Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Atatürk'ü eleştirmek mi? Bu çok komik... Atatürk'ü eleştirmek, beğenmemek mi dediniz? O bana düşmez. Ben ne olduğumu, haddimi bilirim... Birisi dogma mı demişti ? asla değişmeyeceği kabul edilen mutlak değerleri kabul eden, bu bilgilerin mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan anlayışa dogmatizm denir Wikipedia Tabi bir insan, dogmatizmi sadece dini inançlara özgür bir şey sanarsa, yaklaşımının dogmatizmin önde gideni olduğunu farketmez Atatürkçünün ise gerçeği sahtesi olmaz. Bizim toplumumuz bir bunun ayrıdına varamadı. Atatürk'ün kendisi de Atatürkçülüğün timsali olamaz. Çünkü Atatürkçülük önce gökte levhi mahfuzda filan yazılıp belirlenip, sonra Atatürk görevlendirilip yeryüzüne inip bunu uygulamaya başlamamıştır. Atatürkçülük Atatürk'ün zihninde de belli bir süreçte, belli koşullarda şekillenmiş, olgunlaşmıştır. Atatürkçülük adlı ideolojik, felsefi, ekonomik ya da politik bir görüş yoktur. Diğer bir deyişle, teorisyeninin Atatürk olduğu bir ideoloji yoktur. Atatürk harika bir lider, bir asker ve siyasetçidir. Ancak bir teorisyen değildir. Atatürkçülük dediğimiz şey, dünyada çeşitli filozoflar, teorisyenler tarafından oluşturulan ilkelerin bir kısmıdır. Türkiye'de siyasal olarak bu ilkeleri bir arada uygulayan ve savunan kişi Atatürk ve onun hareketi olduğu için bu ilkelerin toplamına Atatürkçülük denir. Şöyle açıklayayım, 1920'lerin dünyasında Prusya milliyetçiliği, Amerikan Milliyetçiliği, Fransız milliyetçiliği gibi çeşitli milliyetçilik akımları düşünce dünyasında kendi tezleriyle temsil edilmekte, tartışılmakta idi. Milleti tarif ederken, vatandaşlığı temel esas olarak kabul eden, milleti bir arada tutan en büyük bağın vatandaşlık bağı olduğunu savunan, vatandaşlık dışında, ırk ve din ortaklığı gibi alternatif faktörleri birinci planda tutmayan Fransız milliyetçi görüşü, Atatürk tarafından benimsendi. Zira, oldukça zengin bir etnik çeşitliliğe sahip Türkiye için en uygun yaklaşım buydu. Ve en modern olanı da. İşte biz bu Fransız milliyetçiliğine, Türkiye'de Atatürk milliyetçiliği diyoruz. Atatürk askeri mücadelesi sırasında, zaferden sonra yeni devletin kuruluşunda benimsenecek ve uygulanacak ilkeleri belirlerken geniş okumalar, araştırmalar yapmış, bu ilkelerle yönetilen ülkelerin durumunu incelemiş ve bunun sonucunda bugün Atatürkçülük diye andığımız ilkeleri benimsemiştir. Benimsediği bu ilkelerin, bizim topraklarımızda nasıl uygulanacağı konusunda araçlar geliştirmiştir. Dolayısıyla bir kişi, Atatürkçülüğün, sorgulanamaz, eleştirilemez, değiştirilemez olduğunu savunuyorsa, onun zihnindeki "Atatürkçülük" sadece bir dogmadır. Zira bu tam olarak dogmatizmin karşılığıdır. Zaten böyle dogmatik yaklaşımlar yüzünden, Atatürkçülük, Türkiye'de bir hayalet gibi olmuştur. Vardır ama tarif edilememektedir. Çünkü dogmatik yaklaşımlar sonucunda, Atatürk'ün 1920'lerde benimsediği evrensel ideolojiler ve görüşlerin yine evrensel gelişimiyle desteklenememiş, geliştirilememiştir. Oysa Atatürk bu ilke ve görüşleri benimserken, o tarihe kadar var olan evrensel birikimden faydalanmıştı. Ancak bu ilkeler ve görüşlerin gelişimi, evrensel olarak o tarihten sonra durmadı. Sabitlenip üzerinde kafa yorulmaz, geliştirilmez hale gelmedi. Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Sağır sultan duydu sevgili cyranao .. 16 Mart'ta Gezmiş ve Aslan Şarkışla'da yakalandı. Gezmişte STEN tabanca, Aslan'da el bombaları vardı ve Rus yapımı değillerdi. Oysa gazetelere, "Rus yapımı silahlarla yakalandılar" diye servis yapılmıştı. İdeolojiyi yıpratmamak için yine önemli noktaları yazmayarak 2 Mart 1997 - Pazar tarihli sabah gazetesinde Savaş Süzalın kaleme aldığı yazısı. "Dışişlerinde CIAKöstebeği"Yıllarca Rusya hesabına çalışan CIA ajanı "Köstebek" lakaplı Ames, hapiste yazdığı kitapta "Türk dışişlerinden birçok yetkiliyi satın aldıklarını" öne sürdü. Savaş Süzal yazıyor Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA'nın sırlarını 2.5 milyon dolara Rusya'ya sattığı tespit edilerek, ömürboyu hapis cezasına çarptırılan "Köstebek" lakaplı Aldrich Ames'ın kaleme aldığı kitapta, casusun Türkiye'deki günleriyle ilgili şok itiraflara yer verildi. Ames, Ankara'da görevli olduğu 1960'lı yılların sonlarında, DEV-GENÇ içinde Deniz Gezmiş'e yakın bir öğrenci ile bir Türk Dışişleri görevlisini para karşılığı kendileri için çalıştıklarını ileri sürdü. Amerika'da piyasaya çıkan "Bir Casusun itirafları: Aldrich Ames'in Gerçek Hikayesi" adlı kitapta Ames ayrıca, Türk istihbarat birimleri ile telefonların dinlenmesi konusunda birlikte çalıştıklarını, Çekoslovakya'nın işgalini sanki Türkler protesto ediyormuş gibi sağa sola afişler yapıştırdıklarını belirtiyor. Ankara günleri 1968 yılında CIA ajanı Aldrich Ames, Ankara'ya Türk-Amerikan Operasyon ve Lojistik Komutanlığı'na (TUSOLOG) Amerikan Hava Kuvvetleri'nin sivil bir personeli maskesi altında tayin oldu. Türk dışişlerinde çalışan bir yetkili ve karısı ile yakın ilişki kurduğunu söyleyen Ames, Türk görevli ile birlikte balık avı, yelken ve pikniklere giderek samimiyeti arttırdığını ifade etti. Yeteri kadar samimiyet kurduktan sonra Ames, yetkiliye kendi işinden şikayet ederek, tutarlı bir rapor hazırlamak için elinde yeterli bilgi olmadığını söyledi. Adı açıklanmayan dışişleri görevlisi ne tür bilgiye ihtiyacı olduğunu sorduğu zaman, Ames, Sovyet askeri istihabarat tahminleri konusunda Türk istihbaratının bilgisinin ne olduğunu öğrenmek istediğini söyledi. Türk Dışişleri görevlisi önce olumlu yanıt vermezken, birkaç gün sonra elinde Ames'in istediği bilgilerle çıkıp geldi ve Aldrich Ames'in iddiasına göre; "Türk Dışişleri görevlisine bir miktar para verip iş tamamen ticari bir çizgiye oturtuldu." CIA neler yapmış İki yıllık görev süresi dolmasına rağmen CIA, Aldrich Ames'in görev süresini bir altı ay daha uzattı. Bu tarihlerde Ankara'ya CIA istasyon şefi olarak Dewey Clarridge tayin edildi ve Ames'ten Ankara'daki Sovyet ajanlarından birkaçını kendi taraflarına çekmesini istedi. Ancak Ames bu talimatı yerine getirmeyince Clarridge, bu kez Ames'e çok kötü bir sicil tuttu. Daha sonra Ames Rusça öğrenerek, Sovyet işleriyle ilgili önemli bir birime atandı. Aldrich Ames, maddi sıkıntı içinde bulunan Türk istihbarat birimlerine telefonları dinlemek için 500 bin dolar değerinde aygıt verip eğittiklerini karşılığında da Türk istihbarat birimlerinin Sovyet sefaretini dinleyip kaydettikleri bir bantın kopyasını Amerikalılara verdiklerini vurguladı. Köstebek örgüt içinde Ames o tarihlerin en büyük öğrenci örgütü DEV-GENÇ'in içine de sızmayı başardı. Ankara'da görevli bir Amerikalı profesör, DEV-GENÇ liderlerinden Deniz Gezmiş'e yakın ve kendisi ile birlikte yaşayan eski bir güzellik kraliçesi ve aynı zamanda öğrenci olan bir genç kızın, Aldrich Ames ile tanışmasını sağladı. Genç kıza kendisini Amerikalı bir diplomat olarak tanıtan Ames, kız ve arkadaşlarının tutuklanıp işkence görmemelerini sağlayabileceğini ancak karşılığında DEV-GENÇ'in planlarını bilmesi gerektiğini belirtti. Ames, daha sonra DEV-GENÇ'in planları ve yardım gibi vaadlerle genç kıza yalan söylediğini kabul ediyor. Tanışma sonrası Aldrich Ames, genç kıza içinde 75 Amerikan doları bulunan bir zarf verdi. Ertesi hafta da genç kızla buluşan CIA ajanı, araba ile üniversite çevresinde dolaşarak, genç kızdan, DEV-GENÇ'teki arkadaşlarının isimlerini, düzenlenecek toplatıların yeri ve zamanı hakkında bilgi aldı. Ames, bu bilgileri, Ankara'da görevli CIA istasyon şefine, buradan da aynı bilgiler Türk istihbarat birimlerine aktarılıyordu. Ancak Amerikalıları şaşırtan konu, DEV-GENÇ içinde çeşitli kaynakları bulunan Türk istihbarat birimlerinin CIA bilgilerine pek önem vermemeleriydi. Ames, aynı kızla bir kaç kez daha buluştuktan sonra öğrenci kıza 200 dolarlık bir zarf daha vererek ilişkisini kestiğini belirtiyor. DEV-GENÇ liderlerinden Deniz Gezmiş daha sonra yakalanıp, banka soygunu ve güvenlik kuvvetleri ile silahlı çatışmaya girme suçlarından hüküm giyerek 1972 yılı Mayıs ayında iki arkadaşı ile birlikte idam edilmişti. SAVAŞ SÜZAL 2 Mart 1997 SABAH Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Birisi dogma mı demişti ? asla değişmeyeceği kabul edilen mutlak değerleri kabul eden, bu bilgilerin mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan anlayışa dogmatizm denir * * * Zaten böyle dogmatik yaklaşımlar yüzünden, Atatürkçülük, Türkiye'de bir hayalet gibi olmuştur. Vardır ama tarif edilememektedir. Çünkü dogmatik yaklaşımlar sonucunda, Atatürk'ün 1920'lerde benimsediği evrensel ideolojiler ve görüşlerin yine evrensel gelişimiyle desteklenememiş, geliştirilememiştir. Oysa Atatürk bu ilke ve görüşleri benimserken, o tarihe kadar var olan evrensel birikimden faydalanmıştı. Ancak bu ilkeler ve görüşlerin gelişimi, evrensel olarak o tarihten sonra durmadı. Sabitlenip üzerinde kafa yorulmaz, geliştirilmez hale gelmedi. Cyrano, benim bu konu ile ilgili olarak savunduğum birşey vardır; Fakat hani "Rejim Karşıtı" olarak mimlenmemek için çok da dile getiremiyorum... Çünkü birden "Atatürkçülük Düşmanı" ilan edilebilirsiniz... Şu var ki, eğer 20nci yüzyılın en olağan, en çağdaş ve Türkiye'de en uygulanabilir siyasi ve toplumsal modeli (diyelim ki) gerçekten Monarşi ya da Meşruti Monarşi olsaydı Kanımca Mustafa Kemal, Ulusalcı bir ilke edinmezdi. Yani çağon gerçekliğine yönelirdi. Bunu şu biçimde de yorumlayabiliriz: Diyelim ki 100 yıl sonra çağın en uygulanabilir, en çağdaş modeli Sosyalizm benzeri bir model olacaksa Ve toplumlar artık ona yönelmişlerse; Mustafa Kemal eğer o dönemde yaşıyor olsaydı, o yapıya yönelirdi. Bunun yanında, dediğin gibi, "Atatürk İlkeleri" dediğimiz ilkeler ne Mustafa Kemal'in ortaya attığı ilkelerdir, Ne de ideolojik bir yanları vardır... Ahmet Taner Kışlalı bu konuda; Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran 'Müdafaa-i Hukuk' örgütlenmesinin, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonraki siyasal yönü ve yine bu partinin devamı niteliğinde CHF'nin programı olması bakımından ideolojik bir yönü olduğunu kabul eder. Fakat bana kalırsa, her ne kadar Kışlalı'nın söz üzerine söz söylemek haddim değilse de (ki söylediğini yanlış ifade etmiş de olabilirim), Atatürkçülük dediğimiz şey "İdeoloji" olmaktan öte bir "İlkeler Bütünü" ya da bir "Duruş"tur... Hem kendisinden önceki felsefi, siyasi ve toplumsal fikirlerden ve süreçlerden etkilenmiş bir kimsenin Türkiye'de ortaya koyduğu, Hem de Türk Toplumu'nun Kurtuluş Mücadelesi sürecinde kendi olgunlaştırdığı ilkelerdir. İzmir'in İşgali'nin ardından Lozan'a kadarki süreçte, bu ilkelerin temellerini, toplumun direnişinde ve mücadelesinde görebilirsiniz. O yüzden "Atatürk İlkeleri" dediğimiz ilkeler, sadece Atatürk'e de mal edilemez. Zaten Atatürk bile kendisine mal etmemiştir hiçbir zaman. Her söylevinde "Biz" diyerek ifade etmiştir, millere mal etmiştir. Ayrıca Atatürk İlkeleri dediğimiz ilkeler; Doktrinler ya da Dogmalar gibi değişime tamamen kapalı veya İdeolojiler gibi kısmen kapalı olarak tanımlayabileceğim yapıda değildir. Mesela "Devrimcilik" ilkesi, bütünüyle değişime açık ve değişimi benimseyen bir ilkedir. "Cumhuriyetçilik" ilkesi de aynı biçimdedir; Toplumun iradesini yansıtır... Diğer ilkelerde aynı biçimde, değişime kapalı ilkeler değillerdir... Değişim ile uyumlu ilkelerdir... O yüzden kesinlikle statükocu/muhafazakar/durağan bir yapısı da yoktur. Bence bunlardan da öte Atatürk İlkeleri dediğimiz ilkeler "Gerçekçi"dir. Romantik ya da Fantastik değildir. Çok farklı bir örnek vereyim: Diyelim ki bir yüzyıl sonra, Anadolu'da yaşayan bu Ulus'un gerçekleştirebileceği toplumsal yapı ve siyasal gerçeklik, Kaçınılmaz ve Çağdaş bir biçimde "Başkanlık" sistemi olacaktır. Faraza diyorum bunu elbette ki, örnek olarak söylüyorum. Mustafa Kemal eğer o dönemde yaşasaydı, bir Önder olarak toplum için en uygun ve en gerçekçi yapı bu olacak ise O yapıya karar verirdi. Burada şöyle bir şey ortaya çıkıyor: Tamam, ölmüş-gitmiş kişiler ve çokta olmuş olaylar için Tarih Bilimi'nde "Ya şöyle olsaydı, ya böyle olsaydı!" denilemez ama Şunu düşünmemiz gerekiyor: "Eğer Mustafa Kemal yüz yıl sonra, o örnek verdiğim başkanlık sisteminin çağın siyasi ve toplumsal kaçınılmaz gerçekliği olarak ortaya çıktığı dönemde yaşıyor olsaydı, Ve başkanlık sistemini ideal görseydi; Biz, Atatürkçülüğü ideoloji veya doktrin olarak gören kimseler olarak nasıl algılardık? Atatürk'e rağmen Atatürkçü olup, statükoya mı yönelirdik?" Şuna benziyor bu: Hani bugün sokaklarda cübbeli, cebinde misvaklı insanlar görüyoruz. Ve Muhammed Peygamber'i 1500 yıl öncesi Arabistan'ının Devrimci/Yenilikçi bir kişiliği olarak tanımlayan kişiler olarak şu yorumu yapıyoruz; "Bu adamlar güya Muhammed Peygamber gibi yaşamaya çalışıyorlar ama Muhammed Peygamber bugün yaşasaydı, takım elbise giyer ve diş fırçası kullanırdı." Çünkü çağın gereği budur... Atatürk de böyledir bana göre. Çağın gerçekliklerine göre hareket etmiş. Ve bir sürü kitap yazmış olmasına ve hatta Türk Devrimi'nin sürecini anlatan Nutuk'u kaleme almış olmasına karşın Bir tane bile "İdeolojik" bir kitap yazmamıştır. "Medeni Bilgiler Kitabı" bile ideolojik bir kitap olmaktan öte, Kavramları tanıtmayı amaçlayan bir kitap özelliğindedir mesela... O yüzden Atatürk'ü eleştiremeyeceğimizi düşünen insanlara-kişilere, Kusura bakmasınlar ama katıla katıla gülüyorum. Çünkü Atatürk, belki de eleştiriye en açık insanlardan birisidir bu konuda. Çünkü eleştirilemeyecek hiçbir ifade bırakmamıştır geride. "Gerçekleri söylemekten korkmayın" demiştir... "En gerçek yol gösterici Bilimdir" demiştir... Daha ne desin? Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Elestirmek,yanlis yapilan bir uygulamaya,söylenen söze,yazilan bir yaziya yöneltilen karsit olmasada irdeleyici tavirdir.Atatürk'ü elestirmek eger onun kendi döneminde birseyleri yanlis yaptigi zehabina kapilanlar icin muhakkak ki demokratik bir haktir.Buna karsin onun yanlis mi dogrumu yaptigi veya neden öyle yaptigi tartisilir.Atatürk'ü elestirmeye kalkmadan önce onun devrimleri nicin yaptigini, yapma geregi duydugunu iyice incelemek gerekir.Eger 100 yil sonraki dünya ve Türkiye sartlarinda o sartlara uyulmasi gerekirken ve Atatürk'ün de 100 yil sonra yasadigini düsünerek bu sartlara uymadigi zaman onu muhakkak ki elestirmek en tabii olanidir.Ama 90 yil önceki sartlara göre yapmis oldugu calismalari bugünün sartlarina endeksleyip Atatürk'ü elestirmeye kalkanlara karsi olanlara gülmek ne kadar gercekcilik olur onu bilemiyorum.Ama ille de neden olmasin Atatürk'üde elestirilerimize dahil etmeliyiz yaklasimi varsa o da artik onu elestirme hevesinde olanlari bagliyor. Bence Atatürk'te elestirilecek birseyler bulanlarin dayandiklari alanlar Kürtcülük,Osmanlicilik,Dincilik alanlaridir.Bunun disinda Atatürk'ün, yasadigi dönemin sartlarina göre üniter ve cagdas bir Türkiye'nin temellerini atmis olan bir önder olarak Türkiye'nin tarihinde yerini almistir. Atatürk'ün elestirisini yapmayi demokratik bir acilim olarak görenler bence Atatürk'ü degil Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulus felsefesini elestirmenin kapisini acmaktalar. saygilarla Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Şimdi ; Şimdi dostum sana bu soruları sordum. Yani, daha önceki iletilerinde iddia ettiğin, yanlış olduğunu söylediğim de "çokbilmişlik" dediğin ithamları sordum. Öyle ya insan iddia ettiği şeyler hakkında dayanak gösterebilmeli. Ben beklerdim ki bu ithamlara bir kaynak gösteresin. Fakat ateşli bir şekilde savunduğun ithamlara herhangi bir kaynak gösteremediğin gibi, ithamlarla alakasız bir yazıyı buraya copy-paste ederek altına alakasız bir "kaynak" yazarak bir ileti yazmışsın Copy-paste ettiğin yazı da yukarıdaki ithamlar gibi, uydurma ve yalanlardan ibaret bir yazı; DENİZ GEZMİŞ'iN PARKASI AMERİKALI'LARDAN MI ALINMIŞTI? 4 Amerikalı'nın kaçırılması da senaryoydu. Amerikalılar DET-18 adı verilen casusluk merkezinde çalışıyorlardı. Bunlar çok iyi eğitim görmüşlerdi, kaçırılmaları imkansızdı. Kaçırıldığı iddia edilen askerlarin aileleri Türkiye'ye getirildiklerinde eşlerinin sağ oldukları teminatı verilmişti, hatta kurtarılacakları gün bile söylenmişti. Deniz Gezmiş GLADYO'nun kullandığı bir elemandır. Kendini bilerek kullandırdı. 68 kuşağının bazıları kullanıldı o dönemde. Görevlilere Deniz'in adı verilerek parlatıldı. Atatürk'ü reddediyordu. Öğrenci temsilcisi olduğu için, rektörlüğü işgalden Celal Doğan'la yargılanırken mahkemede,"Yaşasın Türk ve Kürtlerin kardeşliği" diye bağıran Deniz Gezmiştir. Leyla Zana'nın bugün söylediği sözleri dün Deniz Gezmiş söylüyordu. Dünün komunisti denilen Deniz bugün yaşasaydı ne olurdu? Yaşasaydı yaşamlarını nasıl devam ettireceklerdi? Yaptıklarını görmezden gelip kahramanca savunmak doğru değil. Deniz Gezmiş kendini bilerek kullandırmış, sonra da çöpe atılmıştır. Yaşasaydı Atatürkçü denilen ama eski SSCB hayranı olanların mitinglerine katılır mıydı, kendini feda eden GLADYO elemanı Deniz Gezmiş…” Not : Bu mail çok ilginç ayrıntılar içerdiği için yayınlandı. Doğru olma ihtimali yüksek yerler var. Doğru olmadığını düşündüklerimiz de, sadece sabit düşünceye kilitlenmeme açısından farklı görüşü özgürce yayınlıyoruz. -http://www.denizgezmis.name.tr – Kendi kaynaklarından ve adresinden alınmıştır… Kendilerinin de not olarak düştüğü gibi ‘’ Doğru olma ihtimali yüksek yerler var.’’ Deniyor Kendileri bunu kaynak göstermişken, sizin bu bir uydurmadır, senaryodur, böyle bir kitap yoktur demenizin mantığını anlamış değilim. Ayrıca; Konu hakkında her duyduğumu ablilerimin söylediğini doğru kabul edip yazmıyorum. Üstelik her kaynağı da doğru kabul etmiyorum.(en azından kendi kaynaklarından çıkardığım sonca göre yol çizerim) Şimdi böyle bir mantık çıkıyor sizden İddia ettiklerine karşı sizden dayanak isteyeyim. Örn: • Deniz gezmiş yakalanırken elinde silah arkadaşında el bombası varmıydı, bu silahı kime karşı kullanmak için kullanmak için almıştı? • Son nefesinde bile‘Yaşasın Marksizm-Leninizmin ‘yüce’ ideolojisi diyen Deniz Gezmiş ve onun gibi insanların elinde orak –çekiç bayraklarının olmamasını düşünebiliyormuşsun. • Konu İstanbul Üniversitesinın işgal edilmesi sırasında Türk bayrağının olmaması iddiası.o zaman siz var diyorsanız siz kanıtlayın bizde doğrusunu öğrenmiş olalım. • O dönemde yazdığınız sözleri deniz gezmişin söylediğini nereden çıkardınız bunlarda yalandan ve uydurmadan sözlerdir diyorum bunu nasıl kanıtlayacaksın madem kanıt istiyorsun sen nasıl bir kaynak göstereceksin bana? kendi okuduğun internet haberlerini mi ? Ve vunu gibi çıkmaz sorular ile zaman kaybetmeyelim yeter ki kör ideolojiye bağlanmayalım ve gerçekleri görelim. Ben ne Deniz gezmişlerin ne de Mustafa Pehlivan oğullarının idamlarını haklı görmüyorum.yalnız dediğim şudur ki bu insanlar KULLANILDI….Bu kadar basit. Elbette bu insan ölümü hak etmediler fakat bir bir yanlışı değerlendirirken tarafsız olalım,gerçeği görelim bu haksızlık Türk insanına yapıldı diyelim. Üç kişi haksız yere astılar diyerek bırakın karşı düşünceleri, aynı yolda can veren diğer yol arkadaşları haklı asılmış gibi olmuyor mu? Deniz gezmiş ve arkadaşlarının yaptıkları suçları siz bile kabul ederken,kendi yoldaşlarından bile bir çok insan suçsuz yere asılmadı mı ? Yazıyorsak bütün idam edilenleri yazalım sorunda bu zaten. Bu gün dağlarda 8-10 yıl kalmış beklide yüzlerce masum insanın kanına girmiş teröristler pişman değilim demelerine rağmen serbest bırakılıp üstelik maddi ve manevi yardımlar yapılırken yine 35-40 bin insanın katilini bile beslerken o insanların idam edilmesi kabul edilir değil elbet. Söylediğim tek şey bu insanlar kullanıldılar.. Menfaat ve çıkar sağlayanlar haricinde bunu bir çoğu kabul ediyor zaten. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 bir insan, dogmatizmi sadece dini inançlara özgür bir şey sanarsa Bazı insanlar başkaları hakkında bu kadar kestirme yargılara nasıl varabiliyorlar hayret ediyorum. Ben Atatürk'ü eleştirmiyorum kardeşim, çapımın buna yetmeyeceğini düşünüyorum. Eleştirecek olana ise bir şey demiyorum, buyursun eleştirsin. Biz de cevap veririz. Belki de veremeyiz, arkadaş haklı çıkar, olabilir yani... Bir deneyin bakalım hele, çekinmeyin! Senin ayrıdına varamadığımı iddia ettiğin dini dogmalar ise bu hakkı asla ve asla tanımıyor. İnsanlar biraz ağızlarından çıkanı kulakları ile de duysalar çok iyi olur. Benim Atatürkçülük anlayışım ile dini dogmaların arasında hiç bir kıyas olamaz, böyle bir kıyasa girişmek bile baştan mahkumdur, söz konusu bile edilemez. Dogmalar her yerde, hatta bilimde bile vardır. Genetik keşfedildiğinde bilimciler bilinen genetik kodlama dışında bir mekanizmaya sahip hiç bir canlı olmadığı konusunu "santral dogma" diye adlandırıp meydan okudular. Bir tek insan, bilinen genetik mekanizmaya, -(yani sitozin, guanin, adenin ve timin dört bazı ile kodlanan genetik)- sahip olmayan bir tek canlı keşfederse bu dogmayı yıkabilecekti. Bu dogma halen yıkılamamıştır ve dünya yüzünde yaşayan bir canlının keşfi yoluyla yıkılamayacağı %99,99 kesinleşti. Uzaylılar tarafından ziyaret edilirsek belki yıkılma ihtimali var. Şimdi santral dogmanın halen yıkılamamış oluşu ve yıkılması için çok küçük olasılıklar oluşu kimin kabahati? Buyrun yıkın kardeşim, orada duruyor, korunaksız, kimse yıkanı yakarım, asarım, etlerini kebap edip bir daha et giydirir bir daha yakarım demiyor! Sadece dini dogmalardan ibaret sanmak ha? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Atatürkçülük dediğimiz şey "İdeoloji" olmaktan öte bir "İlkeler Bütünü" Şimdi benim anlamadığım ben Atatürkçülük bir ideolojidir dedim mi be yav? Alınma boşig, sana söylemiyorum da tartışmanın devamını senin iletin üzerinden yürütüyorum, eminim sakıncası yoktur. Atatürk kendi deyimiyle "muasır medeniyet seviyesini" hedef göstermiştir. Yani zaten bilinen, olan bir şeyi hedef göstermiştir. Muasır medeniyet dünyada yok, onu siz icat edin dünyadan önce dememiştir. Karl Marx öyle yapmamıştır. Dünyada henüz olmayan bir şeyi hedef göstermiştir. O yüzden Marksizm bir ideolojidir. Atatürk'ün böyle bir ideoloji kitabı yoktur. Nutuk bir ideoloji kitabı değildir. Yani illa Atatürk'ü eleştirecek bir şey bulmamı istiyorsanız, bulurum, Atatürk filan çarpmaz beni. Örneğin niye başka yıldızlara gitmeyi hedef göstermedi diyebilirim. "Fen ve sanayide öyle ileri gidin ki, başka yıldızları ilk siz keşfedin" diyebilirdi, dememiş! Eğer biz başka yıldızlara gitmeyi başarırsak Atatürk bunu öngörmemişti deyip Atatürkçülüğü varsın dünyada bırakalım, razıyım. İlla yıldızlara da Atatürkçülüğü taşıyacağız diye bir iddiam yok! Yeter ki Atatürk'ün gösterdiği hedefe ulaşmakla kalmayıp, onun hedeflerini aşalım, dünyanın bir numaralı süperi olalım! Atatürk'ün ruhu "bunlar da abarttı ha!" diyecek değil ya! Tam tersine onu aşmış, geride bırakmış olmamızdan memnun olacağı kesin! Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Şimdi benim anlamadığım ben Atatürkçülük bir ideolojidir dedim mi be yav? Alınma boşig, sana söylemiyorum da tartışmanın devamını senin iletin üzerinden yürütüyorum, eminim sakıncası yoktur. Yok DemirEfe alınmadım, merak etme. Hatta bence zevkli bir tartışma; Çünkü Atatürkçülüğü bu forumda ilk defa böyle ciddi tartışıyoruz Cyrano'nun ve senin sayende. Bir gerginlik var mı bilemem ama ben en azından bu konuda düşündüğüm şeyi hem ifade etmek olanağı buldum, Hem de bu ifade ettiğim şey doğrultusunda Cyrano'dan da bir eleştiri gelirse Yanlışlamak veya doğrulamak olanağı bulacağım. Ve bunun ne kadar önemli olduğunu anlatamam bile... Atatürk kendi deyimiyle "muasır medeniyet seviyesini" hedef göstermiştir. Yani zaten bilinen, olan bir şeyi hedef göstermiştir. Muasır medeniyet dünyada yok, onu siz icat edin dünyadan önce dememiştir. Karl Marx öyle yapmamıştır. Dünyada henüz olmayan bir şeyi hedef göstermiştir. O yüzden Marksizm bir ideolojidir. Atatürk'ün böyle bir ideoloji kitabı yoktur. Nutuk bir ideoloji kitabı değildir. Yani illa Atatürk'ü eleştirecek bir şey bulmamı istiyorsanız, bulurum, Atatürk filan çarpmaz beni. Örneğin niye başka yıldızlara gitmeyi hedef göstermedi diyebilirim. "Fen ve sanayide öyle ileri gidin ki, başka yıldızları ilk siz keşfedin" diyebilirdi, dememiş! Eğer biz başka yıldızlara gitmeyi başarırsak Atatürk bunu öngörmemişti deyip Atatürkçülüğü varsın dünyada bırakalım, razıyım. İlla yıldızlara da Atatürkçülüğü taşıyacağız diye bir iddiam yok! Yeter ki Atatürk'ün gösterdiği hedefe ulaşmakla kalmayıp, onun hedeflerini aşalım, dünyanın bir numaralı süperi olalım! Atatürk'ün ruhu "bunlar da abarttı ha!" diyecek değil ya! Tam tersine onu aşmış, geride bırakmış olmamızdan memnun olacağı kesin! Evet, bende yaklaşık olarak böyle tanımlıyorum Atatürkçülüğü... Özellikle "Çağdaş Medeniyetler Seviyesi" tümcesi, Atatürkçülüğün şifresi gibidir... Çağdaş olan, ideal olan, uygulanabilir olan, gerçekçi ve bilimsel olan ne ise o... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 "Çağdaş Medeniyetler Seviyesi" Elbette sevgili dostum... Yani dünya bir uygarlık düzeyine gelmiş, işte örneğin, bunun için gelişmiş bazı yapılar var, laiklik gelişip skolastik bataklığından çıkılmış, demokrasi uygulanamasa da bir ideal olarak belirmiş, insan hakları büyük ölçüde oluşmuş, o da tam sağlanamasa bile ilkeleri benimsenmeye başlamış, bilim insanlığın tek rehberi kabul edilmiş, tüm bu gelişmeler oluyor, gelişiyor. Atatürk bu treni kaçırmamamız, o trenin son vagonuna atlamamız gerektiğini söylüyor. Türk ulusunun çağdaş dünyanın bir üyesi yapılması gerektiğini hedef gösteriyor. Yani dünyaya Kemalizmi yayın, tüm dünyayı Kemalist yapın filan demiyor. Ama Marx öyle demiyor yani. Tüm dünyanın kendi geliştirdiği ideoloji etrafında enternasyonali kuracağını belirtiyor, bu hedefi gösteriyor. Muhammed de böyle yapıyor. Tüm dünyanın müslüman olması hedefini gösteriyor. Kuran'da hedef açıkça "yeryüzünde din Allah'ın dini oluncaya kadar savaş"tır. O yüzden Marksizm ve Muhammedilik birer ideolojidir. Atatürkçülük bir dünya görüşü, bir açılım ve vizyondur. Tabii ki objektif, akılcı, gerçekçi olan Atatürkçülüktür. Devletlerin ideolojiler ile yönetilmesi diktatörlükler, acılar, savaşlar ve felaketlerden başka bir şey getirmez... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2010 Cyrano, benim bu konu ile ilgili olarak savunduğum birşey vardır; Fakat hani "Rejim Karşıtı" olarak mimlenmemek için çok da dile getiremiyorum... Çünkü birden "Atatürkçülük Düşmanı" ilan edilebilirsiniz... İşte bunlara pek takılmamak gerekiyor. "İlan edilmek"de kriter ilan edenin niteliğidir. 90 yıl sonra Atatürkçülüğün sorgulanamsı, eleştirilmesi, değerlendirilmesini "Atatürkçülük düşmanı" olarak niteleyecek kişi veya kişilerin kimi ne olarak ilan ettiği pek önemli değildir. Zira böyle mantıklar yüzünden, Kemalizm Türkiye'de artık sadece birşeyleri reddetmek ve birşeylere karşı olmaktan ibaret gibi görünür oldu. Karşı oldukları veya reddettiklerinin, kabul edilmesi gerekip gerekmediğinden bahsetmiyorum. Reddettiklerine alternatif yeni bir yaklaşım yok. "her sorunun cevabı Nutuk'ta" şeklindeki yaklaşım gibi. Şu var ki, eğer 20nci yüzyılın en olağan, en çağdaş ve Türkiye'de en uygulanabilir siyasi ve toplumsal modeli (diyelim ki) gerçekten Monarşi ya da Meşruti Monarşi olsaydı Kanımca Mustafa Kemal, Ulusalcı bir ilke edinmezdi. Yani çağon gerçekliğine yönelirdi. Bunu şu biçimde de yorumlayabiliriz: Diyelim ki 100 yıl sonra çağın en uygulanabilir, en çağdaş modeli Sosyalizm benzeri bir model olacaksa Ve toplumlar artık ona yönelmişlerse; Mustafa Kemal eğer o dönemde yaşıyor olsaydı, o yapıya yönelirdi. Elbette. Kabul edilen ilkeler 1920'lerde dünya ve Türkiye konjonktürü göz önüne alınarak benimsenmiştir. Yine bu topicte sözü geçmişti; mesela Atatürk'ün sosyalist modele yaklaşımı. İyi, yararlı bir model olduğu ancak, Türkiye'nin ekonomik ve kültürel yapısının böyle bir modele uygun olmadığı, bu modelin uygulanması için gelişim gerektiği şeklindedir yaklaşımı. Atatürk ve arkadaşları daha önce meşruti monarşi için mücadele vermiş insanlar. Fakat meşrutiyetten sonra yaşanan gelişmeler meşruti monarşinin Türkiye'yi ileri götürebilecek bir model olmadığı izlenimi edindiği için Atatürk, cumhuriyet rejimini benimsemiştir. Türkiye için en ideal rejimin bu olduğuna karar vermiştir. Bunun yanında, dediğin gibi, "Atatürk İlkeleri" dediğimiz ilkeler ne Mustafa Kemal'in ortaya attığı ilkelerdir, Ne de ideolojik bir yanları vardır... İdeolojik yanları vardır. Ancak benimsenen bu ideolojilerin, ideoloğu ya da teorisyeni Atatürk değildir. Fransız Milliyetçiliği bir ideolojidir. Fransız İhtilali ile Jakobenler'in ilkelerini oluşturduğu bu ideoloji Atatürk tarafından benimsenmiştir. Cermen kabilelerinden gelmeyi esas alan Prusya Milliyetçiliği, Avrupa göçmeni beyaz olmayı esas alan Amerikan Milliyetçiliği vs gibi çeşitli ideolojiler arasında benimsediği, kendi hedef ve amaçlarına uygun olduğunu düşündüğü ideolojidir. Devletçilik bir ideolojidir. Türkiye'de 1920'lerde benimsenen, Avrupa'da ancak ikinci dünya savaşından sonra benimsenen bir ideolojidir. Sosyal Devlet modeli, devletçi ideolojinin ürünüdür. Devletin ekonomik alanda, düzenleyici ve yaratıcı olarak bulunmasını savunur. Serbest piyasada tekelleşmenin devlet zoruyla engellenmesini savunur. Serbest piyasada rekabetin sınırsız bir hürriyete sahip olamayacağını, rekabete devletin bazı sınırlamalar ve düzenlemeler getirmesi gerektiğini savunur. Vs vs... Atatürk ve hareketinin benimsediği evrensel ideolojiler. Ancak bu ideolojiler 1920'lerdeki haliyle kalmadı. O günden beri, tartışılıyor, geliştiriliyor. Peki Türkiye'nin kurucu ilkelerini belirleyen bu ideolojilere, Türkiye'den yapılan bir katkı var mı 90 yıl boyunca ? Nasıl olsun ki ? Türk toplumu bunların ne olduğunu bile bilmiyor. Halkçılık = halkı sevme. Devletçilik =devleti sevme. Laiklik =din işleriyle devlet işlerini birbirinden ayırma. Milliyetçilik= milletini sevme. Budur Atatürk ilkeleri hakkında bildikleri. Yeğeniniz, oğlunuz, kızınız, kardeşiniz öğrenci tanıdığınız sorun alacağınız yanıt bu olur. Eğer o öğrenci ilgili bir alanda üniversite eğitimi almazsa ya da kendi okumalarıyla bilgi dağarcığını geliştirmezse hayat boyu Atatürk ilkeleri hakkında bildiği bu kadar olacaktır. Ahmet Taner Kışlalı bu konuda; Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran 'Müdafaa-i Hukuk' örgütlenmesinin, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonraki siyasal yönü ve yine bu partinin devamı niteliğinde CHF'nin programı olması bakımından ideolojik bir yönü olduğunu kabul eder. Fakat bana kalırsa, her ne kadar Kışlalı'nın söz üzerine söz söylemek haddim değilse de (ki söylediğini yanlış ifade etmiş de olabilirim), Atatürkçülük dediğimiz şey "İdeoloji" olmaktan öte bir "İlkeler Bütünü" ya da bir "Duruş"tur... Hem kendisinden önceki felsefi, siyasi ve toplumsal fikirlerden ve süreçlerden etkilenmiş bir kimsenin Türkiye'de ortaya koyduğu, Hem de Türk Toplumu'nun Kurtuluş Mücadelesi sürecinde kendi olgunlaştırdığı ilkelerdir. İzmir'in İşgali'nin ardından Lozan'a kadarki süreçte, bu ilkelerin temellerini, toplumun direnişinde ve mücadelesinde görebilirsiniz. O yüzden "Atatürk İlkeleri" dediğimiz ilkeler, sadece Atatürk'e de mal edilemez. Zaten Atatürk bile kendisine mal etmemiştir hiçbir zaman. Her söylevinde "Biz" diyerek ifade etmiştir, millere mal etmiştir. Ayrıca Atatürk İlkeleri dediğimiz ilkeler; Doktrinler ya da Dogmalar gibi değişime tamamen kapalı veya İdeolojiler gibi kısmen kapalı olarak tanımlayabileceğim yapıda değildir. Mesela "Devrimcilik" ilkesi, bütünüyle değişime açık ve değişimi benimseyen bir ilkedir. "Cumhuriyetçilik" ilkesi de aynı biçimdedir; Toplumun iradesini yansıtır... Diğer ilkelerde aynı biçimde, değişime kapalı ilkeler değillerdir... Değişim ile uyumlu ilkelerdir... O yüzden kesinlikle statükocu/muhafazakar/durağan bir yapısı da yoktur. Bence bunlardan da öte Atatürk İlkeleri dediğimiz ilkeler "Gerçekçi"dir. Romantik ya da Fantastik değildir. Çok farklı bir örnek vereyim: Diyelim ki bir yüzyıl sonra, Anadolu'da yaşayan bu Ulus'un gerçekleştirebileceği toplumsal yapı ve siyasal gerçeklik, Kaçınılmaz ve Çağdaş bir biçimde "Başkanlık" sistemi olacaktır. Faraza diyorum bunu elbette ki, örnek olarak söylüyorum. Mustafa Kemal eğer o dönemde yaşasaydı, bir Önder olarak toplum için en uygun ve en gerçekçi yapı bu olacak ise O yapıya karar verirdi. Burada şöyle bir şey ortaya çıkıyor: Tamam, ölmüş-gitmiş kişiler ve çokta olmuş olaylar için Tarih Bilimi'nde "Ya şöyle olsaydı, ya böyle olsaydı!" denilemez ama Şunu düşünmemiz gerekiyor: "Eğer Mustafa Kemal yüz yıl sonra, o örnek verdiğim başkanlık sisteminin çağın siyasi ve toplumsal kaçınılmaz gerçekliği olarak ortaya çıktığı dönemde yaşıyor olsaydı, Ve başkanlık sistemini ideal görseydi; Biz, Atatürkçülüğü ideoloji veya doktrin olarak gören kimseler olarak nasıl algılardık? Atatürk'e rağmen Atatürkçü olup, statükoya mı yönelirdik?" Şuna benziyor bu: Hani bugün sokaklarda cübbeli, cebinde misvaklı insanlar görüyoruz. Ve Muhammed Peygamber'i 1500 yıl öncesi Arabistan'ının Devrimci/Yenilikçi bir kişiliği olarak tanımlayan kişiler olarak şu yorumu yapıyoruz; "Bu adamlar güya Muhammed Peygamber gibi yaşamaya çalışıyorlar ama Muhammed Peygamber bugün yaşasaydı, takım elbise giyer ve diş fırçası kullanırdı." Çünkü çağın gereği budur... Atatürk de böyledir bana göre. Çağın gerçekliklerine göre hareket etmiş. Ve bir sürü kitap yazmış olmasına ve hatta Türk Devrimi'nin sürecini anlatan Nutuk'u kaleme almış olmasına karşın Bir tane bile "İdeolojik" bir kitap yazmamıştır. "Medeni Bilgiler Kitabı" bile ideolojik bir kitap olmaktan öte, Kavramları tanıtmayı amaçlayan bir kitap özelliğindedir mesela... O yüzden Atatürk'ü eleştiremeyeceğimizi düşünen insanlara-kişilere, Kusura bakmasınlar ama katıla katıla gülüyorum. Çünkü Atatürk, belki de eleştiriye en açık insanlardan birisidir bu konuda. Çünkü eleştirilemeyecek hiçbir ifade bırakmamıştır geride. "Gerçekleri söylemekten korkmayın" demiştir... "En gerçek yol gösterici Bilimdir" demiştir... Daha ne desin? Dostum dedim ya "Herşeyin cevabı Nutuk'ta var" şeklinde bir yaklaşım duyabiliyorsak, karşımızda dogmatizm var demektir. Her ülkenin kurucu ilkeleri vardır. Kimi ülkelerin kuruluşunda benimsenen ilkeler ve ideolojiler kendi süreçlerinde yaratılmıştır. Kimi ülkeler ise, kuruluşlarında evrensel ideolojilerin bir kısmını benimsemiştir. Türkiye'nin kuruluşu ikincisine tekabül eder. Zira, Türkiye Cumhuriyet'inin kuruluşuna kadar olan süreç çok kısadır. Jöntürkler'den başlayıp, Kemalistlere kadar olan bir zaman aralığıdır. Osmanlı'nın bağrında yüzyıllar boyu gelişip, olgunlaşan kendi ideolojisini üreten bir Türk düşünce hayatı ve mücadelesi yoktur. Olmamıştır. İdeolojiler uzun düşünce hayatı ve mücadeleler sonucunda ortaya çıkar. Altında yüzyıllar boyunca oluşturulan bir altyapı zenginlik vardır. Osmanlı'da ise, Tanzimat sonrası batı ülkelerine eğitim için giden gençlerin, orada gördükleri ve etkilendikleri fikirleri kendi topraklarında imparatorluğu kurtarmak amacıyla uygulamak için yola çıkmalarıyla başlar. Tabi, o etkilendikleri fikirler ve uygulamaların hangi altyapı, hangi devrimler, hangi gelişmeler, hangi mücadeleler sonucunda gerçekleştiğin, oluştuğunu çözümleme fırsatları olmadığı için "meşrutiyet ilan edilirse her sorun çözülür, imparatorluk kurtulur" düşüncesine kapılmışlardır. Mesela bir ülkede feodallerin gücü kırılıp, mülksüzleştirildikten sonra, meşruti monarşinin durumu ile, feodallerin olduğu gibi durduğu bir ülkede meşruti monarşinin durumu arasındaki farkı anlamaları mümkün olmamıştır. Yani, müttefik feodal beyleri olmayan, yani gücü olmayan bir kralın seyreltilmiş yetkileriyle ulusu bir arada tutan bir sembol olarak tahtta oturması ile, hHem dini, hem de müttefiki feodal unsurlar ile gücü elinde tutan bir padişahın yetkilerinin seyreltilerek sadece bir sembol olacağını beklemenin ne kadar tutarsız olduğunu görememişlerdir. Çünkü altyapısı olmayan bir düşün hayatıdır. Dolayısıyla yeni ideolojiler ve ilkeler üretememiştir. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2010 Tabi, o etkilendikleri fikirler ve uygulamaların hangi altyapı, hangi devrimler, hangi gelişmeler, hangi mücadeleler sonucunda gerçekleştiğin, oluştuğunu çözümleme fırsatları olmadığı için "meşrutiyet ilan edilirse her sorun çözülür, imparatorluk kurtulur" düşüncesine kapılmışlardır. Mesela bir ülkede feodallerin gücü kırılıp, mülksüzleştirildikten sonra, meşruti monarşinin durumu ile, feodallerin olduğu gibi durduğu bir ülkede meşruti monarşinin durumu arasındaki farkı anlamaları mümkün olmamıştır. Yani, müttefik feodal beyleri olmayan, yani gücü olmayan bir kralın seyreltilmiş yetkileriyle ulusu bir arada tutan bir sembol olarak tahtta oturması ile, hHem dini, hem de müttefiki feodal unsurlar ile gücü elinde tutan bir padişahın yetkilerinin seyreltilerek sadece bir sembol olacağını beklemenin ne kadar tutarsız olduğunu görememişlerdir. Çünkü altyapısı olmayan bir düşün hayatıdır. Dolayısıyla yeni ideolojiler ve ilkeler üretememiştir. Söylediklerin konusunda farklı düşünmüyoruz dostum. Teşekkürler katkıların için... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2010 Her şeyin cevabının Nutuk'ta olduğu söylemi siyasal bilgiler fakültesinde yazılmış bir doktora tezi değil ki olamayacağı açıklanmaya girişilsin. Bu olsa olsa heyecanla söylenmiş bir kanaat belirtme ifadesidir. Her şeyin cevabının olduğu bir kaynak yok ki zaten, Nutuk olsun. Örneğin bir protonun kaç kuarktan oluştuğu sorusunun cevabı Nutuk'ta yok! Das Kapital' de de yok, Kuran'da da yok... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2010 Atatürk'ün ön gördügü deger ve ilkeleri tartismak,Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulus felsefesini tartismakla es anlamlidir.Kimse dün ve bugünün arkasina saklanmasin.Dün dündü bugünde bugündür diyenler bugün iktidarda olan zihniyettir.Onlarda Atatürk'ü tartismadan öte gelmis gecmis olarak görenlerdir. saygilarla Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Atatürk'ün ön gördügü deger ve ilkeleri tartismak,Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulus felsefesini tartismakla es anlamlidir.Kimse dün ve bugünün arkasina saklanmasin.Dün dündü bugünde bugündür diyenler bugün iktidarda olan zihniyettir.Onlarda Atatürk'ü tartismadan öte gelmis gecmis olarak görenlerdir. saygilarla Politika; Atatürk'ün öngördüğü ilkeleri ve sistemi çürütmek için eleştirmiyoruz... O ilkeleri ve sistemi geliştirmek için, yapıcı olmak için eleştiriyoruz... Hiçbir sistem, durağan hali ile sorunsuz bir özellik gösteremez. Eninde sonunda sorunlar, çıkmazlar ortaya çıkar. Ve bunlar, o sistemi düzenleyerek, eleştirerek halledilir. Bunu Mustafa Kemal Atatürk bile yapmıştır. Tek Parti iktidarıyken, iki kere, başarısız olduğu halde Çok Partili Düzen denemesi yapmıştır. Fakat toplum henüz hazır olmadığı için ister istemez Tek Parti iktidarını sürdürmüştür. Ne yapalım şimdi; Tek Parti iktidarına mı oynayalım? Biz Atatürkçülüğü yıkmak için uğraşmıyoruz; Zira Atatürkçülük, yıkılabilecek bir düşünce dizgesi değildir. Evrensel değerler ile ortaya çıkmış, yoğrulmuştur; Gerçeklikler ile yoğrulmuştur; Değişime açıktır... Ayrıca bizi, iktidarın kafa yapısı ile bir tuttuğun için teessüf ederim... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Ayrıca bizi, iktidarın kafa yapısı ile bir tuttuğun için teessüf ederim... Yo, etme, ben etmiyorum. Politika dostumuz samimidir, inanıyorum. Ortam endişe etmek için fazlasıyla uyarıcı, haklıdır. Bu iktidarın değirmenine damla bile damlatmaktan rahatsız olurum. O yüzden aslında bu tartışmaların yeri ve zamanı değil. Beton gibi, kaya gibi, çelik gibi Atatürkçü olma zamanı... Ne derlerse desinler, vız gelir, tırıs geçer. Ölene kadar, açtığı aydınlık yolda can verene kadar Atatürk! O kadar! Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Ulus Devletin ortadan kaldirilip,etnisiteye dayali bir devlet yapisinin olusturulmasinin savasinin verildigi,yarginin, dis güclerin kontrolündeki hükümetin eline gecmesinin yasalastirilmaya calisildigi,muhalefetin entrika ve komplolarla safdisi birakilmasinin denemelerinin yapildigi,ulusalci güclerin sahte belgelerle tutuklandigi bu ortamda Atatürk'ü elestirmeye kalkismak,iktidarda olan zihniyetin ekmegine yag sürmek anlamina geldigini, cok güvendigimiz kisilerin bilmemesi mümkün degildir.Onbinlerce vatan evladinin vermis oldugu kurtulus savasini anlamsiz kilma anlamina gelen bu tarz yaklasimlara ödün verilmesi o savasta kanlarini bu topraklar icin akitmis olanlara karsi bir cephedir. Tabii ki tek partiye oynamayacagiz ama 8 yildir Milli Irade kavraminin arkasina siginmis bir tek parti dönemi yasamaktayiz.Demokrasinin rafa kaldirildigi,"Tramvay olarak kullanildigi"bir dönemde Atatürk'e sarilmak yerine onu elestirmeye kalkismak bence Atatürk'ün hitap ettigi genclige hic yakismamaktadir. 30 bin kisinin katili olan kisinin hala bastaci edildigi ülkemizde bu ülkenin birlik ve bütünlügü icin hayatlarini feda etmis olanlari elestirmek o birlik ve bütünlüge karsi olanlari sevindirir sadece. Eger yazilarimda maksadimi asmisim gibi bir anlam varsa bunun icin Atatürkcü olan arkadaslardan özür dilerim. saygilarla Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Ulus Devletin ortadan kaldirilip,etnisiteye dayali bir devlet yapisinin olusturulmasinin savasinin verildigi,yarginin, dis güclerin kontrolündeki hükümetin eline gecmesinin yasalastirilmaya calisildigi,muhalefetin entrika ve komplolarla safdisi birakilmasinin denemelerinin yapildigi,ulusalci güclerin sahte belgelerle tutuklandigi bu ortamda Atatürk'ü elestirmeye kalkismak,iktidarda olan zihniyetin ekmegine yag sürmek anlamina geldigini, cok güvendigimiz kisilerin bilmemesi mümkün degildir.Onbinlerce vatan evladinin vermis oldugu kurtulus savasini anlamsiz kilma anlamina gelen bu tarz yaklasimlara ödün verilmesi o savasta kanlarini bu topraklar icin akitmis olanlara karsi bir cephedir. Tabii ki tek partiye oynamayacagiz ama 8 yildir Milli Irade kavraminin arkasina siginmis bir tek parti dönemi yasamaktayiz.Demokrasinin rafa kaldirildigi,"Tramvay olarak kullanildigi"bir dönemde Atatürk'e sarilmak yerine onu elestirmeye kalkismak bence Atatürk'ün hitap ettigi genclige hic yakismamaktadir. 30 bin kisinin katili olan kisinin hala bastaci edildigi ülkemizde bu ülkenin birlik ve bütünlügü icin hayatlarini feda etmis olanlari elestirmek o birlik ve bütünlüge karsi olanlari sevindirir sadece. Eger yazilarimda maksadimi asmisim gibi bir anlam varsa bunun icin Atatürkcü olan arkadaslardan özür dilerim. saygilarla Politika; Şimdi bak "Vatansever"liğe oynayarak, olayı dramatize etmemelisin. Kimsenin vatan sevgisini, kimseninkiyle kıyaslayamam, haddim değil; Fakat emin ol ki bu vatanı ve Atatürkçülüğü, en az senin sevdiğin kadar seviyorum, Bunu eleştiri konusu yapmam bile... Yazdığın bu yazı bana şunu hatırlattı: Ülkemizde ne yazık ki gerek devlet kanalı ile olsun, gerek provakasyonlar sonucu olsun İnsana yönelik olumsuz olayla gerçekleşiyor. Bunun karşısında, bu forumda da görebileceğin üzere, sürekli devlete çamur atan; Devletten başka kimsede sorumluluk ve suçluluk arayamayan bir zihniyet ortaya çıkıyor... Ve bu zihniyet bunu, Hümanizme, demokrasiye, çağdaşlığa sığınarak yapıyor. Olayları romantize ve dramatize ediyorlar, biliyorsunuz, okuyorsunuz işte forumda... Onların reklamını yapıyorlar... Biz ise çıkıp, tek sorumlunun devlet olmadığını söylediğimizde, O insanlar çıkıp bizi "Faşist" ve "Irkçı" olmakla suçluyorlar birden bire... Neden? Çünkü; Onların kafasındaki "Tek suçlu devlettir" karabasanını yok ediyoruz. Onların sindiremedikleri gerçeklikleri koyuyoruz ortaya. Onların kavrayamadıkları ve kavrayamadıklarını farkettiklerinde itiraf edemedikleri bilgileri veriyoruz. Toplumsal gerçeklikleri kafalarına çakıyoruz; Sindiremiyorlar. Olumsuzluklarını yazdığımızda "Irkçı / Faşist" oluyoruz... Onlar savunduklarında "Demokrat" oluyorlar... Yani birden bire mahkum ediliyoruz... Anlaşılmadan... Şimdi senin yaptığında buna benziyor. Atatürk'ü eleştirmek demek, Atatürk'e saldırmak demek değildir. Merak etme, bu ülkede henüz kimse Atatürk'ü yıkabilecek kadar edinime ve gelişmişliğe sahip değil. Henüz Atatürk'ü yıkabilecek gelişmişlik düzeyinde de değiliz ne yazık ki: O düzey sanırım en azından bir yüzyıl sonra ortaya çıkabilecek, bilemiyorum... Sen hiç, bu forumda bile Atatürk'e yönelik ciddi, şöyle ele avuca gelir, dayanağı olan, "Ya hu, bu, hakikaten bir eleştiri!" dedirten tek bir ifadeye rastladın mı Atatürk'ü yargılamak kaygısında olanlarda? Topluma bakalım: Toplumda rastladın mı? Hayır... Bugün de Atatürk'ü eleştirmek O'na zarar vermez. Çünkü eleştiri dediğimiz şey, her zaman "Yapıcı" niteliktedir. Eğer bir söylem yapıcı değilse, eleştiri değildir; Yargılamaktır... Yine çevremize dikkat edersen, İnsanlar temelde ikiye ayrılıyor; 1- Provakatif tavır sergileyenler 2- Yapıcı olanlar Provakatif tavır sergileyenler: Ortaya hiçbir kuram, bilgi, veri ortaya koymadan, eleştirmek adı altına doğrudan yargılayan ve "Ahanda bak bu yanlış" demekten öteye gidemeyen; yani yapıcı olamayan, yanlışladığı şeyin doğrusunu tanımlayamayan, doğrusunun nasıl olması gerektiğini kendisi bile bilmeyen ve söylemek istediklerini sürekli provake eden, sürekli dramatize ve romantize eden bir tavır halindeler... İşte bak onları, Atatürkçülüğü Yargılamakla ve Yıkmaya Çalışmakla suçlayabilirsin. Çünkü zaten yapıcı değillerdir. Sadece Atatürkçülüğü değil, habire dillendirdikleri insani değerleri de yıkıcı niteliktedirler; Çünkü o değerleri sömürerek yaşarlar... Fakat Yapıcı Olanlar var birde: Eleştirdiği şeyi haksız yere yargılamazlar. Yanlşı varsa, bunu ortaya koymak ve doğrusunu tanımlamakla yükümlüdürler. Kendi eksiklerini farketmek ve gidermekle yükümlüdürler. Örneğin Atatürkçülüğün bir öğesini olumsuzluyorlarsa, doğrusunu-doğrusunun nasıl olması gerektiğini söylemekle yükümlüdürler ve öyle de yaparlar zaten. Bu gibi insanlardan Atatürkçülüğe zarar gelmez, aksine yarar gelir. Çünkü Atatürk'ün bıraktığı değerlerin üzerine, yeni değerler koyabilen insanlardırlar. Atatürk'ü Statüko haline getirmeyen, olduğu yerde bırakmayan insanlardırlar. Atatürk'ün gösterdiği hedefe yürümekle görevlendirdiyse Atatürk Gençleri, Şunu bilmelisin ki bunun yolu Atatürk'ü bile eleştirmekten geçer. Burada "Yapıcı Olmak" ile "Yargılamak" arasındaki farkı iyi bilmek lazım. Atatürk'ü Yargılamaktan söz etmiyorum; Eleştirmekten söz ediyorum... Şimdi sen istediğin kadar Atatürk'ü Eleştirmeyi, iktidarın ekmeğine yağ sürmekle denk tutabilirsin; Fakat istediğin kadar kötüle, zerre umrumda olmaz. Biz Atatürk'ü ve Atatürk'ü eleştirmeyi-değerlendirmeyi Uğur Mumcular'dan, Ahmet Taner Kışlalı'lardan öğrendik... Onlara bakınca, sanırım sizi ne kadar ciddiye alacağım konusunda bir değerlendirme yapabilirsiniz... Hatırlatmak isterim ki; Bu konudaki söylemleriniz gerçekten ciddileşmeye başladı, Ve birer itham halini almaya başladı... Benim, sizi yanlış anlıyor olabileceğime vererek, kesin bir karşılık vermiyorum... Yeryüzünde, eleştirilemeyecek hiçbir değer yoktur... Saygılarımla... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Benim ciddiye alinip alinmamakla alakali bir sorunum yok ve olmamistirda.Kimseden inayet bekledigimde yok.Kimseye hos görünmek gibi bir kaygim veya cabam da yoktur.Gercekci yaklasimlara herzaman saygi duymusumdur.Ama yanlis buldugum herseyi de söylemeyi kendime görev biliyorum. Vatanseverlik kimsenin tekelinde olmayan bir özelliktir. Ben kimseyi itham etmiyorum sayin Tengerin.Ben sadece Atatürk'ün 90 yil sonra tartisma konusu yapilmasindan sikayetciyim.Hem de Atatürk karsitlarinin artik gizlisi saklisi olmadigi bu dönemde. Atatürk'ün elestirilmesini savunuyorsaniz kendimizinde elestirilere acik olmamiz gerekir.Atatürk'ün elestirilmesine karsi olmak statükoculuk olmamalidir.O zaman Türkiye'yi sevmekte statükoculuktur.Atatürk bir statükodur.Bugün ikinci cumhuriyet savasi verenler bu statükoya karsidirlar.Statükocu olmak bagimsizligi sevmek demektir.Statükocu olmak özgür ve basi dik olmak demektir.Atatürk'ün karakteri bagimsizliktir.Iste bizim kavgamiz bunlara karsi olanlarla olmalidir,kendi kendimizle degil.90 yil öncesinde takilip kalmaktir statükoculuk,Atatürk ilkelerine bagli olarak bugünü yasamak statükoculuk degildir. Yanlis anlasildigim icin özür dilerim.Amacim bu degildi. saygilarla Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Evet, elbette Atatürk de eleştirilebilir, zaten bunu kendisi de "ben hiç bir ayet, hiç bir dogma miras bırakmıyorum" diyerek açıkça ifade etmiştir. Ama bu ülkede, hatta belki dünyada eleştirilecek en son ve en son şeyin Atatürk olması bile onu eleştirmemek için çok yeterli bir nedendir. Tekrarlıyorum: Benim Atatürk'ü eleştirmek haddime düşmemiş. İsteyen buyursun eleştirsin... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler. Bu ülkede, Kemalizmi, Atatürk 1920'lerde hangi evrensel ilkeleri hangi formlarıyla benimsediyse, hangi yasaları yaptıysa, hangi sözleri söylediyse tartışılmaz biçimde geçerlidir olarak gören insanların sayısı ne kadar fazlaysa, islamcılığı modern söylemlerle süsleyerek pazarlamaya çalışanların başarı şansı o kadar yüksektir. Hayır bir insan siyasi fikrini atfettiği liderin ilkelerini nasıl tam özümsemez ki ? Devrimcilik ilkesi. Bu ilke çağın şartları gereği, eski kurumların ve anlayışların yerini çağdaşlarına bırakmasını öngörür. Her siyasi fikir ve görüş sürekli eleştirilmeye, sürekli sorgulanmaya ve sürekli güncellenmeye muhtaçtır. Bu o fikrin yandaşlarına yüklediği bir görevdir. Fikirler, görüşler, ideolojiler nesilden nesile birikimle, zenginleştirme ile, güncelleme ile yoluna devam eder. Ülkemizde bunu beceremeyen tek kesim Kemalistlerdir. Diğerleri kendi fikirlerini, ideolojilerini sürekli sorgulamakta, eleştirmekte ve güncellemektedirler. Mustafa Kemal Atatürk, kendi mensubu olduğu siyasi hareketi, görüşleri ve ideolojiyi birinci dünya savaşından sonra sorgulamış, eleştirmiş, güncellemiş yurdun refahı ve gelişimi için dönemin ve Türkiye'nin konjonktürüne en uygun olduğunu düşündüğü ilkeleri benimsemiştir. Çok uzağa gitmeyin bu forumda kendilerini Kemalist olarak tanımlayan insanların yazdıklarını tarayın. Size çok üzücü bir şey söyleyeyim mi; talep ettikleri, savundukları hiçbir yenilik bulamayacaksınız... Bu alanda tüm yazdıklarında sadece "karşı çıkış" bulacaksınız. Bunu bir suçlama, yergi olarak yazmıyorum. Tespit olarak yazıyorum. Bu devrimcilik ilkesini unutmanın getirdiği kaçınılmaz kısırlıktır. Ve fikirlerini isnat ettikleri liderden ne kadar uzak olduklarının tablosudur. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Atatürk'ün 1920'li yillarda yaptiklariyla; bugün bizim yapamadiklarimiza bakin... Rahmetli Ugur Mumcu 18 Haziran 1987'de söyle diyordu:"Atatürk'ün kisiligi ve ilkeleri,Cumhuriyet kuruldugundan bu yana hic bu kadar agir yara almamistir.Atatürk'ü öldürmeyi amaclayan serüvencilerin düzenledikleri "IZMIR SUIKASTI"bile,inaniniz,bu kadar örgütlü,sinsi ve sistemli degildi. Bu yazi 1987 yilinda yazildi.Ugur Mumcu Atatürk ilke ve kisiliginin nasil bir derin yara aldigini söylüyor.Simdi yil 2010 yani o yazinin üzerinden 23 yil gecmistir,Ugur Mumcu yasamis olsaydi acaba bugün neler yazardi. Atatürk'ün elestirilmesini devrimcilik,cagdaslik,ilerleme, gelisme olarak görme yanilgisi aslinda onun ilke ve devrimlerini masaya yatirmaktir. Prof.Dr.Taner Timur,"SÜRÜDEN AYRILANLAR"adli eserinde söyle diyor:"Bir düsünce,bir hareket,bir devrim karalanmak mi isteniyor?O nu Jakobenizmle nitelemek yeterli"s,135 Atatürk'ü elestirenler onun jakoben oldugunu ileri sürerler,bu da bilgisizlikten kaynaklanan bir bilgi kirliligidir. saygilarla Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Bazı insanlar başkaları hakkında bu kadar kestirme yargılara nasıl varabiliyorlar hayret ediyorum. Ben Atatürk'ü eleştirmiyorum kardeşim, çapımın buna yetmeyeceğini düşünüyorum. Eleştirecek olana ise bir şey demiyorum, buyursun eleştirsin. Biz de cevap veririz. Belki de veremeyiz, arkadaş haklı çıkar, olabilir yani... Bir deneyin bakalım hele, çekinmeyin! Insan eger bir sahsi veya görüsü elestirmeye "capinin" yetmedigini düsünüyorsa o sahsi veya düsünceyi elestirenlerede verebilecek bir cevabi asla olamaz cünki, "capi" yetmez. Mantikli hareket etmemiz gerekli. "Bir deneyin bakalim hele, cekinmeyin!" cümleniz aslinda meydan okumak anlamina gelir, yani "capinizin" güclü oldugunu gösterir. Ne kadar tuhaf, elestirmeye gücü yetmiyor ama savunmasina gelince yeteri bilgiye sahip. Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Atatürk'ün ön gördügü deger ve ilkeleri tartismak,Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulus felsefesini tartismakla es anlamlidir.Kimse dün ve bugünün arkasina saklanmasin.Dün dündü bugünde bugündür diyenler bugün iktidarda olan zihniyettir.Onlarda Atatürk'ü tartismadan öte gelmis gecmis olarak görenlerdir. saygilarla Her liderin, teorisyenin vs elestirilebilecek yanlari oldugu gibi Atatürk'ünde olabilir. Elestirmek yapici ise asla kötü degildir, hatta o fikrin ve düsüncenin gelsimesini saglar. Atatürk'ün elestirilmesini esittir Atatürk düsmanligi görmenin Islam'i elestirmenin esittir islam düsmanligi ilan edenlerle ne farki var? Bu düsünce yapisi dogmatizimdir ve kendi yanlislarini inkar etmenin bir yoludur. Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Ulus Devletin ortadan kaldirilip,etnisiteye dayali bir devlet yapisinin olusturulmasinin savasinin verildigi,yarginin, dis güclerin kontrolündeki hükümetin eline gecmesinin yasalastirilmaya calisildigi,muhalefetin entrika ve komplolarla safdisi birakilmasinin denemelerinin yapildigi,ulusalci güclerin sahte belgelerle tutuklandigi bu ortamda Atatürk'ü elestirmeye kalkismak,iktidarda olan zihniyetin ekmegine yag sürmek anlamina geldigini, cok güvendigimiz kisilerin bilmemesi mümkün degildir. Yok daha neler. Atatürk'ü elestirmek sanki önceki dönemlerde, yani PKK'nin ve AKP'nin olmadigi dönemlerde normal karsilaniyordu? Her dönem bir kilif bulunuyor. Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Ben sadece Atatürk'ün 90 yil sonra tartisma konusu yapilmasindan sikayetciyim.Hem de Atatürk karsitlarinin artik gizlisi saklisi olmadigi bu dönemde. Cok dogru bir tesbit yapmissiniz sayin politika, tebrik etmekten baska bir sey diyemem, ayni zamanda da yerinde bir itiraf. Atatürk son 90 yilda tartisilmadi, daha dogrusu domatizimciler tarafindan deyim yerindeyse neredeyse yasakti. Siz kendinizi ve sizin gibi düsünenleri Atatürk'ü neden son 90 yilda tartismayipta günümüze kadar getirip belirli cevrelerin eline koz vermis olmanizi irdeleyin derim. Son 90 yilda statükoculukta inat edilmeseydi, gayet normal sartlar icerisinde tarihimizi, cumhuriyeti, tüm olan bitenleri eksiklerini ve yanlislarini elestirip düzelterek ve dogrularinida överek bir tartisma kültürü yaratsaydik bu gün biz ve Türkiye daha güzel yerlerde olacakti. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.