Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Verdiginiz orneklere bakin. BM yasalarina gore her ulkenin kapisini calan multecileri alma yukumlulukleri vardir. Elinizde olsaydi onlara da acmazdiniz zaten kapinizi! Yalan mi? Hadi onu da inkar edin! Ve kelle basina para yardimi alindigini da bilirsiniz BM multeciler komisyonu'ndan (madem o kadar bilgilisiniz)!

 

Ha buarada hala Kurtlerin Turkmenlere yaptigi asimilasyonun ornegini de bekliyoruz sizden! O uydurmaca da tutmamisti hatirlarsaniz! Ileri geri ve asilsiz savlar atmak kolay ortaya! Asil marifet bu savlari ISPAT etmektir! Zira Turkiye'de Kurtlere yonelik asimilasyonu siz ve sizin cephenizdekiler kabul etmese de milyonlarca Turk bile artik itiraf ediyor!

 

O dönem peşmergeleri alalım mı almayalım mı diye tartışılmıştı. Demek ki böyle bir yaptırım yoktu ki tartışma konusu olmuştu. İnsani sebeplerden açılmıştı o kapılar. Hayır hem Özal’ı peşmergeleri aldı diye takdir edersiniz hem de şimdi mecburiyet olduğundan alındı iddiası ortaya atarsınız. O zaman Özal’ı bu konu için takdir etmenin bir anlamı kalır mı ?Bence, bir karar verin artık. :D

Gönderi tarihi:
Birinci hataniz alinti yaparken tümünü yapmiyorsunuz. ben "göc"ten degil, "zorla göc" ten bahsetmisim. Ama sonucta hic bir sey fark etmez, göc eden insanlarin dillerini, kültürlerini ve benliklerini korumalari saglanmiyorsa sonuc olarak degismez.

 

Ne alıntısı, hangi alıntıyı eksik yapmışız ?

 

Birinci hatanız: 80'lerde, Sovyet-Afgan savaşından kaçıp Türkiye'ye sığınan Özbekler veya Sovyetlerin dağılmasından sonra Türkiye'ye gelen Ahıskalar’a, devlet, Van'a, Hatay'a, Kars'a, yerleştireyim sizi yoksa Amasya, Çorum, Edirne ya da Uşak, Aydına’a mı diye bir seçenek sunduğunu mu sanıyorsunuz ? O insanların bilmedikleri tanımadıkları bir yere, Kürtlerin Arapların arasına yerleştirilmesinin, Konya’ya sürülen Kürtlerin durumundan bir farkı var mı ?

 

İkinci hatanız : ''Ama sonucta hic bir sey fark etmez, göc eden insanlarin dillerini, kültürlerini ve benliklerini korumalari saglanmiyorsa sonuc olarak degismez'' diyorsanız, Devletin, ırkçı bir yaklaşımı olmadığını da kabul etmiş olursunuz. Yani, Devlet, Türk ırkından olan Özbek, Türkmen, Ahıskalı insanların Kürtleşmelerine gözünü kapıyorsa, demek ki ırksal bir yaklaşımı yok demektir.

 

Öte yandan, devletin, göc eden insanlarin dillerini, kültürlerini ve benliklerini korumalari saglama araçlarını geliştiremediğinden bahsetmiş ve bunun nedenlerini de ortaya koymuştuk.

Gönderi tarihi:
Sayin Dogrucudavut, gercekten de pes dogrusu. ben Almanya'daki etnik ayrimi tartisirken, kendi ülkesindeki etnik ayrimciligi görmetzlikten gelenlerin elestirme haklari yok gibi sözleri sarfettikten sonra ülkemizdeki örneklerden bahsetmisim.

Egerki baska ülkelerdeki etnik ayrimciligi tartisiyorsam dogal olarak kendi ülkemdeki etnik ayrimciliga nasil bakiyorum bu da baskalari tarafindan irdelenir.

 

Olayin cikis noktasina iyi bakin.

 

Bu başlıkta siz diğer ülkelerden örnek gösterdğinizde,biz de o örneğin Türkiye'dekine denk olmadığını, denk olanların da, durumunun Türkiyeden fazla farkı olmadığını söylediğimizde, nedense konunun bu başlığın konusu olmadığı, başka bir başlıkta tartışılması gerektiği ilkesini savunmaya başlıyorsunuz. Ama diğer başlıkta bunda sakınca görmüyorsunuz.

 

Olayın çıkış noktası, bir başlıkta savunduğunuz ilkelerden, diğer başlıkta işinize gelmediği için vazgeçmeniz.

Gönderi tarihi:

Dünyahepimizin...

Bende sorduğun doğrultuda anlattım ama sana "neden burada soruyorsun, git başka konu aç" demedim...

Çünkü verebilecek bir yanıtım vardı...

 

 

İkinci olarak şunu itiraf etmeliyim:

Sen Diyarbakırlı'dan kat be kat daha anlayışlı görünüyorsun, umarım Türklerin asimilasyonu ile ilgili söylediklerim konusunda kafanızda birşeyler belirmiştir...

Sormak istediğiniz açık ve net sorular varsa alayım...

Arkadasim ebnim sorum direkmen sizin bu baslikta Kürt ve Türk'ler hakkinda vermis oldugunuz bilgi isginda oldu, ve diegr taraftan Türk'lerin Kürtlestirildi iddaasi konu basligi ile en azindan birazda olsa alakasi var. Ama sizin sorunuzun hangi ülkeler demokratiktir konudan bayagii uzak. Kimse burada konulari ve yazdiklarini sarraf tartisiyla tartmiyor tabiiki. Dolayisiyla öküz altinda buza aramaktan vaz gecelim. Ben konu gercekten baska yöne gittigi cin ve baslikla hic bir alakasi kalmayacak sorular ve dolayisiyla cevaplar verilecegi icin, frene basmak zorunda kaldim. Kimsenin alinmasina gerek yok.

 

Benim sizden bir ricam var. Lütfen sahislari birbirleriyle karsilastirmayalim, ben bunu dogru bulmuyorum. tabiiki sizin, benim ve diger arkadaslarin kisiler hakkinda görüsleri olabilir ama bu tür kiyaslamalari bu ortamda yapmayi dogru bulmuyorum, cünki kisisellestirme oluyor.

 

Ben size saygi gösterdigim kadar "Diyarbakirli" arkadasa ve diger arkadaslarada saygi gösteriyorum.

Gönderi tarihi:
Bu başlıkta siz diğer ülkelerden örnek gösterdğinizde,biz de o örneğin Türkiye'dekine denk olmadığını, denk olanların da, durumunun Türkiyeden fazla farkı olmadığını söylediğimizde, nedense konunun bu başlığın konusu olmadığı, başka bir başlıkta tartışılması gerektiği ilkesini savunmaya başlıyorsunuz. Ama diğer başlıkta bunda sakınca görmüyorsunuz.

 

Olayın çıkış noktası, bir başlıkta savunduğunuz ilkelerden, diğer başlıkta işinize gelmediği için vazgeçmeniz.

Sayin Dogrucudavut, gercekten sasirtici yorumlar yapmaya basladiniz dogrusu. Türkiye malesef etnik kökenlileriyle sorun konusunda hic bir demokratik ülkenin önünde degildir.

Iddaanizda kararliysaniz, acin bir baslik ve anlatin bize "onlarin" da Türkiye'den fazla farklari olmadigini ve bizde görelim su parelellileri.

Gönderi tarihi:
Türkiye'de kimin kurallari gecerli sayin Efenditürkler?

 

Burada ön plana cikarmamiz gereken kimin kurallari gecerli olmasi degil, o kurallarin ne kadar demokratik olup olmadigini sorgulamamiz. Her ülkede dogal olarak o ülkenin kendi kurallari gecerlidir ve burada yargilanacak durum neymis anlamis degilim.

 

Diger taraftan bir partinin secim programi o ülkenin devlet siyasetinide belirlemez, secim programlari her dönem her ülkede tüm partilerin yaptigi bir calismadir. Yoksa ülkemizdeki partilerin tümünün secim programlari aynimi?

Ben sadece bir iki örnek vereyim kural diyorsunda bakin kural neymis Avrupa kurali eger aksine ispat edersen yanaklarindan öpecegim..

 

Güzel arkadasim..

 

Avrupada o ülkenin vatandasligina gecmis olsanda..

 

örnegin araba sigortani yerlisinden pahali ödersin.. belki buna bahane bulabilirsin!

 

Evet cocugunun aşilarinin bazi aşilari cebinden ödemek zorundasin ama yerlisi zorunda degil..

 

Yani sen calisirsin ödemelerin muntazamdir.. yerlisi calismaz ödeme tanimaz fakat senin cocugunla onun cocugunun kimligi aynidir onun bütün saglik harcamalari ödenir..

 

fakat seninkinin hepsi ödenmez, belli kismini kendin karsilamak zorunda kalirsin.. bunlar ufak örnek A Z ye böyledir.

 

Tabii inaniyorum hergün cok muntazam olaylarla karsilasiyorsun..

 

Birde Avrupaya neden gelinir..

 

Bir insan kömür madenine neden iner? burdan bir yola cik.

Gönderi tarihi:
Kurtlere yapilanlar asimilasyondur, bunu Turkler de Kurtler de ve tum Dunya'da artik kabul ediyor. Simdi soruyorum size 100. defa: Kurtler tarihte Turkleri ne zaman asimile etti? Ve yine Osmanli'dan baslamayin cevabiniza lutfen!

Bende size 100 defa anlattım; dönüp dönüp okuyunuz...

Gönderi tarihi:

"Bunlar bizi asimile ediyo, bunlar bizi aç bırakıyo, bunlar bizi adam yerine koymuyooo (bağımsızlığımızı isteriiz)" diye basbas bağırırsanız bütün dünyanın kamuoyunu yanıltmış olursunuz. Böyle düşünen ve Türkiye'ye gelip neyin ne olduğunu gören ve anlayan çok yabancı tanıyorum. Geçiniz efendim, geçiniiiz...

Gönderi tarihi:
Ben sadece bir iki örnek vereyim kural diyorsunda bakin kural neymis Avrupa kurali eger aksine ispat edersen yanaklarindan öpecegim..

 

Güzel arkadasim..

 

Avrupada o ülkenin vatandasligina gecmis olsanda..

 

örnegin araba sigortani yerlisinden pahali ödersin.. belki buna bahane bulabilirsin!

 

Evet cocugunun aşilarinin bazi aşilari cebinden ödemek zorundasin ama yerlisi zorunda degil..

 

Yani sen calisirsin ödemelerin muntazamdir.. yerlisi calismaz ödeme tanimaz fakat senin cocugunla onun cocugunun kimligi aynidir onun bütün saglik harcamalari ödenir..

 

fakat seninkinin hepsi ödenmez, belli kismini kendin karsilamak zorunda kalirsin.. bunlar ufak örnek A Z ye böyledir.

 

Tabii inaniyorum hergün cok muntazam olaylarla karsilasiyorsun..

 

Birde Avrupaya neden gelinir..

 

Bir insan kömür madenine neden iner? burdan bir yola cik.

Sayin Efendi Türkler, umarim yazdiklarinizin arkasindasinizdir ve bu iddaalarinizi net örneklerle isbatlarsiniz. Bu iddaalarinizi sizinle baska bir baslikta seve seve konusup aydinliga kavusturmak isterim. Sizden ricam bu yorumunuzu aynen bu sekilde baska bir baslik acarak iddaalarinizi tartismaya acmaniz. Bu baslikta her arkadasin katilamayacagi gibi birazda konu disina cikmis oluyoruz. Eger bana müsade ederseniz sizin bu yorumunuzu ben sizden alinti yaparak bir baslik acabilirim.

Ama her ne olursa olsun, sizin idddaalariniz gercektende cok önemli ve bizlere bunun gerceklik payini delilerle göstermenizi bekliyorum. Hangi ülkelerden bahsediyorsunuz mesela?

Gönderi tarihi:
"Bunlar bizi asimile ediyo, bunlar bizi aç bırakıyo, bunlar bizi adam yerine koymuyooo (bağımsızlığımızı isteriiz)" diye basbas bağırırsanız bütün dünyanın kamuoyunu yanıltmış olursunuz. Böyle düşünen ve Türkiye'ye gelip neyin ne olduğunu gören ve anlayan çok yabancı tanıyorum. Geçiniz efendim, geçiniiiz...

Özgürlük, seffahlik ve kardeslikten yana olmayanlarin son sancilarinin disa vurusunu yasiyoruz.

Gönderi tarihi:
Almanya’da iki tip vatandaşlık vardır. Biri Alman ırkına mensup olanlar, diğeri sonradan Alman vatandaşı olanlar.

 

Alman ırkına mensup Almanlar hiçbir basit nedenle, vatandaşlıktan çıkarılamazken, sonradan '' Alman '' olanlar eften püften, adi suçlardan dolayı bile kolayca vatandaşlık haklarını kaybedebilmektedir.

 

Türkiye’de ise, sonradan vatandaş olanlar, tüm diğer vatandaşlar ile eşit haklara sahiptir. Asıl, fark buradadır.

Sayin Dogrucudavut bu kadarda bilincli veya bilmeden bile kesin yanlislari dogruymus gibi göstermenin kime yarari var acaba? Bahsettiginiz iddalar ile ilgili tek bir örnek göstermenizi rica ediyorum.

Gönderi tarihi:
İyi, işte! Almanyadaki zazalar, 'Biz Kürt diiliz ' diyorlar. Biz demiyoruz ki...

Madem Almanya'daki Zaza'lari (-http://zazaki.de/turkce/index_tr.html- burada bir kanit olarak kösteriyorsaniz o halde gene ayni sitede ben Zazalar'in bilhassa Alevi-Zazalar'in Kürt'ler tarafindan Alevi-Türkmen'eri asimile etti gibi iddaalari görmedim. Hani Zazalar aslinda Kürt'ler tarafindan asimile edilmis Alevi-Türkmen'lerdi? Siz kendi söylemlerinizle celisiyorsunuz. Bir arkadasin bu iddaasina biliyormussunuz gibi alkis tutuyorsunuz, ama örnek aldiginiz siteyi tam arastirmadan burada kaynak olarak veriyorsunuz. O site aynen su iddaada da bulunuyor:

 

" Devleti oluşturan temel taşlarından birinin 1914-15 Ermeni-Süryani-Yezidi-Rum soykırımı ve 1937-38 Dersim soykırımı olan Türkiye Cumhuriyeti'inde cebren de uygulanan tevhidi tedrisat kanunundan dolayı egitim dili sadece Türkçe’den ibaret sayılmış, bu yüzden Zazaca ve diger anadolu dilleri kendilerini bir eğitim ortamında geliştirebilmek ve eğitim dili olabilme imkanı bulamamıştır. Eğitim dilinin sadece Türkçe’den ibaret olması medeniyetler beşiği olan Anadolu’nun çok dilli ve kültürlü yapısına büyük zarar vermiştir. Bundan dolayı Zazaca ve diğer etnik diller varlıklarını sürdürme noktasında unutulma ve ölü bir dil olma sınırına gelmiştir. Son yıllarda özellikle Avrupa’da Zazaca edebiyatı ve yazı dili çalışmaları ve çabaları Zazalar arasında olumlu bir yankı oluşturmuştur. "

 

Siz bu siteyi bize kaynak olarak gösteriyorsaniz o halde ayni sitede yayinlanan yukaridaki iddaayidami delil olarak gösterebilecegiz?

 

Bazen sadece isimize gelen iddaalari cimbizla cekip kaynak olarak gösteririsek sonunda kendi görüsümüze ters düsen yorumlarida baskalari bize gene ayni siteden kaynak olarak gösterebilir.

Gönderi tarihi:

 

Ben şöyle birşey yaşamıştım:

Ben 3 yaşımdayken, akrabalarımızı tanımaya yeni başlamışım;

Yani adlarını falan ezberlemeye...

Amcam hergün bahçeden geçerken,

Ben bir süre boyunca "Senin adın ne? Sen kimsin?" diye sormuşum.

Amcam da hep yanıtlarmış bana; tekrar tekrar...

 

Annem o zaman düşünmüş;

"Bu çocuk ya muzipliğinden soruyor devamlı

Ya da zekasında bir sorun var; aklında tutamıyor!"

 

Neyse ki muzipliğimden soruyormuşum;

Herkes benim kadar şanslı değil anlaşılan...

Yanıtı bin kere anlatıldığı halde anlayamayıp,

Aynı soruyu defalarca soranlar var çünkü!

 

Pardon ama Türklerin Kürtleştirilmesini, Osmanlı Devletine girmeden nasıl anlatacağız?

Bunu aklı alabilen herhangi bir insan anlatabilir mi bana?

Türkler zaten Osmanlılar zamanında Kürtleştirilmiştir!

Osmanlıyı anlatmadan, Türklerin Kürtleştirilmelerini nasıl anlatacağız?

Böyle akıl dışı bir komedi var mı ya hu!

 

Şöyle bir soru sorulabilir mi?

"Bana kendi bebekliğini anlat ama 0 ile 6 yaşlarını anlatma!"

Ben böyle bir soru soracağım zaman, önce kendime şu soruyu sorardım:

"Acaba ben yeterince zeki miyim?"

Gerçi o soruyu sorabilecek potansiyelden,

Önce kendisini sorgulama kapasitesini beklemek çok çok fazla olurdu!

Gönderi tarihi:
Sayin Dogrucudavut, gercekten sasirtici yorumlar yapmaya basladiniz dogrusu. Türkiye malesef etnik kökenlileriyle sorun konusunda hic bir demokratik ülkenin önünde degildir.

Iddaanizda kararliysaniz, acin bir baslik ve anlatin bize "onlarin" da Türkiye'den fazla farklari olmadigini ve bizde görelim su parelellileri.

 

Haklar konusunda, Türkiye o ülkelerin önündedir ya da arkasındadır diye bir iddiam olmadı. Önünde olduğu noktalar da var, arkasında olduğu noktalar da. Ama konumuz bu değil.

 

Ben o alıntıları, sizin Türkiye’nin '' Asimilasyon politikası '' olduğu iddianıza karşılık yaptım ve gösterdim ki, bu tür uygulamalar, diğer devletlerde de olmuş ve olmaktadır.

 

Yeni bir siyasi terim olan '' demokratik ulus devleti '' anlayışı ile eski defterlerin karıştırılmasının, bu kriterle eski uygulamaların değerlendirmenin yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım.

 

Yani, Türkiyeye'nin '' asimiasyon politikası '' vardır derseniz bunu Avrupa ülkeleri için de söyleyebilmeniz gerekir. Ama tabii, anlamak için ya anlamak istenmeli ya da biraz zeka gerekli.

Gönderi tarihi:

 

Pardon ama Türklerin Kürtleştirilmesini, Osmanlı Devletine girmeden nasıl anlatacağız?

Bunu aklı alabilen herhangi bir insan anlatabilir mi bana?

Türkler zaten Osmanlılar zamanında Kürtleştirilmiştir!

Osmanlıyı anlatmadan, Türklerin Kürtleştirilmelerini nasıl anlatacağız?

Böyle akıl dışı bir komedi var mı ya hu!

 

Şöyle bir soru sorulabilir mi?

"Bana kendi bebekliğini anlat ama 0 ile 6 yaşlarını anlatma!"

Ben böyle bir soru soracağım zaman, önce kendime şu soruyu sorardım:

"Acaba ben yeterince zeki miyim?"

Gerçi o soruyu sorabilecek potansiyelden,

Önce kendisini sorgulama kapasitesini beklemek çok çok fazla olurdu!

Türk'erin Kürt'lestigini iddaa eden de sizsiniz bunu anlayabilmek icin önce osmanli'yi anlamak ve anlatmak geregi oldugunu söyleyende sizsiniz. Bu ne bicim bir celiski. Madem Türk'lerin Kürtlestini anlamak icin osmanliyi anlatmak gerekli neden siz geriden basladiniz? Sizden baska bu iddayi yapan varmi bu baslikta, tabii sizi saksaklayanlar disinda.

Gönderi tarihi:
Haklar konusunda, Türkiye o ülkelerin önündedir ya da arkasındadır diye bir iddiam olmadı. Önünde olduğu noktalar da var, arkasında olduğu noktalar da. Ama konumuz bu değil.

 

Ben o alıntıları, sizin Türkiye’nin '' Asimilasyon politikası '' olduğu iddianıza karşılık yaptım ve gösterdim ki, bu tür uygulamalar, diğer devletlerde de olmuş ve olmaktadır.

 

Yeni bir siyasi terim olan '' demokratik ulus devleti '' anlayışı ile eski defterlerin karıştırılmasının, bu kriterle eski uygulamaların değerlendirmenin yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım.

 

Yani, Türkiyeye'nin '' asimiasyon politikası '' vardır derseniz bunu Avrupa ülkeleri için de söyleyebilmeniz gerekir. Ama tabii, anlamak için ya anlamak istenmeli ya da biraz zeka gerekli.

Siz gercekten asimilasyon nedir biliyormusunuz? Diyelimki Avrupa'da asimilasyon oldu veya hala devam ediyor. öyleyse bu nasil olmustur`ve onlar yapiyo diye bizim yapmamiz da dogalmidir? "Yani, Türkiyeye'nin '' asimiasyon politikası '' vardır derseniz bunu Avrupa ülkeleri için de söyleyebilmeniz gerekir." sizin bu manitiginiza göre Türkiye'de var diyarsak Avrupa'da da vardir diyelim. Ehh sonra ne olacak? Onlari örnekmi aliyoruz diyecegiz? Bu kadar celiskili bir davranis olurmu? Com dogru yazmissiniz, anlamak icin ya anlamak istenmeli yada biraz zeke gerekli. Ama malesef her ikisine de sahip olamayanlarimiz var. Baska ülkelerde olup olmadigini tabiiki tartisabiliriz, ama o ülkelerde de var olmasi ihtimali bizim asimile yapmamaizi hakli cikartmaz.

Biz kendi yanlislarimizi görebilirsek baskalarini ayni kunuda elestirme hakkina sahip oluruz.

Gönderi tarihi:
Siz gercekten asimilasyon nedir biliyormusunuz? Diyelimki Avrupa'da asimilasyon oldu veya hala devam ediyor. öyleyse bu nasil olmustur`ve onlar yapiyo diye bizim yapmamiz da dogalmidir? "Yani, Türkiyeye'nin '' asimiasyon politikası '' vardır derseniz bunu Avrupa ülkeleri için de söyleyebilmeniz gerekir." sizin bu manitiginiza göre Türkiye'de var diyarsak Avrupa'da da vardir diyelim. Ehh sonra ne olacak? Onlari örnekmi aliyoruz diyecegiz? Bu kadar celiskili bir davranis olurmu? Com dogru yazmissiniz, anlamak icin ya anlamak istenmeli yada biraz zeke gerekli. Ama malesef her ikisine de sahip olamayanlarimiz var. Baska ülkelerde olup olmadigini tabiiki tartisabiliriz, ama o ülkelerde de var olmasi ihtimali bizim asimile yapmamaizi hakli cikartmaz.

Biz kendi yanlislarimizi görebilirsek baskalarini ayni kunuda elestirme hakkina sahip oluruz.

 

Tabii, bir de, bizim Avrupa devletlerinden örneklerimizi, sanki, hakların kısıtlanması yönünde fikirlere sahip olduğumuz ya da bunları meşru gösterme amaçlı yaptığımız iddiası gibi abuk yorumlar var. Burada, ne Tengeerin, ne Yarasa ne de muhatabınız olan diğer arkadaşların böyle bir niyeti olmadığını anlamak, biraz okuma yazma bilen herkesin anlayabileceği kadar net çünkü kendi ifadelerinde bunu açık bir şekilde belirtiyorlar.

 

Peki, biz neden Avrupa ülkelerinin azınlıklar konusunda geçmiş ve şimdiki uygulamalarını inceliyoruz ? Öncelikle, ülkemizdeki azınlıklara verilecek haklar için, sürekli Avrupa ülkelerini örnek göstermeniz ve Türkiye Cumhuriyetinin 90 yıllık azınlık politikasının iflas etmiş olduğu iddianıza karşılık bu örnekleri verdik. Dünyada hiçbir devletin geçen 90 yılda azınlıklar konusunda hiç de demokrat olmadığını anlatabilmek ve bunun gayet doğal olduğunu, çünkü iç siyasetteki uygulamaların dünyada esen rüzgarlardan bağımsız olamadığını ve daima konjonktürel yansımaların olabileceğini anlatabilmek için verdik.

 

Verdiğimiz örneklerden anlaşılacağı üzere, Demokratik Ulus-Devlet fikrinin dünya siyaset tarihinde yaygınlaşması son 20-30 senede gelişmiştir. Ama daha önce de vurguladığım gibi AB’nin bile bu konuda net kriterleri olmadığı gibi, üye ve aday ülkelere, bu kriterleri kendilerinin belirlemesi gerektiğini söylemişlerdir. AB’nin kurucularından biri olan Fransa’nın bile azınlık hakları konusunda direndiği noktalar vardır. Bunun da sebebi her ülkenin kendine göre, kendine özgü kültürel, stratejik, tarihsel, jeopolitik koşulları olmasındandır. O nedenle, bizim kendi etnik kökeni farklı insanlarımızın hakları konusunda demokratik çözümlerimiz de bize has olacaktır. Umarım bir daha bize o ülkelerden örnek vermeye kalkmazsınız.

 

Kendi ülkemizin şimdiye kadar neden bu hakları vermediğini sorgulamadığımız konusuna gelirsek, birkaç sayfa öncesinde yazdığım yazıyı tekrardan buraya yapıştırmak istemiyorum, okumadıysanız, tekrar okuyunuz derim.

Gönderi tarihi:
Türk'erin Kürt'lestigini iddaa eden de sizsiniz bunu anlayabilmek icin önce osmanli'yi anlamak ve anlatmak geregi oldugunu söyleyende sizsiniz. Bu ne bicim bir celiski. Madem Türk'lerin Kürtlestini anlamak icin osmanliyi anlatmak gerekli neden siz geriden basladiniz? Sizden baska bu iddayi yapan varmi bu baslikta, tabii sizi saksaklayanlar disinda.

Türkler Kürtleştirilmişlerdir.

Bu, Osmanlar zamanında olmuştur.

 

Bunu söylemenin neresi çelişkidir?

 

Osmanlılar zamanında olan bir Kürtleştirme sürecini "Osmanlıları anlatmayın" diyerek anlatmamı istemek ne kadar zekicedir; ki Diyarbakırlı bunu istemişti!

Gönderi tarihi:
Türk'erin Kürt'lestigini iddaa eden de sizsiniz bunu anlayabilmek icin önce osmanli'yi anlamak ve anlatmak geregi oldugunu söyleyende sizsiniz. Bu ne bicim bir celiski. Madem Türk'lerin Kürtlestini anlamak icin osmanliyi anlatmak gerekli neden siz geriden basladiniz? Sizden baska bu iddayi yapan varmi bu baslikta, tabii sizi saksaklayanlar disinda.

 

OSMANLI-KÜRT İTTİFAKI VE TÜRKMEN KATLİAMI

 

Yavuz Sultan Selim (1512-1520)’in Osmanlı tahtına geçmesiyle Türkmen sürgün ve katliamları hat safhaya varır. 24 Ağustos 1514’deki Şah İsmail ile Yavuz Selim arasıda geçen Çaldıran Savaşı öncesi 40 Bin üzerinde kızılbaşTürkmen katledilir. Savaş meydanında öldürülen Türkmenler hariç... Prof.Dr.Faruk Sümer; Safevi Devleti’in Osmanlılardan daha Türk çok bir Türk Devleti olduğunu söyleyerek: Safevi Devletinin kurucuları; Anadolu Kızılbaş Türk oymaklarıdır. Devletin resmi dili Türkçe’dir. On iki hayvanlı Türk Takvimini kullanmaktadırlar. Askeri teşkilatlanmaları Türk sistemidir. Edebiyatı vb. yazı sitemleri Türkçe’dir.... Demektedir ki, bütün kaynaklar bu hususu doğrulamaktadır. Yine Akkoyunlu Devleti ve Karamanoğulları Beyliği, Osmanlılar’dan daha Türktür. Çeşitli Türkmen oymaklarından ve Bayındır Beyleri’nin kurucusu olduğu aşiretler konfederasyonundan meydana gelen Akkoyunlular için John E.Woods; “300 Yıllık Türk İmparatorluğu” demektedir ki, isabetli bir saptamada bulunmaktadır. Kur’anı ilk Türkçe’ye çeviren ve Saray dahil her alanda Türk Dili’ni hakim kılan Akkoyunlular gerçek anlamda bir Türk Devletidir. Osmanlılar Türkleri aşağılarken Dede Korkut ise şöyle der: “Karanlıkta yolumu yitirirsem parolam Allah’tır/Soylu kuralın taşıyıcısı, efendimiz Bayındır Han’dır/Salur Kazan’dır savaş gününün galibi” Bölgede hüküm süren Akkoyunlu ve Safevilerin Türk Dilinin yöreye hakim olmasından rahatsızlık duyan Kürt Mollası İdris Bitlisi; Osmanlılar ile işbirliği yaparak Türkmenlerden intikam alır.

 

Yavuz Selim’e kadar Doğu Anadolu’da Türkmen hakimiyeti vardır. Yavuz ise; Şafi mezhebinden Nakşibendi tarikatından Kürt mollası Şeyh İdris-i Bitlisi’nin önerisi ve planlamasıyla Doğu ve Güney Anadolu’da Türkmenler katledilmişler, kurtulanlar ise Azerbaycan’a kaçmışlardır. Türkmenlerin hakim oldukları idari beylikler ve toprakları; Yavuz’un imzaladığı boş fermanları, İdris-i Bitlisi oldurarak Kürt Aşiret reisine ve ağalarına vermiştir. Böylelikle bugünkü doğudaki feodalizmin temelleri atılmıştır.

İdrîs-i Bitlîsi (Ö.8 Kasım 1520) “Selim Şah-Nâme” adlı eserinde; başta Diyarbekir olmak üzere Kürtistan memleketinde “Kürt Beyleri ve Kürt taifesinin mülk, millet, mezhep ve irsi bağlarının” nasıl güçlendirdiğini anlatırken, şehir ve yöre adlarını tek tek vererek Kızılbaş Türkmenleri de nasıl katlettiklerini “Allah’ın ve Padişah’ın yanında olan bir Molla olarak” zevkle ve kana susamış bir vampir edasıyla anlatmaktadır. Kürtler “dirlik ve birliklerini” İdrîs-i Bitlîsi’ye borçluyken, Türkler ise, Yavuz Selim ile İdrîs-i Bitlîsi’nin yaptıklarını lanetle anmaya devam edeceklerdir. Büyük bir Türk katili olan İdrîs-i Bitlîsi’nin bütün eserlerini Türkmen Tarihi açısından “Türklük bilincine sahib bir tarihcimiz” tarafından incelenip gerçek anlamda “Anadolu Türk Tarihi”nin bir kesitini ayakları üstüne oturtulması gereklidir. Yunan mezalimini ağızlarında sakız eden bazı “Türk Milliyetçi Yazarları” Yavuz ve İdris-i Bitlisi’nin Türk katliamlarını görmezlikten gelmektedirler.

 

Yavuz dönemimde Osmanlı yönetiminde görev alan İdris Bitlisi ve Bıyıklı Mehmet Paşa ile Kürt Aşiret Ağaları’nın durumları için; bugün Kürt gruplarından KOMKAR belgeli olarak şöyle demektedir ki çok ilginçtir:

 

1535'ler de böyle bir icazet vererek, beylik topraklarının bölünmesini kolaylaştırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman fermannamesinde aynen şöyle diyor: -Bey öldüğünde, eyaleti kaldırmayıp bütün hududu ile Mülkname'yi Humayun uyarınca oğlu bir ise, O'na kalacak, eğer müteadit ise, istekleri üzerine kale ve yerleri, aralarında paylaşacaklardır. Uzlaşmazlarsa, Kürdistan beyleri nasıl münasip görürlerse öyle yapacaklar ve mülkiyet yoluyla bunlara ebediyete kadar ila ebeddevran mutaarrıf olacaklardır. Eğer Bey, varissiz, akrabasız ölmüş ise, o zaman eyaleti, hariçten ve yabancılardan hiç kimseye verilmiyecek, Kürdistan beyleri ile görüşülüp ve ittifak edilip, onlar bölgenin Beylerinden veya Beyzadelerinden her kimi uygun görürlerse, ona tevcih edilecektir. (Hükmi Şerif, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. 11960 sayı-İstanbul) Kürt-Osmanlı Andlaşması'nın mimarı Mevlana İdris'tir. Bu anlaşmayı kabul eden ve gerekli bulan Yavuz Sultan Selim'dir. İkisi de 1520'de maalesef ölmüşlerdir. Sultan Selim, Mevlana İdris'e; -Git Kürdistan beylerini ve emirlerini topla, kendi aralarında bir beylerbeyi seçsinler demişti. Mevlana İdris ise, Kürt beylerini çok iyi tanıdığı için kestirmeden bir beylerbeyi Sultan'dan istemiş ve Bıyıklı Mehmet Paşa'yı tavsiye ederek bu işi noktalamış idi. Diyarbakırlı bir Kürt olan Bıyıklı Mehmed Paşa'da çok erken gitti ve bundan sonra Kürdistan Eyaleti Başkenti'ne Mekadonlu komutanlar gelmeye başladı. Kanuni Sultan Süleyman, bilerek veya bilmiyerek 1533-34'lerde, Bitlis'i Şeref Han'dan alıp, bir fermanla Ulame Tekelu'ya veriyor. Direnen Bitlis Beyi'nin üstüne, Diyarbekir Beylerbeyi ve kuvvetleri ile bütün Kürdistan beylerinin kuvvetlerini de katıyor ve Ulame'yi başkomutan olarak atıyor. Aynı Sultan, 1535'ler de Bağdat seferini yaptıktan sonra Kürtleri tanımaya başlıyor veya bunlarsız bir şey yapamıyacağını anlayarak, babasının Amasya'da imzaladığı anlaşmaya yukarda verdiğim arşiv numaralı Hükm-i Şerif-i yayınlıyor. Neticeye baktığımızda, Kürdistan hükümdarları, çoğunlukla topraklarını bölmemiş ve statülerini 1850'lere kadar getirmişlerdir.”

Aynı gurubun siyasi örgütünün başı Alevi Kökenli Kemal Burkay ve Munzur Çem gibileri; bu iki Osmanlı Kürtünün, Alevileri katletmesini görmezlikten gelerek, Alevi Tarihini yok sayarak “öteki tarih” dedikleri uydurma bir “Kürt Tarihi” yaratmaya çalışıyorlar. Tunceli Ovacık’ta “üçlü Kürt ittifakı” olan: Bıyıklı Mehmet Paşa, İdris Bitlisi ve Palu Beyi Cemşid ‘in; on binlerce Kızılbaşı kesmesine; aynı bölgenin adamları Kürtlük İdeolojileri adına ses çıkarmamaktadırlar. Ahlaki olarak bu çifte standart davranışlarına ne demek gerektiğine okuyucular karar versin !

 

Yavuz Selim’in önce Erzincan Valiliğine atadığı, sonradan da bütün doğu ve güney doğuya bakmak kaydı ile Diyarbakır Eyaletine getirdiği Dıyarbakırlı Kürt Bıyıklı Mehmet Paşa ve danışmanı Bitlisli Molla İdris; bütün bölgeyi Türkler’den temizlerler ve YÜZ BİN Kızılbaş Türk’ü katlederler. Bölgeden kaçamayan Türkler de kendilerini Kürt olduklarını söyleyerek kalırlar, baskılar sonucu da gerçekten Kürtleşirler. Doğu sınırlarını Türklere kapatan Yavuz; korumalığını da Kürt aşiretlerine bırakır. 1517’de Yavuz Selim’in Mısır’ı alması ve 74.ncü İslâm Halifesi olması ile sünnilik resmi ideoloji haline gelir ve İslâmi Devlet kimliği oluşur. Bu tarihten sonra Araplar, Osmanlı Devleti’nin yaşamı boyunca diğer halklardan üstün ve gözde konumlarına devam ederler. Türkler arasında Yavuz adı Yezit ile özdeşleşir ve lanetle anılır olur. Türk ulusal kimliği; Bozkırdaki Türkmenlerde yaşar ve ozanları Türkçe’yi geliştirir. Osmanlı Sarayı ise giderek soysuzlaşır ve yapay “Osmanlıca” denen yazı dili hakim olur. Bu nedenle Prof.Dr. Faruk Sümer; Safaviler için Osmanlılar’dan daha fazla Türktür demektedir.

 

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) dönemi Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvede olduğu bir zamandır. Ama Türkler açısından bir şey değişmez. Yine bu dönemde zülüm, şiddet ve katliamlar devam eder. Kürt kökenli Ebussuûd Efendi (1545-1574)’in Şeyhülislâm olmasıyla ve 30 yılda verdiği fetvalarla “Osmanlı toplum yaşamını” belirler ve Kızılbaş Türkmen katliamı, “Sünni Şeriatı”na göre meşruluk kazandırır. Yedi Kızılbaş öldürene “Cennetin Anahtarı” verilir. Bugün Sünni din adamları tarafından huşu ile anılarak “evliya mertebesi”ne çıkarılan Ebussuûd Efendi, Türk katliamcısı, yobaz, lanet okunacak bir zalim ve cellattan bir kişiden başka birşey değildir.

Hırvat kökenli ve nakşibendi tarikatından Kuyucu Murat Paşa 6.12 l606’da sadrazam olduktan hemen sonra Anadolu’da geniş çaplı Alevi katliamı harekatı başlatır. 155 bin Alevi Türkmeni diri diri kazdırdığı kuyulara gömdürür. Aman dileyen insanlara Kuyucu Murat Paşa’nın yanıtı; “Vurun şu pis Türk’ün başını” olmuştur. Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat Paşa üç yıl terör estirir.

 

Köprülü Mehmet Paşa (1656-1661) Celali ayaklanmaları bastırmak ve eşkıya tedibi adı altında; Anadolu Türkmenlerini kırımdan geçirmiş sağ kalanlara da zülüm yapmıştır. Osmanlı Vak’a-Nüvisleri ( tarihçileri) Naima ve Hoca Sadettin Efendi gibileri; kitaplarında katliamları ballandıra ballandıra anlatmaktalar ve Türkler için; “nadan” yani “kaba Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk” ifadesini kullanmaktadır. Başka kitaplarda ise; ‘Türk iti şehre gelince farisice ürür.’ yazmaktadır. Osmanlının ünlü şairi Nef’i ise “Tanrı, Türk’e irfan çeşmesini yasaklamıştır.” Demektedir. Divan-ı Hümayun yazarlarından Hafız Ahmet Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde;

 

“Sakın Türk’ü insan sanma

 

Bin an bile olsa Türk’le birlikte olma

 

Türk eline şeker alsa o şeker zehir olur.

 

Türk’ün başını kesenken sakın gam yeme

 

Baban da olsa Türk’ü öldür.”

 

Demektedir. Tüm bunlara karşın Türk Bayat boyundan Alevilerin ulu ozanı Fuzuli (1480-1566) bir deyişinin son beytinde şöyle diyor:

 

“Fuzuli, gökten yere insen sana yer yok

 

Yürü var gel, ya Arap’tan ya Acem’den”

 

Gökten Allah tarafından dahi indirilse Türklerin dünyada yeri olmadığını; Arap ve Acemler hakim olduğunu belirtir ve Şiirlerinde Osmanlılara sitem eder ve kafa tutar. Alevi Türkmen aşıkları, ozanları diline ve töresine sahip çıkar ve şiirlerinde dilendirir, yöre yöre gezerek halkı bilinçlendirirler. Dedeler ve Babalar da Türkçe ibadet yaparak örf ve gelenekleri yaşatarak bugünlere getirirler.

 

İdrîs-i Bitlîsi ve Bıyıklı Mehmet Paşa’dan sonra Kürtlere en büyük destek sağlayan II.Abdülhamit olmuştur. Yavuz Selim’den itibaren iç işlerinde tam bir serbestlik olan bölgeye Prof.Dr.İlber Ortaylı’nın tesbitine göre “Kürt Hükümeti” denmekteydi ve “merkezi hazineye ipotek ödemezdi ve herhangi bir biçimde düzenli askeri hizmetlerle yükümlü değillerdi.” Böylesi bir bölgeye Abdülhamit, İslamcılığın bütünleştirici “ümmet” anlayışıyla birarada tutma fikriyle yeni bir yapılanmaya gidilir. Abdülhamid’in “Aşiret Mektebi-i Humayun”(1892-1907) adıyla açtığı ve aşiretlerden getirtilen şeyh ve ağa çocuklarının eğitildiği okullardan mezun olanlar; beklentilerin yerine, devlete karşı örgülenme yapan kadroları oluşturmuşlardır. Abdülhamid’in marifetlerinden biriside “Hamidiye Alayları”dır

 

Hamidiye Alayları, Dördüncü Ordu Komutan› Müşir Zeki Paşa’nın II. Abdülhamid’e önerisiyle 1890 yılında kurulmaya başlanır.14-15 Nisan 1891’de de “Nizamnâmesi” yayınlanarak yasal hale gelir.Ruslara yönelik olarak Şafi Kürtler’den oluşturulan Hamidiye Alayları amacına uygun faaliyette bulunmaz. Hamidiye Alayları daha çok eşkiyalık yapar. Ermeni ve Alevi köylerine baskınlar düzenleyip çapulculuk yaparlar 23 Temmuz 1908 ‘de İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra Eylül 1908 ayında Kürt Hamidiye Alayları’nın silahlarını ellerinden almak isteyen İttihat’çılar bunu başaramazlar İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde Türkçülük akımı giderek güçlenir ve hakim olur. Şafi Kürtlerin ağa ve aşiret reislerinin çocuklarının eğitildiği İstanbul’daki “Aşiret Mektebi”nde ve Hamidiye Alaylarında ise Kürt milliyetçiliği filizlenmiş ve örgütlenmeye başlamıştır. Bu durum Doğu Anadolu’da Alevi-Şafi çatışmasını beraberinde getirir. Sonuçta; Okul Müdürü Kolağası Kamil Bey; “bunlar aşiret değil haşerat!” der...

 

KAYNAK: www.karacaahmet.com Alevi Kaynaklardır.

Gönderi tarihi:

Doğrucudavut...

Kimden kaynak getirirsen getir, kabul etmeyeceklerdir...

Bilmediklerinden ya da anlamadıklarından değil;

Art niyetten ve amaçlılıktan dolayı kabul etmeyeceklerdir...

 

Kürtler söz konusu olunca burada "Hümanizmanın" en alasını yapanlar,

Türkler söz konusu olunca görmezler, duymazlar ve bilmezler...

Çünkü kendileri "Türk" değildir ve "Türkleri" anlamaları için hiçbir nedenleri yoktur!

Çünkü onlar "Kürttür"ler...

 

Ha ama biz Kürtlerin mağduriyetlerini anlarız...

Dillerinin yasaklanmasının haksızca olduğunu söyleriz...

Kürtçe konuşuyorlar diye hapse atılanlarının haklarının sorulması gerektiğini söyleriz...

Hatta Kürt arkadaşlarımız, aile çevremiz olur ve Kürtçeden gocunmayız...

Onlara yapılan haksızlıklara da karşılık veririz; ki verdik...

 

Ama konu Türkler olunca; duuuur...

Türkler hep barbardır, hep işgalci, hep yağmacı, hep savaşçı...

Ne kadar kötülük varsa hep Türklerin başının altından çıkmıştır...

 

Bakın bunları "Türkçü" olduğumdan söylemiyorum...

Hangi halk olursa olsun, yok edilmesi amaçlanmış bir halkın haklarının korunması ve dile getirilmesi insanlık görevidir...

Kürtleştirilmiş ve Katledilmiş Türklerin haklarını görmezden gelenlerin ise

İnsanlık ve Onurluluk konusunda hiçte tutarlı ve samimi olduklarını zerre kadar düşünmüyorum...

Bir tanesi bile çıkıp, araştırıp;

"Ya hu hakkatende Kürtler, Osmanlının ve kendi beylerinin önderliğinde Türkleri katletmişler; asimile etmişler" deme cesaretini gösteremez...

 

Örnek 1: =>

Gönderi tarihi:
Yani Aleviler nerede ibadet yapacaklarini sunni vatandaslarimizdan ögrendikleri gibi Kürt veya Zaza'larda kim olduklarini biz Türk'lerden ögrenecekler.

Biz önce kendi üstümüze düseni yapalim ve Kürt ile Zaza da genen oturup konusarak kimin kimden oldugunu kendileri ögrenir. Her seyi bizmi daha iyi biliyoruz ve onlara kim olduklarini ögretecegiz? Ne zaman bu kötü aliskanligimizdan vazgececegiz?

İyi, işte! Almanyadaki zazalar, 'Biz Kürt diiliz ' diyorlar. Biz demiyoruz ki...

ALMANYADA YAŞAYAN ZAZALARIN WEB SİTESİ : -http://www.zazaki.de-

 

Zazaca üzerine Türkiye’de, özellikle siyasette bir Kürt lehçesi olarak bilinen bir statüko mevcut. İrani dillerin dilbilim dalı olan İranoloji’ye göre ise Zazaca bir Kürt lehçesi veya dili değil, başlıbaşına bir dildir. Kürtler’in siyasi ve sayısal olarak Zazalar’a göre daha üstün olması, Zazalar’ın ve Zazaca’nın varlığı konusunda epey bir dezavantaj oluşturmuştur. Zazaca hakkında siyasette ve halk arasında, özellikle Batı-Anadolu’da yaygın olan “Kürt lehçesi” diye bir tanımlama vardır. Fakat özellikle son yıllarda yavaş yavaş açığa çıkan araştırmaların ve dergilerin sayesinde bu görüş değişmektedir.

Bazilarina göre Zazalar Kürt degil. Diger taraftan sunni olan Zaza da var. onlar nasil ve kimler tarafindan zaza yapildi dersiniz? Sizin bu iddaninzi önceden de söyledigim gibi hic bir Alevi kurulus dile getirmiyor ve asimile edilen vatandaslarin tekrar türklesmesi icinde adimlar atilmasi gerektigini söylemiyorlar. Anlayacaginiz ne Alevi kesminden ne Zaza'lardan sizin iddaniz dogrulaniyo
Yazılanları okumadığınız, okusanız bile anlamadığınız yönünde eleştiriler aldığınızı söylemiştim. Link verdiğim hatta oradaki yazıyı alıntıladığım, Almanya’daki Zazaların web sitesinde yazanları okumadığınız belli.

 

Madem Almanya'daki Zaza'lari (-http://zazaki.de/turkce/index_tr.html- burada bir kanit olarak kösteriyorsaniz o halde gene ayni sitede ben Zazalar'in bilhassa Alevi-Zazalar'in Kürt'ler tarafindan Alevi-Türkmen'eri asimile etti gibi iddaalari görmedim. Hani Zazalar aslinda Kürt'ler tarafindan asimile edilmis Alevi-Türkmen'lerdi? Siz kendi söylemlerinizle celisiyorsunuz. Bir arkadasin bu iddaasina biliyormussunuz gibi alkis tutuyorsunuz, ama örnek aldiginiz siteyi tam arastirmadan burada kaynak olarak veriyorsunuz.

 

ALMANYADA YAŞAYAN ZAZALARIN WEB SİTESİ : -http://www.zazaki.de-

 

Zazaca üzerine Türkiye’de, özellikle siyasette bir Kürt lehçesi olarak bilinen bir statüko mevcut. İrani dillerin dilbilim dalı olan İranoloji’ye göre ise Zazaca bir Kürt lehçesi veya dili değil, başlıbaşına bir dildir. Kürtler’in siyasi ve sayısal olarak Zazalar’a göre daha üstün olması, Zazalar’ın ve Zazaca’nın varlığı konusunda epey bir dezavantaj oluşturmuştur. Zazaca hakkında siyasette ve halk arasında, özellikle Batı-Anadolu’da yaygın olan “Kürt lehçesi” diye bir tanımlama vardır. Fakat özellikle son yıllarda yavaş yavaş açığa çıkan araştırmaların ve dergilerin sayesinde bu görüş değişmektedir.

 

:)

 

Yazılanları okumadığınız, okusanız bile anlamadığınız yönünde eleştiriler aldığınızı söylemiştim.
Gönderi tarihi:
Sayin Dogrucudavut bu kadarda bilincli veya bilmeden bile kesin yanlislari dogruymus gibi göstermenin kime yarari var acaba? Bahsettiginiz iddalar ile ilgili tek bir örnek göstermenizi rica ediyorum.

 

VATANDAŞLIK VE SİYASAL KATILIM

 

Ayşe Kadıoğlu

 

Sabancı Üniversitesi, İstanbul

 

''...Alman ve Fransız milliyetçilikleri arasındaki farklar ve bu farkların vatandaşlık politikalarına nasıl yansıdığı geniş bir şekilde çalışıldı.12 Yıllar önce, Berlin'deki Uluslararası Orta Doğu Çalışmaları Birliği’nin yıllık toplantısında (4-8 Ekim, 2000), açılış konuşmacısı olan Ali Mazrui bu konu ile ilgili son derece dikkat çekici bir değerlendirme yapmıştı. Mazrui, konuşmasında, Fransa'da mükemmel bir biçimde Fransızca konuşmasına ve Fransız kültürünü içselleştirmiş olmasına rağmen Müslüman bir Arap'a her zaman "öteki" olarak davranıldığını söyledi. Öte yandan, Müslüman bir Arap'ın Almanya’da mükemmel bir Almanca ile konuşabilmeye ve Alman kültürünü içselleştirebilmeye bile aday olamadığını söyleyerek, Almanya’daki dışlayıcı vatandaşlık anlayışının altını çizdi. Kısacası, yabancıların Alman toplumuyla bütünleşmeye yönelik çabaları dahi anlamlı değildi. Bu ayrım, açık bir şekilde, Fransa ve Almanya’da vatandaşlığa ilişkin politikaların temel ilkeleri arasındaki farkları özetliyor. Fransa’da genelde özümseyici ve dahil edici, Almanya’da ise dışlayıcı politikalar var. Bu nedenle Alman vatandaşlığı, 2000 yılı Vatandaşlık Kanunu'nun mecliste kabul edilmesine kadar, soy geçmişi ve kan bağına dayalı bir vatandaşlık anlayışı (jus sanguinis) ile tanımlanmıştır. Literatürde bulunan çalışmalar, iki ülkenin vatandaşlık politikalarındaki farkların temelindeki nedenleri Fransa ve Almanya'nın ulus-devlete ulaşmada izlediği farklı yolları irdeleyerek açıklarlar.13

 

Almanya'da, milliyetçilik duygusu, Almanya’nın 1870’deki birleşmesinden elli sene kadar önce, ondokuzuncu yüzyılın başında ortaya çıkan engin bir Romantik literatürde ifade edilerek ortaya çıktı. Bu durum devlet egemenliği altındaki topraklar ve sınırlardan bağımsız bir Almanlık anlayışına yol açtı. Bunun sonucunda, siyasal sınırlar ile tanımlanmamış olan etnik bir vatandaşlık anlayışı oluştu. Rogers Brubaker bu durumu "siyaset öncesi Alman milleti" olarak ifade eder. Onun iddiasına göre, Almanya’da "millet düşüncesinin esas ve oluşturucu unsuru etnik ya da kültürel birlik iken, siyasal birlik sadece bir türev olarak gündeme gelmiştir."14

 

Fransa örneğinde ise, milliyetçiliğin ortaya çıkışı ve ulus-devletin oluşumu arasında bir zaman farkı olmadığından, Fransız vatandaşlık düşüncesi sınırlarla belirlenmiş bir coğrafi bölge içerisinde gelişti. Sonuçta, modern Fransız vatandaşlık kavramı devlete üye olmayı vurgularken, Alman vatandaşlık kavramı ise Volk adı verilen, soy geçmişi ve kan bağı temelinde tanımlanan bir millete dahil olma düşüncesine koşut olarak gelişti. Böylece, Fransa'da demos devlete ilişkin özelliklere vurgu yaparken, Almanya'da ise etnik bağlar (ethnos) ile eşanlamlı hale geldi.

 

Almanya'da soy geçmişi ve kan bağına yönelik bir vatandaşlık yasasından uzaklaşma ve dışlayıcı olmayan bir vatandaşlık anlayışını benimseme yönündeki çalışmalar Schleswig-Holstein eyalet yönetiminin katkılarıyla oldu. 1989 yılında Schleswig-Holstein eyalet meclisi, geçerli bir oturma izni taşıyan ve Danimarka, İrlanda, Hollanda, Norveç, İsveç ya da İsviçre vatandaşı olan, en az beş sene boyunca eyalette yaşamış olan yabancıların yerel ve mahalle seçimlerinde oy verebilmesini sağlayacak bir yasayı onayladı. Vatandaşlarının Almanya’da yerel ve bölge seçimlerinde hakları olabilecek olan –yukarıda belirtilen- altı devlet karşılıklılık ilkesine göre tespit edilmişti. Bu yasa, milliyet ve siyasal katılımı birbirinden ayırmaya yönelik bir hamleyi temsil ederken, Hıristiyan Demokrat Parti yasanın anayasallığını sorgulamaya başladı ve yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

31 Ekim 1990'da Almanya’da Anayasa Mahkemesi yasayı anayasaya aykırı bularak reddetti. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararının gereçesinde: “devletin bütün gücü (Staatsgewalt) halktan gelir” ve “Federal Almanya Cumhuriyeti'nin temel yasası olan Anayasayı hazırlayan otoritenin taşıyıcısı olan, devletin yaratılışının ve meşruiyetinin de öznesi olan halk (das Volk), Alman halkıdır. Yabancılar buna dahil değillerdir” şeklinde ifade edilen düşünce öne çıktı.15 Anayasa mahkemesinin kararı yabancıların Almanya’da söz sahibi olmadığı varsayımına dayanıyordu. Özetle, onların “devletin sınırları dahilinde ne kadar yaşamış olurlarsa olsunlar, her zaman için vatanlarına geri dönebilirler” şeklinde bir düşünce temelinde oy hakları olmamalıydı.16

 

İlginçtir ki, Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla suya düşen Schleswig-Holstein eyalet meclisinin çabaları, 1993 yılında Maastricht Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle gerçekleşti. Buna göre, antlaşmayı imzalamış olan on beş devletin vatandaşları, ikamet etme yükümlülüklerini yerine getirdikleri sürece ve antlaşmaya taraf olan ülkelerde yerel ve bölgesel seçimlerde oy verebilir veya bu seçimlerde aday olabilir hale geldiler. Bu durum sadece Almanya’da değil, ortak siyasal haklar içeren Avrupa vatandaşlığı kavramı ile genel bir uygulama haline geldi. Almanya’da, eyalet meclisinin daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen ilk kararına dahil edilmiş olan altı ülkeden ikisi (AB’ye üye olmadıkları için Norveç ve İsviçre) dışında hepsinin vatandaşları yerel ve bölgesel düzeyde siyasal haklara sahip oldular.

 

Bu örnek, milliyet ve siyasal katılımın ayrılması yolunda bir eyalet meclisinin attığı yasal adımın, Alman Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildikten sonra nasıl tekrar Avrupa Topluluğu içerisinde siyasal birlik kurma amacıyla imzalanan uluslararası bir antlaşma ile geçerlilik kazandığını göstermektedir. Almanya'daki yerel ve bölgesel seçimlerde, demos’un tanımı içinde kimlerin yer alacağı hakkındaki karar nihayetinde ulus-ötesi (supra-national) bir düzeyde alınmıştır. Benhabib'in söylediği gibi: “Geriye bakıldığında, 1990'da yazılmış olan Alman Anayasa Mahkemesi'nin kararı, kaybolmakta olan millet ideolojisinin –kuğunun- ölmeden önceki son ötüşü niteliğindedir.”17 Artık Almanya’da de facto olarak, demos, ethnos ile sınırlı bir biçimde tanımlanamaz hale gelmiştir. 2000 yılında değiştirilen ve eski dışlayıcı düzenlemelerden uzaklaşmayı amaçlayan Vatandaşlık Yasası’da bu duruma uyum sağlamak için önemli bir adım olmuştur. Burada önemli olan demos’un genişletilmesi doğrultusundaki kararın Alman Anayasa Mahkemesi ya da Alman halkı tarafından verilmemiş olmasıdır. Almanya’da vatandaşlığı ethnos’un ötesinde tanımlama yönündeki kararlar, son kertede ulus-üstü bir kuruma üye olmanın getirdiği uygulamalar dahilinde alınabilmiştir.

 

Bu konuya ilişkin tartışmalarda Almanya'nın bir göç ülkesi haline geldiği, Almanya'da ethnos temelinde tanımlanan bir milletin dışında kalan ancak, AB üyesi olan ülkelerin de vatandaşı olmayan insanların da durumları gündeme gelmeye başladı. Bu düşünce, Almanya'da vatandaş olmayanlar arasında da bazı farklar olduğunu ortaya çıkardı:

 

Almanya’da yaşayan birinci tip “yabancılar” Alman olmayan AB vatandaşlarıdır. Bunlar, ikamet izni almaya yönelik gerekleri yerine getirdikleri sürece, Maastricht Antlaşması uyarınca yerel ve bölgesel seviyede siyasal haklara sahipler. Alman değiller ancak bazı siyasal hakları var.

 

Almanya’da yaşayan ikinci tip “yabancılar” ise “üçüncü ülke vatandaşları”dır. Bunlar ise AB'ye üye olmayan ülkelerin vatandaşlarıdır. Almanya’da yaşayan Türkler bu duruma bir örnek teşkil etmektedirler. Yeni Vatandaşlık Yasası (2000) vatandaşlığa geçmeyi kolaylaştırmış olsa bile (kendi ülkelerinin vatandaşlığından çıktıkları müddetçe), Almanya'da vatandaş olmadıkları sürece siyasal haklar elde edemezler. Bu kişiler için “birlikte yaşayanlar” (Inlander)18 ya da “yabancı uyruklu vatandaşlar” (auslandische Mitburger)19 ifadeleri kullanılmaktadır.…''

Gönderi tarihi:
Doğrucudavut...

Kimden kaynak getirirsen getir, kabul etmeyeceklerdir...

 

Dostum, zaten ben daha ziyade, bu arkadaşlarımız kabul etsinler diye değil de, ola ki, aklı başında birileri bunları okur da anlar umuduyla yazmaya çalışıyorum. Yazdıklarına aynen katılıyorum. :)

Gönderi tarihi:
VATANDAŞLIK VE SİYASAL KATILIM

 

Ayşe Kadıoğlu

 

Sabancı Üniversitesi, İstanbul

 

''...Alman ve Fransız milliyetçilikleri arasındaki farklar ve bu farkların vatandaşlık politikalarına nasıl yansıdığı geniş bir şekilde çalışıldı.12 Yıllar önce, Berlin'deki Uluslararası Orta Doğu Çalışmaları Birliği’nin yıllık toplantısında (4-8 Ekim, 2000), açılış konuşmacısı olan Ali Mazrui bu konu ile ilgili son derece dikkat çekici bir değerlendirme yapmıştı. Mazrui, konuşmasında, Fransa'da mükemmel bir biçimde Fransızca konuşmasına ve Fransız kültürünü içselleştirmiş

.

.

.

Sayin sizin yukarida getirdiginiz aciklamalar , daha dogrusu alinti, sizin iddanizla ne alakasi varki?

Siz ne iddaa etmistiniz? Bakalim berabece;

 

Almanya’da iki tip vatandaşlık vardır. Biri Alman ırkına mensup olanlar, diğeri sonradan Alman vatandaşı olanlar.

 

Alman ırkına mensup Almanlar hiçbir basit nedenle, vatandaşlıktan çıkarılamazken, sonradan '' Alman '' olanlar eften püften, adi suçlardan dolayı bile kolayca vatandaşlık haklarını kaybedebilmektedir.

 

Türkiye’de ise, sonradan vatandaş olanlar, tüm diğer vatandaşlar ile eşit haklara sahiptir. Asıl, fark buradadır.

Biz sizin bu iddaniza karsilik bir yorum yazdik, siz ise bu iddanizi birden unutup bahsettiginiz ülkelerde yasayan yabanci sütatüsindeki vatandaslarin durumu hakkindaki bir arastirmayi buraya tasiyorsunuz.

Yukaridaki iddaalarinizin arastirmalari nerede? Bu iddaalariniz hangi anayasaya göre uygulaniyor?

 

Demek biz dogru dürüst okumuyoruz ha?

 

Ya kendi yazdigini ve o yaziya verilen cevabi okumadan ve anlamadan cevap verenlere ne demeli?

Gönderi tarihi:
VATANDAŞLIK VE SİYASAL KATILIM

 

Ayşe Kadıoğlu

 

Sabancı Üniversitesi, İstanbul

 

''...Alman ve Fransız milliyetçilikleri arasındaki farklar ve bu farkların vatandaşlık politikalarına nasıl yansıdığı geniş bir şekilde çalışıldı.12 Yıllar önce, Berlin'deki Uluslararası Orta Doğu Çalışmaları Birliği’nin yıllık toplantısında (4-8 Ekim, 2000), açılış konuşmacısı olan Ali Mazrui bu konu ile ilgili son derece dikkat çekici bir değerlendirme yapmıştı. Mazrui, konuşmasında, Fransa'da mükemmel bir biçimde Fransızca konuşmasına ve Fransız kültürünü içselleştirmiş olmasına rağmen Müslüman bir Arap'a her zaman "öteki" olarak davranıldığını söyledi. Öte yandan, Müslüman bir Arap'ın Almanya’da mükemmel bir Almanca ile konuşabilmeye ve Alman kültürünü içselleştirebilmeye bile aday olamadığını söyleyerek, Almanya’daki dışlayıcı vatandaşlık anlayışının altını çizdi. Kısacası, yabancıların Alman toplumuyla bütünleşmeye yönelik çabaları dahi anlamlı değildi. Bu ayrım, açık bir şekilde, Fransa ve Almanya’da vatandaşlığa ilişkin

.

.

.

Yasadigi ve calistigi ülkenin siyasi yasamina katilamamanin anti-demokratik uygulamalarla ne alakasi var acaba? Dünyanin ehr ülksinde oldugu gibi secme ve

 

secilme hakki sadece yasadigi ülkenin vatandaslarina aittir. AB ülkeleri su sadece kendi üye ülkelerinin vatandaslarina diger ülkelerde mahalli secimlerde secme

 

hakki veriyor.

 

Ülkemizde birakin yabancilarin siyasi alanda aktif ve passiv rol oynama haklarinin olmadigini, azinliga ait bir Türk vatandasinin askeriyede belirli yerlere gelme

 

hakki bile yok.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.