Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2010 Ben de şöyle düşünüyorum: Altı ilkenin beşi de değişebilir. Halkçılık... Belki öyle bir karınca kolonisi gibi ileri teknolojik bir toplum olur ki halk diye bir şey olmaz. Bir tekno-toplum olur. Milliyetçilik... Belki millet diye bir şey kalmaz, bir dünya toplumundan başka kimse kalmaz. Devletçilik... Belki artık devlet diye bir şey olmaz, bir siber sistem olur. Bu örneklerden giderek cumhuriyetçilik ve laiklik hakeza... Ama değişmeyen tek şey değişimdir. Tüm bunlar olsa da sistem sabitlenmeyecek, yine devinecek ve değişecektir. Değişimin önünde hiç bir şey duramayacaktır. O yüzden devrimcilik en başta gelen ilkedir. Aynen öyle düşünüyorum... Söylediklerin gerçekleşmeyecek şeyler değil; Gelecekte hal ne olur bilemeyiz... İnsanlar birgün mutlaka Uluslarüstü bir toplumsallaşma gerçekleştirebilecekler... Halk anlayışı da değişebilir; Üretim ve değişim araçlarının değişmesine bakar herşey... Üretim, bütünü ile teknolojinin ve makinelerin eline geçtiği, Kapital serüvenin son bulduğu anda çoğu eşitsizlik kaygısı ortadan kalkabilir... Freud; "Bilgiye erişim arttıkça, dinler yok olacaktır" demiş... Laikliğe gereksinim duymayacağımız, dinlerin artık son derece etkisizleşeceği bir dönem de gelebilir... Bunlar, henüz bugünün gerçeklikleri değildir... Belki gelecekte olması mümkündür... Fakat değişim, eytişim, devrim hep sürer... Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2010 Kaplan, "Devrimcilik" ilkesi, ne yazık ki "Milliyetçilik" ilkesinden önce gelmektedir. Tekrar yazıyorum sebebini özetle ; Atatürk ilkeleri o zor dönemde milliyetçilik duygusundan kaynaklanmıştır o milliyetçilik duygusu diğer ilkelerin ortaya çıkmasında milli ihtiyaçların önde gelmesinden dolayı milliyetçiliğin büyük etkisi olmuştur diyorum. Bugün bile çağımızın dünyasına baktığımızda milliyetçilik şart olmuştur.(Milliyetçiliğin açılımını size yapma gereği duymuyorum, bazı arkadaşlar milliyetçilikte kendilerini bu safta görmek istemiyorlar) Bugüne baktığımızda her taraftan kıskaç altına alınmışız. Kendi ülkemizde neredeyse Türk demek Türküm demek suç olmuştur. Bunun yanında bütün kalelerimiz içten zapt edilmiş topraklar birer birer satılıyor ne kültürümüz kaldı ne gelenek nede göreneklerimiz temel kültürümüz dinimizin bile geteği ile oynanıyor. Böylesi bir durumda milliyetçiliğin şartına inanıyorum… Küreselleşen dünya, Sosyal bütünleşme, Dünyalıyız, Halkların kardeşliği, İnsan hakları gibi süslü kelimelerle oyun oynanıyor oysa bu kelimelerin altında Türklüğe hakaret serbest ediliyor Türklük eziliyor, bunun farkına varılmalı ve Türklüğü koruyarak kurtuluş savaşının ruhunu yaşatarak yeniden milli duyguları öne çıkarmalıyız diye düşünüyorum. Hem milliyetçiliğin hem de Devrimciliğin ayrılmaz bütünlüğünü rahmetli Mustafa kemalin gençliğe hitabesinde görüyoruz. Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK 20 Ekim 1927 Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2010 Kaplan, "Devrimcilik" ilkesi, ne yazık ki "Milliyetçilik" ilkesinden önce gelmektedir. Devrim dediğimizde neyi algılıyoruz 1.hızlı ve köklü değişiklik. 2.İhtilal yani Toplum düzenini daha iyi duruma getirmek için şiddet kullanarak yapılan değişiklik. 1. Seçenekte doğanın kanunu olarak canlı cansız fark etmez değişmek zorundadır bunu kast etmiyoz zaten. 2. seçenkte ise Kitle halindeki bir toplumsal hareketile devrim gerçekleşir böylesi bir durumda da milliyetçilik devreye girer. Milliyetçiliğin olmadığı durumda devrim olamaz zaten? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Kaplan kardeşim, bak konuları bugünün şartları ile kısıtlama istersen. Biz burada en geniş kapsamdan bahsediyoruz. Geleceği de düşünerek konuşuyoruz. Gerek boşig dostumun gerekse benim yaptığımız açıklamaların yeterli olması lazım bu konuda. Bak seninle gel şöyle uzlaşalım: Bugünün dünya koşullarında milliyetçilik veya başka deyimle ulusalcılık vazgeçilmezdir, en önemli dinamiktir de, ona eyvallah diyelim. Bu tabii devrimcilik ilkesini geri plana itmez, itemez de, göreli olarak önemlidir dersin. Başabaş giderler, birbirinden güç alırlar dersin, olur. Buna varım, bugünün koşullarında halen ulusal bilinç çok önemli, hatta elzem, hatta vazgeçilmez, hatta yeri başka şeyle doldurulamaz önemde. Buna eyvallah. Ama zamandan, gündelikten, koşullardan sıyrılıp genel bir düşünce ifade etmek gerektiğinde devrimcilik en kapsamlı, en önemli, hepsinin üzerinde bir ilke olacaktır. Çünkü yeri ve zamanı geldiği, şartları oluştuğunda belki bir dünya toplumu kurulacak, bu şartların gelecekte oluşmayacağını nereden biliyorsun? Belki gelecekte farklı milletlerden bahsetmek bile söz konusu olmayacak. Bunun asla olamayacağını iddia edemezsin. Bunda lütfen uzlaşalım, vatanını, milletini seven vatanseverler, ister milliyetçi densin ister ulusalcı, benim için birinci önceliktedir, onlara kimsecikleri değişmeye hiç niyetim yoktur. Görüşlerimiz, inançlarımız ne olursa olsun, ne kadar farklı olursa olsun, vatansever insan benim gözümde pırlantadır, gözbebeğimdir, kimselere ne değişirim, ne satarım. Bunu böylece bilmeni isterim. Hele içinde bulunduğumuz koşullarda bu vatanı sevmeden hiç bir siyaset olmaz, olamaz, reddedilmiş, batıldır, akimdir, mahkumdur. Net ve kesin... Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Kaplan kardeşim, bak konuları bugünün şartları ile kısıtlama istersen. Biz burada en geniş kapsamdan bahsediyoruz. Geleceği de düşünerek konuşuyoruz. Gerek boşig dostumun gerekse benim yaptığımız açıklamaların yeterli olması lazım bu konuda. Bak seninle gel şöyle uzlaşalım: Bugünün dünya koşullarında milliyetçilik veya başka deyimle ulusalcılık vazgeçilmezdir, en önemli dinamiktir de, ona eyvallah diyelim. Bu tabii devrimcilik ilkesini geri plana itmez, itemez de, göreli olarak önemlidir dersin. Başabaş giderler, birbirinden güç alırlar dersin, olur. Buna varım, bugünün koşullarında halen ulusal bilinç çok önemli, hatta elzem, hatta vazgeçilmez, hatta yeri başka şeyle doldurulamaz önemde. Buna eyvallah. Ama zamandan, gündelikten, koşullardan sıyrılıp genel bir düşünce ifade etmek gerektiğinde devrimcilik en kapsamlı, en önemli, hepsinin üzerinde bir ilke olacaktır. Çünkü yeri ve zamanı geldiği, şartları oluştuğunda belki bir dünya toplumu kurulacak, bu şartların gelecekte oluşmayacağını nereden biliyorsun? Belki gelecekte farklı milletlerden bahsetmek bile söz konusu olmayacak. Bunun asla olamayacağını iddia edemezsin. Bunda lütfen uzlaşalım, vatanını, milletini seven vatanseverler, ister milliyetçi densin ister ulusalcı, benim için birinci önceliktedir, onlara kimsecikleri değişmeye hiç niyetim yoktur. Görüşlerimiz, inançlarımız ne olursa olsun, ne kadar farklı olursa olsun, vatansever insan benim gözümde pırlantadır, gözbebeğimdir, kimselere ne değişirim, ne satarım. Bunu böylece bilmeni isterim. Hele içinde bulunduğumuz koşullarda bu vatanı sevmeden hiç bir siyaset olmaz, olamaz, reddedilmiş, batıldır, akimdir, mahkumdur. Net ve kesin... Sanırım kendimi ifade edemedim ben devrim karşıtı değilim. Üstelik devrimde milliyetçilik gibi olmasa olmazdır, devrim istesekte istemesekte kendiliğinden oluşur diyorum. Milliyetçilik oluşurken devrimde kendiliğinden gelir bu olgular bir zincir halkası gibidir. Milliyetçilik ve Devrim insanlığın doğasında vardır. Fakat insanlık biterse bile devrim yinede devam eder anlaşamadığımız nokta belkide bu aradaki farktır... Milliyetçiliğin yok olmasını düşünmek hayalden öte değildir sevgili demir efe. Bu gün ve dün ülkemizde başımıza gelenlerin,karşı güçlerin milliyetçi duygularından kaynaklandığını unutmayalım.. Bu duygu insanın doğasında vardır bununla beraber devrimde insanın doğasında vardır. Daha önce söylediğim gibi; "Küreselleşen dünya, Sosyal bütünleşme, Dünyalıyız, Halkların kardeşliği, İnsan hakları" gibi süslü ve güzel kelimeler ile bizleri bu duygudan uzaklaştırıyorlar. Bizler bu duygudan(milliyetçilik) uzaklaştıkça kendileri bu duygulara daha fazla sahip çıkıyorlar. Ve sonucu ülkemizde görüyoruz! Halkların kardeşliği, İnsan hakları kimlere çalışıyor görüyoruz! Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Türkıye,nın ulus devlet yapısını,etnık yapıya döndürmek ısteyenlerın önündekı engel nedır?Atatürkcülük...Pekı kımler bu ulus devletle sorunludur.Etnısıte kavgası verenler.Yanı sımdı,Atatürk devrımcıydı dıyerek onun bu ulus devlet ılkesını etnık devlet ılkesınemı cevırmemız gerekıyor. Atatürk'ün nesını elestırmek ıcın can atılıyor kı elestırılemez dıyenler aynı yerde duranlar olarak tanımlanıyor.Nedır elestırmek ıstenılen sey? saygılarla Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Tekrar yazıyorum sebebini özetle ; Atatürk ilkeleri o zor dönemde milliyetçilik duygusundan kaynaklanmıştır o milliyetçilik duygusu diğer ilkelerin ortaya çıkmasında milli ihtiyaçların önde gelmesinden dolayı milliyetçiliğin büyük etkisi olmuştur diyorum. Kaplan; Mustafa Kemal'de ve kadrosunda, Var olangelen monarşik sistemin DEVRİLİP, Yerine Ulusal bir devletin kurulabileceğine dair "DEVRİMCİ" bir anlayış olmasaydı, Milliyetçilik var olabilir miydi? Devrimcilik olmadan, Milliyetçiliği inşa edemezdiniz... Toplumun değişime, devrime olan gereksinimi olmasaydı; Milliyetçilik gibi bir akım ortaya çıkabilir miydi? Daha nasıl ifade edebilirim ki bunu? Bugün bile çağımızın dünyasına baktığımızda milliyetçilik şart olmuştur.(Milliyetçiliğin açılımını size yapma gereği duymuyorum, bazı arkadaşlar milliyetçilikte kendilerini bu safta görmek istemiyorlar) Merak etme; Milliyetçiliğin/Ulusalcılığın ne anlama geldiğini son derece iyi biliyorum... Ve bir çok tartışmada, son derece Ulusalcı bir anlayışa sahip olduğumu da görmüşsündür... O değil de; Atatürk'ün Gençliğe Hitabesini bana mı hatırlatmak için yazdın, Gerçekten merak ettim... Devrim dediğimizde neyi algılıyoruz 1.hızlı ve köklü değişiklik. 2.İhtilal yani Toplum düzenini daha iyi duruma getirmek için şiddet kullanarak yapılan değişiklik. 1. Seçenekte doğanın kanunu olarak canlı cansız fark etmez değişmek zorundadır bunu kast etmiyoz zaten. 2. seçenkte ise Kitle halindeki bir toplumsal hareketile devrim gerçekleşir böylesi bir durumda da milliyetçilik devreye girer. Milliyetçiliğin olmadığı durumda devrim olamaz zaten? Hocam, sanırım sen "İhtilal" ile "İnkılap"ı çok fena halde karıştırdın. "İhtilal" dediğin şey "Devrim"in kendisi değil, bir aşamasıdır. Eski sistemin yıkılması aşamasıdır. Toplumun, topyekün kalkışması sürecidir. Onun ardından Devrim'in diğer aşaması; Yeni sistemin kurulduğu, yeniliklerin içselleştirildiği ve uygulandığı aşama gelir. "Milliyetçiğin olmadığı durumda Devrim olamaz" diye birşey yoktur. "Milliyetçi" olabilmeniz için, o dönemde, var olan Monarşi'yi yıkabilecek kadar Devrimci olmanız gerekirdi. Devrimci olmazsanız, Milliyetçiliği var edemezdiniz. Monarşi'nin yıkılması gerektiğini kavrayamazdınız. Milliyetçiliğin uygulanabileceğini kavrayamazdınız. Dolayısı ile eğer Devrimci olamazsanız, Milliyetçilik de olamazdı... Monarşi'nin yıkılabileceğine kafa yorabilen birisi, Demektir ki, Milliyetçiliği algılamadan önce İçerisinde bulunduğu sistemin yıkılabilir, devrilebilir bir sistem olduğunu sorgulamış ve kabul etmiştir... Bunu kabul ettikten sonra, yerine hangi sistemin konulabileceğinin farkına varmış, Toplumu bu yönde örgütlemiş, Toplumdaki birlik gereksinimini Milliyetçilik çerçevesinde yönlendirmiş, Ve sonuca ulaşmıştır... Milliyetçiliği ortaya çıkarmıştır... Korkma, Devrimciliğin daha önemli olduğunu söylemek, Milliyetçiliğe zarar vermez... Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Kaplan; Mustafa Kemal'de ve kadrosunda, Var olangelen monarşik sistemin DEVRİLİP, Yerine Ulusal bir devletin kurulabileceğine dair "DEVRİMCİ" bir anlayış olmasaydı, Milliyetçilik var olabilir miydi? * * Korkma, Devrimciliğin daha önemli olduğunu söylemek, Milliyetçiliğe zarar vermez... Devrimi algıladığımız şekil vardır dedim.. Gençliğe hitabeyi size değil, içerisindeki milliyetçilik ve devrimcilik ilkelerinin var olduğunu anlatan en güzel,en anlamlı sözleri olduğundan yazma gereği duydum. Ayrıca Devrimcilik mi Milliyetçilik mi diye tartışmanın gerksiz olduğunu düşünüyorum çünkü ikiside birbirini tamamlayan bütündür. ''Yumurtamı Tavuktan çıkar ,Tavukmu Yumurtadan'' gibi bir şey. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Devrimcilik bilinen insanlık tarihi kadar eskidir. Milliyetçilik formel haliyle 150 yıl önce ortaya çıkmış bir ideolojidir. Milliyetçilik kendinden önceki tüm muadil ideolojiler ve yaklaşımlar gibi ömrünü tamamlayacak, işlevini kaybedecek, ihtiyacı karşılayamayacak ve yerini daha modern bir ideolojiye bırakacaktır. Devrimcilik ise, insanlık tarih boyunca varolacaktır. Zira toplumsal gelişimin sonu yoktur. Ulus olarak, devlet olarak dünya içindeki konumunuz, ne kadar devrimci olduğunuzla belirlenir. Yani gelişime ne kadar ayak uydurduğunuzla. Tengeriin'in de altını çizdiği gibi milliyetçilik de bir devrimin sonucu dünyaya yayılmıştır. Fransız ihtilalinin ümmetçiliği reddeden anlayışı, milliyetçiliği doğurmuştur. Şimdi herkes devrimcilik ilkesinin öneminin altını çiziyor. Peki o halde, onyıllar boyu Atatürk ilkelerinin kapsadığı konularda hiçbir yeni yaklaşım, yeni fikir, yeni düşünce üretemeyen bir kesim neresindedir bu ilkelerin ? 70'lerden sonra bu ülkede Kemalizm adına hangi yeni fikir, hangi yeni yaklaşım ve hangi güncelleme üretilmiştir ? Yoktur. Bir liderin ideolojisini yaşatmak demek, o lideri ne kadar sevdiğiniz, ne kadar beğendiğiniz, ne kadar savunduğunuzu beyan etmek değildir tek başına. İlkeleri zenginleştirmek, geliştirmek ve çağın Türkiye'sinin ihtiyaçlarına en iyi alternatif olarak cevap verir halde tutmaktır. Olmayan da budur... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Devrimciliğe gelince... Osman Pamukoğlu Atatürkçülüğün canlı bir timsalidir. Gayri nizami harp anlayışına devrimci bir tarz getirmiştir. Kavramları kullanmak önemlidir. Kavramları yanlış kullanırsanız, anlatmak istediğinizi anlatamazsınız. Aksine iddia etmediğiniz bir şeyi iddia ediyormuş gibi görünürsünüz. Şimdi ben arkadaşımızın TSK'nın gayri nizami harp usulleri ile savaştığını iddia ettiğini düşünmüyorum. Gayri nizami harp kavramını, önleyici savaş kavramı yerine kullandığını düşünüyorum. Gayri nizami harp teknikleri, yani ; kundaklama, sabotaj, adam kaçırma, bombalı eylem, suikast, provakasyon. Osman Pamukoğlu'nun komutasındaki askerler ve subaylar bu taktiklerle mi savaşıyordu ? Osman Pamukoğlu hangi kitabında, hangi anılarında bu taktiklerle savaştığını beyan etmiştir ? Toplumda yankı uyandıracak, korku yaratacak suikastler düzenlemek. Adam kaçırmak. Çorum, Maraş, Gazi Mahallesi gibi provakasyonlar düzenlemek (Camilere bomba atılması, kahvehanelerin taranması, şehir sularının zehirlendiği haberinin yayılması ) Adam kaçırıp karşılığında fidye ya da başka ödünler istemek (esir değişimi vs). Sağa sola bomba yerleştirmek. Demiryollarını, fabrikaları, elektirik dağıtım şebekelerini, petrol boru hatlarını sabote etmek. Evlere ve işyerlerine yönelik kundaklama eylemleri düzenlemek. Yahu Osman Pamukoğlu bu eylemlerin hangi üzerine kafa yormuş da yaklaşımlar getirmiş. Kan Uykusu'nu defalarca izlemişimdir. Ve o belgeselde bir tek gayri nizami harp usulünden bile bahsedilmemektedir. Düzenli ordular gayri nizami harp usullerini kullanmaz. Gayri nizami harp usullerini kullanan birimler, düzenli orduya dahil değildir. Kime bağlı oldukları, kimin çıkarları için çalıştıkları, milli olup olmadıkları bile tartışmalıdır. TSK'nın gayri nizami harp usullerini kullandığı malum çevrelerin bir ithamıdır. TSK düzenli bir ordudur. O yüzden kullandığımız kavramlara özen gösterelim. Ve kavramların dikkatsiz kullanımıyla, anlatmak istediğimizden tamamen farklı anlamlar oluşmamasına dikkat edelim lütfen. Zira ben, Demirefe arkadaşımız değil de bu konuda düşüncelerini bilmediğim birisinden böyle bir söylem duysaydım bunu TSK'ya yönelik bir iftira ve haksızlık olarak kabul ederdim. TSK'nın bölgede gayri nizami harp usullerini uyguladığı hikayelerini yayınlayan yeterince terör örgütü yanlısı site var. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Madem bu konu sorun olacak, daha derli toplu şöyle ifade edeyim: Gayri nizami savaş usüllerini iyi çözümlemiş ve uygun karşı önlemler geliştirerek taktik alanda devrimsel bir yaklaşım sağlamıştır. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Ne kitabında nede yaptığı belgeselde kahraman astbuyalardan, uzman çavuşlardan ve askerlerden söz etmiyor. Bu imkansız, tam tersine hepsinden söz ediyor. Hem de defalarca kahramanlıklarından, özverilerinden bahsederek... Ne yani, şimdi gönüllü olarak Hakkari'ye atanmayı kabul ettiğini, oraya gittiğinde karakollara kapanmış ve bulundukları mevzileri korumaya çalışmakla yetinen, sık sık baskın yiyen birlikler bulduğunu, bu durumu kısa zamanda tersine çevirip birlikleri seyyar hale getirdiğini ve PKK ya ağır kayıplar verdirdiğini de mi inkar edeceksiniz? Bu kadir bilmezliğin en büyüğü ve en acısı olur, hiç bir şekilde kabul edemem. Siz Pamukoğlu'nun kitabını okumamış, ya kulaktan duymuş, ya şöyle bir göz atıp bırakmışsınız. Okuyup böyle konuşmak olası değildir... tugay komutanı helikopterle emniyetli yere gelir Osman Pamukoğlu 21 Ağustos 1993 te saat 02:00 de Çukurca Kazan vadisindeki bölüğümüze saldırı başladığını haber aldığında o günün şartlarında helikopterler gece uçamadığı için sabahın ilk ışıkları ile helikopterle olay yerine gitmiştir. Kazan köyüne giden vadide yaya ilerleyerek teröristleri çıplak gözle görecek mesafeye yaklaşmıştır. Emir komutayı aldıktan sonra üzerine RPG roketi fırlatılmış ve tüfek ateşi ile karşılık vererek bizzat çatışmıştır... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 nice isimsiz kahraman subaylarımız var onlara haksızlık yaptığını düşünüyorum. Ne kitabında nede yaptığı belgeselde kahraman astbuyalardan, uzman çavuşlardan ve askerlerden söz etmiyor. Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok" Osman Pamukoğlu: 1- “Tabur komutanı Binbaşı Erdal... Yarbay Ali... Her iki subay da aldıkları görevi ne pahasına olursa olsun yerine getirecek yaratılışa sahipti.” Sy:77 2- “Pilot yüzbaşı Ali mücadele boyunca gösterdiği kararlılık, cesaret ve sorumluluğu bu defa da üslendi.” Sy:95 3- “Saldırıya uğrayan timin daha fazla kayıp vermemesinin tek nedeni bu iki teğmenin kahramanca hareketleriydi.” Sy:97 4- “Yüzbaşı Şaban'ın o gece gösterdiği liderlik ve fedakarlığı insanlar hayallerinde bile anlayamaz.” Sy:109 5- “Yukarı ilk çıkan bölük komutanı üsteğmen Atila oldu, gözü kara ve yiğit bu subay en önde gidiyordu.” Sy:110 6- “Dağ ve komando taburunun 35 kiloluk çantaları ve silahları ile 30 kilometreyi şeytanın bile akıl erdiremeyeceği süratle geçmesi...” Sy:123 7- “Kolu (mermi ile) kırılan ve bizzat iki militanı vuran kahraman komutan başçavuş karakolu bırakamam diye tedaviye gitmemekte diretiyordu.” Sy:135 8- “Dilekli köylüleri sadece korucular değil, kadın ve çocuklar dahil olabilecek en iyi direnmeyi göstermişlerdi.” Sy:141 9- ”Yarı Türkçe yarı Kürtçe konuşan kadın: Kadınım diye beni koruculuğa kabul etmiyorlar, oğullarımın öcünü PKK dan alacağım dedi. Bize böyle cesur insanların elini öpmek düşer dedim” Sy:143 10- “Üsteğmene: Sen atmaca gibi çocuksun, bu av bir pençene az gelir dedim. Telefon açtı: Dağ temiz. Nasıl hareket ettin diye sordum. Bütün gece tırmandık. Karşılaştık.... Tebrik edip gözlerinizden öperim dedim. Sy:146 11- “2. taburu PKK lıların ihtiyar kurt dediği binbaşı Necmi taktik ve teknik bilgisiyle soğukkanlılıkla yönetiyordu.” Sy:171 12- “Karların içinde zirveye ilerleyen timlerin en önünde üsteğmen Garip vardı.” Sy:171 13- “İniş çok tehlikeliydi. Pilot Yarbay Sinan ben inerim dedi.” Sy:172 14- “Hedefi tanımlıyorum dedim. Üsteğmen Hakan beş dakika içinde mevziyi seri top atışlarıyla vurdu.” Sy:173 15- “Üsteğmen Garip ve Astsubay Kaşif yakın mesafeden vuruşarak zirveye ulaştılar.” Sy:174 16- “Teğmene el bombası atılmış, teğmen patlamadan el bombasını alıp atan PKKlının kafasına fırlatmış.” Sy:174 17- “Türk askeri harekat sırasında hastalanırsa söylemeyi ar ve utanç sayıyordu.” Sy:175 18- “Albay Necmettin ateş altında geçerek yaralı askeri alıp getirdi.” Sy:180 19- “Yüzbaşı Naim ne zaman uyur, ne zaman yemek yer hiç görmezdim.” Sy:218 20- “Askere sana izin veriyorum dedim. Haksızlık olur gidemem Allah iyi karşılamaz sağol komutanım dedi.” Sy:220 21- “Pilot Binbaşı Savaş, yüksek maharetiyle helikopteri indirmeyi başardı.” Sy:229 22- “Basılan kampta bir teğmen 20 metre mesafede elinde RPG bulunan PKK takım komutanı ile karşılaştı. Civa gibi bir hareketle law silahını kullanıp rakibini kömüre çevirdi.” Sy:236 23- “Haftalarca sıcak lokma, yatak görmeyen Hiçbir subay Astsubay ve erimden tek şikayet duymadım.” Sy:237 24- “Dört askerden biri, dağ keçisinin bile yapamayacağı bir atakla fırlayıp iki PKK lıyı vurdu.” Sy:237 25- “Tugaya: Çivisi çıkmış bu topraklarda canınızı ortaya koydunuz ve kazandınız dedim.” Sy:238 26- Aşırı atak ve gözü kara 4. tabur komutanı üsteğmen Vedat en önde kalbinin iki santim üzerinden vuruldu, ölmedi. Akabinde tabur hücuma kalktı, gırtlak gırtlağa girdiler. Sy:257 Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Türkıye,nın ulus devlet yapısını,etnık yapıya döndürmek ısteyenlerın önündekı engel nedır?Atatürkcülük...Pekı kımler bu ulus devletle sorunludur.Etnısıte kavgası verenler.Yanı sımdı,Atatürk devrımcıydı dıyerek onun bu ulus devlet ılkesını etnık devlet ılkesınemı cevırmemız gerekıyor. Atatürk'ün nesını elestırmek ıcın can atılıyor kı elestırılemez dıyenler aynı yerde duranlar olarak tanımlanıyor.Nedır elestırmek ıstenılen sey? saygılarla Tabii canim bundan sonra agzini acan herkes ulus devlet yerine etnik devlet istiyor olsun. Yarin emekciler dahi greve gitse birileri arkasinbda etnisyencilik arayacak. Bu matikla herhalde yillarden beri Alevi vatandaslarimizin haklarida gasp altinda. Allahim ne bu yaa. Nedir her lafi Atatürk'ün sirtindan söylemek? Ne zaman bu Atatürk sömürüsü sona erecek? Sizin istediginiz antidemokratik ve inkarcilik politikalari artik yürümüyor. Biraz önümüze bakalim. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Madem bu konu sorun olacak Bu konu önce de geçmişti, ne yalan söyleyeyim, ben sözlerimdeki sorunun ne olduğunu anlayamamıştım. Ancak şimdi anlayabildim, jeton köşeli olunca... Özeleştiri yapıyorum: Bu konuda Cyrano'nun haklı uyarısını bu zamana kadar anlayamamışım. Şimdi anladım ne demek istediğini ve uyarı için teşekkür ediyorum. Kıssadan hisse: Demek çok basit bir konuyu bile anlamak bazı durumlarda ve benim gibiler için oldukça zaman isteyebiliyor. Hisse iki: Zararın neresinden, ne zaman dönülse kardır... Alıntı
Φ YARASA Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Devrimcilik bilinen insanlık tarihi kadar eskidir. Milliyetçilik formel haliyle 150 yıl önce ortaya çıkmış bir ideolojidir. Milliyetçilik kendinden önceki tüm muadil ideolojiler ve yaklaşımlar gibi ömrünü tamamlayacak, işlevini kaybedecek, ihtiyacı karşılayamayacak ve yerini daha modern bir ideolojiye bırakacaktır. Devrimcilik ise, insanlık tarih boyunca varolacaktır. Zira toplumsal gelişimin sonu yoktur. Ulus olarak, devlet olarak dünya içindeki konumunuz, ne kadar devrimci olduğunuzla belirlenir. Yani gelişime ne kadar ayak uydurduğunuzla. Tengeriin'in de altını çizdiği gibi milliyetçilik de bir devrimin sonucu dünyaya yayılmıştır. Fransız ihtilalinin ümmetçiliği reddeden anlayışı, milliyetçiliği doğurmuştur. Şimdi herkes devrimcilik ilkesinin öneminin altını çiziyor. Peki o halde, onyıllar boyu Atatürk ilkelerinin kapsadığı konularda hiçbir yeni yaklaşım, yeni fikir, yeni düşünce üretemeyen bir kesim neresindedir bu ilkelerin ? 70'lerden sonra bu ülkede Kemalizm adına hangi yeni fikir, hangi yeni yaklaşım ve hangi güncelleme üretilmiştir ? Yoktur. Bir liderin ideolojisini yaşatmak demek, o lideri ne kadar sevdiğiniz, ne kadar beğendiğiniz, ne kadar savunduğunuzu beyan etmek değildir tek başına. İlkeleri zenginleştirmek, geliştirmek ve çağın Türkiye'sinin ihtiyaçlarına en iyi alternatif olarak cevap verir halde tutmaktır. Olmayan da budur... Çok çook güzel tespit ve özet. Teşekkürler Cyrano. Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Bu imkansız, tam tersine hepsinden söz ediyor. Hem de defalarca kahramanlıklarından, özverilerinden bahsederek... Ne yani, şimdi gönüllü olarak Hakkari'ye atanmayı kabul ettiğini, oraya gittiğinde karakollara kapanmış ve bulundukları mevzileri korumaya çalışmakla yetinen, sık sık baskın yiyen birlikler bulduğunu, bu durumu kısa zamanda tersine çevirip birlikleri seyyar hale getirdiğini ve PKK ya ağır kayıplar verdirdiğini de mi inkar edeceksiniz? Bu kadir bilmezliğin en büyüğü ve en acısı olur, hiç bir şekilde kabul edemem. Siz Pamukoğlu'nun kitabını okumamış, ya kulaktan duymuş, ya şöyle bir göz atıp bırakmışsınız. Okuyup böyle konuşmak olası değildir... Osman Pamukoğlu 21 Ağustos 1993 te saat 02:00 de Çukurca Kazan vadisindeki bölüğümüze saldırı başladığını haber aldığında o günün şartlarında helikopterler gece uçamadığı için sabahın ilk ışıkları ile helikopterle olay yerine gitmiştir. Kazan köyüne giden vadide yaya ilerleyerek teröristleri çıplak gözle görecek mesafeye yaklaşmıştır. Emir komutayı aldıktan sonra üzerine RPG roketi fırlatılmış ve tüfek ateşi ile karşılık vererek bizzat çatışmıştır... Sevgili demirefe adam kendine kitap yazmış elbette böyle şeyler yazacaktır her yazdığına inamak mümkünmüdür şimdi osman pamuk oğlu ben çatışmaya girmedim,telsizle müdahale ettim diyebilirmi? Çok uzak bir zaman değil 1993 yılı. 1993 yılında onula beraber görev yapmış insanlara raslaya bilirsiniz o dönemin astsubayları hala görevdeler...! Buzul dağlarında askerlere silahın dipçiklerini yakın demiş !dipçikler yakıldıktan sonra pkk nın yuvasında girilen çatışmalarda dipçiği yakılan silahla asker ne yapacak hiç düşünmüşmü? verceği şehitlerin hesabını verecekmiydi? Ayrıca o kadar kahraman birisiydi neden görevini uzatmadı? 2 yıl mecburi hizmetini yaptıktan sonra gitti? Sevgili demirefe benim ne Osman pamukoğlu ilenede asker ile bir sorunum yok beni rahatsız eden taraf kendilerini kahraman gösteren ve gerçek kahraman subayları gölgede bırkamlarıdır. Bu tür konular benim özellikle dikkatimi çeker özellikle 1993 yılında görev yapan rütbeliler ile görüştüm yazılanların hikaye olduğunu söylüyor... İstiyorsanız özelden görüşelim bilmek istediklerini o dönemi yaşayanlardan öğrenin. Saygılar. Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2010 Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok" Osman Pamukoğlu: . . . 26- Aşırı atak ve gözü kara 4. tabur komutanı üsteğmen Vedat en önde kalbinin iki santim üzerinden vuruldu, ölmedi. Akabinde tabur hücuma kalktı, gırtlak gırtlağa girdiler. Sy:257 Onca yazının içinde bile 1 defa astsubay geçiyor,1992 yılında kurulan jandarma Özel harekat Dağ komando Tugayının emrindeydi ve kritik noktalara J.Özel harekat giriyordu ve başarıların bir çoğunu j.Özel harekata aittir.Kaç defa ne yazarak söz etmiştir bu özel harekattan? İşte asıl kahraman Özel Harekatın başındaki gurup komutanıdır. Çünkü emir verildikten sonra bütün teknik,taktik,insiyatif ve emir komuta gurup komutanındaır ve gurubu ile beraber sıcak çatışmaya giriyor. Yani masa başında harita üzerinde, çadır içinde operasyon yönetmek kahramanlık değildir. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 her yazdığına inamak mümkünmüdür Mümkündür, çünkü yalan borcu yok. Şimdi ben hayatta ihtimal veremem ki Osman Pamukoğlu teröristleri görecek mesafeye sokulduğunu, üzerine RPG atıldığını ve tüfek ateşi ile karşılık verdiğini anlatsın, fakat bu anlattığı uydurma bir senaryo olsun. Böyle bir olasılık yoktur, olamaz. Yüzlerce tekzip alır insan, rezil olur, böyle bir şeyi yalan olarak kim uydurabilir? Sadece bu değil, tüm Hakkari haritasını belleğine yerleştirmek için riskli helikopter uçuşları ve mayın tehlikesine rağmen arazide cip keşifleri yapmıştır. Hiç şüphe yok, Osman Pamukoğlu görevini çok fazlasıyla ve fedakarane yerine getirmiştir. Tabii ki mücadele onun şahsına bağımlı bir şey değildi ve görevini tamamladıktan sonra yerini başka komutanlara bırakmıştır, bundan daha doğal ne olabilir? Görevini uzatsa bu sefer "görev kendi ile kaim sanıyor, başka adam yok sanıyor bu işi başaracak" diyecektiniz. Eleştiriye gelince bu ülkede mangallarda kül kalmaz. Eleştirilerini samimi ve dürüst bulmadım. Ben "engizek kartalı"nı filan tanımıyorum, ilk defa duydum. Bundan bana ne de bunu yazıyorsunuz? Peki Cevizoğlu Osman Pamukoğlu'nu konuk edip söyleşti mi? Hayır mı? Niye? Ona da sorsaydı ne soracaktıysa? Bir adam hiç bir şey yapmamış, taşın altına eli hiç girmemiştir, oturmuş ahkam kesiyordur, onun eleştirilmesini anlarım. Ama önemli işler başardığı herkes tarafından onaylanmış bir eylem adamı konuşuyor, susmuyor, anlatıyor, çaba gösteriyor diye eleştirildiğinde... Ben orada iyi niyet göremem. Yani o zaman mafya uzantıları ve bozuntuları mı kahramandı, gerçek kahramanlar onlar mı diyeceğiz, ne diyeceğiz? Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Kanımca Osman Pamukoğlu ile ilgili tartışma hem gereksiz hem mesnetsiz... Generallerin ne kadar büyük komutan oldukları, kahraman olup olmadıklarının ölçütü, ellerine silah alıp askerlerin en önünde çatışmaya girmek falan değildir. Hiçbir büyük komutan, mecbur kalmadıkça böyle bir eyleme girişmez. Vurulması, yaralanması, esir düşmesi gibi durumların emrindeki birlikler üzerinde maddi ve manevi olarak nasıl bir tahribat yapacağını bilir ve düşmana kendini öldürme, yaralama, esir alma gibi başarılar kazandırmaktan çekinir. Sadece çok zor durumlarda, askerlerin moralini düzeltmek için generaller ön saflara gelir. Osman Pamukoğlu ya da başka bir general, teröristelere karşı yürütülen bir operasyonda elinde silah, ön saflara gelip çatışmaya girse, orada yaralansa ordu tarafından taktir edilmez cezalandırılır. Rütbesi bile sökülebilir. Emrindeki askerlerin canını tehlikeye attığı, operasyona zarar verdiği ve hatta emre itaatsizlik ettiği için. Başsız kalan bir ordunun durumu malumdur. Ki zaten ne şekilde olursa olsun, karşısında teknolojik ve atış gücü olarak çok güçlü bir ordu olmadıkça, düşman gelip bir ordunun başındaki generali vurabiliyorsa, bu o generalin hata yaptığının göstergesi olur. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Bu konu önce de geçmişti, ne yalan söyleyeyim, ben sözlerimdeki sorunun ne olduğunu anlayamamıştım. O zaman da açıklamıştım, ancak insanlar gayri nizami harbin, ordunun konvansiyonel askeri taktiklerden farklı taktikler kullanması olduğu yanılgısına düşüyorlar. Gayri nizami harp cephe ilerisinde ya da cephe gerisinde evrensel savaş yasalarına aykırı savaş yöntemleridir. Şöyle örnek vereyim. İngiltere ve Almanya ikinci dünya savaşında iki düşman ülkedir. Hem İngilizler hem de Almanlar cephede kendilerine karşı savaşırken esir aldıkları düşman askerlerine bir suçlu değil esir muamelesi yaparlar. Çeşitli anlaşmalarla ilkeleri oluşturulan evrensel savaş yasaları uyarınca savaşta ele geçirilen bir düşman askeri cephede o ülkenin bin askerini öldürmüş bile olsa suçlu sayılamaz. Esir olarak kabul edilir ve öyle muamele görür. Ancak, gayri nizami harp usulleriyle savaşan düşman görevlileri yakalanınca ne olur (iki ülkenin de bu usulde faaliyet gösteren birimleri vardı) ? İdam edilirler. Yani, Almanya'da ya da İngiltere'de, kundaklama, adam kaçırma, suikast, provakasyon, sabotaj düzenleyen düşman casusları yakalanınca iki ülke de bunları idam etmiştir. Çünkü, gayri nizami harp usulleri, evrensel savaş yasalarına göre meşru değildir. Ve bu usulleri kullananlar kendi ülkelerinde ne rütbeye sahip olursa olsun, asker olsunlar olmasınlar, savaş yasalarına göre asker sayılmazlar. Suçlu kabul edilirler. Ona göre cezalandırılırlar. Ya da Osmanlı ordusu Lawrence'ı kimliği deşifre olduktan sonra yakalasaydı, savaş esiri muamelesi yapmazdı. Barış halinde, gayri nizami harp usulleriyle faaliyet gösteren birimlerin durumu; ülke içerisindeki tüm faaliyetleri suçtur. Devlet tarafından suçları örtbas edilebilir, işte yakalandıklarında yurtdışına kaçırılabilirler ama hukuki yanı değişmemektedir. Türkiye'de bu birim, soğuk savaş sırasında NATO tarafından, ülkeleri NATO çıkarlarına uygun çizgide tutmak için örgütlenmiştir. İktidar NATO yanlısı politikayı savunuyorsa, iktidarın muhaliflerine karşı faaliyet göstermiş, Ecevit örneğinde olduğu gibi iktidar NATO çıkarlarında politika çizgisinden uzaklaştığında ise, iktidarın kendisine karşı faaliyet göstermiştir. 90'lı yıllarda bu birimi Güneydoğu'da kullanmak gibi bir hata yapılmış ve neticesinde hem terör örgütünün taraftar kazanmasına yaramış hem de kontrolden çıkıp devletin başına bela olmuştur. Artı hangi ülkede olursa olsun, hangi zamanda olursa olsun, düzenli ordular, bu tür birimleri sevmez ve aralarında hep çatışma olur. Bu çatışmadan direk birbirine ateş etmeyi anlamayamayız ama sonunda buna varan örnekler de çoktur. İşte, SA'lar ve ardılı Gestapo ile Alman ordusu arasındaki mücadele gibi yabancı örneklerinin yanında, Türkiye'nin kurtuluş mücadelesindeki örnekleri de biliyoruz. Düzenli ordu ile, Çerkes Ethem, Demirci Mehmet Efe gibi gayri nizami harp birlikleri arasındaki mücadele ve neticesinde yaşananlar. Milli mücadele sırasında Anadolu'da İngilizler'in ve Saray'ın kışkırtmalarıyla başlayan gerici isyanları bastırırken Ethem Bey'in kullandığı yöntemler bir düzenli ordunun kullanamayacağı yöntemler idi. Örnek vermek gerekirse, bir yerde bir gerici isyan varsa, mutlaka oranın ağalarının parmağı olacağını bilen Ethem Bey, isyan bölgesine gittiğinde, oranın en zengin ağasının oğlunun, damadının kafasına silah dayayıpi ağadan isyanın elebaşlarından birini kendisine getirmesini istemek gibi yöntemler kullanmıştır. Yani değil düzenli orduların gayri nizami harp usullerini kullanması, kullananlarla aralarındaki ilişki hiç dostça olmamıştır. Sebebi de iki kurumun birbirine anti tez durumudur. Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Mümkündür, çünkü yalan borcu yok. Şimdi ben hayatta ihtimal veremem ki Osman Pamukoğlu teröristleri görecek mesafeye sokulduğunu, üzerine RPG atıldığını ve tüfek ateşi ile karşılık verdiğini anlatsın, fakat bu anlattığı uydurma bir senaryo olsun. Ben orada iyi niyet göremem. Yani o zaman mafya uzantıları ve bozuntuları mı kahramandı, gerçek kahramanlar onlar mı diyeceğiz, ne diyeceğiz? Kahraman ilan edilecekse Osman Pamukoğlundan Önceki ve sonraki komutanlarda kahramandı diyorum. Osman Pamukoğlu kötü bir komutandı demiyorum fakat diğerlerinden önde değildi demek istediğim. Özellikle 1992 yılında kurulan B timleri 1 subay haricinde diğerleri Astsubaylardan ve Uzman çavuşlardan oluşuyordu Hakkari ve kuzey ırakta bu timler destan yazmıştır. 1997 yılına kadar ele geçirilemeyen pkk nın yanlış hatırlamıyorsam zap kamplarını 1997 yılındaB timleri ve Tugayın komando birlikleri ele geçirmiştir. Eğer bir kahramanlık varsa 1997 yılında pkk nın kuzey ıraktaki kamplarını ele geçiren komutanlardır. Bunlara ister mafya deyin ister çete deyin. Bu konu üzerinde fazla yazmak istemiyorum ama lütfen asıl görmemiz gerekenleri görelim. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 düzenli orduların gayri nizami harp usullerini kullanması Konu benim açımdan çok iyi anlaşılmıştır, sorun kalmadı. Bu anlaşamazlık sorununun çıkmasını şuna benzetebilirim: Su buharını yoğuşturup suyu toplayan elemana kondansör denir. Buna elektronikten daha yaygın biçimde bilinen bir kelime olan kondansatör adının verildiğini söylediğimde terminoloji hatası yapmış olurum. Bu salt bir fonetik hata değil, iki elemanın benzer işlevler de görmesinden kaynaklanmaktadır. Biri su buharını, biri elektrik yükünü geniş yüzeyler üzerinde toplamaktadır. Fakat gerçekte işlev olarak aralarında bir alaka yoktur. PKK ya karşı gayri nizami harp yürüten, örneğin Hizbullah olabilir. Bu da gösteriyor ki teknik terminolojide belli bir anlam yüklenmiş, kapsamı tanımlanmış, belirlenmiş kavramları kendi anladığım veya sözlük anlamı ile anlamlandırmak yanlış sonuçlara götürüyor. Gayri nizami harp tekniklerini anlatan temel kitaplar Osman Pamukoğlu'na göre: 1- Halk Savaşının Temel Taktikleri yazar: Mao Zedung. 2. Gerilla Nedir? yazar: Alberto Bayo. 3. Şehir Gerillası El Kitabı yazar: Carlos Marighella. 4. 365. Gün yazar: Adını vermediği bir Amerikalı doktorun Vietnam anıları. Şimdi ayrıca sayın kaplan, bu durumda mafya veya çete diye Kuzey Irak PKK kamplarını ele geçirenlere demediğim açık. Bir tek Osman Pamukoğlu kahramandı, gerisi hava civaydı diye bir şey demediğim, böyle bir şeyi zaten diyemeyeceğimin, demenin hiç kimseye bir yarar sağlamayacağı, hatta herkese zarar vereceğinin, çünkü böyle bir durumun asla söz konusu olma olasılığının bulunamayacağı da son derece açık olması lazım. Bence Osman Pamukoğlu'nun mevcut bir partiye girmesi bekleniyordu, o zamana kadar el üstünde tutuluyordu, kendisi parti kurunca bu aleyhtarlıklar ortaya çıktı. Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Bence Osman Pamukoğlu'nun mevcut bir partiye girmesi bekleniyordu, o zamana kadar el üstünde tutuluyordu, kendisi parti kurunca bu aleyhtarlıklar ortaya çıktı. [/font] Sevgili dostum diğer komutanlar kötüdür demedin benim Osman Pamukoğluna kötüdür demediğim gibi...Bu konulara benim kadar hassas olduğunuda biliyorum. yalnız benim söylediğim diğer komutanlardan hiç bir farkı yoktu olmadığı gibi daha iyi komutanlar vardı diyorum. Bu kanıya da ne Osaman Pamukoğlunun nede başkasının kitabını okuyarak vardım. Birde ben hiç bir yerde duymadım Osman Pamukoğlu şu partiye girsin diye.El üstünde tutulduğunuda sizden duydum. Çıkardığı bir kitap ve yoğun şehitlerin olduğu dönemde tv lere çıkıp yorum yaparken insanlar tanıdı... Parti kurdu bakalım kaç oy alacak ,siz gerçekten inanıyormusunuz buna ? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2010 tutulduğunuda sizden duydum. Çok az şey duymuşsunuz... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.