Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Bush'un 5 Yıllık Bilançosu

 

ABD'de başkanlık seçimleri 3 gün sonra yapılıyor. Yapılacak seçimle koltuğunu Barack Obama veya John McCain'e devredecek olan ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül saldırılarından sonra başlatılan "terörizmle savaş" politikasının Afganistan'dan sonraki hedefi olarak Irak'ı göstermişti.

 

 

Bush'un, Irak'ı acilen bertaraf edilmesi gereken büyük tehdit olarak hedef göstermesi Avrupa genelinde olumsuz tepki görürken, özellikle Başbakan Tony Blair liderliğindeki İngiltere ile "Anglosakson dünyanın diğer önemli müttefiki" Avustralya tarafından son derece haklı bulundu.

'İngiliz aksanıyla konuşan Amerikalı': Tony Blair

 

Irak'ın işgaline giden süreçte Bush'u koşulsuz destekleyen İngiltere'nin eski başbakanı Tony Blair, işgalden önce Irak'ta inceleme yapan BM silah denetçilerinin raporunun açıklanmasından kısa süre önce parlamentoda Avrupa'daki Amerikan karşıtlığını eleştirerek, Avrupa'nın ABD ile daha yakın işbirliği yapması gerektiğini dile getirmişti.

 

Blair, BM Güvenlik Konseyi'nin Irak'a müdahaleye karşı çıkmasının "düşünülmesi zor ihtimal" olduğunu kaydetmiş, İngiltere'nin "cephede" önemli rol üstleneceğini söylemişti.

 

Tony Blair, ABD Kongresi'nin cumhuriyetçi üyesi Peter King'in 2001 yılında yaptığı yorumu haklı çıkaracak bir gayretle ABD'ye destek veriyordu. Peter King, Tony Blair ile birkaç kez biraraya geldiğini ve onun "İngiliz aksanıyla konuşan bir Amerikalı gibi olduğunu" söylemişti.

 

'Irak'ta kitle imha silahı olmadığını biliyordu'

 

İngiltere'nin eski başbakanı, Bush'a tam destek vererek "dünya barışı için göze alınamaz bir tehdit" olarak gördüğü Irak'ın işgali savunurken, Robin Cook, savaşa muhalefet ederek kabinedeki bakanlık görevinden istifa etmişti.

 

Cook, işgalden sonra yayınlanan çeşitli yazılarında da Başbakan Blair'in işgal kararı alırken, Irak'ta kullanılmaya hazır kitle imha silahına sahip olmadığını bildiğini iddia etti.

 

Robin Cook, hükümetin beyanlarında Saddam tehdidinin neden abartıldığını, işgalin neden, BM silah denetçilerinin görevlerini tamamlamalarını bile beklemeden girişildiğini sorarak, "Kurtardığımızı söylediğimiz Irak'ın güvenlik sorunlarının daha da kötüleşmesi nasıl durdurulacak?" diyordu.

 

Tony Blair, 10 yıl sürdürdüğü görevinden geçtiğimiz yıl istifa etti. Görevini bıraktıktan sonra BM'nin Orta Doğu özel temsilciliği görevini üstlenen, iklim değişimine ve Afrika'da yoksulluğa karşı kampanyalara destek veren Blair, Avam Kamarası'ndaki son konuşmasında Irak ve Afganistan'a asker gönderdiği için özür dilemeyeceğini söyledi.

 

Yeni başbakanın Irak'a bakışı

 

İngiltere'nin yeni başbakanı ve Blair döneminin maliye bakanı Gordon Brown, göreve gelmesinden yaklaşık bir ay sonra ABD ziyaretinde yaptığı açıklamada, Amerika ve İngiltere'den gelen Irak savaşına yönelik eleştiriler nedeniyle "hayal kırıklığına uğradığını", Irak'a ve Ortadoğu'nun kalanına demokrasi getirme çabalarında Bush yönetimin yanında durmaya devam edeceğini açıkladı.

 

Göreve gelmesinden yaklaşık bir yıl sonra (mart ayında) ise Brown, Irak'ın işgali sırasında ve sonraki beş yıllık süreçte "yapılan hatalarla ilgili olarak kapsamlı bir soruşturma başlatılacağını" açıklayarak, hükümetin tavrındaki değişimin işaretini verdi.

 

Ancak Brown, bu soruşturma için doğru zaman olmadığını, Irak'taki durumun hassasiyetini koruduğunu ve İngiliz askerlerinin ülkeye istikrar kazandırmak için hala çaba harcadıklarını kaydetti. Mart ayında muhalefetin gündeme getirdiği soruşturma talebi Avam Kamarası'nda reddedildi.

 

Hükümet yetkilileri, oylamadan önce yaptıkları konuşmalarda, soruşturmanın gerekli olduğuna kendilerinin de inandıklarını ancak bunun Irak'taki operasyonlar sürerken yapılmaması gerektiği yolunda açıklamalar yaptılar.

 

Bush yeniden...

 

ABD'de 2004 yılındaki başkanlık seçiminden önce yapılan kamuoyu araştırmaları, Bush'un 11 Eylül saldırılarının ardından yüzde 80'lere ulaşan halk desteğinin yüzde 50'lere gerilediğini ortaya koymuştu. Uzmanlar o dönemde, bu düşüşün en önemli nedeninin, çıkmaza giren Irak meselesi olduğu yorumlarını yaptı.

 

Irak'ta sonu gelmeyecek gibi görünen can kayıpları ve dozu artan eleştirilere rağmen George Bush 2004'de yapılan seçimde Demokrat aday John Kerry karşısında yüzde 51'lik oy oranıyla yeniden başkan seçildi.

 

Bush'un Kasım 2004'de yeniden seçilmesinin ardından, İngiltere ve İtalya'daki başlıca basın kuruluşlarında başkanı destekler nitelikte haberler yapılırken, Irak savaşının muhalifi Almanya ve Fransa'daki medya "kendi halklarının, dünya barışı konusundaki endişelerini" sayfalarına taşıdı.

 

İkinci Bush döneminde, yönetimdeki ilk ve en önemli değişim, istifa eden Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın yerine sert çizgisiyle tanınan Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'ın atanması oldu.

 

Irak işgalinden önce 5 Şubat 2003'de Powell, Saddam Hüseyin'in biyolojik silahları olduğu, nükleer silah üretmek için de çalıştığından "hiç kuşku duymadığını" dile getiren Powell görevinden ayrıldıktan bir yıl sonra, 2005'te, CIA'nin "Irak'ta kitle imha silahı bulunmadığını ortaya koyan raporu" yayınlandı.

 

Bush, seçimlerden iki yıl sonra, Cumhuriyetçilerin Kongre seçimlerindeki yenilgisinin ardından, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in koltuğunu CIA'nin eski başkanı Robert Gates'e verdi.

 

İngiliz Guardian gazetesinde o dönemde yayınlanan bir makalede, Rumsfeld'in de gitmesiyle Başkan Bush'un etrafında artık eski inancına bağlı bir tek Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in kaldığı, Irak'ta üç buçuk yıl süren kaos sonucu Bush'un "yola geldiği" yorumu yapılıyordu.

 

Bu değişimlerin, Irak'tan çekilme takvimini ve sürecini netleştireceği yolunda umutlananlar ise bunun gerçekleştiğini görmek için geçen iki yıldan sonra bir süre daha beklemek zorunda kalacak gibi görünüyor.

 

Irak-ABD güvenlik anlaşması taslağı

 

Aylar süren müzakerelerin ardından henüz imzalanmayan Irak-ABD güvenlik anlaşması taslağı, ABD'nin muharip askerlerinin Ocak 2009'a kadar kentlerden çekilmesini, tüm ABD güçlerinin ise 2011'e kadar ülkeyi terk etmesini içeriyor ancak tarafların anlaşarak, süreyi uzatabilecekleri de belgede yer alıyor.

 

Son durumda, Irak hükümeti askerlerin kalış süresinin uzatılabileceği yolundaki maddeyi taslaktan çıkarmayı isterken, Beyaz Saray anlaşmanın yeniden müzakere edilmesine karşı çıkıyor.

 

İşgale karşı çıkanlar

 

ABD'nin Irak'ı işgal planı, İngiltere ve Avustralya'dan tam destek almasına rağmen, ABD'nin geleneksel müttefikleri Fransa ve Almanya bu girişime net biçimde karşı çıktı.

 

Fransa'nın, Başbakan Jean Pierre Raffarin (2002-2005) ve Almanya'nın Başbakan Gerhard Schröder (1998-2005) liderliğindeki hükümetleri, Irak'ın kitle imha silahı olduğu yönünde kanıt olmadığını ve bu ülkeyi işgal etmenin meşru olmadığını savundular.

 

ABD, işgal için son hazırlıklarını yaparken, dünyanın dört bir yanında işgale karşı çıkan "sıradan" insanlar da seslerini duyurmak için çabalarını artırmıştı.

 

İşgalden bir ay önce, 15 Şubat 2003'de Roma'da rekorlar kitabına giren 3 milyon kişinin katıldığı savaş karşıtı bir gösteri düzenlendi.

 

Ve geride kalanlar...

 

Kitle imha silahları bulunamadı: Irak'taki yüz binlerce sivilin ve askerin hayatına mal olan savaşın ikinci yılında, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA'nın 2005'de yayınladığı rapor, Irak'ta kitle imha silahı bulunmadığını ortaya koydu.

 

Iraklı tutuklulara yapılan işkenceler: CBS televizyonunun 28 Nisan 2004'de yayınladığı Ebu Garip fotoğrafları, Amerikalı askerlerin Iraklı tutuklulara uyguladığı işkenceleri gözler önüne serdi. Iraklı tutukluların üzerlerine köpeklerin salındığı, çırılçıplak soyularak taciz edildikleri, yerlerde süründürüldükleri ve başka eziyetlere maruz kaldıkları belgelerle ispatlandı.

 

Kullanılan kimyasal silahlar: Amerikan güçlerinin Kasım 2004'te Felluce kentinde yaptığı operasyondan sonra toplanan cesetler gösterilerek, günler süren operasyon sırasında kimyasal silah kullanıldığı iddia edildi. Bu iddiaları şiddetle reddeden Pentagon'dan bir sözcü, operasyondan bir yıl sonra, "çıkardığı yangın ve dumandan yararlanmak amacıyla Felluce'de beyaz fosfor bombası kullandıklarını" itiraf etti.

 

Savaşa harcanan 3 trilyon dolar: Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz, tüm kalemlerin asgari düzeyde tutulmasına rağmen Irak savaşının bu güne kadarki gerçek maliyetinin 3 trilyon dolar olduğunu hesapladı. Stiglitz, "Üç Trilyon Dolarlık Savaş" adlı kitabıyla ilgili olarak yaptığı bir röportajda, "Bu miktarın, şu ana kadar yapılan harcamaları ve savaştan dönen muhariplere ödenecek maaşları da içerdiğini, bu kişilerin yüzde 40'ının sakat döndüğünü ve çoğunun hayat boyu yardıma muhtaç olduğunu" söyledi.

 

Tahrip edilen doğal kaynaklar: BM ve çeşitli kuruluşlar, Irak'taki savaşın su, toprak ve hava kirliliği oranlarını artırdığını, bitki örtüsünü tahrip ettiği yolunda raporlar hazırladılar. Uzmanlar, savaşın İran-Irak savaşı ve 1991'deki Körfez Savaşı'nın yarattığı tahribatı daha da artırdığını, bu zararın insan sağlığı için uzun dönemli sonuçları olacağını vurguladı.

 

Ölen 1 milyon masum insan: Irak'ta 5 yılda 4 binden fazla Amerikan askeri öldü, 30 binin üzerinde asker yaralandı. Ölen Iraklıların sayısının ise 1 milyonun üzerinde olabileceği ifade ediliyor.

  • 1 ay sonra...
  • Cevaplar 53
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

27-06-2008 Radikal

 

Türker Alkan

 

Eskiden komünist olmak çok zordu. Mersin Lisesi’nde Türkiye’nin en iyi ressamlarından biri olan Haşmet Akal hocamızdı. Bir gün Peyami Safa’nın köşe yazısında ‘Haşmet Akal komünisttir, resimlerinde gizlice orak çekiç simgelerini kullanır’ sözleri çıkınca, herkes Haşmet beye karşı cephe almıştı. Komünizmin nasıl belalı bir iş olduğunu ilk kez orada gördüm. İkinci kez de Nâzım Hikmet’in şiirlerini gizli gizli okumak zorunda kalınca.

Sonradan farkına vardım ki Türkiye’de zor olan başka şeyler de var: Eşcinsellik, özellikle kadınsı olan erkeklerin durumu. Dinsizlik, ateistlik. Ve vicdani retçilik.

Gerçi demokratikleşmeyle birlikte komünizm, eşcinsellik, dinsizlik ve ateizm üzerindeki baskılar, kısıtlamalar tümüyle kalkmasa bile bir ölçüde azaldı. Geçen gün eşcinsellerin yapacağı bir yürüyüşün ilanı ilişti gözüme. 20-30 yıl önce olsa böyle bir ilan vermek bile mümkün olmazdı.

Tabii çok sıkıntıda olan bir küme ‘vicdani retçiler’. İnsan öldürmek, silah kullanmak istemedikleri için, orduya yazılmayı kabul etmeyenler!

Vicdani retçilerin (‘pasifistler’ de denebilir sanırım) itirazlarını ciddiye almamak mümkün değil. Savaşmak, insan öldürmek (amaç ne olursa olsun) kabul edilmesi zor şeyler. Vicdani retçiliğin en zayıf tarafı bireysel bir çıkış olması; ulusal, bölgesel ve küresel sorunlara çözüm getirmemesidir. Savaşlar salt kültürel ve ahlaksal sorunlar değildir. Savaşların arkasında ekonomik, stratejik, ideolojik.. pek çok sorun yatar.

Buna karşın, vicdani ret hareketi savaşların ahlaki yönüne dikkati çekmesi bakımından son derece önemlidir. Hele savaşların gittikçe yaygınlaştığı, cephe gerisine kaydığı, sivilleri de etkisi altına aldığı bir ortamda.

Sivil retçilere karşı yöneltilebilecek en sert eleştiri, romantik olmaları, gerçekçilikten uzak kalmalarıdır. ‘Devlet’ diye bir aygıt oldukça ve ‘uluslararası hukukun’ yaptırım gücü olmadıkça, savaşların kökünü kazımak mümkün gözükmüyor.

İkincisi, vicdani retçilik bireysel bir çıkış olarak kaldığı sürece uluslararası sorunları çözmenin (ulusalcı ideolojinin hâlâ egemen olduğu bir ortamda) pek mümkün gözükmemesidir.

Üçüncüsü, görünüşe göre vicdani retçiler (Amerika’da olduğu gibi) başarıya ulaşsalar bile, bu başarının savaşlara ve şiddete son vermek için yeterli olmadığıdır. Vietnam Savaşı sırasında ABD’de zorunlu askerlik geçerliydi ve çok güçlü bir ‘vicdani ret’ hareketi gelişti. Bunun üzerine Amerika savaştan sonra 1973 yılında profesyonel orduya geçti. Savaşmak istemeyenler orduya katılmadı. Ama bu değişiklik savaşlara engel olmadı. Şu farkla ki, eskiden bütün gençlerin savaşma ve ölme olasılıkları eşitken, şimdi fakir çocukları cephede ölüyor. Irak burnumuzun dibinde. Şiddet uygulama, işkence etme bakımından profesyonel ordunun çok daha acımasız olduğunu gördük üstelik!

ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olan John McCain profesyonel ordudan çok memnun olduklarını, zorunlu askerlik düzenine geçmeyeceklerini söyledi geçenlerde.

Vicdani retçilerin Amerika’daki başarısı silahları susturmaya yetmedi. Bizde de yeteceğini sanmıyorum.

Ama öyle de olsa vicdani ret hareketi devam etmelidir. İki nedenle. Birincisi, ahlaki olarak doğru yanda olduğu için. İkincisi de, her şeye rağmen geleceğin umut tohumlarını barındırdığı için devam etmelidir.

  • 1 ay sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.