Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
"Yönetmen, sinematografik anlatımın en belirleyici parametresi olan kamera kullanımını, Atatürk'ü canlandıracak oyuncunun yüzünü görmemek üzerine kurmuştur." Alıntı: Mustafa Altıoklar

Filme neresinden bakarsan bak, fecaat, her açıdan dökülüyor. Hepimizi duygulandıran "Sarı Zeybek" in yapımcısından böyle bir döküntü, inanılır gibi değil. Bu olsa olsa bir "sipariş"in yerine getirilmesi olabilir. Peygamber Muhammed'in hayatını anlatan film sanki mübarek. "Aha işte sizin kutsallaştırdığınız, peygamber yerine koyduğunuz kişi!" der gibi, korku filmi mi çekiyorsun arkadaş sen? Bu filmi kötü olarak tanımlayacak en uygun sıfatı seçmekte zorlanıyorum. Affedilmez bir fiyasko...

Gönderi tarihi:

Su CanDündarı ilk gordugum yerde alnından öpücem..

 

Nasılda aynayı yuzlerine tutunca cirkinlikleri goruldu diye cıldırıyorlar:)

 

Siz catlarsınız ama ayna catlamaz:))

 

Aslan Canım Dündarım benim iyiki varsın....

Gönderi tarihi:
Su CanDündarı ilk gordugum yerde alnından öpücem..

 

Nasılda aynayı yuzlerine tutunca cirkinlikleri goruldu diye cıldırıyorlar:)

 

Siz catlarsınız ama ayna catlamaz:))

 

Aslan Canım Dündarım benim iyiki varsın....

 

Çirkinlikten kastınız nedir biraz açar mısınız?

Gönderi tarihi:

İyi iyi, onaylayın söylediklerimizin doğru olduğunu böyle lastottoman kardeş, memnun olduk...

Gönderi tarihi:
Su CanDündarı ilk gordugum yerde alnından öpücem..

 

Nasılda aynayı yuzlerine tutunca cirkinlikleri goruldu diye cıldırıyorlar:)

 

Siz catlarsınız ama ayna catlamaz:))

 

Aslan Canım Dündarım benim iyiki varsın....

 

 

gercekler sadece can dundar birazını birazcıgını cok cok azıcıgını gosterdi diye ayaga kalktılar:)))

 

 

Anlam veremediğim birşey var cümleniz de..

 

birazcığını cok cok azıcığını gösterdi diyen... daha fazlasını biliyor ki bunu diyebiliyor değil mi

 

yoksa neden cok azıcığını desin.

 

Ve hic ama hic anlam verediğim ise... cümlenin sonuna eklenmiş olan isaretler oldu...

 

Sayin lastottoman velev ki daha fazlası olsa dahi, bilmediğimiz...

 

velev ki.."şuan üzerin' de durulan sigara olayi cok ictiği gösterildigi icin"

 

yada " icki olayi"

 

ve siyasi iceren bölümler i ... ki ben oralara girmek istemiyorum.

 

Tepki veriliyor tartişiliyor ise......

 

Belgeselin icersin'de ya gerekli yada gereksiz olduğu icindir

 

Kimisi icin abartılmış kimisi icin pek önemsenmeyen

 

Lakin siz ama diyorsunuz ki... cok azıcığını göster di...

 

Genel anlam da bu doğru olabilir.. tarihi bölümler konusun' da

 

Fakat sizin "Cirkinlik" kelimesini kullanmanız sanki... daha da kötü yanlarını biliyorsunuz da bunlar yer almadı

 

belgesel de ... diye bir görünüm sağladı bende..

 

Bir diğer cümlenizin sonun a, eklemis oldugunuz isaret' ler ise sevincinizi ifade etmek te yanılıyormuyum.

 

Peki daha fazlasını gösterme imkanı olsa...

 

ve onca eleştirilere dahası katıl sa.....işaretleriniz daha da mı coğalacak o vakit... merak ettim.

 

Yani burada ben pes ediyorum.......

 

Unutulan birşey var ise hatırlatayım

 

Atatürk' te bir insan dı

 

Iyi ve kötü yanları ile..

 

Bildiklerimiz ve bilmemiz imkansız olanlar ile...

 

Yeri gelmiş icmişdir

 

Yeri gelmiş tartışmışdır

 

Yeri gelmiş yalnız kalmışdir

 

Yeri gelmiş kızmışdır

 

Yeri gelmiş sevmişdir

 

Yeri gelmiş ağlamışdır

 

Sonuc' ta bir Insan ' dı

 

Simdi bu yazdiklarimin icersin de dahi belki fazladan yazdıklarım vardır...

 

ve eksik olanlar bile vardir...

 

Kusura bakmayin ama ben bunlarda sizin ifadeniz ile hic bir Cirkinlik göremiyorum.

 

Yaşayan her bir Insanın yaptığı, bir eksik bir fazla....şeyler bunlar.

Gönderi tarihi:

'Keşke, GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER' diyen biri olsaydı'

 

'Osmanlı Cumhuriyeti'ne gülmek için gidenler, bu cümleyi duyunca göz yaşlarını tutamadılar.

 

Gani Müjde'nin yazıp yönettiği, Ata Demirer ile Vildan Atasever'in başrolü paylaştığı "Osmanlı Cumhuriyeti" filminin galası, önceki akşam Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda yapıldı.

 

Avrupa Birliği'nin ve ülkeyi sözde koruma altında tutan Amerikan mandasının bunaltıcı talepleri karşısında iktidarsız bir iktidar sürdüren Padişah 7. Osman'ın hikayesinin anlatıldığı "Osmanlı Cumhuriyeti", "Mustafa Kemal olmasaydı ne olurdu?" sorusunu gündeme getirdi. Öte yandan film, gösterime bol kahkaha beklentisiyle gelen yüzlerce kişiyi de hayrete düşürdü. Galaya katılanlar, finalde gözyaşlarına boğuldu. Gani Müjde'nin yazıp yönettiği, Ata Demirer ile Vildan Atasever'in başrolü paylaştığı "Osmanlı Cumhuriyeti", sanat, medya ve iş dünyasının önde gelen isimlerinin katıldığı bir galayla seyirciyle buluştu. Galada gözyaşları hiç dinmedi.

 

Toplam 1500 kişilik bir ekibin görev aldığı "Osmanlı Cumhuriyeti" filminin galası, önceki akşam Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda yapıldı. Avrupa Birliği'nin ve ülkeyi sözde koruma altında tutan Amerikan mandasının bunaltıcı talepleri karşısında iktidarsız bir iktidar sürdüren Padişah 7. Osman'ın hikayesinin anlatıldığı film, genel hatları ile "Acaba Mustafa Kemal olmasaydı ne olurdu?" sorusunu gündeme getirdi.

 

Ancak film, gösterime bol kahkaha beklentisiyle gelen yüzlerce kişiyi hayrete düşürdü. Galaya katılanlar, finalde gözyaşlarına boğuldu. Kameralar karşısında hıçkıra hıçkıra ağlayanlar arasında, Padişah 7. Osman'ın karısı Saliha Sultan'ı canlandıran Ruhsar Öcal da vardı.

 

"Mustafa" filmiyle aynı sahne

 

İktidarı elinden alınmış, mutsuz, eşi ile problemler yaşayan, normal insanlar gibi olabilme özlemi duyan 7. Osman'ın hikayesinin anlatıldığı filmin başlangıç sahnesi ise Can Dündar'ın "Mustafa" filmindeki karga kovalama sahnesi ile benzerlikler gösteriyor. Elinde metal bir kova ile kargaları kovalayan küçük Mustafa'nın ağaçtan düşüp ölmesiyle başlayan film, hüzünlü sahneleriyle öne çıkıyor.

 

Amerikan askeri döven padişah

 

Ata Demirer'in, işgale karşı eli kolu bağlı ama Türklük onurundan da ödün vermeyen 7. Osman'ı canlandırdığı filmin özellikle iki sahnesi, izleyicilerden büyük alkış aldı. Bunlardan ilki, işgal karşıtı eylemleri sebebiyle Amerikan askerleri tarafından gözaltına alınan sevgilisi Asude'nin peşinden gidip onu hapisten kurtaran Demirer'in, buna engel olmaya çalışan Amerikan askerlerini azarlayıp tokatladığı sahneydi...

 

İkincisi ise 7. Osman'ın, yolunu kesen ve "Burası Amerikan toprağıdır" diyen Amerikan komutanına "Siz ülkenizi yeni kurarken biz 500. yılımızı kutlayan bir imparatorluktuk" dediği andı...

Keşke "Geldikleri gibi giderler" diyen olsaydı

 

Zamanla milli mücadelenin gerekliliğine karar veren ve bu yolda örgütlenmeye başlayan 7. Osman'ın bu yolda başarısız olmasını anlatan filmde, Ata Demirer'in söylediği "Keşke zamanında 'Geldikleri gibi giderler' diyen olsaydı" sözleri de en can alıcı bölümlerdendi. Bu sözler karşısında salondakiler gözyaşlarına hakim olamadı. Film, hem oyuncuları hem de davetlileri hüngür hüngür ağlattı. (Alıntı: NetHaber)

 

Mükemmel zamanlama... İşte film... Kelepir kiralık kameralara çektirilen ağababa siparişi film değil...

Gönderi tarihi:
Kusura bakma Birce, eleştirimi yumuşatmaya hiç niyetim yok. Bu belgeselin layık olduğu yer, o tozlu raflar... Bence unutulsun, gitsin, hiç yapılmamıştı gibi olsun...

 

"Filmin afişinde, önüne bakan, rüzgarla savrulmuş, dağınık, yaşlı bir adam vardır. Arkasında da yarım yamalak bırakılmış boş bir bozkır şehri, yüzünde ağır bir pişmanlık ifadesi..

 

Başka söze ne hacet Can'ım?

Sana kızanlara kızmaya hakkın yok?" Alıntı: Mustafa Altıoklar

 

Bu afiş seçimi bilinçsizce mi? Güldürmeyin beni... Bir daha Can Dündar'ın değil filmine, bir programına bir dakika vaktimi bile ayırmayacağım. Filme son anda gitmekten vazgeçtiğim için büyük bir vicdani huzur duyuyorum...

 

Sayın demirefe, bu filme neden belgesel dendiğini de anlamadım. Can Dündar'ın kendi iç dünyasını yansıttığı kurmaca bir filme belgesel denemez ki!

Gönderi tarihi:

 

 

Anlam veremediğim birşey var cümleniz de..

 

birazcığını cok cok azıcığını gösterdi diyen... daha fazlasını biliyor ki bunu diyebiliyor değil mi

 

yoksa neden cok azıcığını desin.

.

.

 

.

 

 

yasandı bitti zaman geri gelmeyen bir mefhumdur.uzuldugum konu bugunun turkiyesindeki siz genc arkadasların sahip oldugu bilgi ve beceri bundan 100 yıl once yasayan insanlarca hayal bile edilemezdi.

Uzuldugum altına pislik supuruldugu ve bu vechile unutturulacagı zannedilen insanlık ve mantık dışı bir cok olaydan bihaber bir 21.yuzyıl gencliği hala tabularla yatıp kalkıp; beyinleri bir guvercini avuctan bırakır gibi ozgurce fikir jimlastiği bile yapmadan

basma kalıp soguk savas urunu Monarsik ogretilere inanması.

Semsi pasa kimdi? ki,mleri yetiştirdi?

Gönderi tarihi:
'Keşke, GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER' diyen biri olsaydı'

 

'Osmanlı Cumhuriyeti'ne gülmek için gidenler, bu cümleyi duyunca göz yaşlarını tutamadılar.

 

Gani Müjde'nin yazıp yönettiği, Ata Demirer ile Vildan Atasever'in başrolü paylaştığı "Osmanlı Cumhuriyeti" filminin galası, önceki akşam Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda yapıldı.

.

.

 

 

gercek tarihi bilenleri ise sadece guldurdu bakın kurtulus.org istiklal mahkemeleri zabıt arşivi

Gönderi tarihi:
bu filme neden belgesel dendiğini de anlamadım.

Gerçekten doğru. Belgesel demekle bile filme bir paye vermiş oluyoruz. Yönetmen Altıoklar'ın da teknik olarak açıkladığı gibi kamera açısı filan bakımından da son derece yanlış teknikler kullanılmış iç sıkan, bunaltan bir kabus gibi bir şey. Sanki korku, gerilim filmi. Can Dündar gibi kendini tarihsel-siyasi belgesel dalında kanıtlamış birisi kariyerine bu ucube yapımı nasıl ekledi, ben anlayamıyorum doğrusu. Demek her siparişi almayacaksın...

Gönderi tarihi:
yasandı bitti zaman geri gelmeyen bir mefhumdur.uzuldugum konu bugunun turkiyesindeki siz genc arkadasların sahip oldugu bilgi ve beceri bundan 100 yıl once yasayan insanlarca hayal bile edilemezdi.

Uzuldugum altına pislik supuruldugu ve bu vechile unutturulacagı zannedilen insanlık ve mantık dışı bir cok olaydan bihaber bir 21.yuzyıl gencliği hala tabularla yatıp kalkıp; beyinleri bir guvercini avuctan bırakır gibi ozgurce fikir jimlastiği bile yapmadan

basma kalıp soguk savas urunu Monarsik ogretilere inanması.

Semsi pasa kimdi? ki,mleri yetiştirdi?

 

Söylediklerinle fikirlerinin çeliştiğinin farkındamısın ? :)

Gönderi tarihi:

"Osmanlı Cumhuriyeti"ni gecikmeden izledim. Anlatıldığından daha da çarpıcı buldum. Can Dündar'a hararetle tavsiye ediyorum, tabii çektiği sözde belgeseli beğenenlere de...

 

Yalnız son sahnenin daha da vurucu olması için boğaza Deniz Kuvvetleri bir savaş gemisi tahsis edip bu film için gönderse, değerdi. Filmde bile olsa, İstanbul semalarında ay yıldızdan başka bayrağın egemenlik ilanı olarak dalgalandığını görmek öyle kasvetli, öyle sıkıcı ve dayanılmaz ki, yüreğim sıkıştı. Belki Amerikan savaş gemisi gibi gösterilen tankerin yerinde gerçek bir savaş kruvazörü olsa ve film icabı da olsa gönderine Amerikan bayrağı çekilse belki de o yürek dururdu. Bu bir kabus, düşünmek bile korkunç.

 

Film güldürürken düşündürmeyi başardığı gibi, finaliyle tam onikiden, kalbin merkezinden vurmayı başarıyor. Ayakta alkışlıyor ve kutluyorum... Henüz hiç bir Türk filminde böyle mükemmel kurgu görmemiştim. Bizim filmler biraz kurgudan yoksun olur. Doğrusu ya, hiç Türk filmi izlemem. Aslında bu, yürekten kutladığım ilk Türk filmi oldu.

 

Bir diğer konu, bu millet komediden başka bir iş beceremiyor nedense. Bu filmin ciddi ciddi, bir varsayım kurgu olarak çekilebileceğini düşünemiyorum bile, becerecek kimse yok! Tabii asıl güzel olanı öyle olurdu. Bir konuyu ciddi ciddi, enine boyuna, en ince ayrıntısıyla, dikkatle ele almayı başaramıyoruz. En büyük başarılarımız komedi dalında. Bu beni bu filmle bir kez daha düşündürdü.

 

Adamların bir Terminatör filmini düşünüyorum. Sanki gelecekten gerçekten ciddi ciddi bir robot gelmiş gibi hissettiriyorlar. Ne bileyim, Deep Impact filmini düşünüyorum, ABD başkanı öyle bir konuşmayı, dünyaya bir meteor gerçekten çarpacak olsa o şekilde yapardı. Adamlar yaptıkları işin hakkını sonuna kadar veriyorlar. Böyle bir filmi Türk yapımcıların o ciddiyette ele almasını düşünemiyorum bile. Bilimkurgu filmi yapacak olsak ancak Arog gibi yapabiliriz, başka türlüsünü değil beklemek, hayal etmek bile güç. Ne yazık ki...

Gönderi tarihi:
gercek tarihi bilenleri ise sadece guldurdu bakın kurtulus.org istiklal mahkemeleri zabıt arşivi

 

Enver Berhan ŞAPOLYO, İstiklal Mahkemeleri’nin Türk Milli Mücadelesindeki önemini şu sözlerle değerlendiriyor: “Eğer bu mahkemeler kurulmamış olsaydı, casuslar, gizli propagandacılar, davamızı içten çökerteceklerdi. Bu dehşet, memleketimizi yıkmak isteyen hainlere göz açtırmadı. Ecnebi casusları, padişahın adamları, ca..l halkın isyanları, asker kaçakları, bu mahkemelerin süratle iş görmelerinden yıldılar. İşte bu hainlere gevşek davranılsa idi, bu mukaddes dava kazanılamazdı. İstiklal Mahkemelerinin Milli Mücadelede hizmetleri büyük olmuştur”.

 

Gene Samet AĞAOĞLU “Kuvay-ı Milliye Ruhu” adlı kitabında son olarak, şu yargıya varmaktadır.” İstiklal Mahkemeleri büyük Meclisin ağır bir seri yenilmelerden sonra zaferi sağlamak için aldığı tedbirler arasında milli bir şeref abidesi olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır"

Tarihin en önemli özelliği; olayların cereyan ettiği dönemin şartlarını gözönünde bulundurarak değerlendirme gereğidir. Eğer bu özelliği gözardı edersek ve günümüz şartlarına göre geçmişin muhasebesini yapmaya çalışırsak varacağımız sonuç koskoca bir yanılgıdır.

 

İstiklal Mahkemeleri var olmakla yok olmak arasındaki bir mücadelede zorunluluktan doğmuş müesseselerdir. Dönemleri içinde Türk Milleti’nin var olmasını sağlayan en önemli unsurlardır. İstiklal Mahkemelerinde görev yapan üyelerin en az cephede savaşan mehmetçik kadar bu kutsal zaferin kazanılmasında payı vardır. İstiklal Mahkemelerini insafsızca eleştirmek yerine bu milletin bir daha buna benzer mahkemelere ihtiyaç duymaması için gayret göstermesi gerekmektedir.

 

İstiklal Mahkemelerinin ilgi alanına giren başlıca suçlar şunlardır; askerden firar, vatana ihanet, ayaklanma, casusluk, bozgunculuk ve aleyhte propaganda, soygunculuk, görevini kötüye kullanma, halka eziyet ve baskı, asker ailesine saldırı, Tekalif-i Milliyeden mal kaçırmak, cinayet, düşman işgalinden yararlanıp kanunsuz hareketlerde bulunmak, düşmana yardım ve işbirliği, düşman ordusuna katılmak . Bu suçlar dışında kalan suçlarla bidayet mahkemeleri ilgileniyordu.

İstiklal Mahkemelerinin adil çalışmalarına en güzel örnek Ankara 1 Numaralı İstiklal Mahkemesi ile İsmet Paşa arasında Mustafa Kemal Paşa’ya İzmir’de düzenlenen suikast girişimi soruşturması sırasında meydana gelen olaydır.

 

Mahkeme soruşturmada bazı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyelerinin de fiilen suikast girişimine katıldığını tespit edince Ankara Polis Müdürü Dilaver Bey’e telgraf çekerek Kazım Karabekir Paşa’nın tutuklanmasını emretmişti. Başbakan İsmet Paşa olayı haber alır almaz İstiklal Mahkemeleri Kanunu’na aykırı olarak Karabekir Paşa’nın serbest bırakılmasını istemişti. Dilaver bey bu isteği yerine getirmiş, ancak sorumluluk altına girmemek için durumu İzmir’de bulunan İstiklal Mahkemesi’ne haber vermişti. Bunun üzerine mahkeme heyeti Polis Müdürüne çektiği telgrafta Karabekir Paşa’nın ve mahkeme uygulamalarına engel olan Başbakan İsmet Paşa’nın derhal tutuklanmasını emretmişti. Başbakanla mahkeme heyeti arasında meydana gelen bu olay Gazi’nin kulağına gitmiş ve mahkeme heyetini çağırarak bilgi almıştı. Kendisine durumun arz edilmesi üzerine İsmet Paşa’ya derhal bir telgraf çekmiş, İstiklal Mahkemeleri Kanununa aykırı hareket etmemesini isteyerek derhal İzmir’e gelerek mahkeme heyetine bilgi vermesi talimatını vermişti .

 

Nasıl,bu alıntım sizin okuduklarınıza benziyor mu? Bunun alası nice yazı okuruz biz.. Özellikle ve özellikle sizin okuduğunuz ve adına gerçek dediğiniz yazıların ,kimlerden , dinimin önündeki ne tür öğretilerden beslendiğini düşünürsek,,,savaş gazilerine mi inanacağız çevremizden hayatımızdan,, sizin adına gerçek dediğiniz olmayan tarihe mi?. O savaşın içinden insanların aktarımları var bizde, içimizde, sizin kitabınız sizi bağlar,bağlamış yani,bizi bağlamadığı için üzgünüm..

 

""soguk savas urunu Monarsik ogretilere inanması""

 

adı üstünde,savaş.. o savaşta neler oldu ..kimlerle savaşıldı,,ülke ne haldeydi,, hassasiyetler dengeler,casusu,düşmanı şusu busu ülke ne haldeydi.. Anneannemin anasının başında düşman varken,anneannemin babası ne haldeydi.. Atanız ne haldeydi.. kim kimdi o ortamda.. bi de çıkacak birileri hassas ortamda ortalık karıştıracak,fetvalar verilecek, o harbden çıkmış insanların dinine özeline şusuna busuna sataşacak..

savaş..

savaştan çıkmış bir millet..

yığınla toprağın elden gittiği bir ortam..

ne yüzünden?

kimler yüzünden?

Gönderi tarihi:

Atatürk Araştırma Merkezi'nin "Mustafa" Savunusu

 

5676.jpg

 

 

Can Dündar bir belgesel film yaptı. Kutsallarına dokunulduğu zehabına kapılarak tabularını korumaya kalkanların eleştirileri dinmek bilmedi. Son savunu devletin Atatürk konusunda en yetkili kurumundan: ?Atatürk?ü nasıl sıradan insan olarak anlatırsın?? 27.11.2008 23:56Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı'nın filme ve Can Dündar'a yönelik eleştirilerini konu alan Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, devletin en yetkili Atatürk kurumunun savunusundan ilginç alıntılara yer verdi. Bu arada Oğur'un yazısından söz konusu kurumun "insan olmayan Atatürk" filmini çekmeye hazırlandığını da öğrenmiş olduk. İşte akıllara durgunluk veren Mustafa savunusu:

 

 

 

Devletin resmî Mustafa görüşü

 

 

 

Yıldıray Oğur / Taraf

 

 

 

Can Dündar'ın Mustafa filmi üzerine konuşmayan, yazmayan kalmadı.

 

'İnsan Atatürk' Mustafa, 'resmî' Atatürk'ü tehdit etmeye başlamışken sıra zaten çoktan resmî Atatürk'ün yaratıcısı ve koruyucusu devlete gelmişti. Sonunda onlar da konuştu. Hem de devletin Atatürk konusunda en yetkili kurumunun ağzıyla.

 

Mustafa ile ilgili sitesine çok ayrıntılı ve çok tartışma yaratacak bir açıklama koyan Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı 12 Eylül rejiminin 1983'te 2876 sayılı kanunla kurduğu Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'na bağlı olarak devletin Atatürk araştırmaları yapan resmî kurumu.

 

Merkezin internet sayfasının (www.atam.gov.tr) duyurular bölümüne konulan Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı imzalı yazının başlığı "Can Dündar'ın Penceresinden Gördüğü Mustafa Kemal Atatürk: 'Mustafa' Filmi Hakkında Bazı Tespitler."

 

En baştan söyleyelim. Devlet Mustafa'dan hiç ama hiç hoşlanmamış. Ve alternatifini çekmeye hazırlanıyor. "Çalışmalar sürüyor" deniyor açıklamada.

 

Açıklamanın devamında ise Mustafa kare kare eleştirilmiş dense yeridir. Resmî Atatürk'ten bir adım bile geri atılmamış. "Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır" denmiş adeta. Ve tabiî ki sert eleştirilerden Can Dündar da nasibini almış.

 

Devletin Atatürk Araştırma Merkezi "İnsan Atatürk anlatıldı" iddiasına cevap vererek başlıyor değerlendirmesine. Devlete göre Atatürk'ün aynı zamanda bir insan olması onun hayatının sadece bir yönü. "Atatürk'ü bir yönünü ele alarak anlatmak mümkün değildir" deniyor yazıda ve şöyle devam ediliyor: "Film süresinin kısalığı mazeret gösterilmekle birlikte aynı konuda tam tersine yorumlar yapılacak örneklerin verilmemesi tercihin yönüne işaret etmektedir."

 

Bence değerlendirmedeki en ilginç kısım ise bunun devamında geliyor. "Atatürk gökten yere indirildi iddiası" diye başlayan bölüm, devletin bu kurumunun da (tıpkı Hrant Dink'in yazısını yanlış anlayan Yargıtay dairesi gibi) mecazi anlatımdan habersiz olduğunu ortaya koyuyor. Yoksa bu "iddiaya" şöyle bir cevap verirler miydi?: "Türk kültüründe İslam öncesinde ve sonrasında ruhların ölmediği ancak 'uçmağa vardığına' inanılır. Milletine ve memleketine büyük hizmetler etmiş birinin ruhu kötü ruhlar gibi yerin altına uçmayacağına göre gökte farz edilmesi son derece tabii görülmelidir. Bununla birlikte Atatürk'ün yeri seviyesi son derece yüksek olan Türk milletinin kalbindedir."

 

"Atatürk'ün sofrası ve içki meselesi" başlıklı bölüm bir itiraf ile başlıyor. "Evet, Atatürk içkiyi sevmektedir ve sofrasında içki içilmiştir." Ama filmde bu "bilinçli bir biçimde abartılmış". Bu "bilinçli abartmanın" faturası ise ağır bir ima ile Dündar'a çıkartılmış "Atatürk'ün aydın ve entelektüel yanına hiç değinilmeden içki, sigara, kadın düşkünü, korkak olduğu işlenmesi, filmi hazırlayanların tercihini ortaya koymaktadır."

 

Devlete göre Atatürk'ün son zamanlarında yalnız olduğu da doğru değil. Buna delil ise son zamanlarında manevi kızları Ülkü ve Sabiha'nın yanında olması. Şu canhıraş savunmaya bakar mısınız?:

 

"Bir devlet başkanının üstelik de hasta ise isteyen herkes ile her saat ve dakika görüşmesini beklemek mümkün müdür? Yalnızlıktan kasıt Latife Hanım ile evliliğinden çocuğunun olmaması ise bu eksikliği manevi evlatlar edinerek giderdiği de bilinmektedir. Son dönemdeki görüntülerinde manevi çocukları Sabiha ve Ülkü ile yoğun şekilde ilgilendiği görülmektedir."

 

"Atatürk'ün Kürtler'e özerklik vereceği" iddiası da tabii unutulmamış. Kuruma göre Dündar'ın "kaynağı net olmayan" bu iddiayla "günümüz siyasî tartışmalarına girmesi" de "ideolojik değilse, ancak izlenmeyi artırma gayreti".

 

Devlet, Can Dündar'ın niyetini de pek halis bulmamış anlaşılan. "Korkusuz Atatürk" açıklanırken şöyle denmiş: "Filmde karargâhın penceresinden gördüğü bir toz bulutunu düşman sanarak Atatürk'ün korktuğu ima edilmiştir. Savaşı yöneten komutanın düşmanın burnunun ucuna kadar gelmesinden habersiz olup korkuya kapılmış göstermekte bir iyi niyet görmek mümkün müdür?"

 

Metinde ancak trajikomik denilebilecek öylesine resmî Atatürk savunmaları var ki akıllara durgunluk verici.

 

Bunun artık bir paranoyaya döndüğü yer ise filmde yer alan Atatürk ile İsmet İnönü arasındaki bana bile çok samimi gelen barışma notlaşmasıyla ilgili şu yorum: "Bununla birdenbire parlayıp en yakın dostunu görevden alan ve arkasından hemen normale dönen dengesiz biri yorumu yapılabilir."

 

Pes dedirtecek kısımlardan biri de Atatürk'ün Makedonya'dan gelen hemşerileriyle Dolmabahçe'de eğlenirken gösteren filmdeki sahnenin (nedense) açıklanma çabası. Meğerki Atatürk'ün halaybaşı olması bile aslında vatani bir görevmiş, Sovyetlere karşı Balkan Paktı projesine destekmiş amaç.

 

Zaaf göstermeyen, korkmak bilmeyen bir Atatürk'ün eğlenmesini beklemek kimin haddineymiş.

 

Yazıda, kurumun zihin dünyasını ele veren bölümler de var.

 

Atatürk'ün filmde Hatay ile ilgili çeteci, maceraperest gösterilmesi "Atatürk, Türkiye'nin devlet olarak Fransa ile savaş durumuna gelmesi ihtimaline karşı gayriresmî çete olgusuna dahi başvurulabileceğini dile getirmiştir" diye savunulmuş. Nereden hatırlıyoruz bunu?

 

Atatürk'ün Büyük Taarruz planının Kartacalı Hanibal'den esinlendiğini söylediği filmdeki bölüm kuruma göre "Atatürk'ün yaptıklarını Batı kültür ve kaynaklarına dayandırma gayreti ve zorlaması." Kardeşinin deniz kenarındaki mezarına çakalların saldırdığı bölümse "Türk kültür tarihinin hiçbir döneminde deniz kenarında mezar yapma âdeti yoktur" denerek yalanlanmış. Atatürk'ün "dinsiz" gösterildiği yerler ise o sözlerin alındığı Medeni Bilgiler kitabının yazarı Afet İnan'ın tercihlerine fatura edilmiş.

 

Ne diyelim devletin resmî Atatürk Araştırma Merkezi'nin çekeceğini duyurduğu Mustafa'ya alternatif "İnsan olmayan Atatürk" filmini sabırsızlıkla bekliyoruz.

Gönderi tarihi:

Ben kurumun açıklamasında hiç bir anormallik görmedim. Son derece yerinde eleştiriler yapmış. Malum gazete yazarı sadece kendi yorumlarını bu gayet akılcı ve yerinde eleştirilere katarak kendi kafasınca süslemiş ve görmek istediği biçimi vermiş. Bu gazeteyi çoktandır kaale aldığım yok zaten bu tavırları yüzünden...

 

Alıntılayan da işin farkında ki, hemen bir Atatürk büstü yapıştırmış. Amaç, "putlaştırma" vurgusu... Yöntem, her zamanki gibi çok sıradan duruyor... Çok sıradan...

 

"İnsan olmayan Atatürk" filmi tabii ki çekilmeyecek. Ama insan olmayanlar hakkında film kıtlığı yok. Epeyce belgesel var. Bol bol izleyebilirsiniz...

Gönderi tarihi:

Osmanlı Cumhuriyeti filmi her ne kadar övgüye layıksa da, bazı eleştirilerimi belirtmeden geçemeyeceğim: Türk filmlerinin bıktırıcı klasiği olan ani gelişen aşk ve aynı hızda gelişen nefret, bir sevip bir nefret etme iniş çıkışları, zıt uçlarda olur olmaz bahanelerle duygusal inip çıkmalar ve şiddet ile karışık aşk abukluğu tabii ki bu filme de yansımış. Bu kültür artık iyice gına getirttiği halde Türk filmlerine yapışmış, çıkmıyor.

 

Bu kültürden pek düzgün bir şey çıkacak gibi de değil ya, neyse...

Gönderi tarihi:
Ne diyelim devletin resmî Atatürk Araştırma Merkezi'nin çekeceğini duyurduğu Mustafa'ya alternatif "İnsan olmayan Atatürk" filmini sabırsızlıkla bekliyoruz.
İnsan olmayan Atatürk" filmini sabırsızlıkla bekliyoruz.

 

Sayin 'Evren.' Nasil bir Atatürk tercih ederdiniz yardimci olabilirim belki? ben kisadan baslangicta dünyanin gelmis gecmis en renkli simalarindan örnek vereyim gerci onlarin biraz insanlik yani var??? Hitler i nasil buluyorsunuz.. veya Stalini veya fidel.c Mao, lenin, Saddam, fettullah g. cigerci baba , telli baba..

 

ama illahin insan olmayan diyorsaniz oda var?

Gönderi tarihi:

296183ta1.jpg

 

 

Hani tarih yazanlar, yapanlara sadık kalacaktı?

T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı’nın Mustafa eleştirisini film ekibi

 

yanıtladı.

 

"Mustafa" hakkında vizyonda kaldığı ilk 3 haftada yazılı basında 1000 civarında yorum yazıldı.

 

New York Times, Le Monde, Times, WDR, BBC, Franfurter Allgemeine Zeitung gibi dünyanın saygın yayın organlarında haberler, yorumlar yayımlandı.

 

(Filmle ilgili yerli ve yabancı basında çıkan yazı, yorum ve değerlendirmeler için: bkz. candundar.com.tr

 

Muhalefet liderleri filmi eleştirdiler. Konu Meclis gündemine geldi. Meclis Başkanı sigara sahnelerine takıldı. Komisyonlarda tartışma açıldı. Eski Cumhurbaşkanları, eski Genelkurmay Başkanları film üzerine yorum yaptı.

Film, televizyon programlarında, panellerde, İnternet ortamında ve hemen her mecrada yoğun şekilde tartışıldı.

 

"Mustafa.com.tr" tıklanma rekoru kırdı. Bazı marjinal gruplar kimi sinemaların önünde gösteri düzenledi. Filmin gösteriminin durdurulması için savcılığa suç duyuruları yapıldı. Korsanlar, "Atatürk’e saygıdan" filmin illegal kopyalarını piyasaya sürmeyeceklerini açıkladılar.

 

Kimileri filmin "Atatürk imajına zarar verdiğini" öne sürerek "Gitmeyin, çocuklarınızı da götürmeyin" kampanyası açarken, kimileri "Filmin Kemalizm’e bir yaşam öpücüğü sunduğu" yorumunu yaptı.

 

Bütün tartışmalar arasında film, 3 haftada 1 milyon seyirciye ulaşarak "bugüne dek en çok izlenen belgesel" sıfatıyla Türk sinema tarihine geçti. magazin.milliyet.com.tr

 

"MUSTAFA KUTUPLAŞMASI"

 

Biz, filmi hazırlayan ekip olarak bu tartışmaları ciddiyetle izlemeye ve mümkün olduğunca dahil olmamaya çalıştık. Çünkü toplumdaki mevcut kutuplaşmanın da etkisiyle hızla oluşan

 

"Filmi beğenenler"/"beğenmeyenler" kamplaşmasında tartışılan şey, film olmaktan çıkmıştı; artık Atatürk tartışılıyordu.

 

Bu tartışma ilk ağızda, filmi görmeden yazan kimi kalemlerin yansıttığı son derece haksız, temelsiz, yanlış bilgiler üzerinden ciddiye alınmayacak iddialar, ithamlarla başladı.

 

Ama zamanla medyanın, akademyanın, düşünce dünyamızın önemli kalemlerinin katılmasıyla derinleşti; önemli bir sorgulamaya zemin hazırladı:

 

Toplumda çok ihtiyaç duyulduğu anlaşılan "Atatürk’ü ne kadar tanıyoruz", "Ne kadar tanımalıyız", "Tartışmaya ne kadar hazırız" sorularını gündeme taşıdı.

 

Bugüne kadarki söylemi üreten ve savunan kimi çevrelerin bu tartışmadaki hırçınlığı, o cenahtaki hazırlıksızlığı ve hazımsızlığı ortaya koyarken, seyircinin filme gösterdiği yoğun ilgi, toplumun

 

"tabulaştırılmamış, sansürlenmemiş, samimi bir Atatürk portresi"ni çok daha olgunlukla karşıladığını kanıtladı.

 

ATAM’IN TESPİTLERİ

4. haftasında 1 milyon 100 bin seyirciyle buluşmuş bir filme ilişkin yazılan yüzlerce yorumu tek tek yanıtlama şansımız yok.

 

Gazetelere, ekranlara yansıyan bu yorum çeşitliliğini, aynı filmden ne kadar farklı bakış açıları çıkarılabileceğini göstermek ve Türkiye’nin bir dönemki ruh halini sergileyebilmek açısından toplu olarak yayımlamayı ve yanıtlamayı düşünüyoruz.

 

Bu arada, 24 Kasım 2008 günü Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na bağlı Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı (ATAM), filme ilişkin bir eleştiri yazısı yayınladı. bkz. "Mustafa Filmi Hakkında Bazı Tespitler"

 

Bu, filme devlet cenahından gelen ilk akademik tepki olması açısından önem taşıyor.

Bize, hem filme ilişkin kimi eleştirileri yanıtlama, hem de resmi söylemin günümüzdeki geçerliliğini sorgulayabilme imkanı veren bu açıklamayı ayrıntılarıyla ele almak istiyoruz.

 

 

ATAM’I TANIYALIM

12 Eylül’den sonra "Toplumun her kesiminin Atatürk ilke ve inkılapları konularında, ‘aynı görüş, inanç ve düşüncede birleşmesini sağlamak’ üzere bilimsel araştırmalar ve başta Atatürk’ün eserleri olmak üzere yayımlar yapmak"

 

amacıyla kurulan ATAM, geçen çeyrek asırda hala Atatürk’ün bütün eserlerini basamadı ama, çoğu eski kitapların yeni basımı olmak üzere yaklaşık 200 kitap, 63 sayı çıkan bir dergi yayımladı.

 

ATAM’ın filme yöntem ve içerik açısından yönelttiği eleştirileri -onların verdiği başlıklar altında- tek tek ele alalım:

.

.

Gönderi tarihi:

NSAN ATATÜRK ANLATILDI İDDİASI":

Açıklamada "Bir asker, devlet, millet ve siyaset adamının sadece bir yönünü doğru anlatmak mümkün değildir"

 

deniliyor (herhalde "sadece bir yönünü anlatmak doğru değildir" denilmek isteniyor.)

 

Eleştirmenlerin filmi görmemiş olabileceklerini düşünerek "Mustafa"nın "Atatürk’ün sadece bir yönünü anlatmak"

 

gibi bir yaklaşımı ve iddiası olmadığını, filmde "Atatürk’ün asker, devlet adamı, siyasetçi" kişiliklerinin de anlatıldığını

 

belirtelim.

 

"ATATÜRK GÖKTEN YERE İNDİRİLDİ İDDİASI":

Filmin böyle bir iddiası da yok. Filme ilişkin basında bu tür yorumlar çıktı,

 

(bkz. Prof. Baskın Oran, Radikal 2, 9 Kasım 2008) ama orada da "mecazi" bir "indirme" kastediliyor,

 

Atatürk’ün "tanrılaştırılmak" yerine dünyevileştirilmesinden söz ediliyordu.

 

Atatürk Araştırma Merkezi akademisyenleri ise "Atatürk’ün halen gökte olduğunu" kanıtlamaya çalışmışlar.

 

Şu sözler, ATAM’ın açıklamasından:

"Türk kültüründe İslam öncesinde ve sonrasında ruhların ölmediği ancak ‘uçmağa vardığına’ inanılır.

 

Milletine ve memleketine büyük hizmetler etmiş birinin ruhu kötü ruhlar gibi yerin altına uçmayacağına göre gökte farz

 

edilmesi son derece tabii görülmelidir."

 

"KÜRTLERE ÖZERKLİK VERİLECEĞİ İDDİASI":

"Filmde Milli Mücadele sürecinin milli devlete gidişi göz ardı edilerek kaynağı net olmayan iddialar dile getirilmekte" deniliyor.

 

Oysa kastedilen şey, bir "iddia" değil, Mustafa Kemal’in 1923 İzmit basın toplantısındaki sözleri…

 

"Milli devlete gidişin göz ardı edilmesi"ni gerektiren bir durum yok, çünkü Mustafa Kemal orada diyor ki:

 

"Kürtlere anayasada yerel özerklik verilmiştir. Kürtlük adına ayrı bir sınır çizmek, Türkiye’yi mahvetmek olur."

 

Açıklamada "Kaynağı net değil" deniliyor, çünkü Mustafa Kemal’in bugün yalanlanamayan bu ifadeleri, Türk Tarih Kurumu tarafından açıkça sansürlenmiştir.

 

Arı İnan’ın 1982’de yayımladığı basın toplantısının sansürlenen bölümleri "2000’e Doğru" dergisinin 30 Ağustos 1987 tarihli sayısında ortaya çıkarılmıştır.

 

Atatürk Araştırma Merkezi’nin, bugün yalanlayamadığı bu sözlerin belgeselde yeralmasını eleştirmek yerine,

 

ona uygulanan sansüre karşı çıkması ve "kaynağı netleştirmesi" beklenirdi.

 

Halbuki tersine, bizzat Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan "Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri"nde de söz konusu ifadenin sansürlendiğini görüyoruz.

 

Tarihi yazanların, tarihi yapanlara sadık kalmasını beklemiyor muyduk?

 

 

"İSLAM DİNİ HAKKINDAKİ İFADELER":

Deniliyor ki, "Medeni Bilgiler kitabında Afet İnan’ın metne dahil etmediği ifadeler öne çıkarılarak Atatürk İslam karşıtı gibi gösterilmiştir".

 

Dikkat edilirse filmde kullanılan ifadeler yalanlanmıyor.

 

Afet İnan metnine dahil etmemiş, biz etmişiz.

 

"Atatürk’ün İslam karşıtı gösterildiği" ise, açıklamayı kaleme alanların yorumu…

 

Medeni Bilgiler kitabında (yine Türk Tarih Kurumu’nun baskısında sansürlenen) ifadeler yine

 

"2000’e Doğru" dergisi tarafından (22 Şubat 1987, Sayı: 7) ortaya çıkarılmış ve daha sonra da Kaynak Yayınları tarafından

 

kitap olarak ("Din ve Allah", Eylül 1994) yayımlanmıştır.

 

"ÇETE REİSİ OLMAK İSTEMESİ":

 

Önce filmde bu konuda yeralan ifadeyi okuyalım:

"(Atatürk) Fahrettin Altay’a Cumhurbaşkanlığını

 

bırakıp Hatay’a çete reisi olacağını söyledi. Mustafa Muğlalı’dan kendisine sivil kıyafetli 5 bin kişilik bir kuvvet

 

oluşturmasını istedi."

 

ATAM’ın açıklamasında "Atatürk, Türkiye’nin devlet olarak Fransa ile savaş durumuna gelmesi ihtimaline karşı

 

gayri resmi çete olgusuna dahi başvurulabileceğini dile getirmiştir" deniliyor.

 

Film de bunu yansıtmaya çalışıyor.

Gönderi tarihi:

296185go9.jpg

 

 

Hani tarih yazanlar, yapanlara sadık kalacaktı?

T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı’nın Mustafa eleştirisini film ekibi

 

yanıtladı.

 

İSTANBUL - Eleştirilerin devamı ve yanıtları şöyle:

 

"ATATÜRK’ÜN SOFRASI VE İÇKİ MESELESİ":

Şöyle diyor açıklama:

 

"Evet, Atatürk içkiyi sevmektedir ve sofrasında içki içilmiştir.

 

Ancak sofradaki konukların özenle seçilerek kültürel ve sosyal meselelerin tartışıldığı bir akademik ortama dönüştürüldüğü de bilinmektedir.

 

Atatürk’ün sofrasında yeralan pek çok kişinin anılarında yer verdiği bu gerçeğin yok sayılmasını anlamak mümkün değildir."

 

Filmde ne deniyor, ona bakalım:

 

"Sofra, bazen sabahlara kadar devlet işlerinin tartışıldığı bir Meclis’ti… Bazen bir hesap sorma ya da gönül

 

alma divanı… Bazen de hatıra anlatılan, dans öğretilen, şarkı söyletilen, zeybek oynatılan, güreş seyredilen

 

bir eğlence yeri…"

 

"KADIN DÜŞKÜNÜ?"

Asıl tehlike, açıklamada yeralan şu sözlerde:

 

"Atatürk’ün Türk tarihinde dönüm noktası oluşturan inkılâplarına imkân tanıyan aydın ve entelektüel yanına hiç değinilmeden içki, sigara, kadın düşkünü, korkak olduğu işlenmesi filmi hazırlayanların tercihini ortaya koymaktadır."

 

Asıl Atatürk’ün yalnızlığına aşırı vurgu yapmakla eleştirilen filmde hiç yeralmayan "kadın düşkünü"

 

iftirasına vurgu yapmak ve emir çavuşuna "karanlıkta yatamam" demesinden "korkak olduğu" sonucunu çıkarmak,

 

Atatürk’ü araştırmakla görevli kadroların bakış açısını ortaya koymaktadır.

 

O filme bakıp nasıl "kadın düşkünü bir lider" sonucu çıkardıklarını kamuoyuna açıklamak zorundadırlar.

 

SON ZAMANLARINDA YALNIZ OLMASI":

Açıklamada deniliyor ki;

 

"Bir devlet başkanının üstelik de hasta ise isteyen herkes ile her saat ve dakika görüşmesini beklemek mümkün müdür?

 

Yalnızlıktan kasıt Latife Hanım ile evliliğinden çocuğunun olmaması ise bu eksikliği manevi evlatlar edinerek giderdiği de bilinmektedir."

 

Hayır, filmde kastedilen yalnızlık bu değildir. Filme iyi niyetle bakan herkesin fark edebildiği gibi daha derin bir

 

yalnızlıktan, toplumun hayli önünde giden bir devrimcinin ideolojik ve duygusal yalnızlığından söz edilmektedir ki bu,

 

o dönem yanında olanların anılarında da yeralan bir husustur. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenlere

 

Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak’ın, sağ kolu Salih Bozok’un, uşağı Cemal Granda’nın, yakın dostu Ali Fuat Cebesoy’un anılarını, Falih Rıfkı Atay’ın "Çankaya"sını, Attila İlhan’ın kitaplarını tavsiye ederiz.

 

Şunu da belirtelim ki, "Yalnız ve bağımsız bulunmayı çocukluğumdan çıktığım zamandan itibaren daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır" sözü bizzat Atatürk’e aittir. (Bkz: "Atatürk’ün Anıları", Yayıma Hazırlayan; İsmet Görgülü, Bilgi Y., Ankara, 2004)

 

Vahdettin ile görüşmesi:

 

Açıklamaya göre "Atatürk’ün İstanbul’dan ayrılmadan önce Padişah Vahdettin ile yaptığı görüşme, onun Falih Rıfkı’ya anlattıklarından verilmiştir."

 

Yani orada da yanlış bir şey söylenmemiştir.

"Ancak" deniliyor açıklamada, "Haziran 1919 boyunca Atatürk’ün askerlikten istifasına kadar giden süreçte ortaya çıkan Padişah ve hükümetin olumsuz tavrı yok sayılmakla izleyici yanıltılmıştır."

 

 

Oysa filmde 1919 yazında İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri’nin "Mustafa Kemal’in acilen görevden alınması,

 

yoksa çok vahim gelişmeler olabileceği" yolundaki raporu, İngiliz arşivlerinde çekilen orijinal belgesiyle yayımlanmış,

 

bunun üzerine Padişah Vahdettin’in Mustafa Kemal Paşa’ya "Derhal İstanbul’a dön" emrini gönderdiği söylenmiştir.

 

"İşgal kuvvetleri ve Babıali’nin Mustafa Kemal’in yakalanması için emirler yağdırdığı" ifadesi de belgeselde yeralmıştır.

 

Açıklama diyor ki;

"Ancak gittikten sonra yaşananlar, Padişah ve hükümetin yayınladığı tamim ve sonrasında şeyhülislamlık fetvası ile ortaya çıkan duruma değinilmemiştir."

 

Bu düşük cümleyi belgeselde yeralan cümlelerle cevaplayalım:

 

"Dünya ona karşıydı, Halife ona karşıydı. Şeyhülislam’ın çağrısıyla Hilafet bayraklarının ucunda Mustafa Kemal’in idam fermanını taşıyan isyancılar Ankara kapılarına dayanmışlardı."

 

Bunları görmemek, kötü niyet alameti değilse nedir?

 

ATATÜRK’ÜN SOFYA GÜNLERİ:

Açıklamanın bu bölümü şu cümleyle başlıyor:

"Atatürk’ün insani yönünü vermek iddiasıyla Sofya sosyetesine girme çabaları anlatılmaktadır.

 

Ancak askeri ataşe sıfatıyla buradan gönderdiği siyasi, askeri ve diplomatik gelişmeleri değerlendiren ayrıntılı raporlarına hiç değinilmemiştir."

 

Acaba Atatürk Araştırma Merkezi, 1914’te kaleme alınmış bu raporların yayımı için neden 2007’ye kadar, yani yaklaşık bir asır beklendiğini, bunun Atatürk’ün anısına saygısızlık olup olmadığını da araştıracak mıdır?

 

DİKTATÖRLÜK İDDİASI":

Açıklamada "Filmde doğrudan doğruya bu tabir kullanılmamıştır" deniliyor.

 

Ancak sonrasında bazı itirazlar var:

"‘Ağzından çıkan her söz kanundu’ ibaresi, yönetmenin de aynı kanaati taşıdığını göstermektedir. Çevresinde yer alan bazı kişilerin sırf ona yaranmak üzere ‘kraldan çok kralcı’ tavırlar aldıkları bilinmektedir.

 

Ancak ağzından çıkan her söz kanun olsaydı Meclis kürsüsünden yapılmasını istediği pek çok şeyin gerçekleşmiş olması gerekirdi" deniliyor ve Toprak Reformu’nu Meclis’ten çıkaramaması örnek veriliyor.

 

Oysa Atatürk’ün Meclis’ten gerçekten çıkarmak isteyip de çıkaramadığı bizce bilinen bir kanun yoktur.

 

Atatürk, çiftçiyi topraklandırma konusunu pek çok kez dile getirmiş olmasına karşın ciddi bir girişimde bulunmamıştır.

 

Bu konudaki tek ciddi girişim 1944 yılında yapılmış, o da CHP’nin bölünmesiyle sonuçlanmıştır.

 

Atatürk’ün sözedilen dönemde Meclis’ten çıkarmak isteyip de başaramadığı bir kanun örneği var ise bunu ATAM akademisyenleri herhalde açıklayacaklardır.

 

"BİR SAATİNİ DOLDURACAK İŞİNİN BİLE OLMAMASI":

Açıklamada deniliyor ki:

"Filmde otuzlu yıllar anlatılırken geçen bu ifade ömrü savaş meydanlarında, cephede ve mecliste mücadeleler içinde geçen, ülke içinde bir yerde beş yıl daimi ikamet etme imkânı bulamayan bir liderin sözüdür."

 

Biz de tam bunu söylüyoruz.

 

Bu arada Atatürk’ü Makedonya’dan gelen hemşerileriyle halay çekerken gösteren, filmin en beğenilen sahnesi de eleştiriden nasibini almış. Deniliyor ki

"‘Makedonya’dan hemşerileri gelmiş, Dolmabahçe’de toplanmışlar, Atatürk’te tesadüfen gidip eğlencelerine katılmış’ gibi gösterilen kısımda, bu sürecin hazırlayıcısı olarak Sovyetler Birliği’nin Bulgaristan üzerinden muhalefetine rağmen Balkan Paktı’nı gerçekleştirdiği hakikati yok sayılmaktadır."

 

Bunun sadece Atatürk’ün coşkusunu belgeleyen bir sahne olduğunu belirtmekle yetinelim.

 

Ayrıca toplantının Dolmabahçe’de değil, Beylerbeyi Sarayı’nda yapıldığını da ATAM’a hatırlatmayı borç biliyoruz.

 

Gönderi tarihi:

Kurtuluş Savaşı efelerinden Demirci Mehmet Efe kızanlarını yüreklendirmek için hiç görmediği Mustafa Kemal’i şöyle anlatmış:

- Akıdeşle, Mustafa Kemal Paşa’da bi boy pos vamış, kapıladan sığmıyomuş. Ben diyeyim iki metre, siz deyin daha fazla.

- Akıdeşle, Mustafa Kemal Paşa’da bi ses vamış… Bi nara attı mı, dağla taşla zangır zangır titrerimiş. Düşmanla “Böle bi ses olsa olsa bi ejderhadan çıka. En iyisi gözüne görünmeden gaçalım.” deelemiş...

- Akıdeşle, Mustafa Kemal Paşa gayfeyi de sade içerimiş haaa!

 

Tabii Ege yöresinde sade kahve biraz da yiğitliğin şanından. Erkekler alay edilmemek için şekerli kahve içmekten kaçınırlarmış.

Savaş zaferle biter, ordu İzmir’e ilerlemektedir. Mustafa Kemal Paşa İzmir yolunda Demirci Efe’ye misafir olur. (Ya da Kemal Paşa Efe’yi ve kızanlarını misafir eder.) Karşılama merasiminde kızanlar bakar ki, Kemal Paşa hiç de boylu poslu değil. Fısıltıyla Efe’ye sorarlar:

- Efem, hani, Kemal Paşa kapıladan sığmıyodu. Boyu iki metreden fazlaydı?

Demirci Efe bozuntuya vermez:

- ... siz onu bi de saveşirken göreydiniz. Şindi böle göründüğüne bakmeyin…

Mustafa Kemal yüksek sesle kızanları selamlar. Kızanlar şaşkın, Efe’ye sorarlar:

- Efem, hani Kemal Paşa nara atınca dağlar zangır zangır titrerdi?

Efe yine bozuntuya vermez:

- ... oğlum siz onun sesini saveşirken dinecektiniz. Normel zamanlarda öle bağırmaz…

Hoşbeşten sonra kızanlar yorgunluk kahvesi için hamle yaparlar:

- Paşam, gayfeyi nasıl arzu idersiniz?

Mustafa Kemal Paşa “Şekerli olsun!” der.

İşte o an Demirci Mehmet Efe dağılır:

- Paşam, bana bunu yapmeceydin!

 

Gerçek mi değil mi, belli değil ama bu anlatı Atatürk'ü kültleştirenleri hicveder.

 

Bakalım, Atatürk'ün "insan yanı" nı ortaya koyan Can Dündar, yeni çekeceği Bediüzzaman Said-i Nursi belgeselinde, Atatürk’ü "Mustafa"laştırdığı gibi Bediiüzzaman’ı da “Sait”leştirebilecek mi?

 

Atatürk’ün "Mustafa"laştırılmasına gizliden sevinen dinciler ve İkinci Cumhuriyetçi liberaller, o zaman da Atatürkçüler kadar sabır ve hoşgörü gösterebilecekler mi ? ;)

Gönderi tarihi:

296186lw5.jpg

 

 

Hani tarih yazanlar, yapanlara sadık kalacaktı?

T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı’nın Mustafa eleştirisini film ekibi

 

yanıtladı.

 

İSTANBUL - Eleştiriler şöyle devam ediyor:

İSMET İNÖNÜ İLE İLİŞKİLERİ:

Açıklamada yine filmin en beğenilen sahnelerinden bir başkası da eleştiriliyor:

 

"Atatürk’ün yıllardır başbakanlığını yapan yakın çalışma arkadaşı İsmet İnönü’yü görevden alması da münferit bir olay olarak aktarılmıştır.

 

Atatürk’ün bu kararının arka planını oluşturan dış politika konusundaki fikri anlaşmazlıklarına hiç değinilmeden birdenbire aklına geliveren bir iş olarak verilmesi son derece yanlış bir imaj yaratmaktadır.

 

Bunu takiben Asım Us’un hatıra notlarında belirttiği, dostluğun devam ettiğini gösteren karşılıklı not yazışmalarının verilmesi ilginçtir. Burada, birdenbire parlayıp en yakın dostunu görevden alan ve arkasından hemen normale dönen dengesiz biri yorumu da yapılabilir."

 

Gelin, daha önce belgeselini yaptığımız bir dostluğun zirvesini oluşturan o güzelim yazışmanın, filmde nasıl yeraldığını hatırlayalım ve o yazışmadan böyle bir yorum yapabilenlere şaşalım

"O dönem sofrada en eski dostlarından Başbakanı İsmet İnönü’yle herkesin önünde sert bir tartışma yaşadı.

 

Ertesi gün Dolmabahçe Sarayı’ndaki Tarih Kongresi’ne birlikte gittiler. Trende Atatürk İnönü’yü görevden aldı.

 

Saraya girerken ikisinin yüzünde de dargınlığın burukluğu vardı. Locada otururlarken İsmet Paşa bir kağıda ‘Akşama benimle gelebilecek misin’ diye yazıp uzattı.

 

Atatürk olumlu cevap verince bu kez aynı kağıda ‘Demek bana çok dargın değilsin’ diye yazdı.

 

Gelen notu ömür boyu sakladı:

‘Hayır… Her şeyi unuttum. Bildiğin gibi arkadaşım ve kardeşimsin.’"

 

Korkaklık ile hassasiyetin karıştırılması:

 

ATAM’ın açıklamasında deniliyor ki:

"Atatürk, cepheden gelen telgrafları karargâhındaki harita üzerinde değerlendirip savaş hattındaki askerin doğru yönlendirilmesini sağlayan bir komutandır.

 

Filmde karargâhın penceresinden gördüğü bir toz bulutunu düşman sanarak korktuğu ima edilmiştir.

 

Savaşı yöneten komutanın düşmanın burnunun ucuna kadar gelmesinden habersiz olup korkuya kapılmış

 

göstermekte bir iyi niyet görmek mümkün müdür?"

 

Asıl filmde o sahneyi görüp de bu yorumu yaptılarsa burada iyi niyet görmek mümkün müdür?

Sahneyi hatırlayalım:

1920 yılı başındayız.

 

Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya yeni gelmiş. Henüz Ziraat Mektebi’nde… Ordusu yok ki, komutan olsun.

 

Halide Edip’in yazdığına bakılırsa "Hilafet ordusunun ne zaman baskın yapıp oradakileri yatakta boğazlayacağının

 

tahmin bile edilemediği günler"...

 

İsyancılar Ankara kapılarına dayanmış, yerleştikleri "tepeyi saran bahçelerden silah sesleri geliyor" ve

 

"Adnan Adıvar o günlerde isyancılar tarafından parçalanmaktansa canına kıymak için üzerinde zehir taşıyor."

 

 

İşte bu ortamda diyoruz ki:

"Her an basılıp boğazlanma endişesiyle uykusuz geçirilen bir gecenin seherinde (Mustafa Kemal) pencereden baktı;

 

Etlik bağları yönünden havalanan bir toz bulutu gördü.

 

İsyancıların kapıya dayandığını düşündü.

 

Hemen İsmail Hakkı’yı çağırdı:

 

‘Çabuk… atla benim arabama, şu toz bulutuna doğru git. Gelenler isyancılarsa geriye doğru iki el ateş et’ dedi.

Oysa gelen bir sığır sürüsüydü."

 

Bunu nereden biliyoruz?

 

Tabii ki, o toz bulutuna doğru giden İsmail Hakkı Tekçe’nin anılarından… (Bkz: "Muhafızı Atatürk’ü Anlatıyor",

 

Yayına Hazırlayan: Hasan Pulur, Kaynak Yayınları, İst. 2000)

 

ATAM’ın böyle önemli bir tanıklıktan haberdar olmaması ne eksiklik değil mi?

Gönderi tarihi:

Alinti, Dogrucudavut

 

Kurtuluş Savaşı efelerinden Demirci Mehmet Efe kızanlarını yüreklendirmek için hiç görmediği Mustafa Kemal’i şöyle anlatmış:

- Akıdeşle, Mustafa Kemal Paşa’da bi boy pos vamış, kapıladan sığmıyomuş. Ben diyeyim iki metre, siz deyin daha fazla.

- Akıdeşle, Mustafa Kemal Paşa’da bi ses vamış… Bi nara attı mı, dağla taşla zangır zangır titrerimiş. Düşmanla “Böle bi ses olsa olsa bi ejderhadan çıka. En iyisi gözüne görünmeden gaçalım.” deelemiş...

- Akıdeşle, Mustafa Kemal Paşa gayfeyi de sade içerimiş haaa!

 

Tabii Ege yöresinde sade kahve biraz da yiğitliğin şanından. Erkekler alay edilmemek için şekerli kahve içmekten kaçınırlarmış.

Savaş zaferle biter, ordu İzmir’e ilerlemektedir. Mustafa Kemal Paşa İzmir yolunda Demirci Efe’ye misafir olur. (Ya da Kemal Paşa Efe’yi ve kızanlarını misafir eder.) Karşılama merasiminde kızanlar bakar ki, Kemal Paşa hiç de boylu poslu değil. Fısıltıyla Efe’ye sorarlar:

- Efem, hani, Kemal Paşa kapıladan sığmıyodu. Boyu iki metreden fazlaydı?

Demirci Efe bozuntuya vermez:

- ... siz onu bi de saveşirken göreydiniz. Şindi böle göründüğüne bakmeyin…

Mustafa Kemal yüksek sesle kızanları selamlar. Kızanlar şaşkın, Efe’ye sorarlar:

- Efem, hani Kemal Paşa nara atınca dağlar zangır zangır titrerdi?

Efe yine bozuntuya vermez:

- ... oğlum siz onun sesini saveşirken dinecektiniz. Normel zamanlarda öle bağırmaz…

Hoşbeşten sonra kızanlar yorgunluk kahvesi için hamle yaparlar:

- Paşam, gayfeyi nasıl arzu idersiniz?

Mustafa Kemal Paşa “Şekerli olsun!” der.

İşte o an Demirci Mehmet Efe dağılır:

- Paşam, bana bunu yapmeceydin!

 

Gerçek mi değil mi, belli değil ama bu anlatı Atatürk'ü kültleştirenleri hicveder.

 

Bakalım, Atatürk'ün "insan yanı" nı ortaya koyan Can Dündar, yeni çekeceği Bediüzzaman Said-i Nursi belgeselinde, Atatürk’ü "Mustafa"laştırdığı gibi Bediiüzzaman’ı da “Sait”leştirebilecek mi?

 

Atatürk’ün "Mustafa"laştırılmasına gizliden sevinen dinciler ve İkinci Cumhuriyetçi liberaller, o zaman da Atatürkçüler kadar sabır ve hoşgörü gösterebilecekler mi ?

-----------------------------------

:clover:

Gönderi tarihi:

BİLGİ YANLIŞI ÖRNEKLERİ

Atatürk Araştırma Merkezi açıklamasının son bölümünde "filmdeki bazı bilgi yanlışı örnekleri" adı altında 9 "maddi hata" sıralanmış.

 

Tek tek bakalım:

 

1) "Ankara’nın başkent oluşu, Cumhuriyetin ilanından sonra gösterilmiştir."

 

Orada bir kronoloji gözetilmemiş, Atatürk’ün (Başkent’in değiştirilmesi, Saltanat ve Hilafet’in kaldırılması, eğitimin

 

laikleştirilmesi gibi) devrimleri bir arada, peşpeşe verilmiştir. Nitekim Saltanat da 1922’de kaldırıldığı halde, bu bilgi de

 

Cumhuriyetin ilanından sonraki sahnede yeralmıştır.

 

 

ANİBAL BENZETMESİ

2) "Büyük Taarruz planında Kartaca Kralı Anibal’den esinlendiği iddiası, Atatürk’ün yaptıklarını batı kültür ve kaynaklarına

 

dayandırma gayreti ve zorlamasıdır.

 

Günün gazetelerinde kerpeten taktiği olarak tarif edilen uygulama geleneksel Türk savaş usulü olan hilal veya turan taktiğidir. Bu çerçevede harekâtın kuzeyden değil, güneyden yapıldığı da dikkatten kaçmıştır."

 

"Anibal" benzetmesi bize değil, bizzat Atatürk’e aittir.

 

Atatürk, büyük taarruzu (Kemal Arıburnu, "Atatürk/ Anekdotlar/ Anılar", Ay Yıldız Matbaası, Ankara, 1960, s:118-119)

 

Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Kont de Chambrun’a şöyle anlatmıştır:

 

zmir hattı ve Bağdat demiryolunun birleştiği noktada bulunan Afyonkarahisar’da taarruza geçtim. Tan ağarırken düşmanı

 

ansızın avlamak için bütün gece yürüyen askerlerimiz temizlendikten sonra atlı birliklerini Yunan ordusunun gerilerine

 

sarkıttım."

 

‘Düşmanın sağ kanadını çevirmek mi istiyordunuz?’ diye sordum.

 

‘Hayır’, dedi, ‘Çok daha geniş bir manevraya girişmiştim. Düşmanı tamamıyla kuşatmak istiyordum ve bunu başardım.’

 

Ve sesini alçaltarak ilave etti:

 

‘Annibal’ın Kan’da uyguladığı manevra.’"

 

"KERPETEN TAKTİĞİ"

Filmde yerverilen haritalar Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayınlanan "Türk İstiklal Harbi" (II. Cilt, Batı Cephesi, 6.

 

kısım, 2. kitap, "Büyük Taarruz", (1-31 Ağustos 1922, Ankara, Genelkurmay Basımevi, 1995) adlı eserden yola çıkılarak

 

hazırlanmıştır.

 

Amaç, savaşları daha anlaşılabilir bir görsellikle genç kuşağın hafızasına kazımaktır. Sözkonusu Büyük Taarruz Planı

 

haritasında vurgulanmak istenen, Mustafa Kemal’in, sessizce ve gizlice yürüttüğü bir harekatla Afyon ve civarındaki

 

Yunan kuvvetlerini çember içinde kuşatarak onların İzmir’le bağlantısını kesmeyi amaçlamasıdır.

 

Filmde yer alan haritada Bursa’dan Afyon’a uzanan Yunan cephesinin güney ucuna saldırıldığı görülüyor. Çünkü Afyon, bu cephenin güneyinde yeralıyor.

 

Uygulanan savaş taktiği, bizzat Atatürk’ün, (Kemal Arıburnu’nun az önce atıf yaptığımız kitabında yeralan)

 

değerlendirmeleri çerçevesinde verilmiştir.

 

TEKALİF-İ MİLLİYE

3)"Tekâlif-i Milliye Emirleri: Sakarya savaşından hemen önce çıkarılan bu emirler Büyük Taarruzun anlatımının içine

 

yerleştirilmiştir."

 

Eleştiri konusu yapılan sahne Büyük Taarruz sahnesidir ve "Tekalif-i Milliye Emirleri" ifadesi kullanılmamıştır.

 

Sahnede kullanılan ifade şudur:

"Ve Anadolu halkı, onun çağrısıyla kağnıdan at nalına, çorabından öküzüne kadar elindekini avucundakini ordunun emrine verecekti. "

 

Eleştirinin nedeni, halkın bu savaşa katılımı ve katkısının yalnızca Tekalif-i Milliye emirleri çerçevesinde gerçekleştiği ve

 

Sakarya savaşı ile sınırlı olduğu iddiası ise bu, ancak iddia sahiplerini bağlar.

 

ÜNİFORMALI DEĞİL SİVİLDİ

4) "Atatürk Sakarya savaşına üniforma ile gitti gösteriliyor. Sivil gitmiştir."

 

Atatürk’ün başkomutan oluşu, filmde sinematografik anlatımın gereği olarak üniformasını sandıktan çıkarmasıyla

 

sembolize edilmiştir. "Üniformayla gitti gösteriliyor" denilen sahnede tek bir Atatürk fotoğrafı bile yoktur.

 

5)"Denizli’nin işgali: işgal edilmiş olarak gösterilen bu şehrimizin bir iki ilçesinin düşman tehdidine maruz kalması üzerine

 

milli kuvvetler oluşturulmuştur. Bütün olarak işgale uğramadığı bilinmektedir."

 

ATAM’ın eleştirileri içinde düzeltme gerektiren tek maddi hata budur. Filmde yeralan Sakarya Savaşı ve Büyük Taarruz haritalarında Denizli işgale uğramış yerler arasında gösterilmiştir. Bu hatadan dolayı kamuoyundan özür diliyoruz.

CONKBAYIRI’NIN TARİHİ

6)"Conkbayırı muharebelerinin tarihi 28 Temmuz olarak verilmiş; 10 Ağustos olmalıdır."

 

Çanakkale Savaşları’nın anlatıldığı sahnede yeralan ifade şudur:

 

 

"28 Temmuz gecesini pek rahatsız ve uykusuz geçirdim…"

 

Bilindiği gibi Rumi takvimden Miladi takvime tarih çevirme işi, belli bir kural çerçevesinde yapılır ve 1 Mart 1917 tarihinden

 

önceki çevirmelerde 28 Temmuz tarihi 10 Ağustos olarak çevrilir.

 

Ancak sözü edilen bölümde, perdede Mustafa Kemal’in el yazısıyla kaleme aldığı "Anafartalar Muharebatına Ait

 

Tarihçe"sinden ilgili sayfa bulunmakta ve fondaki ses, o sayfayı okumaktadır. Perdeye yansıyan sayfanın tarihiyle

 

seslendirilen tarih arasında çelişki olmasın diye eski tarih korunmuştur.

 

OKUR YAZAR ORANI

7) "Okur-yazar oranı % 10 olarak verilmiş. Kadınlarda bu oran çok düşüktür. Erkekler için ise %6 civarındadır. Ancak

 

Birinci Dünya Savaşı’ndaki kayıpları dikkate alınırsa kabul edilebilir bir rakamdır." Teşekkür ediyoruz.

 

OSMANLI’NIN ÖMRÜ

8) "Osmanlı devletinin ömrü bazen 600 yıl, bazen 700 yıl olarak verilmiştir."

 

Filmde sözü edilen ifadeler iki ayrı sahnede geçmektedir. Birinci sahnede yer alan ifade aynen şöyledir:

 

"(Mustafa Kemal,) 16 Mart 1920 günü ‘Osmanlı devletinin 700 senelik hayatına son verildiğini’ bildirdi."

 

Bu ifade, İstanbul fiilen işgal edildiğinde Mustafa Kemal tarafından yayınlanan bildiriden aynen alınmıştır ve "700 sene"

 

ifadesi Mustafa Kemal’e aittir.

 

İkinci ifade ise Cumhuriyet ve devrimlerin anlatıldığı bölümde yer almaktadır. Buradaki bizim ifademiz şöyledir:

 

"600 yıllık Saltanat’ın ardından, Hilafet de lağvedildi."

 

SAHİLDEKİ MEZAR

9) "Küçük yaşlarda ölen kardeşinin deniz kenarındaki mezarının çakallar tarafından açılması konu edilmekte ve bunun

 

Atatürk’ün düşünce dünyasını çok etkilediği anlatılmaktadır. Türk kültür tarihinin hiçbir döneminde deniz kenarında mezar

 

yapma âdetinin olmadığı unutulmuş görünmektedir."

 

Sözkonusu olay, Enver Behnan Şapolyo’nun "Atatürk’ün Hayatı" (Güneş Matbaası, Ankara, 1954) kitabında yeralmıştır.

 

Olayın geçtiği yerin coğrafi koşulları ise, Atatürk’le ilgili en güvenilir biyografi yazarlarından Şevket Süreyya Aydemir

 

tarafından kaleme alınan Tek Adam’da tarif edilmiştir.

 

O tarihlerde Ali Rıza Bey, Osmanlı topraklarıyla Yunanistan arasındaki sınırda gümrük memurudur. Memurluk yaptığı yer

 

(aynı zamanda "Mustafa"nın abisi Ahmet’in gömüldüğü yer) Olimpos dağı eteklerinde, "Çayağzı" mevkiindedir.

 

Kaynakların aktardığına göre Olimpos’tan gelen çayın denize karıştığı bu ıssız yerde yerleşim olmadığı gibi, mezarlık da

 

yoktur.

 

O yüzden Ahmet’in Şapolyo’nun tarifiyle "sahilde kumluk bir mezara" gömülmüş olması doğaldır.

 

SONUÇ OLARAK

Atatürk Araştırma Merkezi’nin "maddi hata" olarak gösterdiği noktalara ilişkin görüşümüz bu…

 

Eleştirilere hak veremesek de devletin Atatürk’ü araştırmakla görevli merkezinin, bir sinema belgeselini ciddiyetle

 

inceleyip yorum hazırlamasını, olumlu bir çaba olarak değerlendiriyoruz.

 

70 yıl boyunca Atatürk’e ilişkin derli toplu bir film çalışması için önayak olmak şöyle dursun, bu işe kalkışanları bezdirmiş

devletten gelen açıklamanın en sevindirici bölümü sanırız şu itiraf ve hazırlık cümleleridir:

 

"Akademik bir müessesenin idarecileri konumundaki akademisyenler olarak bu son derece hayati konuda şimdiye kadar

 

yeterli ve gerekli çalışmaların ortaya konmamış olması eksikliğini kabul etmek durumundayız.

 

Ancak tarihçi olmayan birinin kendi penceresinden gördüğü Atatürk’ün film yapılmış kompozisyonuna itiraz etmek yerine

 

ondan çok daha iyisini yaparak cevap vermenin bizlerin konumuna daha uygun düştüğü kanaatindeyiz.

 

Atatürk Araştırma Merkezi olarak bu konudaki eksiği gidermek için üzerimize düşen görevin bilincindeyiz. Bu görevi

 

yerine getirmeye yönelik hazırlıklarımızın devam etmekte olduğunu kamuoyunun bilgisine sunarız."

 

70 yıl boyunca gösterilmemiş gayretin bu vesileyle hatırlanması ve devletin "Çok ihmal ettik.

 

 

Artık bir şeyler yapanları karalamak yerine biz de bir şey yapsak iyi olur" noktasına gelmiş olması, belki de

 

"Mustafa"nın, en büyük katkısı olarak tarihe geçecektir.

 

Hani tarih yazanlar, yapanlara sadık kalacaktı?

 

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.