Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
abartınında abartısı...

bunlar daha ne ki

ergenekon devletin kendisidir aslında

tetikçiler bi aşsa..

bütün dogru bildiklerimiz yalanmış meger dicez..

 

:D:D :D ..şu kırmızı ile belirttiğim yere gülünür be Cumhuriyetçi!!!çocuk.. :D

 

26 yıl bir ay resmen DEVLET ve Millet için çalıştım..desene ergenekonun baş aktörü olmuşuz haberimiz yok..çok taraf gazetesi okuma Cumhuriyetçi!!!çocuk kardeşim benim.. :D :D :D

  • Cevaplar 140
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

 

:D:D :D ..şu kırmızı ile belirttiğim yere gülünür be Cumhuriyetçi!!!çocuk.. :D

 

26 yıl bir ay resmen DEVLET ve Millet için çalıştım..desene ergenekonun baş aktörü olmuşuz haberimiz yok..çok taraf gazetesi okuma Cumhuriyetçi!!!çocuk kardeşim benim.. :D :D :D

O cocuk diye hitap ettiginiz arkadas senden benden daha iyi gercekleri görüyor ve acikca söylüyor. "Görünen köy klavuz istemez" derler, aynen o misal Taraf falan okumamiza gerek yok Ergenekonu ve Susurlugu görmek icin, yeterki gözlerimizi isimize gelmeyen konularda kapatmayalim. Yillardan beri kime calistiginizi bilmiyorsaniz kendi vicdaninizla hesaplasin, arkadasla dalga gecerek degil. Dünkü Star Tv nin haberlerinde Ugur Dündar'a gelen bir ihbar vardi, öldürülen bir özel Tim görevlisinin annesinden. Orada bile Susurluk=Ergenekon bunlarin toplamida = DEVLET (Dönemin hükümetnin basi, Vali, Ordu mensublari, vs.....) oldugu dikkati cekiyor. Herhalde o annede dalga gectiginiz yorumcu gibi TARAF gazetesi okumus ve etkisinde kalarak bir hikaye uydurmus olmali. Gercek vatanseverlik katillikten ve cetecilikten gecmez hizmetten ve topluma saygidan gecer.

Gönderi tarihi:
Dünkü Star Tv nin haberlerinde Ugur Dündar'a gelen bir ihbar vardi, öldürülen bir özel Tim görevlisinin annesinden. Orada bile Susurluk=Ergenekon bunlarin toplamida = DEVLET (Dönemin hükümetnin basi, Vali, Ordu mensublari, vs.....). Herhalde o annede dalga gectiginiz yorumcu gibi TARAF gazetesi okumus ve etkisinde kalarak bir hikaye uydurmus olmali. Gercek vatanseverlik katillikten ve cetecilikten gecmez hizmetten ve topluma saygidan gecer

 

ağzına sağlık

 

sn. dünyahepimizin

Gönderi tarihi:

 

 

Din baronlarının tarikat ve cemaatlerinde işlenen en temel konu DEVLETİ ve ORDUYU yönetmek..tabii önce mevcut olanı yıpratmak..yetermi bu açıklama.. :)

Gönderi tarihi:

 

 

Din baronlarının tarikat ve cemaatlerinde işlenen en temel konu DEVLETİ ve ORDUYU yönetmek..tabii önce mevcut olanı yıpratmak..yetermi bu açıklama.. :)

Yetmez cünki konunu ile alakasi yok. bahsettiginiz konu ayrica ele alinabilir ve sunuda söylemeden gecemiyecegim, bizin dinle minle alakamiz olamaz. Susurluk ve Ergenekon cetelerinin simdi din baronlari ile alakalarini nasil aciklayacagiz. Ben size dünkü haberden somut bir örnek verdim, ama siz konuyla ilgili yorum yapacaginiza üstü kapali konusmayi tercih ediyorsunuz.

Gönderi tarihi:

 

Konular arasındaki bağlantıyı siz kuracaksınız..kırmızı ile belirginleştirdiğim bir satır yazıya verdim o cevabı.. :D ..bu kadar garabet bir davaya bir garip yorum daha ilave edilsin..ne olacak yani.. :D devletin kendisi ergenekonmuş..o zaman bu millet ne oluyor acaba.. :D

Gönderi tarihi:

 

Konular arasındaki bağlantıyı siz kuracaksınız..kırmızı ile belirginleştirdiğim bir satır yazıya verdim o cevabı.. :D ..bu kadar garabet bir davaya bir garip yorum daha ilave edilsin..ne olacak yani.. :D devletin kendisi ergenekonmuş..o zaman bu millet ne oluyor acaba.. :D

Bu milletin ne oldugu yillardan beri yasadiklariyla belli. Kurbanlik koyun, aldatilmislik ve bazilarida katledilmis. Burada bilmece sorusu sormuyoruzki baglanti kuralim. Acik olalimki ne dedigimiz anlasilsin.

Gönderi tarihi:

ALINTI(cumhuriyetçiçocuk @ 06-08-2008, 17:03) *

abartınında abartısı...

bunlar daha ne ki

ergenekon devletin kendisidir aslında

tetikçiler bi aşsa..

bütün dogru bildiklerimiz yalanmış meger dicez..

 

 

 

biggrin.gif biggrin.gif biggrin.gif ..şu kırmızı ile belirttiğim yere gülünür be Cumhuriyetçi!!!çocuk.. biggrin.gif

 

26 yıl bir ay resmen DEVLET ve Millet için çalıştım..desene ergenekonun baş aktörü olmuşuz haberimiz yok..çok taraf gazetesi okuma Cumhuriyetçi!!!çocuk kardeşim benim.. biggrin.gif biggrin.gif biggrin.gif

 

Şimdi daha iyi anlatabildik sanıyorum.. :)

Gönderi tarihi:
ALINTI(cumhuriyetçiçocuk @ 06-08-2008, 17:03) *

abartınında abartısı...

bunlar daha ne ki

ergenekon devletin kendisidir aslında

tetikçiler bi aşsa..

bütün dogru bildiklerimiz yalanmış meger dicez..

 

 

 

biggrin.gif biggrin.gif biggrin.gif ..şu kırmızı ile belirttiğim yere gülünür be Cumhuriyetçi!!!çocuk.. biggrin.gif

 

26 yıl bir ay resmen DEVLET ve Millet için çalıştım..desene ergenekonun baş aktörü olmuşuz haberimiz yok..çok taraf gazetesi okuma Cumhuriyetçi!!!çocuk kardeşim benim.. biggrin.gif biggrin.gif biggrin.gif

 

Şimdi daha iyi anlatabildik sanıyorum.. :)

Arkadsim DEVLETIN özel tim birimindemi veya baska cete grubundami calistiniz, ne bilelim nerede calistigini. Siz hala konuyu basite almaya calisiyorsunuz ve üstü kapali konusuyorsunuz. Kusura bakmayin siz bir eyanlatamiyorsunuz, sadece bilmece oynuyorsunuz gibi geliyor bana. Siz önce SUSURLUK ve ERGENEKON cetelerinin neler yaptigini ve DEVLETIN buradaki funktionunu arastirin. Dünkü ihbar eden anne acikca DEVLETI sucluyor , önce haberi izleyin ve sonra kendi yaptiklarinizi sorgulayin.

Gönderi tarihi:
Arkadsim DEVLETIN özel tim birimindemi veya baska cete grubundami calistiniz, ne bilelim nerede calistigini. Siz hala konuyu basite almaya calisiyorsunuz ve üstü kapali konusuyorsunuz. Kusura bakmayin siz bir eyanlatamiyorsunuz, sadece bilmece oynuyorsunuz gibi geliyor bana. Siz önce SUSURLUK ve ERGENEKON cetelerinin neler yaptigini ve DEVLETIN buradaki funktionunu arastirin. Dünkü ihbar eden anne acikca DEVLETI sucluyor , önce haberi izleyin ve sonra kendi yaptiklarinizi sorgulayin.

 

 

Nerelerde çalışabileceğimi siz yazmışsınız işte.. :D ..özel timde çete,Orduda çete,mahkemede çete,emniyette çete..çete milletim çete.. :D

 

Kardeş..DEVLET diyorum DEVLET..hani dara düşünce yetiş DEVLET baba dediğimiz O DEVLET.. :)

 

Konu şu:

 

Ergenekon çetelerinin!!! üzerine gidenlere bir bakın önce..kimler.. :D ..Devlet demeyesiniz sakın,çünki Devletin kendisi ergenekon.. :D

 

anlatabildikse ne mutlu..yoksa *** olsun dayıya.. :D

Gönderi tarihi:

 

 

Nerelerde çalışabileceğimi siz yazmışsınız işte.. :D ..özel timde çete,Orduda çete,mahkemede çete,emniyette çete..çete milletim çete.. :D

 

Kardeş..DEVLET diyorum DEVLET..hani dara düşünce yetiş DEVLET baba dediğimiz O DEVLET.. :)

 

Konu şu:

 

Ergenekon çetelerinin!!! üzerine gidenlere bir bakın önce..kimler.. :D ..Devlet demeyesiniz sakın,çünki Devletin kendisi ergenekon.. :D

 

anlatabildikse ne mutlu..yoksa *** olsun dayıya.. :D

Evet bakiyoruz ve görüyoruzki devlet icindeki cetelerin kavgasi var. Yalanmi yoksa devletin derin devlet kurup cinayet islettigi? Dogruysa bunlarin ismi ne acaba??? Eger degilse, lütfen siz buradan SUSURLUGU ve ERGENEKONU aciklayin da bizde aydinlanmis olalim.

Gönderi tarihi:

Mahkeme günü yaklastıkca basta savcı Öz olmak üzere tüm ERGENEKON SENARYOSUNA TARAF olanlarda bır telas basladı.Bır katılın annesı para ıle sısırılıp önemlı bır acıklama dıye kameraların karsısına cıkarıldı,ne garıp tecellıkı haberı veren STAR yanı AKP nın sag kollarından bırı ve ıhbar yapılanda Ugur Dündar.Ugur Dündarla ılgılı olarak cok seyler söylenmıstı ama kımse bunu kaale almadı,STAR DA habercı olmak ıcın bazı özellıklerınde oması gerekır kı Ugur Dündarda bu var sanıyorum.Her neyse yalancının mumu yadsıya kadar yanarmıs derler o katılın annesıde yadsıya kadar masumdur.

 

 

saygılarla

Gönderi tarihi:

Yazıyı aynen aktarıyorum! İnanamadım. Tekrar okudum. Nasıl olurda Altan biladerlerden böyle bir yazı çıkar hala anlayamdım...

 

Buyrun okuyun..

 

* * *

 

NİHAYET SUBAYLAR BİR GÜZEL DÖVMÜŞLER AMERİKALILARI

 

 

 

ÇETİN ALTAN-Akşam- 24 Ocak 1970- Cumartesi (Tarihe dikkat)

 

 

 

Türkiye'deki Amerikan üslerinde Amerikalıların Türk Ordusu mensuplarına nasıl muamele ettiklerini eski Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Tulga açıklamıştır:

 

Tulga şöyle demektedir:

 

"Ülkemizin çeşitli yerlerinde atom başlıklarının saklandığı depolar var. Buralara yalnız Amerikalılar girebiliyor. Depolar, Amerikan kuvvetlerinin muhafazası altında. Türklere düşen iş, buralardaki Amerikalıların istihbarat ve güvenliğini sağlamaktan ibaret. Tel örgünün dışında Türk muhafızlar var.

 

Amerikalı sevgilisiyle konuşurken coşar, telefonu yeter atar, kırar. Camları indirir. Gel tamir et, derler. Bıktık. Bunların askeri vazifeyle ilgisi yok. İçerde refah manzarası, dışarıda perişan durumda Mehmetcik. Üs içinde bekçi köpeklerinin bile maması Almanya'dan gelmekte. Bu şartlarda, çıkartın ikili antlaşmaları, dedik. Atlantik Antlaşmasına göre üsler müşterek savunma tesisi. Ama yalnız adı müşterek. Tek taraflı işliyor. Öte yandan adli kapitülasyonlar aşağı yukarı geri gelmiş. Hiçbir denetleme yok. Yalnız ABD yararlanıyor. Bize yararı yok."

 

Bu konuda tam bir uzman olan eski Milli Birlik Komitesi üyelerinden Tabii Senatör Haydar Tunçkanat yeni yayınladığı: "İkili Antlaşmaların İçyüzü" adlı eserinin giriş bölümünü şu sözlerle bitiriyor:

 

"Uzun yıllar önce yenerek, yurdumuzdan kovmuş olduğumuz kapitülasyonların ve emperyalizmim yıllar sonra yalnız ABD ile yapılmış olan ikili antlaşmalar yoluyla yurdumuza nasıl geri gelmiş olduklarını yakın tarihimizin akışı içinde belgeler ve olaylara dayanarak açıklamaya çalıştık."

 

Tunçkanat bu kitabını okuyanlar, kitaptaki belgeleri gördükleri zaman Türkiye'nin nasıl bir ihanet tuzağı içine düşürülmüş olduğunu anlarlar…

 

1950-1960 arasında DP iktidarıyla CHP muhalefetinin hep bir ağızdan tutturdukları, "Dış politikada beraberiz" türküsü ve özellikle ana muhalefet partisinin bu konularda hiçbir çıkış yapmaması demokrasi adı arkasında uğradığımız felaketlerin en somut örneklerinden biridir.

 

Bugün bu gerçeklerin ortaya dökülmesi karşısında bu olaylara zamanında hiçbir tepki göstermemiş olan kişiler, yandan manevralarla sözde ülke çıkarlarını korumaya kalkmaktadırlar. 25 yıldan beri Türkiye dışında gezideydiler de yeni gelip, durumu henüz mü öğrendiler Türkiye'de?.

 

Biz bilmiyor muyuz ki bir avuç insan bu konuları kurcalamasa ve askerler seslerini hiçbir politikacı Türkiye'nin nasıl kıskıvrak bağlanmış olduğu sorununa dokunmayı aklından bile geçirmiyecekti.

 

Bugün içine düşülmüş olan durum kimin eseri? Lamsız cimsiz Türkiye'yi yönetiyoruz diye ortaya cıkmış ve ülkeyi her tarafından bağlanmış bir paket gibi Amerikalıların avucunun içine koymuş politikacıların eseri.

 

Bu politikacılar hep vatanın selametini düşünürlermiş de, onun için şuna da karşı, buna da karşıymışlar da. Pişkinliğin bu derecesini görmek için Türkiye'de demokrasi adı altında yaşanılmış olan uyduluk devrinden geçmiş olmak gerekir.

 

Ve Türkiye'deki Amerikan üslerinde durum hala değişmiş değildir. Daha iki gün önceki Cumhuriyet'de Mürted üssünde Amerikan neferlerinin bir Türk assubayını silah zoruyla duvara dayayıp ellerini saatlerce havada tutmıya nasıl zorladıkları açıklanıyordu. Duruma müdahale etmek isteyen Türk subayının da kimlik kartıyla dosyasını yerden yere vurup tekmelemişlerdi.

 

Sürüp gelen terbiyesizliklerin eriştiği bu çılgınlık ölçüleri, Mürted üssünde ki Türk subaylarının kendilerine sövüp sayan Amerikalıları eşek sudan gelinciye kadar dövmelerine yol açtı sonunda.

 

Bir Türk generali de olayı duyunca haklı olarak:

 

- Elleri dert görmesin çocukların, demiş.

 

Amerika'yı Türkiye'de küçük çıkarlara satılmış tıynetsizlerin dışında hala daha efendimiz olarak görmiye devam eden hiç kimse yoktur.

 

Orgeneral Tulga'nın da belirttiği gibi Amerikalıların yaptıkları zırtabozluklar artık herkesin sabrını taşırmaktadır.

 

Bugün Mürted'de başlıyan sert gerginlik bütün öteki üslere de atlama ıstadındadır.

 

Amerika'nın bu hava içinde daha uzun süre Türkiye'de çakılıp kalması mümkün değildir. Bu Amerikan kazığını durup dururken Türkiye'nin bağrına saplamış olanlar bile durumun farkındadırlar. Ve yan yollardan sureti haktan görünmiye çalışmaktadırlar.

 

Amerika'nın suyu ısınmıştır Türkiye'de. Amerika da bunu sezinlemektedir herhalde. Ve hiç değilse Türkiye'yi dünya politikasındaki pazarlık masasında bir koz olarak kullanıp, son kertede kendisi için dünya stratejisinde bazı avantajlar koparmayı dahi belki planlamaktadır.

 

Helsinki'de başlıyan konuşmalar sonunda hakkımızda hakkımızda alınacak kararları kimbilir kaç yıl sonra öğreneceğiz.

 

Bir yanda milli irade edebiyatı.

 

Bir yanda milli iradenin ruhu bile duymadan politikacıların ülke üstüne koydurttuğu ipotekler.

 

Bir yanda her yönümüze pençesini geçirmiş korkunç bir emperyalizm.

 

Ve bir yanda da ülkesinin bağımsızlığı uğruna canını veren ve cenazelerine sövülen gençler, tehdit edilen gençler, tehdit edilen aydınlar, hazırlanan terör kanunları.

 

Sonra bütün bu kepazelikleri kedi pisliği örter gibi ört bas etmek isteyenlerin ağzında bir sakız: "Demokrasiyi savunuyoruz efendim."

 

Amerika'da savunuyor böyle demokrasiyi, özellikle geri ülkelerin eli kolu bağlı satılıvermesine kılıf olduğu zaman. Güney Kore demokrasisi, Güney Vietnam demokrasisi, Filipinler demokrasisi, Türkiye demokrasisi. Hep Amerika'nın pir aşkına bayıldığı demokrasiler bunlar. Kolay oluyor böyle demokrasilerde adam satın alıp, üs kurup, ortalığı soyup sovana çevirmek. Ve bütün vatenseverlerin çıtır çıtır kafasını ezmek.

 

Ama Türkiye bu korkunç dalaverayı artık iyice anlamıştır. Ve artık Amerika biraz zorca dikiş tutturacağa benzer Türkiye'de.

Gönderi tarihi:
Yazıyı aynen aktarıyorum! İnanamadım. Tekrar okudum. Nasıl olurda Altan biladerlerden böyle bir yazı çıkar hala anlayamdım...

 

Buyrun okuyun..

.

.

.

O zamanlar henüz dönüse gecmemıstıler..

 

 

saygılarla

Gönderi tarihi:

Aklımız bi köşesinde dursunda bekleyip göreceğiz , paşa demesede biri düşüncelerini demiş oldu...böyle bir diyalogun olup olmaması o kadar önemli değil aslında ,önemli olan; konuşulduğu iddia edilenlerin gerçekliliği...

Gönderi tarihi:

NESLİHAN ACU

 

İki gündür oku babam oku, İddianame'den yaprakları ve saygıdeğer medyamızdaki yansımalarını okuyorum.

 

 

 

Aklıma yığınla soru takılıyor. Adeta çapari oltalarına takılan balıklar misali…

 

En başta şu soru: Sayın iktidar sempatizanı, gönüldaşı, fan'ı medya yazarları iki bin beş yüz sayfalık iddianameyi hangi arada derede okudular da, bu kadar çabuk klavyelere sarıldılar?

 

Ve ikinci soru: Bu bir İddianame. Adı üstünde. Mahkemede, öne sürülen bu savların doğru olup olmadığı araştırılacak, karara bağlanacak...

 

E, şu anda sadece "iddianame"de yer alan bir sürü iddia, sanki yüzde yüz gerçekmiş gibi neden ortaya sürülüyor? Vayy şunu da yapmışlar, bunu da yapmışlar çığlıklarıyla….

 

Bu karmaşada ve kargaşada, İddianame'de gerçekten önemli olan konuların (Veli Küçük, Danıştay saldırısıyla ilgili bağlantılar) gümbürtüye gitme tehlikesi yok mu?

 

 

 

Ama ne karmaşa! Şarkıcı Emel bile İddianame'ye girmiş, şaşakaldım yani. Veli Küçük'ten müstakbel damadı için torpil istemiş bu sanatçı (telefonda). Asker bir tanıdığı için torpil istemeyen var mı bu ülkede? Veli Küçük'ten istemiş olması, şarkıcı Emel'i hangi bağlamda Ergenekon'a dahil ediyor? Etmiyorsa bu görüşme kaydı İddianame'de ne arıyor? Laf olsun torba dolsun diye mi?

 

İddianame bu türden kayıtlarla dolu bir sürü sayfayla kabartılacağına, gerçekten önemli noktalar vurgulansaydı da bu kadar kargaşa olmasaydı daha iyi değil miydi?

 

Sonuçta 2500 sayfalık bir iddianameyi okumak her yiğidin harcı değil.

 

Düşünün ki bu ülke 20 satırı aşan köşe yazılarını bile okumaktan sıkılan insanlarla dolu. (Acı ama gerçek bir tespit!)

 

 

 

Bir de Ergenekon'un medyayı ele geçirme planlarının faş edildiği sayfalara çok takıldım. "Medyanın ele geçirilmesi ve kontrolü" başlıklı bölümde çok enteresan bilgiler var. Veli Küçük, kendisini çeteyle ilişkilendiren gazete manşetlerine sinirlenince "Doğu Perinçek gitsin Aydın Doğan'la görüşsün" buyuruyor. Gizli tanık DENİZ, Aydın Doğan'ın "Veli Paşa'ya söyleyin haber yapmamaya gayret edeceğiz. Milliyet ve Radikal gazetelerinde bu haberleri durdururum ama Hürriyet Gazetesi benim değil, Koç'un. Hürriyet için söz veremem" dediği şeklinde ifade veriyor.

 

Aynı bölümde ayrıca, Doğu Perinçek'in, Gülay Göktürk, Nuri Çolakoğlu, Faik Bulut, Cengiz Çandar gibi şahısları gazetecilikte yetiştirdiği belirtiliyor. Tuncay Özkan'ın Doğu Perinçek in adamı olduğu ve Doğu Perinçek tarafından yönlendirildiği söyleniyor.

 

 

 

Bunlar çok enteresan bilgiler. İnsanın, meğer bu Doğu Perinçek ne kadar ağırlığı olan biriymiş diyesi geliyor.

 

Ele geçirdikleri medya ise, KanalTürk, Ulusal Kanal, Avrasya falan şeklinde sıralanıyor.

 

İlginç.

 

Çünkü bunlar hiçbir zaman öyle fazla iddialı olmayan, büyük kitlelerce seyredilmeyen kanallar. Bu örgüt bu kadar güçlüyse neden en büyük kanallara kol bacak atmamışlar acaba diye sorası geliyor insanın.

 

Bir de şu soru takılıyor beynimin ağlarına: Birilerinin kendi fikirlerini küçük bir kanaldan pompalaması "çetecilik" olayına dahil oluyorsa, başka birilerinin "uyarına getirip" etli butlu televizyon kanalları ve gazeteler satın alması neden "gazetecilik" oluyor? Bakınız: ATV-Sabah olayı.

 

Bir çelişki var burada ama nerede? Bulun bakalım.

 

 

 

Bir de bu "gizli tanıklar" meselesi var. Biliyorsunuz bu bizim hukuk sistemimizde yeni bir durum. Son icat. AB uyum yasaları çerçevesinde kanunlara girdi "gizli tanıklar". "Çete"leri çökertmek için gizli tanık kullanılabilecek artık. Ne güzel!

 

Ama yine münafıklık etmeden duramayacağım….Bildiğiniz gibi biz AB yolunda bir ülke değiliz, AB bizi hiçbir zaman bünyesine kabul etmiyor…Bu durumda uyum yasaları bizi neye uyduruyor? Biliyorsunuz bir gelişmiş ülke demokrasisi ile gelişmiş olmayan ülke demokrasisi hiçbir zaman aynı şey değildir. Sormak istediğim, bu kadar çok katakullinin ve ayak oyununun döndüğü bir ülkede, bu gizli tanıkların sağlam bilgiler verdiğinin sağlaması nasıl yapılacak?

 

 

 

Bir de 1 numara olayı var… Bir numaranın eşgali Zihni Çakır'ın "Kod Adı Darbe" kitabında "sarı saçlı, sert mizaçlı" olarak geçiyormuş.

 

Bu bana fazlasıyla casus romanı tadında geldi. Bilemeyeceğim artık…

 

 

 

"Çok güçlü, çok dehşetengiz" olarak adlandırılan bu çetenin TSK'ya, MİT'e falan sızamamış olması "gücü" konusunda beni biraz şüpheye düşürdü, o da işin başka bir boyutu. Ya liderlerinden biri olduğu iddia edilen İlhan Selçuk'un 500 bin dolarlık iş notunu yazıp ortalarda bırakmasına ne diyorsunuz? Biraz acemi galiba bu örgütçüler…

 

 

 

Şaka bir yana….

 

"İşte temiz eller!", "işte sonunda derin devlet çökertiliyor!" şeklinde sevinç çığlıkları atmadan önce serinkanlı bir şekilde düşünmekte fayda yok mu?

 

Ben "dokunulmazlıkları" kaldırılmamış siyasetçilerle dolu bir ülkede "temiz eller" olayına kati surette inanmıyorum. Ülkeyi sarsan bir cinayette, emniyet soruşturma dışı bırakılıyorsa, siz inanır mısınız temiz ellere?

 

 

 

Kafama takılan son şey ise Taraf Gazetesinin bu operasyonla ilgili attığı başlık:

 

 

 

"1923'de kuruldu, 2008'de arınıyor" buyurmuşlar.

 

Bu ne demek, ulu manitu adına?

 

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması da Ergenekon icadı demek istiyorlar herhalde.

 

Vay ki vay sayın seyirciler!

 

Cumhuriyet mevta olacak diye zil takıp oynayacaklar neredeyse. Ben bu çıldırık neşenin sebebini anlamış değilim.

 

Ne sosyal, ne duygusal, ne matematiksel zekam yetmiyor buna.

 

 

 

Ve son söz niyetine…Bu ülkede yıllardır bir sürü karanlık şeyler oldu. 70'lerin o kanlı günleri, suikastlar, gazeteci cinayetleri….

 

Bunlar aydınlansın istiyoruz.

 

Ama heyhat, yüzlerce sayfalık kıytırık telefon görüşmesi kayıtlarıyla mı aydınlanacak tüm bunlar?

 

Yok Emel Veli Küçük'ten torpil istemiş, yok 1 numara sarı saçlıymış…

 

1 numara küçükken karga da kovalamış mı acaba? Durup dururken merak ettim.

Gönderi tarihi:
NESLİHAN ACU

 

İki gündür oku babam oku, İddianame'den yaprakları ve saygıdeğer medyamızdaki yansımalarını okuyorum.

 

 

 

Aklıma yığınla soru takılıyor. Adeta çapari oltalarına takılan balıklar misali…

.

.

.

 

Teşekkür ederim, şimdiye kadar okuduğum en güzel ergenekon yorumu...

Gönderi tarihi:

Birde şöyle bir yorum var... Uzun ama okumanızı tavsiye ederim.

 

* * *

 

Eğitimbilimci Gözüyle Ergenekon İddianamesi

 

Bu iddianame ile toplumsal-tarihsel belleğimizde kaos yaratılmaktadı r. İddianamenin bizzat kendisi bir tür zihinsel kaos yaratma silahıdır. Sadece tutuklananlar değil, toplum olarak hepimiz aynı zihinsel saldırı altındayız. İnsan beyni olaylar arasında mantıklı matematiksel denklemler kurarak, eşleştirme yaparak zihinsel faaliyet yapar. Bu iddianamede ise, bütünsel olan hiç bir şey yok, paragraflar arasında bile bağlantı yoktur, parçalar orda burda uçuşuyor!

 

Sürekli asimetrik durumlarla insan beyni aptala döner, burada bunun amaçlandığını açıkça görüyorum. Dikkat ediniz, sayfanın başı ile sonu arasında bağ yoktur, bölümler arasında bağ yoktur, ne ile suçlandığınızın bile mantıklı bir tarifi yoktur, iddia edilenler arasında bağ yoktur, dosyanın başı ile sonu arasında bağ yoktur! Bu kadar bağlantısızlık beyinde kaos yaratır, AKIL denilen zihinsel faaliyet bağcıklarını kırar!

 

İddianamedeki tutarsızlıklara düzgün bir mantıkla cevap vermek mümkün değildir. Parçaları asla diğerleriyle yan yana gelemeyecek bir pazıl konulmuştur önümüze ve acaba düzeltmeyi başarır mıyım diye oynadıkça zihinde yaptığı tahribat derinleşecektir.

 

Bence, bu bozuk pazıl aylarca sürdürülerek en zihni açık insanların bile bundan zarar görmesi, bu iddianamenin arkasındaki güçlerin istediğidir. Hedefleri, ne olup bittiğini anlamakta zorlanan bir toplum yaratmak, algılama seviyesini altının altına çekmektir.

 

Yani pazılın bozuk olduğunu bilirsen, üzerinde hiç kafa yormazsın ve böylece beynini de tehlikeden korumuş olursun. Bununla mevzi kazanan beyin(insan) , özgüveni yüksek bir şekilde, açık zihinle asıl yapmak istediği zihinsel faaliyetleri yapabilir.

 

Özetle: Bu iddianame aracılığıyla, toplumsal-tarihsel belleğimizi dağıtma ve zihin çökertme tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktayız. Bu gerekçeyle iddianameyi reddetme ve üzerinde konuşmama yolunu öneriyorum.

 

Bir şey daha yapılabilir; İddianameyi 'Yanlışları bul' oyununa çevirmek, birbiriyle zıt olan, tarihleri örtüşmeyen, yazımsal kuralsızlıklar gibi cümle bozuklukları gibi denge bozukluklarını bulmak. İşte o zaman bu bir zeka geliştirici oyuna dönüşür, zihnimize saldıran tarafı bozguna uğratır! 'İddianamedeki Yanlışları Bul' oyununda en fazla yanlış bulan ve bize gönderenleri gazetede yayınlayarak ödüllendirmek de hoş olur. 27.7.2008

 

 

Zihinsel kaos

 

Zihinsel kaos/ 'Parçalanmış Zeka' yaratmanın yerli ustası Talim ve Terbiye Kurulunun eski başkanlarından Ziya Selçuk'un beyin yıkama konferansları serisinde 2004 yılında Gazi Üniversitesi Gazi Konser Salonunda akademisyenlere hitaben yaptığı konuşmada sarf ettiği şu sözler, bu iddianamenin ne amaçla hazırlandığını izah etmeye yeter:

 

'Bugün küreselleşmenin önündeki en büyük engel ulusal direnç noktalarıdır.. Üniversitelerimiz küresel bayrağın dalgalandığı kaleler olacaktır.'

 

Aynı günlerde Karen hanım açığa çıkan e-postalarında 'Tarihleriyle baş edemiyoruz' diyordu ve aslında tarihimizle başa edebilecekleri bir silaha ihtiyaçları olduğunu söylüyordu.

 

Yani, bir talep vardı, liberal ekonomi anlayışına göre bu talebi karşılayacak buluşlara iyi para verilecekti! Sonra gördük ki, Pentagon'a ve Nato'ya bağlı enstitülerde çalışan fizik bilimcilerin yazdığı 'Fraktel Yapılar, YENİDEN KAOS', ' Kosmozdan kaosa, kaostan kozmoza', 'Spin camları altında bunalım ve kaos' (Prof.Nihat Berker), 'Evrende her şey tekildir', 'Multiple Intelligence/ Zeka çok parçalıdır'(Gardner) , 'Çatışma Teorisi', 'Çocuk bireydir' gibi makaleler üniversitelerimize akmaya başladı.

 

Ve Nato'nun fizikçileri keşfettiler ki insan beynine görsel ve işitsel yoldan tahrip kalıpları göndermek mümkündür:

 

-PARÇALARI ASLA BİRLEŞEMEYECEK ASİMETRİK OBJELERİ VEYA ÇAĞRIŞIMLARI BEYNE GÖNDERİRSEN BEYNİN ZEMİNİ PARÇALANIR!

 

-ASİMETRİ BEYNİN DÜŞMANIDIR, BEYNE UYUMSUZLUK GÖNDERİRSEN MATEMATİKSEL DENGELER KIRILIR!

 

-NEGATİF ÇAĞRIŞIMLI SÖZCÜK, BELLEKTEKİ İLGİLİ POZİTİF KAVRAMI SİLER.

 

-İNSAN BEYNİ IŞIKLA ÇALIŞAN BİR MEKANİZMADIR, BU IŞIĞI KARARTAN KARANLIK RENK VE SİMGELER BEYNE GÖNDERİLİRSE BEYNİN IŞIĞI KARARTILABİLİR.

 

-EVRENDE VAR OLAN IŞIK İÇERİSİNDE İNSANDA OLAN HER ŞEY VARDIR, IŞIK ZARARLI TİTREŞİMLERİN TAŞIYICISI OLARAK KULLANILABİLİR!

 

-İnsanların birbirine negatif enerji gönderecekleri SÜREKLİ ÇATIŞMA ortamı oluşturun; AKADEMİK ADI 'ÇATIŞMA STRATEJİSİ', MEDYADAKİ KARŞILIĞI. 'DEDİKODU PROGRAMLARI' .

 

Kullanılan taktikler:

 

-Bilgiyi o kadar ufak parçalara ayır ki parçalar birbiri ile buluşamasın! Bozuk Boz-Yap oyunları kullan!

 

-Tarih kavramını boz, hem dikey hem yatay olarak asimetriler yarat ki tarihsel süreç algılanamasın! Değişik tarihlerde yaşanmış olayları aynı ünite içerisinde anlat ki zaman mefhumu kalmasın. (Zamanda sınırsızlık beyni dağıtır.)

 

-Dil; beynin zihinsel faaliyet aracıdır, dili boz-parçala-kı r.

 

-Yazı; beynin bütünü algılama özelliğine aykırı hale getirilsin, cümleler, kelimeler ve heceler harflerine kadar farklı renk-punto-karakter lerle parçalara ayrılsın!

 

-Eğitim; onu yıkmaya herkesin zihinsel olarak hazırlanması gerekir, bunun için Türk sosyal müfredat programının aleyhinde kampanya başlat, genel kabul görecek simge sözcük seç, yıkılacak olan bu imiş gibi imaj yarat. (Seçilen sözcük: Ezberci Eğitim!)

 

-Beyni karartacak renkler, algılanması güç ve akıl dışı şiddet görüntü ve sesler, beyinleri ardı ardına gelen depremler gibi sarsmalı.

 

-Hayali düşmanların karşısında çaresiz kalan insan öyküleri uydur. Çünkü, korku ve şiddet beynin en büyük düşmanıdır, beyin kendini korumakta aciz kalır, kişi çaresizlik duygusu yaşar, teslim olma sonucuna götürür.

 

-Beyne sürekli negatif enerji yükleyen sözcükler gönder, pozitif enerjiyi körelt, olumlu/pozitif sözcükleri bozarak anlamsızlaştır, bu yolla zihinsel faaliyeti yok et! Negatif çağrışımlı sözcükleri bu amaçla silah olarak kullan! Ders kitapları bu amaçla yazılmaya geçilmeliydi, YÖK Dünya Bankası dairesi açıldı, 1995-2005 arasında 'Çoklu Zekâ' adıyla beyin çökertme yöntemleri itibarlı tez konusu olarak üniversitelerimize ve MEB içerisine yerleştirildi.

 

-Dengesizliği yazı ve resimlerle topluma bombardıman et.(1.Sınıf Türkçe kitabının ilk sayfasında DENGESİZ duruştaki bir çocuk karikatürü yerden çöp topluyor!?)Türk insanının beynindeki doğru tarih bilgilerini paramparça etmek üzere geliştirilmiş bir psikolojik bombayı nihayet üretebilmişlerdi: Bu bombayla parçalara ayrılan zihinde bellek kayıtlar otomatik olarak dağılacaktı! Sonrası, domino taşı gibi yıkılmaya devam ederdi.

 

-Bilinen toplumsal kavramların çağrışımını değiştir.

 

-Bir toplumsal deprem dalgası, kaos yarat, bu kaosta içeriği değiştirilmiş kavramlar kullan, akılları sars, doğru düşünmeyi yok et.

 

Şimdi: Birbiriyle ilgisiz şeyleri bir dosyada toplayıp dava diye toplumun önüne koydular. Yanıltma sözcüğü olarak seçilen başlık 'Ergenekon'!

 

İDDİANAMEDEKİ ASİMETRİK/ÇAPRAZ İDDİALAR; ZİHİN ÇÖKERTME SİLAHI.

 

1. 'Her yıl güncellenen terör örgütü listesinde yer almayan…. Ergenekon terör örgütüne ulaşılmıştır.' s.32/ 2 p.

 

Her yıl güncellenen listede olmayan şey, sanal demektir! Asimetri: Geçmiş askeri yönetimler zamanında bile böyle bir dava açılmamış!

 

2- 'Ergenekon adı savcılığın koyduğu ad değildir' s..32/3 p.

 

Nasıl örgütse, sanıklardan hiç biri böyle bir adın tanıtımını/ reklamını yapmadı.

 

3- Ergenekon-Lobi deyimi birlikte sıkça geçiyor. Bu sözcüğün sık tekrarı ve büyük harflerle yazılmasıyla zihinde yapılan işlem şudur:

 

Negatif imajıyla zihinlere yer etmiş olan Ermeni ve Yahudi Lobilerinin yerine yeni bir negatif çağrışımlı 'lobi' kavramı yerleştiriliyor.

 

4- s.50/2.p Müsteşarlığa 3.7.2002 tarihli isimsiz gönderilmiş 2 sayfalık mektup.

 

Hayali kişi ile gerçek kişi/sanık karşı karşıya geliyor, asimetrinin, korku yaratmanın dik alası! Korku durumu, beyni karartır, bu iddianamenin bir korku silahı olarak kullanıldığını gösterir.

 

5- 50.sayfada, hayali kurumlarla gerçek kişileri karşı karşıya getirme taktiği:

 

'Bazı Sivil Toplum Örgütleri, Siyasi parti ve medya kuruluşları…' 'Asker orijinli bir kadro…' kim oldukları belirsiz! Yine bir düşsel oyun.

 

6- s.51 / 1.p, tanık sıfatıyla dinlenen bir HAYALİ kişinin ifadesi.

 

Hayali düşman; bilinmezlik beynin en büyük düşmanıdır, korku yaratır. Korku, sindirme amaçlı şiddetin adıdır.

 

7- s.56 Tuncay Güney'den elde edilen belge…

 

Hayali kişilik Tuncay Güney, adı var kendisi ortada yok. Basında onunla ilgili ne çok şey yazılıyor, ABD'de onca yıl ne için barındırılmış, orada ona ne eğitimi verilmiş belli değil. ABD, kimseyi babasının hayrına beslemez, o ömür boyu kullanılacak bir malzemedir artık. Hahamlığı da şüpheli, Yahudilik doğuştan getirilir, bence bu adam hala kullanılıyor.

 

 

8- s.64-68 arasında 'Terör ve şiddet' tanımı, 4 sayfa boyunca anlatılıyor!

 

Bir iddianamede terörü bu kadar uzun açıklamaya neden gerek duyulmuş olabilir, ki, hukukçuların yargılandığı bir davadır bu. Burada gördüğüm, psikolojik savaşın parçasıdır, zihinsel şiddet taktiğidir. 4 sayfa boyunca defalarca yinelenen terör ve şiddet sözcükleriyle psikolojik şiddet fiilen iddianamede kullanılıyor! Çünkü terör ve şiddet sözcüğünün her tekrarında, beyne defalarca şiddet mesajı gönderilir. Çok enteresan bir benzerlik, geçtiğimiz aylarda, çok sayıda şiddet konulu panel düzenlendi ve buralarda katılımcıların beynine zihinsel saldırı gerçekleştirildi. Çağrışımı ürkütücü olan bir sözcüğü bu kadar tekrarlamak beyne sürekli negatif enerji yüklemek demektir. Bu durum, yaratıcı düşüncenin ihtiyacı olan, yani zihinsel faaliyet için gereken pozitif enerjiyi yok etmek tir.. (Eksi artıyı yok etme özelliğindedir, bu doğal fiziksel olayı silah olarak kullanmaktadı rlar.) Korku yayan, negatif enerji yükleyen sözcüklerin başında 'şiddet' sözcüğü gelir. Örneğin, bir afişte şiddet resimleri varsa, bu ,görsel yolla zihinsel taciz yapılıyor demektir. Son birkaç yıldır ülkemizde bolca bu afişlerden yapılmış, İsrail Büyükelçiliğinin sponsorluk yaptığı SCA Müzik Vakfı bile bir çocuk korosuna 'yatak odanıza asın' diyerek şiddet afişleri dağıtmıştır! Çocukları bu afişlerin negatif etkisinden kurtarmak için güzel bir metin yazıp onlara dağıtmıştım. Şiddet ve Sanat başlıklı bir paneli de aynı nedenle protesto etmiştim, negatif etkisini silmek için afişi yırtmıştım ve nedenini anlatarak hakkında yazı yazmıştım.

 

 

9- s.71/1.p. 'Yaşar Büyükanıt'a Perinçek'in suikast yapmayı düşünmüş olabileceği gibi korkunç ve canice bir plan akla gelmektedir' ifadesindeki asimetri :

 

Kamuoyunda Büyükanıt'a en fazla destek verdiği bilinen bir parti başkanı için tam tersi bir imaj veriliyor. Bu sırada kullanılan 'korkunç ve canice' sözcükleriyle ise beyinlere verilen mesaj tam bir psikolojik harptir! Bu, psikolojide dışa vurumdur, savcının kendi düşüncesinin tezahürüdür. Olmamış bir şeyi olacakmış gibi gösterme gafletiyle kalmayıp sanığı toplumun gözünde aşağılamak niyetidir. Bu ifadesiyle savcı bir kez daha kaybetmiştir. Eğitimbilim açısından 'korkunç ve canice': NEGATİF ENERJİ dozu oldukça yüksek sözcüklerdir. Belleklerde önceden yer etmiş olan Perinçek'in Büyükanıt'a karşı pozitif tutumunu silmek üzere seçilebilecek bu en negatif sözcüklerle yüksek dozda eksi elektrik yüklemesi yapılıyor.

 

10. s.85 'Mafya yapılandırması' ifadesi.

 

Burada, vatanseverliği ile bilinen sanıkları negatif çağrışımlı zararlı örgütlerle bir arada dillendirerek zihinsel eşleştirme yapılmaktadır.

 

11.. s.93. 'Büyük strateji' gibi sunulan bir başlığın altı tamamen 'dedikodu' ile dolu.

 

Buradaki asimetri konu başlığı ile içeriği arasındadır. Telefon dinlemenin bu kadar çok yer aldığı bir metindeki mesaj, 'Biz her şeye hakimiz, bizden korkun' mesajıdır. Bu taktik, görünmeyen bir sanal düşman yaratarak insanları aciz konumuna çekme silahıdır.

 

 

12- s.94- '3. Üniversite yapılanması ve siyasal faaliyetler' başlığı altında asimetrik eşleştirme oyunları:

 

-Bir mitingde kimin taşıdığı belirsiz 'Ordu Göreve' yazılı pankartı Kemal Alemdaroğlu ile eşleştirmek. Üniversite öğrencisi olduğu bile belli olmayan bir sanal kişiyle Alemdaroğlu arasında çatışma yaratmak, asimetri-uyumsuzluk yaratmak. Bu taktik 'akıl bağlarını zorlayarak kopartma, zihinsel kaos yaratma' taktiğidir. Pankartı bizzat taşıyan kişi burada sanık değildir, onun adına da Alemdaroğlu sanıktır; bu dengesizlik zihinde matematiksel düşünmeyi, algılama koordinatları nı tahrip eder. 5. Paragrafta, Paragrafın başı ile sonu arasında uyum olmayan bir örnek 'Şüpheli Kemal Alemdaroğlu Trabzon doğumludur.…. Devam eden ihaleye fesat karıştırmak davalarının olduğu telefon konuşmalarından anlaşılmaktadır. Savcının bu dava dosyalarını eline bile almadığı, özel telefon sohbetlerinden öğrendiği, ciddiyetsizlik örneğidir. Ciddi bir suçlama ile ciddiyetsiz tavır arasındaki asimetri vardır. Söz ile eylem arasındaki uyumsuzluk bir diğer asimetridir. Bu paragrafı okuyan kişinin aklı zorlanır, akıl bağları kırılır. Burada zihinsel faaliyet durdurulmuştur! Bundan sonra gelecek olan cümleler normal olsa bile, insanda okuma isteği kaçar. Çünkü, iki kere toslatılan bir insan artık yürümekten korkar, korkunun hakimiyetine girer ve zihinsel teslimiyete zorlanır!

 

7.paragrafta ORDU GÖREVE sözcükleri yinelenmektedir; Pekiştireç kullanarak suç varmış gibi beyinlere mesaj verilmektedir. Üstelik bu kez asistanlarıyla birlikte suça bulaşmış gösteriliyor, yine pankartı taşıyandan haber yoktur! Bir pankartla tüm asistanlar zan altında bırakılmıştır! Bu paragrafta söz konusu pankart, 'LAR' ekiyle çoğullaştırılarak suçu büyütme yoluna gidilmiş, ama yine taşıyıcılar ortada yoktur! Hayali suçlularla Alemdaroğlu çatıştırılmaktadır! (Bunlar, Çatışma Stratejileri uzmanı TTK eski başkanı İrfan Erdoğan'nın İ.Ü. Eğitim Fakültesinde çalıştığı yıllarda yaşanmış görünüyor. Tanık olarak mahkemeye davet edilmelidir. Alemdaroğlu ile İ.Erdoğan arasında akademik çatışma yaşandığı bilinmektedir, bu konu gizli tanık meselesinde önemlidir. Akademik hasımları onun aleyhinde uyduruk ihbar yapabilir diye düşünülmelidir.

 

96.sayfada son paragraf: 'Hakkı ve hukuku sadece kendisinde zanneden Alemdaroğlu görevden alınmasını hazmedemeyerek…' ifadesi, savcının kişisel kin içerisinde bu iddianameyi yazdığının kanıtıdır! Bir hukukçunun tarafsız olmasına gereği ile bu cümle arasında asimetri vardır; toplumda güven duygusunu kırma sonucu getirir.

 

s.98, 'Örgütün köprüsü' başlığında telefon dedikoduları ile köprü kurulmuş! X konuşmacı gibi belirsiz sanal kahramanlar polisiye-kurgu- korku dizisi gibi, 'Biri sürekli aleyhinizde işler yapıyor' mesajlı psikolojik yıldırma senaryosudur.Örgüt şeması diye çizilen şemaların hiç birinde görev diye adı verilen işlerin sorumluları yanlarında yazılı değildir. Yani, kocaman bir örgüt izlenimi veriliyor ama ortada bu kadar insan ortada yoktur, adları yoktur. Böyle başlıkları zihinsel olarak alt başlıklara böldüğünüzde yüzlerce insan etmesi lazım gelir, düşsel olarak sınırsızlık duygusu verir. Sınırsızlık beyni dağıtır!

 

Bu taktiği savcı, zaman kavramı üzerinde de kullanmaktadı r, '20.yüzyılın sonlarına doğru…' '600 yıllık örgüt' cümlelerinde olduğu gibi.

 

s.108. Gizli tanık 17 ifadesine göre: 'Meclisi ele geçirip darbe yapmak amacıyla 10 bin adet kalpak ve bere sipariş verildiği. Asimetri: Kalpak ve bere ile darbe yapılabilirmiş gibi.

 

s.120 MASAL ama ne masal, tam postmodern anlatım! Kurtlar Vadisi, Agarta … dipsiz, sınırsız, zaman mefhumu uçurulmuş, tuhaf çağrışımlı paragraflar. Adana'da bedava dağıtılan, Kabala reklamı yapan Bahai çağrışımlı 'BH Sanat' dergileri gibi…

Dikkatinize; Ergenekon İddianamesinde

 

 

1- Agarta yapımı kitaplar satıyor; kafa ütüleme kitapları, 'Ortodoks İslâmı' deyimi üretilmiş, bir diğer yazıda İslamiyetle Hristiyanlık buluşturuluyor! Orada, Yahudi Katolik İslam buluşmasının savunucuları 'Güneşin Çocukları' olarak adlandırılıyor, ki böylece Türk tarihinden kopartılmış bir 'Ergenekon/ Güneşin çocukları' karşımıza çıkıyor!

 

İddianamede kullanılan Agarta sözcüğünün de kendi tarihsel anlamı olan 'şehitler şehri' zemininden kopartıldığını görüyoruz. Bu bölümdeki yazılar kendi ürettikleri bir Agarta Mantığı inşa ediyor. Simgeleri anlatılıyor; örneğin Ortodoks İslamcılardan 'İnşallah' sözcüğünü alır diyor.

 

2- Eğitim ve Danışmanlık başlığı altında AB Projelerini tanıtıyor

 

3- Bilişim hizmetleri veriyor.

 

4- Ana sayfadaki başlıklar açıldıkça, açılan makalelerde Yeniden Kaoscu ve sadece tartış bir senteze varma diyen Kuantum fiziğinden alıntılar var. Bu yazılarda, Pentagon'a ve Nato'ya bağlı enstitülerde çalışan fizik bilimcilerin yazdığı 'Fraktel Yapılar, YENİDEN KAOS', ' Kosmozdan kaosa, kaostan kozmoza', 'Spin camları altında bunalım ve kaos' (Prof.Nihat Berker), 'Evrende her şey tekildir', 'Multiple Intelligence/ Zeka çok parçalıdır'(Gardner) , 'Çatışma Teorisi', 'Çocuk bireydir' gibi makalelerin ana teması karşımıza gelmektedir.

 

Bütün bunlar Kabalacıların Agarta Yapısı içinde onların faaliyeti olarak gösterilmektedir.

 

 

Bu bir tuzak: Dava boyunca ekrana sık sık getirileceği anlaşılan Tuncay Güney'e ait Yahudi simgeli fotoğrafın işlevini, bahsedilen sitede yazılanların ışığında düşündüğümde şunu görüyorum; o bir 'gülümse' işaretidir, internetteki alaya alma, dalga geçme işaretidir. Halen daha kullanılmakta olduğunun ipucu buradadır.

 

Onun Yahudi simgeli fotoğrafı, asimetri oluşturmak için kullanılmaktadı r; zihin kırmak için üretilen son 'çapraz ateş silahı' örneğine uygun bir görüntü vermektedir!

 

Bir tuzak daha: İddianameyi tartıştıkça Kabalacıların diliyle konuşmaya, toplumumuza bu tezgahı kuranların dünyasına girmeye başlayacağız.

 

Bu da bir ZİHİNSEL KUŞATMA'dır. Akli salimler bu tuzaklarla baş edebilir, bu tuzakları açığa çıkartmak üzere onları daha önce araştırmış olan herkesin elbirliğiyle bu tuzağı parçalayabiliriz.

 

Bu anlamda Yaşar Nuri Öztürk hocamızdan öğreneceklerimizin olduğunu düşünüyorum.

 

Agartacı Haçlıların İddianamesinde Neden Bolca Küfür ve Hakaret var?

 

Bir zihin çökertme silahı olarak hazırlanmış olduğunu saptadığım iddianamenin içerisine bolca küfür ve aşağılama sözcükleri yerleştirilmiş. Patlayıcının tesirini artırmak üzere bombanın içine konulmuş negatif enerji yüklü ayna kırıkları gibi.

 

Tıpkı halkımıza izlettirilen TV dizilerinde ve kuşak programlarında kullanılan hakaret ve küfürlü sözcükler gibi. Bunlar sadece kitlenin seviyesini geriye çekmek için yapılmıyor; bu yolla kitleler zihinsel taciz ateşi altında tutuluyor.

 

Zihnin doğasını inceleyenler bilirler ki, insanı aşağılayan sözcükler, zihnimize çalışma şevki veren estetik güzellikleri kaçırtır. Bu pedagojik bilgiyi bir silaha dönüştürmenin yolunu buldular ve kitle iletişim araçlarını elinde bulunduran güç, insanların beynini işitsel ve görsel yoldan sürekli küfür bombardımanı altında tutuyor.

 

İddianamenin belli kanal ve gazetelerde manşetten ve süreklilik arzeder şekilde gösterilmesi, metnin içindeki zihin çökertme sözcüklerinin görsel ve işitsel yoldan toplumun beynine bombardıman edilmesi olarak düşünülmelidir.

 

 

İddianamede inceleyebilme fırsatı bulduğum 1-400 sayfaları arasında belirlediğim bu tür parça tesirli sözcüklerin hepsi de telefon dinlemelerle toplanmış sözcüklerdir.

 

Savcının kendi kişisel yorumu olan 'korkunç ve canice' gibi şiddet çağrışımlı sözcükleri bunlara eklediğimizde, iddianamenin zihinsel tecavüz şiddetinin artırılması istendiği anlaşılmaktadır.

 

Yani bu iddianame, yazanları eliyle parça tesiri artırılmış bir zihin çökertme silahı olarak tasarlanmış görünmektedir.

 

Emin Gürses'in telefon konuşmalarında kullandığı iddia edilen küfürlü sözcükler özellikle seçilmiş ve bu bölümler sansürsüz olarak, (…) bile kullanılmadan, aynen yazılmıştır. Bu sözcüklerin sansürsüz defalarca tekrarlanması psikolojik silahın tesirini artırmak amaçlı görünmektedir. Küfürlü sözcükleri cımbızla seçip iddianameye koyan mantık, suçlanan kişinin toplumdaki saygın profesör imajını vurmayı da hedeflemiş görünmektedir. Buradaki 'saygın biliyordunuz ama bakın küfürlü konuşur' mesajı bir asimetridir. Topluma, 'onun gibi insanlara güvenmeyin' mesajı veren, güven kırıcı başka bir psikolojik silah olarak kullanılmıştır.

 

Sayın Kemal Alemdaroğlu'nun telefon konuşmalarından alındığı iddia edilen hakaret sözcüklerinde de benzer durumu görmekteyiz. Genel Kurmay Başkanlığı tarafından 31.7.2008 günü yapılan açıklamadan öğrendiğimize göre, iddianame kitap olarak da basılmış, henüz iddia aşamasında olan şeyler satışa çıkartılmıştır ve maalesef bunu önleyecek bir güç de yoktur.

 

Bu iddianamenin kitap olarak basılıp satılması, onun bizzat bir psikolojik zihin çökertme silahı olarak nasıl kullanıldığının boyutlarını göstermektedir. Bu noktada, piyasanın ulusötesi tanrısı, malûm mali güç merkezi diyor ki; güç bende! Bütün psikolojik harp taktiklerini birlikte tasarlamış bir HAÇLI SALDIRISI ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılmaktadır.

 

 

SOBE dediğimiz bir saklambaç oyunu vardır. Beni sobelemek isteyeni görmüşsem artık o beni sobeleyemez! Buradaki taktiği kullanalım. O zaman, zihin çökertme silahı onu kullanana döner, kullananı bozguna uğratır. Biz ne haçlı yağmacılar gördük. Bakın binlerce yıldır hep bu topraklarda yaşıyoruz. Bunu o haçlı yağmacılara hatırlatmak bile morallerini bozmaya yetecektir!

 

 

Şimdi dönelim Agartacıların iddianamesine. İlk bölümde çokça kafa karıştırıcı anlamsız gibi duran cümleler, hakaret ve aşağılama sözcükleri bulunmaktadır. Bu bölümde akılda kalması istenen sözcükler bunlar olsun istenmektedir ki, bundan sonra okuyucu bu sözcüklere dikkatini vermiş olacak, bu sözcüklerle kişileri eşleştirmiş olarak iddiaları okuyacaktır. İddianameyi okuyan, ki herkes okusun diye kitaplaştırıldı, bir çok asimetri bombardımanına tabi tutulmuş olacaktır. İstenen de zaten budur, okudukça zokayı yutturmaktır.

İşte bu nedenlerle, emperyalizmin son keşfettiği zihin çökertme tuzaklarını herkesin bilmesi gerekir; bu silahı ters teptirmenin tek yolu bu silahı tanımaktır!

 

 

Akıl sağlığınızı korumanız dileğiyle.

 

MAHiYE MORGÜL

2.8.2008

Gönderi tarihi:

Altemur Kılıç

 

"Susurluk Çetesi", "Şemdinli Çetesi", "Atabeyler Çetesi" ve nihayet "Ergenekon Çetesi"!

 

"Çete" kelimesi hiç tefrik yapmadan gerçek suç, haydutluk, hırsızlık, kapkaççılık ve mafya çeteleri için kullanıyor!

 

Tarihteki sözde çeteler için de öyle: Abdülhamit'in istibdadına karşı mücadele eden ve bunun için dağa çıkan İttihat ve Terakki çetesi...

 

Orta Doğu'da, Orta Asya?da yabancı "Büyük Oyun" ajanları ile Balkanlarda Rum ve Bulgar Komitacılarıyla mücadele eden "Teşkilatı Mahsusa"cılar çetesi...

 

Ve Karadeniz'den "Pontus Rum çetelerini" temizleyen, Koçgiri isyanında dövüşen ve Sakarya Meydan Muharebesi'nde bacağından yaralanıp, "topal" olan Giresunlu Osman Ağa "çeteciler"!

 

Sanki bu kahramanlar, asıl suç ve cinayet -mafya- çeteleriyle aynı çuvala koyuluyorlar. Hatıralarına haksızlık ediliyor...

 

BABANIN ÇETESİ

 

Rahmetli Babam Kılıç Ali'nin de, 1920'de, o zamanki adlarıyla; Ayıntap ve Maraş'ta Fransızlara, Ermenilere karşı "Kuvvayı Milliye çetesi ve çetecileri" vardı... Babam, o havaliye Gazi Mustafa Kemal tarafından gönderildi.

 

ATV'deki, güzel bir TV dizisinde; "Karayılan"da, adı geçiyor. Efsane adam "Karayılan" ve direnişçiler, Fransız işgali altındaki Ayıntap'ta mücadele ederken hep "Gazi'nin" gönderdiği "Kılıç Ali"yi bekliyorlar ve 6.bölümde O arkadaşlarıyla geliyor ve Karayılan'la ve diğer kahraman Şahin Bey'le buluşuyor. Karayılan "Kuvvayi Milliye Komutanı Kılıç Ali"nin emrine giriyor!

KILIÇ ALİ KİM?

 

Babam, -asker- küçük zabit mektebinden çıkmış bir astsubay. Balkan Savaşında, Çanakkale'de savaşmış, Alçıtepe'de yaralanmış ve zabitliğe terfi etmiş... Asıl adı "Asaf" . "Teşkilatı Mahsusa"da, Yenibahçeli Şükrü Bey?le birlikte hizmet etmiş...

 

Beyoğlu'na Kanun (İnzibat) Subaylığı yaparken, Musevi asıllı Polis Merkez Memuru Samuel Efendi (Neyir'in babası) ile birlikte havaliyi haraca kesen, Rum Hrisdantos ve "çetesiyle" mücadele etmiş.

 

ELİNİ ATMAK!

 

Mustafa Kemal, kendisine Sivas'ta iltihak eden Asaf Efendiye; "Sana önemli bir görev vereceğim. Kendini benim için ateşe atar mısın?" diye sormuş... Babam, bir şey söylemeden, masanın üzerinde yanan lambanın camına yapışmış ve elinin derileri, camın üzerinde kalmış... Mustafa Kemal "Ne yaptın çocuk?" deyince, Babam; "Size sadakatimi ispat ettim Paşam" diye cevap vermiş ve Atanın ölümüne kadar en güvenilir adamı olarak O'na sadık kalmış.

 

Mustafa Kemal, önce "Beni Sivas'tan Kürt Bedirhan aşiretiyle birlikte kaçırmaya çalışan İngiliz ajanı Noel'i yakala" emrini vermiş. Kılıç Ali hemen kurduğu müfrezeyle at sırtında Noel ve adamlarının peşine düşmüş ama otomobille kaçan Noel ve adamlarını yakalayamamış. Ama Elazığ Valisi işbirlikçi Ali Galip'in kasasında İngiliz altınlarını bulup Mustafa Kemal'e getirmiş...

 

Bunun üzerine Mustafa Kemal, "Senin adın Asaf ama askeri okulda sana ne derlerdi?" diye sormuş. Babam "Ben İstanbul Beşiktaş'ta, Kılıç Ali Paşa mahallesinden olduğum için Asaf Kılıçali derlerdi, Paşam" deyince Mustafa Kemal hemen "Tamam, sen şimdi Asaf'ı bırak. Artık Kılıç Ali'sin. Ayıntap ve Maraş'a Kılıç Ali olarak gideceksin" demiş ve ilave etmiş; "Başaramazsan adını geri alırım ha!" Bu, Mustafa Kemal'in psikolojik savaş yöntemiydi. "Asaf" başka, "Kılıç Ali" başka! "Kılıç Ali" geliyor lafı hemen Ayıntap'a efsane gibi yayılmış... Türküler söylenmiş.

 

Babamın Maraş, Gaziantep anıları kendi kitabında ve o mücadele ile ilgili başka kitaplarda yazılı. Gaziantep eski Belediye Başkanı Celal Doğan adını bir caddeye verdi. Gaziantep'te Belediye binasının önünde Babamın, Karayılan'ın ve Şahin Bey'in rölyefleri var!

 

O zamanki fotoğraflara bakın. Babam çete reisi ve çetecileriyle birlikte!

 

Rahmetli Burhan Cahit (Morkaya) 1931'de "Türk Verdünü" dediği bu mücadele konusunda yazdığı kitabında, Babam ve onunla birlikte giden arkadaşlarına "Gazi'nin Dört Süvarisi" diyor...

 

Dört Süvari kim: Kılıç Ali, Süvari Üsteğmeni Yörük Selim, Topçu Mülazımı Osman Tufan, sonra general ve ölünceye kadar ailemizin parçası olan bizi okula götüren unutulmaz Hasdan Efe! Kayserili Hasan Efe ölene kadar ailemizin parçası oldu!

 

AMERİKALI MISYONER

 

Kılıç Ali ve müfrezesi Maraş'a önce Elbistan yoluyla ve zahire tüccarı hüviyetiyle giriyor. Ve bu sıfatla Amerikan Misyoner Mr. Layman, Ermeni ve Fransızlarla konuşuyor. Bu toplantıda yabancıların tahrikiyle Türklere saldıran Ermenilerden şikâyet edince Layman; "Ermeniler size karşı kıyam etmekte haklıdırlar... Siz onların emellerine hizmet etmeye ve onlarla hoş geçinmeye mecbursunuz. Size başka türlü hayat yoktur!" diye köpürüyor!

 

ERMENİ MEZALİMİ

 

Babamın müfrezesi- çetesiyle- Maraş'tan Ayıntap'a giderken, ölünceye kadar gözlerini yaşartan bir olay var: Fransız üniformalı Ermeniler kadınları ve çocukları bir camiye doldurmuşlar ve yakmışlar. Babam bunları anlatırken "bebelerin derileri elimde kaldı" der gözleri yaşarırdı!

Sonra "zahire tüccarı" bitiyor ve Kuvvayi Milliye Çete Reisi işgalci Fransızlara meydan okuyor!

 

FRANSIZ ALBAYA MEKTUP

 

Babamın Fransız Albay Abadi'ye mektubu:

 

"Milletten doğan bir kuvvetin reisi olmak ve o milletin itimadına mazhar bulunmakla mesut bulunduğumu size ihbar eylemekle kesbi fahrederim... Kendi toprağımda yaşayan bir millet, ecnebi kumandasını ne ister, ne kabul eder... Türk milletinin bu baptaki kararı katidir. 3 Mayıs 1920 günü saat on ikiden evvel şehri terk etmezseniz Türk ahali şehri muhasara edecek ve her tarafa giden yolları seddedecektir . Bu suretle müthiş hücumlara maruz kalacaksınız bu uğurda dökülecek kanların mesuliyeti size racidir... Şehri terk ettiğiniz takdirde hiçbir tecavüze maruz kalmayacağınızı temin ederim.

Antep Havalisi Umum Kumandanı Kılıç Ali"

 

Kılıç Ali'nin Miralay Abadi'den evvel Antep kumandanı olan Miralay Sent Mari'ye verdiği ültimatomu. Bu ültimatomda Burhan Cahit'in deyişiyle müthiş, demir gibi haklı ve kılıç gibi kesici cümleler vardı.

 

"Efendi; Cihanni beşeriyeti zalim ve mazlum namile ikiye ayıran ve Çanakkale zaferine rağmen Türk ordusunun da mağlubiyeti ile neticelenen Harbi Umumi, insanları serbest bir hayattan mahrum edecekse kürrei arz gene ala boyanacak ve daha yüz binlerce insan ifnayı hayat edecektir...

 

Tarihin beş asır evvel kaydettiği Türk- Fransız dostluğunun bugünkü feci manzarası Kanuni Süleyman'dan dostluk dileyen Francois'nin hatırasını kâfi derecede rencide edecektir...

 

Efendi; coğrafya, tarih ve etnografya fiilen ve ilmen ispat ederler ki Antep ve havalisi tamamile Türk olduğu halde milliyetperverlik iddiasında bulunan Fransızlar tarafından işgal edilmiştir...

 

Efendi; Haksız işgaller tarihinde sizin bugünkü hareketleriniz en sefil bir sahife işgal edecektir. Şerefli bir ordunun ve haysiyetli bir zabitin icrasından çekineceği pek bayağı hareketleri Fransız ordusunun ve bir Fransız kumandanının yapması, beş yıl Türklerle harbetmiş bir asker için ne ****** bir istikbaldir... En vahşi milletlerin en iptidai memleketlerde bile hürmet ettiği ibadethaneleri, medeni Fransız ordularının, o dünyada din hürriyetini verdiğini iddia eden Fransız milletinin hem de ibadet edildiği bir anda bombardıman etmesi, Fransız milletinin yüzünü kızartacak bir şenaattir...

 

Masum çocukları ve hürmete layık kadınları korumaksızın şehirleri ateşe veren bir ordu, tahkir ve tezyife müstahak bir sürüdür... Muhasara ettiğiniz bir şehirden para, erzak ve eşya istemeniz pek adi dilencilik, yol kesen, köy basan eşkıyanın yaptığı pek bayağı bir şekavettir... Vatanlarında hür ve müstakil yaşamak isteyen Türkler, sizin bu şekavetinizden nefret ederek halas için çalışıyor. Vatan için çarpışan bir millet, eşkıya değildir. Sizin gibi hakkı olmadığı topraklara ayak basıp masum insanlara kurşun atan, köyleri basan insanlar ancak eşkıya sayılır. İhtiramatimi kabul buyurunuz Miralay Bey...

 

Kılıç Ali"

 

Kılıç Ali Beyin bu ağır ve şiddetli notaları Fransız kumandanlarını kudurtuyor, fakat bütün bu mıntıkada önüne geçilmez bir ihtilal hareketi yaratan milli kuvvetler kumandanına mukabele edemiyorlar. Çünkü alay kuvvetlerine, Ermeni gönüllü taburlarına ve arkalarından mütemadiyen yetişen imdat kuvvetlerine rağmen daima kendileri tecavüze uğruyor. Adedini, kudretini bilemedikleri milli kuvvetlere taarruz edemiyorlar.

 

İşte çete, işte çetecilik ve işte çeteler...

 

NOT: Babamdan söz ettiğin bu yazıyı bu günlere denk düştüğü için yazdım!

 

* * *

 

Ne kadar garip... Ulusal Kurtuluşa hizmet edenlere de "çete" denmiş! Şimdide içerideki insanları mercek altına aldığınızda, yukarıdaki kahramanlarla ne kadar fazla benzerlikleri olduğunu görebiliyoruz. Glodyanın yaptığı tüm caniliklerin faturasını kasıtlı olarak "ulusalcı kimlik" taşıyanlara çıkarmakta GLODYA mantığı değilmidir? Gittikçe, okudukça, inceledikçe "ERGENEKON KUYRUKLU YALANDIR" demeye başladım...

 

Saygılarımla

Gönderi tarihi:
Mahkeme günü yaklastıkca basta savcı Öz olmak üzere tüm ERGENEKON SENARYOSUNA TARAF olanlarda bır telas basladı.Bır katılın annesı para ıle sısırılıp önemlı bır acıklama dıye kameraların karsısına cıkarıldı,ne garıp tecellıkı haberı veren STAR yanı AKP nın sag kollarından bırı ve ıhbar yapılanda Ugur Dündar.Ugur Dündarla ılgılı olarak cok seyler söylenmıstı ama kımse bunu kaale almadı,STAR DA habercı olmak ıcın bazı özellıklerınde oması gerekır kı Ugur Dündarda bu var sanıyorum.Her neyse yalancının mumu yadsıya kadar yanarmıs derler o katılın annesıde yadsıya kadar masumdur.

 

 

saygılarla

Yargiya saygimiz bu kadar herhalde. AKP'nin kapatilmasi icin basvuruda bulunan savciya acimasizca saldirilirken buradan hepimiz hakli olarak yargiya güvenilmesi gerektigini ve savcilarin bagimsiz calistigini vurgulamistik. Ve beklenende gercekten yargiya saygi duymamiz, her savci idaanamade bulunabilmeli ve haklilik kararinida mahkemeler vermeli. Söz konusu ama ERGENEKON olunca ne savciya saygi kaliyor nede özgür yargi. Neden ikili oynuyoruz? Eger yargi tarafzsiz degilse bunu acikca ortaya koyalim ve üzerine gidelim, yok tarafsiz ise sesimizi keselim ve yarginin sonunu bekleyelim. " ...... basta savci Öz olmak üzere ........... bir telas basladi" demek ne manaya geliyor acaba. Bu yarginin bagimsiz olmadigini ve savcilarin taraf tutabilecegini gösteriyor. Ama ayni arkadaslar devleti olusturan bu birimlerin elestirildigini görünce vatanseverlik adina ne pahasina olursa olsun hatalar inkar edilerek devlet kurumlarini temize cikartmaya calisiyorlar. Ne kadar celiskili bir davranis. Isimize geldigi gibi kelime oyunlariyla kendi siyasi emellerimiz ugruna yaziyoruz, ciziyoruz, ahkam kesiyoruz, önümüze geleni sucluyoruz, Türkiye'nin tek sahibi bile oluyoruz,.....

Gönderi tarihi:
Altemur Kılıç

 

"Susurluk Çetesi", "Şemdinli Çetesi", "Atabeyler Çetesi" ve nihayet "Ergenekon Çetesi"!

 

"Çete" kelimesi hiç tefrik yapmadan gerçek suç, haydutluk, hırsızlık, kapkaççılık ve mafya çeteleri için kullanıyor!

.

.

Ates olamyan yerden duman cikmaz derler. Vallahi cok iyi tezgahlamislarki tüm Ulusalci gecinen sahislara herhangi bir suc iftirasinda bulunabilmis bu GLADYO. Bahsettiginiz sahislarin sucsuz olduguna inaniyorsaniz mahkeme sonuclarini bekleyin. Birde gercekten temiz ülke istiyorsaniz her türlü cetelesmeye ve derin devlete karsi acikca mücadele edin. Aksi taktirde konusmaniz takkiyecilikten baska bir manaya gelmez.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.