editor Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2003 Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2003 KÜLTÜR SAVAŞLARI Köyüme yaptığım en son gezide, 20 yıldır köy odasının baş köşesine bulunan televizyon yeniydi. Ben gençken baş köşeye köyün ileri gelenleri oturur, okuma yazma kültürü olmayan memleketimde yörenin geçmişi bir nesilden diğerine sözlü olarak aktarılırdı. Odanın “ayaklık” yerinde oturan biz gençler, söylenenleri ilgiyle dinler, geçmişin önemli olaylarını anlatanlarla birlikte tekrar yaşardık. Anlatılanlar “resmi” tarih değildi, fakat Abdulamit’in “Hamidiye” birliklerini ilk kez köy odasında duymuş ve hatta bu birliklerin atalarımın köyüne topla saldırığını öğrenmiştim. Odanın baş köşesinde oturan Hamidiye birlikleri paşasının oğluna çay servisi yaptığımda da, ailemle paşa ailesinin barış içinde oluşlarından kaynaklanan mutluluğumu gizleyememiştim. Köy odasının ileri geleni artık televizyondu. Geçmişlerinden haberi olmayan oda gençleri, günün şarkıcılarını, artistlerini, modellerini ve onların en son sevgililerini, televizyon aracılığıyla, gayet iyi biliyorlardı. Yöremin popüler kültürünü televizyon silindir gibi ezmişti. Köye en son gittiğimde buna üzülmüş, fakat Amerika’lıların (özellikle ortanın sağındakilerin) bu konu üzerine söylediklerini anımsamıştım. Onlara göre ekonomide olduğu gibi, popüler kültürde de karar “serbest pazarındır.” Yine onlara göre, İletişimdeki devrim, dünyaya yeni kültür seçenekleri getirmiş ve toplum beğendiği kültürü almıştır. Dünyanın Amerikan kültürünü seçmesi (ki televizyonu Amerikan kültürünün bir parçası sayarlar), bu kültürün üstünlüğünün bir belirtisidir. Benim yörenin popüler kültürünün Amerika’nın popüler kültürü karşısında tutunamadığını anlıyorum. Fakat Türkiye’nin Ankara veya İstanbul gibi büyük şehirlerinde Amerikan popüler kültürünün domine olmasının anlamı neydi? Televizyonlarımız Amerikan pop muziğinin kötü kopyası “kliplerle” doluydu, büyük şehirlerimizin sokakları döğmeli, küpeli, göbeklerini sergiliyen giysilerle dolaşan gençlerin ve İngilizce levhalı dükkanların cennetiydi. McDonald’s, Pizza Hut ve gibi Amerikan lokanta kesiminin alt tabakasını oluşturan zincirler, Türkiye’de “yüksek moda” olmuştu. Haydi diyelim Amerika’lıların kültür hakkında düşündükleri Türkiye için de geçerliydi. Fakat Fransa niye bu kültürden o kadar kuşkulanıyordu? Fransız kültürü dünyanın en ileri gelenlerinden biri değilmiy di; onlar neden korkuyorlardı? Bu korkulara ben de katılmış ve popüler kültürün para yapmaktan başka bir işe yaramadığı düşünen Amarika’lıların eninde sonunda bütün dünyayı kendi düşüncelerine çekeceklerinden kaygılanmıştım. Bu karamsarlığın epey içine daldığım bir anda, nedense tarihçi Arnold Toynbee’nin kültür savaşı diye adlandırdığı bir yazısını anımsadım. Toynbee’ye göre, Çin’le Hindistan arasındaki bütün silahlı savaşları Çinliler kazanmasına rağmen, kültür savaşında Hintliler üstün gelmiştir. Aynı şekilde Araplarla Farslılar arasındaki “sıcak” savaşları Araplar kazanmasına rağmen, İslam’ın kültür savaşını Farslılar kazanmıştır. Toynbee bunun gibi başka örnekleri de verir. Esasında Amerikalılar’da Meksikayla yaptıkları her savaşı kazanmışlardır, fakat son yıllarda en çok korktukları kültür savaşını “Latin-Amerikalılara” (resmi dilleri İspanyolca veya Portekizce olan Orta ve Güney Amerikalılara verilen ad) kaybetmektir. Amerikan’ın güneybatısı gün geçtikçe Latin-Amerikalaşmaktadır. Meksika lokantaları ülkenin her yöresine yayılmış, “Latin” müziği popüler müzikte önemli bir yere gelmiştir. Geçen başkanlık seçimlerinde, 2000, bazı güneybatı eyaletlerinde hem başkan Bush ve hem de Al Gore, İspanyolca konuşmalar yapmıştır. Bir iki yıl önce bir Türk gazetesinde okuduğuma göre, Türkiye’de en ilgi çeken müzik aleti sazmış. Demek ki benim ülkemde de kültür savaşı henüz bitmemiş, ve ülke Amerikan popüler kültürüne henüz teslim olmamıştır. Son zamanlarda içine düştüğüm iyimserliğin verdiği güvenle, kültür savaşını Amerilalılara kaybetmeyeceğiz diyorum. Kültürün silahları ne radarların görmediği uçaklardır, ne de uzaydan herşeyi gören uydulardır. Popüler kültür, yüzyılların eleğinden geçmiş, bir toplumun ruhunu yansıtan, şarkısını seslendiren, acısını canlandıran bir nesnedir. Kültürü, bir gömlek değiştirir gibi, değiştirmek o kadar da kolay değildir. Geçenlerde annesi Amerika’lı olan kızım, Amerikalı nişanlısıyla Türkiye’de davul zurnalı bir düğün yapacağını bana iletince, daha da olumlu düşünmeye başladım. Belki de Kültürün savaşı olmayacağına ve kültürlerin yan yana yaşayabileceğine önderlik edecek yine Amerikalılar olacaktır. İnsanların özüne uymayan hiçbir şey uzun yaşayamaz. Amerikan popüler kültürünün de bunu görüp, kendini daha sağlam bir temele oturtacağına inanmaya başladım. Benim köy odamın kültürünün geri geleceğine inanmıyorum. Fakat ben değilse bile, akrabalarını görmeye gidecek çocuklarımın, köy odasında almazsa bile, sazla türküler ve uzun havalar dinleyeceği günün geleceğine inanıyorum. Sevgiler Editör Alıntı
Φ yasak_us Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2005 Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2005 Evet kultur savasları basladı ama bence bu savas degıl artık her evde bır kultur erozyonu olan bır tv var kac program bızde uretılmıs bı bakmak lazım .Artık ınsanlar mısafırlıge gıttıklerınde bıle konusmadan sadece caylarını yudumlayarak teleızyon izlemeye devam dıyolar kac kısıyı ılgılendırıyo bunlar bılmıyorum ama artık kolelık televızyon kolelıgı ust duzeyde yer almaya basladı hayatımızda kendı asklarını yasamak yerıne olan yanı ona sunulan asklarla yetınmeye basladılar en onemlısı bence ınsanları deger yargılarını kaybedıyoruz kendımızı kaybedıyoruz (anlamsal bazı celıskıler olabılır ama sınırıme verın lutfen) Alıntı
Φ tunc878 Gönderi tarihi: 24 Mart , 2005 Gönderi tarihi: 24 Mart , 2005 Evet gerçekten doğru bir tesbit fakat ben bu konuda sizin kadar iyimser değilim.Bizler bu savaşın en önemli silahı olan televizyonu hala etkili bir şekilde kullanamıyoruz. Şu anda elimizdeki en etkili silah çakar almaz trt.Niye böyle söyledim; trt artık büyük çoğunluğa hitap edememekte veya şöyle söylüyeyim trt artık gençlere hitap etmemekte, gençlerde bu savaşın en önemli neferleri öyle değil mi?Diğer kanallara baktığınızda amerikan kültürünü mükemmel bir şekilde enjekte etmekteler tıpkı eroin enjekte eder gibi ve bir süre sonrada bağımlı hale gelmiş bünyeler bunu bir ihtiyaç bellemekte ve tekrar tekrar istemekte. Demiştik ya gençler en önemli askerlerimiz diye gerçektende onlar geleceğin askerleri ve bu askerlerle bu savaşı kazanmamızın zor olduğunu düşünüyorum(bütün gençler üzerine alınmasın lütfen). Saygılarımla Sayın Editör. Alıntı
Φ canugur Gönderi tarihi: 5 Haziran , 2005 Gönderi tarihi: 5 Haziran , 2005 Genellikle yakinmalar hep, verilmiyor, yapilmiyor, verilmeli yapilmali gibi yigilip gidiyor.. Eger egitimden sikayetciysek; ki bu dogrudur, önce kendimizi egitmeli ve egitim denen üst yapi kurumunu sorgulayabilelim. Kendimizi egitmezsek bekledigimiz egitimin sonunda biza ne kazandirip ne yitirtacegini de asla anlayamayiz. Demek ki egitim kavraminin insan icin öneminin bilincindeysek öncelikle kendimize yönelmeliyiz. ikinci oarak, TV bir egitim araci degil, iletisim aracidir. zaman zaman egitim amacli kullanilsa da asil gövdesi, iletisime dayanir. Hükümetlerin elinde oldugundan her dönem süpriz yayinlarla karsilasabiliriz. Bu anlamda kendimiz egitimli olursak, aldanmamak da bizim elimizdedir. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.