Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Bakın bir lider halkın arasına girer, halkın arasında liderleşir ve devleşir. Halkın arasında, içinde olmayan lider, lider değildir. Evlerde ağırlanır, yemekler yer, sohbetler eder, halkın içinde halktan bir kişi olur. Nereye gitse etrafında halktan bir duvar içindedir. Halk onun gerçek bir lider olduğunu her halinden, bakışından, oturup kalkışından şıp diye, hemen anlar. Bir bardak çay ikram eden bir genç kıza gözünün ucuyla şöyle bir bakıyor mu, insanların gözünün içine mi, eline ayağına mı bakıyor, yüzüne karşı mı yoksa dönüp giderken arkasından mı süzüyor, bir menfaat söz konusu olduğunda hali tavrı, bakışı değişiyor mu, bunları halk hiç gözden kaçırmaz.

 

Ha, halk fena halde kandırıla da bilir, inanır, bağlana da bilir, kalabalıklar alabalıklar gibidir de, bakarsın kayıvermiş gitmiş. Hiç belli olmaz. Toplumsal hareketlerin nasıl dalgalanacağı kaotik biliminin tam göbeğinde bir konudur. Bilinemez ve kestirilemez.

 

Namık Kemal bir gün önce milletin fedaisi kahraman Kemal diye omuzlarda taşınır, ertesi gün sürgüne giderken gözleri limanda bir tek sadık inanmışını arar, bulamaz.

 

Örneğin ben bir lider asla olamam. Bir yer sofrasına oturup ortadaki büyük sahana herkesle birlikte kaşık çalamam. Bunu yapamadığım için benden asla liderin tozu bile olmaz. Halktan biri olmak ayrıdır, halkın lideri olmak ayrıdır. Şimdi kaşık çalayım, ağzım aşınmaz, midem delinmez ya, yarın liderliğimi kabul ettirince koruma ordum halkı yöreme bile yaklaştırmaz diye de takiyeci düşünemem. Benden liderin ne sahtesi olur, ne gerçeği. Hiç bir çeşidi olmaz. Ben kendimi bilirim.

 

Mao bu anlamda gerçek bir halk lideri ve önderiydi.

 

Atatürk de öyleydi. "Ben size ölmeyi emrediyorum" dediğinde ve kat kat araları mayınlı dikenli teller üzerine "ilk hedefiniz Akdeniz, ileri. Ya istiklal, ya ölüm" diye taarruzu emrederken halkının ne olduğunu, ne yapabileceğini çok iyi bilen, halkına inanmış, halkın içinde, halkıyla bütünleşmiş bir liderdi. Dikenli tellerde ayakları parçalananlar, ayaklarına değil, düşmanı kovalayamadıklarına hayıflanıyorlardı.

 

Yine de devrimleri başla göz üstüne herkesçe kabul edilmedi, en yakın arkadaşları bu kadar radikal devrimlere girişmeyelim dediler, muhalefet, direnç, isyan gördü. Bu işler böyle yürüyor, konu: İnsan. Evrende bilinen en karmaşık nesne...

  • Cevaplar 155
  • Görüntü 13,5b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Most Popular Posts

  • Sayin Dipnot,   Verdiginiz bağlam, kontekst ile olan açıklamayı anladım ve aynı fikirdeyim. Insanoglu Alevilerin tarihten bugüne kadar ezilmelerini unutmuş olsada, Sivas Madımak Katliamı bunu biz

  • Açık söylemek gerekirse ben de bu iddiada bulunan hiç kimseyi görmedim. Çifte standarda gelince onlar da Müslüman, Biz de yani aynı dine inanıyoruz. Bizi inandığımız için dogmatik yaptığınız halde Ale

  • Hic korkmayin sayin yilmaz, ben asla AKP'lesmem. Sivas olaylarinda ordu seyretmistir. Yalanmi diyorsunuz bu iddiama?

Gönderi tarihi:

kominizm herkesin toplum için çalıştığı bir sistemdir toplum kalkındıkça bireyde kalkınacağından bireyinde çıkarınadır ama şöyle bir problem var insan bencildir ve ben çok çalışıyorum o az çalışıyor gibi hak arayışları vardır ayrıca insan daha henüz tam medenileşemediğinden demokrasi iyi işlememektedir işte bu yüzde demokrasinin gereği olan insanların görüşlerini açıklayıp topluma hizmet üretmeleri kominist sistemde teorik olarak mümkün olsada gerçekte günümüz insan gelişiminde mümkün değildir yani insan tam olarak gelişmediği için mümkün değildir ama liberal yada kapitalist sistemde hizmet üretenler bireyler olduğu için parakazanabilmenin tek yolu yani hata tutunabilmenin tek yolu hizmet üretmektir işte bu yüzde kapitalist ve liberal sistem kominizden daha iyi hizmet üretmektedir.

Efendim, öncelikle belirteyim ki, '' komünizm herkesin toplum için çalıştığı bir sistemdir toplum kalkındıkça bireyde kalkınacağından bireyin de çıkarınadır '' söylemi faşizmi tanımlar. Komünizm bu değildir.

 

Ondan sonra, Komünizm'i Kapitalist mantıkla eleştirmek de yanlış olur. Çünkü, Komünizm, bir ülkeye özgü uygulanmak için düşünülmüş bir sistem olmadığı gibi öyle birden bire geçilecek bir yönetim sistemi de değildir. Komünizme geçmek için önce dünyanın tüm ülkelerinde herhangi bir yönetim biçimi altında Sosyalist ekonomik programlar uygulanmalıdır.

 

Sosyalist programda ise, insanlar ürettiği kadar tüketme hakkına sahiptir. Bir ülkede, sosyalist ekonomi uygulanarak insanlar arası sömürü kaldırılır, ulus içerisindeki sınıf farklılıkları ortadan kaldırılır ve böylece kar güdüsünü öncelleyen kapitalist mantık doğal olarak ortadan kalkmış olur. Planlı ekonomiye geçilerek ulusun tüm ihtiyaçları bilimsel olarak daha verimli biçimde karşılanır. Böylece, insanların eğitim ve kültür faaliyetlerine daha fazla zaman ayırmalarına olanak sağlanır.

 

Kominizm'e geçiş ancak ve ancak dünyadaki her ulus içerisindeki bireylerin eğitimli hale gelmesi, bilinçlenmesiyle, tüm dünyadaki sosyalist ekonomi uygulanarak sınıf farklılıkları ortadan kalkmış bütün ülkelerin birleşmesi sonucu mümkün olacak bir sistemdir.

 

İşte o zaman, her birey, herkesin gücü, yeteneği oranında ürettiği mal ve hizmetlerden ancak ihtiyacı oranında yararlanır. Yani üretim ilişkileri tıpkı bir ailede olduğu gibi, tıpkı ilkel bir kabilede olduğu gibi kardeşliğe dayanır. Devlet ihtiyacı sönümlenerek yok olur ve yerini başka organlara bırakır.

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:
Felsefe hiç bir konuyu kesinleştiremez ve bir belirlenimde bulunamaz. Çünkü birbiri ile taban tabana çelişebilen birbirinden çok farklı ve zıt önerilerde bulunur. Bunlardan birini benimseyip ona göre bir bireysel ve toplumsal yaşam biçimi belirlerseniz bu dogmatizm olur. Yani başkalarının doğrularını umursamadan kendi doğrunuzu toplumun tümüne dayatma ve farklı felsefi önerileri baskılama, susturma demektir.

 

Belirlenim ve kural koyma bilimin işidir. Bu demek değil ki teknokratlar yönetecek. Hiç öyle bir şey yoktur. Elbette İran toplumu bilimi baz alacak bir yönetimi başa geçirecek değil, böyle bir şey beklenemez elbette. Dogmatik toplumlar felsefenin bir düşünüm biçimini baz alır ve diğerlerini mahkum ederler.

 

Ama çağdaş, modern toplumlar bilimi baz alır.

Pardon beyefendi, siz felsefe deyince nasıl bir şey anlıyorsunuz ? Felsefe nedir diye açıp bir baktınız mı hiç merak ediyorum. Pragmatizm bir felsefe değil midir ? Pozitivizm, Amprizm, Materyalizm, Egzistansiyalizm, Modernizm, Post Modernizm ve daha onlarcası dogmatizm mi demektir efendim nereden çıktı bunlar ?

 

Ya Liberalizm, Sosyalizm, Sosyal Hukuk Devleti ? Bunlar Siyaset felsefeleri değil mi ? Bunlar da mı dogmatik ?

 

Hem kendiniz söylüyorsunuz, belirlenim bilimin işidir diyorsunuz, başka başlıkta bilim herşeyi henüz belirleyemiyor, tam olarak açıklayamıyor diyorsunuz. Peki, belirlenemeyen olgular konusunda rasyonel yöntemlerle düşünerek yargılarda, iddialarda bulunan, öneriler sunan felsefeyi bu denli dışlamanızın nedeni ne olabilir ? Gerçekten, Felsefe nedir diye açıp bir bakmamak mı ?

 

 

 

Çelişki bulma gayreti artık öyle sevimsiz bir çırpınmaya dönüştü ki cevap verme gereği bile duymuyorum. Tabii ki kimse Kuran'ın anlamının ne olduğunu bile bilmiyordu, bir meal bile yoktu ortada ve bu konuda kurulacak bir diyanet kurumunun çabası gerekiyordu. Tabii ki zaman içinde bu gerek ortadan kalkınca diyanet de kalkabilir. Pat diye kalkmaması, aşamalı, önce küçültülerek kalkması ne demek? Bu demek işte. Bunun neresinde nasıl bir çelişki olduğunu ben mikroskopla baksam yine göremiyorum.

Efendim, bu kez de yarı yolda argüman değiştirmek oldu mu şimdi ?

 

Önce diyanetin kuruluş amacı için '' toplum yatışsın türü bir ihtiyaç '' olmasını öne sürüp, bunu okuyanlara, kaldırılması için doğal olarak toplumun yatışması gerektiğini düşündürtüp, buna rağmen yani toplum yatışmadığı halde diyanetin kaldırılması gerektiği görüşünün çelişkili olduğu gösterilince, kuruluş amacını değiştirip '' Kuranın anlamının bilinmemesi '' yapmak.

 

Bu durumda, yazdığımı tekrar etme gereği duyuyorum:

 

'' Diyanet'in kurulma amacı, devlet yönetiminde söz sahibi olma iddiası olan Sünni anlayışı, devlete bağlı din görevlileri yoluyla kontrol altına almak ve daha önemlisi dinin kaynaklarına dönerek dinin hem siyasi hem de toplumsal bir sömürü aracına dönüştürülmesine yol açan anlayışın önüne geçmek idi. ''

 

 

 

Mao, gerçekten bir kültür devriminin ardından siyasal bir devrim yapmıştır. Devrimi hazırlamak için önce çok hummalı bir kültürel gayret göstermiştir.

Bilinenin tersine dünyadaki ihtilaller öyle halkın bilinçlendirilmesi ile de olmamıştır. Mao da '' Kültür devrimi''ni iktidarı ele geçirdikten sonra yapmıştır.

Mao'nun hayatını okudum. Devrimden önce çok ciddi ve kapsamlı, çok gayretli bir kültürel çalışması var...

Mao'nun da, Lenin'in de elbette ihtilal öncesi kültürel çalışmaları olduğu gibi gerilla savaşları da olmuştu.

 

 

 

"Kan gölü üzerinden devrimin kızıl güneşi doğacak" yani dökebildiğiniz kadar kan dökün ki devrimin gelişi hızlansın da bir komünist devrimci fikirdi.

Bakınız HY da sizin dediğinizi diyor :

 

Bu kızıl kan denizinin ufkundan bir kızıl güneş doğacak” diyor komünistler. Bak, “bu kızıl kan denizi;” “deniz gibi kan akacak” diyor komünistler, deniz gibi ve “bu kızıl kan denizinin ufkundan kızıl bir güneç doğacak” diyor.

 

Bir de işin aslına bakalım Enternasyonal Marşından :

 

Cellatların döktüğü kan

Bir gün onları boğacak

Bu kan denizinin ufkundan

Kızıl bir güneş doğacak

 

Umarım anlaşılmıştır. Görüldüğü gibi HY misali cımbızlama yöntemi her yerde sökmüyor efendim. B)

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Efendim, öncelikle belirteyim ki, '' komünizm herkesin toplum için çalıştığı bir sistemdir toplum kalkındıkça bireyde kalkınacağından bireyin de çıkarınadır '' söylemi faşizmi tanımlar. Komünizm bu değildir.

 

Ondan sonra, Komünizm'i Kapitalist mantıkla eleştirmek de yanlış olur. Çünkü, Komünizm, bir ülkeye özgü uygulanmak için düşünülmüş bir sistem olmadığı gibi öyle birden bire geçilecek bir yönetim sistemi de değildir. Komünizme geçmek için önce dünyanın tüm ülkelerinde herhangi bir yönetim biçimi altında Sosyalist ekonomik programlar uygulanmalıdır.

 

Sosyalist programda ise, insanlar ürettiği kadar tüketme hakkına sahiptir. Bir ülkede, sosyalist ekonomi uygulanarak insanlar arası sömürü kaldırılır, ulus içerisindeki sınıf farklılıkları ortadan kaldırılır ve böylece kar güdüsünü öncelleyen kapitalist mantık doğal olarak ortadan kalkmış olur. Planlı ekonomiye geçilerek ulusun tüm ihtiyaçları bilimsel olarak daha verimli biçimde karşılanır. Böylece, insanların eğitim ve kültür faaliyetlerine daha fazla zaman ayırmalarına olanak sağlanır.

 

Kominizm'e geçiş ancak ve ancak dünyadaki her ulus içerisindeki bireylerin eğitimli hale gelmesi, bilinçlenmesiyle, tüm dünyadaki sosyalist ekonomi uygulanarak sınıf farklılıkları ortadan kalkmış bütün ülkelerin birleşmesi sonucu mümkün olacak bir sistemdir.

 

İşte o zaman, her birey, herkesin gücü, yeteneği oranında ürettiği mal ve hizmetlerden ancak ihtiyacı oranında yararlanır. Yani üretim ilişkileri tıpkı bir ailede olduğu gibi, tıpkı ilkel bir kabilede olduğu gibi kardeşliğe dayanır. Devlet ihtiyacı sönümlenerek yok olur ve yerini başka organlara bırakır.

 

 

Saygılar sunarım.

kominizmde topluma hizmet tek elde toplanır oda devlet şayet devlet hantalsa hizmet kalitesi düşer yada topluma hizmet etmek isteyenler görüşlerini özgürce açıklayamadığı zaman hizmet kalitesi düşük olur devlette hizmetin tekelde toplanması hizmette rekabetinde olmadığı bir sistem demektir ama kapitalist sistem öyle değildir hizmet halka aittir isteyen çıkıp para kazanmak uğruna istediği kadar hizmet yapar ve para kazanmak uğruna hizmet için rekabette olacağından daha çok hizmet söz konusu olacaktır batılıların gelişmesindeki temel budur ve hizmet tekelde toplanmadığından bir sürü hizmet birimi olduğundan demokraside işler çünkü çoğulculuk olur bu hem rekabeti hem hizmet kalitesini hemde demokrasinin güçlenmesini sağlar ama sosyalist sistemde çoğulculuk olmadı için demokrasi kolay kolay işlemez hizmet kalitesi düşük olur hem kapitalist yada liberal sistemde çıkar güdüsüyle hizmet güdülenmektedir ama sosyalist sistemde çıkar güdüsü bireysel değildir toplumsal olduğundan başkaları için mücadele etmek bencil insan yapısına ters düşmektedir yani güdülenme zayıftır ancak hizmet etmek isteyenler hizmeti devamlı kılar ama bilindiği üzre henüz insanlık bukadar gelişmemiştir.

Gönderi tarihi:

Felsefi görüşlerin dogmatizm olduğunu söylediğim de nerden çıktı? Böyle bir şeyi söylemem için aklımı kaçırmış olmam gerekir. Benim söylediğim, bir felsefi görüşü baz alıp, diğer görüşleri dışlamak ve yok saymak, kendi benimseyip baz aldığı görüşünü doğru, başka görüşleri yanlış ilan etmek. Hayır biri çıkar, dogmatizmi de felsefi bir görüş olarak öne sürebilir, felsefede kayıt, sınır, yasak olamaz. Felsefenin özelliği tam özgür önerilerde bulunmasıdır. Aksi halde felsefe olamaz. Öneri sunamaz, görevini yapamaz. Çıkar, "dogmatizm insanlığın kurtuluşudur, insan aklına güvenmekle mutlu olamaz" diyebilir, bir görüştür, öneridir, kabul edilir edilmez o ayrı konu.

 

Bilim her şeyi belirleyemiyor, felsefe bu konularda birbiri ile çelişik öneriler sunuyor ve bilim de bu öneriler doğrultusunda çalışmalarını sürdürüp hangi öneri doğru olabilir, bunu araştırmaya devam ediyor. Bunda anormal olan ne?

 

Kuran'ın anlamının bilinmiyor olması çelişki mi? Bu nasıl bir çelişki oluyor? İyi ya işte, toplum yatışmıyor, yeniliklere karşı çıkıyor, çünkü bilmiyor. Nesi çelişki? Her konuda, ne olursa olsun, ne kadar çok bilirsen o kadar bilinçli olursun. Bunun çelişki neresinde hiç anlamadım.

 

Ben enternasyonal marşı böyle diyor demedim. Böyle görüşler de vardı dedim. HY nin ne deyip ne demediği ile hiç ilgilenmedim. Bir adam baştan aşağı yanlıştır diye bir şey olmaz. Ben bazen "allah bir dediğine bile inanılmaz" desem bile bu bir mecazdır. :) Adam "iki elim var" dese "olmaz yalan söylüyor" diye itiraz mı edeceğim? :lol:

 

Ben burada tartıştığımızın ne olduğunu anlamış değilim. Tartışılan bir görüş yok, tartışılmaya çalışılan, benim çelişkili görüşler söylediğim. Ben niye tartışılıyorum, onu hiç anlamış değilim. :D

Gönderi tarihi:

İddia ediyorum, bugün de toplumun büyük çoğunluğunun Kuran'da ne yazdığından haberi yok! Sıklıkla duyarız, "Kuran'da eline diline beline sahip olacaksın yazar." Neresinde yazar? Hiç bir yerinde. "Bana kul hakkı ile gelmeyin yazar." Neresinde yazar? Hiç bir yerinde.

 

Kuran'da "dinde zorlama yoktur" yazar. "Müşrikleri gördüğünüz yerde öldürün" de yazar.

 

Yani insan bir bakar, "sahi neresinde yazıyor yahu?" diye bir merak edip bakar yani! Tam bir tabu dogması ile karşı karşıyayız. "Aman elleme, tılsımı kaçar! Aman bakma, büyüsü bozulur! Aman anlamını merak etme, iyidir o iyidir, kötü olacak değil ya, nesine bakacaksın? Allah muhafaza aklına bir şüphe girer, sonsuza kadar yanarsın, hafazanallah ve iyyaküm! Eleştiren yanar! Zebaniler döner yapar!"

 

Bu, dünyada kalan ve direnen son ve en güçlü dogmadır. Dogmanın ayakta kalmış direnen son kalesidir.

 

İnsanlara doğru din kültürü verilmesi lazım! Şekerle kaplı yutturmaca haplar değil...

Gönderi tarihi:

 

İnsanlara doğru din kültürü verilmesi lazım! Şekerle kaplı yutturmaca haplar değil...[/font]

 

Kur'an yok, hadis yok, o zaman din kültürüne ne gerek var?

Gönderi tarihi:

kominizmde topluma hizmet tek elde toplanır oda devlet şayet devlet hantalsa hizmet kalitesi düşer yada topluma hizmet etmek isteyenler görüşlerini özgürce açıklayamadığı zaman hizmet kalitesi düşük olur devlette hizmetin tekelde toplanması hizmette rekabetinde olmadığı bir sistem demektir ama kapitalist sistem öyle değildir hizmet halka aittir isteyen çıkıp para kazanmak uğruna istediği kadar hizmet yapar ve para kazanmak uğruna hizmet için rekabette olacağından daha çok hizmet söz konusu olacaktır batılıların gelişmesindeki temel budur ve hizmet tekelde toplanmadığından bir sürü hizmet birimi olduğundan demokraside işler çünkü çoğulculuk olur bu hem rekabeti hem hizmet kalitesini hemde demokrasinin güçlenmesini sağlar ama sosyalist sistemde çoğulculuk olmadı için demokrasi kolay kolay işlemez hizmet kalitesi düşük olur hem kapitalist yada liberal sistemde çıkar güdüsüyle hizmet güdülenmektedir ama sosyalist sistemde çıkar güdüsü bireysel değildir toplumsal olduğundan başkaları için mücadele etmek bencil insan yapısına ters düşmektedir yani güdülenme zayıftır ancak hizmet etmek isteyenler hizmeti devamlı kılar ama bilindiği üzre henüz insanlık bukadar gelişmemiştir.

Efendim, öncelikle tekrar vurgulamam gerekir ki, Komünizm herhangi bir ülke için öngörülen bir yönetim biçimi değildir, tüm dünya için düşünülmüş bir sitemdir ve ayrıca Komünizmde devlet yoktur.

 

Siz SSCB gibi bir Sosyalist devleti baz alıp fikir yürütüyorsunuz. Yani, başlangıçta '' Proleterya Diktatörlüğü''nün devletin yönetim biçimi olduğu ve daha sonra yönetimin oligarşik bir yapıya dönüştüğü bir ülkeye bakarak düşünüyorsunuz.

 

Oysa ki, Sosyalizm ekonomide bir yaklaşımdır ve yönetim biçiminden bağımsızdır.

 

Yönetim biçimi monarşi de olabilir, diktatörlük de olabilir, liberal demokratik cumhuriyet de olabilir, sosyal demokratik cumhuriyet de. Yani, tüm yönetim biçimleri altında sosyalist ekonomi uygulanabilir.

Ve ayrıca, önceki mesajımda, sosyalist ekonomide üreten ürettiği oranda tüketim hakkına sahiptir demiştim. Elbette daha çok kazanmak isteyen daha iyi mal ve hizmet sunmaya yönelik çalışmak zorunda kalacaktır. Sosyalist ekonomi buna engel değildir.

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Camiye Diyanete Karşı Soğukturlar

 

Her Fırsatta Diyanetin kapatılmasını isterler daha sayayımmı

 

25 Milyon Diyen kimse kafasından atmış helede bekir coşkunsa sadece Allah 1 kelimesi Hz Muhammed (SAV) Efendimiz onun resulu derse inanırım ama onuda ağzına almazo yüzden inandırıcı değil

Gönderi tarihi:
Felsefi görüşlerin dogmatizm olduğunu söylediğim de nerden çıktı? Böyle bir şeyi söylemem için aklımı kaçırmış olmam gerekir. Benim söylediğim, bir felsefi görüşü baz alıp, diğer görüşleri dışlamak ve yok saymak, kendi benimseyip baz aldığı görüşünü doğru, başka görüşleri yanlış ilan etmek. Hayır biri çıkar, dogmatizmi de felsefi bir görüş olarak öne sürebilir, felsefede kayıt, sınır, yasak olamaz. Felsefenin özelliği tam özgür önerilerde bulunmasıdır. Aksi halde felsefe olamaz. Öneri sunamaz, görevini yapamaz. Çıkar, "dogmatizm insanlığın kurtuluşudur, insan aklına güvenmekle mutlu olamaz" diyebilir, bir görüştür, öneridir, kabul edilir edilmez o ayrı konu.

Efendim, size soralım o zaman; devlet üzerine bir siyasi felsefi yaklaşım türü olan '' Sosyal Hukuk Devleti '' kavramı devleti kuranlarca kabul edilip anayasada yeralırsa bu dogmatizm mi olur ?

 

Çünkü, bir evvelki yazınızda,

 

'' Felsefe hiç bir konuyu kesinleştiremez ve bir belirlenimde bulunamaz. Çünkü birbiri ile taban tabana çelişebilen birbirinden çok farklı ve zıt önerilerde bulunur. Bunlardan birini benimseyip ona göre bir bireysel ve toplumsal yaşam biçimi belirlerseniz bu dogmatizm olur.Yani başkalarının doğrularını umursamadan kendi doğrunuzu toplumun tümüne dayatma ve farklı felsefi önerileri baskılama, susturma demektir. '' demiştiniz.

 

 

 

Bilim her şeyi belirleyemiyor, felsefe bu konularda birbiri ile çelişik öneriler sunuyor ve bilim de bu öneriler doğrultusunda çalışmalarını sürdürüp hangi öneri doğru olabilir, bunu araştırmaya devam ediyor. Bunda anormal olan ne?

Bilim her şeyi belirleyemediği için felsefeler üretilmiştir diyorsunuz( yada bana göre felsefeler bilimin belirleyemediği alanlarda vardı ve ne zamanki bilimin belirlediği bir alan oldu o konuda felsefelerin yeri kalmadı ) ve sizin de örnek alınmasını çok gerekli ve çağdaşlık olarak gördüğünüz felsefenin adı Pozitivizmdir ( felsefenin sonuna gelindiğini iddia eden felsefe ). Buna göre tutup;

 

'' Dogmatik toplumlar felsefenin bir düşünüm biçimini baz alır ve diğerlerini mahkum ederler. '' derseniz kendinizi de dogmatik sınıfına dahil etmiş olursunuz.

 

 

 

Kuran'ın anlamının bilinmiyor olması çelişki mi? Bu nasıl bir çelişki oluyor? İyi ya işte, toplum yatışmıyor, yeniliklere karşı çıkıyor, çünkü bilmiyor. Nesi çelişki? Her konuda, ne olursa olsun, ne kadar çok bilirsen o kadar bilinçli olursun. Bunun çelişki neresinde hiç anlamadım.

Kuran'ın anlamının bilinmiyor olmasını diyanetin kuruluşu için gerekli olmasına dayanak olarak sunan biri, aynı zamanda onun toplumda yatıştırıcı değil kışkırtıcı anlamı olduğunu iddia eden biri ise bu çelişkidir.

 

 

 

Ben enternasyonal marşı böyle diyor demedim. Böyle görüşler de vardı dedim. HY nin ne deyip ne demediği ile hiç ilgilenmedim. Bir adam baştan aşağı yanlıştır diye bir şey olmaz. Ben bazen "allah bir dediğine bile inanılmaz" desem bile bu bir mecazdır. Adam "iki elim var" dese "olmaz yalan söylüyor" diye itiraz mı edeceğim?

Böyle görüşlerin de var olduğu iddiası, enternasyonal marşı böyle diyor diye mi savunulur ? Yoksa, varsa eğer, enternasyonal marşı böyle diyor diyen Komünistlerin kim olduğu gösterilerek mi ?

 

Zor durumda kaldığında HY'yi bile savunabilecek kadar esneklik gösteren demir gibi bir din karşıtını da ilk defa görüyorum laf arasında onu da söyleyeyim...

 

 

 

Ben burada tartıştığımızın ne olduğunu anlamış değilim. Tartışılan bir görüş yok, tartışılmaya çalışılan, benim çelişkili görüşler söylediğim. Ben niye tartışılıyorum, onu hiç anlamış değilim.

Anlatalım efendim :

 

Bildiğiniz gibi tartışmalar fikirler üzerinden olur, kişiler üzerinden değil. Ve fikir sahiplerinin savundukları fikirleri, ifade edilirken çelişkili ifade ve fikirler sonucu ulaştıkları yargılar ise, ulaştıkları yargının ortaya koyduğu fikir bu çelişkiler gösterilerek eleştirilir.

 

Çelişkiler gösterilerek eleştirilen fikrin yanlış olduğunu söylemek, o fikri savunan şahsı konu almak değildir.

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:
İddia ediyorum, bugün de toplumun büyük çoğunluğunun Kuran'da ne yazdığından haberi yok! Sıklıkla duyarız, "Kuran'da eline diline beline sahip olacaksın yazar." Neresinde yazar? Hiç bir yerinde. "Bana kul hakkı ile gelmeyin yazar." Neresinde yazar? Hiç bir yerinde.

Efendim, " Kuran'da eline diline beline sahip olacaksın yazar '' diyen kimdir ? "Bana kul hakkı ile gelmeyin yazar." diyen kimdir ? Ben hiç duymadım böyle bir şey. Ha, tam bu bu şekilde yazmaz ama anlatılmak istenen fikrin özü varsa bunu inkar etmek mi gerekir ?

 

 

 

Kuran'da "dinde zorlama yoktur" yazar. "Müşrikleri gördüğünüz yerde öldürün" de yazar.

Beyefendi, burada bir çelişki yoktur. "sahi neresinde yazıyor yahu?" diye bakarsanız, daha önce tartıştığımız ve en son cevap veremediğiniz başlıkta, "Müşrikleri gördüğünüz yerde öldürün" ayetinin tüm zamanlar için geçerli olduğu iddianız değil, yaşandığı zaman dilimi içerisindeki bir savaşta geçerli olduğu doğrulanmıştır.

 

Hala emperyalistlerin Irak ve Afganistan işgallerini meşru göstermek için ortaya attıkları '' İslam terör ve şiddet dinidir '' bayatlamış argümanına dayanak yapılan ayeti ortaya atıyorsunuz ya, pes doğrusu !

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

"İki elim var derse yok yalandır demem mi gerekiyor" demek, HY yi savunmaksa :D ben artık bir şey demeyeceğim. Bu zihniyeti ve "ne yapıp edip çelişkisi var olduğu izlenimi uyandırmam şart" anlayışını kendi haline bırakıp kendi söyleyeceklerimi söylemeye devam ediyorum:

 

İslam tabii ki şiddet dinidir. Üstelik kendi dayattığı tarzı şiddet ile kabul ettirme temelinde, dünyada direnen ve modern, çağdaş insan haklarına inatla karşı çıkan dogmatizmin son kalesidir.

 

Böyle olmasa dünyanın her yerinde toplumu yönetmek adına koyduğu ilkeler reddedilmezdi. Kuran'da yazdığı gibi yönettiklerini iddia eden devletler dahi Kuran'ın hükümlerini işlerine geldiği biçimde çarpıtıyor, savsatıyor ve değiştiriyorlar. Yani uygulanabilirlik durumu neredeyse sıfırdır.

 

Bir devlet çıkıp harfiyen uygulayacağım diyemiyor. Mutlaka bir kısmını uygulamaya çalışsa da büyük kısmını savsatıyor.

 

Ancak ılımlısı ile millet uyutulmaya çalışılıyor. Şekerle çikolata ile kaplayıp yutturuyor, sonra ortaya çıkan iç çatışmaları, din yüzünden birbirine düşen akılsızları keyifle izliyorlar.

 

Dogma, ne girdiği beyni, ne toplumu iflah etmez. Geriliklerden geriliklere, ilkelliklerden ilkelliklere sürükler. Dogmalara elleşilmeyen toplumlarda kalkınma, çağdaşlaşma bir hayaldir. Olmayan hayaletlerle boğuşur dururlar.

Gönderi tarihi:

Bilim ve felsefenin işlevleri son derece açık ve nettir. Felsefe özgürce her türlü öneriyi yapar. Bilim bu özgürlüğe sahip değildir, çünkü kanıtlanabilirlik temeli üzerinde çalışır. Felsefe her önerisini kanıtlamak zorunda değildir. Bilim kanıtlamak zorundadır.

 

Bu nedenle felsefi bir görüşü baz almak ve diğer görüşleri dışlamak dogmatizmdir. Bilimin kanıtlayabildiği tüm öneriler kabul görür ve baz alınır. Yani bilim "tamam ben felsefenin şu görüşünü benimsedim, diğerlerini dışladım. Bundan böyle şu felsefi görüşü geçerli kıldım, diğerlerini dile getirmeyi yasakladım" demiyor. Her türlü öneriyi değerlendirmeye devam ediyor ve yaşayan, eleştirilen, düzeltilen, geliştirilen bir yapı kuruyor.

 

Dogmatik yapı ise bir felsefi görüşü benimseyince, diğerleri ile mücadeleye başlar. Felsefeyi de yasaklar artık. Çünkü farklı ve zıt öneride bulunacak, dogmayı sarsacak.

 

Daha da anlatamadıysam benim adım hıdır olsun artık yani...

Gönderi tarihi:

"İki elim var derse yok yalandır demem mi gerekiyor" demek, HY yi savunmaksa :D ben artık bir şey demeyeceğim. Bu zihniyeti ve "ne yapıp edip çelişkisi var olduğu izlenimi uyandırmam şart" anlayışını kendi haline bırakıp kendi söyleyeceklerimi söylemeye devam ediyorum:

Efendim, ben de bu anlamazdan gelme tavrını kendi haline bırakıp söyleyeceklerimi söylemeye devam ediyorum.

 

 

 

İslam tabii ki şiddet dinidir. Üstelik kendi dayattığı tarzı şiddet ile kabul ettirme temelinde, dünyada direnen ve modern, çağdaş insan haklarına inatla karşı çıkan dogmatizmin son kalesidir.

 

Böyle olmasa dünyanın her yerinde toplumu yönetmek adına koyduğu ilkeler reddedilmezdi. Kuran'da yazdığı gibi yönettiklerini iddia eden devletler dahi Kuran'ın hükümlerini işlerine geldiği biçimde çarpıtıyor, savsatıyor ve değiştiriyorlar. Yani uygulanabilirlik durumu neredeyse sıfırdır.

Kurana dayandırılan İslam hukuku şiddet içeriyor demek başkadır, Kurana dayandırılan İslam Savaş Hukuku '' terör enstrumanıdır '' demek başkadır. Bu anlam ayrımını yapmadan tartışmak sağlıklı olmaz.

 

 

 

Bir devlet çıkıp harfiyen uygulayacağım diyemiyor. Mutlaka bir kısmını uygulamaya çalışsa da büyük kısmını savsatıyor.

 

Ancak ılımlısı ile millet uyutulmaya çalışılıyor. Şekerle çikolata ile kaplayıp yutturuyor, sonra ortaya çıkan iç çatışmaları, din yüzünden birbirine düşen akılsızları keyifle izliyorlar.

Ilımlı İslamın bir din yorumu olmadığını, Kuran ayetlerinde yumuşatma demek olmadığını elli kere söyledim. Ilımlı İslam denilen şey emperyalizmle Uyumlu Siyasal İslam rejimidir.

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Bilim ve felsefenin işlevleri son derece açık ve nettir. Felsefe özgürce her türlü öneriyi yapar. Bilim bu özgürlüğe sahip değildir, çünkü kanıtlanabilirlik temeli üzerinde çalışır. Felsefe her önerisini kanıtlamak zorunda değildir. Bilim kanıtlamak zorundadır.

 

Bu nedenle felsefi bir görüşü baz almak ve diğer görüşleri dışlamak dogmatizmdir. Bilimin kanıtlayabildiği tüm öneriler kabul görür ve baz alınır. Yani bilim "tamam ben felsefenin şu görüşünü benimsedim, diğerlerini dışladım. Bundan böyle şu felsefi görüşü geçerli kıldım, diğerlerini dile getirmeyi yasakladım" demiyor. Her türlü öneriyi değerlendirmeye devam ediyor ve yaşayan, eleştirilen, düzeltilen, geliştirilen bir yapı kuruyor.

Efendim, tekrar soralım o zaman;

 

devlet üzerine bir siyasi felsefi yaklaşım türü olan '' Sosyal Hukuk Devleti '' kavramı devleti kuranlarca kabul edilip anayasada yeralırsa bu dogmatizm mi olur ?

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Toplumda en yaygın söylentiler arasındandır eline diline beline ve kul hakkıyla gelmeyin söylemleri. Hani bir şehir efsaneleri vardır, örneğin bilmem ne otu kırk derde devaymış gibi veya ergenekon ile pkk ortak çalışıyormuş gibi; bir de bilim efsaneleri vardır, örneğin beynin yüzde kaçı kullanılıyormuş gibi ya...

 

Bunlar da dinsel efsanelerdir, duyulmamış olmasına hayret etmemek mümkün değil! İnsan uzay üssünde yaşasa ancak bunları kim söylüyor, hiç duymadım filan diyebilir. Yani olamaz, olasılık dışı, halk ile iç içeyim, karışıyor görüşüyorum diyen bir insanın bunları ilk defa duyuyor olmasına inanılamaz! Uzay üssünde filan duyar insan yahu, Kaf dağının ardında, başka galakside yaşamak gerek hiç duymadım demek için!

 

Yok yani, sayısız böyle söylentiler de, en bilinenlerini seçtim. "Tavla oynayanın abdesti namazı kabul olmaz deniyor" desem demek kıyamet kopacakmış bu da nerden çıktı diye?

 

Nerden çıkacak, elin ağzı torba olsa da büzsen? Ağzı olan konuşuyor işte! :D

 

Hatta "demirefe tavla oynayanın abdesti kabul olmaz diyormuş" diye söylenti çıkarsa şaşmamak gerekecek! :lol:

Gönderi tarihi:

Toplumda en yaygın söylentiler arasındandır eline diline beline ve kul hakkıyla gelmeyin söylemleri. Hani bir şehir efsaneleri vardır, örneğin bilmem ne otu kırk derde devaymış gibi veya ergenekon ile pkk ortak çalışıyormuş gibi; bir de bilim efsaneleri vardır, örneğin beynin yüzde kaçı kullanılıyormuş gibi ya...

 

Bunlar da dinsel efsanelerdir, duyulmamış olmasına hayret etmemek mümkün değil! İnsan uzay üssünde yaşasa ancak bunları kim söylüyor, hiç duymadım filan diyebilir. Yani olamaz, olasılık dışı, halk ile iç içeyim, karışıyor görüşüyorum diyen bir insanın bunları ilk defa duyuyor olmasına inanılamaz! Uzay üssünde filan duyar insan yahu, Kaf dağının ardında, başka galakside yaşamak gerek hiç duymadım demek için!

 

Yok yani, sayısız böyle söylentiler de, en bilinenlerini seçtim. Tavla oynayanın abdesti namazı kabul olmaz desem demek kıyamet kopacakmış bu da nerden çıktı diye?

 

Nerden çıkacak, elin ağzı torba olsa da büzsen? Ağzı olan konuşuyor işte! :D

Ha, tam bu bu şekilde yazmaz ama anlatılmak istenen fikrin özü varsa bunu inkar etmek mi gerekir ?

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

 

 

Böyle olmasa dünyanın her yerinde toplumu yönetmek adına koyduğu ilkeler reddedilmezdi. Kuran'da yazdığı gibi yönettiklerini iddia eden devletler dahi Kuran'ın hükümlerini işlerine geldiği biçimde çarpıtıyor, savsatıyor ve değiştiriyorlar. Yani uygulanabilirlik durumu neredeyse sıfırdır.

 

 

Uygulanabilirliği sıfır olmasından değil, kendi çıkarlarına dokunduğundan değiştiriyorlar. Mesela hangi ülke yöneticisi, israftan kaçınıyor, zekatını hakkıyla veriyor, daha özü haram yemiyor? Kimse kimseyi kandırmasın İslam Şeriatını uygulayan bir ülke zaten yok. Onun için burada uygulanabilirliği yok demek yanlış olur.

Gönderi tarihi:

Sosyal hukuk devleti felsefi değil, bilimsel bir yaklaşımdır. Tabii ki felsefenin sayısız ve birbiri ile çelişen önerileri arasından alınmıştır, bu felsefi bir kavramdır anlamına gelmez. Her şeyin kaynağı felsefedir ona kalsa, felsefeden kaynaklanmayan hiç bir insan ürünü yoktur. Bu felsefe baz alınıyor demek değildir. Bilim baz alınır. Sosyal hukuk devleti anlayışı da bilimsel yaklaşımlarla öne çıkarılıp kabul görmüştür. Artık bir kere kabul gördü ya, böyle donup kalacak, başka yaklaşım önerilmeyecek, önerenler cezalandırılacak diye bir durum yoktur.

 

Dogmada ise vardır. Bilimsiz felsefe bir görüşe saplanır, diğerlerini yanlış, zararlı görür ve yasaklar.

Gönderi tarihi:

uygulanabilirliği yok demek yanlış olur.

Yanlış değil, gerçeğin tam olarak belirlenmesi ve ifade edilmesi olur. Uygulanabilirliği sıfıra çok yakındır.

Gönderi tarihi:

Sosyal hukuk devleti felsefi değil, bilimsel bir yaklaşımdır. Tabii ki felsefenin sayısız ve birbiri ile çelişen önerileri arasından alınmıştır, bu felsefi bir kavramdır anlamına gelmez. Her şeyin kaynağı felsefedir ona kalsa, felsefeden kaynaklanmayan hiç bir insan ürünü yoktur. Bu felsefe baz alınıyor demek değildir. Bilim baz alınır. Sosyal hukuk devleti anlayışı da bilimsel yaklaşımlarla öne çıkarılıp kabul görmüştür. Artık bir kere kabul gördü ya, böyle donup kalacak, başka yaklaşım önerilmeyecek, önerenler cezalandırılacak diye bir durum yoktur.

 

Dogmada ise vardır. Bilimsiz felsefe bir görüşe saplanır, diğerlerini yanlış, zararlı görür ve yasaklar.

Beyefendi, insan öğrenmeye bu kadar kapalı olmamalı, çok rica ederim.

 

''Siyaset Felsefesinde İdeal Düzen Arayışları

 

Felsefe tarihinde ideal bir düzenin olup olmadığı tartışmaları iki ana grupta toplanır. Bunlardan ilki ideal bir düzenin olamayacağını öne süren görüşler ve ikincisi ideal bir düzenin olabileceğini öne süren görüşlerdir.

 

1. İdeal Bir Düzen Olamaz!

 

Sofistlere ve nihilistlere göre ideal bir düzen yoktur; çünkü düzenin amacı insan mutluluğunu sağlamaktır. Tüm insanların mutluluğunu sağlamak ise olanaksızdır. Bu anlamda bugüne kadar hiçbir düzen mutlak insan mutluluğunu sağlayabilmiş ve bundan sonra da sağlayabilecek değildir ve bu yüzden de ideal bir düzenden söz edilemez.

 

2. İdeal Bir Düzen Olabilir!

 

İkinci ana yaklaşımlar ideal bir düzenin olabileceğini söyleyen yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlara göre ise asıl sorun ideal düzeni belirleyen ölçütlerdedir.

 

a. Özgürlüğü Temel Alan Yaklaşım (Liberalizm)

 

Liberalizm olarak bilinen bu görüş Adam Smith, J. Locke ve Stuart Mill tarafından savunulmuştur. Bu yaklaşım Batı dünyasının kapitalist üretim tarzının dayandığı felsefi temel olarak karşımıza çıkar. Smith'in “bırakınız yapsınlar,bırakınız geçsinler” sözüyle özetlenebilecek olan liberalizme göre ideal bir düzen mutlak anlamda birey özgürlüğünü sağlayabilen düzendir. Bir düzenin ideal sayılabilmesi için özgürlükçü olması gerekmektedir.

 

b. Eşitliği Temel Alan Yaklaşım (Sosyalizm)

 

Bu yaklaşımın başlıca temsilcileri St. Simon, C. Fourier, Prodhon, Owen ve Karl Marx'tır. Bunlara göre ideal düzeni belirleyen ölçüt eşitlik ilkesidir. Bu yaklaşımla birlikte sosyalist ekonomik sistemin felsefi düşüncesi ortaya çıkmış olmaktadır.

 

c. Adaleti Temel Alan Yaklaşım (Sosyal Hukuk Devleti)

 

Özgürlüğü veya eşitliği temel alan yaklaşımların dayandığı ekonomik sistemler insan ve toplum problemlerini çözmeye yetememiştir. Bu nedenle daha sonra ideal düzeni belirleyen ölçüt olarak adalet ilkesi öne sürülmüştür. Bu yaklaşıma göre özgürlüğün olmadığı yerde eşitlikten, eşitliğin olmadığı yerde ise özgürlükten söz etmek olanaksızdır. Adalet ilkesini temel alan yaklaşım sosyal hukuk devleti denilen yeni bir devlet modelinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

 

''

 

Alıntı-http://www.felsefe.gen.tr/siyaset_felsefesinde_ideal_duzen_arayislari.asp-

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Kaynak felsefidir, kaynağı felsefi olmayan hiç bir insan ürünü Y.O.K.T.U.R

 

Tamam adım bundan sonra demir değil, hıdır! :D

Gönderi tarihi:

Yanlış değil, gerçeğin tam olarak belirlenmesi ve ifade edilmesi olur. Uygulanabilirliği sıfıra çok yakındır.

 

Böyle bir uygulama olmadığı halde nasıl bu kadar kesin konuşabiliyorsunuz, deney mi yaptınız?

Gönderi tarihi:
deney mi yaptınız?

Elbette yaptık, tüm geçmiş asırlarda deneyimledik. Bu çağa geldiğimizde uygulanabilirliği sıfırlandı. Amerikayı bir daha keşfetmeye gerek yok. Uygulanabilirliğinin sıfır olduğu gün gibi ortada.

Gönderi tarihi:

Peygamberin vefatindan sonra müslümanlar arasindaki cekismelerle Islam dini amacindan uzaklastirilmis, Peygamberden sonra ortaya cikan mezhepcilik akimlari ile dinin temel ilkeleri,Imam denilen kisilerin tanimlamalari ile ictihat haline gelmis oldu.Emeviler döneminde ve birazda Abbasiler döneminde ise Islamiyet tam bir kan dökme dini haline getirilmis ve tamamen Araplastirilmistir.

 

Emeviler döneminde peygamberin izinden gidenlerin cogunun katledilmis olmasi isin vahim yönüdür.

 

Yine Emeviler döneminde,minberler üzerinde Hz.Ali'ye lanet okutmak sünnetmis gibi zorunlu hale getirilmistir.Alevilige olan düsmanligin kökeninde Emevi müslümanligi yatar.

 

Dinin temel esaslarinin namaz oruc gibi kisilerin kisisel sorumlulugu olan ilkelerle sinirlandirilarak,asil uyulmasi gereken önemli ilkelerin sanki yokmus gibi bir tutum icine girilmesi bugünkü Müslümanligi dogurmustur.Bugünkü müslümanlik ise Kurandaki müslümanliktan cok farkli bir müslümanliktir.

 

 

saygilarla

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.