Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DİN, DOGMALAR VE BİLİM


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Kölelik acı çekmektir, hakarete uğramaktır, her türlü cefa çekmektir, bu nedenle kimse köle olmayı istemez.

İşte bu yüzden Muhammed'in köleliği bir emirle kaldırmayı düşünmemiş olması çok büyük bir eksikliktir. Ayağına gelen fırsatı teptiğini bu yüzden söylüyorum.

 

Tarihte pek öyle kimse kimseyi bir birey bile kalmamacasına yok etmemiştir. Ama İslam dini, müşrikleri bir tane birey bile kalmamacasına yok etmiştir. Devrim masalına karnım tok. Devrimi bilmesek devrim diye yutturacaklar.

 

Endülüs'ün yok edilişi evet, aynıdır, ona tamam. Hristiyanlar Müslümanların Avrupa'yı işgal etmesine öyle içerlemişlerdi ki, tam bir katliam yaptılar. Katliamdan kurtulanlar kaçmak zorunda kaldı ve hiç Müslüman kalmadı Cebelitarık'ın kuzeyinde.

 

Sayın Evrensel'in ise köleliğin köle açısından değerli olduğunu iddia ettiğini hiç sanmıyorum! Elbette efendiler açısından kölelik çok değerlidir. Bir kere satın alıyorsun, ölünceye kadar işini yapıyor.

 

Bu bakımdan ayak yalamak çok aşağılayıcı tabii, ama yalayan için. Yalananın egosu ise kompleksli biriyse acaip kabarır! Yani bu kadar belirgin konularda tartışmanın uzamasının tek sebebi dogma! Ne pahasına olursa olsun savunulacak. Çünkü dogma! Dogmayı savunmak için sütün siyah, kömürün beyaz olduğunu söylemek gerekiyorsa kaçınılmadan, çekinilmeden kırk dereden su getirerek kömürün nasıl beyaz olduğu, sütün nasıl siyah olduğu anlatılmak için diller dökülecek, polemikler uzatılacak!

Gönderi tarihi:
Sayın Evrensel'in ise köleliğin köle açısından değerli olduğunu iddia ettiğini hiç sanmıyorum! Elbette efendiler açısından kölelik çok değerlidir.

Burada köleliğin köle açısından değerli mi, değersiz mi olduğu mu tartışılıyor ?

 

Yoksa, kölen olurum diyen birinin, köleliği iyi bir şey sandığı için böyle dediği iddiasına karşı doğrusu mu gösteriliyor ?

 

'' Aşkından kölen oldum '' diyen biri gibi değil ki olay.

 

'' Bir harf öğretene o kadar minnettar olurum ki, kırk yıl kölesi bile olurum ''

 

Budur.

 

 

 

Tarihte hiç kimse kimseyi bir birey bile kalmamacasına yok etmemiştir.

Fransa'da soylu kalmış mıdır ?

 

 

 

Yani bu kadar belirgin konularda tartışmanın uzamasının tek sebebi dogma! Ne pahasına olursa olsun savunulacak. Çünkü dogma! Dogmayı savunmak için sütün siyah, kömürün beyaz olduğunu söylemek gerekiyorsa kaçınılmadan, çekinilmeden kırk dereden su getirerek kömürün nasıl beyaz olduğu, sütün nasıl siyah olduğu anlatılmak için diller dökülecek, polemikler uzatılacak!

Evet, doğru haklısınız yani. O sözün anlamı çok net çünkü.

 

 

 

Saygılar sunarım.

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Hristiyanlar Müslümanların Avrupa'yı işgal etmesine öyle içerlemişlerdi ki, tam bir katliam yaptılar.

Müslümanlar Avrupa'yı işgal ederken hiç Hristiyan bırakmamışlar da mı, Hristiyanlar bu duruma içerlenip, içlenip tam bir katliam yapmışlar ?

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Canraşit dostum. Sadece bir cümleye takılıp kalmam, senin amacını tespit etmek içindir. Kaldı ki, "vicdanın kaynağı ideolojilerdir" son derece önem verdiğim bir konu.

 

Sana son kez, üzerinde durduğumuz cümleyi daha da netleştirerek bir soru soracağım. Eğer bunu da laf kalabalığı yaparak kaynatırsan, asla senle bir daha tartışmayacağım. Zira öyle anlıyorum ki sen burada doğruları tespit için değil, sadece tartışma ve itiraz için varsın.

 

Cümle(n) şu:

 

"Olması gereken ideal durum ile gerçekte olanın arasındaki fark ise, sayın Evrensel'in bir çok kere ifade ettiği gibi ideolojilerin farkında aranmalıdır."

 

Cümlede söz konusu olan, vicdanın nasıl belirlendiği değilmi? Yoksa bunada mı itirazın var?

 

Evrensel'in ifadesini çıkartalım. Ve cümleyi her hangi bir kelimesine değmeden, yer değiştirmeden tekrar kuralım.

 

"sayın Evrensel'in bir çok kere ifade ettiği gibi" önce bunu çıkarttık.

 

Cümlenin geri kalanı:

 

"Olması gereken ideal durum ile gerçekte olanın arasındaki fark ise, ideolojilerin farkında aranmalıdır."

Burada, olması gereken ideal vicdan ile, var olan vicdanın farklarını belirleyenin, farklı ideolojiler olduğumu anlatılıyor?

 

Lütfen! Çok rica ederim kısa cevap olsun.

Gönderi tarihi:

"Olması gereken ideal durum ile gerçekte olanın arasındaki fark ise, ideolojilerin farkında aranmalıdır."

 

Burada, olması gereken ideal vicdan ile, var olan vicdanın farklarını belirleyenin, farklı ideolojiler olduğumu anlatılıyor?

Evet !

 

Yeterince kısa oldu mu ?

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Bu yazıya katılmamak mümkün değil yalnız bakılan yere göre de değişiyor. Bir harf öğrenmek için kırk yıl köle olmak aynı ağırlıkta görünüyorsa bu anlayışta bir gariplik var. Kölelik acı çekmektir, hakarete uğramaktır, her türlü cefa çekmektir, bu nedenle kimse köle olmayı istemez. Bana bir harf öğretecek olan için ben tüm bunları göze alabilirim demektir. Bunun anlaşılmayacak, çarpıtma gereği duyulacak bir şey olduğunu sanmıyordum ama...

 

Sn Yılmaz. Neresinden, nasıl bakılırsa bakılsın köle olgusu önemli bir olay. Yazımda "önemli" kelimesini de vurgulanmıştım. Değerli kelimesini önemliye eş değer olarak belirtmiştim.

 

Birey için olumlu olanda, olumsuz da önemli olabilir. Mesela, acı çekmekle mutlu olmak gibi.

 

Köle olmanın önemi, harf öğrenmeye karşılık gösteriliyorsa eğer; Bu deyim, bu önemli olguya değer verildiğinin göstergesi değilmi? Kölelik, köle sahibi için elbette değerli.

 

Karşılığında kırk okul yaptırmak daha mantıklı değilmi? Benim gibi sıradan birisi bunu düşünür de, bir hazret neden düşünemez?

Gönderi tarihi:

Burada, olması gereken ideal vicdan ile var olan vicdanın farklarını belirleyenin, farklı ideolojiler olduğumu anlatılıyor?

 

Evet !

 

Peki farklı ideolojiler farklı vicdanları belirliyorlarsa eğer, aşağıdaki cümlenin anlamını nasıl izah edeceğiz?

 

Tabii, uslüp düzeyi böyle olunca, anlama düzeyi de ona göre oluyor. Ben nerede kalkıp da, "vicdanın kaynağı ideolojilerdir" fikrine katılmışım ?

Gönderi tarihi:

Köle olmanın önemi, harf öğrenmeye karşılık gösteriliyorsa eğer; Bu deyim, bu önemli olguya değer verildiğinin göstergesi değilmi? Kölelik, köle sahibi için elbette değerli.

Sayın Evrensel, siz diyorsunuz ki; '' köle meta değil mi ? ''

 

Yani; '' Bana bir harf öğretenin devesi olurum '' gibi...

 

Fakat, o dönemin anlayışında, kölenin meta olmadığını söylemedik ki, neyi ispatlamış oluyorsunuz, şimdi bunu vurgularken ?

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Sayın Evrensel, siz diyorsunuz ki; '' köle meta değil mi ? ''

 

Yani; '' Bana bir harf öğretenin devesi olurum '' gibi...

 

Fakat, o dönemin anlayışında, kölenin meta olmadığını söylemedik ki, neyi ispatlamış oluyorsunuz, şimdi bunu vurgularken ?

 

 

 

Saygılar sunarım.

 

Evet köle bir meta. Köleci düşünce ise insan sömürüsü, sömürücü ideoloji.

Gönderi tarihi:

Peki farklı ideolojiler farklı vicdanları belirliyorlarsa eğer, aşağıdaki cümlenin anlamını nasıl izah edeceğiz?

Efendim, vicdan kavramının bizatihi kendisi ile vicdanın düzeyi arasında fark yok mu sizce ?

 

Şöyle anlatmaya çalışayım:

 

Az şekerli kahve ile çok şekerli kahve arasındaki fark gibi. Kahvedeki şekerin azlığının veya çokluğunun kaynağı şeker kutusundan şekeri alıp kahveye karıştıran insandır.

 

Ama şekerin kaynağı, şekeri belirleyen, oluşturan insan değildir, karbon atomlarıdır.

 

Şimdi anlaşılmıştır umarım. :)

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Evet köle bir meta. Köleci düşünce ise insan sömürüsü, sömürücü ideoloji.

Ama bunun cevabının hazır verilmişi var ( biraz uzun ama ):

 

Her ideoloji kendi çağına göre, kendi bulunduğu anlayışa göre, getirdiği devrime göre değerlendirilir. Çünkü, devrim dediğimiz şey ileri doğru olur. Mesela, milliyetçilik ideolojisinin burjuvazinin çıkarları gereği şekillenmiş olması, aristokrasi tarafından ezilen serflerin özgürlüklerine kavuşmalarını görmememize engel değildir. Yoksa, bu mantıkla bakarsak, Türk Devriminin de, burjuvazinin sömürüsü amaçlı yapıldığını iddia edebiliriz. Onun için eleştirirken geriye dönük bakışla değerlendirmek gerekir.

 

Bilimsel Sosyalizm, evet, sınıf sömürüsünü tamamen ortadan kaldırmak için üretilmiştir fakat yürüttüğünüz mantığın tam tersine uygulamalarına bakıldığında oligarşik sınıf sömürüsüne yol açtığını görüyoruz. Yani, her ne sebeple olursa olsun, uygulamada hem toplum bilinçlendiğinde yumuşak olan kurallar sertleşmiştir hem de sömürü olgusu bitmemiştir bilakis.

 

O nedenle, Bilimsel Sosyalizmin de yarın bir gün aşılıp, onun da farklı bir sömürüye yol açtığını iddia eden bir ideolojinin ortaya çıkmayacağını bilemeyiz. Tabii onun işçi sınıfının sömürüsü için icat edildiğini öne süren tarihi ters yorumlayan kişilerin de... ;)

 

Elbette, topluma yönelik kurallar açısından, tek Tanrılı dinler, aynı zamanda feodal çağın ideolojileridir. Onların peygamber denilen bilge düşünürler tarafından üretildiğini de düşünebilirsiniz. Fakat, dinlerin özü için insanlığa getirdikleri temel ahlaki değerlerin bugün eriştiğimiz çağdaş anlayışlarla uyuşum içinde olduğu da söylenebilir.

 

Yani, evrensel olan, topluma yönelik kurallar değil, iyi bir insan olmak, dürüst olmak, sevgi, adalet gibi insan vicdanına getirdiği temel doğrular olabilir. Kendisi de dini tercih olarak ateist olan, ideoloji olarak sosyalist ve ahlaki açıdan hümanist olan psikanalist ve sosyolog Erich Fromm'un bahsettiği konu da budur. Ateist olan Freud'u dindar olarak tanımlaması da bu nedenledir.

 

Bir başkası ise, bunların peygamberler tarafından, Tanrı'dan alınan ilhamla söylendiğini düşünebilir. İşte, olayın inanç boyutu da budur. Belki de, bu tip dinlerin ortaya çıkışından sonraki çağlarda, Pozitif Bilim geliştiğinden, insanlar sonraki düşünürleri peygamber olarak algılamamış ve zaten onlar da doğal olarak kendilerini peygamber olarak sunma gereği duymamışlardır. Fakat, bilimin bugünkü geldiği noktada, Pozitivizmin aşıldığını da biliyoruz. Dolayısıyla, olayın inanç boyutunun gerekliliği de bugün hepten ortadan kalkmış değildir. :)

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Efendim, vicdan kavramının bizatihi kendisi ile vicdanın düzeyi arasında fark yok mu sizce ?

 

Şöyle anlatmaya çalışayım:

 

Az şekerli kahve ile çok şekerli kahve arasındaki fark gibi. Kahvedeki şekerin azlığının veya çokluğunun kaynağı şeker kutusundan şekeri alıp kahveye karıştıran insandır.

 

Ama şekerin kaynağı, şekeri belirleyen, oluşturan insan değildir, karbon atomlarıdır.

 

Şimdi anlaşılmıştır umarım. :)

 

 

 

Saygılar sunarım.

 

Yukarda vicdanın niteliğinin belirleyicisinin ideoloji olduğunu önce kabul edip sonradan itiraz ettiğin halde, tekrar sıkıştırarak "evet" dedirttim.

 

Ama bu kez de vicdan kavramını attın ortaya. Biz vicdan kavramını tartışmıyoruzki. Vicdanın farklılığının nedenlerini tartışıyoruz. Bunu biliyorsun.

 

Kaldıki yine laf kalabalığına boğarak, eşdeğer olarak misal gösterdiğin vicdan kavramı, maddesel değil. Vicdan kavramının belirleyicisi tartışıldığında, eğitim amacıyla yine ideolojilere gideceğiz.

Gönderi tarihi:

Köle olmanın önemi, harf öğrenmeye karşılık gösteriliyorsa eğer; Bu deyim, bu önemli olguya değer verildiğinin göstergesi değilmi?

 

Hayır efendim, değer verilmediğinin çok önemli bir göstergesi. Bakın başkalarını laf kalabalığı ile suçlarken aynı şeyi siz de yapıyorsunuz, aslında burada anlatılmak isteneni siz de, herkes de çok iyi biliyor ama nedense anlamamazlıktan geliniyor. Kölelik o kadar aşağı görünüyor ki, bir harf için onun bile göze alındığının vurgulanmasını anlamayacak hiç bir şey yok. Kölenin maddi değerine gelirsek, o kadar değerli ki, açık arttırma ile meydanlarda satılıyor. Kırk tane okul niye yaptırmadı, bilmiyorum belki de yaptırmıştır hem yaptırsa da o dönemde o okulları dolduracak insan bulunur muydu, öğretmen var mıydı?

Gönderi tarihi:

Yukarda vicdanın niteliğinin belirleyicisinin ideoloji olduğunu önce kabul edip sonradan itiraz ettiğin halde, tekrar sıkıştırarak "evet" dedirttim.

 

Ama bu kez de vicdan kavramını attın ortaya. Biz vicdan kavramını tartışmıyoruzki. Vicdanın farklılığının nedenlerini tartışıyoruz. Bunu biliyorsun.

:) Bilakis, önce itiraz eden, sonra kabul eden siz olmuşsunuz.

 

Önce;

 

üzerinde anlaştığımız nokta, ... vicdanın niteliği, gelişmişlik düzeyi konusunda idi.

Sen kalk "vicdanın kaynağı ideolojilerdir" fikrime katıl, sonrada; "niteliği ve gelişmişlik düzeyi için değil" de...

 

Yani benim "vicdanın kaynağı ideolojilerdir" fikrime değilde, "vicadının niteliğinin, gelişmişliğinin kaynağı ideolojilerdir" fikrime katılmışmış.

 

Vicdanın niteliği ve gelişmişlik düzeyi vicdanın kendisi değilmi?

diye itiraz edip,

 

sonra da;

 

"Olması gereken ideal durum ile gerçekte olanın arasındaki fark ise, ideolojilerin farkında aranmalıdır."

Burada, olması gereken ideal vicdan ile, var olan vicdanın farklarını belirleyenin, farklı ideolojiler olduğumu anlatılıyor?

Evet !

diyerek zaten benim savunduğumu kabul edip, benim iddiamı bana '' sıkıştırarak '' :) kabul ettirmiş olmuşsunuz.

 

Yani, önce;

 

Vicdanın niteliği ve gelişmişlik düzeyi vicdanın kendisi değilmi?

diye sorup, sonra da;

 

Ama bu kez de vicdan kavramını attın ortaya. Biz vicdan kavramını tartışmıyoruzki

demek çelişik düşüncenin göstergesi olmuyor mu ?:rolleyes:

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Kölenin maddi değerine gelirsek, o kadar değerli ki, açık arttırma ile meydanlarda satılıyor.

Sayın y.yılmaz, o sözün, ana teması olan; harf öğretene duyulan minnettarlığın göstergesi olarak kendisini köle olarak sunma dışında,

 

kölenin tıpkı bir deve gibi, alınıp, satılan, harf öğretene sunulan bir meta olarak kabul edilmişliği anlamı da vardır.

 

Ama kölenin İslam öncesinde olduğu gibi hala meta olması, İslam'ın köleleri sömürmek için ortaya çıkmış bir ideoloji olduğunun göstergesi değildir. Çünkü, İslam'dan sonra, öncesinde de var olan köleliğin niteliği değişmiş, tedrici olarak da meta değeri azalmıştır.

 

İnsanlar, Avrupa'daki örnekleri gibi, köleleri çalıştırıp, onların üzerinden zengin olmamış,

 

tam tersine, başka yollarla zengin olan, köle satın alarak ev işlerinde kullanmış, yeri geldiğinde azat edip sevap kazanmak için köle çalıştırmışlardır.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Hiç şaşırmadığım gibi, dogmayı her ne pahasına olursa olsun savunmak uğruna, konu uzatılıyor. Köle, öyle olduğuna asla hoşnut olamaz. Elbette kölelik efendi açısından değerlidir. Yani siz bir şeyi bedavaya alsanız elbette memnun olursunuz. Ama size verilen mükafatın bedeli o kadar ağırdır ki, ödeyeceğiniz bedel de onca ağır olacaktır. Sevine sevine "yippuuu köle oldum beeen köle oldum beeen" diye zıplamazsınız. Sizin sevindiğiniz, bir harfi öğrenmiş olmanın mutluluğudur. Köleliğe bunun bedeli olarak istemeden katlanıyorsunuz.

 

Harf öğretmek gibi güzel bir insanlık erdeminin, kölelik gibi insanlık dışı bir zulümle bedellendirilmesi ayrı bir ayıp. Halife Ali'nin bu ilişkilendirme zihniyetini kınıyor ve ayıplıyorum.

 

Soyluluk ünvanlarını kaldırmak, bir devrim ve bir insanlık görevidir. İnsanın insana asil, avam diye resmen üstün tutulması bir insanlık ayıbıdır. Ama inançlarından dolayı insanları yok etmek bir insanlık suçu ve zulümdür.

 

Türk devrimi de ünvanları kaldırdı. İyi bir şey yaptı. Bu bir devrim, kokuşmuş düzenin kalıntılarının yok edilmesidir. İnsanların inançlarının, özgürlüklerinin ve yaşam dahil en temel haklarının değil. Ne Türk, ne Fransız devrimi hiç bir karşı koyma gücü kalmamış insanlara ya ölün ya gidin, ya boyun eğin demedi. Karşı devrim ile devrimi yok etme gücüne sahip olanlarla devrimi korumak için mecburen savaştı. Evet Fransız devrimi fazlasıyla kanlıdır. Ama aristokrasi gitmemek için direnince, halkı bastırmak için katliama kalkışınca kaçınılmaz olarak öyle oldu. Mekke'de ise böyle bir kalkışma söz konusu bile değildi. Güç tamamen el değiştirmişti ve yeni egemenlerin astığı astık, kestiği kestik, her sözleri can almaya yetkili yasa idi. Bir gıkını çıkarabilen dahi olamazdı, eski kudretli ve saygın Ebu Süfyan dahi yeni egemene koşulsuz teslim olmuştu...

 

Köleliği kaldırmamak gibi başına besmele koymadan yayınladığı acımasız Tevbe ültimatomu da Muhammed'in vahim hatalarından biri. Bu hatalar onu devrimci ünvanını haketmekten uzaklaştırıyor. Şirk zaten zamanla kalkar giderdi. Zorbalıkla, tehditle yok etmesi insanlığa aykırı kötü bir örnek. Bu nedenle bugün heykel yıkan insanlık değerlerine karşı Taliban gibi yobazlıklar var.

Gönderi tarihi:

Pardon araya gireceğim ama, vicdanın kaynağı da, vicdansızlığın kaynağı da B) ideolojiler olabilir, ne tartışıyorsunuz siz kuzum, ben anlayamadım? Bunun halledilmeyecek bir yanı yok, yeter ki dogma ile ilişkilendirmeyin! O zaman içinden çıkamazsınız, ben size söyleyeyim! :D

Gönderi tarihi:
Harf öğretmek

Ben askerde "Ali okulu"nda tamamı Kürt kökenli vatandaşlarımızdan oluşan sayısını unuttuğum kadar çok kişiye okuma yazma öğrettim. "Komutanim, ben anneme babama mektup yazmışam, demişem komutanımız çok iyidir, ikisi de sana dua etmekteler" diye geldiklerinde sevinmekten başka bir mükafat istememişimdir. Tabii "Ali okulu" denmesi, Halife Ali'nin sözünden gelmiyor. Ali top tut filan gibi kısa cümlelerle işe başlandığından, olayların kahramanı hep Ali oluyor! :D

 

Aklımdan geçmedi ki ben size kaç harf öğrettim, bana kantinden bir bardak çay getirin demek. Yapanlar vardı, ben yapmazdım. Hele bir Beytullah çavuşumuz :D vardı, adını da unutmadım, hizmet ettirme hastası! Böyle tipler maalesef eksik olmuyor. Bir gün ayağını erlere yıkattırırken yakalanıp bölük komutanından bir temiz sopa yemişti! Haketmişti ama, hiç bu kadar keyif alarak izlediğim bir dayak bilmiyorum! Yani bazen sopa hakkaten cennetten çıkma mı, evet ha! :D Kurda niye ensen kalın demişler, kendi işimi kendim görürüm demiş. Hayatta ilkem budur. Hizmetimde insan kullanmayı sevmem...

Gönderi tarihi:

Mekke'de ise böyle bir kalkışma söz konusu bile değildi. Güç tamamen el değiştirmişti ve yeni egemenlerin astığı astık, kestiği kestik, her sözleri can almaya yetkili yasa idi. Bir gıkını çıkarabilen dahi olamazdı

Bir müslümanın bir adamı şehadet getirdiği halde öldürdüğü haberi Muhammed'e geldi. Muhammed adamı yanına çağırdı. Niye o adamı şehadet getirdiği halde öldürdüğünü sordu. "Ya Rasulullah, o korkudan öyle söyledi, gerçekten inanmamıştı" dedi. Bunun üzerine Muhammed öfkelendi ve üç kere adamı: "Kalbini yarıp da mı baktın?" diye azarladı.

 

Dogmatikler bu olayı okur ve geçer, bundan iyi anlamlar da çıkarır, başlarını huşu ile sallayarak "yaaa işte peygamber adaleti" diye kıvanç da duyarlar!

 

Oysa olay tam bir felaket! Sen adamı öldür, kendi hukukuna bile aykırı biçimde, kendi hukukun bir müslümanı öldüren ebedi cehennemliktir diyor, kısas emrediyor. Adam da resmen müslüman olmuş! Yine de öldürmüşsün! Malına da el koymuşsun, ganimet diye. Kimbilir belki çoluk çocuğuna da köle ve cariye diye el koymuştur, sonra iki azarlama ile kurtul!

 

Olay korkunç, olay son derece vahim! Tam bir vahşet!

 

İşte dogma böyle bir şeydir. Kıyımı devrim, haksızlığı adalet diye sunar, geçer gider de dogmatiklerin tını bile duymaz! Kafaları böylesine uyuşmuş, düşünme melekeleri böylesine yok olmuştur.

 

Bir insanın canını bağışlamanın veya bağışlamamanın, inanca bağlı olması, ağzından çıkacak bir cümleye canının bağlı olması ayrı bir vahamet! Silahını bırakan düşman esirdir, bir şey ikrar etmesi istenemez! Bu insanlığa temelden aykırı! Neresinden tutsan dökülen böyle bir dogmaya kayıtsız şartsız saygı beklemek, "eleştiremez, kem söz edemezsin, yassah, günah hemşerim" mantığı bu çağda olunca hele, ayrı bir vahamet ve ucube!

Gönderi tarihi:

Pardon araya gireceğim ama, vicdanın kaynağı da, vicdansızlığın kaynağı da B) ideolojiler olabilir, ne tartışıyorsunuz siz kuzum, ben anlayamadım?

 

Anlatayım;

 

"Olması gereken ideal durum ile gerçekte olanın arasındaki fark ise, sayın Evrensel'in bir çok kere ifade ettiği gibi ideolojilerin farkında aranmalıdır."

 

 

Gönderi Tarihi: 28 Nisan 2011 - 21:20

Ben nerede kalkıp da, "vicdanın kaynağı ideolojilerdir" fikrine katılmışım ?

 

 

 

"Olması gereken ideal durum ile gerçekte olanın arasındaki fark ise, ideolojilerin farkında aranmalıdır."

 

Burada, olması gereken ideal vicdan ile, var olan vicdanın farklarını belirleyenin, farklı ideolojiler olduğumu anlatılıyor?

 

Evet !

 

Şimdi, arkadaşımıza göre;

Olması gereken vicdanın kaynağı= ideolojiler.

Var olan vicdanın kaynağı= ideolojiler.

Dolayısıyla vicdanın kaynağı= ideolojiler.

 

Peki bu ne?

 

Gönderi Tarihi: 28 Nisan 2011 - 21:20

Ben nerede kalkıp da, "vicdanın kaynağı ideolojilerdir" fikrine katılmışım?

 

Şimdi anladınmı neyi tartıştığımızı demirefe dostum? Bu arkadaşımız tüm tartışmalarda böyle. Açığa çıkartmak istedim. Öz eleştiri yerine, son yazısında bile böyle yapmış..

Gönderi tarihi:

Hayır efendim, değer verilmediğinin çok önemli bir göstergesi. Bakın başkalarını laf kalabalığı ile suçlarken aynı şeyi siz de yapıyorsunuz, aslında burada anlatılmak isteneni siz de, herkes de çok iyi biliyor ama nedense anlamamazlıktan geliniyor. Kölelik o kadar aşağı görünüyor ki,

Bir Hazret, ödün verirken, "o kadar aşağılık görünen" bir fiille mi ödün verir, yoksa toplumun faydalı göreceği bir fiillemi? Bu soru laf kalabalığımı? Veya kimde laf kalabalığı?

Gönderi tarihi:

Bir Hazret, ödün verirken, "o kadar aşağılık görünen" bir fiille mi ödün verir, yoksa toplumun faydalı göreceği bir fiillemi? Bu soru laf kalabalığımı? Veya kimde laf kalabalığı?

 

Tekrar, tekrar okudum, deriiin, deriiiin düşündüm acaba ne demek isteniyor diye? Hz.Ali nin burada yaptığı bir şey yok, burada bir harf öğretmenin ve öğrenmenin değeri belirtildiği bu kadar açık iken bu yapılanlar evet laf kalabalığıdır.

"Adalet mülkün temelidir" buna da bir kulp bulunur sanırım. Tabii bu da yakıştırmadır, sonradan uydurmadır vs.

Gönderi tarihi:

Bir müslümanın bir adamı şehadet getirdiği halde öldürdüğü haberi Muhammed'e geldi. Muhammed adamı yanına çağırdı. Niye o adamı şehadet getirdiği halde öldürdüğünü sordu. "Ya Rasulullah, o korkudan öyle söyledi, gerçekten inanmamıştı" dedi. Bunun üzerine Muhammed öfkelendi ve üç kere adamı: "Kalbini yarıp da mı baktın?" diye azarladı.

 

Dogmatikler bu olayı okur ve geçer, bundan iyi anlamlar da çıkarır, başlarını huşu ile sallayarak "yaaa işte peygamber adaleti" diye kıvanç da duyarlar!

 

Oysa olay tam bir felaket! Sen adamı öldür, kendi hukukuna bile aykırı biçimde, kendi hukukun bir müslümanı öldüren ebedi cehennemliktir diyor, kısas emrediyor. Adam da resmen müslüman olmuş! Yine de öldürmüşsün! Malına da el koymuşsun, ganimet diye. Kimbilir belki çoluk çocuğuna da köle ve cariye diye el koymuştur, sonra iki azarlama ile kurtul!

 

Senaryo güzel, hiç bir şeye inanmayan demirefe, bir adamın öldürüldüğü haberinin geldiğine inanmış. :D

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.