Misafir demirefe Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2008 Altı defa evlenip boşanmış bir kişi ile altı eşle boşanmadan yaşayan bir kişi arasında (kendi aralarındaki sorunları pas ediyorum)ne fark olabilir ki? Yo, bu konuda aynı fikirde değilim. Bir insan bir anda sadece bir kişi ile birlikte olabilir. Doğal olanın bu olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yapılan araştırmalarda, bir insanın "aşk" dediğimiz hormonlarına sadece bir kişi tavan yaptırabiliyormuş. Başka birisini de istemez mi, olabilir. Ama o tüm hormonlarına değil, örneğin sadece cinsiyet hormonlarını harekete geçirebiliyor. Halbuki aşk bir kimya ve bir çok hormonun kokteyli ile oluşuyor. (Hormon deyince insanların aklına sadece cinsiyet hormonları gelebiliyor, yanlış tabii ki. Bir çok farklı hormon var. İnanır mısınız, güven duyma hormonu bile var. Aşık olunca salgılanan hormonlardan biri de bu. Fazla olursa bir aptal gibi güvenebiliyorsunuz. Bir diğeri serotonin. Mutluluk hormonu. Fazla olursa ayaklarınızı yerden kesiyor, uçuruyor. Kokain gibi bir şey. Bu hormonlar sürekli salgılansa keşlerden beter olurduk.. ) Yani aynı anda iki eşle olmak isteyen, basit dürtüleriyle hareket ediyor. Bu insani değil. Ha, ama yasa herkese illa aşık olacaksın diye dayatamaz, yani yasa ile tek eşlilik dayatılamaz, her birliktelik aşk değildir, o ayrı... Bunu eşler kendi bilinçlenmesi ile kabul etmeyecek, ideali bu. Başkasını mı beğendin, hadi güle güle, tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna. İkimizi aynı anda idare edeceğin koyun değilim ben, kusura bakma tatlım, hadi naş, anca gidersin. Bir bakalım ense traşın iyi olmuş mu? Budur... Ha eşini bir süre terkeder, başkasına gider, sonra gelir yanılmışım, affet, kıymetini bilememişim filan der, inandırır, inandıramaz, ben onu bilemem ve karışamam... Ama aynı anda idare etme, bence etik ve normal değil. İkinci konuma düşen bunu kesinlikle kabulenmemeli. Kabulleniyorsa "ben sürü koyunuyum" demiş olur... Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2008 İmam nikahlı eşlerin sorunları üzerine böyle bir hakkın verilmesinde ne yanlış olabilir diye bir örnek vermiştim, Altı eşin biyolojik sarmallığından değil:) İlahi Derine dogru gidersek içinden çıkamayacağız galiba. En iyisi değişmeden kalsın. İsteyen imam nikahı ile yaşasın isteyen bu işi imamsız yapsın. Zorla eşini sevdirecek değiliz ya canım, sevgilerimle, Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2008 Derine dogru gidersek içinden çıkamayacağız galiba. Bir işin kökenlerine, temellerine ve nedenselliklerine inmeden hayattan asla tad alamam... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2008 Bir işin kökenlerine, temellerine ve nedenselliklerine inmeden hayattan asla tad alamam... neden hiç şaşırmadım Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2008 Vahim şu halimiz.. bir taraftan beraber imam nikahıyla yakalanınca suç, beraber yaşamak gayet normal...diğer taraftan imam nikahlı eşlere hak hukuk...acaba deşifre için bir oyun mu? şaşırdım kaldım Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2008 Burada, madde 230/4’te bahse konu olan evlilik iptali, resmi evli olan kişinin evliliği olmasın sakın. Bu durumda, kanunda bir abeslik olmaz. Şöyle ki; o kişi, resmi evli olduğu sürece imam nikahlı eşten dolayı suç devam eder. Resmi evliliğin sonlandırılması/iptali durumunda, yani; boşanma halinde, suç devam etmediğinden ve henüz de tespit edilmediği için zaman aşımı süresinin başlamasının söz konusu olması mantıklıdır. Sanırım, bu noktayı atlamışsınız... Hayır, atlanılmış bir nokta yok. Sizin atladığınız bir nokta var. "Evliliğin İptali" noktası. Boşanma ile sona erme veya herhangi bir nedenle sona ermeden bahsedilmiyor. Evliliğin iptalinden bahsediliyor. İptal çok farklı bir olgudur hukuk nazarında ve boşanma ile hiç alakası yoktur. İptal durumunda sonuç boşanma ile aynı olabilir ama boşanma ile hukuki yapısı farklıdır. Alıntı
Φ suheda_ Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2008 Boşuna yoruluyorsunuz.Medeni kanunlarla,borçlar hukuku ile, Sorun tektir.çözüm tektir. İşteyen çok eşli, yaşayabilmelidir. Konuya münhasır problemler ve kafa patlatmalar biter. Kanunen nikahsız eş kavramı çöpe gider. Bunun üstünden ucuz politikalarda çöpe gider. Evde dırdır da sona erer. Rekabet konusu oluşacağından hizmet kaliteleşir. Kanuni haklarda kaliteleşir. Yaşlılıkta görüntüler ahenkleşir. Muhabbetler güzelleşir. Bu değişikliğin bizden birşey götüreceğine de inanmıyorum.Kaldı ki demokrasi adına çok şey getirecektir. Not:Bu yazıyı eşim uyurken yazdım. Yaşı 35 altında bekar olanların cevaplarını ciddiye almıyorum. Bu eş konusunda herkes erkek sultasından bahsettiğimi sanacak lakin bayanlar içinde aynı hakların geçerli olduğunu savunuyorum:) Ben kesinlikle tek eşli yaşamanın savunucusuyum.Bu KESİNLİKLE bilinmelidir. ilginç,bizim akrabada iki eşli bir amca vardı hep şöyle söylerdi halbuki "bir adama beddua etmek istiyorsan Allah sana iki kadın versin deyin bundan büyük beddua yoktur" Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2008 İlişki ( korelasyon ) yok mu, gerçekten ? Yani; sadece, İmam Nikahı için demiyorum, nikahsız birlikteliği de kastediyorum. Borçlar Kanununda böyle bir hakka sahip olan bir birey varsa, yani; Kanunun bu birliktelikleri, hukuken tanıdığı anlamına gelmez mi ? Bu şuna benziyor; Vergi Kanununda adamın kaçak işporta tezgahı tanınmıyor ve dolayısıyla vergi tahakkuk etmiyor, üstelik TCK’da da cezası var, ancak Borçlar kanunundaki hüküm nedeniyle, diyelim ki o işporta tezgahında yanında çalıştırdığı ( dolayısıyla sigortasız ) işçiyi kovmasından dolayı, işçiye, tazminat ve işsizlik parası vermek zorunda kalıyor. Dolayısıyla, işten çıkarılan işçinin tazminat hakkı olursa, işporta tezgahı da vergiye tabi, yasal işyeri konumuna yükseltilmek zorunda olmaz mı ?. . *** Vakit darlığı nedeniyle açıklamayı kısa keseceğim. İki kanunun birbirine aykırı hükümler barındırması anayasaya aykırılık sorunu oluşturmaz. Anayasaya aykırılık kanunun bizzat anayasaya aykırı olması nedenine dayanır. Yine kanunu Danıştay'a götüremezsiniz. Teferruatta; iki kanunun birbirine çelişen hükümleri aynı konuyu düzenleyen metinler ise sonrakinin öncekini ilga etmesi gündeme gelebilir. Burada da özel kanun genel kanun gibi ayrımlar vardır. Somut norm denetimi de düşünülmelidir. Ancak her halükarda anayasaya aykırılık kararını Anayasa Mahkemesi verecektir ve Anayasaya aykırılık kararı çıkartılan metnin Anayasa Aykırılı olup olmadığını içerir. Birbirleriyle aynı etkiye sahip iki kanuna aykırılık noktasında karar vermez. Bu konu Yasama Meclisinin hüküm ve tasarrufu altındaki bir olaydır. Ancak; aynı konuyu düzenleyen iki farklı kanun Anayasaya aykırı olursa ancak o zaman belirttiğiniz şeyler gerçekleşir. Vikipedia kanun hiyerarşisinin sonuna ictihadı koyarak bir yanlışlık yapmış gibi gözükmektedir. Ve yine parantez içerisine (Danıştay ve idare Mahkemeleri) ni onlar koyduysa bir hata var demektir. Danıştay ve idare mahkemelerinin kanunları denetleme noktasında hiçbir yetkileri bulunmamaktadır. Kanunun altındaki işlemler açısından bu geçerli olabilir ama Orada da idare mahkemesinin yetkisi bulunmamaktadır. Danıştay yetkilidir. İctihaddan kastedilenin İctihadı birleştirme kararı olmadığını düşünüyorum. Selamlar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2008 neden hiç şaşırmadım İlla ki vardır bir "neden"i... Bazen her şeyin mutlaka ve mutlaka bir nedeni olması gerektiğini düşünmek sıkıcı olabilir mi? "Yok işte nedeni yahu, öylesine, illa bir nedeni olmak mı zorunda" diye tepki verilir ya bazen. İşte ben bu tepkiyi asla veremiyorum. Bazen nedeni açıklayamamak öyle sıkıyor, öyle geriyor ki, ama zorunluyum, illa nedeni olacak. Yoksa bu kendi düşüncemi inkar olur. Ama bu sıkıntı bile beni determinizmden caydıramıyor. Korkum, o "illa bir nedeni olmak mı zorunda" diye kendini savunan kişiye: "Evet zorunda!" diye dayatmak ve "hay senin determinizmine de!" tepkisi almak... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 24 Kasım , 2008 iki eşli bir amca vardı hep şöyle söylerdi halbuki "bir adama beddua etmek istiyorsan Allah sana iki kadın versin deyin bundan büyük beddua yoktur" Vay be, ne ucuz çıkış yolu. Sen kadını al, sonra "Allah verdi" de. Tabii, günahı da şeytan işletiyor, tevbe ettin mi bişeycik kalmaz. Zaten her şeyi Allah yazıyor. "Aman yazdıysa bozsun, tövbe tövbe..." Tamam da niye yazıyor, niye bozuyor? Böyle acaip, iğdiş ve mantık kurdu bir anlayış yeryüzünün başka nerelerinde var, antropolojik olarak araştırmak gerek... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 25 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 25 Kasım , 2008 Vay be, ne ucuz çıkış yolu. Sen kadını al, sonra "Allah verdi" de. Tabii, günahı da şeytan işletiyor, tevbe ettin mi bişeycik kalmaz. Zaten her şeyi Allah yazıyor. "Aman yazdıysa bozsun, tövbe tövbe..." Tamam da niye yazıyor, niye bozuyor? Böyle acaip, iğdiş ve mantık kurdu bir anlayış yeryüzünün başka nerelerinde var, antropolojik olarak araştırmak gerek... Bence kesin o amcanın 2 hatundan bekledigini bulamama gibi bir şikayeti var bence 3 cüye gitsin diyorum ............Sadece anlıyamıyormu kişiler kadınlar bu şekildemi korunacak? Tam tersi, bu düzenleme imam nikahını teşvik eder ki; bu da mağdur kadınların sayısını arttırır. İmam nikahı denilen saçmalığı, dinde varmış gibi gösterip, bunun üstüne bir de imam nikahlı eşlere haklar tanımak... Nereye gidiyoruz, anlamadım ki Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 25 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 25 Kasım , 2008 Bence kesin o amcanın 2 hatundan bekledigini bulamama gibi bir şikayeti var bence 3 cüye gitsin diyorum ............Sadece anlıyamıyormu kişiler kadınlar bu şekildemi korunacak? Tam tersi, bu düzenleme imam nikahını teşvik eder ki; bu da mağdur kadınların sayısını arttırır. İmam nikahı denilen saçmalığı, dinde varmış gibi gösterip, bunun üstüne bir de imam nikahlı eşlere haklar tanımak... Nereye gidiyoruz, anlamadım ki İmam nikahı denilen anlamsızlığı dinde varmış gibi göstermek... Bunun üstüne bir de imam nikahlı eşlere haklar tanımak... Bunları söylediğinizde bazı önemli konular ortaya çıkar. 1-İmam nikahı var mıdır yok mudur sorusu 2-Tasarıdaki maddenin neresinde imam nikahı geçiyor 3-Tasarıdaki ilgili maddeden sadece imam nikahı ile birlikte yaşayanlar mı yararlanacaktır Bu sorular pek fazla kafa kurcalamaz. İslamda imam nikahı adı altında bir birliktelik yoktur. İslamda meşru evlilikler vardır. Evliliğin şartları mezheplere göre değişebilmekte ise de (Şafiilikte; kızın evliliği için velilerin muvafakati şartı olmasına rağmen hanefilikten bazı ulema şart olmadığını belirtmiştir) Her ne ise; Mehir, iki ayrı cins, tanık...Bunların içerisinde imam yoktur. İmam sadece dua işine yarar. Başka biri de bu nikahı kıyabilir. İslam nazarındaki meşru evlenme budur. Bu meşru evlenme Türkiye Cumhuriyeti Devleti hukukunda tanınmamaktadır. Pekala olabilir. Bir devlet bir dinin koyduğu hükümleri tanımak zorunda değildir. Ancak; bir devlet vatandaşlarını koruyucu önlemleri almak zorundadır. Nasıl mı? Tasarıda ki maddede ölenin ardından kimler kalıyorsa ona kimler yakınsa; manevi tazminat talep hakkı getiriyor. Tasarıda imam nikahlı eş veya başkaca birşey geçmiyor. Diyelim ki; flört hayatı yaşayan 2 insan (pekala uç örnek olsun- iki gay). Bunlardan birinin çalışma gücü yok ve diğerine de çalışan bakıyor. 8 yıldır aynı evi paylaşıyorlar. Hastalıkta, sağlıkta, iyi günde kötü günde hep birlikteler. Bu birlikteliği cinselliğe bağlamayın. Tamam onlarında bir cinsel hayatları var da pek düşünmeyin. Nihayet azrail'in yamağı diyebileceğimiz Hüdayi alt katlarında oturan mutlu "çift'in" koca olanına üst kattan operatör bir saksı postalıyor. Saksıyı büyük bir şaşkınlık içerisinde kabul eden koca, 8. kattan aşağıya saksıyla beraber iniyor. Tabii bu iniş merdiven kullanmadan olduğu için koca hakkın büyük ihtimal gazabının yolunu tutuyor. Geride göze yaşlı bir karı/koca kalıyor. Ne olacak. Belli değil mi? Madde bu şekliyle yasalaşırsa ikinci koca; Hüdayi'den tazminat isteyecek. Yakınları ifadesi kaldırılır da başka bir ifade konulursa o kadar yıl birlikte olduğu adam niyazi olmuş olacak... Şimdi deniyor ki; bu madde imam nikahını özendirir. Pekiyi nasıl özendirir. Ölene mirasçı değilsiniz. Bu maddenin gerçekleşebilmesi için hukuk dışı kocanızın tahtalıyı bulması gerekiyor. Buna mukabil 2 yıllık bir dava sonucunda kocanızın hakkından gelenden manevi bir tazminat alabilme ihtimaliniz mi imam nikahını özendirecek. Haa, manevi tazminat olarak Yargıtay'ın yaygın ictihadlarına bakıldığında tazminat miktarını ne kadar az tuttuğu filan unutulacak. Yahu yapmayın. İmam nikahlı eşin çocuğu adama mirasçı olabiliyorken siz nasıl olup da manevi tazminatın özendirileceğinden filan bahsediyorsunuz. Kimse; yahu kocamı biri öldürürse ben ondan manevi tazminat isteyebiliyor muşum o halde hemen bir adam bulup onunla imam nikahlı yaşayayım demez. Ondan sonrada Allah'ım hayırlı bir ölüm nasip et de kocama bir an evvel bir uçağın altında kalarak can versin diye dua etmez. Düşünülen madde herkes için geçerli olabilecek bir maddedir. Kısır düşünüp de kurban edilmesi taraftarı değilim. Selamlar... Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 25 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 25 Kasım , 2008 Metni yazdığımda henüz Milliyet Gazetesine bakmamıştım. Gazetenin 14. sayfasında Melih Gökçek'in "Gay" lerden örnek vererek türbanın serbest bırakılmasını salık verdiğine dair bir metinle karşılaşmak mümkün. Aha yine olmuştu olan. Bir espri yaptığımda daha sonra birileri de yapıyordu şanstan aynı espriyi ve o espriyi sanki ilk defa o yapmış gibi oluyordu. Bir sövgü, bir espri, bir yakıştırma, bir kanıt, bir yol ilk defa siz deneseniz de popüler olmuş biri tarafından da söylenirse sizin söylediğiniz güme gidip onunki kalabiliyor. Şu anki durum bu değil ancak benzer birşey var. Gay'lerle ilgili cümle kurarken Gökçek'in böyle bir yaklaşımda bulunduğunu bilmiyordum. Bilseydim, başka bir tarz üzerinden giderdim. Her ne ise; Siz Gay yerine başka birşeyler koyabilirsiniz. Selamlar... Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 25 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 25 Kasım , 2008 Eş kavramı,yavaş yavaş kadına doğru gidiyor. ( Yayamazlık yapma kayımca:) ) Sorun bu tip yaşam biçimi ülkemizde vardır ve nerede ise gelenekselleşebilecek boyuttadır.(sevgili Bekir'e bir atıfta bulunmak istiyorum.Neticede kendisi bir hukukcudur.Ananevi hukukunda gözönünde tutulması gerekmiyor mu? )Meselenin tek çözümü çok eşli evliliğin hukukumuza taşınmasıdır. Birçok sorun ve onların ürettiği türevler ortadan kalkacaktır. Bu meseleyi aile toplantısına soktum.Bir başka kadın ile de evli olmamın ve ondan 3 sahibi olmamın sizi üzebilecek ne yanı olabilir? Cevaplar bir harika idi. -Seni duygusal olarak diğerleri ile paylaşamayız. Bu cevap sizden önceleri mi yoksa sonralarımı kapsıyor soruma verilen cevap daha enteresandı. -Bizden öncekilerden bize ne bizden sonrakiler bizi ilgilendiriyor. Farkında iseniz konunun temelindeki gerçek, tek sahiplik duygusudur.Bencilliktir. Beğenmiyorsan boşanırsın ondan sonra ne yaparsan yap cevabı eksik fikirdir.Üretimsizliktir çıkmaz sokaktır.Öyle şeyler vardır ki boşanmak,evli kalmaktan bile beter olabilir. Kaldı ki bu tip yorumlarda sürekli kadının gizli bir tahakkümü de vardır.Sürekli mazlum rolü nedense hep ona verilmiştir. Kadınlar dünyasında ya hepsi sizin olacak yada mazlum olacaksınız. Sanki ikisinin ortası hiç yokmuş gibi. Böyle bir kanun herşeyin ortasınında olabileceğini gösterebilir. Böyle bir kanunun olması ile şimdiki durumun devamı durumunda bir oy verme durumu olsa hangisine verirdik? Hukuki nikahlılar, ayn, zamanda hukuki nıkahlı birisininde imam nikahlı eşi de olabilirler gibi empatik düşünmeleri arzusu ile (Lütfen içine AŞK sıkmadan tabii ki) Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2008 Hayır, atlanılmış bir nokta yok. Sizin atladığınız bir nokta var. "Evliliğin İptali" noktası. Boşanma ile sona erme veya herhangi bir nedenle sona ermeden bahsedilmiyor. Evliliğin iptalinden bahsediliyor. İptal çok farklı bir olgudur hukuk nazarında ve boşanma ile hiç alakası yoktur. İptal durumunda sonuç boşanma ile aynı olabilir ama boşanma ile hukuki yapısı farklıdır. Sn. Bekir, İkimizin de atladığı şu galiba; 1. ve 2. fıkrada söz konusu olan, birden çok resmi evlilik, hileli resmi evlilik...Tespit edildikten sonra iptal edilmesi kararının kesinleşmesi ile suçun zaman aşımının başlaması normal görünüyor. Suç işlenmiş ama bitirilmiş yani suçun tamamlanmasından sonra başlıyor zaman aşımı. 230. MADDE Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören MADDE 230. - (1) Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kendisi evli olmamakla birlikte, evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaşımı, evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar. (5) Aralarında evlenme olmaksızın, evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir. Ancak, medenî nikâh yapıldığında kamu davası ve hükmedilen ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar. mADDE 66 e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl, Geçmesiyle düşer. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 30 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 30 Kasım , 2008 "Günümüzde cinsel aldatma çoğu toplum için sosyal bir sorun haline gelmiştir. Tarihin hiçbir döneminde eşlerin birbirini aldatması, modern dünyadaki kadar yaygın olmamıştır. Örneğin Amerika`da yapılan bir araştırmaya göre evli her yüz kadından 25`i en az bir kere başka bir erkekle cinsel ilişkiye giriyor. Yine evli her yüz erkekten 70`i de başka bir kadınla eşini aldatıyor. Cinsel aldatmanın bu kadar yaygın olması elbette boşanma oranlarına da yansıyor. ABD`de 1955`te boşanma oranları yüzde 10 iken 1995`te bu oran yüzde 52`ye çıkmıştır. ABD`de ve bazı Batılı ülkelerde son yıllarda kadın ve erkeğin istediği kişiyle cinsel ilişkiye girmesi şeklinde tanımlaman `açık evlilik`ler giderek yaygınlaşıyor. Tarafların evliyken başka birileriyle cinsel ilişkiye girmeyi kabullenmesi aslında bir aldatmacadan ibarettir. Çünkü bu durum, evliliğin anlamına, genetik yapısına terstir. `Evlilikte duygusal bağ daha önemli, duygusal aldatma olmadığı sürece cinsel aldatma önemli değil` yaklaşımının geçerli olması mümkün değildir. Çünkü cinsel aldatma, duygusal bağlılığa zarar verir ve bunun duygusal aldatmadan bağımsız olduğu düşünülemez. Sevgilisi olan erkek ya da kadın giderek ailesinden uzaklaşır, fatura da çocuklara dolayısıyla topluma çıkar. Erkektir aldatır! Birçok toplumda erkeğin eşini aldatması daha yaygındır. Ancak Batı toplumlarında, giderek kadınların erkeği aldatması da yaygınlaşmaktadır. Türkiye`de ise erkeklerin eşlerini aldatması aile kurumu için önemli bir sorundur. Bunun temelinde geleneksel aile anlayışımızın erkeğe adeta aldatma özgürlüğü vermesi yatar. `Erkektir, elinin kiridir, yapar ama döneceği yer yine evidir` düşüncesinin geleneksel aile modelinde hala geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Ancak eğitim seviyesinin giderek yükselmesi ve çekirdek aileye geçişle birlikte erkeğin eşini aldatması da artık boşanma nedeni olarak daha sık karşımıza çıkmaktadır. Yani erkeğin eşini aldatması artık kadın tarafından eskisi gibi kabullenilmemektedir. Aslında erkeğin aldatmaya meyilli olması onun doğasından yani biyolojik yapısından kaynaklanır. Erkekte çok eşlilik özelliği vardır. Bu genetik bir eğilimdir. Erkekte neslini devam ettirebilmek için en iyi avantajı/eşi bulma eğilimi kadına göre güçlüdür. Bu da çok sayıda üreme hücresi (sperm) demektir. Kadının vücudunda bulunan yumurta sayısı dört-beş bin arasındadır ve hayatı boyunca kullandığı yumurta sayısı yaklaşık dört yüzdür. Ancak erkekte sadece bir santimetreküp menide beş ila on milyon arasında sperm hücresi bulunur. Bu da erkeğin, neslinin devamı için kadına göre daha fazla cinsel beraberliğe girme eğiliminde olduğu anlamına gelir. Kadın ise neslini devam ettirme dürtüsünde en iyi avantajı yakalamak için kendini gösterme eğilimindedir. Çünkü korkuya direnci zayıf olan kadın, annelik ve şefkat duygusunu ön planda tutar. Dolayısıyla kadının anneliği iyi yapabilme ve kendi genlerini aktarabilme eğilimi daha güçlüdür. Bu yüzden kadın, eş seçiminde biyolojik olarak en iyi avantajı yakalayabilmek için cinselliği ikinci planda tutma eğilimindedir. Duygusal aldatma/cinsel aldatma Biyolojik olarak erkeğin kadına nispeten cinsel ilişkiyi ön planda tutması, elbette aldatmanın tek nedeni değildir. Çünkü evlilik sadece cinsel ilişki üzerine kurulmaz. Bu yüzden, erkeğin eşini aldatmasının nedenleri arasında biyolojik eğilim dolaylı bir etken olarak değerlendirilmelidir. Yukarıda bahsettiğimiz geleneksel `erkektir yapar` anlayışının yanı sıra, modern hayatın cinselliğe bakışı da erkeği hatta kadını aldatmaya teşvik etmektedir. Cinsel mutluluğu hayatın merkezine koyan anlayış, bireyi cinsel mutluluğu sınırsız yaşamaya teşvik ederken, bireyleri özellikle de erkekleri bu konuda kontrolsüz davranmaya itmektedir. `Dünyaya bir kez geldim, istediğim gibi yaşayacağım` anlayışı, soyut hedefi, inancı olmayanlar için mantıklı ve cazip görünebilir. Cinsel öğelerin ilgili ilgisiz her alanda, özellikle de reklam sektörü ve medyada kullanılması da bu anlayışı güçlendirmektedir. Duygusal aldatma ile cinsel aldatma arasında önemlilik-önemsizlik sıralaması yapmak da cinsel aldatmanın kılıfı olarak kullanılmaktadır. Bu anlayış cinsel özgürlüğü sevginin önüne koymakta, eşler arasındaki bağların yok sayılmasına izin vermektedir. Erkeğin cinsel anlamda özgürce hareket etmesi kadını sadece cinsel bir obje olarak görmesi demektir. Üstelik yukarıda da belirttiğimiz gibi kadın erkek ilişkilerinde cinsel aldatma-duygusal aldatma ayrımı yapmak mümkün değildir. Tek gecelik cinsel ilişkilerde bile, erkek ertesi gün yaşananları unuturken, kadın en azından bir telefon bekler... Aldatmaya karşı kadın ne yapmalı? Evlilikte erkeğin eşini aldatmasına biyolojik özelliklerinden daha çok, eşiyle yaşadığı sorunlar, `Ben erkeğim, aldatırım` bakış açısı ya da cinselliğe duyulan zaaf neden olmaktadır. İş hayatında bakımlı ve kozmetik sanayinin desteğiyle bir şekilde sevimli görünen kadınlarla karşılaşan erkeğin, evde kendisine ilgi göstermeyen bir eşi varsa, evlilikte olumsuz hava oluşur. Böyle bir durumda erkeğin, inancı da zayıfsa, cinsel sadakatini devam ettirmesi güçleşebilir. Evde sürekli gerilime neden olan sorunların yaşanması, eşlerin çocuklar konusunda sürekli tartışması ya da kişilik çatışmaları erkeği evden ve eşinden uzaklaştırır. Sorunlar karşısında gösterdiği, sığınacak güvenli bir liman arama özelliği, onu farklı arayışlara iter. Kadının erkeği kendisinden uzaklaştıracak böyle durumların farkında olması gerekir. Bu açıdan kadının, evin içindeki farklı sahalarda üstlendiği roller çok önemlidir. Kadının rollerinden birini fazlaca önemseyip, eşine karşı duyarsızlaşması da aldatma nedeni olabilmektedir. Genellikle evlilikte bu durum çocuklar olduktan sonra çok yaşanır. Anne olan kadının öncelikleri, biyolojik özelliklerinin etkisiyle değişir. Bütün dikkatini çocuklarına ya da ev işlerine verir, eskisi gibi ilgilenemediği, sevgisini veremediği ya da sevgisine karşılık gösteremediği eşini ihmal etmeye başlar. Elbette ki bu durum erkeğin yeni arayışlara girmesini haklı göstermez. Bu durumda erkeğin yapması gereken, sorunu çözmeye çalışmak, kendi hatalarını ve eşinin eksikliklerini analiz etmek ve bunların düzelmesini sağlayacak adımlar atmaktır. Ama birçok erkek doğru olanı yapmak yerine, kendini anneliğe kaptırmış eşini kendi haline bırakıp, yeni arayışlara girmeye, eksik kalan duygularını aldatma yoluyla tatmin etmeye çalışmaktadır. Bu yüzden kadının anne ve eş rolleri arasındaki dengeyi gözetmesi önemlidir. Cinsel sadakatsizlik geliyorum der! Aldatmanın ilk belirtisinin tarafların birbirine duyduğu ilgisinin azalması olduğu düşünülür. Eşler, ilginin azalmasını en kötü ihtimale yorarlar. İlgi azalması durumunda, `Eşim benimle ilgilenmiyor, demek ki hayatında başka biri var` gibi bir senaryo yazılır ve bu senaryoya göre hareket edilmeye başlanır. Bu son derece yanlıştır. Çünkü aldatma gibi ciddi bir konuda zanla, ihtimalle hareket edilemez; somut delillerin olması gerekir. Somut bir durum varsa, oturup soğukkanlı bir şekilde sorunu masaya yatırmak hatta üçüncü bir kişiden yardım almak lazımdır. Bunu yaparken de, aldatılan taraf sadece eşini suçlamak yerine, sorunun kendisine değen, kendisinden kaynaklanan yanları olup olmadığını anlamalıdır. İlgi azalması yanı sıra, eşini seven bir insan aldatıldığını ya da aldatılacağını mutlaka anlar. Çünkü evlilikte sevgi önemli bir güçtür. Dolayısıyla eğer somut bazı belirtiler varsa, aldatılan taraf durumu öngörüp bunun önüne geçebilir. Çünkü cinsel aldatma bir süreçtir; genelde birdenbire gerçekleşmez ve ne kadar çabuk fark edilirse geri dönüşü o kadar kolay olur. Cinsel aldatma üç aşamalı bir süreçtir. Birinci aşama hoşlanma duygusu, ikinci aşama sevgililik, üçüncü aşama ise cinselliktir. Uyanık ve mantıklı davranan kişi, henüz hoşlanma aşamasındayken eşinin durumunu fark edip aldatmasını engelleyebilir. Ancak bunu yaparken kıskançlık duygusuyla hareket edip, pire yüzünden yorgan yakmaya varacak tarzda davranmamak gerekir. Örneğin bir erkek, gerek olmadığı halde işyerindeki kadın çalışma arkadaşlarıyla sık sık yemeğe çıkıyorsa, eşi bu durumdan hoşlanmadığını ona net bir şekilde hissettirmeli ama bunu bir sopa gibi kullanıp evliliği yaşanmaz hale getirecek biçimde de davranmamalıdır. Kadın eşine, `Benim bu duruma alışmamı bekleme, zaten alışmam da doğru değil. Evliliğimiz bu durumdan zarar görür. Kendini benim yerime koy ve aynı şeyi ben yapsam, sürekli erkeklerle yemeğe çıksam sen bunu nasıl karşılarsın bir düşün` diyerek duruma müdahale etmelidir. Yani eşini düşünmeye, empati kurmaya sevk edecek şeyler söylemeli, `Senin hissettiğin hoşlanma duygusunu, ben de hissedebilirim` mesajını vermelidir. Aldatan eş, yere düşen mücevher gibidir Aldatmanın cinsellik konusundaki zafiyetten kaynaklandığı durumlarda, aldatan kişi ciddi manada pişmanlık duyar. Bir erkeğin, özellikle iş hayatında ve sosyal çevresinde bir araya geldiği kadınlarla eşini aldatması, çoğunlukla onun bu konudaki zaaflarından kaynaklanmaktadır. Bu tür aldatmalarda erkek pişman olduğu halde, kadın, en ufak bir tartışmada ya da herhangi bir sorunda kinayeli konuşarak, laf atarak evvelce yaşanan aldatmayı sürekli sopa gibi kullanırsa ya da o konuyla ilgili ayrıntıların üzerine giderse, eşinin kendisini aldattığı kadının ekmeğine yağ sürmüş olur. Aldatan eşini affeden kadınların en çok yaptıkları hata, sürekli geçmişi deşmektir. Kadınlar genellikle aldatmayı affeder ama unutamazlar. Zaten aldatılan kadının kendisine yaşatılan sadakatsizliği unutmasını beklemek doğru değildir. Ancak kadının sürekli aldatıldığını düşünmesi, hem depresyona girerek kendisinin mutsuz olmasına hem de bu durumun yansıdığı eşinin `Bu kadın değişti, artık beni mutlu edemez` düşüncesine kapılarak başka arayışlara yönelmesine neden olur. Eğer eşi gerçekten pişman olmuşsa, kadın da `Aramızdaki sevgi bağını arttırmak için ne yapmalıyım?` diye düşünülmelidir. İnsan değerli bir şey kaybettiği zaman onu hemen unutmaz, tekrar bulmaya çalışır. Evlilik de böyledir. Aldatan eş, yere düşen mücevher gibidir. Mücevheri yere düştü diye çöpe atmak yerine, yerden alıp temizlemekte fayda vardır. Ancak kadın aldatan eşini affederken ona mutlaka `Bir daha yaparsan sonuçları evliliğimiz için kötü olacak` mesajını vermelidir. Çünkü aldatan erkeğin hemen affedilmesini, hiçbir şey olmamış gibi davranılması, onun bu olayı `bir şey olmadı` şeklinde yorumlamasına ve aynı hatayı tekrarlamasına neden olur. Aldatılanın ve aldatmanın psikolojisi Depresyona etki eden olaylar arasında aldatmanın zannedilenden daha büyük yeri vardır. Hatta depresyona sebep olan en önemli olayların başında cinsel sadakatsizliğin geldiğini söyleyebiliriz. Ondan sonra ise eşin ölümü gelmektedir. Yani eşin aldatması, onun ölümünden daha çok psikolojik yaralanmaya neden olmaktadır. Aldatılıp da depresyona girmeyen az sayıda insan vardır. Eşinin başka birine ilgi duyduğunu ya da kendisini aldattığını öğrenen kişi, çok öfkelenir, kendini değersiz ve sevgiye layık olmayan biri gibi hisseder. Bu ruh hali, onun misilleme yapmasına neden olabilmektedir. Cinsel aldatma yaşayan kişilerin en çok yaptıkları hata budur. Aldatılan kişinin `Madem sen beni aldattın, ben de seni aldatırım` düşüncesiyle hareket etmesi, yanlışı düzeltmek değil, bilakis başka bir yanlış daha yapmaktır. Geleneksel aile yapımızda aldatılan kişinin, ki bu genellikle kadındır, bu şekilde intikam aldığı pek görülmez. Genelde kadınlarımız aldatmaya karşı duygularını bastırır ve olayı sineye çeker ya da evliliği bitirirler. Erkeğin pişman olduğu ve evliliğin sürdüğü durumlarda bile, kadın, kendisini beğenilmez hisseder ve eşinin diğer kadında ne bulduğunu sorgular. Aldatma için sevgi azalması, yani kişinin eşine eskisi gibi ilgi duymaması bir bahane olarak dile getirilebilir. Eşini aldatan birçok erkek, `Ben artık sana karşı bir şey hissetmiyorum, onu seviyorum` gerekçesiyle hareket eder. Halbuki sevgi değişkendir, bir dönem hayat arkadaşına karşı bir şey hissetmemek, ömür boyu bu şekilde hissedilecek anlamına gelmez. Ayrıca insanın hoşlandığı kişiye yönelmesi, yani `Çıkarıma olan şey iyidir, doğrudur` düşüncesiyle hareket etmesi, bir anlamda çocukluktur. Zevklerinin peşinde koşan insan olgunlaşmamıştır ve mutlu olamaz. İnsan gerçek mutluluğa eriştirecek olan soyut ideallerinin gerçekleşmesidir. Somut ve gündelik zevklerin yanı sıra, soyut idealleri de dikkate alarak yaşayan insan, hata yapsa da bundan pişman olur. Bu nedenle evlenecek kişilerin hayat felsefelerinin, kültürlerinin ve hayat piramitlerindeki ideallerin birbiriyle örtüşmesi çok önemlidir. Yaşam felsefesi sadece dünyevi zevklere odaklı insanların evliliklerinde aldatmalara daha çok rastlanılır. Bu tür evliliklerde iş hayatı ve bireysel zevkler ailenin önündedir. Kırklı yaşlara doğru biraz da maddi birikime ve çevreye sahip olununca `Dünyaya bir daha mı geleceğim, bir çiçekle bahar olmaz` düşüncesiyle cinsel zevkin peşine düşülür. Daha çok erkeklerde görülen bu tip davranışların sonucunda, kadının tepkisine göre, evlilik ya devam ediyor ya da biter. Halbuki insan, evliliğin sadece cinsel beraberlik anlamına gelmediğini, kutsal bir yönünün olduğunu da düşünüyorsa zaten aldatmaya yönelmez. Zaaflarına yenilip buna yönelse bile, hata yaptığını anlayıp evliliğini kurtarmak için kendini yeniden toparlar. Chat`te aldatma: Sevginin sanal tatmini Son yıllarda internette masum arkadaşlıklar şeklinde başlayan, ancak sonu fiziksel aldatmaya ve ailelerin dağılmasına varan ilişkilerin bir hayli yaygınlaştığını görüyoruz. İnternetteki sohbet ortamları, evlilikte iki önemli psikolojik ihtiyaç olan beğenilme ve sevilme ihtiyacı karşılanmayan kadın ya da erkeğin sığınacağı limanlardan biri haline geldi. Chat arkadaşlığının neden cazip olduğunu gösteren güzel bir örnek var: Ürdün`de boşanan bir çift, farkında olmadan internette chatleşmeye başlıyorlar ve sanal ortamdaki ilişkileri ilerleyince birbirlerine uygun kişiler olduklarını düşünüp yüz yüze görüşmeye karar veriyorlar. Tabii buluştuklarında şaşırıp kalıyorlar. Bu örnekte de görüldüğü gibi, birbirlerini daha önceden çok iyi tanıyan kişiler bile, chat odalarında gerçek yüzlerini gizleyip kendilerini farklı biri olarak tanıtabiliyorlar. İnsanlar, sanal ortamda, olmak istedikleri kişiliği yansıtır ve karşı tarafla sadece yazı ya da görüntü yoluyla iletişim kurdukları için, kendilerini olduklarından daha farklı biçimde yansıtırlar. Bunun nedeni, chat anında insanın içindeki düşünce ve duygu obsesyonlarına kolaylıkla kendini kaptırmasıdır. Düşünce obsesyonu, beynimizin bir bölgesinin istem dışı yanlış düşünce üretmesidir. Bir ablanın kardeşini gezdirirken, onu bir arabanın önüne iteceğini, kısa süreli olarak düşünmesi gibi. Bu düşüncenin bir veya iki kere akla gelmesinin bir zararı yoktur ancak bunlar sık sık tekrarlanır ve abla kardeşini sokağa çıkarmaktan korkmaya başlarsa bu bir obsesyon halini alır. Bir erkek, izlediği bir filmde gördüğü ya da sokakta karşılaştığı bir kadını eşinden daha fazla seviyormuş gibi hissedebilir. Bu da bir çeşit duygusal obsesyondur. İnsanda bu ve benzeri ani düşünce ve duyguların oluşması doğaldır. Önemli olan, insanın mantığının ve vicdanının bu düşünceleri onaylayıp onaylamadığıdır. İnsanın içindeki düşünce ve duygu obsesyonları, chatleşme esnasında kontrolden çıkar. Kişi o anda hiç düşünmeden, süzgeçten geçirmeden aklına gelen her şeyi yazı ya da ses yoluyla karşı tarafa aktarır. Arzular ve dürtüler ile mantıklar ve kurallar arasındaki denge, arzular ve dürtülerden yana bozulur. Ayrıca chatleşmede, kişiler karşı tarafa kendilerini istedikleri şekilde, yani olumsuz yönlerini bastırarak ya da olmadıkları bir kişilik portesi çizerek tanıtırlar. Bu nedenle chat ortamı, aldatmanın birinci safhası olan `hoşlanma` için iyi bir zemin oluşturur. Cinsel aldatma gerçekleşmese bile, chat yaptığı kişiye aşık olma, daha doğrusu aşık olduğunu zannetme gibi duygusal aldatma durumları yaşanır. Başta da belirttiğimiz gibi chatleşme ihtiyacı, kişinin beğenilme ve sevilme duygularının tatmin edilmemesinden kaynaklanır. Eğer eşlerden birinde chat yapma bağımlılık haline gelmişse, diğeri, `Yanlış yapıyorsun, sen ne yaptığını zannediyorsun?` diyerek onun üzerine gitmek yerine, eşinin bunu neden yaptığını, bu ihtiyacın arkasında hangi duyguların olduğunu anlamaya çalışmalıdır. Eşi chat bağımlısı olan kişinin, onun beğenilme ve sevilme ihtiyacını karşılayacak adımlar atması gerekir. İkinci eş ya da `kendini aldatma` Son yıllarda, dini açıdan cinsel aldatmayı yasak olarak gören muhafazakar kesimde, çok eşli erkekler sık sık gündeme gelmektedir. Çok eşliliği, muhafazakar kesimdeki erkeklerin ekonomik olarak daha iyi duruma gelmesine bağlamak ya da çağ dışılık, kadın haklarını hiçe saymak gibi argümanlarla tartışmak yerine, dini, sosyal ve psikolojik açıdan ele almak daha doğru olacaktır. Bilindiği gibi, İslam dininde ikinci evliliğe ruhsat vardır. Ancak İslam, çok evlilik için eşler arasında adaletli davranmak gibi -ki bu oldukça güçtür- bazı şartlar getirir. Dinimizde erkeğin poligami yani çok eşlilik eğilimi göz önüne alınarak, cinsel duygularını kontrol edemeyen erkekler için ikinci evliliğe izin verilmiştir. Bu izin ruhsattır, teşvik değildir. İslam`ın tavsiyesi tek eşliliktir. Mesela Hz. Muhammed, Hz. Ali`nin ikinci evlilik yapmasını istememiştir. Bütün İslam alimleri, tek eşlilikte sadakati teşvik etmiş, çok eşlilik durumunu ise bir izin olarak görmüşlerdir. Günümüzde ise, dinine bağlı bazı erkekler biraz para kazanınca, cinsel isteklerine aldanarak `Bu hayat benim değil mi, istediğimi yaparım` düşüncesiyle hemen ikinci evliliğe girişmektedirler. Halbuki bu dünyada, insanın bütün duygularını istediği şekilde tatmin etmesi mümkün değildir. Üstelik, cinsellik gibi sadece dakikalar süren bir zevkin, insanın hayatına yön vermemesi gerekir. Cinsellik insanı yönlendirmemeli; insan bu duyguyu yönlendirmelidir. Bunu yapamayan erkekler, ikinci evliliğe yönelmektedirler. Yani bir manada uzun vadeli düşünmeden, cinsel duygularına aldanarak, ikinci evlilik kararını almaktadırlar. Aslında ekonomik açıdan rahatı yerinde olup da ikinci evliliği yapan birinin, hayal ettiği mutluluğa ulaşması neredeyse imkansızdır. Çünkü ikinci eş, ister istemez kendi sorunlarıyla birlikte erkeğin hayatına girmekte, erkek ise `Hayatım daha güzel, daha renkli olacak` diye düşünürken, bir ailenin daha sorumluluğunu omuzlarına aldığını hesap etmemektedir. İkinci eşle mutlu olan yoktur Erkek, maddi imkanlarını vs. kullanarak, bir şekilde ilk eşini ikinci evliliğe ikna edebilir. İlk eş de, çocuklarını düşünerek, evliliği bozulmasın diye buna razı olabilir. Ancak bu, bütün sorunların çözüldüğü anlamına gelmez. İkinci eş ister istemez, erkeğin ilk eşini tamamen aradan çıkarıp, eşini sadece kendisine ait kılmaya çalışır. Çünkü kendisi `ikincil` konumda hissetmektedir. Bundan duyduğu rahatsızlığı ve ezikliği ev eşyaları, giyim kuşam gibi konularda aşırı tüketimle gidermeye çalışır. Erkek ise, çocuklarının annesi ve onca yıllık hayat arkadaşı olan ilk eşini silip atamaz. Bir müddet sonra, `Benimle az vakit geçiriyorsun, ona çok gittin, bana şunu almadın, ona bunu aldın, benim resmi nikahım yok...` şeklinde şikayetler peş peşe gelir. Sonuçta ne erkek, ne ilk eş, ne de ikinci eş mutlu olabilir. İki eşli olup da bedel ödemeyen, huzuru kaçmayan, acı çekmeyen birini bulmak pek mümkün değildir." Prof.Dr. Nevzat Tarhan ( Psikiyatri Uzmanı ) Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.