Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

****

 

TÜM BU ANLATTIĞIM DOĞAL KÖKENLER YÜZÜNDEN ENSESTİN DİNLER TARAFINDAN SÖZÜ EDİLEBİLİR GİBİ GÖSTERİLENİ, BABANIN KIZI İLE VE KARDEŞLERİN BİRBİRİ İLE İLİŞKİSİDİR! ADEMİN ÇOCUKLARI, LUTUN KIZLARI. BİLİMİN BÖYLE BİR SÖYLEMİ YOKTUR. YAPANI DA CEHENNEME ATMAKLA TEHDİT ETMEZ. ?SEN KIZKARDEŞİNDEN BAŞKA İNSAN BULAMAYACAK KADAR ASOSYAL BİR SAPKIN MISIN, GEL SENİ KLİNİĞE YATIRIP TEDAVİ EDEYİM, YAZIK SANA? DER SADECE?

 

OĞULUN ANNE İLE İLİŞKİSİNDEN İNSANLAR SÖZ BİLE ETMEKTEN ÜRPERTİ DUYARLAR. BUNU DÜŞÜNMEK DAHİ TÜYLERİNİ DİKEN DİKEN EDER.

 

ÇÜNKÜ ERGİNLEŞEN ERKEK BİREYLER EN ÇOK BUNUN İÇİN KOVULMUŞLARDIR. FAKAT EN ÇOK SÜT EMDİĞİ O SICAK VE ŞEFKATLİ KUCAKTAN KOVULMANIN ACISINI TATMIŞLARDIR!

 

DAHA HALA TEMELSİZ HURAFE DİYECEK MİSİNİZ? TEMELİ DAHA BİZ İNSAN OLMADAN, KUYRUKSUZ PRİMATKEN, MİLYONLARCA YIL ÖNCE ATILDI! ONUN TEMELİ DE DAHA BİTKİLER TOZLAŞIRKEN KENDİ İÇİNDE TOZLAŞMAMALARI İÇİN EVRİM SÜRECİNDE ÖNLEM GELİŞİRKEN ATILDI! ANCAK BUNU TANRI FİLAN AYARLAMADI. DOĞAL SELEKSİYONLA ELENEN MUTASYONLARDAN GERİYE EN YARAYIŞLI OLAN MEKANİZMA KALDI.

 

"ALLAHUEKBER" NİDASININ ALTINDA DA KÖKENDE "EN BÜYÜK, EN GÜÇLÜ, EN KURALCI, EN CEZALANDIRICI, EN YAŞLI, EN ESKİ, EN BABA" ANLAMI YATAR! SON DİN BU ?BABA? LAFINI SAKINCALI BULUP DİNDE BİR REFORM YAPMIŞ VE TANRIYI CİNSİYETTEN AZADE İLAN ETMİŞTİR.

 

TANRI, O GÜÇLÜ VE İRİ SÜRÜ LİDERİNDEN BAŞKASI DEĞİLDİR KÖKENDE! İLKEL KABİLELERDE EN İRİ VE GÜÇLÜ SÜRÜ LİDERİNİ AVLAMAK, EN BÜYÜK, TANRISAL GÜCÜ DEVRALMA GİBİ ALGILANAN VE BUNU BAŞARANI KABİLE ŞEFİ OLMAYA LAYIK KILAN BİR MEZİYETTİR.

 

 

Not: Büyük fontlara başvurmak pek adetim değildi, bayram gelmeden bayramlık ağız açıldığı için oldu, hoşgörü diliyorum.

 

Bir babanın canı, ciğerinin içi kızının adını biri ansa o babanın içi titrer, YERE ÇÖP ATSA KIZININ ETEĞİNE DEĞSE İÇİ SIZLAR. DUYARLI BİR BABAYI OĞLUNUN DEĞİL, KIZININ AYRILIĞI ÖLDÜRÜR. Fakat o canından değerli kızının sevgisini bir yabancı ile paylaşmak zorundadır! Bu duyguyu bilir misiniz?

 

Doğayı bizim istençlerimiz değil, SÜREÇLER değiştirir. DETERMİNİZM

Determinizm, süreçleri anlamak ve onlara yeni bir yön vermek için nedenselliği kurcalama felsefesidir. Ancak bunu "ben bundan böyle bu şekilde olmasını istiyorum" diyerek yapmaya çalışmaz. Tüm nedenselliği araştırır, kavrar, neresine nasıl bir ekleme yapabileceğine bakar...

  • Cevaplar 430
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

 

Sevgili Demirefe, senin ilk kez sinirlendiğini hissedebiliyorum yazından. Bu bile belki de başarı olsa gerek ha? Kutluyorum hepinizi... Dini hurafelerden kendini sıyırmış (!) bilimin yöntemlerini ve felsefesini ta en derinden hissedebilmiş (!) arkadaşlarımın hepsini kutluyorm (!)...

 

Son olarak, buraya bir kaç alıntı ile hem tartışmayı özetlemek hem de söylemlerimizin altının ne kadar da dolu olduğunu tekrar göstermek isterdim. Ama anladım ki değişen bir şey olmuyor. Biz bilim dedikçe bilimden uzak anlaşılıyoruz. Hurafe olduğunu düşünenler bilimsel oluyor.

 

Bilimsel çalışmalarda en önemli şeylerden birisi de ilgili konuda literatür çalışması yapmaktır. konuyla ilgili önceki çalışmaları öncelikle yutacaksın; sorun nerede, eksiklik nerede bunu ortaya koyarak amacını belirleyecek ve yöntemlerini seçip hedefe yöneleceksin. Ama ülkemizde nedense -her konuda olduğu gibi- bu konuda da herşey ters gidiyor. Bunun sebebini bir türlü anlamış değilim. Toplumsal huyumuz mu? genlerimize işlemiş olan... Yüzyıllar öncesinin göçebe toplumlarından... Yoksa gittikçe asimile bir kültürün getirisi olan çarpıklaşma ile birlikte gelişen yanlış eğitim sistemleri mi? Ta ana okulundan hatta baba ocağından itibaren?? Yanlış nerede bilmiyorum ama şu bir gerçek: ne savunduğumuzu ne de karşısında durduğumuzu tanımıyor, tanımadığımız gibi en ateşli savunucuları kesiliyoruz. İşte belki de bu noktadan çıkmakta: herkes psikolog oldu, herkes avukat, herkes depremci kesildi sözleri... Bu tartışmalar bana toplumumuzdaki bu çarpıklığın küçük bir kesitini de sundu. Yürekten umuyorum ki, zıt görüşlerde olsalar da insanlar bunu sezebilmiştir. Asıl üzücü tarafı da, aydın, bilimsel diye söz ettiğimiz insanların, umudumuzu arttıran insanların bu temelden biraz uzak kalmış olmaları. Ama yine de kimseye kırgın ya da kızgın değilim. Böyle tartışmalar olmalı. Herkes böyle yürekten tartışmalı. Kendi yanlışını görmeli, karşısındakinin yanlışını göstermeli. Kıyasıya da olsa böyle olmalı. Belki de çok yol katetmişizdir; gerek okuyanların gerek tartışan hepimizin içinde. Böyle umuyorum. Sevgiler...

Gönderi tarihi:

1,5 yaşında oluşan şey genetik değildir. Öğrenilmiştir. Genetik dediğin şey 1.5 yaşında öğrenilmez, sen daha doğmadan biyolojik yapında mevcut olur.

Örneğin, insan vücudundaki tüylerin bir çoğu da ergenlik yaşından itibaren ortaya çıkr. Yoksa sizin mantığınızla bunlar sonradan mı ekildi vücuda? :) Anti tezinizi tekrar düşününüz...

 

Sonradan ekilmedi. Vücudun neresinde kıl çıkacağı, ne renk olacağı, insan doğmadan önce genlerinde kayıtlıdır.

 

*

 

Sayın boşig de, itiraz ettiği husuların cevabını, daha önceki yazılarımda bulabilir.

 

*

Asıl üzücü tarafı da, aydın, bilimsel diye söz ettiğimiz insanların, umudumuzu arttıran insanların bu temelden biraz uzak kalmış olmaları.

 

Kişiye yönelik bu tür sataşmalara yanıt vermek istemiyorum artık.

Zira, bilimsel yöntemi kimin baz aldığı, kimin almadığı, bu başlığı takip edenlerce görülmektedir.

 

Seni bu cesaretinden dolayı bir daha tebrik ediyorum. Sendeki bu bilim bağlılığı maalesefki ateistlerin bir çoğunda bile yok.Onlar bile dini eleştiriken çoğu kez bilimi değil, sosyal, kültürel ve ahlaki referansları kulllanıyorlar.

 

*

 

Artık bu konuya devam etmek istemediğimi söyledim.

Bu tartışmadan çıkmak istememin nedeni de, sayın Notamatik'in de teşhis ettiği gibi artık konunun kişiselleştişrilmiş olmasıdır.

 

Sen çıkmazsan öbürleri çıkmaz, çünkü konu senin üzerinde dönüyor.

 

Yoksa tezim hala yerindedir. Hala arkasındayım.

 

Saygılar, sevgiler.

Gönderi tarihi:

Sayın Yarasa, sinirli olmaktan çok kırgın olduğumu söyleyebilirim. Bilim yolunda almamız gereken daha çoook mesafe olduğunu her seferinde görmek bana üzüntü veriyor. Hani bir Mevdudi, bir Kutup, bir Nursi okumakla evrenin nasıl yaratıldığının ve tüm diğer sorunların çözülmüş olduğu zannedilir ya, bilimin sonu olduğu ve kesin çizgilerle bilimin sınırlarının çizildiğinin zannedilmesi de aynı.

 

İlkokul fizik laboratuarında bir kütleyi bir yayla asıp yerin onu çektiği gözlemlendiğinde fiziğin ve üstelik tüm bilimlerin! kavranıldığının zannedilmesi bana acı geliyor. İnsanlar nedensellikten bahsedildiğinde "bunu hepimiz biliyoruz, ne var bunda ilginç olan? Her şeyin bir nedeni var, evet ne olmuş?" diye dudak büküyorlar. Ama hiç birimiz nedenleri yeterince kavrama gayreti göstermiyoruz. Hele yüzeyden görülmeyen, derinlerdeki nedenleri hiç merak etmiyoruz. Psikolojiyi bilim olarak kabul ettirmek için tartışıyoruz, psikanalizden bahsetmeye nasıl sıra gelsin? Psikanaliz insanın farkına bile varmadığı derinlikteki nedensellikleri çıkarma sanatıdır. Bu artık bilimin de ötesine geçmiş bir sanat olmuştur.

 

Bilim nasıl olur da bir denklemde eşittirin iki yanını eşitlemekten ibaret sanılabilir? Bilim artık sayısız etkene bağlı olguları saniyede trilyonlarca işlem yapabilen süper bilgisayar simülasyonlarıyla analiz etmeye çalışıyor, bilinemezleri bilmek için kaos ve kuantum teorilerini geliştirmeye uğraşıyor. Biz burada basit evrimsel nedensellikleri bir sonuca bağlayamıyoruz. Evrim deyince "bir hücreliydik, pır pır ederken canlandık, hop diye insan olduk" diye bir anaokulu şiiriyle açıklanıverecek bir olgudan bahsediyoruz sanki...

 

"TANRININ OL DEMESİYLE HOP DİYE OLDU" DEMEKLE BU, AYNI ŞEYDİR!

 

Konunun kimin etrafında dönüp kimin etrafında dönmediği de, konudan kimin çıkıp kimin çıkmayacağı da, kimin tezinin arkasında, kimin tezinin önünde olduğu da, bizi hiç ilgilendirmez. Bazen söylediğim gibi, biz burada birinin kuyuya attığı bir taşı çıkarmaya çalışmıyoruz. Bahaneyle kuyuya inmişken bir sürü taş çıkartıyoruz.

 

Ben de masanın arkasında, komidinin yanındayım. Konumumuzu koruduğumuz veya korumadığımız bir şey ifade etmez. Konumumuzu savunmuyorsak istediğimiz yerde olabiliriz, bu kimseyi enterese etmez.

 

****** Bu konuda bir tür barış ilan etmeye hiç niyetim yok. Böylesi bir konu ancak "bunun bilimsel bir temeli var mıdır, görüşleriniz nelerdir?" diye ortaya atılır. Böyle "temelsiz hurafedir" diye ortaya atıldığında bu, bilime doğrudan bir saldırı anlamı taşır.

 

Benim tavrım da böylesi nettir.

Gönderi tarihi:

Ben kuyudan bir kaç taş daha çıkarmak istiyorum:

 

Tüm doğal ve evrimsel kökenlerimiz hakkında söylediklerim, bu kökenlere birebir sadık kalacağımız ve aynen devam ettireceğimiz anlamına gelmez.

 

Örneğin iri ve güçlü bir erkeğin liderliğinde kabileler oluşturarak yaşamıyoruz. Bir kadını başbakan yapabiliyoruz. Doğada bir avcının binbir zahmetle, hayatını tehlikeye atarak avladığı bir avı, bir zorba gelip elinden gaspeder. Ya da o zorbadan kurtaracağım diye ikinci kez hayatını tehlikeye atıp direnirken, bir açıkgöz avı çalıverir. Biz toplumsal hayatımızda bunlara izin vermeyiz... Örnekler uzatılabilir. Biz doğayı birebir taklid etmek zorunda değiliz.

 

Biz doğadan öteye geçmek zorundayız. Ki bunu da yapıyoruz. Doğa bize atlar vermişti, biz otomobili yaptık. Yakın bir gelecekte robotlar çok daha gelişecek, insanlar ve hayvanlar gibi olacaklar. Robot bitkiler bile yapılacak, atmosferi temizleyen, enerji üreten... Genetik haritamızın bir krokisini oluşturduk. Sıra detayları ayrıntılandırmaya geldi, buna çalışıyoruz. Belki bir gün insan kuluçkalıkları yapacağız. Kimse annesini de babasını da, kardeşlerini de tanımayacak. Rutin olarak insanlardan yumurta ve sperm hücresi örnekleri alınıp bunlar genetik bankasında toplanacak. Bilgisayarlar genetik analizler yaptıktan sonra ideal birleşime karar verip uygulayacaklar. Üremenin cinsellikle hiç bir bağlantısı kalmayacak.

 

Ama tüm bunlar nedensellikleri izleyerek, çözümleyerek ve nedenselliğin tümü üzerinde denetim kurarak sağlanacak. Öyle hop diye "yarından tezi yok, bu işler böyle idilüp böyle tutulacaktur! Cümle ahali haberdar ola, ferman böyledür! Sınırsızca dileyen dilediğine varamaz diyenin lafı, temelsiz hurafedüüür " diye olmaz bu işler. Sonra bakmışsın ki bu "temelsiz hurafe" tezine kanan bir aile, hatta bir köy içine kapanır, asosyalize olur ve hem bedensel, hem psikopatik ucubeler üretir.

 

Belki gözden kaçan küçük bir neden, denetimi elimizden kaçırmamıza ve yeni sakıncalar ortaya çıkmasına neden olacak, sil baştan yapacağız. "Bu böyle de olmayacak, en iyisi klonlama yapalım, erkekleri aradan çıkaralım, kadın yumurta hücrelerini istediğimiz gibi düzenleyip, klonlayalım" denilecek. Bilim gökten de vahyedilmiyor, yanıla yanıla biz geliştiriyoruz. Belki bu da olmayacak, sil baştan "aşksız üreme olmuyor, olsa da yavan, mekanik oluyor, buluşun tekrar aşıklar!" diyeceğiz. Fakat belki bu sefer de insanlar mükemmel robot partnerlere alıştıkları için birbirlerine yanaşmayı reddedecekler! "Benim robot partnerim Naomi Campbell'den de, Eva Herzigova'dan da daha güzel. Yan dairede oturan bayanın robotu öyle yakışıklı ki, bana zaten dönüp bakmaz bile!" :D

 

Tüm bunların olabilmesi için "NEDENLER" gerekiyor. Nedenlerin en ince ayrıntısına kadar analiz edilmesi, denetim sağlanması ve nedensellik akışına yeni bir yön verebilecek konuma gelinmesi gerekiyor.

 

Çoktandır ihmal ettiğim saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Örneğin, insan vücudundaki tüylerin bir çoğu da ergenlik yaşından itibaren ortaya çıkr. Yoksa sizin mantığınızla bunlar sonradan mı ekildi vücuda? Anti tezinizi tekrar düşününüz...

 

 

Ahlak gelişimi ile tüylerin gelişiminin birbiriyle ilgisi yoktur.

 

 

Yahu itiraz neye onu anlamıyorumki. Bilim ensest yasağının öğrenme yoluyla değil genetik olarak beyinde oluştuğunu söylüyor. Sen daha iyisini biliyorsan bilimden hazırlarsın tezini psikiyatri alanınca çığır açarsın. Kendi alıntı yaptığın kaynak bile senin iddia ettiğinin tersini söylüyor. Yanlışta bu kadar ısrar niye.

 

İspat ediniz !

 

biz gerçeği arıyoruz, bilim adamlarının görüşleri mutlak doğrular değildir, bu ancak ispatlanınca mümkün olur

 

 

saygılar

 

 

Gerek yok birbirini tanımayan aile bireyleri filan varsayımına. Ben size daha ileri varsayımı söyleyeyim de kendi tezimi mi çürütüyorum karar verin: Bir adada yaşayan iki insan, bir kız bir oğlan iki çocukları oldu. Bunlar büyüyünce onlara dediler ki, siz de bizim gibi evleneceksiniz. Bu işlerin böyle yürüdüğünü, böyle olması gerektiğini empoze ettiler varsayalım. O iki kardeş bir çekince duyarlar duymazlar, bir çelişki yaşar yaşamazlar tam emin değilim. Ama sonuçta yapılan empoze doğrultusunda bu işlerin böyle yürüdüğüne ikna olur ve evlenirler.

 

 

doğal olan budur zaten

 

canlının üremesi için bir dişi ve bir erkekeğe ihtiyaç vardır, bu nedenle hep doğaldır diyoruz

 

ama bu doğallık sosyolojik süreçte kendini pasifleştirmiştir (yok olmamıştır, günümüzdede yaşanmaktadır)

 

ortalıkta bir sürü kız veya erkek varken, kimse kendisini emdiren büyüten ilgilenen şevkat gösteren annesiyle ilişkiye girmez normalde, işte burası bilim dalı olan psikolojide (insan davranışları açısından,doğallık değil) bir sapkınlığın işareti olarak değerlendirebilir, ama bilime göre ahlaksızlık olması mümkün değildir, yani bilimden yana böyle bir çıkarım yaparsak, bilimin sonuçlarını ahlak anlayışlarına alet etmiş oluruz !

 

saygılar

 

 

Yürekten umuyorum ki, zıt görüşlerde olsalar da insanlar bunu sezebilmiştir. Asıl üzücü tarafı da, aydın, bilimsel diye söz ettiğimiz insanların, umudumuzu arttıran insanların bu temelden biraz uzak kalmış olmaları.

 

Biz gerçeği arıyoruz, bilimsel çalışmaların mutlak gerçek diye aktarılmasına izin vermiyoruz kendimizce

 

 

saygılar

Gönderi tarihi:
doğal olan budur zaten

"Temelsiz hurafe" savunucuları ile aramızda kesin bir görüş ayrılığı olması bence memnunluk verici...

 

Bu iletişim sona ermiştir.

Gönderi tarihi:
Sonradan ekilmedi. Vücudun neresinde kıl çıkacağı, ne renk olacağı, insan doğmadan önce genlerinde kayıtlıdır.

 

Cyrano'nun verdiği örneğe ne diye karşı çıkıyorsunuz bu durumda?

Genlerde kayıtlı olan şeyler 1,5 yaşına gelindiğinde beyinde meydana geliyorsa buna neden karşı çıkıyorsunuz?

 

Ahlak gelişimi ile tüylerin gelişiminin birbiriyle ilgisi yoktur.

 

Hmm... Teşekkürler... Bunu öğrendiğim çok iyi oldu, hiç aklıma gelmemişti :)

 

Biz gerçeği arıyoruz, bilimsel çalışmaların mutlak gerçek diye aktarılmasına izin vermiyoruz kendimizce

 

Gerçeği aramak... Amerika'yı her defasında yeniden keşfetmek... Keşfedilenleri gerçekten saymamak... Ortada çok büyük bir anlam kargaşası var sanırım. Bir şeyler karışmış.

 

Yani, öyleyse siz diyeceksiniz ki,

"Amerika'yı keşfetmiş olabilirler, ama bu mutlak değildir. Biz gerçeği arıyoruz, gidip bir de biz bakalım" :stuart:

 

Yani, öyleyse siz diyeceksiniz ki,

"Amerika'yı keşfetmiş olabilirler, ama siz buna inanmayın; gerçek diye yutturmaya çalışıyorlar" :stuart:

 

Yani, öyleyse siz diyeceksiniz ki,

"Amerika'yı keşfetmiş olabilirler, biz de gidip görelim; gerçekten varmıymış. Varsa bile inanmayın bu da gerçek olmayabilir; gidip bir de siz görün" :stuart:

 

Yani, öyleyse siz diyeceksiniz ki,

"Amerika'yı keşfetmiş olabilirler, herkes gidip görene kadar bu gerçek değildir. Her insan Amerika'yı keşfetmelidir..." :stuart:

 

Arkadaşlar, keşfedilmiş gerçekleri gerçekten saymayıp; hurafe görüp; bir de bunlara değişken der iseniz "madem öyle gidip bir de siz keşfedin" derler adama; ki demeseler iyi olur kanımca :)

 

Adamlar bunu nedenleri ile ortaya koymuş bu biiir...

Dünyadan haberi olmayan ilkel kabilelerde bile yasaklanmış bu ikiiiii.

Siz hala bunun gerçek diye dayatıllmasına karşı çıkıyorsunuz bu üüüçççç.

 

Yahu toplumdan topluma değişir diyen siz değil miydiniz?

Bir tane toplum gösterin dedik göstermediniz. Göstere göstere her yerde her zaman karşımız çıkabilecek sapkınlıkları gösterdiniz. Hangi toplumda hoş karşılanmış? dedik; Romalıları örnek verdiniz. Halbu ki Romalılar da bile yasak :) Ben daha ne diyeyim???

Bütün insanların, bütün toplumların görüp yanlış diye kabul ettiği bir şeyi siz tutup doğal der iseniz;

 

"Temelsiz hurafe" savunucuları ile aramızda kesin bir görüş ayrılığı olması bence memnunluk verici...

 

derler ****... :clover:

 

(Herkesi bilimsel düşünmeye, bilimi anlamaya, onu öğrenmeye davet ediyorum... "Hurafe" diyenler bu davetten muaftır...)

Gönderi tarihi:
Biz gerçeği arıyoruz, bilimsel çalışmaların mutlak gerçek diye aktarılmasına izin vermiyoruz kendimizce

Bilim'in temel bir devinimi vardır...

"Soyut" anlayışı "Dinler/Metafizik" ile aynı soyut anlayışı değildir,

Ancak kendi kabulü içersinde "Soyut"a ulaşmayı ve yani yasalaşmayı, formülleşmeyi amaçlar.

Bu yüzden Matematik ve Mantık Bilimlerin sınıflandırılmasında en tepededirler...

Kuralları kesindir ve üzerine yeni yeni bilgiler eklenebilmesine rağmen değiştirilemezler...

Mesela 2+2 binlerce yoldır 4'e denk geliyor...

 

Yani demek istediğim Bilim kimi zaman gerçeği yakalıyor ama nedense bazen bunu sindiremiyoruz...

 

Bilim Mutlak gerçeği arıyorsa,

Bazen o gerçeği buluyor...

 

Hem SosyalBilimsel açıdan ve hem de PozitifBilimsel olarak...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Genlerde kayıtlı olan şeyler 1,5 yaşına gelindiğinde beyinde meydana geliyorsa buna neden karşı çıkıyorsunuz?

 

1,5 yaşında ensest ilişki yasağı oluşması, mutlaklığı deneylenebilir bir araştırma değildir ve hiçbir temeli yoktur, bana 1,5 yaşında milyonlarca çocuk üzerinde denenmiş ve üst beyinlerinde ensest ilişki yasağı ispatlanmış bir deney getirin size inanacağım dedim ama ses çıkmadı. (ki 1,5 yaşında bir bebeğin bırakın ensest ilişkiyi, normal ilişkiyi bile anlayacak ve çözümleyecek bir kapasitesi yoktur)

 

Hmm... Teşekkürler... Bunu öğrendiğim çok iyi oldu, hiç aklıma gelmemişti

 

Öğrenmek iyidir, sakıncası yok !

 

Yani, öyleyse siz diyeceksiniz ki,

"Amerika'yı keşfetmiş olabilirler, ama bu mutlak değildir. Biz gerçeği arıyoruz, gidip bir de biz bakalım"

 

Amerika mutlak bir gerçektir, kimse yalanlayamaz, kesin kanıtları mevcuttur ve deneylenmesi kesin sonuçlar doğurur.

 

Adamlar bunu nedenleri ile ortaya koymuş bu biiir...

Dünyadan haberi olmayan ilkel kabilelerde bile yasaklanmış bu ikiiiii.

Siz hala bunun gerçek diye dayatıllmasına karşı çıkıyorsunuz bu üüüçççç.

 

Deneyleri görelim ! (burada laboraturladan bahsetmiyorum sadece, deney herşeydir)

 

İlkel kabilelerde ensest yasağının olduğunu ortaya çıkaran araştırmayı getirin, kimse mağaralara eneset ilişkiyi çizemez (ki günümüzde bile ensest ilişkli yaşanmakta, toplumdan dışlanmış olmasına rağmen)

 

Ben size milyonlarca ensest örneği verirken, siz bunlar istisna diyorsunuz, siz 3 - 5 tane bulguyu bütün genele yayınca ne olacak bakalım !

 

İnsanlık tarihini baz alın, bilimsellik adına, tarihin %10 luk kısmını ele almak mutlak sonuç vermez !

 

Yani demek istediğim Bilim kimi zaman gerçeği yakalıyor ama nedense bazen bunu sindiremiyoruz...

 

Biz bilim bir işe yaramıyor mu diyoruz ?

 

 

Bilimin amacı zaten gerçeği bilmek için çalışma yapmaktır, bunuda çoğu zaman başarıyor, biz başaramadıklarından bahsediyoruz (henüz)

 

 

saygılar

Gönderi tarihi:
1,5 yaşında ensest ilişki yasağı oluşması, mutlaklığı deneylenebilir bir araştırma değildir ve hiçbir temeli yoktur, bana 1,5 yaşında milyonlarca çocuk üzerinde denenmiş ve üst beyinlerinde ensest ilişki yasağı ispatlanmış bir deney getirin size inanacağım dedim ama ses çıkmadı. (ki 1,5 yaşında bir bebeğin bırakın ensest ilişkiyi, normal ilişkiyi bile anlayacak ve çözümleyecek bir kapasitesi yoktur)

Çocuk cinselliği apayrı birşeydir Sayın Tarafsız...

Size göre tuvalet ihtiyacını gidermek haz kaynağı değildir ama biz çocuk için işemek başlı başına haz kaynağıdır, cinselliktir...

Yeni doğan için meme emmekte haz kaynağıdır, cinselliktir...

Çocuk daha sonra üremeye yönelik cinsel uzuvların gelişmesi ile bir Ensest yasağı oluşur doğal olarak...

 

Amerika mutlak bir gerçektir, kimse yalanlayamaz, kesin kanıtları mevcuttur ve deneylenmesi kesin sonuçlar doğurur.

Oeidipus karmaşası daha önce anlatıldı...

 

Psikolojiyi, Psikanalizi Bilimden saymamanız bu Bilim dallarını bağlamaz...

 

İlkel kabilelerde ensest yasağının olduğunu ortaya çıkaran araştırmayı getirin, kimse mağaralara eneset ilişkiyi çizemez (ki günümüzde bile ensest ilişkli yaşanmakta, toplumdan dışlanmış olmasına rağmen)

 

Niye çizemesin Sayın Tarafsız?

Anaerkil toplumların, Anaerkil olduklarını nereden biliyoruz peki? Yine kendi toplumlarında kalıntıları var...

 

Ya da Gladyatörlerin eşcinsel ilişkilere girdiklerini nereden biliyoruz? Benimsendikleri toplumda kanıtları var...

 

Amazonların Lezbiyen olmadıkları düşüncesine nasıl sahibiz? Amazonlar kadın bir topluluk oldukları halde, sizin mantığınıza göre Lezbiyen olmaları olağandır. Böylelikle bunu kendi toplumlarında çok rahat kalıntılarına aksettirebilirlerdi... Ama öyle bir şeye rastlanmıyor? Yok... Demek ki değilmişler...

 

Eğer Ensest denilen şey insanın doğasında olsa idi, mutlaka bunu ortaya koyardı insan...

Bakın ensest ilişkiyi niteleyen bilinen bir kaç hikaye var:

Oeidipu babasını öldürüp, yanlışlıkla annesi ile ilişkiye girer...

Ve daha sonra annesi ile ilişkiye girince kendisini cezalandırmak için kendi gözlerini kör eder...

 

Lut'un kendi kızları ile ilişkiye girmesi ise yine Lut'un kendisini kaybedercesine sarhoş edilmesine

Yani aklının yerinde olmamasına bağlanıyor...

Tevrat'a göre bu ilişkinin nedeni de, kızların soylarının üremesinin başka bir çaresinin olmamasını düşünmeleri...

 

Adem ile Havva'nın çocuklarının üremeleri de yinebaşka birçarenin olmayışına ve ilahi emire dayandırılıyor...

 

Bunlardan başka bir örnek yok ensest açısından ve üçü de ilahi kaynaklı bir düşünceden doğmalarına rağmen, bakın buna rağmen hiç bir toplum bunları kültür olarak bensememiş, yaşatmamış, uygulamamış, devam ettirmemiş, bugüne getirmemiş...

 

Daha hangi ifadelerle anlatayım bilemiyorum...

 

Ben size milyonlarca ensest örneği verirken, siz bunlar istisna diyorsunuz, siz 3 - 5 tane bulguyu bütün genele yayınca ne olacak bakalım !

 

İnsanlık tarihini baz alın, bilimsellik adına, tarihin %10 luk kısmını ele almak mutlak sonuç vermez !

İyi de, bende insanlık tarihini baz alarak ortaya koyuyorum...

Yine birşey değişmiyor ki?

 

Biz bilim bir işe yaramıyor mu diyoruz ?

Demeseniz bile Bilim'in bir çok kanıtının sizin karşınızda değersiz olduğu ortada...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Şu konuya girmeyeyim diyorum, sürekli cevap hakkı doğuyor....

 

Cyrano'nun verdiği örneğe ne diye karşı çıkıyorsunuz bu durumda?

Genlerde kayıtlı olan şeyler 1,5 yaşına gelindiğinde beyinde meydana geliyorsa buna neden karşı çıkıyorsunuz?

 

Karşı çıkıyoruz, zira öğrenilen/sonradan edinilen şeyler genetik değildir.

 

Dünyadaki her insanın nersinde kıl çıkıp çıkmayacağı, ne renk olacağı genetiğinde kayıtlıdır.

 

Ama hiçbir akrabası olmayan veya akrabalarını tanımayan kişilerde ensestten kaçınma duygusunun gelişmemesi, ensestin genetik değil, öğrenilmiş/sonradan edinilmiş olduğunu gösterir. Bu bir deneydir. Bu deney, ensest yaşağının genetik olmadığının, sonradan edinilmiş/öğreilmiş olduğunun kanıtıdır.

 

(ki 1,5 yaşında bir bebeğin bırakın ensest ilişkiyi, normal ilişkiyi bile anlayacak ve çözümleyecek bir kapasitesi yoktur)

 

Sayın TARAFSIZ'ın da işaret ettiği gibi, cinsel ilişkilerin sınırlandırılması sosyal bir vakadır, toplumdan topluma değişir. "Akrabalık/yakınlık ilişkisini tanımak" ensest tanımının temel dayanağıdır. 1.5 yaşındaki bir çocuk bırakın cinsel ilişkinin sınırlarını anlamayı ve düşünmeyi, cinsel ilişkinin ne olduğunu bile bilemez.

 

Çocuk daha sonra üremeye yönelik cinsel uzuvların gelişmesi ile bir Ensest yasağı oluşur doğal olarak...

 

Ensestten kaçınma duygusu cinsel uzuvların gelişmesi ile oluşmaz.

 

Ensestten kaçınma duygusu, "ensest yasağı bulunan toplumlarda", akrabaların tanınmaya başlanmasından sonra ortaya çıkar. Yani Ensestten kaçınma doğal değil, "toplumun akrabalık tanımından" kaynaklanan bir duygudur.

 

Eğer toplum "ensest yasağı getirmemiş olsa idi", ensestten kaçınma duygusu da oluşmazdı.

Ensest sınırını farklı uygulayan toplumlarda bunu açıkça görmekteyiz.

 

Oeidipus kompleksi, genetiğin bir sonucu değildir, doğal sürecin bir sonucu değildir, Oeidipus kompleksi "toplumun değerlerini çiğnemekten dolayı hissedilen bir duygudur".

 

Benzer bir duygu, mesela İslam toplumlarında "cenabetlik" duygusunda görülür.

 

Müslüman olarak yetiştirilen bir insan, cinsel boşalmadan sonra tüm vücudunu yıkamadığı zaman kendisini "pis" hisseder.

Zira toplum, kültür, kendisine bunu böyle öğretmiştir. Bu öğrenmeden kaynaklanan bir komplekstir.

 

Cinsel boşalmadan sonra tüm vücudu yıkamayı kültür haline getirmemiş toplumlarda, cinsel ilişki sonrasıda "pis" olma hissi gelişmez.

 

Oeidipus kompleksi de bunun gibi bişeydir. Yasak, kopleksi geliştirir. Yasak yoksa, kopleks gelişmez.

 

TARAFSIZ'ın "psikoloji, sosyoloji tam bilim değildir" demesinin nedeni budur.

Zira insan davranışlarını konu alan bilimlerin, evrensel kabul gören bulguları yoktur, "genelleştirilmiş" bulguları vardır.

 

"Herkesin suyu deniz seviyesinde 100 derecede kaynar." Bu evrensel bulgudur. Irka, cinse, yaşa bakmaz.

"Her insan oksijene ihtiyaç duyar." Evrensel bulgudur. Irka, cinse, yaşa bakmaz.

"Her insan yaşamak için suya ihtiyaç duyar." Evrensel bulgudur. Irka, cinse, yaşa bakmaz.

 

"Her insan cinsel boşalmadan sonra kendisini pis hisseder." Evrensel bulgu değildir. Kültürel anlayışa göre değişir.

Dolayısıyla, psikolojinin/psikiyatrinin tespitleri de değir.

 

Psikoloji/psikyatri, "cinsel boşalmadan sonra tüm vücudun temizlenmesi gerektiğini düşünen bir toplum yıkanmadığında kendini pis ve değersiz hissediyor" gibi bir sonuç çıkarır.

 

Psikoloji/psikyatri, "cinsel boşalmadan sonra tüm vücudun temizlenmesi gerektiğini düşünmeyen bir toplum yıkanmadığında kendini pis ve değersiz hissetmiyor" gibi bir sonuç da çıkarır.

 

Yani psikoloji, psikiyatri, sosyoloji, arkeoloji gibi bilimler evrensel kurallar geliştirmek için mevcut değildirler.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Çocuk daha sonra üremeye yönelik cinsel uzuvların gelişmesi ile bir Ensest yasağı oluşur doğal olarak...

 

oluşmayabilirde, ensest yasağı oluşması yaşadığı ortama göre şekillenir, oluşanda vardır, oluşmayanda vardır, demekki mutlak bir gerçek yok !

 

ayrıca bu bilimsel çalışma konusunda bir kaynak alamadım henüz, ispatlamadı kimse !

 

1,5 yaşında üst beyinde ensest yasağı oluştuğunu (herkeste veya genel olarak) ispatlayınız !

 

 

Psikolojiyi, Psikanalizi Bilimden saymamanız bu Bilim dallarını bağlamaz...

 

Bunları bilimden saymamam konusunda defalarca ispat istedim ama kimse bir şey yapmadı, ve hala bilimden saymamışım gibi davranmaktasınız. (ilginç)

 

Mutlak gerçeği araıyoruz, bilimsel yöntemleri mutlak gerçek diye sayamayız, mutlak gerçeğe giden yol ile mutlak gerçek aynı şey değildir.

 

Bunlardan başka bir örnek yok ensest açısından ve üçü de ilahi kaynaklı bir düşünceden doğmalarına rağmen, bakın buna rağmen hiç bir toplum bunları kültür olarak bensememiş, yaşatmamış, uygulamamış, devam ettirmemiş, bugüne getirmemiş...

 

Doğal olan, insanoğlunun doğasında olan, bir dişi ve bir erkeğin birleşmesidir, üreme için bir dişi ve bir erkeğe ihtiyaç vardır, doğallık bu yöndedir (kaç defa anlattım bilemiyorum), insanlar çoğaldıkça ve geliştikçe, sosyal süreçte ensest ilişki gerekliliği azalmış olabilir

 

 

Ayrıca verdiğniz örnekler, doğru bir bilimsel yöntem değil, çünkü insanlığın küçük bir tarihini kapsıyor ! ama siz bu kısmı bütün oluşuma yayıyorsunuz, yani bir kişisel görüş bildiriyorsunuz.

 

İyi de, bende insanlık tarihini baz alarak ortaya koyuyorum...

Yine birşey değişmiyor ki?

 

İnsanlık ne zamandan beri var ?

 

siz hangi zamana kadar baz alabiliyorsunuz ?

 

Demeseniz bile Bilim'in bir çok kanıtının sizin karşınızda değersiz olduğu ortada...

 

Saygılarımla...

 

 

bilimin kanıtları, bilimin amacındaki en değerli şeydir, değersiz olduğunu bir deli bile zor düşünür

 

ama siz bu kanıtı alıp, üzerine görüş bildirip, bu görüşünüzü mutlak gerçek diye aktarırsanız, işte orada dur deriz !

 

 

saygılar

Gönderi tarihi:
Bunları bilimden saymamam konusunda defalarca ispat istedim ama kimse bir şey yapmadı, ve hala bilimden saymamışım gibi davranmaktasınız. (ilginç)

Peki, bu konuda bir yanlış anlaşılma olabilir, kusura bakmayın...

Mutlak gerçeği araıyoruz, bilimsel yöntemleri mutlak gerçek diye sayamayız, mutlak gerçeğe giden yol ile mutlak gerçek aynı şey değildir.

2+2=4 üzerine bir yorum yapamayız...

Bu yorum yapılamayacak kadar açık, net ve soyut bir denklemdir çünkü.

Ancak mutlak gerçeğe giden yollar bir "Bilimsellik" arz ederler...

"Toplama" işleminin Bilimsel bir işlem olması gibi...

Doğal olan, insanoğlunun doğasında olan, bir dişi ve bir erkeğin birleşmesidir, üreme için bir dişi ve bir erkeğe ihtiyaç vardır, doğallık bu yöndedir (kaç defa anlattım bilemiyorum), insanlar çoğaldıkça ve geliştikçe, sosyal süreçte ensest ilişki gerekliliği azalmış olabilir

Bu sadece bir düşünce ve hiçbir dayanağı yok, bundan bahsediyorum ben...

Siz elinizde tek bir ipucu, tek bir dayanak olmadan "İlk insanlar ensest ilişki yaşamış ve böylece çoğalmış olabilirler." diyorsunuz...

 

Ona bakılırsa geçmişte Satirler, Sfenksler, Unicornlar, Ejderhalar yaşamışta olabilir.

Çünkü kültürel öğelerde bu yaratıklara dair kalıntılar vardır ancak diğer bilimler bu varlıkların var olduğunu gösteren tek bir kanıt bulamamıştır...

O yüzden olmadıklarını düşünmek zorundayız...

 

Sizce tavrınız bilimsel mi?

Ayrıca verdiğniz örnekler, doğru bir bilimsel yöntem değil, çünkü insanlığın küçük bir tarihini kapsıyor ! ama siz bu kısmı bütün oluşuma yayıyorsunuz, yani bir kişisel görüş bildiriyorsunuz.

 

İnsanlık ne zamandan beri var ?

 

siz hangi zamana kadar baz alabiliyorsunuz ?

Küçük bir kısmını kapsamıyor söylediklerim...

İnsanlığın eser ve kalıntı bırakabildiği tüm dönemleri kapsıyor...

İnsanların eser ve kalıntı bırakmadıkları ilk dönemlerle ilgili bir yargım yoktur...

İnsanların eser ve kalıntı bırakmadıkları ilk dönemlerle ilgili yüzeysel bir şekilde "Ensest var olmuş olabilir" ya da "Yok olmuş olabilir" demek bilimsel değildir...

Ama nedense siz "Ensest var olmuş olabilir" deyince bilimsel mi oluyor?

bilimin kanıtları, bilimin amacındaki en değerli şeydir, değersiz olduğunu bir deli bile zor düşünür

 

ama siz bu kanıtı alıp, üzerine görüş bildirip, bu görüşünüzü mutlak gerçek diye aktarırsanız, işte orada dur deriz !

 

O ilk dönemlere ait yorumları, insanlığın diğer süreçlerdeki devinimlerine ve kültürlenmesine bakarak temel bir fikir yürüterek yapabiliriz, o kadar...

Bu fikir genel olarak doğru kabul edilebilir...

 

Bir arkeoloji kazısında olduğumuzu düşünelim.

On tane kadar duvar açmış ve arkasını görmüşüz...

Bir duvarın ise henüz arkasını göremediğimizi düşünün.

Duvarı sadece bir duvar olarak ele alıp, diğer arkasını gördüğümüz on duvar ile ilgili deneyimlerimizi göz ardı edip, duvarın arkasında ne olduğu ile ilgili söyleyeceğimiz herşey düşünceden başka birşey olmayacaktır...

Oysa bir arkeolog, o duvarı açmadan önce, duvarın diğer duvarlarla benzerliğine, konumuna, yapısına, özelliklerine bakarak, arkasında ne olabileceği ile ilgili akıl yürütebilir...

Bu Bilimsel bir akıl yürütmedir ve olmayana oranla daha gerçekçidir...

 

Mesela bir jeolog, henüz altını incelemediği bir yeryüzü alanı ile ilgili olarak,

O alanda gözlem yapar, veri toplar ve yerin altında ne olabileceği ile ilgili fikir yürütür...

O yeri açıp görene kadar bu bilimsel bir akıl yürütmedir ve elde edilen veriler çerçevesinde Bilimsel bir bilgi ortaya koyar...

Çünkü yöntemi bilimsel bir yöntemdir.

 

İnsanlık tarihinin bizi ilgilendiren kısmı, bir yargıya varmamıza yetecek kadar bize bilgi edindirebilen ve sağlayabilen kısmıdır.

 

Ve İnsanlığın eser ve kalıntı bırakabildiği dönemlerle ilgili olan tespitleri verdim, bunlara göre:

"Ensest hiçbir toplumda benimsenmemiş ve normal görülmemiştir. Yaşam biçimi ya da kültür olarak yaşatılmamıştır..."

Bu tespitin size göresi ya da bana göresi yoktur...

Bu bir fikir değildir...

Bu bir görüş değildir...

Bu varolanın ortaya konulmasıdır...

 

Bu kanıta dayanarak, insanlığın ilk dönemleri yani bilinmeyen dönemleri ile ilgili ortaya çıkabilecek görüşlerden en ağır basanı, insanların ensest uygulamadan üremiş olmaları olacaktır...

 

Siz her duvarın arkasına bakıp, hepsinden lahit çıktığını gördüğünüzde,

Aynı yapıdaki ve konumdaki diğer duvarın arkası için:

"Buradan pokemon çıkacak" diyemezsiniz...

 

Siz hiçbir kanıt olmadan "Ensest olmuş olabilir." derseniz bu bilimsellik olmaz...

Ben sizden kanıt isterim, örnek isterim, somut delil isterim...

 

Ve bilimsel akıl yürütme ile bir bilgi ortaya konulduğunda:

"Yok efendim siz bilimsel değilsiniz." demek zaten pek kaale alınacak bir ifade değildir...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Peki, bu konuda bir yanlış anlaşılma olabilir, kusura bakmayın...

 

Bence bu bir çok konuda var ama neyse !

 

2+2=4 üzerine bir yorum yapamayız...

 

2 tane elma olan sepete, 2 tane daha elma atarız, hepsini sayarız ve 4 olur, demekki ortada mutlak bir gerçeklik var !

 

Sizce tavrınız bilimsel mi?

 

üremek için dişi ve erkeğe ihtiyaç vardır, siz başka yol biliyor musunuz ?

 

Küçük bir kısmını kapsamıyor söylediklerim...

İnsanlığın eser ve kalıntı bırakabildiği tüm dönemleri kapsıyor...

 

İlgili sorulara cevap vermediniz !

 

 

O ilk dönemlere ait yorumları, insanlığın diğer süreçlerdeki devinimlerine ve kültürlenmesine bakarak temel bir fikir yürüterek yapabiliriz, o kadar...

Bu fikir genel olarak doğru kabul edilebilir...

 

Bende diyorumki, fikirlerimizi mutlak gerçeklik diye aktarmamamız gerekir (bu da bir fikir)

 

Fikirler kanıt değildir.

 

 

Ve İnsanlığın eser ve kalıntı bırakabildiği dönemlerle ilgili olan tespitleri verdim, bunlara göre:

"Ensest hiçbir toplumda benimsenmemiş ve normal görülmemiştir. Yaşam biçimi ya da kültür olarak yaşatılmamıştır..."

 

Bu bir fikirdir, incelenecek bir veri yoktur, kalıntıları inceleyerek genel bir kanı oluşturamayız tüm insanlık tarihine dair.

 

Biz burada, ensest ilişkinin, bilime göre bir ahlaksızlık olamayacağını anlatmaya çalışıyoruz. Bilimsel olarak düşünürsek, üreme için kadın ve erkeğe ihtiyaç vardır kesin olan budur. Toplumların ensesti terketmesi (tam olarak değil) sosyolojik süreçlerine bağlı olabilir.

 

saygılar

Gönderi tarihi:

İletişim bitse de konu bitmiyor. Ben bu kadar kendini tekrar eden ve yararsız bir inada dönüşen bir tartışma görmedim. Hayır yani, konunun temelinde çok ama çok kesin olan bir genetik sakınca olmasa, genetik bilimi bunu hiçbir şüphe götürmez biçimde, hem de nedenlerini, teorisini açıklayarak ortaya koymamış olsa, ayrıntıları, etik yönünü filan tartışmanın bir anlamı olacak.

 

Katılımcılara önerim: Tez sahibince: “Bilimsel temeli varmış, genetik sakıncalar ortaya çıkıyormuş” denmediği sürece tartışma yapılmaması. Aksi halde bu konuyu gereksiz ayrıntılarda sürdürmek, havanda su dövmekten başka bir anlam ifade etmeyecek.

Gönderi tarihi:

Dine inanmayanların bile zihinlerinde dini dogmaların egemenliğini sürdürdüğünü görüyorum. O zaman bu, dine bilinçli bir karşı çıkma değil, "inadına karşı çıkma" tavrı haline geliyor.

 

Evrim açısından, bir yerlerde bir şekilde bir erkek bir dişi iki kuyruksuz primat nasıl olduysa insana dönüşmüş, bunlardan da insan nesli olmuş diye bir şey yok. Bu, aniden olan bir olay değil, bir süreç. Evrim dallanarak bir çok insan türü oluşmuş. Bu sırada evrim dallanmaya, başka kuyruksuz primat türleri de oluşmaya devam etmiş: Goril, şempanze, orangutan, bonobo... İnsan türleri de ayrılmış, bir araya gelmiş, yeniden ayrılmış, savaşmış, rekabet etmiş... Bir sürü süreçler işlemiş. İnsan türleri arasındaki rekabet her zaman çok keskin olmuş. Gorillerle şempanzeler paylaşmayı bilmişler, ama insan türleri bunu yapmamış. Nerde farklı iki insan türü karşılaşmış, genellikle bir taraf bir tarafı yok etmiş. Avuçiçi sert ve keskin obsidiyenden (volkanik camsı taş) baltalar kullanıyorlardı ve kavgalar ölümle sonuçlanıyordu. (İnsan kendini bildi bileli savaşıyor.) Son yok olan farklı tür, Neandarthaller. Bunlar bizden daha iri ve güçlü idiler. Çeneleri geniş, alınları dar ve kaş kemerleri çok kalındı. Görünüşleri kaba ve hatta belki biraz korkunçtu. Olasılıkla türümüzde büyük bir savunma güdüsü ve nefret uyandırıyorlardı. Fakat bizim atalarımızda olmayan bir özellikleri daha var olduğu düşünülüyor: Kış uykusuna yatıyor olabilirlerdi. Bu nedenle onları atalarımız kış uykularındayken yok etmiş olabilirler. Böylece yeryüzünde tek insan türü olarak türümüz kaldı. En çok merak edilen fakat kesin sonuca ulaştırılamayan konu: Genetiğimizde hiç Naendarthal geni var mı? Bunu çözemiyoruz. Tahmin: Olması gerek. Bu insanların durmadan aralıksız savaştıkları, ama hiç sevişmedikleri düşünülemez. (Hippy düşün tarzı mutlaka ki o zaman da varmıştır.) Yani sadece iki insanın, bir ademle bir havvanın değil, çok karmaşık bir genetiğin devamıyız. Bunu bir havva bir adem düzeyine indirmek, doğanın hiç yapmamış olduğu bir düzeye indirgemek olur. Doğa en az milyar yıldır genetiği çeşitlendirme yönünde çalışıyor. Tekdüze genetikler elenip yok oluyor.

 

Neandartallerin yokoluşu hakkında başka teoriler de var. İklim değişikliklerine dayanıklı olmadıkları, veya mutasyon geçiren bir virüse bağışıklık geliştiremedikleri... gibi. Fakat onlar varlardı, ölülerini gömüyor ve mezarlara tören yapıyorlardı. Kalıntıları inceleniyor. Basit de olsa bir kültürleri vardı. Bir dilleri olup olmadığı bilinemiyor. Olasılıkla basit bir dil konuşuyorlardı. Yazıları tabii ki yoktu. Resim yapabiliyorlardı.

 

Şöyle söyleyeyim: Türümüzün dünyada tek insan türü olarak yaşadığı geçmiş, 35 bin yılla sınırlı. Fakat insan türlerinin geçmişi en son bulgularla 7 milyon yıla kadar kadar uzatılabiliyor. Daha öncesindeki kuyruksuz primatların ne derece insan kabul edilebilecekleri tartışmalı. Fakat iki ayak üzerinde yürüme genelgeçer bir kriter olarak kabul ediliyor, bunu da her fosilden net anlamak mümkün olmuyor...

Gönderi tarihi:
Dine inanmayanların bile zihinlerinde dini dogmaların egemenliğini sürdürdüğünü görüyorum. O zaman bu, dine bilinçli bir karşı çıkma değil, "inadına karşı çıkma" tavrı haline geliyor.

 

Din nedir?

Bir değişmez olduğu sanılan kesin doğrular külliyatıdır.

Bu doğruları kimse sorgulayamaz. Bu doğrular sorgulanmadan kabullenilir.

Bu doğrulara karşı gelmek, sorgulamak suçtur, günahtır.

Bu doğruları herkesin benimsemesini ister.

Bu doğruları benimsemeyenlerin suçlu olduklarını, günahkar olduklarını, sapık olduklarını ileri sürer.

 

Ben veya benim gibi düşünen insanlar dinlere neden karşı çıkar?

Dinlere karşı çıkmamızın nedeni, Arap kökenli, Yahudi kökenli, Batı kökenli, 14 asır öncesinin ürünü olması, 50 yıl öncesinin ürünü olması veya başka bir kültürün ürünü olması değildir.

Dinlere karşı çıkmamızın nedeni "kendi doğrularını evrensel doğrular olarak satmaya kalkarak, bu doğruları kabullenmeyen insanları suçlu, sapık, yoldan çıkmış görme" anlayışının ürünü olmalarıdır.

Biz, "kimsenin kendi doğrularını başkalarına dayatma hakkı yoktur" ilkesinden hareket ettiğimiz için dinlere/ideolojilere karşı çıkarız.

Yoksa, ne bir adamın ineği kutsal sayıp onun önünde diz çökmesi, ne de başka bir adamın bir meteoriti cennet taşı diye öpmesi, ona tapınması bizi ilgilendirir.

 

Dine karşı çıkarken hareket noktası "kimsenin kendi doğrularını başkalarına dayatma hakkı yoktur" ilkesinden hareket etmeyen kişiler, farkında olmadan kendileri de dini dogmalarla hareket etmektedirler. Zira yapmaya çalıştıkları şey Arap Çöllerinin Doğruları yerine, kendi doğrularını evrensel doğrular diye dayatmaktan ibarettir.

 

Aslolan şey, bir dine veya ideolojiye karşı çıkarken kullandığınız kıstastır.

Benim ve benim gibi düşünen insanların kullandığı kıstas, inat, dini dogma veya başka birşey değil, "kimsenin kendi doğrularını başkalarına dayatma hakkı yoktur" ilkesidir.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Dine karşı çıkarken hareket noktası "kimsenin kendi doğrularını başkalarına dayatma hakkı yoktur" ilkesinden hareket etmeyen kişiler, farkında olmadan kendileri de dini dogmalarla hareket etmektedirler. Zira yapmaya çalıştıkları şey Arap Çöllerinin Doğruları yerine, kendi doğrularını evrensel doğrular diye dayatmaktan ibarettir.

 

Anlamak ve kabullenmek istemediğinz şey de bizim gibi bilime inanan insanların kendi doğrularını evrensel olarak değil, bilimsel gerçeklikleri, bilimin kendisini evrensel olarak sunduğumuzdur.

 

Hurafe diye karşı çıktığınız ve evrensel olmadığını düşündüğünüz teorilerinizin aslında bilimsel gerçeklere dayandığını defalarca gösterdik. Ama kabul etmiyorsunuz. Bu işin çözümü, işin erbabı ile konuşmak sanırım. Bu yüzden de en sonunda bir bilim adamına danışacak ve hurafe sandığınız şeylerin ne kadar da bilimsel gerçeklere dayandığını bir de onların ağzından ileteceğim...

 

Ne hazindir ki, "din gibi dogmatik yaklaşımlara karşı çıkma" işi ile "bilimsel gerçeklikleri kabul etme" işini birbirine karıştırıyor ve bilimin kendisine haksızlık ediyorsunuz. Bunu eşcinsellik örneğinizde ve ensest ilişki örneğinizde açıkça gördük. Hatta daha ileri gidip, ensest ilişkiyi hoşgören bir tanecik toplum örneği gösteremezken, her toplumda normal olarak karşımız çıkan ve çıkabilecek potansiyele sahip SAPKINLIKLARI, toplumsal değermiş gibi gösterdiniz. Bu, aslında, toplumsal değer yargıları ile toplumlarda başgösteren sapkınlıkları ayırt edilemediğinin ve hatta evrenselliğin ne olduğunu görememenin bir sonucu olsa gerek.

 

Tekrar söylüyorum:

Din gibi hurafi dogmatik yaklaşımlara ve bunların dayatılmasına karşı çıkacağım derken bilimsel yoldan uzaklaşmak, sandığınız gibi bilimcilerin dini söylemlerde bulunduğunu değil; bunu yapan insanların bilimsellikten uzaklaşıp savrularak temeli olmayan iddialarda bulunmasına yol açar... Temeli olmayan iddialara örnek ise bu tartışmanın ortaya çıkmasına sebep olan ensest ilişki yasağı, eşcinsellik ve eşini paylaşmak gibi kavramların hurafe olduğunun sanılmasıdır.

 

Oysa biz, bilime inanarak, öncelikle eşcinselliğin bir bozukluk/anormallik olduğunu gösterdik; diğer taraftan ise ensest ilişki yasağının tüm toplumlarda yasaklandığını, bu yasağın ise yine bilimsel gözlemlere dayalı olduğunu ve her iki örneğin de tamamen bilimsel açıklamalarının mevcut olduğunu bağıra bağıra gösterdik...

 

Bu nedenle benim gözümde tartışma bitmiştir...

 

Bitmedi diyen arkadaşlar, öncelikle eşcinselliğin normal bir tercih olabileceğini; daha sonra ensest yasağını edinmemiş bir toplum örneğini gösterecekler ki, yanıldığımızı ispat edip tartışmayı devam ettirerek tezlerinin yaşadığını göstersinler... Yoksa yukarıda örneğini gördüğümüz gibi:

 

Birinci adımda "din dogmadır" diyerek;

 

ikinci adımda "bilimsel gerçekleri evrensel diye yutturmak dini bakış açısıdır"

 

gibisinden yine temelsiz bir iddiada bulunmak haklı çıkmak pahasına karşındakini karalamadır...

 

Kaldı ki, biz kendi doğrularımızı değil, bilimin öğrettiklerini savunmaktayız! Bu "sizin köyünüzün doğruları" diyerek basite indirgediğiniz kurallar yüyıllar boyu bilimin süzgecinden geçmiş evrensel olgulardır.

 

Bu nedenle, bana kalırsa tezinizi yeniden gözden geçirerek iddialarınızı geri çekiniz. Bize değil, bilime haksızlık etmemek adına...

Gönderi tarihi:

Konuya dinler perspektifinden değilde yüce dinimiz İslamiyet penceresinden bakmaya çalışıcam.

 

 

Bir değişmez olduğu sanılan kesin doğrular külliyatıdır.

Bu doğruları kimse sorgulayamaz. Bu doğrular sorgulanmadan kabullenilir.

Bu doğrulara karşı gelmek, sorgulamak suçtur, günahtır.

 

Evet değişmez olduğuna iman edilen kesin ve mutlak hükümler içerir.Ancak burada iman kelimesine dikkatinizi çekmek istiyorum.

Zira iman inanmışlıktır, inanmadan da iman edilemez.İnanmak içinse kalben ve aklen tatmin olmak gereklidir.

dolayısıyle sorgulanabilir.

Bu suç değildir, tersi düşünülemez.

Sorgulamak aynı zamanda bilinir kılmak için gerekldir,

Hem mümkünmüdür ki bir din sorgulanmaksızın kitleler tarafından kabul edilmiş olsun.

 

Burda kastım annesi ve babası ndan gördüğü üzere davranan insanlar elbette değildir, burda da yine İslami referansla iki iman türünden söz edilebilir.

Bunlar Tahkiki Iman ve Taklidi İman dır.

Muteber olan tahkiki imandır ki adı üzerinde imanın tahkik edilmesidir.

 

 

Allah'a olan inancını sorgulamamış bir bireyin hakiki bir inanmışlık içinde olabilmesi mümkünmüdür sizce?

 

Hem sizce sırf içgüdüsel olarak bir inanmışlık mümkünmüdür

 

Bana göre mümkün değildir, kalpleri ancak Allah Teala bilebilir elbette cok fazla da birşey denemez bu hususta ancak, sırf ilim adamının mürekkebiyle şehidin kanını eşdeğer saymakla bile İslamiyetin akla verdiği önem izah edilebilir.

 

Sorgulayan, sorularına samimiyetle cevaplar arayan bir insanın Allah'a olan yakınlığı ile taklidi diye nitelendirebileceğimiz insanın sevgi hissi hiç bir olurmu?

 

Daha rabbini tanımıyor ki sevebilsin.

 

 

Saygılarımla.

Gönderi tarihi:

"Dünya güneşten küçük olup, onun etrafında dönmektedir" denmesi ne kadar dayatmaysa, akrabalık derecesi yükseldikçe genetik olumsuzluk riskinin artacağının söylenmesi de o kadar dayatmadır.

 

"Bilimsel temeli olmayan hurafe" tezi geri çekilmedikçe, ne söylense, tartışma nereye çekilmek istense boşuna. Bu şekilde yol alamaz, ancak polemik yaparız. Eğer ben hiç bir genetik sakınca gösterememiş olsam, özür diler, tartışmadan çekilirdim. Aynı erdemi herkesten beklemek hakkımdır...

Gönderi tarihi:
Konuya dinler perspektifinden değilde yüce dinimiz İslamiyet penceresinden bakmaya çalışıcam.

 

 

 

 

Evet değişmez olduğuna iman edilen kesin ve mutlak hükümler içerir.Ancak burada iman kelimesine dikkatinizi çekmek istiyorum.

Zira iman inanmışlıktır, inanmadan da iman edilemez.İnanmak içinse kalben ve aklen tatmin olmak gereklidir.

dolayısıyle sorgulanabilir.

Bu suç değildir, tersi düşünülemez.

Sorgulamak aynı zamanda bilinir kılmak için gerekldir,

Hem mümkünmüdür ki bir din sorgulanmaksızın kitleler tarafından kabul edilmiş olsun.

 

Burda kastım annesi ve babası ndan gördüğü üzere davranan insanlar elbette değildir, burda da yine İslami referansla iki iman türünden söz edilebilir.

Bunlar Tahkiki Iman ve Taklidi İman dır.

Muteber olan tahkiki imandır ki adı üzerinde imanın tahkik edilmesidir.

 

 

Allah'a olan inancını sorgulamamış bir bireyin hakiki bir inanmışlık içinde olabilmesi mümkünmüdür sizce?

 

Hem sizce sırf içgüdüsel olarak bir inanmışlık mümkünmüdür

 

Bana göre mümkün değildir, kalpleri ancak Allah Teala bilebilir elbette cok fazla da birşey denemez bu hususta ancak, sırf ilim adamının mürekkebiyle şehidin kanını eşdeğer saymakla bile İslamiyetin akla verdiği önem izah edilebilir.

 

Sorgulayan, sorularına samimiyetle cevaplar arayan bir insanın Allah'a olan yakınlığı ile taklidi diye nitelendirebileceğimiz insanın sevgi hissi hiç bir olurmu?

 

Daha rabbini tanımıyor ki sevebilsin.

 

 

Saygılarımla.

 

Sevgili Selenge ;

Bu gibi { Ahlak a Rağmen Bilim, Ahlakı Yok Saymak pahasına yinede Bilim.} Konulara; girerek hiç vakit kaybetmemen adına derim ki ;

 

İstersen hiç Tenezzül Etme. Ayrıca ; O Mukaddes İslamiyet penceresinden ENSEST bataklığına hiç Bakma bence.

Bırak bu konuda fikir yürütenler, kendilerini göstersinler. İnsanlık Nedir..? Ensest Nedir..? Ortaya koysunlar. Kendi Seçimleridir. Saygı Duyarız.

 

Ama bize Yakışmaz. Kendi irademizle böyle bir konuya dahil olamayız. Adına Bilimsellik dense de; Biz bu Bilim den Nasipsiziz. Vesselam.

 

Şimdiler de, Psikanaliz in Atası olan Freud un birçok Kitab ı nın, Avrupa ve Amerika da kaç Üniversitede yasaklandığını bizler Biliyoruz , Görüyoruz.

 

Ama tabii ki; Cumhuriyet döneminden bu güne, Avrupa nın terk ettiklerini Almak, Kopyalamak Bizim Bilimselciler için neredeyse bir Şeref olmuştur.

 

Bu konuda sorulabilecek soruları yanıtlamak tabii ki Vazifemiz dir, Fakat hariçten bizzat Görüş Beyan etmek Gereksiz ve belki de Sakıncalıdır.

Bence Herkes Kendi İşini Yapmalıdır, ve zaten Yapmaktalardır.

 

 

Saygılarımla. Doğan Gülbudak

Gönderi tarihi:
"Dünya güneşten küçük olup, onun etrafında dönmektedir" denmesi ne kadar dayatmaysa, akrabalık derecesi yükseldikçe genetik olumsuzluk riskinin artacağının söylenmesi de o kadar dayatmadır.

 

"Bilimsel temeli olmayan hurafe" tezi geri çekilmedikçe, ne söylense, tartışma nereye çekilmek istense boşuna. Bu şekilde yol alamaz, ancak polemik yaparız. Eğer ben hiç bir genetik sakınca gösterememiş olsam, özür diler, tartışmadan çekilirdim. Aynı erdemi herkesten beklemek hakkımdır...

 

üstad ben birşey anlamadım bu yazıdan?

Gönderi tarihi:

Herkesten özür diliyorum, sayın demirefenin yanlışlıkla ilgili mesajı bıraktığını sanmıştım biran için, yanlışlık bendeymiş..

Gönderi tarihi:
Anlamak ve kabullenmek istemediğinz şey de bizim gibi bilime inanan insanların kendi doğrularını evrensel olarak değil, bilimsel gerçeklikleri, bilimin kendisini evrensel olarak sunduğumuzdur.

 

Tartışmamız da buradan çıkmadı mı zaten.

Bilimsel gerçek sandığın şey sadece bir toplumsal yargı.

Ensestin sınırlarının toplumdan topluma değişmesi de bunun toplumsal bir yargı olduğunu gösteriyor.

 

Ayrıca, "ensetin yaygın olduğu bir toplum gmösteremediniz" çarpıtrmasından vazgeç. Romalıların nüfus kaydı tuttuğu dönemde Mısır'da ensestin yaygın olduğu Wikipedia'da yazıyor.

 

Eğer ben hiç bir genetik sakınca gösterememiş olsam, özür diler, tartışmadan çekilirdim. Aynı erdemi herkesten beklemek hakkımdır...

 

Yine başa döndük...

 

Doğurganlık yaşını geçmiş kardeşler arasındaki cinsel ilişkinin genetik sakıncasını göster bana. Özür dileyeyim senden.

Tezinizin çuvalladığı noktalardan birincisi burasıdır.

 

İkincisi ise, genetik risk olması, o eylemin sapıklık olarak tanımlanmasını gerektirmez. 35 yaş üstü kadınların çocuk edinmeleri, hele hele 40 yaş üstü kadınların çocuk edibmeleri, çok büyük genetik sorunlara yolaçar. Down sendromu neredeyse kaçınılmaz hale gelir. Genetik risk var diye, 40 yaş üstü kadınların çocuk sahibi olmasına da mı ahlaksızlık, sapıklık diyeceksiniz?

 

Bu, aslında, toplumsal değer yargıları ile toplumlarda başgösteren sapkınlıkları ayırt edilemediğinin ve hatta evrenselliğin ne olduğunu görememenin bir sonucu olsa gerek.

 

Adı üstünde: Toplumsal değer yargısı. Toplumda başgösteren sapkınlık. Bunun daha neresinin açıklamasını yapayım ki. Kendi ifadelerin.

Bilimsel gerçek değil. Toplumsal yargı.

Bilimsel verilerle, toplumsal değerleri ayırın, derim sadece.

 

Din gibi hurafi dogmatik yaklaşımlara ve bunların dayatılmasına karşı çıkacağım derken bilimsel yoldan uzaklaşmak, sandığınız gibi bilimcilerin dini söylemlerde bulunduğunu değil; bunu yapan insanların bilimsellikten uzaklaşıp savrularak temeli olmayan iddialarda bulunmasına yol açar... Temeli olmayan iddialara örnek ise bu tartışmanın ortaya çıkmasına sebep olan ensest ilişki yasağı, eşcinsellik ve eşini paylaşmak gibi kavramların hurafe olduğunun sanılmasıdır.

 

Tartışma sayfalardır devam ediyor. Herkes dönüp okuyabilir.

Yanıldığınız nokta şurasıdır: Kendi değer yargılarınızın bilimsel/evrensel olduğunu sanmak.

 

Kaldı ki, biz kendi doğrularımızı değil, bilimin öğrettiklerini savunmaktayız! Bu "sizin köyünüzün doğruları" diyerek basite indirgediğiniz kurallar yüyıllar boyu bilimin süzgecinden geçmiş evrensel olgulardır.

 

 

Yine aynı hata.

Yanıldığınız nokta şurasıdır: Kendi değer yargılarınızın bilimsel/evrensel olduğunu sanmak.

 

Bu nedenle, bana kalırsa tezinizi yeniden gözden geçirerek iddialarınızı geri çekiniz. Bize değil, bilime haksızlık etmemek adına..

 

Ben de aynı şeyi tavsiye ediyorum.

Kendi değer yargılarınızı bilimsel gerçek diye piyasaya sürerek, bilime haksızlık ediyorsunuz.

 

Saygılar.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.