Φ Canraşit Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Tabii ki siyaset tartışıyoruz. Halkı müslüman olan ülkelerin neden demokratikleşemediklerini, bunun altında yatan, neredeyse genlerine kadar işlemiş dogmaları sorguladığımız için konu siyasidir. Efendim elbette sorgulayın. Bakın, yapmayın demiyorum hobi olarak yine yapın. Ancak, Siyasal İslamcılar dini siyasete alet ediyor ama siz onların dini siyasete alet etmesini değil, direk dini eleştiriyorsunuz. Üstelik, Selefilik dışındaki mezheplerin kabul etmediği bir yorum üzerinden. Buna siyaset tartışmak denmez. Siyasetle bağlantısı ancak, emperyalizme destek vermek noktasındadır. Bahse konu ayetler kesindir, yoruma filan açık değildir. Ayetler zaten "müşriklere bir ihtardır" diye başlar. Siz karşınızdakine bir ihtarda bulunurken karmaşık cümleler değil, net ve kesin cümleler kurmayı tercih edersiniz, ne demek istediğinizin net anlaşılmasını istersiniz ki muhatap mesajı net alsın ki ihtarın amacı yerine gelsin. O yüzden tevbe suresi yoruma filan hiç açık değildir. Ortada Selefi yorum farkı filan yok, Selefiler tam doğru anlamışlar, zaten anlaşılmayacak bir şey de yok ortada... Evet efendim, emir apaçık lakin yorum genel geçerlilik noktasında, kelimelerde değil. yani diğer mezheplere göre emir o dönemle ilgili. ve bu mantıklı, zaten içinde ''Kabe''nin, yapılan bir anlaşmanın geçtiği emir nasıl tüm zamanlarda geçerli diye algılanabilsin ki. Nitekim algılanmamış da, Selefilik hariç. Tarihte tüm müslümanlar o ayeti Selefiler gibi anlasalardı, bugün İslam coğrafyasında hiç Yezidiler, Şamanistler, Bahailer, Sâbiîler, Hindular gibi müşrik sayılan dinlere mensup insanlar kalmamış olurdu. Tevbe 28 ayeti olmasa, son derece net ve açık olmasa, Suudi yönetimi krallığı yıkmak için isyan edip, başaramayınca güvenli yerdir diye Kabe'ye sığınan isyancıları temizlemek için ABD komandolarını getirttiğinde... Komandolara Mescidi Haram içine girmeleri gerektiğinde ağızlarında sakız cak cak çiğnerken usulen ellerine tutuşturulan kağıtlardaki şehadet kelimesini bozuk şive okuttururlar mıydı? Güya komandolar geçici olarak, işlerini bitirinceye kadar müslüman olmuş oldu ve Mescidi harama müslüman olmayan aptessiz (bu Kurandaki "necis" sözcüğünün kibar tercümesi) kafirlerin girme yasağı böylece kitabına uyduruldu, komandolar içeri daldı. Kabe'nin çevresinde kan gövdeyi götürdü. Saklanan kaçan militanlar üzerine zehirli gaz püskürtüldü, tam bir katliam oldu. Teslim olan militanlar yine Kuranda açıkça emredildiği üzere önce bir elleri ile bir ayakları çaprazlama kesildi. Sonra asılarak öldürüldüler. Tabii Kabe'yi tavaf eden müslümanlar orada neler yaşandığını ya bilmez, ya bilmezden gelirler... Suudiler Vahabi ( Selefi )dir. Suudi Arabistanın resmi dini Vahabiliktir ( Selefilik ) efendim, normaldir yani. Saygılar sunarım. 2 Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Sayın Canraşit... Evet tekrar belirtiyorum; 21. yüzyılda artık dünyasal konular, siyaset yönetim bilim ve düşünde rasyonel yerine, öznel ve inançlara dayalı ve/veya metafizik yaklaşımlarla çözüm aramak çağdaşlıkla bağdaşmaz. Liberal düşünceliler kadar muhafazakârlar için de bu geçerlidir. Gelin görün ki bugün Arap toplumlarına bir bakalım. Arap ülkelerinin nüfusu İslamdır. İslam ise tüm “kitaplı” dinler gibi bir dogmalar bütünüdür. Temel yasası, müminler tarafından “Tanrı’nın sözü” olarak kabul edilen, tek bir virgülünün bile değiştirilmesi mümkün olmayan Kuran’dır. Bizler geçmişte onlar için hep, “Onlara mı özgürlük gerek? Ama istemiyorlar ki” diyorduk. Toplumların isteklerinin göz ardı ettiğimi farkettik. Bu tür müslüman ülkelerde ben Fransız türü bir demokrasi olacağını sanmıyorum. Ama Fransız demokrasisinin ilkeleri bugün o ülkelerde açıkça görülüyor. Yani demek istediğim, Müslüman olanlarla olmayanlar arasında pek bir ayrım yok ve ayaklanmayla alanları dolduran o yoksul, yoksun insanlar hayal ettikleri başka hayatlara ilişkin özlemlerini haykırıyorlar. Başlarındaki despot çekip gidince kurdukları hayallerin gerçek olacağını sanıyorlar. Doğal ki olmayacak; gidenin yerini bir yenisi dolduracak, daha örgütlüsü, daha güçlüsü gelip oturacak tepelerine. Demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin, insan haklarının “ha” deyince gelivermeyeceğini yaşayarak öğrenecekler. Fakat gelişmiş ve ileri demokrasi üzerine kurulu ülke halkları bile hala daha fazla özgürlük, daha fazla katılım, daha fazla hukuk istedikleri bugün bile görünmektedir. Sayın Dipnot, sözünü ettiğimiz devletlerde laik iktidarlar halkın büyük çoğunluğuyla iktidara gelmişlerdir. Müslüman kardeşlerin oy potansiyeli %20 civarındadır. Özellikle Mısır, Napolyon'un işgali ile birlikte Özgürlük, Eşitlik, Adalet ilkeleriyle, yani Fransız İhtilalinin getirdiği Burjuva Devrimi prensipleri ile, aşağı yukarı bu rüzgarın Osmanlı'ya ulaştığı tarihlerde tanıştığından Abdülnasır ve kadrosunu ortaya çıkaracak temellerin atılması yeni değildir. Meşrutiyet ilanı, İttihat ve Terakki, nasıl ki Osmanlı'da, Cumhuriyeti kuracak kadroları yetiştirmiş ise Mısırda da çok farklı değildir. Fark, Türkiye'nin devrimden 23 yıl sonra çok partili rejime geçebilmiş olmasındadır. Mısır ise, çıkarılan Arap-İsrail savaşı ile, ambargolarla, Mısır rejimine Sovyet etkisini bertaraf etmek amacıyla ABD'nin Yeşil Kuşak projesi için desteklediği Müslüman Kardeşler'ın silahlı kanadının terör eylemleri ile uğraşmak zorunda bırakıldığından ve sonra tek parti rejiminin yozlaşıp, Sovyetlerin çöküşünün ardından, iktidarın Mübarek ve kadrosu gibi ABD ile işbirlikçilik yapan kadroların eline geçmesi nedeniyle bunu başaramamıştır. Türkiye'de ABD operasyonları ile darbelerin yapılması, PKK terörü demokrasisini geliştirmesine mani olan faktörler değil midir ? Ayrıca, kişinin laik olması, laiklik ilkesinin bireye indirgenmiş yorumudur( seküler ). Kişi hem laikliki kabul edip hem de Müslüman olabilir. Onun için, bu toplumların Müslüman olması, demokrasi için bir engel değildir. Aydınlanma değerlerinin yeterince anlatılmış, benimsenmiş, içselleştirilmiş olması demokrasi için yeter koşuldur. Unutmayalım ki, Fransız devrimi sonrası laikliğin ilanından sonra Fransızların Katoliklikten vazgeçmesi gerekmedi. Papalık da hala var. Benim en büyük korkum arkadaşım... Halkların yeniden bloklara ayrıştırılmasıdır. Bu durum hiçbir zaman insanların refahına, iyiliğine hizmet etmez. Yani anlıyacağın Doğu ve Batı varken şimdi Müslüman olan ve olmayan ayrımları maalesef ortaya çıkıyor . Peki '' arkadaşım '', madem Müslüman olan ve olmayan ayrımları olmasından korkuyorsunuz, bu ayrımı çıkarmak amacıyla üretilmiş yalanları savunanları neden destekliyorsunuz ve bu yalanlara inanıyor, herkesi de inandırmaya çalışıyorsunuz ? Yani anlayacağınız, yaşınızı biliyorum ama, 80 öncesinde de CIA tarafından Komünizm hakkında üretilen yalanları da destekliyormuydunuz/ desteklermiydiniz merak etmiyor değilim doğrusu ? Ki ben şuna inanıyor ve ülkemde de bunu görmek istiyorum... Gerçek demokrasi sizin müslüman olup olmadığınızı temel alan bir rejim değildir... Biz 83 yıl önce laikliğe ilk adımımızı atmış olmamıza, 65 yıl önce de çok partili parlamentarizme geçmiş olmamıza rağmen bu durumdayız. Tanrı, başka hayatların özlemini çeken Arap-İslam halklarına güç versin. Böyle bir iddiam olmadı efendim. Fakat, dikta rejimlerine isyan edilen bu ülkelerde öyle bir tehlike vardır. Yani; bana öyle geliyor ki, daha önce dediğim gibi ABD'nin desteklediği ordu ülkeyi '' Ilımlı İslam '' rejimine götürebilir. Bu isyanların Türkiye'ye örnek olmasına değil, tam tersine Türkiye'nin şu an götürülmek istendiği rejim örnek olarak gösterilmeye çalışılıyor bu ülkelere. Tabi ki, ABD bu krizi iyi yönetemezse İran tipi bir rejim çıkma ihtimali de vardır. Ancak, Türkiye'de %21 ile birinci olup iktidara ortak olan Refah partisinin, 28 Şubat sonrası silinip gitmesi sonucu ve '' değiştim '' diyen AKP'nin ekonomik 2001 krizi ertesi iktidara gelmesi, Türk halkının tercihlerinin ekonomik kaygılar taşıdığının ispatıdır. Bunun gibi, Mısır halkının isyanında ortak payda '' yoksulluk '', '' gelir dağılımı eşitsizliği '' olduğuna göre, kitle iletişim araçlarına hakimiyeti olan ABD, benzer bir yolla benzer bir akımı iktidara taşıyabilir diye düşünüyorum. Ayrıca, sayın dipnot bey, şunu da söyleyeyim; benim savunduğum fikirlerle, kendi alıntıladığınız yazılardaki fikirlerin çok farklı olmadığını görmeniz gerekir efendim eğer bir daha okursanız. O nedenle yazdıklarıma itirazınızın sebebini anlamış değilim açıkçası. Saygılar sunarım. 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 diğer mezheplere göre emir o dönemle ilgili. Kanıt? Tam tersine Kuran'ın her yerinde son ve tüm insanlar için, kıyamete kadar geçerli kurallar olduğu vurgulanır. Bu öyle kesin bir konudur ki, bunun tartışmalı bir konu olduğunu ilk kez sizden duyuyorum. Ben sizden başka hiç duymadım ki "yok canım, bugün o iş bitti artık, yok öyle Kuran'da yazan şeyleri uygulamak diye bir şey" desin. Bu bir mezhep görüşü filan değil, bu laik anlayış. Laiklik olmadan böyle bir görüşü hiç bir mezhep öne sürmez, hiç kusura bakmayın ve ummayın! Konu ile nedensellik bağlantısı olan konuları açmadan nasıl tartışılır, onu ise hiç anlayamadım. Nedenselliğini ortaya koymadan bir konuyu tartışmak, havanda su dövmektir. Ben ise boş konuşmayı hiç sevmem... Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Kanıt? Tam tersine Kuran'ın her yerinde son ve tüm insanlar için, kıyamete kadar geçerli kurallar olduğu vurgulanır. Bu öyle kesin bir konudur ki, bunun tartışmalı bir konu olduğunu ilk kez sizden duyuyorum. Ben sizden başka hiç duymadım ki "yok canım, bugün o iş bitti artık, yok öyle Kuran'da yazan şeyleri uygulamak diye bir şey" desin. Bu bir mezhep görüşü filan değil, bu laik anlayış. Laiklik olmadan böyle bir görüşü hiç bir mezhep öne sürmez, hiç kusura bakmayın ve ummayın! Konu ile nedensellik bağlantısı olan konuları açmadan nasıl tartışılır, onu ise hiç anlayamadım. Nedenselliğini ortaya koymadan bir konuyu tartışmak, havanda su dövmektir. Ben ise boş konuşmayı hiç sevmem... Efendim, ben, "yok canım, bugün o iş bitti artık, yok öyle Kuran'da yazan şeyleri uygulamak diye bir şey" gibi bir şey diyenlerin çoğunlukta olduğunu demedim ki, nereden çıkarıyorsunuz demirefe bey bunları ? Söylediğim şey, bu ayetle ilgili. Kanıt istiyorsanız, açın herhangi bir tefsiri bakın efendim. Yani, müslümanlar örneğin kölelikle ilgili hükümleri uygulamıyorlarsa zorla uygulasınlar mı istiyorsunuz, anlamadım ki. Siz-ben dedik diye zorla şiddet dini yapacak halimiz yok değil mi İslamı ? İslamın şiddet dini olması argümanının da nasıl bir nedenselliği varmış konu ile ilgili, onu da bir izah etseniz çok rica ederim. Siyasal İslamın dikta rejimi oluşturma eğilimi açısından mı, nedir ? Saygılar sunarım. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Anlamayan baştan bir daha okur, dön baba dönelim oynanmaz, aynı şeyler tekrar tekrar söylenmez. Yine de kısaca özetleyeyim: Müslümanlara bakma dediler, bakmadık. Hadislere de bakma dediler ona da bakmadık, şimdi anlaşılıyor ki Kurana da bakmayacakmışız. Ey peki nereye bakacağız biz bu İslam dinini anlamak için? Hubble teleskopunun yüz misli güçlüsünü yapıp kuasarlara bakın derseniz, çalışıyoruz, yapınca bakarız. Hop diye gökten kucağımıza teleskop düşmüyor, çalışıyoruz. .. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Sayın Dipnot, sözünü ettiğimiz devletlerde laik iktidarlar halkın büyük çoğunluğuyla iktidara gelmişlerdir. Müslüman kardeşlerin oy potansiyeli %20 civarındadır. Çok ilginç... Sayın Canraşit. Arkadaşım tutturmuşsunuz müslüman kardeşler falan. Mübarek, Mısır'da İslami eğilimlere karşı koyan bir kalkan değildi ki. Müslüman Kardeşler esasında Mübarek diktatoryasının hayati bir unsuruydu. Hayrıca Mısır'da diktatörlüğün İslami yükselişi kontrol için gerekli olduğu tezini öngörüyorsunuz fakat bu bana göre yanlış bir tez. Çünkü müslüman Kardeşler, aslına bakarsanız Mısır için en kabul edilebilir parti durumdadır. Pek çok kez parlamentoda temsil imkanı bulmuş olmasına rağmen bir diktatörlükte düşmanınıza tolerans göstermezsiniz. Müslüman Kardeşler totaliter sistemin, emperyalizm tarafından da desteklenen öteki yüzünü temsil ediyor. Ayrıca programlarına bakarsanız, sınırsız kapitalizm, serbest girişim ve emek düşmanlığını görebilirsiniz. Hatta önemli pek çok işçi ve köylü hareketini de karşılarına almış durumdalar. Kısacası, onlar emperyalistlerin Mısır'daki operasyonlarını devam ettirmek için mükemmel adaylardır.Biliyorsunuz otoriter rejimler ya da tiktatörlükler bile (ki buna en uygun sistemler maalesef genelde müslüman ülkelerde görülür), halkın oyu ile kurulabilir. Hatta halkın oyu ile devam etmesi bile sağlanabilir. Hitler halkın oyu ile işbaşına gelmedi mi? Geldiğinde Kavgam’ı çoktan yazmamış mıydı? O kitapta, Yahudilere, ileride neler yapacağını anlatmamış mıydı? Buna karşın, yine de halkın oyunu almamış mıydı? Bırakın o kadar eskilere gitmeyi, Mısır’da Mübarek halkın oyunu almamış mıydı? Son olarak bile seçimlerde zafer elde etmemiş miydi? Pekiyi İran? İran’da seçimler yok mu? Ahmedinejad halkın oyu ile seçilmedi mi? Halen iktidarı, halkın oyuna, seçimlere dayanmıyor mu? Demokrasiler ile diktatörlükleri ya da otoriter rejimleri birbirinden ayıran unsur, birinde seçimin olup, diğerinde olmaması değil. Hiç değil. Diktatörlükler de, aynen demokrasiler gibi, halkın oyu ile kurulabilir. Hatta diktatörlüklerin büyük bölümü, çok kez referandumlara bile başvururlar. İktidarlarının gayri meşruluğunu, haksızlığını, sözüm ona halka onaylatırlar. “Yüzde 50 aldık, halk bizden yana” diye böbürlenebilirler ki bunu görebiliyoruz.. Fark, Türkiye'nin devrimden 23 yıl sonra çok partili rejime geçebilmiş olmasındadır. Mısır ise, çıkarılan Arap-İsrail savaşı ile, ambargolarla, Mısır rejimine Sovyet etkisini bertaraf etmek amacıyla ABD'nin Yeşil Kuşak projesi için desteklediği Müslüman Kardeşler'ın silahlı kanadının terör eylemleri ile uğraşmak zorunda bırakıldığından ve sonra tek parti rejiminin yozlaşıp, Sovyetlerin çöküşünün ardından, iktidarın Mübarek ve kadrosu gibi ABD ile işbirlikçilik yapan kadroların eline geçmesi nedeniyle bunu başaramamıştır. Türkiye'de ABD operasyonları ile darbelerin yapılması, PKK terörü demokrasisini geliştirmesine mani olan faktörler değil midir ? Evet doğru... Maalesef ülkemizi 60 yıldır yöneten dini sömüren sağ iktidarlar ve onları destekleyen darbeler sonucunda Ülkemizde gelişen din ağırlıklı siyeset ve bunlara her türlü desteği sağlayan ABD emperyalizmi sayesinde geldiğim nokta bugün artık mısır vb.arap ülkeleridir. Ülkemizde de hangi partiyi desteklediği aşikar değilmidir... Onun için, bu toplumların Müslüman olması, demokrasi için bir engel değildir. Aydınlanma değerlerinin yeterince anlatılmış, benimsenmiş, içselleştirilmiş olması demokrasi için yeter koşuldur. Unutmayalım ki, Fransız devrimi sonrası laikliğin ilanından sonra Fransızların Katoliklikten vazgeçmesi gerekmedi. Papalık da hala var. Hayır efendim size katılmıyorum... Müslüman bir ülkede demokrasi olmadığı gibi dinci/dini ağırlıklı bir parti de asla demokrat olamaz/olamaz çünkü din demokrasiyi kıvıramayacak kadar dar kalıplıdır... Tarafınızla belirttiğiniz fransızların katolikten vazgeçmemesi ve papalık hala var olması müslümanlarda da bu olur düşüncesine hem yanıltıcıdır, hemde aldatıcıdır. çünkü müslüman ülkelerde görülen totaliter rejimlerde ki seçkin kişilerin hukuk üstü telakkisi ve benzeri özellikleri müslüman dünyasının demokrasi alanındaki başarısına en büyük engeldir. Birkere bunu bileceğiz... Ve şunuda... 1 Norveç 2 İzlanda 3 Danimarka 4 İsveç 14 Almanya 17 ABD 18 İspanya 19 İngiltere 28 Yunanistan 29 İtalya 31 Fransa 86 Lübnan 87 Ekvador 88 Honduras 89 Türkiye 89 Nikaragua 91 Zambia 92 Tanzanya 98 Uganda Müslüman ülkeler demokrasi sınavında... Son olarak; Müslüman ülkelerde başkaldırıların nedenleri ve amaçları çok farklı... - Askeri diktatörlere, - Karşı mezhepten baskılara, - Yönetime yerleşen aile monarşisine başkaldırıp “dini bir toplumsal yapı kurmak istiyorlar”. Önceki iki grubun aksine, “Avrupa’ya benzemek yerine İslami bir yaşam tarzı ve düzeni talep ediyorlar”. Arap ülkelerinde uygar ve demokratik toplumsal örgütlenmeler yasaklandığı için, onun yerini dini örgütlenmeler almış. Bu ülkelerde “siyasal İslam”, en örgütlü grubu (tarafı) meydana getiriyor. “Müslüman Kardeşler”, bunun en belirgin örneğidir. Dini referans alan İslami cemaat, tarikat ve aşiret benzeri örgütlenmeler, Arap ülkelerinde çok yaygın olarak geçerliliklerini sürdürüyor. Bu çelişkili durum, çelişkili bazı sonuçlar da yaratıyor; Mısır’da Müslüman Kardeşler Mübarek’e karşı çıktı; buna karşılık Libya’da Kaddafi yaptığı televizyon konuşmasında, “Beni dinciler ve ABD indirmek istiyor” dedi.... (¹i) Dikkatinize... Yorum sizin... Saygılar... (¹)- E. Manisalı... 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 "Laiklik demokrasi için şart değildir, hem dini, hem demokratik yönetim olabilir" martavalı, tam ve kesin olarak emperyalizmin yutturmacası, ABD söylemidir. Bize empoze edilmeden önce Neoconlar mutfakta pişirmişler ve garsonlarını işbaşına getirip onlara servis ettirmişlerdir. Sarkozy de ne diyor, "size alt bir üyelik statüsü verelim, bir Akdeniz grubu oluşturalım, oraya üye olun!" Emperyalist amaçlar hep aynı... Din ve demokrasi, asla bağdaşamayan taban tabana zıt kavramlardır. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 Anlamayan baştan bir daha okur, dön baba dönelim oynanmaz, aynı şeyler tekrar tekrar söylenmez. Yine de kısaca özetleyeyim: Müslümanlara bakma dediler, bakmadık. Öyle mi demişiz acaba ? Tarihte tüm müslümanlar o ayeti Selefiler gibi anlasalardı, bugün İslam coğrafyasında hiç Yezidiler, Şamanistler, Bahailer, Sâbiîler, Hindular gibi müşrik sayılan dinlere mensup insanlar kalmamış olurdu. Anlamayan baştan bir daha okur, dön baba dönelim oynanmaz, aynı şeyler tekrar tekrar söylenmez. Yine de kısaca özetleyeyim: Beyefendi burada İslam dini yanlış mı doğru mu tartışması yapmayoruz. '' İslam Şiddet dinidir '' argümanının yanlış mı doğru mu olduğunu tartışıyoruz efendim. Yapmayın böyle. Zira, gereksiz yere yorucu oluyor. Saygılar sunarım. 1 Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 "Laiklik demokrasi için şart değildir, hem dini, hem demokratik yönetim olabilir" martavalı, tam ve kesin olarak emperyalizmin yutturmacası, ABD söylemidir. Bize empoze edilmeden önce Neoconlar mutfakta pişirmişler ve garsonlarını işbaşına getirip onlara servis ettirmişlerdir. Sarkozy de ne diyor, "size alt bir üyelik statüsü verelim, bir Akdeniz grubu oluşturalım, oraya üye olun!" Emperyalist amaçlar hep aynı... Din ve demokrasi, asla bağdaşamayan taban tabana zıt kavramlardır. Efendim, daha önce de söylediğim gibi, din ve demokrasiyi karşılaştırmak elma-armut örneği ile açıklanabilecek bir absürdlüktür. Din dindir. Demokrasi bir siyaset felsefesidir. Siyasal İslam ile Demokrasi karşılaştırılabilen kavramlar olabilir ancak ve onlar da taban tabana zıt felsefelerdir. Açık açık yazmazsam anlaşılmayacak anlaşılan. Ben, "Laiklik demokrasi için şart değildir, hem dini, hem demokratik yönetim olabilir" martavalını savunmuyorum. Bu dediğinizin adı '' Ilımlı İslam '' dır. Oysa, ben batı tipi yani normal demokrasiyi savunan biriyim. Onun için de, demokraside, laiklikte insanların dininden vazgeçmesi diye bir kural olmadığını, insanların '' aydınlanma değerlerini yeterince anlamış, benimsemiş, içselleştimiş olması''nın dindar olmalarına engel teşkil etmediğini ve nitekim de halkın önemli bir kısmının bu durumu yaşayan insanlardan oluştuğunu anlatmaya çalışıyorum. Saygılar sunarım. 1 Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Çok ilginç... Sayın Canraşit. Arkadaşım tutturmuşsunuz müslüman kardeşler falan. Efendim, öncelikle, bu tarzı size yakıştıramadım. Uslübunuza biraz daha dikkat ederseniz memnun olurum. Lütfen. Mübarek, Mısır'da İslami eğilimlere karşı koyan bir kalkan değildi ki. Müslüman Kardeşler esasında Mübarek diktatoryasının hayati bir unsuruydu. Hayrıca Mısır'da diktatörlüğün İslami yükselişi kontrol için gerekli olduğu tezini öngörüyorsunuz fakat bu bana göre yanlış bir tez. Çünkü müslüman Kardeşler, aslına bakarsanız Mısır için en kabul edilebilir parti durumdadır. Pek çok kez parlamentoda temsil imkanı bulmuş olmasına rağmen bir diktatörlükte düşmanınıza tolerans göstermezsiniz. Müslüman Kardeşler totaliter sistemin, emperyalizm tarafından da desteklenen öteki yüzünü temsil ediyor. Ayrıca programlarına bakarsanız, sınırsız kapitalizm, serbest girişim ve emek düşmanlığını görebilirsiniz. Hatta önemli pek çok işçi ve köylü hareketini de karşılarına almış durumdalar. Kısacası, onlar emperyalistlerin Mısır'daki operasyonlarını devam ettirmek için mükemmel adaylardır. '' Çok ilginç '' olan nedir biliyor musunuz sayın Dipnot, Mübarek'in, '' Mısır'da İslami eğilimlere karşı koyan bir kalkan '' olduğunu ve 80'lerde ABD'nin desteklediği ama 90'larda, yani, Sovyetlerin çöküşünden sonra karşısına aldığı, düşman gördüğü El Kaide, Taliban gibi örgütler arasında Müslüman Kardeşlerin de olduğunu bilmemek ve en '' ilginç''i de aşağıdaki cümlemden benim Müslüman Kardeşler için '' iyidir, hoştur '' dediğim anlamı çıkartmak... Üstelik, emperyalizmin '' tavşana kaç, tazıya tut '' politikasını hiç duymamış olmanız imkansız. Türkiye'yi düşünelim, ABD hem Kenan Evren'i hem de Radikal İslamcıların Nurcu kanadını ve özellikle Gülen cemaatini aynı zamanda desteklemedi mi? Daha sonra yani 90'larda Milli Görüş'e darbe yapılırken, Gülen cemaati palazlandırılmadı mı? 80'lere kadar ABD, Müslüman Kardeşler dahil İslamcı örgütlerinin terör faaliyetlerini desteklemiş, Nasır sonrası laik Mısır'ın bağlantısızlar hareketine yaklaşmasını önlemiş ve ülkedeki Marksist örgütlere karşı kullanmış, 90'larda ise kendi içinde ayrışma yaşamış olan İslami hareketin içindeki Müslüman Kardeşlerin ABD'ye karşı tavır alması üzerine 80'lerde yozlaşan, diktatorya haline dönüşen Mısır yönetimini ve Mübarek'i desteklemeye başlamıştır. Şimdilerde ise, Mübarek'e karşı '' Ilımlı'' yani '' emperyalizmle uyumlu '' bir İslami hareketin desteklenmesi işten bile değildir.( bkz. BOP ) Ordu burada kilit rol oynayacaktır. Mısır, rejimine Sovyet etkisini bertaraf etmek amacıyla ABD'nin Yeşil Kuşak projesi için desteklediği Müslüman Kardeşler'ın silahlı kanadının terör eylemleri ile uğraşmak zorunda bırakıldığından ve sonra tek parti rejiminin yozlaşıp, Sovyetlerin çöküşünün ardından, iktidarın Mübarek ve kadrosu gibi ABD ile işbirlikçilik yapan kadroların eline geçmesi nedeniyle bunu başaramamıştır. dikta rejimlerine isyan edilen bu ülkelerde öyle bir tehlike vardır. Yani; bana öyle geliyor ki, daha önce dediğim gibi ABD'nin desteklediği ordu ülkeyi '' Ilımlı İslam '' rejimine götürebilir. Kendi alıntıladığınız yazıları bir daha okumanızı tavsiye etmiştim. Ataol Behamoğlu'nun “anakronizm” olarak nitelediği '' Monarşiye son vererek cumhuriyet kuran ve bir zaman sonra da çok partili demokratik sisteme geçen Türkiye, şimdilerde iki partili bir sisteme ve başkanlık yönetimine özendirilmek isteniyor... '' şeklindeki cümlesi, Türkiye için bu bir '' aşamalı devrim '' sürecini anlatmaktadır. Yaşadığımız bu süreç, rejimi batı tarzı demokrasi'den Ilımlı İslam demokrasisi rejimine alt ve üst yapı kurumları ile dönüştürmek için gerekli olan süreçtir. Bu süreç tamamlandıktan sonra tüm partiler islami referans vermek zorunda kalacaklardır siyaset üretirken. Biliyorsunuz otoriter rejimler ya da tiktatörlükler bile (ki buna en uygun sistemler maalesef genelde müslüman ülkelerde görülür), halkın oyu ile kurulabilir. Hatta halkın oyu ile devam etmesi bile sağlanabilir. Hitler halkın oyu ile işbaşına gelmedi mi? Geldiğinde Kavgam’ı çoktan yazmamış mıydı? O kitapta, Yahudilere, ileride neler yapacağını anlatmamış mıydı? Buna karşın, yine de halkın oyunu almamış mıydı? Evet efendim, görüyorumki; temelde ayrıştığımız nokta, müslüman dinine mensup halka bakış açımızda. Size şunu söyleyeyim ki, sandığınızın tersine sokakta insanlar burada yapılan ideolojik tartışmaların onda birini yapmıyor. Müslüman ülkelerdekiler dahil dünyadaki '' tiktatörlükler ''i de iyi analiz etmemiş olduğunuz görülüyor. Dünyanın her yerinde insanların '' homo economicus '' davranışı gösterdiğini sosyalizme sıcak bakan biri olarak ( öyle hissettiğimden yanlışsa düzeltin ) bilmeniz gerekir. Ve daha önemlisi Türkiye'de '' doğru bilinen yanlışlar '' kategorisinde bu aralar birinciliği alan '' Hİtlerin seçimle iktidar olduğu ''nu iddia etmek, bırakın sosyalist görüşlü olmayı, herhangi bir entellektüelin yapmayacağı bir davranıştır. Dünya Ekonomik Krizinden sonra oylarını arttıran ama çoğunluğu sağlayamayıp koalisyonla iktidar olan Nazi partisinin, onu diktatörlüğe götürecek yolu açan tek başına iktidar olması, ancak, Reichstag’ta Gestapo tarafından yangın çıkartılıp, iktidar ortağı olduğu Milliyetçi parti dışındaki tüm partilerin seçim çalışmalarının Hitler tarafından yasaklanması ile yapılan seçimler sonucu mümkün olmuştur. Bırakın o kadar eskilere gitmeyi, Mısır’da Mübarek halkın oyunu almamış mıydı? Son olarak bile seçimlerde zafer elde etmemiş miydi? Pekiyi İran? İran’da seçimler yok mu? Ahmedinejad] halkın oyu ile seçilmedi mi? Halen iktidarı, halkın oyuna, seçimlere dayanmıyor mu?[/size][/font] Demokrasiler ile diktatörlükleri ya da otoriter rejimleri birbirinden ayıran unsur, birinde seçimin olup, diğerinde olmaması değil. Hiç değil. Diktatörlükler de, aynen demokrasiler gibi, halkın oyu ile kurulabilir. Hatta diktatörlüklerin büyük bölümü, çok kez referandumlara bile başvururlar. İktidarlarının gayri meşruluğunu, haksızlığını, sözüm ona halka onaylatırlar. Yüzde 50 aldık, halk bizden yana diye böbürlenebilirler ki bunu görebiliyoruz.. Tabi ben '' diktatörlüklerde seçim olmaz '' demiş olsaydım bu yazdıklarınız anlamlı olurdu. Fakat böyle bir iddiam olmadı. Burada neye cevap vermişim ? Gelin görün ki bugün Arap toplumlarına bir bakalım. Arap ülkelerinin nüfusu İslamdır. İslam ise tüm “kitaplı” dinler gibi bir dogmalar bütünüdür. Temel yasası, müminler tarafından “Tanrı’nın sözü” olarak kabul edilen, tek bir virgülünün bile değiştirilmesi mümkün olmayan Kuran’dır. Bizler geçmişte onlar için hep, “Onlara mı özgürlük gerek? Ama istemiyorlar ki” diyorduk. Toplumların isteklerinin göz ardı ettiğimi farkettik.. Sayın Dipnot, sözünü ettiğimiz devletlerde laik iktidarlar halkın büyük çoğunluğuyla iktidara gelmişlerdir. Nasıl bir önyargı ile okunabilir bu yazdıklarım efendim ? Özgürlük istememelerinin sebebini İslama bağlamışsınız. Ben de bilakis laik iktidarları bu insanların getirdiğini söylüyorum. Burada seçim kriterinin İslam olmadığını, tüm diktatörler gibi zamanında Mübarek'in de ( laik olmasına rağmen ) ekonomik sebeplerle müslüman halk tarafından desteklendiğini ima ediyorum. Hayır efendim size katılmıyorum...Müslüman bir ülkede demokrasi olmadığı gibi dinci/dini ağırlıklı bir parti de asla demokrat olamaz/olamaz çünkü din demokrasiyi kıvıramayacak kadar dar kalıplıdır... Tarafınızla belirttiğiniz fransızların katolikten vazgeçmemesi ve papalık hala var olması müslümanlarda da bu olur düşüncesine hem yanıltıcıdır, hemde aldatıcıdır. çünkü müslüman ülkelerde görülen totaliter rejimlerde ki seçkin kişilerin hukuk üstü telakkisi ve benzeri özellikleri müslüman dünyasının demokrasi alanındaki başarısına en büyük engeldir...Birkere bunu bileceğiz... Katılmamanız anlamsız. Efendim ben '' Müslüman bir ülkede dinci/dini ağırlıklı bir parti de demokrat olabilir '' mi dedim ? Nereden çıkarıyorsunuz anlamadım doğrusu. Hayalinizdeki bir tartışmacı ile tartıştığınızı söylemek durumundayım. Onun için, bu toplumların Müslüman olması, demokrasi için bir engel değildir. Aydınlanma değerlerinin yeterince anlatılmış, benimsenmiş, içselleştirilmiş olması demokrasi için yeter koşuldur. Unutmayalım ki, Fransız devrimi sonrası laikliğin ilanından sonra Fransızların Katoliklikten vazgeçmesi gerekmedi. Papalık da hala var.. Şimdi sizin mantığınızla, aydınlanma değerlerini yeterince anlamış, benimsemiş, içselleştirmiş dindar bir Türk vatandaşı, asla CHP'ye oy vermez ve vermemiştir öyle mi ? Ama bu doğru değil. Bunu iddia etmek, halkını tanımamakla açıklanabilir ancak. Ayrıca, Papalık'ın var olmasını, paralel olarak müslümanlar için de Hilafet olması gerektiğini söylemek için söylemişim anlamı çıkarmak için ya yazımı üstünkörü okumuş olmak yada ne bileyim işte...ön yargılı olmak gerekir. Fransızların çoğunluğu Katoliktir, Katoliklikde de devlet üzerinde yönetim ve söz sahibi olma iddiası halen vardır. Katoliklik reforme edilmemiştir. Protestanlık gibi değildir. Buna rağmen, aydınlanma değerlerini yeterince anlamış, benimsemiş, içselleştirmiş dindar Katolik bir Fransız vatandaşı dini siyasete alet etmez, dini siyasete alet edenleri seçmez. Papa'nın Fransayı ziyaretindeki tavırlarıyla Sarkozy'nin laikliğe zarar verdiği konusunda aldığı eleştirileri bilmeniz gerekir. Ve şunuda... 1 Norveç 2 İzlanda 3 Danimarka 4 İsveç 14 Almanya 17 ABD 18 İspanya 19 İngiltere 28 Yunanistan 29 İtalya 31 Fransa 86 Lübnan 87 Ekvador 88 Honduras 89 Türkiye 89 Nikaragua 91 Zambia 92 Tanzanya 98 Uganda Müslüman ülkeler demokrasi sınavında..... Yine bildik '' aşırı indirgemeci mantık '' karşımızda. Hem de, çağdaşlık iddiasında olup, her olaya dogmatiklerin baktığı pencereden bakma tezatlığını barındıran bir tavırla birlikte. Tabi emperyalizm tarafından yapılan işgaller, çıkarılan iç savaşlar, darbeler, sömürü gibi faktörleri yok sayıp X = İslam yazıp Y=F(X) dersek, hemen çözeriz problemleri. -Efendim, Zambia, Ekvador, Honduras, Tanzanya, Uganda müslüman ülkeler miydi ? ( Bunun cevabını biliyorum ) '' bütün dinler kötü ''. -E, peki, İtalya, İspanya, Fransa ? Katolik çoğunluğu olan ülkeler değiller mi ? ( Bunun cevabını da biliyorum )'' İslamda devlet üzerinde yönetim iddiası var '' -Peki, Katoliklikde devlet üzerinde yönetim iddiası yok mu ? Son olarak; Müslüman ülkelerde başkaldırıların nedenleri ve amaçları çok farklı... - Askeri diktatörlere, -Karşı mezhepten baskılara, - Yönetime yerleşen aile monarşisine başkaldırıp dini bir toplumsal yapı kurmak istiyorlar. Önceki iki grubun aksine, Avrupaya benzemek yerine İslami bir yaşam tarzı ve düzeni talep ediyorlar. Kendi alıntıladığınız yazıları bir daha okumanızı tavsiye etmiştim buna ilaveten bu konunun başlığını da okumanız gerekiyor ( “İsyan”, hele sınıfsal isyan, zaten İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu! ). Hem içeriğine hem de başlığına katılınmayan yazılarla konu açmak da epey bir hüner gerektiriyor herhalde. Arap ülkelerinde uygar ve demokratik toplumsal örgütlenmeler yasaklandığı için, onun yerini dini örgütlenmeler almış. Bu ülkelerde siyasal İslam, en örgütlü grubu (tarafı) meydana getiriyor. Müslüman Kardeşler, bunun en belirgin örneğidir. Dini referans alan İslami cemaat, tarikat ve aşiret benzeri örgütlenmeler, Arap ülkelerinde çok yaygın olarak geçerliliklerini sürdürüyor. Bu çelişkili durum, çelişkili bazı sonuçlar da yaratıyor; Mısır’da Müslüman Kardeşler Mübarek’e karşı çıktı; buna karşılık Libya’da Kaddafi yaptığı televizyon konuşmasında, Beni dinciler ve ABD indirmek istiyor dedi... Dikkatinize... Yorum sizin... Efendim yoruma gelince : Daha önce saydığım Tunus, Libya, Cezayir, Mısır gibi ülkeler ve BAAS hareketinin geliştiği Irak, Suriye gibi ülkelerde öncelkle laik, batı tipi demokrasiyi hedefleyen Sosyalist-Arap Milliyetçisi kadrolar, emperyalizme karşı mücadele verip Monarşleri devirip iktidarı ele geçirmişleridir. Mısır'da devrim yapan Abdülnasır bu coğrafyada kahraman olarak bilinmektedir. Bu ülkelerde İslamcılar hiçbir zaman çoğunluğu sağlayamamışlar, laik kadrolar her zaman iktidarı ellerinde tutmuşlardır. Bu laik iktidarlar yozlaşıp birer diktatoryaya dönüşene kadar, uygar ve demokratik toplumsal örgütlenmeler yasaklanmamıştır. Dini referans alan İslami cemaat, tarikat ve aşiret benzeri örgütlenmelerin yaygınlaşmasında ve geçerliliklerini sürdürmelerinde 90 öncesi İslami örgütlere Yeşil Kuşak projesi çerçevesinde destek veren ABD'nin payı çoktur. Marksist örgütlenmeler gibi demokratik toplumsal örgütlenmelerin zayıflamasında da İslami örgütlerin paramiliter kulanımının payı çoktur. 90 sonrası Mübarek gibi diktatörlerin bizim Evren'den çok farkı yoktur. Evren'in temsil ettiği 12 Eylül zihniyetinin Ulusalcı uzantısı, bugün nasıl yine ABD eli ile başka bir diktatörlük tarzına evrilmeye çalışılıyorsa, Mısır'da da Mübarek'in devrilmesinin, nihai hedef Ilımlı İslam( aşamalı devrim ) olmak üzere ABD eli ile yakın hedefi başka bir diktatörlüğün oluşumunu sağlamak olan, Müslüman Kardeşlerden farklı bir İslami oluşumun ( AKP gibi ) iktidara gelmesine yol açması muhtemeldir. İnsanların özgürlük, değişim ve yoksulluktan kurtulma taleplerinin manipüle edilerek, seçimlerle iktidara gelmesi sağlanacak olan böyle bir oluşum, kısa zaman sonra ülkeyi, BOP'a göre model gösterilen ülke olan Türkiye'deki gidiş gibi yeni bir dikta rejimine götürüp, alt ve üst yapı kurumlarını dönüştürerek '' Ilımlı İslam Demokrasisi '' ni kurabilir. Yukarıda da söylediğim gibi ordu bu süreçte belirleyici faktörlerden en önemlisidir. Libya için de aynı şey söz konusudur. Yani, ortada çelişki falan yoktur. Libya'daki fark, Kaddafi'nin Mübarek gibi ABD tarafından desteklenen bir diktatör olmamasıdır. Libya'ya Nato'nun askeri operasyonunun gündemde olması da bu nedenledir. ve netice : Türkiye'de AKP iktidarda diye, kendi halkının ve aynı coğrafyayı paylaşan başka İNSAN'ların mensup olduğu dine karşı düşmanca bir tutum geliştirmek, hele hele bu tutumu emperyalistlerin, CIA'nın ürettiği sloganlar ile pekiştirmek, dinciler var diye dinsizcilik yapmak, gerçek bir Demokratın, gerçek bir Aydının, gerçek bir Sosyalistin, gerçek bir Atatürkçünün asla yapmaması gereken '' anti-hümanist '' bir davranıştır. Bu davranış, Kürtçüler var diye Türkçü olup, Kürt halkına düşmanlık beslemeye benzer. Gerçekten halkını seven aydınlanma değerlerini yeterince anlamış, benimsemiş, içselleştirmiş bir aydın, eğer dinsiz ise, dini siyasete alet edenlere karşı çıktığı gibi, dinsizliğini siyasete alet edenlere de karşı çıkar. Saygılar sunarım. 1 Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Türkiye'de AKP iktidarda diye, kendi halkının ve aynı coğrafyayı paylaşan başka İNSAN'ların mensup olduğu dine karşı düşmanca bir tutum geliştirmek, hele hele bu tutumu emperyalistlerin, CIA'nın ürettiği sloganlar ile pekiştirmek, dinciler var diye dinsizcilik yapmak, gerçek bir Demokratın, gerçek bir Aydının, gerçek bir Sosyalistin, gerçek bir Atatürkçünün asla yapmaması gereken '' anti-hümanist '' bir davranıştır. Bundan daha açık ve net bir ifade olmaz sanırım. Burada yapıldığı gibi inananların dinleriyle uğraşıldığı zaman o insanlar birilerinin kucağına atılıyor. Din ile siyaset ayrı deniyor ama pratikte öyle değil, halk inançlarına saygı gösterilmesini istiyor. Burada yapılanların radikal dincilerden ne farkı var? Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Türkiye'de AKP iktidarda diye, kendi halkının ve aynı coğrafyayı paylaşan başka İNSAN'ların mensup olduğu dine karşı düşmanca bir tutum geliştirmek, hele hele bu tutumu emperyalistlerin, CIA'nın ürettiği sloganlar ile pekiştirmek, dinciler var diye dinsizcilik yapmak, gerçek bir Demokratın, gerçek bir Aydının, gerçek bir Sosyalistin, gerçek bir Atatürkçünün asla yapmaması gereken '' anti-hümanist '' bir davranıştır. Bu davranış, Kürtçüler var diye Türkçü olup, Kürt halkına düşmanlık beslemeye benzer. Gerçekten halkını seven aydınlanma değerlerini yeterince anlamış, benimsemiş, içselleştirmiş bir aydın, eğer dinsiz ise, dini siyasete alet edenlere karşı çıktığı gibi, dinsizliğini siyasete alet edenlere de karşı çıkar. Sayın Canraşit... Kısaca söylemek istediklerimi açık ve yalın belirticeğim... Ülkemizde uzun yıllardır olup bitenlere baktığımızda Ilımlı İslam Projesinin1945'lerde başladığını söyleyebiliriz ki bugün yapılanlar bunun bir izdüşümüdür. Kaldı ki ötesi berisi yok artık ve AKP dış menşeyli bu bu projenin Türkiye ayağını oluşturmaktadır... Ülkemizde nsanları emperyalizmin etkisine açık hale getirmenin birisi de Din sömürüsüdür... Küresel din istismarcıların da Türkiye'deki temsilcileriyle yaptığı da tam anlamıyla bir din sömürüsüdür. 1945'lerde başlayan bu sömürü Cumhuriyet kurumlarını esir alacak kadar büyük bir güce ulaşmışlardır. Çok partili sisteme geçilirken ABD desteğiyle sürece girenlerin bugün orduğuyu ve yargıyı yine o emperyalistlerin yardımıyla Cumhuriyet'i yıkmak üzerine kuşattıklarını görüyoruz. Yine; 1945 yılından bugüne Fethullah Gülen'in sağ kolu sayılan bir zatın "Türkiye'de Fethullah Haca'yı sevmeyen kimse kalmayacak, herkes Gülen'ci olarak" açıklaması, koskoca bir toplumu nasıl da emperyalizmin nesnesi olarak gördüklerinin bir göstergesi olsa gerek... Sonuç olarak; Açıkçası din söylemi kullananların bir yandan felsefe üzerinden kurban keserek, diğer yandan da Risale-i Nurlardan felsefe okuyanları şeytan ve nmuzsz ilan etmeleri gerçekten de çok büyük bir çelişkidir. Halkı aptl yerine koymaktır diyorum... Saygılar... 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Açık açık yazmazsam anlaşılmayacak anlaşılan. Ben, "Laiklik demokrasi için şart değildir, hem dini, hem demokratik yönetim olabilir" martavalını savunmuyorum. Şunu baştan söyleyip bizi yormasaymışsınız madem... Bu durumda sorun yok, anlaştık demektir. Ama her zaman böyle net ve anlaşılır yazın ki sorun olmasın yani. Yalnız iktidara karşı olmak için dine karşı olmak diye bir konu kesinlikle yok. İktidar dini tartışmaları ancak şu şekilde etkileyebilir: Dinciler iktidardayız diye daha saldırgan bir tutum takınırlar, saldırganlıkları oranında yanıt verdiğimiz için din daha çok tartışılmış olur. E ne yani sesimizi kesip susalım mı? Yani biz yine aynı şeyleri düşünüyor olacaktık, din hakkındaki görüşümüz hiç değişmemiş olacak, ama bu düşünceleri ifade etmemize gerek olmayacaktı. Dinciler saldırgan ve baskıcı, sindirmeci, "sus kes sesini ağzını açma" şeklinde bir tutuma girmeseler, inanca tabii ki saygımız olduğundan biz de din konusunda konuşmazdık. Ama inanca saygısı olmayan dinciler. Kendi inançlarından başka hiç bir inanca saygıları olmadığı gibi son derece agresif ve saldırganlar. Üstelik her koldan saldırıyorlar. Her kademeden, ellerine geçirdikleri her vasıta ile, sınır tanımadan saldırıyorlar. Bunun karşılığını görüyorlar yani, durum bu... Tartışmak saygısızlık olamaz. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 halk inançlarına saygı gösterilmesini istiyor. Çok doğru, ben de halktan biri olarak inançlarıma saygı gösterilmesini istiyorum ama gösterilmiyor. Herkesi inanca saygıya davet ediyorum. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Kenan Evren'le Arap diktatörlerini bir tutmak kadar insafsızlık olamaz! Kenan Evren ömrü yettiğince iktidara tutundu da elden ayaktan düşünce iktidarı oğluna mı devretmeye kalkıştı? Türk insanının en olumsuz özelliğidir. Bir insanı batıracaksa yerin yedi kat dibine batırır, insaf edeyim de altıncı katta bari kalsın demez. Olsaydı sekizinci, dokuzuncu kata kadar batırırdı. Bir insanı da çıkaracaksa göğün yedinci katına çıkarır. Canım neyse ufak tefek vardır kusuru, altıncı kat da ona yeter demez. Olsa sekizinci dokuzuncu katlara çıkarırdı. Gerçi başka ne beklenir ki beyni dogmalarla örülmüş, dogmalar genlerine kadar işlemiş bir toplumdan? Bu dogmalar değil mi insanları ebediyen bağdaşmaz biçimde ikiye bölen, bölmekle yetinmeyip birine en acı azapları, en korkunç ve insanlık dışı vahşet işkenceleri, diğerine en gıcırından her türlü keyfi layık gören? Bu dogma bataklığında saplı kalındıkça ne uygar olunur, ne insan olunur... Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Çok doğru, ben de halktan biri olarak inançlarıma saygı gösterilmesini istiyorum ama gösterilmiyor. Herkesi inanca saygıya davet ediyorum. Biz sizi olduğunuz gibi kabul ediyoruz, siz de bizi ederseniz zaten sorun yok. Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 1 Mart , 2011 Dinciler saldırgan ve baskıcı, sindirmeci, "sus kes sesini ağzını açma" şeklinde bir tutuma girmeseler, inanca tabii ki saygımız olduğundan biz de din konusunda konuşmazdık. Ama inanca saygısı olmayan dinciler. Kendi inançlarından başka hiç bir inanca saygıları olmadığı gibi son derece agresif ve saldırganlar. Üstelik her koldan saldırıyorlar. Her kademeden, ellerine geçirdikleri her vasıta ile, sınır tanımadan saldırıyorlar. Bunun karşılığını görüyorlar yani, durum bu... Durum bu değil, dini istismar edenleri biz de eleştiriyoruz; o ağlayan kişinin okyanusun ötesinde ne işi var, biz de sorguluyoruz. Bizim inancımıza göre olmaması gereken israf, lüks düşkünlüğü niye var, bunların yanlış olduğunu biz de söylüyoruz. İktidarın nimetlerini dini alet ederek hesaplaşma aracı olarak kullandıklarını en başından beri söylüyoruz. Onlar bunları yapıyor diye de dini suçlamak gerekmez herhalde. Önceden de yazmıştım, kişilerin hatalarıyla din yargılanmamalı. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Ülkemizde uzun yıllardır olup bitenlere baktığımızda Ilımlı İslam Projesinin1945'lerde başladığını söyleyebiliriz ki bugün yapılanlar bunun bir izdüşümüdür. Kaldı ki ötesi berisi yok artık ve AKP dış menşeyli bu bu projenin Türkiye ayağını oluşturmaktadır... Ülkemizde nsanları emperyalizmin etkisine açık hale getirmenin birisi de Din sömürüsüdür... Küresel din istismarcıların da Türkiye'deki temsilcileriyle yaptığı da tam anlamıyla bir din sömürüsüdür. 1945'lerde başlayan bu sömürü Cumhuriyet kurumlarını esir alacak kadar büyük bir güce ulaşmışlardır. Çok partili sisteme geçilirken ABD desteğiyle sürece girenlerin bugün orduğuyu ve yargıyı yine o emperyalistlerin yardımıyla Cumhuriyet'i yıkmak üzerine kuşattıklarını görüyoruz. Şimdi efendim, Ilımlı İslam, Yeşil Kuşak Projesinin felsefesinin devamı olmakla birlikte Türkiye için işlevsel olarak biraz farklıdır. Ortak nokta, dediğiniz gibi insanları emperyalizmin etkisine açık hale getirme işlevinden yani ülkedeki tam bağımsızlıkçı, ilerici insanların baskı ve kontrol altına alınması, radikalleşmeye zorlanarak yok edilmesi ve bu radikal unsurlar bir canavar gibi gösterilerek, bağımsızlıkçı, ilerici insanların iktidar şansı bulmalarının önüne geçmeye yaramasıdır. Buna karşılık Yeşil Kuşak P., Sovyet etkisine karşı tüm Müslüman ülkelerde aynı anda yürütülen bir proje iken, BOP çerçevesinde Ilımlı İslam rejmi için seçilen pilot ülke Türkiyedir. Bu devrimin Türkiye üzerinden Ortadoğu'ya ihracı söz konusudur. Ve bir başka farkları da, 90 öncesi tüm İslamcı akımları Yeşil Kuşak Projesi çerçevesinde bir şekilde ( Rabıta ) desteklemiş olan ABD, 90 sonrası Anti ABD'ci, Anti-BATI'cı Milli Görüş'e darbe yaptırmıştır. Gülen Cemaatine '' yürü ya kulum, devam et '' demeye devam etmiştir. Yine; 1945 yılından bugüne Fethullah Gülen'in sağ kolu sayılan bir zatın "Türkiye'de Fethullah Haca'yı sevmeyen kimse kalmayacak, herkes Gülen'ci olarak" açıklaması, koskoca bir toplumu nasıl da emperyalizmin nesnesi olarak gördüklerinin bir göstergesi olsa gerek... Elbette, önümüzdeki seçimleri de AKP alırsa ve AKP'nin ezici çoğunlukta olduğu çift partili bir meclis tablosu ortaya çıkarsa, Anayasadan başlayıp tüm kurumlarda köklü bir zihniyet devrimi yapılmaya, adeta Cumhuriyet devriminin yapıldığı yıllardaki tek parti yönetimi gibi ( devrim için gerekli geçiş dönemi ), temeller oluşturulduktan sonra belki de zihniyet devrimi ile dönüştürülen diğer partiler ile veya başka yeni partiler ile çok partili hayata geçilecektir. Kısaca söylemek istediklerimi açık ve yalın belirticeğim... . . Açıkçası din söylemi kullananların bir yandan felsefe üzerinden kurban keserek, diğer yandan da Risale-i Nurlardan felsefe okuyanları şeytan ve nmuzsz ilan etmeleri gerçekten de çok büyük bir çelişkidir. Halkı aptl yerine koymaktır diyorum... Efendim açık ve yalın belirticeğim demişsiniz ama kimbilir ne acılar çekerek ürettiğiniz bu cümleden ben pek bir şey anlamadım. Rica etsem, düşüncelerinizi rahat bir şekilde, kasmadan, gerçekten açık ve yalın şekilde ifade edin ki bir yanıt verebilme şansım doğsun. Saygılar sunarım. 1 Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Şunu baştan söyleyip bizi yormasaymışsınız madem... Bu durumda sorun yok, anlaştık demektir. Ama her zaman böyle net ve anlaşılır yazın ki sorun olmasın yani. Efendim hatırlatmam gerekir ki; tartışmamız sizin içinde şu cümlemin geçtiği yazıma itiraz etmenizle başladı : Siyasal İslamın Demokrasi ile uyumlu olup olmadığını ise Siyasal İslamla Demokrasiyi buluşturmak kisvesi altında Emperyalizmi Siyasal İslamla buluşturan ABD destekli Ilımlı İslamcılığa bakarak değerlendirebilirsiniz. Aslında bu olaylar hakkında vardığımız sonucun çok da farklı olmadığını yaptığınız akıllı uslu değerlendirmelere bakarak görebiliyoruz: Bu Mısır olayları var ya... Tüm İslam dünyasına kapak olacak çok büyük bir devrime dönüşür mü dönüşür. Yani hiç belli değil söyleyeyim. ABD tüm o ele geçirdiği musluk ve köşe başlarını kaybedebilir mi, edebilir. Bu hem çok zor, hem de hiç zor değil aslında. Aslında çok heyecan verici ve çok belirsiz bir dönemeçteyiz. Her şey olabilir. İran tipi Mübarek'ten bin beter bir din diktası çıkar mı? Bilemiyorum, ama gözden uzak değil. ABD nin istediği ılımlı İslam tipi bir demokrasi taklidi çıkar mı? Bilemiyorum, ama gözden uzak değil! Ordu ya, ordu son derece belirleyici. Fakat, nasıl bir önyargı ise bu, ortaöğretim giriş sınavlarında '' yukarıdaki cümlenin ana fikri nedir ? '' gibi bir soru olsa, en Türkçesi kıt öğrencininin bile çıkarsamayacağı bir fikri çıkarttırabiliyor. "Laiklik demokrasi için şart değildir, hem dini, hem demokratik yönetim olabilir" martavalı artık beyni dogmalarla örülmüş, dogmalar genlerine kadar işlemiş bir toplum olmamızdan mı kaynaklanıyor, onu bilemem fakat şu çok açık ki; '' Müslümanlığı yeterince yaşamadğımız için bu haldeyiz '' diyenler ile, '' Müslümanlık yüzünden bu haldeyiz '' diyenlerin kullandığı '' aşırı indirgemeci mantık '' ve dogma penceresinden hayatı yorumlama refleksi tıpatıp aynı. Ve ayrıca, kişilerin fikirleri üzerinden tartışmak yerine kimliğine bakarak sözlerinin değerlendirilmesi de, değerlendiren kişinin gelişmemiş tartışma kültürünü gösteren bir veridir. Dinciler saldırgan ve baskıcı, sindirmeci, "sus kes sesini ağzını açma" şeklinde bir tutuma girmeseler, inanca tabii ki saygımız olduğundan biz de din konusunda konuşmazdık. Ama inanca saygısı olmayan dinciler. Kendi inançlarından başka hiç bir inanca saygıları olmadığı gibi son derece agresif ve saldırganlar. Üstelik her koldan saldırıyorlar. Her kademeden, ellerine geçirdikleri her vasıta ile, sınır tanımadan saldırıyorlar. Bunun karşılığını görüyorlar yani, durum bu... Efendim, ben bu forumda birey bazında böyle bir yaklaşımı gösterenlerin tam tersi ekolden olduklarını görüyorum. Bakın kendinizi ne güzel ifade etmişsiniz. Her kim, baskı altında, varlığının tehlikede olduğunu hissederse radikalleşir. Oysa ben, bu forumda AKP'ye oy veren din karşıtlarının da olduğu görülmesine rağmen, insanların hala '' HOMO ECONOMİCUS '' yönelimleri olduğunu kavrayamayacak kadar sığ bir bakışla, siyasi her olayı ısrarla dogmaya bağlayanları görüyorum. Her kim, baskı altında, varlığının tehlikede olduğunu hissederse radikalleşir. Bu forumu geçelim, yüzyıldır emperyalist ülkeler tarafından rahat bırakılmamış, işgallere, ambargolara uğramış, onların çıkardıkları iç savaşlarla uğraşmış, askeri darbelere maruz kalmış ülkelerde insanların her ne dini ve ideolojiyi savunuyor olurlara olursa olsun radikal tutum sergilememeleri, fanatizme sürüklenmemeleri olanaksızdır.'' Kediyi bile sıkıştırırsanız kaplan kesilir '' lafı boşuna söylenmemiştir. Dinler, ideolojiler, felsefeler psikanalitik açıdan normal görülen, her insanın ruhsal ihtiyaçlarını karşılayan olgulardır. Baskı ve şiddet ortamlarında herkes sahip olduğu düşünceye, ideolojiye, dine daha sıkı sarılır. İşte, Selefi mezhepli Taliban'ın, El Kaide'nin, Hamas'ın Afganistan gibi, Filistin gibi ülkelerde halk tarafından destek görmesinin sebebi budur. Osmanlı zamanında unutulmuş bir mezhep olan Selefilik, 1.Dünya savaşı sırasında Ortadoğu'da cirit atan Lawrence gibi çok iyi Arapça bilen İngiliz ajanları tarafından yeniden hortlatılmıştır Osmanlıya karşı kullanılmak üzere. '' İslam Şiddet dinidir '' martavalının pazarlanabilir hale gelmesinin kaynağı budur. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Kenan Evren'le Arap diktatörlerini bir tutmak kadar insafsızlık olamaz! Kenan Evren ömrü yettiğince iktidara tutundu da elden ayaktan düşünce iktidarı oğluna mı devretmeye kalkıştı? Efendim, tabi ben Mübarek ile Evren'i iktidarda kalış sürelerine göre mukayese etmiş olsam bu eleştiri mantıklı olurdu. Ama değil. 90 sonrası Mübarek gibi diktatörlerin bizim Evren'den çok farkı yoktur. Evren'in temsil ettiği 12 Eylül zihniyetinin Ulusalcı uzantısı, bugün nasıl yine ABD eli ile başka bir diktatörlük tarzına evrilmeye çalışılıyorsa, Mısır'da da Mübarek'in devrilmesinin, nihai hedef Ilımlı İslam( aşamalı devrim ) olmak üzere ABD eli ile yakın hedefi başka bir diktatörlüğün oluşumunu sağlamak olan, Müslüman Kardeşlerden farklı bir İslami oluşumun ( AKP gibi ) iktidara gelmesine yol açması muhtemeldir. Bu '' dogma karşıtı '' sosyal psikolog beyefendiye soralım o zaman; demokrasilerde YÖK diye bir kurum olabilir mi ? Demokrasilerde Sendikacılık kısıtlanabilir mi ? Demokrasilerde fikir özgürlüğü kısıtlanabilir mi, kültüre sanata yasaklamalar getirilebilir mi ? Demokrasilerde McCartycilik yapılabilir mi ? Demokrasilerde askeri vesayet olabilir mi ? Demokrasilerde seçim barajı olabilir mi? Demokrasilerde siyasi partilerin delegeleri ön seçim yerine genel başkan tarafından mı atanmalıdır ? Demokrasilerde etnik grupların dilleri yasaklanabilir mi ? Demokrasilerde çeşitli rabıtalarla irtica beslenebilr mi ?Demokrasilerde üniversitelerde kılık kıyafete karışılabilir mi ? Bugün, AKP'nin YÖK, HSYK gibi üst yapı kurumlarını ele geçirmesini veya geçirmek üzere oluşunu, basın özgürlüğünü kısıtlamasını, yargı bağımlılığını artırmasını, seçim barajını, partisindeki lider sultasını, dincilerin saldırgan ve baskıcı, sindirmeci, "sus kes sesini ağzını açma" şeklinde bir tutuma girmesini vs. diktatörlük veya diktatörlüğe gidiş olarak görenlerin, konu Kenan Evren oldu mu, savunma refleksi göstermelerinin sebebini dogmaların genlerine kadar işlediği bir topluma mensup olmanın tezahürü olarak görmek gerekmez mi ? Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Bundan daha açık ve net bir ifade olmaz sanırım. Burada yapıldığı gibi inananların dinleriyle uğraşıldığı zaman o insanlar birilerinin kucağına atılıyor. Din ile siyaset ayrı deniyor ama pratikte öyle değil, halk inançlarına saygı gösterilmesini istiyor. Burada yapılanların radikal dincilerden ne farkı var? Efendim buna; ''bir yandan emperyalizmden yakınıp bir yandan da emperyalizmin değirmenine su taşımak '' denir. Bu forumda bile hem AKP'ye oy verip hem de bir dine inanamayan yada uzaylılara inananlar yok mu ? Genel olarak insanların, -herhangi bir ideolojinin fanatiklerini saymıyorum- siyasi yöneliminde ekonomik kaygılarının belirleyici olduğunu göz ardı etmek mümkün mü ? Fakat mensup oldukları din veya ideolojileri yüzünden küçümsenmek hatta o dini veya ideolojiyi bir terör aracı gibi gösterenler tarafından dışlanmak, insanların siyasi tercihlerinde ekonomik kaygılarını bastırmasına, kimliklerini sahiplenen unsurlara yaklaşmalarına sebep olur. Dolayısıyla sömürü için önemli bir kapı açılır. AKP'ye bakıp, insanların dogmalara vesaireye göre oy verdiğini sananların, 80 öncesi Ecevit'e ABD tarafından ambargolar konulmasının, 12 Eylül darbesinin yapılmasının, 2001 Krizinin yaratılmasının altında yatan iç dinamikleri de iyi irdelemeleri gerekir. Neden o dönemler '' solculuk, Komünistlik dinsizliktir '' sloganlarını yaymaya çalıştıklarını da. Öte yandan 28 Şubatta memura işçiye güzel zam veren Erbakan'ın, neden '' şeriat geliyor '' diye meşrulaştırılarak etkisizleştirildiğini de. Saygılar sunarım. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 ortaöğretim giriş sınavlarında Ooo, ne bu şiddet bu celal? Kenan Evren ağır koşulların ardından ağır bir vebal yüklenmiş ve buna katlanmıştır. Bir askeri cuntanın her uygulamasını savunmaya kalkışacakmışım gibi döşenmenin anlamı yok. Gözünün üstünde kaşı da vardı, evet kabul ediyorum. Ben doğruları söylemekten çekinmem, istenirse elifi görünce mertek sandığım iddia edilsin. Bu iddialar benim doğruyu söyleme kararlılığıma zerre etki yapmaz. Doğru doğrudur, eğri eğridir. 12 Eylül bir askeri cuntadır ve geçici bir dönemdir. Bir an önce geçip gitmiş olmasına sevinilir. O olağanüstü döneme ait tüm kalıntılar da elbette temizlenip demokrasi geliştirilmeli. Dedik ya yerin yedi kat dibine sokmaya gerek yok, bir kaç kat yeter! Bir kez daha tekrarlayayım: benim gerçeklere bakışım gündelik konulardan etkilenmez. Ben böyle deklere edeyim, istenildiği kadar iktidar yüzünden dine tavır aldığım filan iddia edilsin, ben yine söyleyeceğimi söylerim. Ben su üzerinde yüzen çer çöpe, iyi maaş verilmesine, bilmem filan düşünceyi temsil eden kişinin davranışlarına filan bakmam. Beni sadece altta yatan nedenler ilgilendirir. kişilerin hatalarıyla din yargılanmamalı. Tam da "kişilere bakma dediler tamam, hadislere bakma dediler tamam, bakacak başka yer kalmadı" demiştim, Atlantik ötesine bakıp dini eleştirdiğim de nerden çıkıyor ki? Nerden kaynaklanıyor bu herkesi saplantılı zannetme kaygısı? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Her kim, baskı altında, varlığının tehlikede olduğunu hissederse radikalleşir. Anlaşılan bir yandan Endülüs'ten diğer yandan Viyana kapılarına kadar sıkıştırılan, Akdeniz ellerinden çıkan Avrupalılar can havliyle bütün dünyaya saldırmışlar. Yine anlaşılan etrafı düşman deniziyle çevrili İsrail de bu yüzden kaplan kesiliyor... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Kenan Evren'in Arap diktatörleriyle değil, Yunanistan cuntası ile bile kıyaslanmasını doğru bulmam. Yunan cuntası kelimenin tam anlamıyla yönetime çöreklendi, hiç gitmeye filan niyeti yoktu. Rejimi kalıcı biçimde askeri rejime çevirme hevesindelerdi. Kenan Evren'in hiç böyle bir niyeti olmamıştır. Demokrasi rayına girince, en makul sürede yönetimi sivillere devredeceğini vadetmiş ve sözünü tutmuştur. Yunan cuntası ise, tıpkı 12 Eylül'de Türkiye emelleri suya düşerek çöküntüye uğrayan Sovyetler gibi, Kıbrıs fiyaskosu üzerine bir anda gözden düşmüş ve çökmüştür. Kıbrıs yenilgisi olmasa gidecekleri yoktu ve gitmezlerdi. Hele bir de Yunanistan'ı ilhak etmeyi başarsalar yüz yıl filan kalırlardı yönetimde! Küllerinden yeniden doğan Anka kuşunu kendine simge seçen Yunan cuntası küllerinden körüklenen ateşle yeniden doğmayı umut ederken, kendi körüklediği ateşte yanan Anka kuşuna döndü... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 2 Mart , 2011 İktidarın tutumu yüzünden dine cephe aldığım algısından rahatsız olmuyorum, böyle düşünülmesinin benim açımdan sakıncası yok. Öyle bir şey yok, ama isteniyorsa öyle algılansın. Bence hiç sakıncası yok. Bir konunun tartışılabilmesi için o konunun gündeme gelmesi gerektiğini herkes bilir. Laik dindarlarla hiç bir alıp veremediğim olmadığını da herkes bilir, beni yeterince izlediyse. Hatta haksız ithamlardan dindarları koruduğum da çok olmuştur. Ne bileyim, örneğin taşlamanın Kuran emri olduğunu filan kimse iddia edemez karşımda. Bu iddiaya başta ben karşı çıkarım. Maslahat yapıp varsın öyle bilsin, iyi işte dinden soğur böylece demem yani! İnanma özgürlüğü kesin bir insan hakkıdır ve inancını özgürce ifade etme özgürlüğü bunun bir parçasıdır. Bunun tek istisnası her türlü inanç üzerinde yönetim yetkisi kullanan insanlar içindir. Onlar resmi, görevleri ile ilgili söylemlerde dini argüman kullanmamalıdırlar. Çünkü bir inanca herkesin katıldığı diye bir durum olamaz. Bir tek vatandaşa bile kendini Fransız gibi hissettirmemek gerekir. Her vatandaş gönül rahatlığıyla kendini bu ülkenin öz vatandaşı olarak hissetmelidir, bu devletin ve devlet görevlilerinin boynunda bir borç, kutsal bir ödev ve yükümlülüktür. Yöneticinin sorumluluğu başka hiç kimse ile kıyaslanamaz. Yöneticilik çok hassas bir makamdır. Özel sohbetlerinde istediği gibi konuşur. Ama resmi demeçlerinde, görevi ile ilgili konuşmalarda dinden söz etmemelidir. Buna dikkat etmeyen yönetici her türlü eleştiriyi hak etmiş demektir ve eleştirmek her vatandaşa anasının ak sütü kadar helaldir... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.