Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2008 TANRININ KIRINTILARI... .......... Müslüman dünyasının en ince kılcal damarlarının ucundaki ücra kasabalarda yankılandı nefret. Beyrut'ta gördüm, Allah'tan başka hiçbir şeyleri kalmamış insanlar için ne demek o konuşmalar. Bir kez daha anladım: Onların sarışın "tanrıları" ile ötekilerin esmer "Allah"ı "kapıştırılacak" ve kan akacak muhakkak. Akıyor da. Biz çok sonra bu tarihleri bir bir yazıp alt alta, eğer o çok sonrada kâğıt, kalem ve yazı kalırsa, "O günlerde başladı Karanlık Zaman" diyeceğiz belki de. O günler geldiğinde şimdi başlatılmaya çalışılan, başlamış olan dinler savaşının bir dinler savaşı değil, tıpkı her savaş gibi yoksulluk ve zenginlik, güç ve güçsüzlük savaşı olduğunu anlatacağız çocuklarımıza. Eğer torunlarımız yaşıyor olurlarsa böyle anlatacaklar torunlarına. Belki o zaman insanlar anlayacak Tanrı'nın hepimizin içinde olduğunu... ....... Hepimiz Tanrı'nın kırıntılarıyız. "En el hak" hepimizin hakkı. Kırıntılar olduğumuz için hepimiz birleştiğimizde bir tanrı oluşturuyoruz bu yüzden birleşebildiğimizde. Ve bu yüzden işte, sorduklarında "İnanıyor musunuz?" diye, "İnanıyorum" diyorum, "İnsanlığa inanıyorum". Çünkü bir araya geldiğinde Tanrı'yı yaratabilecek tek güç onda, her bir kırıntı toplanıp birleştiğinde. Her bir insanın Tanrı'nın bir kırıntısı olduğuna inanabildiğinde insanlar, aynı Tanrı'nın kırıntıları olduklarına, dünya, yani belki ancak o zaman, kurtulacak. "Lekesiz aklın ebedi gün ışığında"... O zaman ne dinlere ihtiyaç olacak ne de kılıçlara. O zaman birbirimizin yüzüne Tanrı'nın yüzüne bakar gibi hayret ve hayranlıkla bakacağız. Biricik ve fakat bir oluşumuza şaşarak bakacağız. Ancak o zaman birbirimize hiç kıyamayacağız... .... En eski kitaplara... Ama o güne dek... İnsanlık en eski kitaplarına geri dönüyor. Yüzyıllardır yazılmış olan büyük kitapların hepsinden vazgeçiyor yeryüzü. Yirminci yüzyıla kadar tutunulan, aklın ve mantığın biriktirdiği büyük İskenderiye Kütüphanesi'ne öfkeyle dalıyor kalabalıklar. Kızıyorlar. Kitaplara kızıyorlar. Bunca kitabın kendisini kurtaramadığına kızıyor insanlık. Aklın yazdığı kitapları bu yüzden parçalıyorlar. Ve tıpkı tek tek hepimizin yaptığı gibi korktuğunda, yeryüzü kalabalıkları da şimdi ilk bildiklerine, ilk bilgilerine geri dönüyorlar. Bir ruhları olduğunu onlara hatırlatan tek şey dinleri olduğu için, insanlık öyle yoksun, öyle mahzun bırakıldığı için, o en eski kitaplara sarılıyorlar. Üstelik öfkeli oldukları için de o kitapları belki bugün, yanlış okuyorlar. Tanrı'nın hepimize, hepimiz aracılığıyla kendisi olduğumuzu, kendisinin küçük parçacıkları olduğumuzu söylediğini duyamayacak kadar gürültü yapıyorlar. Gürültüde olmayan sesleri duyuyorlar göklerden. Göklerden gelen sesleri, kendi seslerini yanlış duyuyorlar. Ben böyle bildim. Tanrı'yı ve insanları böyle bildim. Bu dünyayı da gördüm: Ne bizim bu dünya, Batı'nın vaat ettiği gibi. Ne Allah'ın, Doğu'da şimdi kimilerinin yorumladığı gibi. Bu dünya kimsenin değil. Biz kimse değiliz. Biz Tanrı'nın kırıntılarıyız işte, birbirine inanmak zorunda olan. Ben böyle bildim. İçimde... Okuduğum bütün kitaplardan önce... Herkese saygı ve sevgiler... DİPNOT... ____________________________ Sevgili Ece Temelkuran'a saygı ve sevgilerimizle... Alıntı
Φ Odris Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2008 Ben bu yazıyı ayakta alkışlarım teşekkürler üstad Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2008 Çok güzel tümceler...Sevgili Dipnot'a yaraşır nitelikte...yüreğine sağlık. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 28 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Kasım , 2008 Ece Temelkuran, 19 Eylül'de, Pazar Milliyet'te "Allah halleder!" başlıklı yazısı... Yazının spot yorumunu şöyle aktarıyor: "Yüksek reytingli mistik dizilerin yaptığı şey insanları sadece tek adaletin tanrının adaleti olduğuna inandırmak değil. Aynı zamanda mümtaz Türk aile sistemini dini vurgularla pekiştirmeye de çalışıyorlar." Temelkuran, ilahi adaleti savunan görüşlerin sadece yaşlıların ağzından çıkmasına da takılmış: "Nine, bakacak durumları olmadığı için üçüncü bebeğini aldırmaya giden gelinine 'Allah'ın verdiği can alınmaz' diyerek kürtaj karşıtı propagandasını yapıyor. Sonra anne kürtaj yaptırıp hastaneden dönünce bir çocuğunun diğerini öldürdüğünü sonra da 'katil' çocuğun çamaşır makinesinin içinde boğulduğunu görüyor. İşte büyüklerin sözünden çıkanın sonu budur! Sonunda nine son sözünü söylüyor: 'Ben sana demiştim!'. 'Allah'ın sözü' bu dizilerde hep ihtiyarların ağzından çıkıyor nedense. Ölüme yakın olanlardan. Ölüme yakın olduğu için hayatı kıskanandan, lanetleyenden. Yaşayanı, özgür yaşamak isteyeni korkutandan. Korku dolu Allah'lar bunlar." Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.