Misafir demirefe Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2010 "Ya demirefe, sana mı kaldı sure tefsir etmek? Tefsir edeceğin şeye ne kadar inandığını hepimiz biliyoruz!" demeyin. Önyargılı olmayın. Kimde ne olduğunu kimse bilmezmiş. Halkımız bunu güzel özdeyişlerle kültürüne işlemiştir: "Para ile iman kimdedir bilinmez." "Kim deli kim veli bilinmez." Bu deyişler kesin doğrular olmasa da bazı incelikleri ifade ederler. Hele bir dinleyin, ondan sonra vuracaksanız da vurun. Değerlendirmeye aldığım sure, "Kıyame" suresi. Tartışmasız gelmiş geçmiş en büyük iki kurra (Kuran okuyan kişi) dan biri olan Abdüssamed (Mısır'lıdır, diğer büyük kurra Mustafa İsmail'dir. O da Mısır'lıdır ve Abdüssamed'in üstadıdır. Onlar Kahire'de Ömer camiinde Kuran okudu mu bütün Kahire adeta durur, kilitlenirdi. Her ikisi de hayatta değiller. Bir söz vardır: "Kuran Arabistan'da geldi, Türkiye'de yazıldı, Mısır'da okundu." O üstadlar müthiş okurdu, inanılmazdı. Ne yazık ki gürültü karmaşa içinde sesleri kayda alınabilmiştir. Fakat sakin stüdyo ortamında da o coşku ile okuyamamışlardır. "Üstad Yusuf suresini bir daha oku" diye ısrar edenlere Abdüssamed o coşkuyu yeniden yakalayıp aynısını okumanın mümkün olmadığını söylemiştir. ) Neyse parantez içi öyle uzadı ki cümleyi baştan alıyorum: Abdüssamed bu sureyi okuduğunda Kahire Ömer camiinde yer yerinden oynamıştı. Besmele çekip bir dakika nefeslendikten sonra son kez derin bir nefes çekti ve son perdeden en yüksek sesiyle ayetleri arka arkaya ekleyerek surenin başını okumaya başladı. Camide soluklar tutulmuştu. Üstad bülbül gibi şakıyordu. Bir dakika boyunca hiç kesmeden ve nefes almadan okuyup bitirdiğinde uğultu koptu. Herkes bağırıyordu, olağanüstü bir olaya tanıklık etmişlerdi. Bu ayetler belki de hiç böyle okunmamıştı. Surede gerçekten bir coşku, bir isyan ve büyük bir çıkışma gizlidir. İşte üstad bu duyguyu hakkıyla verebilmiş, o coşkuyu, o isyan ve çıkışmayı sesine yansıtmayı başarmıştı. "La uksim" diye başlar sure, bu büyük bir çıkışma ve isyandır, "hayır, kasem olsun hayır!" diye. Ve kıyamet gününe kasem (yemin) eder. Ve yine "hayır, kasem olsun pişmanlık duyan, kendini eleştiren, kusurunu, zayıflığını, acziyetini gören insana" diye kaseme devam eder. "Nefsi levvame" bu demektir. Bu ayetler tasavvufta ilke ayetler olmuşlardır bu yüzden. Sonra çıkışma ve isyan devam eder: "İnsan çürüyüp dağılmış gitmiş kemiklerinin bir daha bir araya asla gelemeyeceğini mi hesap ediyor?" Bu cümlede şu çıkışma ve isyan vardır: "Bunca zulmü, bunca kötülüğü, bunca haksızlığı gün bu gündür, bir daha mı geleceğiz dünyaya, ne yaparsak yanımıza kâr kalır" düşüncesiyle mi işliyor, çekinmiyor, utanmıyor ve korkmuyorsunuz?" Ve yine kasem eder: "Hayır, (burada "belâ" yani pekiştirmeli, çok sert ve kesin bir red hayır'ı kullanılmıştır.) biz onun (değil çürüyüp dağılmış kemiklerini) parmak uçlarına varıncaya kadar yeniden bir araya toplamaya kâdiriz!" Bu çok büyük bir sözdür. Böyle bir sözün Arabistan'da bir çöl bedevisinin ağzından çıkmış olması, onun deha ile delilik arasında gezinen olağan dışı bir dimağ olduğunun kanıtıdır. Ben asla hiç kimseyi çağından, kültüründen çıkarıp çağlar üstü bir konuma yükseltmem. Böyle bir şey yoktur ve inanmam. Fakat Muhammed'in ruhunda büyük bir fırtına kopmuş ve tanımsız bir coşkuya kapılmış, yüksek bir düşünce ve görüm düzeyine yükselmiş, insanlığa tepeden bakmış, geçmiş ve geleceği o coşku ve aşkınlık içinde izlemiş biri olduğuna inanıyorum. Onun sözlerinde bu aşkınlığı görebiliyorum. Benim felsefi inancımda mutlak bir kıyamet de yoktur. Kıyametler görecelidir. Dini inançları ise temel almam. Bir bardak su, içinde yaşayan organizmalarla bir alem ve küçük bir evrendir. O bardağı mikrodalga fırınına koyup kapağı kapatıp düğmeyi çevirmeniz, o alemin kıyamet sürecini başlatır. Tüm kıyamet dediklerimiz de böyledir. Fakat sıradan bir insan böyle büyük ve iddialı sözler söyleyemez. Delilik derecesinde bir aşkınlık söz konusu olduğu açıkça görülüyor. Zaten delilik ile deha arasında çok ince bir zar vardır ve o zar her coşkunlukla esner, gerilir, patlamasına ramak kalır ve zaten de bir gün patlar. Dünyanın yazgısını delilik ile deha arasında gidip gelen önderler yazmışlardır. Neyse, Kıyame süresi büyük bir coşkuyla kıyamet tasvirleriyle akar gider... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ hanif_42 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2010 Bu tefsir değil demir efe Kur an zaten mufassal bir kitap..Senin yaptığın sadece yorumdur Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2010 Fakat sıradan bir insan böyle büyük ve iddialı sözler söyleyemez. Ben bu sözde(ayette) bir olağanüstülük göremedim. Parmak ucu vücudun bir parçası. Diğer her hangi bir parçayı da kullanabilirdi. Böyle bir cümleyi sıradan bir insan bile pek ala, çok rahatlıkla kurabilir. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Artropod Gönderi tarihi: 24 Ekim , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Ekim , 2010 Muhammed'in önceki kitaplardan duyduklarıyla bir derleme yaparak zamanlı zamansız, alakalı alakasız şekilde üstüste getirdiği ve zamanında bir kitap olarak bile toplatamadığı sözleri aşkınlık değil, sadece döneminde yapılan taşkınlıkların kendince yontulma çabasıdır. Aşkınlığa gelirsek İslam Hinduizm'in yanında solda sıfır kalır. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 25 Ekim , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 25 Ekim , 2010 Ben parmak uçlarında bir olağanüstülük olduğunu söylemedim. Dincilerin bu konuyu olağanüstü bir konu gibi göstermeye çalışmasına şaşarım zaten. Asıl aynı iki parmak izi çıksa bu mucize olurdu. Bir ormanda aynı damarlanmalara sahip iki yaprak da bulamazsınız. Bahse konu sözlerde elbette bu açıdan herhangi bir olağanüstülük filan yok. Bilimselci elbette haklı. Ben konuyu aşkınlık açısından ele aldım. Fakat çok daha aşkın söylemler olduğu konusunda da Artropod da tabii ki haklı. Fakat benim söylediğim, insanlığı çok geniş çapta etkilemiş, insanlık tarihinin akışını değiştirmiş bir kültürel olay. Tabii ki bir insanlık kültürü, bir insan ürünü. Öyle bir olağanüstülük, doğaüstülük kesinlikle yok. Olsa, görsem inkar etmezdim. Fakat bu surede iddialı bir söylem var. Bir insanın tanrı sözü aktardığını iddia etmesi öyle kolay bir iş değildir. Bu işte bir aşkınlık olduğu çok kesindir sanıyorum. Tüm dünyada etkinliğini sürdüren bir kültür olması da bunun kanıtıdır. İnsanlık kültür ögelerini yok saymakla elimize bir şey geçmez. Nalbant mıhına vurduğu kadar nalına da arada tıkılamazsa usta bir nalbant olamaz... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ hanif_42 Gönderi tarihi: 25 Ekim , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 25 Ekim , 2010 Bazen parmak uçlarına bakarda insan şöyle bir düşünür o kadar dar alanda kaç farklı olasılıkta çizgi çizebilir bin, onbin, yüzin? Milyar yada milyarlarca? Geçen insan sayısının yüksekliğine yada mevcutta olanlar sorun değil...Ne kadar sayıda o boyutta bir alana değişik çizgiler çizilebilir kombinasyonlarınızı yapın bir sonuca ulaşırsınız..Asıl olan ve surede anılan mevcutta varolanın tekrar olarak aynısının mevcuda getirileceğinin altının çizilmesi...Kur an bir beşer sözümü???Ortada muadili olmadığı ortaya konamadığı halde mi? Ne Kıyame suresinde nede erhangi bir ayetinde Kur an da beşerin herhangi bir katkısı olmadığı gibi herhangi bir insanın ortaya koyabileceği cinsten bir kitap değil.Benim gibi buna herkes şahit.... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2010 Bir insanın parmak izleri birbirinin aynı iki insan olmayışına mucize demesi, ancak dogmatik olmasıyla mümkündür. Başka şekilde normal akılla böyle bir inanca sahip olamaz. Çünkü asıl aynı parmak izine sahip iki insan bulunabilse bu büyük bir mucize olurdu. İşte dogmatik düşünce insanları bu kadar gerçeklerden uzaklaştırır, saplantılı yalanlara kul köle yapar. Parmak izi desenlerinin sonsuz çeşitlilikte olması tamamen bir matematik gerçekliktir. Ormanda birbirinin aynı damar desenine sahip iki yaprak bulun getirin, bir mucizeye imza atmış olursunuz. Ya da aynı desende kabuğa sahip iki kaplumbağa bulun, kedi bile bulamazsınız aynı tüy desenlerine sahip... Alanın büyüklüğü önemli değil, zaten parmak izi farklılıkları büyüteç altında incelenir. Kuran'da doğru olan sözler, ona karşı çıkanların söylediği ve Kuran'a alınmış sözlerdir. Bu surede de "Kuran muhakkak ki beşer sözüdür" diyen bir adam cehennemle tehdit edilmektedir. Sure tamamen o adama bir cevap olarak yazılmıştır. Korkuların yönettiği insanlar hemen "Kuran beşer sözü değildir" deyiverirler. Bu çok bayağı bir kolaycılık ve gerçeklerden kaçış, çok sıradan bir insani zaaftır. Bir insanın "sosyalistim" demesi için Das Kapital'i okuyup özümsemiş olması gerekirken, "müslümanım" demesi için okuma yazma bilmesi bile gerekmez. Kimse Das Kapital'i sallana sallana, anlamını bilmeden ezberlemez, böyle yapan "sosyalistim " dese herkes gülmekten yerlere yatar. Ama bunu din kitapları ile yapan "dindar" sıfatı kazanır. İşte dogma, böylesine yanıltıcı ve gerçeklerden soyutlayıcı bir saplantıdır. Dogmaları yıkmak bir insanlık görevidir... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 5 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 5 Kasım , 2010 Konuya dönersem: Gerçekten Mustafa İsmail ve Abdüssamet gibi kurralar bir daha gelir mi yeryüzüne, şüphedeyim. Dini inancım olmasa da dini kavramları bilirim. Dindeki "ahir zaman" kavramı en çok sinirime basan kavram bile olsa, insan bu kavramı kullanmaktan kendini alamaz: Sanki özellikle Abdüsasamed bir "ahirzaman münadi" si gibiydi. Mükemmel okurdu. Meryem suresini ondan her dinleyişimde tüylerimin diken diken olmaması mümkün değildir. Evet bu bir insanlık kültürüdür, asla bunun üzerine yükseltmem, ama insanlık kültürü az bir şey midir? Duygu yüklü sahneler vardır Kuran kıssalarında ve üstatlar bunu çok güzel yansıtırdı. Abdüssamed Meryem suresine ağır bir hava ile başlar. "Zikru rahmeti rabbike" diye... Zekeriya tanrıya yakarmaktadır: "Rabbim ben yaşlı bir adam oldum, kemiklerim bile büküldü. Karım da ihtiyar bir kadın oldu. Ama bir oğlumuz olmadı. Rabbim ben sana duamda hiç hüsran yaşamadım." Zekeriya'nın sesindeki umutsuzluk Abdüssamed'in okurken sesinin titreyişine aynen yansır. Zekeriya olmayacak duaya amin deme umutsuzluğu ile kıvranmaktadır. Peşinden "sana bir oğlan müjdeliyoruz" ayetini peş peşe bir kaç kere öyle bir coşku ile yüksek perdeden okur ki insan adeta Zekeriya'nın sevincine ortak olur. Sonra İsa'nın doğumuna geçer. Burada bence en çarpıcı olan, Meryem doğum sancıları ile kıvranırken "keşke şimdiye kadar ölmüş, toprak olmuş olsaydım" diye çığlıklar atmasıdır ki Abdüssamed bunu sesine ve yüksek perdeden okuyuşuna en mükemmel biçimde yansıtır. Abdüssamed'de nasıl bir gırtlak olduğunu kimse çözemedi. Ölümünden sonra gırtlağının incelenmesi için vasiyet imzalatmak istediler, kabul etmedi. Bence etmeliydi. M. İsmail'de o gırtlak yoktu. Ama onun sesine de olaylar müthiş yansırdı. Onun en güzel okuduğu sure bence Nuh suresidir. Nuh gemisini hazırlamış, saat gelip çatmıştır. Dev dalgalar kabarmaya başlar. Fakat Nuh hâlen oğlunu gemiye binme konusunda ikna edememiştir. Karısı da binmemiştir, ama Nuh karısını bırakmayı zaten göze almıştır. Ama oğlu... Canının parçasını almak için canını dişine takmasına rağmen oğlu inatla gemiye binmek istememektedir. Mustafa İsmail Nuh'un yalvarışını öyle güzel yansıtır ki, olağanüstüdür. "Oğlum, gel gemiye bin... Oğlum gel gemiye bin!" Fakat oğlan Nuh der peygamber demez! "Ben dağlara çıkar kurtulurum" diye koşar. Nuh arkasından umutsuzca gözyaşı döker: "Oğlum bu gün Allahtan başka sığınılacak yoktur, geri dön" diye haykırır. Oğlan dağlara ulaşamadan dağlar gibi dalgalar arasında kaybolur. Bu haykırışlar, umutsuzluk Mustafa İsmail'in yaşlı sesine tam uyar. (Abdüssamed zirveye ulaşıp hocasının yerini aldığında M. İsmail çok yaşlanmıştı.) Ve sükunet... Gemi dağa oturmuş, sular çekilmiş. Dinginlik ve hüzün. Nuh hâla oğluna ağlamaktadır. "Rabbim ailemi kurtaracağını vaad etmiştin, oğlum benim benim canımdandı..." Ve ağır bir tonla uyarı: "O senin ailen değildir!" Tüm bunları M. İsmail çok canlı yansıtır. Tabii tüm bunlardan ne lazım gelir, hiç bir şey... Ama bunlar insanlık manzaralarıdır... Bizler bu gezegen yüzeyinde büyük bir macera yaşayan bir türüz... Bir de her ikisinin Yusuf suresi okuyuşlarını anmadan geçmek olmaz. M. İsmail yaşlı olduğu için Abdüssamed'in canlı ve gür sesi olayı daha iyi canlandırır. Buradaki en çarpıcı okuyuş Züleyha'nın Yusuf'u çağırmasıdır. Üstadlar burayı tekrarlayarak okurlar. Züleyha "gel buraya" der, sesi yumuşak ve davetkardır. Sonra sertleşir, bir köleye emrederek: "gel buraya!" der. Sonra öfkeyle haykırır: "gel buraya!" Üstadları tiyatral, sonat veya arya gibi okuyorlar diye eleştiren de vardı kuşkusuz. Bence mükemmel okuyorlardı. Abdüssamed'i ise hile yapıp iki kişinin okumasını tek kişi okuyor gibi gösteriyor diye suçlayanlar da vardı. Öyle müthiş bir sesi vardı. Tiz ve bas okuyuşlarını aynı kişinin okuduğuna inanmak zordu... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 5 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 5 Kasım , 2010 Kuran'daki karşıt kişilerin eleştirileri dikkat çekici biçimde etkin ve ağır bir suçlayıcılık taşır. Çok sivri bir dille yazılmış son derece ağır ithamlar ve tehditler içerir. İnsanın bu derece ağır hitaplara ve tehditlere maruz kalmak istemeyeceği derecede ağır bir suçlayıcı üslubu vardır. Örneğin bu surede yerden yere vurulan kişi Mekke ileri gelenlerinden biridir. "O yapayalnız olarak yarattığımız adamı bize bırak!" Burada yenidoğan bebeğin acizliğine vurgu yapılmaktadır. Aynı acizlik içinde bize dönecek ve haddini bildireceğiz, sen merak etme!" şeklinde ağır bir tehdit yapılmaktadır. "Biz sonra ona sınırsız mal verdik." Burada da başa kakma vardır. O kadar acizdi, adam ettik, üstelik zenginlik, itibar verdik, böyle nankörlük etti. Görecek gününü! Başa kakma bitmez "Ona (emrine) amade halde bekleyen oğullar da verdik." Muhammed kendini tanrının elçisi olarak ilan ettiği için her şey tanrısının elindedir, kaçış yok! Fakat bunca nimete karşın o ne yaptı? "O ise ayetlerimize karşı inat içine girdi." Sonra ne yaptı? Adamın hali tavrı inceden alay konusu yapılıp yerilir: "Düşündü ve kurdu, kahrolası (ne biçim) nasıl kurdu, kahrolası nasıl kurdu?" İki kere tekrarlanarak pekiştirilen bu yergi için kahrolma terimi aslında yetersizdir, bu çok ağır bir yergidir ve tam Türkçesini yıldızlanacağı için yazamıyorum. "Sonra baktı, gözlerini devirip yüzünü ekşitti ve kibirlendi. Dedi ki bu sözler mutlaka ve ancak etkili bir sihir sözleridir. Bu mutlaka ve ancak insan sözüdür. Biz de onu (bu sözünden dolayı) sakar'a atacağız! Nedir sakar bilir misin? Ne iflah eder, ne de bırakır (mahveder. Böylesi) insanlar içindir ve üzerinde ondokuz vardır. Biz o ateş bekçilerini meleklerden başkası yapmamışızdır." Valla şöyle söyleyeyim: Dogmalara pabuç bırakacak birinin bu tehditlerden tırsmaması ve titrememesi, korkuya kapılmamasının bir yolu yoktur. Tepende ondokuz zebani, (*) ne çıkış var ne kurtuluş, yan allah yan! İnsanları bu kadar ağır biçimde tehdit etmek ancak dogmaya has bir özelliktir. Hiç kimse bu kadar ağır yergi ve tehditte bulunamaz ve üstelik kabul ve saygı göremez. İşte dini çıkarlarına alet edenler bu büyük ve eşsiz avantajı sonuna kadar ve çok çirkin bir biçimde kullanıyorlar. İnsanların tüm endişelerine, korkularına ve kaygılarına en ağır biçimde saldırıyor ve sömürüyorlar... (*) Yirmi değil, yirmi olursa tılsım bozulur, sıradanlaşır. İlla ki tam ondokuz! Niye yirmi değil de illa ki ondokuz? diye soracaklara da tehdit peşinen hazırdır. Soran kafir ilan edilir. Tehdit hemen ardından herkese yaygınlaştırılır ve korku egemenliği kurulur. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2010 Bu ondokuz meselesini biraz açmak isterim. Mekkeliler tabii ki uyanık, ondokuz zebani görevlendirileceğine niye yirmi oluvermemiş, (kadrosuzluktan mı, maaşları çok mu yüksek, yoksa sigorta primleri mi fazla gelmiş de bir person tasarrufa gidilmiş) şeklinde konuyu deşecekleri muhakkak. O yüzden peşin peşin bu tür spekülasyonların önü kesiliyor: “Biz onların sayısını inkar edenler için ancak bir fitneden başka bir şey yapmamışızdır. Onunla inanan ve kitap verilenlerin gönlü yatışır. (İtiraz etmezler) Kafirler ise “Allah bununla ne demek istemiş?” diye sorarlar. (Dikkat edilirse sorduğun anda kafirsin, kurtuluş yok!) Allah bununla bir çoğunu saptırır. Bir çoğunu da doğrultur. Allahın askerlerini kimse bilmez. Burada bir korku unsuru daha devreye giriyor. Görünmez askerler. Bir gece karanlıkta duvardan süzülür ve işini bitirir! Görüldüğü gibi Muhammed tam bir korku imparatorluğu kurmuştur. Kuran’ın her yanından tehdit, korkutma, ağır suçlama ve yergiler taşar. Söyleneni sükunet ve teslimiyetle karşılamayıp soru sormak bile kafir olmak, görünmez askerler tarafından öte tarafa yollanıp korkunç zebanilerin ellerine düşmek için yeterli bir nedendir. Muhammed tüm inanç unsurlarını korku imparatorluğu kurmak için alabildiğine kullanmıştır. Bu yüzden Müslümanlar Kuran’ı anlamadan okumayı ve içinde çok güzel şeyler yazdığına inanarak kendilerini uyutmayı tercih ederler. İstediğin kadar mealler yayınla, kimse açıp okusa bile görmeden geçerek okur. Peşin yargı var çünkü. Ayetleri gözlerine soksan boşuna. Görmeme, unutma, peşin kabullerini mücevher hazinesi gibi saklama şeklindeki dogmatik koruma mekanizmalarını devreden çıkarmak son derece zordur… Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ lc1d18 Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2010 Sevgili demirefe bide aşağıdaki şeyleri tefsir ediver bize. Değiştirilmez değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Kişiye özel kanunlarla korunan adamlar(bunlar peygamberde olabilir). ......vsvsvsvs. yukardaki ilk maddeye ve kanunlarla korunan adamlara laf söylendiğinde zebani gibi başta beliren askerler polisler. Ha bide şöle bişi var. ERgenekon ıslak imzalar Boru olan lav silahları. Ha bide şöyle bişey var gücü eline geçirene kadar onlar gibi olmak güç ele geçtikten sonra gökten indiği sanmak... Şu chp de olanlarıda bi tefsir edermisin? Tasviye olayları falan... muhtıralar, duvarlarda ağlayan yahudi generaller... Dünya demokrasiye koşarken laik bi dünya hayali kuran insanlar. Neyse biz siyasetten fazla anlamayız. Biraz anlarızda zebaniler geliverir üstümüze. Tam demotratik Türkiye için yetmez ama evet dedik ve ayrıca dogmaları yıkmak için önümüzdeki 10 sene çok şeye gebe q: ... Ha bide peygamberler var Allah tarafından gönderilmiş elçi adı konmamış peygamberler. Onlarla nasıl mücadele edecez? Senin mücadele etmen lazım. Ne alıp veremediğin varsa inananlarla. O alıp veremediğini diğer insanlarada uygularsın. Demokrasi olsun ülkemde... Bi Peygamber...: -http://video.google.com/videoplay?docid=6950701846976576882#- Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2010 Sevgili demirefe bide aşağıdaki şeyleri tefsir ediver bize. . . . Sizinle anlaştığımız bir konu var, İslam Dini konusunda hem fikiriz. Yetmez ama evet dediyseniz size bazı sorularım olacak. Gerçekten AKP nin tam demokrasi getirmek gibi bir derdi olduğuna inanıyor musunuz? AKP nin yaptıklarını, yaşam tarzlarını İslamla bağdaştırıyor musunuz? Şu anda yapılan atamaların başka bir hükümet tarafından yapılması halinde ne düşünürsünüz? Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ hanif_42 Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2010 Trajikomik olan doğma iddia edipte insanları doğmacılıkla itham edip eleştirmek . Kur an ve kitabın tavsiye ettikleri doğma olamaz buna imkan yok. Şundan dolayıdır. Kitap ta beşer unsuru herhangi bir söylem veya katkı sözkonusu değildir.Doğmanın özünde beşerin oluşturup kanıksayarak gelenek haline getirmesi vardır.Beşer kaynaklıdır....Şimdi Laisizm veyahut benzer izm ler düşünüldüğünde doğmadan öteye gidebilirmi...Hayır gidemez...İnsan üzerinde bulunduğu zemini ifade etmesi gerek....Bu forumda Kur an ı eleştiripte alternatifi olmayan ve elinde metni yahut mesnedi olmayıp yazan o kadar kişi var ki? İnsan düşünmeden edemiyor bu husumet neden kitaba karşı...Allah tan olduğunu bile bile.... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Bir de şöyle düşünelim, bu kitabı Hz. Peygamber yazsa niye namaz, abdest, oruç gibi kendisini zora sokabilecek ibadetler icad etsin ki? Demokratik dediğimiz ortamda bile TBMM de kanun çıkaranlar hemen kendi çıkarlarını ön plana alıyorlar. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ bastarko Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Bir de şöyle düşünelim, bu kitabı Hz. Peygamber yazsa niye namaz, abdest, oruç gibi kendisini zora sokabilecek ibadetler icad etsin ki? Demokratik dediğimiz ortamda bile TBMM de kanun çıkaranlar hemen kendi çıkarlarını ön plana alıyorlar. Bunun sebebi çok basit. İslamiyet sami (semavi de denir) dinlerinin devamı olduğu idiiasındadır ki.. bu sebeple bu dinlerin içindeki bir çok ritüeli içine almıştır.. mesala sen cuma günü camiide toplanırsın.. hırıstiyanlar pazar... onların bir çok dini günleri vardır.. seninde kandillerin vardır gibi.. gelelim namaza; iniş sırasına göre 1. sırada olan "alak" suresinin 9-10. ayetlerinde geçer ve buradaki anlamıyla muhammedin vahiy gelmeden önceleri namazın bir ibadet ritüeli olduğu çok açık bir şekilde belirtilir.. diyanet mealinden alıntı.. 96 - ALÂK SÛRESİ Mekke döneminde inmiştir. 19 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “alak” kelimesinden almıştır. Bismillahirrahmânirrahîm 1,2. Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” dan yarattı.1 3. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. 4,5. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.2 6,7. Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder. 8. Şüphesiz dönüş ancak Rabbinedir. 9,10. Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü?3 gelelim oruç ritüeline, bu ritüel çok eski çağlardan günümüze gelen bir ibadet şekli olup insanların yaratıcı olduğunu düşündüğü varlıklara bir yakarış, bir yaranma, ve "senin için aç kalıp nefsimi körelttim senin için dünya nimetlerinden vaz geçtim, sende karşılığında bana sonsuz hayatı ver" pazarlığından başka bir şey değildir.. bu islamiyet öncesi arap toplumlarında da çok yaygın olduğu için devam etmiştir... mesala haç ritüeli.. bilindiği gibi islamiyet öncesi "barbar, vahşi !! " araplar (ki üveyde olsa evladım dedikleri insanların karılarına yan gözle bakmazlardı) da senede bir sefer mekkede bugünkü adıyla kabede toplanarak içeride bulunan tanrılarına ibadette bulunur, alışveriş yaparlardı, bu da mekke ekonomisine çok büyük kazanımlar sağlardı. peyganber bu putları kırıp, bu ritüeli kaldırdıktan sonra aynı zamanda kendisininde mensub olduğu Kureyş kabilesi ciddi bir ekonomik kayba uğramış bunun üzerine hac farz kılınmış hem ekonomi tıkırına konulmuş, hem kabileden geri kalanlar, (ki zaten kabilenin ileri gelenleri kesinlikle muhammedi kabul etmemişlerdi) bu dönemden sonra islamiyete geçmiştir. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ bastarko Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Trajikomik olan doğma iddia edipte insanları doğmacılıkla itham edip eleştirmek . Kur an ve kitabın tavsiye ettikleri doğma olamaz buna imkan yok. Şundan dolayıdır. Kitap ta beşer unsuru herhangi bir söylem veya katkı sözkonusu değildir.Doğmanın özünde beşerin oluşturup kanıksayarak gelenek haline getirmesi vardır.Beşer kaynaklıdır....Şimdi Laisizm veyahut benzer izm ler düşünüldüğünde doğmadan öteye gidebilirmi...Hayır gidemez...İnsan üzerinde bulunduğu zemini ifade etmesi gerek....Bu forumda Kur an ı eleştiripte alternatifi olmayan ve elinde metni yahut mesnedi olmayıp yazan o kadar kişi var ki? İnsan düşünmeden edemiyor bu husumet neden kitaba karşı...Allah tan olduğunu bile bile.... Öncelikle şu konuda hem fikşr olmak zorundayız. kuranda yazılanlar tavsiye değil birier hüküm yani emirdir. başka bir değişle yerine getirilmemesi ceza gerektirir. tanrı sözü olduğu için de eleştirmeyi bırakın hakkında düşünmeniz bile günahtır.. gelelim insani söylemlere tüm izm'leri içine alalım.. önce tez olarak ortaya çıkmışlar zamanla anti tezleri oluşmuş ve sentezlenip insanlığı ileri bir noktalaya getirmiştir. En kötülerden birisi olan alman faşizmi bile insanlığa bir şeyler kazandırmıştır. deneme, yanılma, doğruyu arama, budur insanlığın yolu.. 1500 sene önceki kelamlarla insanların gideceği nokta bugünkü islam coğrafyasının içinde bulunduğu durumdur.. kadınların araba bile kullanamadığı, tamamen ikinci sınıf bir mahluk gözüyle bakıldığı, düşünmekten, sorgulamaktan, üretmekten aciz, birey olamamış, sürü halinde yaşayan, bir çoğunda hala teokratik yönetimlerin hüküm sürdüğü topluluklar.. bu mudur? dogma olmayan ilahi sistem.. toplumları dinlerle yönetmeye kalkarsan bugünkü arabistan veya iran modellerini geçemezsin.. işte bu yüzden laiklik gereklidir.. topluma ..sen kendi hayatında neye tapmak istiyorsan ona tap.. ama tolum kurallarını herhangi bir dini inanışın kurallarına göre belirlemeye başladığında toplum yobazlaşmaya ve o dinin geldiği yüzyıla çakılıp kalmaya mahkumdur.. tarihte bunun binlerce örneği vardır.. hamasetle bu işler olmaz.. kayıt, belge örnek gerekir.. Bu husumetin sebebine gelince ise temelinde islamiyetin yayılma döneminde insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş istila, yok etme, talan etme, biçimleridir. Mısırda sadece hatırladığım kadarıyla o çağa kadar kurulan en büyük kütüphaneyi sadece artıl kuranda herşey yazıyor diye yakmış bir zihniyet.. 750 ile 1000 yılları arasında bu günkü iran içinde kalan yerlerdeki Türk boylarına yapılan zulümlerin gün yüzüne çıkarılması bile islamiyetin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaya yetecektir. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Bunun sebebi çok basit. İslamiyet sami (semavi de denir) dinlerinin devamı olduğu idiiasındadır ki.. bu sebeple bu dinlerin içindeki bir çok ritüeli içine almıştır.. mesala sen cuma günü camiide toplanırsın.. hırıstiyanlar pazar... onların bir çok dini günleri vardır.. seninde kandillerin vardır gibi.. gelelim namaza; iniş sırasına göre 1. sırada olan "alak" suresinin 9-10. ayetlerinde geçer ve buradaki anlamıyla muhammedin vahiy gelmeden önceleri namazın bir ibadet ritüeli olduğu çok açık bir şekilde belirtilir.. diyanet mealinden alıntı.. 96 - ALÂK SÛRESİ Mekke döneminde inmiştir. 19 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “alak” kelimesinden almıştır. Bismillahirrahmânirrahîm 1,2. Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” dan yarattı.1 3. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. 4,5. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.2 6,7. Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder. 8. Şüphesiz dönüş ancak Rabbinedir. 9,10. Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü?3 gelelim oruç ritüeline, bu ritüel çok eski çağlardan günümüze gelen bir ibadet şekli olup insanların yaratıcı olduğunu düşündüğü varlıklara bir yakarış, bir yaranma, ve "senin için aç kalıp nefsimi körelttim senin için dünya nimetlerinden vaz geçtim, sende karşılığında bana sonsuz hayatı ver" pazarlığından başka bir şey değildir.. bu islamiyet öncesi arap toplumlarında da çok yaygın olduğu için devam etmiştir... mesala haç ritüeli.. bilindiği gibi islamiyet öncesi "barbar, vahşi !! " araplar (ki üveyde olsa evladım dedikleri insanların karılarına yan gözle bakmazlardı) da senede bir sefer mekkede bugünkü adıyla kabede toplanarak içeride bulunan tanrılarına ibadette bulunur, alışveriş yaparlardı, bu da mekke ekonomisine çok büyük kazanımlar sağlardı. peyganber bu putları kırıp, bu ritüeli kaldırdıktan sonra aynı zamanda kendisininde mensub olduğu Kureyş kabilesi ciddi bir ekonomik kayba uğramış bunun üzerine hac farz kılınmış hem ekonomi tıkırına konulmuş, hem kabileden geri kalanlar, (ki zaten kabilenin ileri gelenleri kesinlikle muhammedi kabul etmemişlerdi) bu dönemden sonra islamiyete geçmiştir. Çok güzel bir noktaya geldik, madem eskiden yapılan ibadet şekillerinden, inançlardan bahsediyoruz o zaman insanın aklına şöyle bir şey geliyor. Bu kitabı yazabilecek zeka düzeyine sahip bir insan neden eski inançlara karşı bir tavır alıp tepki alsın, işkence görsün, yerinden yurdundan olsun? Kişisel bir çıkar söz konusu olsa sana her istediğini verelim dendiği halde niye karşı çıksın, bunu da mantıken açıklayabilir misiniz? Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 E ne vardı o zaman canım, ABD her şeyini, cihazlarının pillerini bile verirken ve "Sovyet tehdidine karşı sizin kendinizi savunmanıza gerek yok, ABD nin hudutları Kars'tan başlar, biz sizi savunuruz" derken ABD karşıtı eylemlere girişip sopalar yemeyi, yerlerde sürüklenmeyi, öldürülmeyi tercih edecek? Paşa paşa al Marshall yardımlarını, güzel güzel beleşten geçin, ne sopa ye, ne canından ol, öyle değil mi? Sen de kapitalist ol, sen de sömür, parana para kat, ne var "yankee go home" diye kendini helak edecek? Bu işler böyle yürür, bilmiyor musunuz? Birileri çıkar, statükoya aykırı bir şeyler söyler ve onu değiştirmek uğruna her şeyini kaybetmeyi göze alır. Bu bir tek tarihin bir kesitinde ve bir tek kişide mi görülmüş? Ayrıca söylenenlerde hiç bir mucizevilik olmadığı gibi, ilk kez söylenmiş şeyler de değildi. Belli bir sistematik kesinlikle içermeyen, karmaşık ve konudan konuya atlayan, çok gereksiz konuları çok uzatıp çok gerekli konuları çok kısa kesen tamamen sistematik yoksunu, daha önce defalarca söylenmiş konulardan derleme bir anlatım öbeğidir ortada olan... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 "Niye zahmetli, külfetli bir din sistemi kurmuş? Bir cuma namaz kılınsa kendi de rahat ederdi" sorusunun ise yanıtı son derece bellidir, sormak bile gereksizdir bence. Bilim de ispatlamıştır ki, bazı insanlarda "tanrı geni" adı verilen genetik bir yapı vardır. Bu genetiğe sahip olanlar inanmaya, tapınmaya doymazlar. Alabildiğine dogmatik biçimde inanmak ve inancının gereğini her fırsatta yerine getirmek onlar için bir yaşam tarzıdır. Bu bir. İkincisi, toplumu ibadet adı altında tahakküm altında tutmak, her an her saat denetlemek. Bugün bile insanların "müslümanım" demesi ile yetinmeyip mezhebini, namaz kılıp kılmadığını, oruç tutup tutmadığını araştırmak ve ona göre adamdan saymak veya saymamak, dogmatik çevrelerde yaygın bir tutumdur. Bu her an denetleme adına farzlar bile yeterli gelmez, insanlar yok ayakta su içiyor mu, yok sol eliyle yiyor mu, yok besmele çekiyor mu gibi akla hayale gelmedik ritüellerle baskı altında tutulurlar. Ta ki mutlak itaat eden, itiraz etme, sorgulama yeteneğini kaybetmiş robotlara dönüşünceye kadar... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ bastarko Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Çok güzel bir noktaya geldik, madem eskiden yapılan ibadet şekillerinden, inançlardan bahsediyoruz o zaman insanın aklına şöyle bir şey geliyor. Bu kitabı yazabilecek zeka düzeyine sahip bir insan neden eski inançlara karşı bir tavır alıp tepki alsın, işkence görsün, yerinden yurdundan olsun? Kişisel bir çıkar söz konusu olsa sana her istediğini verelim dendiği halde niye karşı çıksın, bunu da mantıken açıklayabilir misiniz? çok basit eğer mevcut bir dine devam etseydi en fazla iyi bir papaz yada hangi din ise onun uleması olmaktan öteye gidemezdi.. ama şimdi bir dinin kurucusu.. zaten yola çıkarken ilk ayetlere bakarsan "Mekke ve çevresi" için gelmiş bir din olduğunu görürsün, başlangıçta evrensel bir din olma iddiası yoktur zaten.. o dönemde o coğrafyada her kabilenin kendi tansısı vardı zaten herkes ona inanırdı.. onun putlarına tapardı. islamiyette başlangıçta böyle başlamıştır sonradan güçlendikçe evrensellik iddiası gelmiştir.. zaten eğer mümkün olabilse o dönemda yaşananlar tarih sırasına konulsa ve kuranın iniş sırasına göre yanyana konsa görülecektir ki.. yaşanan olaylardan sonra hükümler gelmiştir. hoş bunu zaten inkarda etmiyorlarda.. peyganber öldükten sonra yeni olaylar yaşanmamış mıdır ki vahiy yolu kapanmıştır.. bu nasıl aşılmıştır .. yok efendim her yüzyılda 1 alim gelir islamı derler toparlar.. bu sebepledir ki 4 hatta 5 meshep binlercede tarikat vardır.. tek doğru varsa tek din olur.. bu diğer tüm dinlerde de vardır.. peyganber döneminde de günümüzde de kendisinin peyganber olduğunu iddia eden binlerce insan olmuştur olacaktır.. bunların %99 psikolojik bozukluk vakalarıdır.. muhammed neden başarılı oldu? şans.. bulunduğu dönem.. çevresindekiler.. kendinin tutkuları.. peki o zaman hitler nasıl almanya gibi bir ulusu peşinden sürüklemeyi başarmıştır..peki Atatürk nasıl başarmıştır.. hepsinin cevabı yaklaşık olarak aynı...ama en temelinde tabiki tutkular var.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2010 İslam dini önce sadece Mekke civarı için ortaya çıktı söylemine karşı, Muhammed'in Medine döneminde, yani Mekke'yi daha ele geçirmeden belli başlı büyük dünya devletlerine mektuplar yazıp elçiler gönderdiği itirazı gelebilir. Bu durum çok öncül dönemde, daha ilk olarak en yakınlarına peygamber olduğunu söylemeye başladığı zamanlarda ancak olabilir. Çünkü bu dönemde Mekkelilerin çok da fazla tepkisini çekmemek için "Lat, Menat ve Uzza, onlar turnalar gibidir, (zarif ve güzel) Allahın kızlarıdır, şefaatleri de umulur" dediği, fakat sonra bunların şeytan tarafından söyletildiğini söyleyip sözlerini geri aldığı anlatılır. Bu kabul edilmezse, Mekke ileri gelenlerine şirin görünmek için onlarla konuşurken yanına gelen gariban bir âma adama yüzünü ekşiterek baktığı ve cevap vermeyip ileri gelenlerle konuşmayı sürdürdüğü gerçeği inkar edilemez. Çünkü bu olay Abese suresi ile sabittir. Belli ki bu tavrından dolayı çok pişman olmuştur, çünkü Mekke ileri gelenlerinden bu tavrına rağmen beklediği yaklaşımı bulamamıştır. Mektup yazdığı dünya devletlerinden de olumlu yaklaşım görememiştir. Yalnız Mısır mukavkısı olabilecek gelişmeleri sezmiş ve Muhammed'i hoş tutmak gerektiğini düşünebilmiş, ona iki güzel cariye hediye göndermiştir. Muhammed bunlardan beğendiğini seçti, kendine ayırdı. Mısır mukavkısına hayır dualar etti, bu nedenle uzun yıllar boyunca Mısır ile kimse uğraşmadı. Bizans ile, Farslar ile, Türkler ile savaşıldı, fakat Mısır çok sonraya kaldı. Nedeni hediye cariyelerin meydana getirdiği hoşnutluktur. Fakat Mariye adlı bu güzel cariyenin gelişinin ardından eşleri arasında kıyamet koptu. Eşlerini ihmal etti, Mariye'nin çok güzel bal şerbeti yaptığını bahane ederek yanından çıkmaz oldu. Eşleri arasında sıra takip etmek zorunda olmadığını belirten bir ayet bile ortaya çıktı. İşler Muhammed'in eşlerine onları mehirlerini verip boşamayı teklif etmesine kadar vardı. Halbuki bu imkansızdı, çünkü onları müminlerin anneleri ilan etmişti. Şeran boşanmış bir kadının başka biriyle evlenmesine bir engel konulamazdı. Büyük bir kaos çıkmasın diye bir şekilde uzlaşı sağlandı. Fakat elinde ayetlerin reddi imkansız hükümleri avantajı olmasına rağmen eşleriyle sorunları hiç bitmedi. Ayşe'nin Safvan adlı bir gençle ilişkisi olduğu söylentileri çok büyük sıkıntı yarattı. Fakat her seferinde ayetler sorunları kestirip atma ve korkutma yoluyla çözümledi... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2010 çok basit eğer mevcut bir dine devam etseydi en fazla iyi bir papaz yada hangi din ise onun uleması olmaktan öteye gidemezdi.. ama şimdi bir dinin kurucusu.. zaten yola çıkarken ilk ayetlere bakarsan "Mekke ve çevresi" için gelmiş bir din olduğunu görürsün, başlangıçta evrensel bir din olma iddiası yoktur zaten.. o dönemde o coğrafyada her kabilenin kendi tansısı vardı zaten herkes ona inanırdı.. onun putlarına tapardı. islamiyette başlangıçta böyle başlamıştır sonradan güçlendikçe evrensellik iddiası gelmiştir.. zaten eğer mümkün olabilse o dönemda yaşananlar tarih sırasına konulsa ve kuranın iniş sırasına göre yanyana konsa görülecektir ki.. yaşanan olaylardan sonra hükümler gelmiştir. hoş bunu zaten inkarda etmiyorlarda.. peyganber öldükten sonra yeni olaylar yaşanmamış mıdır ki vahiy yolu kapanmıştır.. bu nasıl aşılmıştır .. yok efendim her yüzyılda 1 alim gelir islamı derler toparlar.. bu sebepledir ki 4 hatta 5 meshep binlercede tarikat vardır.. tek doğru varsa tek din olur.. bu diğer tüm dinlerde de vardır.. peyganber döneminde de günümüzde de kendisinin peyganber olduğunu iddia eden binlerce insan olmuştur olacaktır.. bunların %99 psikolojik bozukluk vakalarıdır.. muhammed neden başarılı oldu? şans.. bulunduğu dönem.. çevresindekiler.. kendinin tutkuları.. peki o zaman hitler nasıl almanya gibi bir ulusu peşinden sürüklemeyi başarmıştır..peki Atatürk nasıl başarmıştır.. hepsinin cevabı yaklaşık olarak aynı...ama en temelinde tabiki tutkular var.. Peyganber değil peygamber, toplum bozulduğunda, sapkınlıklara düşüldüğüne gönderilmiştir. Hz. Peygamber de Mekkede olduğuna göre kendi toplumuna hitap etmesi normal değil mi? Önce çevresindekiler kendisine inanmalı ki diğer insanlar da inansın. Kur'an Ey insanlar! Diye hitap eder, tabi insanlar sadece Mekke ve çevresinde olduklarından herhalde böyle hitap etmiş. Dediğiniz gibi bir çok yalancı peygamber geldi, Hz. Muhammed neden başarılı oldu? Gayet basit dimi şans! Kainat tesadüfen kuruldu, canlılar tesadüfen meydana geldi, canlının yaşaması için gerekli olan besin, hava, su tesadüfen oluştu. Hitler başarılı mı oldu? Atatürk nasıl başardı dersiniz? Ölümsem şehit kalırsam gazi, hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ bastarko Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2010 Peyganber değil peygamber, toplum bozulduğunda, sapkınlıklara düşüldüğüne gönderilmiştir. Hz. Peygamber de Mekkede olduğuna göre kendi toplumuna hitap etmesi normal değil mi? Önce çevresindekiler kendisine inanmalı ki diğer insanlar da inansın. Kur'an Ey insanlar! Diye hitap eder, tabi insanlar sadece Mekke ve çevresinde olduklarından herhalde böyle hitap etmiş. Dediğiniz gibi bir çok yalancı peygamber geldi, Hz. Muhammed neden aşarılı oldu? Gayet basit dimi şans! Kainat tesadüfen kuruldu, canlılar tesadüfen meydana geldi, canlının yaşaması için gerekli olan besin, hava, su tesadüfen oluştu. Hitler başarılı mı oldu? Atatürk nasıl başardı dersiniz? Ölümsem şehit kalırsam gazi, hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal. Kuranın kayıt altına alınmış iniş sırası olmadığı için, peygamber öldükten 30 yıl kadar sonra kitaplaştırıldığı için önce mekke ve çevresi için mi yoksa insanlar için mi geldiğini bilemiyoruz.. kuranın 25 senede tamamlanması tesadüf değil mi?!!! olaylar olduktan sonra inen yüzlerce ayet ortada iken duruma göre inmiş kurallar ortada iken, geri kalanı ise sadece "eskilerin bıktırıcı masallarının tekrarları" ile dolu bir kitap mı yazabilmiş yüce yaratıcı 25 yılda.. sonu başı olmayan, anlam bütünlüğü olmayan, daldan dala atlayan bir kitap mı yazabilmiş.. neden binlerce tarikat olduğunu, neden 4 -5 mezhep olduğunu açıklamadın.. neden "sevgili peygamber!!!" öldükten sadece 40 yıl sonra kerbelada tüm sülalesi kılıçtan geçiyor ?? biliyorum sizin hoşunuza gitmez "neden" sorusu.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2010 Kuranın kayıt altına alınmış iniş sırası olmadığı için, peygamber öldükten 30 yıl kadar sonra kitaplaştırıldığı için önce mekke ve çevresi için mi yoksa insanlar için mi geldiğini bilemiyoruz.. kuranın 25 senede tamamlanması tesadüf değil mi?!!! olaylar olduktan sonra inen yüzlerce ayet ortada iken duruma göre inmiş kurallar ortada iken, geri kalanı ise sadece "eskilerin bıktırıcı masallarının tekrarları" ile dolu bir kitap mı yazabilmiş yüce yaratıcı 25 yılda.. sonu başı olmayan, anlam bütünlüğü olmayan, daldan dala atlayan bir kitap mı yazabilmiş.. neden binlerce tarikat olduğunu, neden 4 -5 mezhep olduğunu açıklamadın.. neden "sevgili peygamber!!!" öldükten sadece 40 yıl sonra kerbelada tüm sülalesi kılıçtan geçiyor ?? biliyorum sizin hoşunuza gitmez "neden" sorusu.. Neden sorusunu sadece biz değil siz de sormalısınız, Allah c.c tüm nimetleri önümüze serdiği halde neden neden göremiyoruzdan başlayabilirsiniz mesela. 4-5 mezhep yok yüzlerce, belki de binlerce var, müslüman olanlar için 4 mezhep hak kabul edilmiş ve tüm mezheplerde itikat bakımından hiç bir fark yok. Tarikatlara gelince malesef kişisel menfatler girince insanlar dini de kendilerine göre yorumluyorlar. Faiz almak kimisinin işine yarıyor, kimisine 1 hatun yetmiyor 4 tane alıyor, kimisine sadece müritlerinin olması yetmiyor ekonomik ve siyasal gücünün de olmasını istiyor. İşte bu konularda size katılıyorum bunların çok iyi araştırılıp yaşamları İslama uyuyor mu uymuyor mu iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Kasım , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 12 Kasım , 2010 Yani insanlar öyle konuşuyor ki, sanırsın peygamberleri İsa imiş de bâkirmiş! "Bir tane iyidir ama, iki, üç, dört alabilirsiniz" dememiş, kendi daha da fazlasını almamış, üstelik bunlar içinde allah ne verdiyse, daha henüz oyuncaklarla oynayan çocuk, kocasından boşandırılan, kocası öldürülüp daha ertesi gün gerdeğe sokulan yokmuş! Suçu at tarikatlara. Şeyhe bir eş yetmiyormuş. Şeyhin peygamberine bir tane yetmiş mi de şeyhe yetsin? Mısır'dan gelen Mariye'yi geri gönderip Mısır'a sefer için hazırlık mı emretmiş, yoksa eşlerini bir kenara koyup Mariye'nin yanından çıkmaz mı olmuş da eşler isyana kalkmışlar? Tarihi mi değiştireceksiniz, neyi değiştirecek, örtecek, gizleyeceksiniz? Dogmanın böylesi de insana pes dedirtiyor... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.