yayılması dünyanın her yerinde aynı şekilde yazılıp aynı şekilde okunmasıdır. Yorum farklılıkları vardır ama ayetler her yerde aynıdır değişmez aynı ayet üzerinde yüzlerce yorum yapılabilir. Kaldı ki dili arapça olan sadece kurandır dua farklı birşeydir allaha istediğiniz şekilde kendi dilinizde dua edebilirsiniz. Doğrusu da budur Kuranın bir parçası olan namaz ve diğer ibadetler

yine dinde ve ibadette tek düzenliliği sağlamak açısından arapça olarak yapılmalıdır ve bunu da bizden isteyen Allahtır. Bu dinimizi türkçe öğrenmemize engel değildir ki. Ama siyaset yapmamıza engeldir tabi

Kaldı ki her dil zamanla değişimlere uğrar mesela bizim dilimizdeki efendi sözcüğü zamanında saygın üstün

mertebe kariyer sahibi insanı ifade ederken bugün anlam kaymasına uğramış bu sözcüğün yerini bey kelimesi almış efendi sözcüğü daha çok kapıcı odacı vs işleri yapanlar veya kinaye amaçlı olarak kullanılmaya başlamıştır. Tabi arapça da da benzer durumlar vardır ama tek dil olarak yayılan ve her ana dile çevrilen kuran arapçada bu değişmeler olsa da aslı değişmediği için diğer ülkelerde yaşayan müslümanlar bu değişime müdahale eder çünkü herkesin elinde aynı kuranı kerim var ve araplar dillerinde olan anlam kaymalarını bize yutturamazlar . Sanırım bizim tek şansızlığımız peygamberimizin türk olmaması yada bizim arap olmamamız. Arapça üstün bir dildir onun için kuranı kerim arapçadır diyenler de vardır arapça üstün bir dilmidir bilmiyorum ama öyle bir dil bile olsa kuranı kerimin arapça olmasıyla bir alakası yoktur ama siyasetle tabi ki alakası vardır. :sweatingbullets: Tanrı türkçe bilmiyor mu :sweatingbullets::) sorusuna gelince hiç endişen olmasın arkadaşım AllahTürkçe biliyor senin aklından geçenide biliyor. yani dile bile gerek yok endişen buysa Allah sen hiç bir dil kullanmasan sussan bile seni anlar. UMARIM aklından güzel şeyler geçiyordur aksi takdir de Bence Allahım beni anlamazlıktan gelirsen çok sevinirim diye dua et

Gönderi tarihi:

Her zaman söylüyoruz kuranı kerim hiç bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir bunun nedeni kuranın tek dilde bütün dünyaya yayılması dünyanın her yerinde aynı şekilde yazılıp aynı şekilde okunmasıdır.

 

Tanrı türkçe bilmiyor mu :sweatingbullets::) sorusuna gelince hiç endişen olmasın arkadaşım AllahTürkçe biliyor senin aklından geçenide biliyor. yani dile bile gerek yok endişen buysa Allah sen hiç bir dil kullanmasan sussan bile seni anlar. UMARIM aklından güzel şeyler geçiyordur aksi takdir de Bence Allahım beni anlamazlıktan gelirsen çok sevinirim diye dua et

 

SEVGİLİ DİL BÖCEĞİ ARKADAŞIMIZIN YUKARIDAKİ YAZISINA ATFEN BİLGİ...

 

Kuran'ın Orijinalleri Yakıldığı İçin Şimdi Yok

 

1___Kuran'ın ilk orijinali: Küçük taşlar, deri, ağaç parçası, kemik gibi çeşitli nesnelere yazılıydı. Yakıldı. (Mehmet Akif'in yapmış olduğu Türkçe Kuran tercümesi de yakılmıştır).

2___Kuran'ın ikinci orijinali: Ebubekir döneminde yapılan derleme. Yakıldı.

3___Kuran'ın üçüncü orijinali: Osman döneminde oluşturulan "azmalar".Bunlar da dünyanın hiç bir tarafında yok.

 

Yapılan inceleme ve aktarmalarla görülen o ki: Muhammed'in "vahiy katiplerine yazdırdığı" bildirilen "Kuran"ın ne "aynı" ne de "tümü" eldeki Kuran'da. Halife Mervan kendi gerekçesini şöyle açıklar; "Onda yazılı olanlar, Osman tarafından yazdırılan Mushaflara geçmiştir. Artık ona gerek kalmamıştır. Yakılıp yok edilmeseydi, zamanla kuşkulara yol açılabilir, ondan alınarak yazılan Mushaflar çevresindeki kuşkuları önlenemeyebilirdi. Bundan korktum, o nedenle yaktırdım."(Kaynak: İb Ebi Davud, Leiden 1937, yay.,s.243-Suphi e's-Salih Mebahis Fi ulûm-il Kuran).

Kuran nasıl derlendi?

Kuran ayetleri bugünkü biçimi ile yazılıp bir araya getirilmiş değildi. Hadislerde peygambere vahiy olan ayetler çeşitli nesneler üzerine yazılıydı; hepsi de dağınık durumdaydı. Ayetler "Lihaf" (küçük taşlar), "Rıka" (deri ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), "Ektaf" (deve ve koyun kemikleri), "Usub" (agaç parçası" gibi nesnelere yazılmıştı.

 

Bir aktarma da "bunların tümünün peygamberin evinde, bir arada bulunduğu ve dağınıkken bir araya getirip, içinden eksilen olmasın diye ortasından iple bağlanmış olduğu" da açıklanır.

 

Buhari'nin yer verdiği bir hadise göre; "dinden dönüş" (ridde) olayları ve bu olaylar nedeniyle savaş hali vardı. Kuran'ı ezber etmiş kişilerin bir bölüğü ölmüştü. Ölenlerin sayısı artabilirdi, bunların tümü ölüp gitmeden Kuran'ın orada burada yazılı ayetleri derlenmeli, tümü bir kitap haline getirilmeliydi. Hattaboğlu Ömer durumu ve konunun önemini Halife Ebubekir'e anlattı. Ayetlerin derlenmesini önerdi. Halife başlangıçta pek doğru bulmamıştı bu görüşü.

"Peygamberin yapmadığı şeyi yapmak nasıl doğru olabilirdi?" diye düşünüyordu. Ömer direndi ve önerisini kabul ettirdi. işin gerçekleşmesi için de Zeyd Ibn Sabit'e görev verildi. Zeyd "Ebubekir bana 'Sen akıllı bir gençsin. Peygambere vahiy yazdığın için senin başaracağına güveniyorum. Araştır ve topla Kuran ayetlerini' dedi, Tanrıya ant içerek söylerim ki, dağlardan bir dağı yükleyip taşımayı önerseydi, buyurup verdiği görev kadar bana ağır gelmeyecekti. Yani Kuran'ı derlemek kadar." diyorama sonunda görevi kabul ettiğini söylüyor ve işi nasıl yaptığını şöyle dile getiriyor:

 

"Kuran (ayetlerini) derlemeye koyuldum. Hurma dallarından, küçük taşlardan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim. işin sonunda, Tevbe (Beraat) suresinin sonunu, Ebu Huzeymetu'l-Ensari'de buldum. Ki, başkasında bulamamıştım bu parçayı". Zeyd, bu parçanın Tevbe Suresinin sonundaki ayetleri (128 ve 129.ayetleri) oluşturduğunu açıklıyordu

 

Böylece Zeyd, Kuran ayetlerini derleme işini yaparken iki kaynağa başvurmaktaydı: Ayetlerin yazılı olduğu nesneler (ağaçlar, taşlar..) ve ezber bilenlerin bellekleri.

 

Ebubekir döneminde yazılan Kuran için başvurulan ezbercilerin başka deyişle hafızların sayısı Müslümanlar arasında tartışmalıdır. O döneme ilişkin kaynaklardan Buhari'nin "e's-Sahihi"nde yer alan üç hadisten anlaşıldığı kadarıyla Kuran'ın tümünü ezberleyenlerin en iyimser rakamla 7 kişi olduğu kabul edilebilir. Aynı zamanda, Peygamber dönemindeki "hafız"ların, yani Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı pek azdı. Buhari'nin "e's-Sahih"inde geçen hadis şöyle:

 

___Birinci hadis: Amr Ibnu'l-*** anlatıyor: Peygamberin "Kuran'ı dört kişiden alın, Abdullah Ibn Mes'ud'dan, Salim'den, Muaz'dan ve Übeyy Ibn Ka'b'den" dedigini işittim. (Buhari, Fadailu'l-Kuran 8.)

___İkinci hadis: Enes anlatıyor: "Peygamber öldüğünde, dört kişiden başka Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olan yoktu. Ebu'd-Derda, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd." (Buhari.)

___Kuran'ı 4 kişi ezberlemişti Üçüncü hadis: Katade'den aktarılıyor: "Malik oğlu Enes'e; 'Peygamber döneminde, Kuran'ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?' diye sordum. şu karşılığı verdi: 'Dört kişi. Tümü de Medine'li. Übeyy Ibn Ka'b, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari, aynı yer, Müslim 2465. Hadis.)

 

Bu hadislerde adları yazılı olanları topladığımız zaman Peygamber döneminde Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı yedi idi demek gerekiyor: Ibn Mesud (Birinci hadiste), Salim (birinci hadiste), Muaz Ibn Cebel (birinci, ikinci ve üçüncü hadiste.)

 

İslam din bilirleri bu hadislerdeki açıklamaların "dinsizlerin işine yaradığını" ileri sürerler. Suyuti, El İtkan, Mısır 1978, c.1, s.94, satır 13.)

 

İl itkan'da daha başkalarının da Kuran'ı ezberlemiş oldukları adları ile açıklanıyor. Ama aktarmayı yapan, bu adları sayılanlardan kimilerinin, Kuran'ın tümünü ezberleme işini Peygamberin ölümünden sonra bitirdiklerini açıklamaktadır. (El ıtkan, 95-9ö.)

 

Zeyd Ibn Sabit, herhangi bir parçayı Kuran'a geçirmek için "iki tanık" koşulu koymuştu. Ancak bir tanıkla Kuran'ı alma gereği duyduğu ve geçirdiği parçalar da vardı. Örneğin, Ube Huzeyme'de bulduğu ve Tevbe Suresi'nin son iki ayetini oluşturan parça böyleydi.

 

Kuran'ı derleme ve yazma işi bir yıl sürer. Bu işe girişildiğinde Ömer ile Zeyd, mescidin kapısına oturmuşlar, "herkesin Peygamberden ayet olarak elde ettiği ne varsa getirmesini" istemişlerdi. Başarılan iş, kaynaklarda şöyle tanımlanır: Kuran ayetlerinin, surelerinin bulunduğu iki kapaklı bir kitap. Derlenip yazılan sayfalar, ölene dek Ebubekir'in yanında kaldı, sonra Ömer'in (halife) yanında bulundu. O da ölünce, kızı Hafsa'ya verildi.

 

Kuran ikinci kez derleniyor:

Buhari'de yer alan bir hadis şöyle: Ermeniyye ve Azerbaycan'ı ele geçirmek için savaşılıyordu. Huzeyfe, Ibnu'l-Yeman, Halife Osman'a geldi. Müslümanların okudukları Kuran'lardaki birbirini tutmazlıktan yakındı, "Emire'l-Mü'minin! Bu ümmet, kendisinden önceki Yahudiler ve Hıristiyanların içine düştükleri birbirini tutmazlılıklar gibi bir duruma düştü!" Bunun üzerine Osman, Hafsa'ya adam gönderdi, başka Kuran nüshaları yazıp almak için kendisinde bulunan sayfaları (yani Ebubekir döneminde yazılan kitabı) göndermesini istedi. "İş bitince sana geri gönderirim" dedi. Hafsa da gönderdi o sayfaları Osman'a. Osman, hemen Zeyd Ibn Sabit'e, Abdullah Ibn Züyebr'e, Sa'd Ibnu'l-As'a ve Hişam oglu Haris oğlu Abdurrahman'a buyruğunu verdi. Onlar da Hafsa'dan getirilenden alıp Kuran nüshalarını oluşturdular. Osman, kuruldaki üç kişiye şunları söyledi: "(Medine'li) olan Zeyd ile, Kuran'dan herhangi bir kesimde ters düştüğünüz zaman, tartışma konusu olan parçayı Kureyş dili ile yazın. Çünkü Kuran sadece Kureyş dili ile inmiştir."

 

Onlar da bu buyruğu yerine getirdiler. Sonunda (esas) sayfalardan Kuran nüshaları oluşturup işi bitince, Osman, söz konusu sayfaları (Hafsa'dan getirilenler) geri gönderdi. Alınan nüshaların da her bir kesime gönderilmesini buyurdu. Ve bunların dışında kalan her bir Kuran sayfasını ya da Mushafı buyurup yaktırdı.(Bkz. Buhari, e's- Sahih, Kitabu Fedaili'l-Kuran/3.)

 

Buhari'nin kendisine anlatılan çabalardan ve "Kureyşli olanlarla olmayanlar arasında" belirecek anlaşmazlığın çözüm biçiminden anlaşıldığına göre, Kuran nüshalarını ortaya çıkarırken, Hafsa'daki Mushaf'tan aynen kopya etmek söz konusu değildi.

 

İleri sürüle gelen "aynen kopya edildiği" ileri sürülürken, neden kopya edildiğine de "ağız (şive) farklarından dolayı" diye gerekçe gösterilir. Ancak, Dr. Suphi e's-Salih, Mebahis Fi Ulumi'l-Kuran (Beyrut 1979) adlı eserinin 80, 84, 85 sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olmadığını belirtiyor. Dr. Suphi'ye göre, o zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. O zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. Kısacası, halife Ebubekir döneminde oluşturulan "mushaf", istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı.

 

 

Arapça yazımında işaretleme yoktu BÜYÜTMEK İÇİN TIKLAYINIZ Durum böyle olunca, şu sorular karşılıksız kalıyor: Ebubekir döneminde hazırlanan ve Hafsa'dan alıp getirilen "Mushaf" ile Osman döneminde meydana getirilen "nüshalar, mushaflar" arasındaki fark neydi? Yeni çalışma ile gerçekleştirilen nedir?

 

Yukarıda anlamı sunulan hadiste bu açıklanmamakta. Ancak, hadisin devamı niteliğindeki bir açıklamada, yapılan işin sadece "bir temel nüshadan alınıp, başka mushaflara aktarma" olmadığını anlatır niteliktedir

 

Dörtlü kurulda yer alan Zeyd Ibn Sabit, şöyle diyor: "Mushaf oluşturma işini yaparken, Ahzab Suresinin sonundan bir ayet yitirdim ('fakattu'). Ki, Peygamberin onu Kuran'dan bir parça olarak okuduğunu işitip tanık olmuştum. Aradık bu ayeti. Ve Sabit oğlu Huzeyme el Ensari'de bulduk (Ahzab suresine 23.ayet) ekledik o mushafta." (Itkan, Mısır, 1978, C1, s.79.)

Birinci derlemenin yakılmasındaki amaç:

Ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Bu koruyucu ölünce, Kuran'ın Tanrısı "Kuşkusuz Zikr'ı (Kuran'ı) biz indirdik; kuşkusuz koruyucuları da yine biziz" (Hicr, ayet:9) dese de koruyucusu kalmamıştı. Mervan Ibn Hakem, "sandıktan" aldırtıp getirmiş ve yaktırmıştı. Mervan'ın bu ilk derlemeyi yaktırmasındaki gerekçesini, kendisi şöyle açıklıyor: "Bunu yaptım, çünkü, Onda yazılı olanlar, resmi (imam) Mushaf'a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu (resmi) Mushaf hakkında kuşkuya düşerler." (Bkz. Dr. Subhi e's-Salih, Mebahis fi Ulumi'l-Kuran, s.83. Dayandığı kaynak: Ibn Ebi Davud, Kitabu'l-Mesahif, s.24.) Oysa, asıl kuşkulara yol açan, esas alınmış olduğu belirtilen ilk derlemenin yakılması olmuştur. Çünkü, ilk derleme ile, sonraki (Osman döneminde oluşturulan ve imam adı verilen) "Mushaf" arasında fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? İlk derlemede bulunmayan eklemeler ya da Kuran'dan çıkarmalar yapılmamış olsaydı, neden korkulmuştu?

Muhammed Döneminin Kuran'ı ile Bugünkü Kuran Aynı Değil:

Burada çok önemli bir tanıklığa başvuralım: Ibn Ömer diyor ki: "Hiçbiriniz, Kuran'ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki, Kuran'ın çoğu yok olup gitmiştir. 'Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum' desin yalnızca." (Bkz.Suyuti, el İtkan, 2/32.)

 

Bu tanıklık, bugün elimizdeki Kuran'la, Muhammed'in "vahiy katipleri"ne yazdırdığı bildirilen Kuran'ın aynı olmadığını çok açık biçimde anlatmıyor mu? Kaldı ki, Ibn Ömer, Osman dönemindeki derlemeden sonra bu sözü söylemiştir. Yani, Osman döneminde oluşturulan "Mushaf"ın da orijinali yok. O el yazması, Dünyanın hiç bir yerinde bulunmuyor...

 

Temel kaynaklarda sözü edilen, ama bugün bulunmayan "değişik mushaflar" da üzerinde durulmaya değer nitelikte. Suyuti'nin el İtkan'ında, Buhari'nin eserlerinde bazı önemli mushaflardan ve bu mushafların içindeki surelerin listelerinden söz edilir. Örneğin, Muhammed'in en yakınlarından biri bilinen ve Peygamberin, Kuran için ezberine başvurulacak dört kişiden biri olarak belirttiği Ibn Mesud'un mushafı, yine Muhammed'in danışılması gereken dört kişiden biri olarak söz ettiği Übeyy Ibn Ka'b'ın mushafı, Abdullah Ibn Abbas'ın mushafı, Muhammed'in karılarından Aişe'nin mushafı, Ali'nin mushafı bunların başlıcaları.

 

Ayrıca bugün Alevi'lerin, Ali'nin mushafı olarak söz ettikleri bir mushaf ve Hindistan'da saklanan ayrı bir mushaf daha var. Suyuti'nin ve Buhari'nin kitaplarında belirtilen mushaflardan hiçbiri günümüze gelememiş. Ancak bunların içerik listeleri yazılmıştır.Ayrıca bazı din kitaplarında, bunlarda bulunduğu söylenen ayet ve surelerden parçalar günümüze kadar gelmiştir. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farklı oldukları bu listelere bakınca hemen anlaşılıyor. Örneğin, Ibn Mesud'un "Mushaf"ında Fatiha Suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de..Ali'nin surelerinin sırası bugünküne uymuyor. Suyuti, kitabında, Bakara suresinin, Ahzab suresi ile aynı uzunlukta olduğunu aktarıyor. (Bkz. Suyuti, el ıtkan, 2/32.) Oysa bugün, eldeki resmi Kuran'da, Bakara 285 ayet iken, Ahzab yalnızca 73 ayettir.

 

Üçüncü halife Osman döneminde bir heyet tarafından yeniden derlenip yazılan Kuran'ların kaç adet olduğu ve şu anda nerede bulundukları tartışmalıdır.

 

Kimilerine göre dört, kimisine göre beş ya da yedi adet yazılmıştır. Dörttür diyenlere göre, Osman bir nüshasını kendisine alıkoymuş, diğerlerini Kufe'ye, Basra'ya ve Şam'a göndermiştir. Mekke'ye, Yemen'e ve Bahreyn'e gönderilenlerden de söz ediliyor.

 

Kimi kitaplardaki bilgilere göre, bu nüshalardan kopya edilip çoğaltılmasına izin verilmiş, kimi kişiler kendileri için "mushaflar" meydana getirmişlerdir. Ancak, o zaman bu mushaflarda bulunduğu söylenen ve örnekler aktarılan bazı Kuran parçalarının resmi Kuran'da bulunmamasına ne demeli?

 

Bazı İslam kaynaklarında, Osman döneminde çoğaltılan nüshaların bir kısmının bugün elde olduğu iddia edilir. Örneğin, bir kopyanın Taşkent'te olduğundan söz eden çok sayıda kitap vardır. Yine bazı İslami Türk kaynaklarında Topkapı Müzesi'ndeki Kuran'ın da Osman zamanından kaldığı söylenir. (Turan Dursun'un bu makalesinin üzerinden geçen sürede , 2000 yılına gelindiğinde, Yemen'deki Ulu Cami'de yapılan restorasyon çalışmaları sırasında dünyanın en eski Kuran'ının bulunduğu The Guardian gazetesinin haberinde açıklanmıştır. Bu Kuran üzerinde yapılan incelemeler, günümüzdeki Kur'an'ı tutmadığını göstermektedir. )

 

Konunun araştırmacılarından Prof. Dr. Suphi e's-Salih kitabında, "Peki, Osman döneminde hazırlanmış resmi nüsha şimdi nerededir?" sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadığını açıklar. Kahire Kütüphanesi'nde olduğu söylenen nüshanın, Osman döneminden kalmış olamayacağını belirtir. Çünkü bu kitapta bir takım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslamiyet'in ilk yıllarında bulunmadığı bilinmektedir.

 

Ayrıca, Kuran'ın okunuşundaki farklar da, tek bir Kuran olmadığının göstergesidir. Nitekim, İsmail Cerraoğlu'nun, Ankara 1971 baskılı "Tefsir Usulu" adlı kitabının 90-110.sayfaları arasında, Islam kaynaklarından aktarılan bilgiler de şöyle:

 

"Kur'an'ın bir harfinin bile değişmediği" yalanı Tevbe suresinin 114.ayetindeki "iyyahu" sözcüğünü, Hammad İbn Zeberkan, "ebahu" diye okurdu. Sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin sözcüğünü de "ğırratin" okumaktaydı. Buradaki değişiklikler harf değişiklikleri.Birincisinde "ya""ba" ya, öbüründe de "ayın" harfi, "ğayın" harfine dönüşmüş. Haydi bu tür harf değişikliklerini önemsemeyelim.

 

Eldeki Kur'an'da görülen kimi sözcüklerin yerine, Abdullah İbn Abbas, "mürâdiflerini", yani "eş anlamlı olanları kullanırdı. Enes İbn Malik de Müezzemmil suresinin 6. Ayetindeki "akvamu" sözcüğünün yerine, "asvabu" sözcüğünü kullanmıştır. İbn Ömer, Cum'a suresinin 10. Ayetindeki "fes'av" sözcüğünün yerine, "femzû" sözcüğünü; İbn Abbas Karia suresinin 5. Ayetindeki "kel'ıhni"yerine "k'essavfı"yı uygun görüp kullanırdı. Yine İbn Abbas "sayhaten vahideten"lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeten"i yeğlerdi.Enes İbn Malik, İnşirah suresinin 2. Ayetindeki "vada'nâ" yerine,"halelnâ" diye okurdu. (Bkz.Sf.95). Aynı kitapta, gösterilen kesimde başka örnekler de görülebilir.

 

Buralarda görülen de yalnızca harf değişikliği değil kelime değişikliğidir. Demek ki peygamberden bu yana bir harf bile değişmemiştir savı gerçek değildir.

 

İsmail Cerrahoğlu'nun da kitabında yer verdiği (Bkz. aynı kitap, s.93-94) bir olay çok ilginçti bu konuda. Aktarıldığına göre, bir gün Hizam oğlu Hakim Oğlu Hişam, Furkan suresini okumaktadır. Ömer dinler, bakar ki, Hişam bu sureyi Muhammed'in kendisine öğretip okuttuğundan başka türlü okuyor. Ömer öfkelenmiştir:

 

"-___Bu sureyi sana böyle kim belletip okuttu?"

"-___Peygamber!"

"-___Yalan söylüyorsun. Çünkü, Peygamber bu sureyi bana senin okuduğundan başka türlü okuttu."

Ömer bu tartışmayı yaparken, Hişam'ın yakasına sarılmıştır. Sonra, adamı alıp Peygamber'e götürür.

"-___Bu adam, senin bana okuttuğundan başka türlü okuyor Furkan suresini."

"-Yakasını bırak da adamın okuduklarını ben de dinleyeyim."

Ömer yakasını bırakınca, Muhammed adama döner:

"-___Hişam, haydi oku, bir de ben dinleyeyim, Furkan suresini nasıl okuyorsun?"

Hişam, Furkan suresini, kendisine öğretildiği gibi okur. Sonra, Muhammed, "-Bu sure bana böyle indi." der.

Muhammed, aynı sureyi bir de Ömer'e okutturur. Ömer'inki için de aynı şeyi söyler. Yani, ikisininkini de doğru bulmuştur. Sonra da şöyle der:

"-___Kuran yedi harf (yedi türlü) indirildi. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse, Kur'an'ı ona göre okuyun. (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Husûmât 4; Tecrîd, hadis no: 1766; Müslim, e's-Sahih, Kitabu Salâti'l-Müsâfirîn/270, hadis no:818)

 

Bu hadis, Hişam'ın okuduğu Furkan suresi ile, Ömer'in okuduğu Furkan suresinin çok çok başka olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu hadise göre, Muhammed, kavgayı tatlıya bağlıyor, "Kur'an'ın yedi çeşit indirildiğini" ve herkesin başka türlü okuyabileceğini söylüyor. Yani Kur'an'ı türlü biçimlerde öğrenip okumayı serbest bırakıyor. "Başkalık"sa, hadisten de kolaylıkla anlaşılacağı gibi, "okunuş"ta değil, "okunanlar"dadır. Yoksa, Ömer'in o denli öfkesinden söz edilebilir mi?

Kaynaklar, ayrı ayrı mushaflar üzerinde durur. Aktarılan örneklere göre, kimi mushaftakiler bugün elimizdeki "resmi kuran" dakileri tutmamaktadır. Ayrıca İbn Ömer'in şu sözü son derece ilginçtir:

 

-___İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmiştir. (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)

 

Bütün bunlar karşısında, yine "kuran, Peygamberden bu yana olduğu gibi ve bir harfi bile değişmeden gelmiştir, denebilir mi?Kur'an'ın birinci orijinali de, ikinci orijinali de yine müslümanlar eli ile yakılmıştır. Kuşkusuz gerçekleri örtmek için. Osman döneminde oluşturulup çoğaltıldıktan sonra belirli merkezlere gönderilen nüshaların orijinallerine de , dünyanın hiçbir yerinde raslanmamaktadır.

 

Müslümanların kutsal kitabının resmi nüshasının her yerde aynı olduğu doğrudur. Ancak, bugün İslam dünyasında bilinen ve elde bulunan Kuran, Peygamberin "vahiy katiplerine yazdırdığı" söylenen Kuran'ın aynı değil. Kaynaklar, bunu ortaya koyuyor. Mehmet Akif'in yapmış olduğu Türkçe Kuran tercümesi de yakılmıştır

 

Yararlanılan İslami Kaynaklar: 1.Buhari E's-Sahih (Arapça); Kitabu'l Fedail-ül- Kuran Menakıbu'l Ensar, Sahihi Buhari Mustesari. Tecridi Sarih Tercümesi, 2.Dr. S. Suphi E's-Salih (İslam dünyasında son yüzyılın ıleri gelen ve birçok eserleri olan araştırmacı) Mebahis fi Ulum-il Kuran, 3.Celalettin Suyuti (Kuran yorumcusu, Hadis uzmanı olarak İslam dünyasında en güvenilir din bilirlrinden birisi): El İtkan Fi Ulumi-l,Kuran, 4.Müslim E's-Sahih (Arapça), 5.Ebu Davud

 

________________________________________________________________________________________

KAYNAKLAR:

Kaynak: 1) Turan Dursun, Din Bu, 1.cilt, Kaynak Yayınları, 10.baskı, sayfa 78-89.Kaynak yayınları 84.

2) Turan Dursun, Din Bu, 3.cilt, Kaynak Yayınları, 6.baskı, sayfa 187-189

Gönderi tarihi:

ya kusura kalmayin ama bende de bir sey takildi kaldi.en basa donecegim derlerdi ya hep harf alfabe degisdi.cok iyi oldu latin al;fabesine gectik yasa daha kolayogrenecegiz.merak ediyorum hala arap harflkerini kullananlar ikonusanlar var.onlar zormu ogreniyorlar konusuyorlar.basda hata yapildi bence dil degisti.dil niye neden degistirildi hic dusundunuzmu. bazilari daha kolay oldugu icin.iyide niye hala okuma yazma orani arapca yazilan konusulan ulkelere gore dusuk.afganistanda nece konusuluyor kac dil biliniyor.arabistanda nece konusuluyor kac dil vbiliniyor.uyanin artikkkkkkkkkk.

Gönderi tarihi:

Sevgili arkadaşlar;

 

Kuran indirildiği coğrafya itibarı ile arapça olmak zorundaydı.Bu konuda hemfikir olduğumuz kanısındayım.

 

Neden türkçe değil de arapça sorusuna gelince;

 

Bunun birkaç nedeni var.Öncelikle islamiyet sadece Türkiye'de veya arap yarımadasında yaşanıyor değil.Dünya üzerinde herhangi bir müslümana selamın aleyküm dediğinizde aleyküm selam yanıtını alırsınız.Bu şunu gösterir;arapça islamiyetin ortak dilidir.Niye türkçe değil de arapça sorusunu soranlar acaba ticaret dili içinde niye türkçe değil de ingilizce diye sorabilir mi?

 

Elbette her müslüman okuduğunu anlamakla mükelleftir ve bilinçli müslümanlar bir meal edinerek kuran'ın ne anlattığını anlarlar.Bu tüm ülkeler için geçerlidir.Kuran-ı Kerim her dile çevrilmiştir.

 

Bir başka unsur ise arapçanın dil özelliğine dayanır.Kuran-ı Kerim başka hiçbir dilde böyle güzel tını ile okunamaz.Hele türkçe olarak makamlı bir şekilde okumaya kalkarsak ortaya hiçte hoş (duyum açısından) olmayan sonuçlar çıkar.Türkçe ezanı dinleyenler bu dediğimi anlayabilir.

 

Sonuç olarak;Kuran'ı ve duaları arapça dinlemeli ama anlamlarını da öğrenmeliyiz.Tabiki Allah türkçe ve diğer dilleride bilir.Zaten bu soruyu da ciddi olarak sorduğuna inanmıyorum.Ayrıca diğer ülke dillerine bakıldığında içeriklerinde bir çok arapça kökenli sözcük bulunduğu görülür.Bu da arapçanın zenginliğini gösterir.

 

Saygılar..

 

Ay

Gönderi tarihi:

sevgili taurusmutis

açıklaman için teşekkür ediyorum. :clover:

evet müslümanların karşılaştıklarında selamlaşmaları aynıdır. ve ayrıca dünyanın neresine giderseniz gidin, ezan aynıdır. ezanın mesajını zaten bütün müslümanlar bilir... bilmeyende öğrenir... ancak "ALLAHU EKBER" dendiğinde her müslüman bunun anlamını bilir... ve namaza davet edildiğini de bilir...

 

bu konuları tartışmakla ne kazanıyorsunuz arkadaşlar, ezan ya da Kuran Türkçe okunsa inanacakmısınız? neden bu kadar ilgileniyorsunuz?

Gönderi tarihi:

SEVGİLİ DİPNOT

 

tamam anladım nickin diplerde ama yazdığın yazıları biraz düşünerek yazda anlamlarıda dip değerinde olmasın

 

Şüphesiz İslam kendinden önceki dinlerin bozulmasıyla geldi ve Allah(cc) son din ve son peygamber lduğunu bütn kutsal kitaplarda bildirmiştir O rahmet gelmiştir ve Kuranı Allah(cc) korur sen de bizim gibi ensesinden haberesiz bir beşersi nasıl olurda kainatın sahibine değilde sana inanmamızı beklersin.

Ha buarada senin tanrın türkçe bilmiyo olabilir

Ama Allah(cc) bütün noksnlıklardan münezzehtir.

Gönderi tarihi:

namaz kızlarken sureleri türkçe okumak lazım, anlamadığın dilde ibadet ne işe yarar diyip duruyor bir tanıdığım. adama laf anlatamıyorum.

güzel bir şekilde anlatabilecek arkadaş var mı? neler söylenebilir bu arkadaşa..

 

Az yukarıdaki yazıma bir göz gezdir,eğer yeterli bulmazsan daha geniş kapsamlı yazarım arkadaşım..saygılar

Gönderi tarihi:

Kuran'ın hiç bir yerinde, ibadetin arapça yapılması gerektiğine dair bir kelime yoktur.

Gönderi tarihi:

***

 

''Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur

Köylü anlar manasını namazdaki duanın

Bir ülke ki okulunda Türkçe Kuran okunur

Büyük küçük herkes bilir buyruğunu Hüda' nın

Ey Türk oğlu işte orasıdır senin vatanın!..''

 

Elleri diline sağlık sayın Ziya Gökalp'in ne güzel dile getirmiş, anlamak adına gerceği göstermiş...

Sonrada, İktidar olmanın, erki ellerinde tutmanın büyüsüne kapılanlar, nasıl bir yanlış ve hataların içine düştüklerini anlayarak

 

Diye hatalarını ifadettiler, dile getirdiler ama artık çok geçti...

O günlerden bu yana yıllar geçti,

 

Türkiye Cumhuriyetinin bir anayasası olduğuna, ve siyasi seçimlere dayandığı gerçeğine dayanarak iktidara gelenler

 

Hepimiz adına ülkeyi yönetmek yerine, demokrasinin bütün nimetlerinden yararlanarak,

Cumhuriyetimizi "İSLAM CUMHURİYET" ine dönüştürmek yolunda adım adım ilerliyorlar...

 

 

Şu anda gelinen noktada daha da geç olmadan,

 

"yaşam kurallarının temelinin Kuran olduğu noktasından yola çıkarak" iktidarı ellerinde tutanların

 

"Türkiye'de egemenlik kayıtsız şartsız millette olacaktır; duvarda değil!" diyen Erdoğan'ın bu sözünü;

 

"Laiklik elden gidiyormuş... Millet isterse elbette gidecek!" anlamına geldiğini,

 

"Ben kafamın arkasında neler olduğunu önüne getiriyorum ki, görüp herkes anlasın."

 

Diyerek artık sonun başlangıcına gelindiğini,

 

Daha da çok geç olmadan ''Tehlikenin Farkında mısınız?'' sorusunu,

 

Duyarlı ve sorumlu yurttaşların bu uyarıyı dikkate alarak,

 

Laik Cumhuriyetimize sahip çıkmak için daha çok gayretli olup tüm Türkiye'de birlik ve beraberliği sağlamalı.

 

Bunun çocuklarımız ve torunlarımız için bir sorumluluk,

 

Atatürk'ün emaneti olan Cumhuriyetimizi korumak gibi vazgeçilemez görevimiz olduğunu hatırlayarak,

 

Gelecekte NEDEN BU HATALARI YAPTINIZ, NEDEN GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMADINIZ diye sorduklarında,

 

Sonradan başımızı elleimizin arasına alıp ne yaptık biz dememek için,

''Tehlikenin Farkında mısınız?'' sorusunu,

 

Başımızı önümüze eğmeyen vicdani rahatlık ve doğrudan kendimize ve çevremize sorarak, cevaplamamız gereklidir...

 

*tna

***

 

 

arkadaşlar dinler tarihine bakıldığında tüm dinler sapkınlık içindeki toplumlara indirilmiştir.Arap lara indirildiğine göre bunun dilide pek tabiidir ki arapça olacaktır. Ama Kuran-ı Kerim okunup anlaşılsın diye yollanmış bir kitaptır ve ben bu kitabı anladığım dilde okumak istiyorum. Olmaz arapça okunursa daha sevaptır bu nerde yazıyor sizler allah mısınız ki buna hüküm veriyorsunuz herkesin kendi dilinde okuyup anlamasından neden bu kadar çekiniyorsunuz aslında cahil halka islam dini diye yutturulan şeylerin aslında islam dini ile uzaktan yakından alakası olmayan çöl bedevisi zihniyetinin ortaya dökülmesinden mi korkuyorsunuz .Ya da herkes nasıl olsa arapça bilemez yukarlarda dursun okunmasın diye mi uğraşıyorsunuz. Bu ülkede arapça kuranı papağan gibi ezberleyen ama anlamını bilen kaç kişi vardır hiç araştırdınız mı ? Benim yakın arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerde ki bu arkadaşlarımın bir kısmı kapalı namaz kılan kuran okuyan insanlar benim ayetlerini vererek anlattığım bazı şeyleri boş gözlerle dinliyorlar nerde kaldı okuduğun arapça kitap Allah bizlere o kitabı papağan gibi ezberle birşey anlama diye mi yolladı.Ama lafa gelince bu kadar araştırıp kendi dilimizle kuranı anlayan ve uygulamaya çalışan insanlar kafir sizler dindar yapmayın allahaşkına.

 

İlk bakışta müminin, kendi diliyle Rabbine kulluk etmesi akla, daha doğrusu hisse daha uygun gibi geliyor. Fakat mesele incelendiğinde, farklı boyutlara varılıyor:

 

Her şeyden önce dua ile namaz arasında açık bir ayırım yapmak gerekir. Namaz dışındaki duada bir mümin ihtiyaçlarını ve dileklerini Rabbine istediği dilde bildirir. Bu şahsi bir meseledir ve kulun, Halıkı’na kendi ihtiyaçlarını ve arzularını doğrudan doğruya, vasıtasız olarak arz etmesiyle ilgilidir. Duada her insan kendi lisanıyla Rabbine iltica edebilir.

 

Namaz ise bundan çok farklıdır. Namazda hangi dilden ve ırktan olursa olsun bütün Müslümanların bir tek vücut olarak birleşmeleri ve Allah’a topluca ibadet etmeleri söz konusudur. Bu ibadette gönüller gibi dillerin de birlik arz etmesi gerekir. Kaldı ki, ibadetler Allah nasıl emretmişse ve Allah Resulü (asm.) nasıl tarif etmişse öyle yapılacaktır.

İslamiyet herhangi bir bölgenin, ırkın veya milletin dini olsaydı, hiç şüphesiz sadece bu bölgenin, bu ırkın veya bu milletin dili kullanılabilirdi. Fakat, dünyanın bütün noktalarında oturan, farklı ırklardan olup farklı dilleri konuşan müminler mevcuttur. Bunların tümünün birlikte namaz kılabilmeleri, aynı sureleri aynı dilden okumaları için tümünün aynı ibadet dilinde birleşmeleri gerekir.

 

Beynelmilel kongre ve toplantılarda da herkes kendi diliyle değil umumun bildiği beynelmilel bir dille konuşmuyorlar mı?

 

Meselenin diğer bir cephesi de şudur: Hiçbir tercüme, asla orijinalinin yerini tutamaz. Kur’an, Allah kelamıdır ve Arapça nazil olmuştur. Allah’ın kudret sıfatından gelen şu varlıklar taklit edilemediği gibi, onun kelam sıfatından gelen Kur’an da taklit edilemez. Ve Kur’anın tercümesine Kur’an denmez. Kur’anın bir harfine en az on sevap verilmesi, Allah kelamını tekrar etmenin karşılığında kullara bir İlâhî ihsandır. Tercüme, Allah kelamı olmadığından bu mana orada kaybolur. İnsan, Kur’an mealini okumakla, Kur’an okumanın değil, ilim noktasında bir şeyler öğrenmenin sevabını alır.

 

Şu da var ki, namazda geçen kelimelerin bir kısmı konuşma dilimize geçmiştir. Allahu Ekber, hamd, tesbih, Rabbül alemin, Ehad, Samed’in ne demek olduğunu çoğu Müslüman bilmektedir.

 

Dünya işlerimiz için enflasyon, deflasyon, kur, ekonomi, döviz gibi nice yabancı kelimeleri ezberlediğimiz halde, ibadet için gerekli, az sayıda kelimeyi öğrenmemekte bilmem mazur sayılabilir miyiz?

 

Zannedersem sorun kalmamıştır.

 

Gece kuşu kardeşim burdaki mesele ülkeyle kısıtlı değildir.Bu müslümanlık çerçevesi ayrı bir çerçevedir bu konuya "Niçin tanrı değil Allah(cc)?" konusunda bakmak gerek.

Yani nereye giderseniz gidin ALLAH dediğiniz müslüman olduğunuz anlaşılır.

 

Gece kuşu kardeşm İnşallah türkçe o kadar yücelirki Ne almanca nede ingilizce önünde durmasın

ancak şu varki din konusunun bunda ki yeri çok daha farklıdır.

 

Selam size canlar.

Gönderi tarihi:

Ve KURAN

 

Kur'an-ı Kerim'de altı yerde "Kur'anen Arabiyyen" ifadesi geçer. Yani Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'i Arapça olarak indirdiğini bildirir

 

Araplardan başka Farsça, Hintçe, Çince, Uzakdoğu dilleriyle konuşan Müslümanlar da, biz Türkler de Müslüman oluşumuzdan bu yana Kur'an'ı Arapça olarak yazmış, o dille okumuşuz. İslam alimlerinin de ortak görüşü, Kur'an'ın başka dille yazılamayacağı yolundadır. Bunda ittifak vardır.

 

Zaten Kur'an'ı başka bir dille yazmak mümkün olmadığı gibi, başka bir dille doğru olarak okumak da mümkün değildir. Çünkü Kur'an harflerinin kendisine has özellikleri vardır. Bu harflerin bazılarının karşılığı ve okunuş şekli başka dilin alfabelerinde mevcut değildir. Söyleniş bakımından birbirine benzer harfler olsa da, mahreçleri (ağızdan çıkış yerleri) itibariyle de farklıdır. Mesela, Arapça için "lügat-ı dad" denir; yani Fatiha Suresinin sonundaki "veleddallin" deki "dad" harfi hiçbir lisanda bulunmamaktadır. Bu harfin bulunduğu bir kelimeyi başka bir lisanın ifade etmesi mümkün değildir.

 

Mesela Türkçede sadece "h" harfi yerine Arapça'da üç çeşit "h" harfi vardır. Noktasız "ha" noktalı hırıltılı "ha" ve "he".

 

Yine Kur'an harflerinin içinde üç adet "ze" vardır. Biri ince "ze", biri peltek "zel", diğeri de "zı" dır.

 

Türkçedeki "s" yerine üç harf bulunur. "Sin, sad" ve peltek "se". Arapça’ya has bir harf vardır ki, o da "ayın" olarak okunan harftir. Bu harf başka bir dilde pek bulunmamaktadır.

 

Şimdi Kur'an harflerini bilmeyen bir kişi, yukarıdaki harfler Türkçe ile yazıldığı zaman nasıl okuyacaktır? Bu harfleri çıkaramadığı gibi, okuduğu kelime ve ayetler de birer Kur'an kelimesi ve ayeti olmaktan uzak olmaz mı?

 

İşte Latin harfleriyle yazılmış olan Kur'an'ı daha bunlar gibi pek çok mahzurlardan dolayı doğru olarak okumak mümkün değildir. Kur'an okumasını öğrenmek isteyen kimse ancak onu aslından okumak suretiyle öğrenebilir. Böylece sıhhatli bir neticeye varmış olur. Latin harfleriyle yazılan arpça bile yetersizken türkçe okunmasını istemek yanlıştır.

 

Ayrıca Gece kuşu kardeşim bu konuda islam alimleri anı görüş içerisinde olurlar ancak Ziya islam alimi değildir

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.