Φ OBJEKTİVİST Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 BÜYÜKLERE MASALLAR Peygamberlerin Mucizeleri(!) Uyumak isteyen büyüklere masallarim var: Peygamberlerin Mucizeleri! Davut`a Verilen Mucizeler: Allah mûcize olarak daglari, taslari, kuslari onun emrine vermis. Yanik sesiyle Zebûr'u okumaya baslayinca, kuslar havadan agaçlara iner, hep birlikte, okunan Zebûr'u tekrar ederlermis. Allah,O'na demiri atese sokmadan ve dövmeden istedigi sekli verebilme mûcizesi vermis. Yirtici hayvanlar, Dâvûd'un huzûruna gelip, ona tam bir baglilikla hizmet ederlermis. Elyesa'nin Mucizeleri: 1-__Eriha sehri ahâlisinin içme sulari acilasinca. Bunu duyan Elyesa acilasan suyun içine bir parça tuz atip, ''Tatli ol!'' deyince, su tatli ve lezzetli olmus. 2-__Borçlu ve dul bir kadin, Elyesa'ya gelip, fakirliginden sikâyetçi olmustu. ''Evinde neyin var?'' deyince, kadin; ''Bir kasik kadar yagim var.'' dedi. Elyesa, kadina; ''Git, o yagi bir kab içine koy.'' demis. Kadin da gidip yagi bir kabin içine koymus. Elyesa mûcizesiyle o yag o kadar artmis ki, pekçok kap yag ile dolmus. Fakir kadin bundan borçlarini ödedigi gibi, zengin bile olmus. Eyyub'un Mucizeleri: 1-__Eyyûb ayagini yere vurmus... Biri sicak, biri soguk, iki pinar fiskirmis. Sicak sudan yikaninca bedenindeki, soguk sudan içince içindeki hastaliklardan kurtulmus. Kuvveti geri gelmis. Taze bir genç olmus. Elinden alinmis olan mallarini Allah geri iâde etmis. Çok sayida cocugu olmus, hatta ölmüs olan ogullari dirilmis. 2.__Eyyûb'un duâsi bereketi ile koyunlarin yünleri ibrisim olurmus. 3.__Eyyûb, kavminin hâkimini îmâna dâvet ettigi zaman o da; " Evimdeki direklerin kalkarak havada durmasini senden mûcize olarak isterim." demis. Eyyûb duâ etmis ve sonunda evin direkleri düsmüs ve ev havada kalmis. 4.__ Eyyûb'un duâsiyla çöldeki seraplar ve dumanlar su olurmus. Hizir'in Mucizeleri Hizir, otsuz kuru bir yerde oturdugunda, o yer birdenbire yemyesil olurmus. Öldukten sonra bile rûhu insan seklinde gözüküp, gariplere yardim edermis. Hud`un Muziceleri Inanmayanlar, Hud'a: ''Rüzgâri istedigin tarafa çevir!'' demisler. Hûd duâ etmis Allah da O'na; ''Ne tarafa istersen elinle isâret et!'' demis. O da eliyle isâret edince, rüzgâr istedigi istikâmette esmeye baslamis. Büyük kayalarin toprak olmasini istemisler. Hûd'un duâsi ile bu da olmus. Bu mûcizeleri gördükleri hâlde hala inanmayan ahali, koyunlarin yünlerinin de ipek olmasini istemisler. Hûd yine duâ etmis, koyunlarin yünü ipek hâline gelmis. Ibrâhim'in Mûcizeleri: __Ibrâhim'in vücûduna ates tesir etmezmis. Nemrûd onu atese attiginda Allah; "Ey ates! Ibrâhim üzerine serin ve selâmet ol!" buyurunca ates onu yakmamis. __Cansiz olan, parça parça edilmis ve parçalari ayri ayri yerlere konmus olan dört kus, Ibrâhim'in çagirmasi üzerine yeniden dirilmisler. __Ibrâhim'in mûcizesi ile taslar kömür gibi yanmistir. __Bazen yirtici ve yabânî hayvanlar Ibrâhim`le birlikte giderler ve dile gelerek gâyet açik bir sekilde onunla konusurlarmis. Bir defâsinda, hanimi Hacer ve oglu Ismâil'le görüsmek ve onlari ziyâret etmek için Mekke'ye gitmis. Sam'a geri dönüsünde birçok yabânî hayvan, Ibrâhim`le berâber yürüyüp,onunla açikça konusmuslar. __Ibrâhim duvarlarin ve daglarin arkasini da görürmüs. Bu mûcizesi Misir'a gittiginde karisi Sâre'yi, Firavun`a "Kardesimdir" diye tanitinca Firavun, Sâre'yi sarayina almis, Ibrâhim disardan içeriyi seyretmis. Sarayin duvarlari ona cam gibi olmus ve gözünden perde kaldirilmis. Böylece Sâre'ye el uzatmaya kalkisan Firavun'un ellerinin kuruyup,ayaklarinin tutmayarak yere yikilmis.0 Ibrâhim`in bastigi tasin üzerinden agaç bitip yesermis. __Ibrâhim`in oturdugu yerden güzel kokular yayilirmis. Ayrilsa bile, senelerce güzel kokusu oradan çikmazmis. Îsâ`nin Dokuz Mucizesi: 1.__ Besikteyken konusmus. 2.__Ölüleri diriltirmis. hatta bir iki degil, tam dört ölüyü diriltmis. 3.__Anadan dogma kör olanlari saglamlar gibi gördürür, bir cilt hastaligi olan baras hastaligini iyi edermis. Eliyle hastaya dokungugunda iyi oluverirmis. 4.Kavminin yedikleri veya yemek üzere sakladiklari seyleri bilirmis 5.__Camurdan kus yapip üzerine üfleyince, canlanip ucarmis. 6.__Îsâ ellerini kaldirip duâ edince, ekmegi ve eti bulunan bir sofra inmis havadan. 7.__Îsâ uykudayken yaninda her konusulani ve yapilani bilirmis. 8.__Ne zaman istese ellerini göge kaldirip duâ edince o anda yemek ve meyveler önüne gelirmis. 9.__Îsâ, Yahûdîler`den uzak oldugu hâlde sözlerini ve gizli hallerini bilirmis. Ishak`in Mûcizeleri: 1.__Hayvanlar açik bir dille O´nun peygamberligine sehâdet ederlermis. 2.__Dua etmesi üzerine koca dag yürümeye baslamis 3.__Ishâk esegine binip bir daga çikmak isteyince esegin ön ayaklari kisalir, arka ayaklari uzarmis. Dagdan asagi inerken de tersi olurmus. 4.__ Ishâk duâ bereketiyle ölmüs hayvanlari diriltirmis. 5.__Elini, sirtina koydugu bir koyun, hemen kuzulasmis daha sonra ard arda dokuz defâ yavrulamis. Ismail'in Mûcizeleri: 1-__Dikenli agaçlardan çesitli meyveler bitirmis. 2-rhümileri imâna dâvet ettigi zaman, onlar kisir koyundan süt çikarmasini istemisler. O da elini koyunun sirtina koyarak; ''Beni peygamber olarak gönderen Allahü teâlânin ismi ile...'' dedigi anda koyunun memelerinden süt akmaya baslamis. 3-__Ismâil`in duâsi bereketiyle koyunlarin yünleri ipek olmus üstelik sayilari da çogalmis. 4-__Kendisine misâfir gelen iki yüz Yemenliye ikrâm edecek bir sey bulamayinca cok mahcub olmus. O anda duâ etmis ve yanindaki kumlar un olmus. Lut`un Mûcizeleri: 1-__Bulutsuz yagmur yagdirmis. Göge isâret edince yagmur yagmaya baslamis. 2-__Duâsi bereketiyle otsuz bir dagda ot bitmis. 3-__Taslar, çakillar ve kum tâneleri, Lût ile konusmuslar. 4-__Kavmi, ona eziyet vermek için üzerine ufak taslar atarmis. Allah`in korumasi ile hiçbiri ona dokunmazmis. 5-__Üzerine yattigi taslar dösek gibi yumusak olurmus. 6-__Lût, çok uzak yerlerde olan seyleri görüp haber verirmis. Zekeriya`nin Mûcizeleri: 1-__Kalemleri, kendi kendine Tevrât'i yazarmis. 2-__Zekeriyyâ, Meryem'i terbiyesi altina aldigi vakit, yazilmasi lâzim gelen kefâletnâmeyi, kalemsiz, hokkasiz yazmislar. 3-__Zekeriyyâ`nin diviti (kalemi) su üstünde kalirmis, batmazmis suya. 4-__Agaçlar, Zekeriyyâ`yla konusurlarmis. 5-__Zekeriyyâ su üzerinde yürür ve ayaklari islanmazmis. Kendisi için suda yürümekle, karada yürümek arasinda fark yokmus. 6-__Zekeriyyâ`dan mûcize istendiginde yakinindaki agaçlara eliyle isâret etmis, hemen agaçlar, köklerinden kopup, önlerine gelip kalirlarmis. Yusuf`un Mûcizeleri: 1-__Yûsuf'un konusmasi pek sirin, çok tatli oldugu için, herkesin kalbi ona meyledermis. 2-__Yûsuf'un yüzü günes gibi nûrluymus. Hâtta bir kimse yüzüne bakmak istese, hemen gözlerini çevirmeye mecbur olurmus. Bu nûrun tesiriyle, yâni baskasina sirâyetiyle huzûruna getirilen körlerin hemen gözleri görmeye baslarmis. 3-__Yusuf, agac yapraklarini en pahali kumasa cevirirmis. Yusa`nin Mucizeleri: 1-__Yûsâ Ürdün Nehri`ni ikiye bölmüs. 2-__Bir sehri fethetmeye gittiginde duasiyla o kentin kale duvarlari kendiliginden yikilirmis. 3-__Yûsâ, Kudüs sehrini fethetmek için savastayken bir cumâ günü aksam üzeri günes batarken, günesin bir müddet daha batmamasi için Allah'a yalvarmis: ''Ey Allah'im! Günesi geri al!'' diye. Allah da O´nu kirmamis ve batmak üzere olan günesi yükseltmis. Bir müddet daha gündüz devâm edip Kudüs fethedildikten sonra batmis. Yunus`un Mucizeleri: 1-__Yûnus baligin karninda üç, yedi veya kirk gün yasamis. 2-__Yûnus`un duâsi bereketiyle bulutlardan ates çikarmis. 3-__Yûnus`un duasiyla dagdan su çikarmis. 4-__Yûnus peygamberligini kanitlamak icin insanlara dagi isâret etmis. Dagdan çikan bir kocaman kertenkele dile gelerek; ''Ey insanlar! Biliniz ki, Yûnus Hak peygamberdir. Sizi Cennet'e, Rabbinizin magfiretine devam ediyor.'' diye konusmaya baslamis. 5-__Yûnus elini kapinin halkasina koymus, demir halka altin olmus. 6-__Yûnus odun olmadigi halde su üstünde ates yakmis. 7-__Yûnus güzel sesli oldugundan, tatli sesli vahsi ve yirtici hayvanlara da tesir eder, onu dinlemek için etrâfinda toplanirlarmis. Yakub`un Mucizeleri: 1-__Duâsiyla istedigi koyunun karnindan dört kuzu dogurtmus. 2-__Sesi sürekli olup, üç konaklik yerden bile duyulurmus. Düsman askerine bagirdigi zaman korkularindan kaçarlarmis. 3-__Yâkûb'un attigi sey, 360km uzaga kadar gidermis... 4-__Yâkûb`un duâsiyla büyük ve küçük daglar yerlerinden kalkarlarmis. 5-__Ken'an ahâlisini imâna davet ettigi vakit, oturduklari yerlerde bulunan daglik ve taslik yerlerin, bütün tepe ve taslarin toprak olmasini teklif etmisler, Yâkûb duâ edince hersey toprak olmus. Yahya`nin Mûcizeleri 1-__Birinci Herod'un emri üzerine askerler, Yahyâ`yi öldürmek icin ariyorlarmus. Bu haberi duyan Yahyâ onlardan kaciyormus. Bu sirada bir kaya dile gelmis: ''Ey Allahin peygamberi! Bana gel!'' Yahyâ kayaya yaklastigi zaman içinin kovan gibi oyulmus oldugunu görmüs. O tasin içine girmis. Yahyâ´nin pesindeki kâfirler o kayaya yaklastiklari zaman, o kayadan kâfirlerin üzerine oklar atilmaya baslanmis. Bu durumu gören kafirler geriye dönüp kacmislar. 2-__Yahyâ, peygamber olarak görevlendirilip Sam'a geldikten sonra insanlar ona; ''Gercekten peygambersen , bize gündüz gözü ile yildiz göster.'' demisler. Insanlarin bu istegi üzerine Yahyâ duâ edince günesin çevresindeki yildizlar görünmeye baslanmis. Süleyman`in Mûcizeleri: 1-__Rüzgârlar O´nun emri altindaymis. 2-__Süleymân denizi geçmek istedigi zaman, suyu çekilerek yol açilir, geçtikten sonra yine kapanirmis. 3-__Bütün cinler O´nun emrindelermis. Ne zaman istese, kendisine, büyük büyük köskler, sûretler, çanaklar, sâbit çömlekler, tencereler yaparlarmis. 4-__Süleymân`in bir mührü varmis. Üzerinde ism-i âzam duâsi yaziliymis. O duâ ile her istedigi kolay olurmus. 5-__Karincalara varincaya kadar her hayvanin sesini isitir, dillerini anlarmis. 6-__Nereye gitmek istese, rüzgâr emrinde oldugundan, tahtini kaldirir, tahtini berâberinde götürürmüs. 7-__Cinler vâsitasiyla denizdeki incileri, cevherleri yerde bulunan defineleri bilirmis. Allah`in, O`na bildirmedigi birsey yokmus. 8-__Neml Vâdisinde, kaldigi sirada o dagin yesillik, çimenlik olmasi için, ellerine biraz su alip, avucuyla o daga serpmis, derhâl dagin üzeri çayirlik çimenlik oluvermis. 9-__Süleymân bir yere gittigi vakit, berâberinde duvarlar da gidermis. Suayb`in Mûcizeleri: 1-__Suayb`in yaptigi dua neticesinde, koyunlardan dogmus siyah kuzularin hepsi beyaz olmus. 2-__Suayb`in yaptigi dua sonunda taslar toprak olmus. Söyle ki: Medyen kasabasi daglik, taslik bir yer oldugundan: ''Hak peygamber isen, duâ et, su daglar kalkip, yerimiz genis olsun.'' diye teklif etmislermis. Suayb duâ edince, Allah, duâsini kabul edip, elini o dag ve taslar üzerine koy, diye emreylemis. Elini koyunca hepsi toprak oluvermis. 3-__Suayb`in duâsi bereketiyle Medyen'de bâzi taslar koyun olmusmus. 4-__Suayb, bir yerin taslari etrâfinda dönünce, o taslar hemen bakir olup, ahâli bununla pek zengin olmus. 5-__Suayb'in duâsi bereketiyle kum tepeleri yerinden kalkmistir. 6-__Suayb, bir daga çikmak istedigi zaman, dag âdeta devenin oturup kalktigi gibi, Suayb çikincaya kadar küçülür, çiktiktan sonra evvelki hâli gibi büyük bir dag olurmus. Salih`in Mucizeleri: 1-__Kayadan deve çikartmis. 2-__Sâlih dua edince hamt denilen meyvesiz agaçlardan çesit çesit meyveler olmus bir anda. 3-__Sâlih`in duâsi bereketiyle büyük tastan su çikmis. 4-__Sâlih`in çadirina ates tesir etmemis. Söyle ki, kavmi koyuncu idi. Senenin bâzi aylarini sahralarda, yaylalarda çadir kurarak geçirirlerdi. Imân etmeyenlerden biri, gizlice Sâlih aleyhisselâmin çadirini atese verince, çadir yanmaga baslamis. Bunun üzerine kavminden kâfir olanlar; ''Hak peygamber isen, çadirindaki yangini söndür!'' diye alay etmeye, eglenmeye baslamislar. Sâlih, yanginin sönmesi için duâ edince, kendi çadiri kurtulup, ates kâfirlerin çadirlarina geçmis ve hiçbir çadir kalmayip, içindeki esyâlarla berâber, yanip kül olmus. Nuh`un Mûcizeleri: 1-__Nuh bir beldede bulunan bütün taslari birden toprak yapmis. Bunun üzerine on iki kisi imân etmis. 2-__Uzakta bulunan ve gözle görülemeyecek seyleri görüp haber verirmis. 3-__Susuz yerlerden su çikarirmis. 4-__Isâretiyle agaçlar kökünden sökülüp baska yere geçermis. 5-__Duâsiyla kuru agaçlar hemen meyve verirmis. 6-__Duâsiyla bulutsuz olarak yagmur yagarmis. 7-__Kum, toprak, kil gibi seyler, onun duâsiyla yiyecek maddeleri hâline gelirmis. 8-Imân ederek gemisine girip tufandan kurtulan insanlar çok az olmasina ragmen, onun duâsiyla çok kisa zamanda çogalarak artmislar. 9-__Eliyle yere diktigi bir agaç fidani o anda çesitli renklerde meyve verirmis. Mûsâ`nin Mûcizeleri: 1-__Asâsi ejderhâ (büyük yilan) olurmus. 2-__Sag elini koynuna sokup çikarinca, günes gibi parlarmis. Bu nûru gören düsmanlari kaçisirlarmis. 3-__Kavmiyle Kizildeniz'in kenarina gelince asâsini vurup denizde yol açmis. 4-__Tih sahrâsinda kavminin susuz kalip, su istemeleri üzerine asâsini bir tasa vurup Beni Isrâil'in kabileleri adedince, on iki pinar akitmis. 5-__Firavun ve Kipti kavmi Isrâilogullarina zulüm ettigi ve Mûsâ`ya inanmayip isyân ettiklerinde, Allah, Mûsâ'ya tûfân mûcizesini vermis. Çok siddetli yagmur yagmis. Öyle bir karanlik ve firtina olmus ki, kimse evinden disari çikamamis. Ayin ve günesin isigi görünmez olmus... Kibtilerin evlerini su basmis. Ayakta durur olmuslar. Su bogazlarina kadar yükselmis. Isrâilogullarinin evlerine ise bir damla su girmemis. Firavun ve Kibti kavmi, bu belânin kaldirilmasini ve iman edeceklerini söylemisler. Musa kaldirmis fakat yine imân etmemisler ve baska belâlara dûçâr olmuslar. 6-__Kibti kavminin ekinlerini, meyvelerini ve giydikleri elbiselerini, evlerinin tavanlarini yiyen çekirge sürülerinin istilâsina ugramalari mûcizesi. Bu çekirgeler Istâilogullarina hiç dokunmayip, Firavun'un kavmi Kibtilere musallat olurlarmis. 7-__Kumnel yâni bit ve ekin böcegi denen haseratin Mûsâ`in mûcizesi olarak kibti kavmine musallat olmus. 8-__Kurbaga mûcizesi, Kibti kavmi her belâya tutuldukça, belâ kaldirildiginda iman edeceklerini söylemelerine ragmen, sözlerinden vazgeçmeleri üzerine üst üstüne belâya tutulmuslar. Kurbagalarin istilâsina ugramalari da siddetli belâlardan biridir. Kurbagalar, yiyeceklerine, içeceklerine düser, kalirlarmis. Bir söz söylemek isteseler agizlarini açarken birkaç küçük kurbaga agizlarindan midelerine girerlermis. Geceleri üzerinde toplanan kurbagalarin seslerinden uyuyamazlarmis. Firavun, bu belâ kaldirildigi takdirde, iman edecegini söylemesine ragmen, belâ kalkinca yine iman etmemis. 9-__Kan belâsi. Misir'da bulunan bütün sular, Kibtilerin kaplarina doldurulurken kan hâlini alirmis. Böylece susuzluktan çâresiz kalmislarmis. Isrâilogullarina ise böyle bir sey olmazmis. 10-__Isrâilogullarindan biri öldürüldügü vakit kimin öldürdügü bilinemeyince, Mûsâ`in duâsi ile ölü dirilip, kendisini öldüreni söylemis. 11-__Mûsâ kavmiyle Tih çölüne geldigi zaman, kavminin yiyecegi kalmadigi için, Mûsâ`ya gelerek çoluk-çocugumuzla açliga dayanamiyoruz, dediklerinde Mûsâ duâ ettmis. Kudret helvasi ve bildircin kebabi inmis havadan. Her ne zaman isteseler önlerinde hazir olurmus. 12-__Mûsâ`nin duâsi ile kurakliktan kavrulup kuruyan ekinler, otlaklar ve meyveler eski hâlini alirmis. 13-__Mûsâ Tih sahrâsinda bulunan Isrâilogullarinin durumunu merak edince bir kurt gelip onlarin durumunun nasil oldugunu Musa`ya söylemis. 14-__Mûsâ'nin duâsiyla sari dikenler altin olurmus. 15-__Yolculukta Mûsâ'ya uzun mesâfeler kisalir, kisa zamanda çok uzak yollar katedermis. Mış...Mış...Mış. Mışıl mışıl uyumalar... --------------------------------------------- Ali Usta Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Dini inanç açısından inanılmayacak bir şey yoktur. Yeterki dine ters düşmesin. Dünya da bir öküzün boynuzları üzerinde duruyor zaten... Ama öküz nurdan yaratıldığı için göremiyoruz işte... Teist arkadaşlar onu kalp gözü ile görebilirler ama ateistlerin gözlerine perde inmiştir ondan göremiyorlar... Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 çoğu Kur'an'da geçmeyen hadiseler ve israliyattan alınmış. semavi her din gönderildiği zaman ve kültüre hitap etmek durumundadır. bu ana ilkeleri değiştirmez, sistemde farklılıklar gösterir. kimi dönem de mucizeye sihir, peygambere sihirbaz kimi dönem de mucizeye yalan, peygambere yalancı denmiş şimdi de mucizeye hikaye peygambere oyuncu diyenlerin olması bir yenilik değil. "13- Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, "eskilerin masalları" der. 14- Hayır hayır, öyle değil. Aksine onların kazandığı günahlar kalplerinin üzerine pas olmuştur. 15- Hayır hayır, doğrusu onlar o gün Rablerini görmekten mahrumdurlar. " Mutaffifin Alıntı
Φ fatih111 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Dini inanç açısından inanılmayacak bir şey yoktur. Yeterki dine ters düşmesin. Dünya da bir öküzün boynuzları üzerinde duruyor zaten... Ama öküz nurdan yaratıldığı için göremiyoruz işte... Teist arkadaşlar onu kalp gözü ile görebilirler ama ateistlerin gözlerine perde inmiştir ondan göremiyorlar... Yam yam arkadım o kadar yoğunum ki sıra buna da gelecek Önce şu Hadisi bi düzeltelim: "Dünya öküz ve balık üzerindedir" (Hadisi şerif meali) Bu hadis sahih yani peygamberimiz tarafından kesinlikle söylenmiş. Ama bunun ne kalb gözüyle ne de iman gücüyle bi alakası yok. Cevabını kısa bir süre sonra verecem. Önce Objektivist var sırada. Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Amaç tartışmak fikir yürütmek değil.. Amaç karalamak leke sürmeye çalışmak.......... Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olurmu.. Ciddiye almaya değmez bunları . Alıntı
Φ ercan1980 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 BÜYÜKLERE MASALLAR Peygamberlerin Mucizeleri(!) . . . . 14-__Mûsâ'nin duâsiyla sari dikenler altin olurmus. 15-__Yolculukta Mûsâ'ya uzun mesâfeler kisalir, kisa zamanda çok uzak yollar katedermis. Mış...Mış...Mış. Mışıl mışıl uyumalar... --------------------------------------------- Ali Usta Bu maddelerin "SADECE KURAN" a bakılarak oluşturulmadığı malum! Kaldı ki bazı Kuran hükümleri de bu "mış mışlara" kurban gitmiş! Yazan kişiyi ve bunu buraya (iyice tetkik etmeden) asan kişiyi kınıyorum! Bir sürü palavraların arasına ilgili Kuran ayetlerini serpiştirmek hiç de hoş bir şey değil! Daha da objektivist olmanız dileğiyle! Selametle!!! Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2006 Yam yam arkadım o kadar yoğunum ki sıra buna da gelecek Önce şu Hadisi bi düzeltelim: "Dünya öküz ve balık üzerindedir" (Hadisi şerif meali) Bu hadis sahih yani peygamberimiz tarafından kesinlikle söylenmiş. Ama bunun ne kalb gözüyle ne de iman gücüyle bi alakası yok. Cevabını kısa bir süre sonra verecem. Önce Objektivist var sırada. Abdullah b. Mesud'un yanına Şam'da Kâ'bu'l- Ahbar ile karşılaşan biri gelir. Kâ'b'ın "göklerin bir meleğin sırtı üzerinde döndüğü" -hadis- rivayetini nakleder. Abdullah bu adama bu rivayeti naklettiği zaman Kâ'b'ı tasdik mi, tekzib mi ettiğini sorar. Adam tasdik de tekzib de etmediğini söyler. Abdullah bunun üzerine şöyle der: "Kâ'b bu rivayette hata etmiştir. Zira Allah, Kur'an'da "şüphesiz ki Allah gökleri ve yeri nizamları bozulmasın diye tutuyor. (35 Fatır,41) buyurmaktadır. kaldı ki öküz ve balık hadisi sahih olacak!!! sahabe kadar eleştirel ve Kur'an merkezli ele almalıyız hadisleri. sayın fatih111 lütfen hadisler hususunda daha titiz olalım. not: Kâ'bu'l- Ahbar ilk dönem sahabesinden olup, ebu Hureyre, Abdullah ibn Abbas, Abdullah ibn Ömer'in kendisinden çokça hadis rivayet ettikleri, yahudi asıllı, tevrat alimi ve israiliyatçı bir sahabidir. Alıntı
Φ tayfa Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2006 ya gerçekten güzel olmuş eline koluna sağlık Alıntı
Φ OBJEKTİVİST Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2006 ya gerçekten güzel olmuş eline koluna sağlık Teşekkürler tayfa... Sevgiler... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2006 Amaç tartışmak fikir yürütmek değil.. Amaç karalamak leke sürmeye çalışmak.......... Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olurmu.. Ciddiye almaya değmez bunları . Haklısın... Bırakalım onları... Dünayayı madden görmeye devam etsinler... Herkesin bakışı farklıdır... Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2006 Gönderi tarihi: 31 Ocak , 2006 yaw sen kendini ne zannediyon..milyonlarca insanın inançlarıyla bu kadar alay geçme hakkını kim veriyor sana bilader...sen kendini çok akıllı zannediyon galiba senin bu masal dediğin şeylere seni on kere cebinden çıkartacak alimler prof.lar bilimadamları inanıyor ama sana masal geliyor gelsin bakalım bir o masaldan bir uyanırsınki iş işten geçmiş olur bu dünyada ....... gibi bir amacı olmadan yaşar gidersin devam et bakalım... Alıntı
Φ Siyah_Beyaz Gönderi tarihi: 1 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 1 Şubat , 2006 ercan1980 bu kadar uzun bir alıntıyla bu kadar yer işgal etmenin ne alemi var...Sen eleştirini yap geç, biz yukarda okuduk zaten...hem cevaplarını, yazının altındaki cevaptan değilde,sayfanın sonundan cevap ekleden yapta alıntılar bu kadar uzamasın... Alıntı
Φ ercan1980 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 ercan1980 bu kadar uzun bir alıntıyla bu kadar yer işgal etmenin ne alemi var...Sen eleştirini yap geç, biz yukarda okuduk zaten...hem cevaplarını, yazının altındaki cevaptan değilde,sayfanın sonundan cevap ekleden yapta alıntılar bu kadar uzamasın... Selam dost! Alıntı yapıyorum ki, eleştirimiz, önerilerimiz ... muallakta kalmasın! Kime karşı konuşuyor olduğumuzu millet de görsün! İkincisi, eleştiriye açık olan satırları tek tek ayıklayarak alıntılamak sizin de işinize gelmez, nitekim yazı baya uzun! Selametle!!! Alıntı
Φ caucasus Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 işte bahsettiğim buydu..sevgili cyrano sgosh umarım beni daha iyi anlamışsındır:)kimin hangi kılıfla neler yaptığı.. obejktivist..imanın şartı altıdır 1-ALLAH`a iman 2-meleklere iman 3-peygamberlere iman 4-kitaplara iman 5-hayrın ve şerrin ALLAH tan geldiğine iman 6-ahret gününe iman ........görüldüğü üzere,sen tamamını red ederek kafirliğini tescilledin:)ebu cehil ve ebu leheb fikriyatından beslendiğin ve gıda aldığın belli kumandan S.M nin dediği gibi``EY EBREHELER GELİN,EBABİLLERİNİZ SİZİ BEKLİYOR..!!``buda mucizeydi ama neyse artık yazmış olduk:) Alıntı
Φ OBJEKTİVİST Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 işte bahsettiğim buydu..sevgili cyrano sgosh umarım beni daha iyi anlamışsındır:)kimin hangi kılıfla neler yaptığı.. obejktivist..imanın şartı altıdır 1-ALLAH`a iman 2-meleklere iman 3-peygamberlere iman 4-kitaplara iman 5-hayrın ve şerrin ALLAH tan geldiğine iman 6-ahret gününe iman ........görüldüğü üzere,sen tamamını red ederek kafirliğini tescilledin:)ebu cehil ve ebu leheb fikriyatından beslendiğin ve gıda aldığın belli kumandan S.M nin dediği gibi``EY EBREHELER GELİN,EBABİLLERİNİZ SİZİ BEKLİYOR..!!``buda mucizeydi ama neyse artık yazmış olduk:) Bunlar bir orta çağ papazı düşüncesine ait olmalı. inanılır gibi değil Hemen kafa koparma, suçlama ve karalama. Üstelik bunun din adına yapılıyor olması hayrıca düşündürücü. İşte bu yüzden gericilik ve yobazlık suçtur diyorum. Sevgi ve saygılarımla... Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 ......... Dürüstçe ben ateistim sizin inançlarınıza inanmıyorum ve aşağılamak adına her fırsat bulduğumda saldırıyorum diyemiyecek kadar da takiyyecisin.. Arkadaş her neye inanmıyorsan inanma .............. ye ama burada milyonlarca insanın değerlerine ....... kanıtsız örneksiz saldırılarda bulunma .. Eğer sen Objektifsen ben projektörüm.. Alıntı
Φ caucasus Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Bunlar bir orta çağ papazı düşüncesine ait olmalı. inanılır gibi değil Hemen kafa koparma, suçlama ve karalama. Üstelik bunun din adına yapılıyor olması hayrıca düşündürücü. İşte bu yüzden gericilik ve yobazlık suçtur diyorum. Sevgi ve saygılarımla... bak objektivist..en azından savunduğun fikrin atası kadar cesur ol,masal-hayal demektir,yada sence komik ve gülünesi şeyler,o yazdığın ve komik-uydurma dediğin şeylerin içerisinde kur`anda geçen lafızlarda var..senin okuduğun kitaplarda varmı bilmiyorum ama,kur`ana hakaet yada onu yalanlama adamı dinden eder-dolayısıyla sen kafirliğini tescillemiş oldun-islam ruhbaniyeti red eder,yani benim yada herhengi irinin seni,ristiyanlıka olduğu gibi aforoz etmesi sözkonusu değildir..islamda-kişi kendini dinden eder-işte senin yaptığın gibi..ortaçağ papazı falan gibi garip gureba laflarla demogoji üretme-cesur ol ve BEN KAFİRİM..!!de ha,birde bu m.kemali fikirlerine alet etme garipliğini sergileme..... Alıntı
Φ ahrar Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 OTUZ BiRiNCi SÖZ ÜÇÜNCÜ NOKTA Mucize, dâvâ-yı nübüvvetin ispatı için, münkirleri ikna etmek içindir, icbar için değildir. Öyleyse, dâvâ-yı nübüvveti işitenler için, ikna edecek bir derecede mucize göstermek lâzımdır. Sair taraflara göstermek veyahut icbar derecesinde bir bedâhetle izhar etmek, Hakîm-i Zülcelâlin hikmetine münâfi olduğu gibi, sırr-ı teklife dahi muhaliftir. Çünkü, akla kapı açmak, ihtiyarı elinden almamak, sırr-ı teklif iktiza ediyor. Eğer Fâtır-ı Hakîm, inşikak-ı kameri, filozofların hevesatına göre bütün âleme göstermek için bir iki saat öyle bıraksaydı ve beşerin umum tarihlerine geçseydi, o vakit sair hâdisât-ı semâviye gibi, ya dâvâ-yı nübüvvete delil olmazdı, risalet-i Ahmediyeye (a.s.m.) hususiyeti kalmazdı; veyahut bedâhet derecesinde öyle bir mucize olacaktı ki, aklı icbar edecek, aklın ihtiyarını elinden alacak, ister istemez nübüvveti tasdik edecek; Ebu Cehil gibi kömür ruhlu, Ebu Bekr-i Sıddık gibi elmas ruhlu adamlar bir seviyede kalıp, sırr-ı teklif zayi olacaktı. İşte bu sır içindir ki, hem âni, hem gece, hem vakt-i gaflet, hem ihtilâf-ı metâli, sis ve bulut gibi sair mevânii perde ederek umum âleme gösterilmedi veyahut tarihlere geçirilmedi. RiSALE-i NUR BEDiÜZZAMAN Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 Müslüman arkadaşlar için Roma , Yunan ya da herhangi bir ulusun mitolojilerindeki kahramanlar ve onların mucizeleri birer masaldır, ancak benzer mucizeler Kur'an'da var ise mutlak doğrudur. Birine gülüp geçerken, diğerine "Bak şu Allah'ın hikmetine" deyip göz yaşı döker... Çünkü İslam'da, bir şeyin doğru olup olamayacığını sorgulayamazsın. Kur'an'da varsa doğrudur, Kur'an'da yoksa hikaye... Alıntı
Φ ahrar Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2006 ON DOKUZUNCU MEKTUP BU RİSALE, üç yüzden fazla mucizâtı beyan eder. Risalet-i Ahmediyenin (a.s.m.) mucizesini beyan ettiği gibi, kendisi de o mucizenin bir kerametidir. Üç dört nev ile harika olmuştur: Birincisi: Nakil ve rivayet olmakla beraber, yüz sayfadan fazla olduğu halde, kitaplara müracaat edilmeden, ezber olarak, dağ, bağ köşelerinde, üç dört gün zarfında, her günde iki üç saat çalışmak şartıyla, mecmuu on iki saatte telif edilmesi, harika bir vakıadır. İkincisi: Bu risale, uzunluğuyla beraber, ne yazması usanç verir ve ne de okuması halâvetini kaybeder. Tembel ehl-i kalemi öyle bir şevk ve gayrete getirdi ki, bu sıkıntılı ve usançlı bir zamanda, bu civarda, bir sene zarfında yetmiş adede yakın nüshalar yazıldığı, o mucize-i risaletin bir kerameti olduğunu, muttali olanlara kanaat verdi. Üçüncüsü: Acemî ve tevafuktan haberi yok ve bize de daha tevafuk tezahür etmeden evvel onun ve başka sekiz müstensihin birbirini görmeden yazdıkları nüshalarda, lâfz-ı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kelimesi, bütün risalede ve lâfz-ı Kur'ân beşinci parçasında öyle bir tarzda tevafuk etmeleri göründü ki, zerre miktar insafı olan, tesadüfe vermez. Kim görmüşse kat'î hükmediyor ki, bu bir sırr-ı gaybîdir, mucize-i Ahmediyenin (a.s.m.) bir kerametidir. Tu risalenin başındaki esaslar çok mühimdirler. Hem şu risaledeki ehâdis, hemen umumen eimme-i hadisçe makbul ve sahih olmakla beraber, en kat'î hâdisât-ı risaleti beyan ediyorlar. O risalenin mezâyâsını söylemek lâzım gelse, o risale kadar bir eser yazmak lâzım geldiğinden, müştak olanları, onu bir kere okumasına havale ediyoruz. Said Nursî İHTAR: Şu risalede çok ehâdis-i şerife nakletmişim. Yanımda kütüb-ü hadisiye bulunmuyor. Yazdığım hadislerin lâfzında yanlışım varsa, ya tashih edilsin, veyahut "hadis-i bilmânâdır" denilsin. Çünkü, kavl-i râcih odur ki, "Nakl-i hadis-i bilmânâ caizdir." Yani, hadisin yalnız mânâsını alıp, lâfzını kendi zikreder. Madem öyledir; lâfzında yanlışım varsa, hadis-i bilmânâ nazarıyla bakılsın. Mucizât-ı Ahmediye (a.s.m.) ilâ âhir. Risalet-i Ahmediyeye (a.s.m.) dair On Dokuzuncu Sözle Otuz Birinci Söz, nübüvvet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) delâil-i kat'iye ile ispat ettiklerinden, ispat cihetini onlara havale edip, yalnız onlara bir tetimme olarak, On Dokuz Nükteli İşaretler ile, o büyük hakikatin bazı lem'alarını göstereceğiz. BİRİNCİ NÜKTELİ İŞARET Şu kâinatın Sahip ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve herşeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydaları irade ederek tedvir ediyor. Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur. Madem konuşacak; elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak. Madem zîfikirle konuşacak; elbette zîşuurun içinde en cemiyetli ve şuuru küllî olan insan nev'iyle konuşacaktır. Madem insan nev'iyle konuşacak; elbette insanlar içinde kabil-i hitap ve mükemmel insan olanlarla konuşacak. Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev-i beşere muktedâ olacak olanlarla konuşacaktır. Elbette, dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidatta ve en âli ahlâkta ve nev-i beşerin humsu ona iktidâ etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü mânevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üç yüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip ona dua-yı rahmet ve saadet edip ona medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş; ve resul yapacak ve yapmış; ve sair nev-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır. İKİNCİ NÜKTELİ İŞARET Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddia-yı nübüvvet etmiş, Kur'ân-ı Azîmüşşan gibi bir ferman-ı göstermiş ve ehl-i tahkikin yanında bine kadar mucizât-ı bâhireyi göstermiştir.3 O mucizat, heyet-i mecmuasıyla, dâvâ-yı nübüvvetin vukuu kadar vücutları kat'îdir. Kur'ân-ı Hakîmin çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnad etmeleri gösteriyor ki, o muannid kâfirler dahi mucizâtın vücutlarını ve vukularını inkâr edemiyorlar. Yalnız, kendilerini aldatmak veya etbâlarını kandırmak için-hâşâ-sihir demişler. Evet, mucizât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) yüz tevatür kuvvetinde bir kat'iyeti vardır. Mucize ise, Hâlık-ı Kâinat tarafından, onun dâvâsına bir tasdiktir, sadakte hükmüne geçer. Nasıl ki, sen bir padişahın meclisinde ve daire-i nazarında desen ki, "Padişah beni filân işe memur etmiş." Senden o dâvâya bir delil istenilse, padişah "Evet" dese, nasıl seni tasdik eder. Öyle de, âdetini ve vaziyetini senin iltimasınla değiştirirse, "Evet" sözünden daha kat'î, daha sağlam, senin dâvânı tasdik eder. Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dâvâ etmiş ki: "Ben, şu kâinat Hâlıkının meb'usuyum. Delilim de şudur ki: Müstemir âdetini, benim dua ve iltimasımla değiştirecek. İşte, parmaklarıma bakınız, beş musluklu bir çeşme gibi akıttırıyor. Kamere bakınız, bir parmağımın işaretiyle iki parça ediyor. Şu ağaca bakınız, beni tasdik için yanıma geliyor, şehadet ediyor. Şu bir parça taama bakınız, iki üç adama ancak kâfi geldiği halde, işte, iki yüz, üç yüz adamı tok ediyor." Ve hâkezâ, yüzer mucizâtı böyle göstermiştir. Şimdi, şu zâtın delâil-i sıdkı ve berâhin-i nübüvveti, yalnız mucizâtına münhasır değildir. Belki, ehl-i dikkat için, hemen umum harekâtı ve ef'âli, ahval ve akvâli, ahlâk ve etvârı, sîret ve sureti, sıdkını ve ciddiyetini ispat eder. Hattâ, meşhur ulema-i Benî İsrailiyeden Abdullah ibni Selâm gibi pek çok zatlar, yalnız o Zât-ı Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın simasını görmekle, "Şu simada yalan yok; şu yüzde hile olamaz" diyerek imana gelmişler.4 Çendan muhakkıkîn-i ulema, delâil-i nübüvveti ve mucizâtı bin kadar demişler; fakat binler, belki yüz binler delâil-i nübüvvet vardır. Ve yüz binler yolla yüz binler muhtelif fikirli adamlar, o zâtın nübüvvetini tasdik etmişler. Yalnız Kur'ân-ı Hakîmde kırk vech-i i'câzdan başka, nübüvvet-i Ahmediyenin (a.s.m.) bin burhanını gösteriyor. Hem madem nev-i beşerde nübüvvet vardır. Ve yüz binler zat, nübüvvet dâvâ edip mucize gösterenler gelip geçmişler.5 Elbette, umumun fevkinde bir kat'iyetle, nübüvvet-i Ahmediye (a.s.m.) sabittir. Çünkü, İsâ Aleyhisselâm ve Mûsâ Aleyhisselâm gibi umum resullere nebî dedirten ve risaletlerine medar olan delâil ve evsaf ve vaziyetler ve ümmetlerine karşı muameleler, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmda daha ekmel, daha câmi bir surette mevcuttur. Madem hükm-ü nübüvvetin illeti ve sebebi, zât-ı Ahmedîde (a.s.m.) daha mükemmel mevcuttur. Elbette, hükm-ü nübüvvet, umum enbiyadan daha vâzıh bir kat'iyetle ona sabittir. ÜÇÜNCÜ NÜKTELİ İŞARET Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mucizâtı çok mütenevvidir. Risaleti umumî olduğu için, hemen ekser envâ-ı kâinattan birer mucizeye mazhardır. Güya, nasıl ki bir padişah-ı zîşânın bir yaver-i ekremi, mütenevvi hediyelerle muhtelif akvâmın mecmaı olan bir şehre geldiği vakit, her taife onun istikbaline bir mümessil gönderir, kendi taifesi lisanıyla ona hoşâmedî eder, onu alkışlar. Öyle de, Sultan-ı Ezel ve Ebedin en büyük yaveri olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, âleme teşrif edip ve küre-i arzın ahalisi olan nev-i beşere meb'us olarak geldiği ve umum kâinatın Hâlıkı tarafından umum kâinatın hakaikine karşı alâkadar olan envâr-ı hakikat ve hedâyâ-yı mâneviyeyi getirdiği zaman, taştan, sudan, ağaçtan, hayvandan, insandan tut, tâ aydan, güneşten yıldızlara kadar her taife kendi lisan-ı mahsusuyla ve ellerinde birer mucizesini taşımasıyla, onun nübüvvetini alkışlamış ve hoşâmedî demiş. Şimdi, o mucizâtın umumunu bahsetmek için ciltlerle yazı yazmak lâzım gelir. Muhakkikîn-i asfiya, delâil-i nübüvvetin tafsilâtına dair çok ciltler yazmışlar. Biz, yalnız icmâlî işaretler nev'inden, o mucizâtın kat'î ve mânevî mütevatir olan küllî envâına işaret ederiz. İşte, nübüvvet-i Ahmediyenin (a.s.m.) delâili, evvelâ iki kısımdır: Birisi, "irhasat" denilen, nübüvvetten evvel ve velâdeti vaktinde zuhur eden harikulâde hallerdir. İkinci kısım, sair delâil-i nübüvvettir. İkinci kısım da iki kısımdır: Biri, ondan sonra, fakat nübüvvetini tasdiken zuhura gelen harikalardır. İkincisi, Asr-ı Saadetinde mazhar olduğu harikalardır. Şu ikinci kısım dahi iki kısımdır: Biri, zâtında, sîretinde, suretinde, ahlâkında, kemâlinde zâhir olan delâil-i nübüvvettir. İkincisi, âfâkî, haricî şeylerde mazhar olduğu mucizattır. Şu ikinci kısım dahi iki kısımdır: Biri mânevî ve Kur'ânîdir. Diğeri maddî ve ekvânîdir. Şu ikinci kısım dahi iki kısımdır: Biri: Dâvâ-yı nübüvvet vaktinde, ehl-i küfrün inadını kırmak veyahut ehl-i imanın kuvvet-i imanını ziyadeleştirmek için zuhura gelen harikulâde mucizattır. Şakk-ı kamer ve parmağından suyun akması ve az taamla çokları doyurması ve hayvan ve ağaç ve taşın konuşması gibi yirmi nevi ve herbir nev'i mânevî tevatür derecesinde ve herbir nev'in de çok mükerrer efradı vardır. İkinci kısım, istikbalde ihbar ettiği hadiselerdir ki, Cenâb-ı Hakkın talimiyle o da haber vermiş, haber verdiği gibi doğru çıkmıştır. İşte, biz de şu âhirki kısımdan başlayıp icmâlî bir fihriste göstereceğiz.HAŞİYE DÖRDÜNCÜ NÜKTELİ İŞARET Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, Allâmü'l-Guyûbun talimiyle haber verdiği umur-u gaybiye, had ve hesaba gelmez. İ'câz-ı Kur'ân'a dair olan Yirmi Beşinci Sözde envâına işaret ve bir derece izah ve ispat ettiğimizden, geçmiş zamana dair ve enbiya-yı sabıkaya dair ve hakaik-i İlâhiyeye ve hakaik-i kevniyeye ve hakaik-i uhreviyeye dair ihbârât-ı gaybiyelerini Yirmi Beşinci Söze havale edip, şimdilik bahsetmeyeceğiz. Yalnız, kendinden sonra Sahabe ve Âl-i Beytin başına gelen ve ümmetin ileride mazhar olacağı hâdisâta dair pek çok ihbârât-ı sadıka-i gaybiyesi kısmından, cüz'î birkaç misaline işaret edeceğiz. Ve şu hakikat tamamıyla anlaşılmak için, Altı Esas, mukaddime olarak beyan edeceğiz. BİRİNCİ ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, çendan her hali ve her tavrı, sıdkına ve nübüvvetine şahit olabilir. Fakat her hali, her tavrı harikulâde olmak lâzım değildir. Çünkü, Cenâb-ı Hak onu beşer suretinde göndermiş, tâ insanın ahvâl-i içtimaiyelerinde ve dünyevî, uhrevî saadetlerini kazandıracak a'mâl ve harekâtlarında rehber olsun ve imam olsun ve herbiri birer mucizât-ı kudret-i İlâhiye olan âdiyat içindeki harikulâde olan san'at-ı Rabbâniyeyi ve tasarruf-u kudret-i İlâhiyeyi göstersin. Eğer ef'âlinde beşeriyetten çıkıp harikulâde olsaydı, bizzat imam olamazdı; ef'âliyle, ahvâliyle, etvârıyla ders veremezdi. Fakat, yalnız nübüvvetini muannidlere karşı ispat etmek için harikulâde işlere mazhar olur ve indelhâce, ara sıra mucizâtı gösterirdi. Fakat, sırr-ı teklif olan imtihan ve tecrübe muktezasıyla, elbette bedâhet derecesinde ve ister istemez tasdike mecbur kalacak derecede mucize olmazdı. Çünkü, sırr-ı imtihan ve hikmet-i teklif iktiza eder ki, akla kapı açılsın ve aklın ihtiyarı elinden alınmasın. Eğer gayet bedihî bir surette olsa, o vakit aklın ihtiyarı kalmaz, Ebu Cehil de Ebu Bekir gibi tasdik eder, imtihan ve teklifin faydası kalmaz, kömürle elmas bir seviyede kalırdı. Câ-yı hayrettir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, mübalâğasız binler vecihte binler çeşit insan, herbiri birtek mucizesiyle veya bir delil-i nübüvvetle veya bir kelâmıyla veya yüzünü görmesiyle, ve hâkezâ, birer alâmetiyle iman getirdikleri halde, bütün bu binler ayrı ayrı insanları ve müdakkik ve mütefekkirleri imana getiren bütün o binler delâil-i nübüvveti, nakl-i sahihle ve âsâr-ı kat'iye ile şimdiki bedbaht bir kısım insanlara kâfi gelmiyor gibi, dalâlete sapıyorlar. İKİNCİ ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hem beşerdir, beşeriyet itibarıyla beşer gibi muamele eder; hem resuldür, risalet itibarıyla Cenâb-ı Hakkın tercümanıdır, elçisidir. Risaleti, vahye istinad eder. Vahiy iki kısımdır: Biri vahy-i sarihîdir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi yoktur: Kur'ân ve bazı ehâdis-i kudsiye gibi. İkinci kısım, vahy-i zımnîdir. Şu kısmın mücmel ve hülâsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilâtı ve tasvirâtı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma aittir. O vahiyden gelen mücmel hadiseyi tafsil ve tasvirde, zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, bazan yine ilhama, ya vahye istinad edip beyan eder, veyahut kendi ferasetiyle beyan eder.Ve kendi içtihadıyla yaptığı tafsilât ve tasvirâtı ya vazife-i risalet noktasında ulvî kuvve-i kudsiye ile beyan eder, veyahut örf ve âdet ve efkâr-ı âmme seviyesine göre, beşeriyeti noktasında beyan eder. İşte, her hadiste, bütün tafsilâtına vahy-i mahz noktasıyla bakılmaz. Beşeriyetin muktezası olan efkâr ve muamelâtında, risaletin ulvî âsârı aranılmaz. Madem bazı hadiseler mücmel olarak, mutlak bir surette ona vahyen gelir, o da kendi ferasetiyle ve tearüf-ü umumî cihetiyle tasvir eder. Şu tasvirdeki müteşabihâta ve müşkülâta bazan tefsir lâzım geliyor, hattâ tabir lâzım geliyor. Çünkü, bazı hakikatler var ki, temsille fehme takrib edilir. Nasıl ki, bir vakit huzur-u Nebevîde derince bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: "Şu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp şimdi Cehennemin dibine düşmüş bir taşın gürültüsüdür." Bir saat sonra cevap geldi ki, "Yetmiş yaşına giren meşhur bir münafık ölüp Cehenneme gitti."1 Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın beliğ bir temsille beyan ettiği hadisenin tevilini gösterdi. ÜÇÜNCÜ ESAS: Naklolunan haberler, eğer tevatür suretinde olsa, kat'îdir. Tevatür iki kısımdır:HAŞİYE 1Biri sarih tevatür, biri mânevî tevatürdür. Mânevî tevatür de iki kısımdır. Biri sükûtîdir. Yani, sükût ile kabul gösterilmiş. Meselâ, bir cemaat içinde bir adam, o cemaatin nazarı altında bir hadiseyi haber verse, cemaat onu tekzip etmezse, sükûtla mukabele etse, kabul etmiş gibi olur. Hususan, haber verdiği hadisede cemaat onunla alâkadar olsa, hem tenkide müheyyâ ve hatayı kabul etmez ve yalanı çok çirkin görür bir cemaat olsa, elbette onun sükûtu o hadisenin vukuuna kuvvetli delâlet eder. İkinci kısım tevatür-ü mânevî şudur ki: Bir hadisenin vukuuna, meselâ "Bir kıyye taam, iki yüz adamı tok etmiş" denilse, fakat onu haber verenler ayrı ayrı surette haber veriyor. Biri bir çeşit, biri başka bir surette, diğeri başka bir şekilde beyan eder. Fakat umumen, aynı hadisenin vukuuna müttefiktirler. İşte, mutlak hadisenin vukuu, mütevatir-i bilmânâdır, kat'îdir. İhtilâf-ı suret ise zarar vermez. Hem bazan olur ki, haber-i vahid, bazı şerâit dahilinde tevatür gibi kat'iyeti ifade eder. Hem bazan olur ki, haber-i vahid, haricî emarelerle kat'iyeti ifade eder. İşte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan bize naklolunan mucizâtı ve delâil-i nübüvveti, kısm-ı âzamı tevatürledir: ya sarihî, ya mânevî, ya sükûtî. Ve bir kısmı, çendan haber-i vahidledir. Fakat öyle şerâit dahilinde, nakkad-ı muhaddisîn nazarında kabule şayan olduktan sonra, tevatür gibi kat'iyeti ifade etmek lâzım gelir. Evet, muhaddisînin muhakkikîninden "el-hâfız" tabir ettikleri zatlar, lâakal yüz bin hadisi hıfzına almış binler muhakkik muhaddisler, hem elli sene sabah namazını işâ abdestiyle kılan müttakî muhaddisler ve başta Buharî ve Müslim olarak Kütüb-ü Sitte-i Hadisiye sahipleri olan ilm-i hadis dâhileri, allâmeleri tashih ve kabul ettikleri haber-i vahid, tevatür kat'iyetinden geri kalmaz. Evet, fenn-i hadisin muhakkikleri, nakkadları o derece hadisle hususiyet peydâ etmişler ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tarz-ı ifadesine ve üslûb-u âlisine ve suret-i ifadesine ünsiyet edip meleke kesb etmişler ki, yüz hadis içinde bir mevzuu görse, "Mevzudur" der. "Bu hadis olmaz ve Peygamberin sözü değildir" der, reddeder. Sarraf gibi, hadisin cevherini tanır, başka sözü ona iltibas edemez. Yalnız, İbn-i Cevzî gibi bazı muhakkikler, tenkitte ifrat edip, bazı ehâdis-i sahihaya da mevzu demişler. Fakat her mevzu şeyin mânâsı yanlıştır demek değildir; belki "Bu söz hadis değildir" demektir. Sual: An'aneli senedin faydası nedir ki, lüzumsuz yerde, malûm bir vakıada, "an filân, an filân" derler? Elcevap: Faydaları çoktur. Ezcümle, bir faydası şudur ki: An'ane ile gösteriliyor ki, an'anede dahil olan mevsuk ve hüccetli ve sadık ehl-i hadisin bir nevi icmâını irae eder ve o senette dahil olan ehl-i tahkikin bir nevi ittifakını gösterir. Güya o senette, o an'anede dahil olan herbir imam, herbir allâme, o hadisin hükmünü imza ediyor, sıhhatine dair mührünü basıyor. Sual: Neden hâdisât-ı i'câziye, sair zarurî ahkâm-ı şer'iye gibi tevatür suretinde, pek çok tariklerle, çok ehemmiyetli nakledilmemiş? Elcevap: Çünkü ekser ahkâm-ı şer'iyeye, ekser nas, ekser evkatta muhtaçtır. Farz-ı ayn gibi, o ahkâmın her şahsa alâkası var. Amma mucizat ise, herkesin herbir mucizeye ihtiyacı yok. Eğer ihtiyaç olsa da, bir defa işitmek kâfi gelir. Âdetâ farz-ı kifaye gibi, bir kısım insanlar onları bilse yeter İşte bunun içindir ki, bazı olur, bir mucizenin vücudu ve tahakkuku, bir hükmün vücudundan on derece daha kat'î olduğu halde, onun râvisi bir iki olur, hükmün râvisi on yirmi olurDÖRDÜNCÜ ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın istikbalden haber verdiği bazı hadiseler, cüz'î birer hadise değil, belki tekerrür eden birer hadise-i külliyeyi, cüz'î bir surette haber verir. Halbuki o hadisenin müteaddit vecihleri var. Her defa bir veçhini beyan eder. Sonra râvi-i hadis o vecihleri birleştirir. Hilâf-ı vaki gibi görünür. Meselâ, Hazret-i Mehdîye dair muhtelif rivayetler var. Tafsilât ve tasvirat başka başkadır. Halbuki, Yirmi Dördüncü Sözün bir dalında ispat edildiği gibi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vahye istinaden, herbir asırda kuvve-i mâneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem dehşetli hadiselerde ye'se düşmemek için, hem âlem-i İslâmiyetin bir silsile-i nuraniyesi olan Âl-i Beytine ehl-i imanı mânevî raptetmek için Mehdîyi haber vermiş. Âhirzamanda gelen Mehdî gibi herbir asır, Âl-i Beytten bir nevi mehdî, belki mehdîler bulmuş. Hattâ, Âl-i Beytten mâdud olan Abbasiye hulefasından, Büyük Mehdînin çok evsâfına câmi bir mehdî bulmuş. İşte, büyük Mehdîden evvel gelen emsalleri, nümuneleri olan hulefa-i mehdiyyîn ve aktâb-ı mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdînin evsâfına karışmış ve ondan rivayetler ihtilâfa düşmüş.BEŞİNCİ ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah sırrınca, kendi kendine gaybı bilmezdi. Belki Cenâb-ı Hak ona bildirirdi, o da bildirirdi. Cenâb-ı Hak hem Hakîmdir, hem Rahîmdir. Hikmet ve rahmeti ise, umur-u gaybiyeden çoğunun setrini iktiza ediyor, müphem kalmasını istiyor. Çünkü şu dünyada insanın hoşuna gitmeyen şeyler daha çoktur; vukuundan evvel onları bilmek elîmdir. İşte bu sır içindir ki, ölüm ve ecel müphem bırakılmış ve insanın başına gelecek musibetler dahi perde-i gaybda kalmış. İşte, hikmet-i Rabbâniye ve rahmet-i İlâhiye böyle iktiza ettiği için, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı ziyade hassas merhametini ziyade rencide etmemek ve âl ve ashabına karşı şedit şefkatini fazla incitmemek için, vefat-ı Nebevîden sonra âl ve ashabının ve ümmetinin başlarına gelen müthiş hâdisâtı umumiyetle ve tafsilâtıyla göstermemek,HAŞİYE 2 mukteza-yı hikmet ve rahmettir. Fakat yine bazı hikmetler için, mühim hâdisâtı-fakat dehşetli bir surette değil-ona talim etmiş, o da ihbar etmiş. Hem güzel hadiseleri kısmen mücmel, kısmen tafsille bildirmiş, o da haber vermiş. Onun haberlerini de, en yüksek bir derece-i takvâda ve adlde ve sıdkta çalışan ve hadisindeki tehditten şiddetle korkan ve âyetindeki şiddetli tehditten şiddetle kaçan muhaddisîn-i kâmilîn, bize sahih bir surette o haberleri nakletmişler. Alıntı
Φ adba Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2006 bunlar bizim büyüklerimizin masalları senin büyüklerinin masallarını dinleyelim senin inandığın felsefeci olan büyüklerinde sana ***** ananla ***** teyzen birde ****** deden vardı ******* olan amcaoğulların vardı Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2006 senin inandığın felsefeci olan büyüklerinde sana ****** ananla ****** teyzen birde ******** deden vardı ****** olan amcaoğulların vardı Uygarca konuşma/tartışma ile insanların bilgileri orantılıdır. Bilgisizlik aynı oranda fiziksel/söylevsel saldırıyı oluşturur. Bu tür insanların saldırı ve kaba sözlerden başka söyleyecek hiç bir şeyleri yoktur. Ayrıca söylenilenleride bildikleri gibi anlarlar. Kendi anlayış türünden çözümlemeye çalışırlar. Bilgili insanlarda bildikleri ile üretirler ve gizli karanlıkta kalmış olumsuzlukları gidermeye çalışırlar. Değilmidirki yaşamımızı onların omuzlarında devam ettiriyoruz. Yukardaki izah tarzının ayrıca kontrolsuz şekilde saldırısız daha insancası da var. Ben bu yazıyı formdaki diğer kişilerin okuması için yazıyorum. ABDA, kendi anlayış tarzı ile anlayacak nasılsa. Alıntı
Φ adba Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2006 sayın bilimselci ve admin bu söylediklerinize imzamı atarım hatta bu konuda birçok iletimde görebilirsiniz fakat dikkat ederseniz ben yukarda bu yazıyı yazan objektive zatına söylemiş değilim kaldıki herkezin bildiği bir gerçek var varoluş konusunda ortada bizim inancımız ve yunan felsefesinin iddiaları vardır bunun dışında ortaya çıkmış bişey yok buradaki konu ise varoluşla alakadardır mesele yorumsuz gibi bir başlık atılıp sonunda inancımızla alay edilmekte mış mış mışıl mışıl uykular sizce bu ne anlama gelir bu inancımızda olanları saf bilgisiz körü körüne giden çocuk yerine koymasıdır bizim inancımızı masal görebilir bu kendisi için geçerlidir böyle diyeceğine sonuna o cümleyi ekleyeceğine arkadaşlar benim aklım almıyor bu nasıl olur dese buna kimsenin itirazı olamazdı hatta birileri izah edebilirdi oda kabul eder yada etmezdi bu forumda bu yapılmıyomu bize bu şekilde konuşan elbette yunan felsefesini benimseyendir yunan felsefesinin dediğini söyledim ben ona kendine söylemedimki Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2006 sayın bilimselci ve admin bu söylediklerinize imzamı atarım hatta bu konuda birçok iletimde görebilirsiniz fakat dikkat ederseniz ben yukarda bu yazıyı yazan objektive zatına söylemiş değilim kaldıki herkezin bildiği bir gerçek var varoluş konusunda ortada bizim inancımız ve yunan felsefesinin iddiaları vardır bunun dışında ortaya çıkmış bişey yok buradaki konu ise varoluşla alakadardır mesele yorumsuz gibi bir başlık atılıp sonunda inancımızla alay edilmekte mış mış mışıl mışıl uykular sizce bu ne anlama gelir bu inancımızda olanları saf bilgisiz körü körüne giden çocuk yerine koymasıdır bizim inancımızı masal görebilir bu kendisi için geçerlidir böyle diyeceğine sonuna o cümleyi ekleyeceğine arkadaşlar benim aklım almıyor bu nasıl olur dese buna kimsenin itirazı olamazdı hatta birileri izah edebilirdi oda kabul eder yada etmezdi bu forumda bu yapılmıyomu bize bu şekilde konuşan elbette yunan felsefesini benimseyendir yunan felsefesinin dediğini söyledim ben ona kendine söylemedimki Hakaret ifade eden kelimeleri A ya söylemiyorum B ye söylüyorum cevabınız haklı olduğunuzu göstermiyor. Karşı tarafın ifadesi, kişilerin yapabileceği(mışıl mışıl uyumak)bir eylem. İstirahat ifade ediyor. Pekala söylenilebilir. Bunu bilmemezlikten gelmeyin. Agresif olup insanlara hakaret için bahane aramaktansa onları dikkatlice okuyup, anlayarak olumlu ifade kullanmak, daha çok ikna edici olacaktır. Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2006 Dürüst olalım.. Ortada bir dengesizlik var.. İki de taraf var. Biri inançlı taraf. Diğeri inançsız ( Tanrı inancından bahsediyorum ) İnançsız taraf inançlı tarafın inançlarına küçümser ifadeler kullandığı sürece elbette inançlı taraf buna tepki verecektir.. Hiç birimiz durup dururken kızmak için tanımdağımız hayatımızda bir önemi olmayan adamlara kızmaya çalışmaz... Ama foruma bi giriyorum..Sözüm ona kendini çok zeki zanneden ve okuduğu materyalist kitapların basma kalıp sözlerini alıp burada yok efenim büyüklere masallar küçüklere şekerler tarzı hakaret vari niyetlerin ardına saklı küçümser cümleler kullandığı sürece kusura bakmayın ama ne objektif olduğunuza ne bilimsel olduğunuza ne de antitez olduğunuza kimse inanmaz... Sadece inanç düşmanı kötü niyetli insanlar olarak bilinirsiniz.. Ortada bir dengesizlik var dedim.. Sizler bizim inançlarmıza çomak sokarken biz sizin kişiliğinize en ufak bir dürtmede bulunduğumuz zaman hemen haksız konuma düşüyoruz... E iyi ama sizin bir inancınız yok ki bizde sizinkilere çomak sokalım ..Anlıyamadığınız şey şu ; Bir müslüman için önce Allahı sonra peygamberi daha sonra Ailesi gelir.. Siz ilk iki değerimize elinizden geldiğince çamur atmaya gayrettesiniz ve sakın yok bunu anlamak tartışmak için yapıyoruz filan demeyin kimse inanmıyor sizin bu sahte samimiyetlerinize ... Nyetler belli.. Niyet anlamak fikir yürütmek değil.. Niyet sadece İnançlıları bozmak.. Kimse burada tartışarak bir sonuca varamaz.. Eskidenmişdi tartışarak insanlar anlaşırmış ama şimdi öyle değil.. Belki anlarsınız belki anlamazsınız ama son bir kez daha söyleyim.. İnançlı isanların inancına saygı göstermediğiniz müddetçe kimsede size saygı göstermez . Önce açtığınız başlıkları adam gibi açın '' Büyüklere Masallar Peygamberlerin Mucizeleri '' başlığı saygısız bir zihniyetin uslubudur. Güya bunu yapanda Niki objektif olan biri Ondan sonra bize diyosunuz ki vay efenim çok fevrisiniz yok çok pravakatörsünüz... Asıl pravakatör olan sizsiniz halbuki.. Bilimsel niklerler alıntı yazılarla yalan kaynaklarla fikirler tartışılmaz ama hepsinden önemlisi saygının olmadığı yerde zaten hiç bişi tartışılmaz... Önce uslubunuzu düzeltin ki bizde size değer verelim muhatap alalım... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.