Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

 

21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirileri

 

 

Şair arkadaşlarımızın önerisiyle, burada olduğu gibi, dünyanın birçok başka yerinde de dilin, özellikle de şiirin iletişim gücüne inananların kutlamaya hazırlandıkları bir bahar günü bugün. Kimileri parklarda, kimileri toplantı salonlarında, kimileri de sevdikleriyle kendi aralarında şiir okuyarak, şiir üstüne söyleşerek, şiir konusunda düşünerek kutlayacaklar bugünü. Şiirin insan acısını, sevincini, öfkesini ve akla gelmeyen daha nice duygularını nasıl dile getirdiğini yeniden hatırlayacaklar.Kimileri Boğaz'ın iki yakasını donatan erguvanlara bakarak yapacak bunu, kimileri nerdeyse yanı başımızda patlayan bombaların eşliğinde, çığlıklar arasında, barut kokusu içinde. Bir yandan ezenleri, ezilenleri, öbür yandan geceleri, yıldızları, kokuları, tepeden tırnağa çiçek açmış ağaçlarıyla insanı deli eden bu dünyayı düşünerek katılacak bu kutlamaya. Şiirin yaşanan her şeyi beş duyumuzla canlandırarak (görerek, işiterek, koklayarak, tadarak, dokunarak) algılamamızı sağlayan bir duyarlık kaynağı olduğunu, bize duygularımızla düşünmeyi, düşüncelerimizle duymayı öğrettiğini hatırlatacak Dünya Şiir Günü kutlamaları. Özgürlük ve dayanışma özlemi içinde, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamaya bir çağrı olduğunu düşünecekler şiirin. Yalnızca Edirne'den Ardahan'a kadar değil, Çin'den Peru'ya kadar uzanan bir umutla...

Cevat Çapan / 2007

 

line3.gif

 

ŞİİR NEREYE

Yaradır şiir; sözcüklerin gizli, aykırı ve yasak buluşmasının yol açtığı. Öyle bir yara ki sızısından, dünyanın dönerkenki çıkardığı ses bile etkilenir. Sonsuza dokunmak, imkânsızla buluşmak iyileştirebilir ancak onu. Her seferinde öte gerçekleri uyandırmaya kalkışması, verili olanı sorguya alması bundan. Sözcüklerin ona dar gelmesi de.Üşür, kentler yağmalandıkçaAteş aldıkça silahlarMuhalif bir soruya dönüşür sonra. Doğayla sevgili yakınlığı kuran, kendinin bir benzerini, itaat etmeyen ve emretmeyen birini arayan ozanın sorusu olur. İnsanın yarımlığına dokunmak için hiç açılmamış kapılarını zorlar sözcüklerin. Ve derin susmalardan, kanamalardan, anlamlı boşluklardan ve söylenmemişliklerden süzülüp “dünyaya nereden gidilir” diye seslenir. Bilinçli bir bilinçsizliğin içinden konuşur hep. Fakat bilincindedir muhalifliğinin. Ve hiçbir muhalif onun kadar muhalifliğinin farkında bile değildir belki de. Tanımlara sığmazlığı, hizaya sokulamazlığı, tuhaflığı, içtenliği, aykırılığı, öfkesi, kural tanımazlığı, uzlaşmazlığı nsana ve dünyaya karşı olmasındandır; insandan ve dünyadan yana olmasından…Öteki ellerini kullanÖteki sesinle çık sokağaDiye uyarır insanı. Şiir, artık uzaklara hazırlıktır. Ve yolculuğa dönüşmüştür böylece. Çünkü bir mümkündedir aklı. Tasarlanmayan hayata bir türlü sığamaz, sığdırılamaz. Ortak aklın insanı sıradanlaştıran ortak egemenliği dışında bir yerde kendini yakalamaya çalışan ozandan başkası dayanamaz bu yolculuğa. Çünkü sadece ozan, önünde duran onlarca, yüzlerce sözcüğü iteleyerek, onların içinden yüreğine teyellenen, kalemine ilişen birkaçıyla yarattığı tufan sonucu, el değmemiş duyarlıklara, yaşanmamış aşklara, kurulmamış dünyalara tanık edebilir bizi; geçmişin ve sonranın derinliklerinden elde ettiği imgelerle şimdinin bilgisine taşıyabilir.Yol yüründükçe, söz de yontula yontula azalır. Görünürde olmayan görünür olmaya başlar. Yüreklenir arka çıkılmamış düşünceler. Gelişmiş insan, yaşanır ülke ve barış içinde dünya düşleri kuran ozan, düşlerinin peşindedir aynı zamanda. Çünkü gelecek beklenen bir şey değil, yapılan ve yaratılan bir şeydir onun için. Bu durumu;Öteki gözümle gördüm gerçeğiŞaşakaldı iki gözümDiye duyurur bize. Bütün zamanların sanığı olarak gösterilir, olsun. Onun için önemli olan, hayatı üst bir hayata, anlamı üst bir anlama taşımaktır. Bir hayli zorlanmıştır dilin sınırları. Susmalar bile dile dönüşmüştür artık. Hayat nerede eksikse şiir de oradadır. Ancak, kor ateşte ele geçmeyen ve ressamın tuvaline bir türlü taşıyamadığı renk gibidir. Yetinmez anlamla. Açıları arasında sonsuzluklar bulunan bir düşgendir çünkü.Ne yapsanız, nasıl söyleseniz her tanımda eksik kalır. Ve hep ulaşılmazlıkla besler kendini. İsteyen; gece şafağa, tomurcuk meyveye, sevinç öpücüğe ve korku güvene dönüşürken görebilir onu. Aşkın önünde diz çökenler ve sevgilinin karşısında hiçbir şey olmayan ve onunla sonsuzca eşitlenenler… Bütün hayatlardan devşirdiği bir hayatla, birkaç yıldız ötede bir düşte konaklayan ve düşlerin de gerçeğin sınırlarına alınmasını isteyen ozanın, varlığından sıkıntı duymayacağı ikinci bir dünyadır artık.Şiir sayesinde kendisini keşfeden, yeteneklerinin, cesaretinin ve özgürlüklerinin sınırlarına ulaşan ozana, söylenecek bir şey mi kaldı?Ey ozan, sözcüklere daldır yüzünü, şiirden daha derin bir deniz var mı?

Hayrettin GEÇKİN / 21 MART 2007 KOU DÜNYA ŞİİR GÜNÜ BİLDİRİSİ

 

line3.gif

 

Şiir, yaşamın gizemli bir ırmağıdır, gerisin geriye de akabilen bir ırmak. Yüreklere doğru aktıkça, sevdalar, umutlar, özlemler çiçeklenir. Bu ırmaktan yoğunlaşan duygular, sözcük bulutlarını gül yağmuruna dönüştürür., düşler evrenine kapılar açar, köprüler kurar.Şiir, bir sestir, yaşam denen kristal kürenin içinde, boyun eğmez karanlığın hançerine. Aydınlıkta solunan güneş rengi dizelerde hasretler tüter barış üstüne. Bilincin koyağındaki çırpınışlarda şiir sessizce kırar hüznün kabuğunu.Şiir, sevgiyi emekten süzmek, gizli güzellikleri bularak yeniden yaratmaktır. Gerçeğin ne fotoğrafı, ne de doğanın kopyasıdır. O, nesnel gerçeğin güzelliklerden süzülen öznel bir yansımasıdır. Ne gökte, ne de yerdedir. İnsan olan, insan kokan her yer mekânıdır şiirin. Şiir ne karın doyurur, ne de kasaları doldurur. Ama yürek yelkenlerini şişirir ardına dek. Çünkü insan yüreği her zaman açtır, her zaman güzelliğin büyüsüne gereksinme duyar. Sözün en tatlı özü olan şiir, ekmek ve su gibi kutsal bir ihtiyaçtır. Şiir, sevdanın, haklı bir kavganın, zaferle biten bir çabanın adıdır. Özlemin kardeşidir. Bir çocuğun gülüşü, bir bebeğin ağlayışıdır. Bir yaprağın suya düşüşü, bir martı kanadının denize vuruşudur. Toprağı öpen yağmurun, rüzgârda uçuşan karın kokusudur.Şiir gelip de çalınca kapıları, açmak gerek yürek evinin kapısını, ta ardına kadar. O, yaz güneşini emmiş ballı bir yaban üzümüdür. Heybesi şiir dolu olan, bir sevgi yolcusudur. İçinde çağıltılı bir ırmak akar. Şiiri bir giysi gibi sırtına geçirenlere, pencereler açılır tan yerinin en kıvamındaki renkten. Bu pencereden, toprağın insan sıcağında nasıl mayalandığını görürüz. Ormanlar, dağlar kanatlanıverir. Kuşlar, yeni bir mavi çizer göğe.Şiir, balta girmemiş ormanların yeşil gülüşüdür. Bir ceylanın hızlı kaçışıdır. Azgın bir çağlayanın yüksek tepelerden dökülüşüdür. Alabalıkların soğuk dağ sularında yüzüşüdür. Gökte parlayan ayın, dağların arkasından yükselen güneşin, denizin sularında oynaşan altın ışıkların, yeşil çimenler içinde fışkıran bin bir çeşit çiçeğin sevilme isteğidir şiir.Kısacası, şiir kavuşmanın tadı, ayrılmanın acısıdır. Güzellik işçisi olan ozanın en derin sanatıdır. Sözün damıtılmasıdır.

Ali Ziya Çamur / 2007

line3.gif

 

ne mutlu şiir okuyana ve sevene!..şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır. şiir şimşektir,yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir. şiiri, yani yıldırımı hiçbir siper-isaika durduramaz. şiir korkunçtur, güzeldir. hiçbir kapı, hiçbir duvarönünde duramaz. kapı tunçtan, demirden, çelikten de olsa önünde duramaz.şiir yürür, ezer geçer. şiir her şeyden, herkesten daha güçlü, dahayıldırıcıdır. şiir sınır tanımaz, ne kral tanır, ne imparator. şiir cengizhan 'dan da, sezar 'dan da, hitler 'den de, büyük iskender 'den de büyüktür.şiirin yürüdüğü yolun bitimi yoktur. şiir sonsuzluğa gider, sonsuzluktangelir. şiir hiçbir güce boyun eğmez. en güçlüden daha güçlü, en güzeldendaha da güzeldir. eşsizdir, bir benzeri daha olmamıştır ve olmayacaktır da.şiir bütün dillerden başka, bambaşka bir dille konuşur. ama onun dilini,söylediğini herkes ama herkes anlar. şiiri hiçbir güç tutsak edemez. altında, pırlanta da, elmas da şiirden değerli değildir; olmamıştır,olmayacaktır. şiir dilsizleri konuşturur, sağırların kulaklarını açar. şiirbuluttur, yağmurdur, gökyüzüdür. şiirin arkadaşları, dostları vardır. enyakın dostu bilimdir. sonra musiki ve resim gelir. şiirde müzik de vardır,resim de, yontu da. mimar sinan 'la da dosttur, darwin, einstein 'la da.şiir gelecektir, umuttur, özlemdir, mutluluk ve güzelliktir.şiirden en zalim, en gaddar, en acımasız krallar, imparatorlar bile çekinir,korkar. şiir ölümü bilmez, şiir yaşamdır. şiir muştu, sevinç ve mutluluktur.şiir kötümserlik bilmez, tanımaz. iyimserdir, cömerttir ve gençtir,delikanlıdır. yakışıklıdır şiir.şiir sonsuzluk gibi en güzel kokar; güllerden de, karanfillerden,zambaklardan da güzel. şiir deniz gibidir. nasıl denizi kimse anlatamazsaşiir de tıpkı öyledir. homeros, dante, shakespeare şiiri anlatmak için büyükçaba harcadılar ama şiiri deniz gibi tam anlamıyla kimse, hiç kimseanlatamadı.deniz gibi, o da yalnız kendi anlatır kendini. şiir sevgilidir, şiiryazandan iyi koca olmaz. iyi baba, iyi oğul, iyi kız da olmaz belki ama iyiarkadaş, iyi dost, iyi kardeş olur. şiir sevgilidir dedik ve hep sevgilikalmıştır ve kalacaktır.şiir ne tanker, ne şilep, ne gemidir. şiir yelkenlidir. bir korsanyelkenlisidir. hayduttur şiir. şiir aldatmaz, çalıp çırpmaz. doğrulukturşiir. emektir, alın teridir. şiir inatçıdır, hırçındır ve hep ama hep yürürgider. şiir durmaz ve durdurulamaz. şiire ne boyunduruk, ne tasma takılır.şiir zincire vurulamaz. şiire kelepçe takılamaz. şiir özgürdür, özgürlüktür.şiir zalimlere, alçaklara, namussuzlara meydan okur. onun gücü en güçlüyeboyun eğdirir. engel tanımaz. engelleri yıkar ve ezer geçer. şiirölümsüzdür. şiir olmasa, sevdalılar söyleyecek söz bulamaz; o zaman sevdada, aşk da olamaz. insanoğlu yok olur. şiirdir insanoğlunu sürekli kılan.anaların şefkati, babaların güveni, çocukların kıvancıdır. şiiri anlatmayaçalıştım ama ne gezer. önce söylediğim gibi şiiri, deniz gibi kendi, yalnızkendi anlatır. yaşasın şiir. yıkılsın diktatörler, krallar, asiller,emperyalistler. şiir zaten onları hep ama hep yıktı ve hep yıkacaktır. nemutlu şiir yazan, şiir okuyan, şiir sevene. ötesi yok.

Arif Damar / 2006

line3.gif

 

21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi Şiirler, nereden geldiği belli olmayan, tanımı yapılamayan, bütünyaşamımızı etkileyen boyutları evrence süren o ateşböcekleridir. Şiiryazan sözcüklerin "yeri" vardır. Bu yerler sandığımızdan büyüktür.Yanyana geldiklerinde eski ya da yeni yeryüzlerini ulaştırırlar bize. Şiir yazan sözcüklerin şiir yazmayan sözcüklerden nasılayrıldıklarını yazar, düşüncelerindeki boyutla sezebilir. Bu ayrımıyaparken neyin şiir olduğunu, neyin olmadığını kişisel varlığının oandaki soluk almasıyla anlar. Şiirler yerlerini birbirlerine katarlarken bir başarıya daulaşırlar. Yazın evrenindeki genel yeri genişletmiş olurlar. Bugünbir Rus Edebiyatı, bir Fransız, bir İngiliz Edebiyatı alanları varsabu kazanç, o ülkeler şiirlerinin kazandıkları, bize kazandırdıklarıözel yerlerle oluşmuştur. "Yer" sözcüğünün üzerinde duruyorum, "ses" demek istemiyorumburada. "İm" demek istemiyorum. "İmin Yürüyüşü" adlı yapıtımdasöyledim bunları. "Yer" sözcüğüyle anlatmak istediğim komik biralandır. O ateşböceklerinin alanıdır. Kozmik alanların şiirlerdenoluşmuş yaratılar olduğunu da hepinize duyurmak isterim. Çeviri olayı, bütün yönleriyle anlaşılmamıştır. Bir dildeki biryapıtın dile dönüştürülmesi ne yazık ki çeviri gerçeğinin tek örneğisayılmıştır. Dilden dile aktarma, çeviri gerçeğinin belki de milyardabiridir ya da dışındadır. Burada anlatmak istediğimiz gerçek çeviridir. "Gökyüzü"nün "yeryüzü"ne çevirisi bugüne dek yaşanan tekçeviridir. Çeviri birbirini yaratırken evrenin ta kendisisayılmalıdır. Oluşum dediğimiz olay, doğadaki gizin açıklanmasıdır.İlk patlamaların bize getirdiği eylem, bir sözün çevirisinden başkane? Daha önceki yaşama, vardığı söylemi, başka bir söylemedönüştürürken, yaptığı eylem çeviridir. Yüzyılların binyıllara,binyılların sayısız uzaklara ulaşması bir elle uzandığımız, ötekielle tuttuğumuz tek yazıdır. Bu tek yazı insan varlıklarına ulaşırkençiviye benzemiş olabilir. Adına hiyeroglif denebilir, adına papirüsdenebilir. Unutulmamalıdır ki bütün bunlar insan usunun çevirieylemini gözler önüne serer. Şiir, günü geleceğe çevirirken öylesine zenginleşir ki telefonderler ona, gramafon derler ona, radyo, televizyon, bilgisayar,internet derler ona, yine de bütün gücünü dile getiremezler. Şiirin bütün özdeklerde görünümü başka başkadır. Kuşun sesindegörünen odur, maviliği sese dönüştürmüştür. Demirin ateşte dövülürkenkıpkırmızı olması odur; dışarı çıkmayı kırmızıya dönüştürmüştür.Yaşlı bilginin avuçlarındaki harfler odur; evreni umudadönüştürmüştür. Gelin olan kızın ilk gecesi odur; ipeği sevişmeyedönüştürmüştür. Birbirimize yakınlığımız odur; ekmeği özgürlüğedönüştürmüştür. Duyuyor musunuz şimdi? Duyuyor musunuz, burada sizi banadönüştürmüştür.

Fazıl Hüsnü Dağlarca / 2001

line3.gif

 

pix.gif

 

Gönderi tarihi:

21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi

Perşembe 13 Mar,2008 AHMET OKTAY

ŞİİR: “DİLİN İÇİNDEKİ YABANCI DİL”

 

Şiirin iç çekişinde ya da haykırışında duyduğumuz, varlığın ve

varoluşun sesidir. Eğer şiir, en derin metafizik kaygıları olduğu

kadar, en güncel politik istekleri de dile getirebiliyorsa, bu ; hem

toplumsal etkinliğimize hem de tinsel beklentilerimize ait

oluşundandır.

 

Şiiri bir biçim sanatı olarak tasarlamak ya da tanımlamak, onu bir

içerik sanatı olarak da tanımlamaktır. Biçimi olmayan hiçbir öz ve

vice versa; özü olmayan biçim yoktur. Sadece ilişkiler ve karşıtlıklar

vardır şiirde. Evet’le hayır arasında diyalektik bir gidiş geliş,

Şiir budur.

 

Şiirsel imge, tam da Hegelci/Marksçı anlamda, karşıtların birliği ve

çözülüşüdür. Tam da bu yüzden, şiirden hem her şey, yani tinsel ve

toplumsal yaşamımızın olumlu ve olumsuz ögeleriyle dolmuş bütünlüklü

görünümünü dillendirmesini hem de hiçbir şey olmamasını, yani

göndergesiz bir söylem kurmasını bekleriz.

 

Ama son kertede şiir, Pindaros’tan bu yana, toplumsala gömülüdür

(socially embedded) ve toplumsal olarak düzenlenmiştir (socially

regulated).

 

Şiir, belirsizlikle doludur. Şair, başladığı bir şiir hakkında bir ön

düşünceye sahip olsa bile, şiirinin bütününün ne olacağını bilmez.

Şiir, bir yerde bilinçdışı ile bağlantılıdır. İrish Murdoch, şiirin

“doymak bilmez her yerde oluşundan” söz eder. Evet, her yerdedir

şiir.

 

Şiirsel dil, sınırları iyice belirgin bir şey’in ya da bir duyumun,

betimi değil, bir haline geliş’in dilidir. Deleuze/Guattari ikilisinin

sözleriyle, şiir “dilin içindeki yabancı dildir”

 

Şiir, en uzlaşmacı göründüğü noktada bile, yabanıl ve hayırlayıcı

olmayı başarır. Verili gerçekle yetinmeyiş, şairin başkaldırıcı

gücünün besleyici toprağıdır. Şiirin düzeni, son kertede bir

düzensizliği ima eder.

 

Küresel kapitalizm imgeler alanını, yani sanatsal alanı da

sömürgeleştirmiş bulunuyor. Ama şiiri halâ sömürgeleştiremedi ve Pazar

Ekonomisi’ne eklemleyemedi. Magazinel edebiyat basını, şiiri halâ

manşet yapamıyor ve ayağa düşüremiyor. Nietzsche “çekiçle felsefe

yapmaktan” söz etmişti.

 

Şair, halâ çekiçle yazabiliyor.

Gönderi tarihi:

Tüm şiir sevenlerin şiir günü kutlu olsun...:) Şiir kalplerin sebil çeşmesidir,bir kişiye ait değildir ve içtikçe içesiniz gelir...Bana şiiri sevdiren şair Ümit Yaşar OĞUZCAN'dır...ALLAH rahmet eylesin...Şiirlerinde hep kendimi bulmuşumdur...

 

ÖLÜM GELMİŞSE

 

Bitmişse

Kızıllığını avuç avuç içtiğimiz şafaklar

Öğleler,ikindiler çoktan geçmişse

Bir akşamüstü garipliği

Sarmışsa her yeri

Güneş devrilmiş

Renkler solmuş

Sesler kesilmişse

Son kuşlar da geçip gitmişlerse ufuktan

Ve çiçekler

Bükmüşse boyunlarını dalgın dalgın

Bil ki ölüm saati gelmiştir

Senden uzak,kendimden uzak

Tüm umutlardan ve her şeyden uzak

Ben ölmüşümdür uzaklarda bir yerde

Gövdesini kurtların oyduğu

Bir ağaç gibi devrilmişimdir

O anı sen bileceksin herkesten önce

Herkesten iyi sen anlayacaksın

Çaresizliğini,yıkılmışlığını

Sevdiğin adamın

Ve seni nasıl sevdiğini

Duyacaksın derinden derine

Belli belirsiz

Bir gölge düşecek gözlerine

Fakat ağlamıyacaksın,ağlayamıyacaksın

Sen tek gelinim,nazlım,bebeğim

Kadersizim sen

Gülerken ağlayanım,ağlarken gülenim

Varlığım,nedenim,alınyazım benim

Elbette ağlamayacaksın

Çünkü sonsuzluklar

Sonsuz sevenler içindir

Çünkü ölüm sevmeyi ve ölmeyi bilenler içindir...

 

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Gönderi tarihi:

Deepblue sana cok teşekkür etmek istiyorum, hatırladığın, hatırlatığın ve paylaşımların için.. :clover: diyorum ya iyi ki varsın ..

 

Herzaman severek okuduğum şairin şiirini paylaşmışsın Erbay :) ayrıca sana da teşekkürler

 

Evet Tüm Şiir Sevenlerin Şiir Günü Kutlu Olsun Arkadaşlar... :clover:

 

Yazabilirmisin

 

 

bir şiir yazabilirmisin, diller ' de dolaşan

dolaşdıkca eserin, notalar da bir nağme olan

o nağme ki rüzgar gibi esen, esintisi diyar diyar dolaşan

dolaşdığı her yerde bırakacağı iz, hep aynı olan.

 

 

yazabilirmisin söyle

 

 

bir şiir yazabilirmisin, tüm acıları tek tek dille getiren

okuyan ve dinleyenlerin, yanlız benmi düşüncesini yok ettiren

düşünceler her birimizi bilinmezlere götürse de, haykırısların duyulduğu

yankılarının her yerde, hep aynı olduğunu

 

 

yazabilirmisin söyle

 

 

bir şiir yazabilirmisin, kelimelere cümle olan

onca yazılmış cümlelere, bir anlam kazandıran

renklerin ahengini, tek kalemin ile gösterebilen

birbirlerini anlayamaz olan dillere, eserin olsun anlatabilen

 

 

yazabilirimisin söyle

06.08.2007/birce

 

Saygılar

Gönderi tarihi:

Ben de sevdiğim bir şiirle katılmak istiyorum bu güzel başlığa :)

 

Tüm şiir severlerin şiir günü kutlu olsun :clover: (gerçi biraz geciktim ama :sweatingbullets: )

 

Gün doğmadan

Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola

Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında

İçinde bir iş görmenin saadeti

Gideceksin

Gideceksin iri pınarların çalkantısında

Balıklar çıkacak yoluna karşıcı

Sevineceksin

Ağları silkeledikçe

Deniz gelecek eline pul pul

Ruhları sustuğu vakit martıların

Kayalıklarındaki mezarlarında

Birden

Bir kıyamettir kopacak ufuklarda

Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin

Bayramlık seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi

Gelin alayı, teller, duvaklar, donanmalar mı

Heeeey

Ne duruyorsun be at kendini denize

Geride bekleyenin varmış aldırma

Görmüyor musun her yanda hürriyet

Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol

Git gidebildiğin yere

 

Orhan Veli KANIK

Gönderi tarihi:

Merhaba Değerli Dostlar,

 

Atalar, “mart ayı dert ayı” derler. Bu sözdeki toplumsal hikmeti bir yana bıraksak da sosyalistler için mart ayı hem acıların, hem sevinçlerin ayıdır. 12 Mart faşist darbesi, 12 Mart Gazi mahallesi katliamı, 16 Mart Beyazıt katliamı, gene 16 Mart Halepçe katliamı ve 30 Mart Kızıldere.............

 

Tüm bunlara karşın, gene acıların içinde süzülen ama umudun ve direnişin adı olan üç önemli gün de Mart ayı içinde doruklaşır. 8 Mart Uluslar arası Emekçi Kadınlar Günü 18 Mart Paris Komünü ve 21 Mart Newroz..... 21 Mart’ın yüklendiği bir önemli gün daha vardır. Afrikalıların kanları pahasına direnişleriyle kazanılan Güney Afrikadaki ırkçı aparthead yasalarını parçalayan Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü. Mart ayı, sanatsal iki önemli günü de içinde barındırır: 21 Mart Dünya Şiir Günü, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü...

 

Her 21 Martta bir şaire bir bildiri yazdırılır. Gelin bu yılın bildirisini biz yazalım. İçbükey, mızmız, pısırık şiire karşı yükselen bizim sesimiz olsun bu bildiri de:

 

Şiir; insanoğlunun hiç durmayan iyiyi, güzeli, doğruyu arayışını gösterir. Bağlı olduğu dilin çiçeğini, ulusun özünü verir. Dilimlenen yaşamın her renginden, her kokusundan, her düşünce ve duygusundan tat almalı, sınır tanımadan büyümelidir şiir. Octavia PAZ, “Şiirlerden bir hayat yaratmaktansa, hayatın kendisini şiire dönüştürmek daha iyi olmaz mı?” derken bu anlamda şiirin yaşamla ilişkisini ortaya koymaktadır. Bu açıdan şiirin olanaklarından da yararlanarak şiirin yaşamla ilişkisini ve iç içe oluşunu açalım:

 

Şiir, bayrak olur sevgiye, dalgalanır âşıkların dudaklarında.

 

Şiir, al benekli bir uçurtmadır, kelebek gibi, fırfırlanır okuyanların yüreklerinde.

 

Şiir, fırtınalı gecelerde bir balıkçı barınağı; güneşli havalarda yüreklerde patlayan bir sevda sağanağı!

 

Şiir, bir yılkı atı, atlatıvermiş boranı, kışı; çiçeğe kesen ovalarda karşılıyor baharı.

 

Şiir, güneşte demlenmiş dostluk gibi; sarp kayaları dönüştürür gül bahçesine.

 

Şiir, zamanı un ufak eder, erirken nice güzeller, güzellikler umursamaz yüzyılları.

 

Şiir, sazın tellerini yoklayan bir tezene; ustasının elinde akar ezgilene ezgilene...

 

Şiir, sevdalı tellerde gezer, dil dil açar çiçeklenir; öter sazın yüreğinde gül gül açar biçimlenir. dudaklardan su tadında yüreklere akıverir.

 

Şiir, yürek tezgâhında dokunmuş bir kilim rengârenk, tepeden tırnağa ezgi ve âhenk...

 

Şiir, karanlıkları yaran yakut saplı bir bıçak, geceyi gündüz eden sevgi şimşeği; yanar döner, gül ışıklı bir havaî fişeği.

 

Şiir, bir güvercin gibi konar sevenlerin yüreğine, bir şahan gibi iner zalimin tepesine!

 

Şiir, bir çağladır zemheride çiçeğe kesen, karların arasından baharı karşılayan bir kardelen!

 

 

 

Gerçek şiir, gerçek dünyanın şiiridir, çünkü bu zafere ulaşabilmesi için uğrayacağı değişikliklerin öğeleri bu dünyanın içindedir. Gerçek şiir, iyiliğin şiiridir; yeryüzündeki bütün insanlarla birlikte bireyciliği, yenecek, gene bütün insanlarla birlikte karanlıkları ve toplumsal baskıyı yenecek olan şiirdir. Gerçek şiir, insanın iç gücünün, umudunun ışığıdır.

 

Karartmayacağız bu ışıkları. Bu ışıklardan yarınların şafağını tutuşturacağız. :clover:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

CEYHUN ATUF KANSU’YU 30. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANIYORUZ...

 

Cumhuriyet sonrası Türk şiirinin “halkçı” dallarının en gürüdür Ceyhun Atuf Kansu. Babası ve amcası, Cumhuriyet yönetiminin üst düzey yöneticileri olmasına karşın, Tıp Fakültesini bitirdikten sonra çocuk hastalıkları dalında uzmanlaştı. Arkadaşları bol paralı hastane ve muayenehane peşine düşerken, o kendi isteğiyle Turhal Şeker Fabrikasına atandı. Burada Ankara’daki elit ortamın dışında gerçek Anadolu’yu, Anadolu insanını tanıdı... 17 Mart 1978’de Ankara’da aramızdan ayrıldı.

 

Olgunlaşmış bir şiirle kuşağının önde gelen temsilcileri arasında yerini aldı. Bu dönemdeki şiirlerinde toplumsal sorunlara ağırlık verdi. Halk dilinden, halk söyleyişlerinden geniş biçimde yararlanarak, halkın özlemlerini, sevinçlerini, acılarını ve yaşama savaşımını coşkulu bir söyleyişle dile getirdi. Şiirlerinin kaynağını hoşgörü, insanlık sevgisi, ulusal bağımsızlık ve doğa oluşturdu. Ama 1940 sosyalist gerçekçileri gibi atılgan değil, düzenle barışık gerçekçiliği benimsedi. Buna karşın, İkinci Yeni’nin dil deformasyonlarını da benimsemedi. Bir çağcıl türkü söyleminde yazdı. Cemal Süreya, bir yazısında, onun şiire bakışını şöyle dile getirir: “Hayatın zenginlikleriyle bugünkü anlayışı besleyebilecek bir insan sevgisiyle şiir yazar. Şiirleri hiç bir zaman didaktik olmamıştır; söylev çekmez, insan manzaraları verir, halk albümüne fotoğraflar toplar, gerçeği tespit eden ufak ufak ve sayışız tutanaklar düzenler. Yine de son siralarda tarihle fazla ilgilenişi, fikrin önemini arttırmıştır mısralarında."

 

TUTUKLAMAYIN OZANLARI

 

Bir ozanı tutuklamak

Tutuklamaktır ana dilini

Gökyüzünü yoksunlamak Türkçeden

Kırmaktır en taze dalı su yürürken

 

Bir ozanı tutuklamak

Tutuklamaktır ana sözcüğünü

Dili büyüten güneşli kapı önlerinde

Konuşurken gelen geçenle

 

Bir ozanı tutuklamak

Tutuklamaktır yaşamın pınarını

Bir ulusun yağmurlarını biriktiren

Ve akıtan zamanın dağ eteğinden

 

Bir ozanı tutuklamak

Nisan başlangıcında bir daldan

Üreyen bir gül haberini

Dondurmaktır ve sürdürmektir zemheriyi

 

Ozanı tutuklayan toplum, tutuklar kendisini

Bir büyük hapishanedir artık orası

Devlet adamı da tutukludur orda bir bakıma

Muş ovasında ot biçen bir köylüyü de.. :clover: CEYHUN ATUF KANSU

 

 

 

 

Geç oldu ama herşeyi 1 güne sıgdıyrmanın hep karşısında olmuşumdur....Yüreginize emeginiz sağlık.........

Gönderi tarihi:
Deepblue sana cok teşekkür etmek istiyorum, hatırladığın, hatırlatığın ve paylaşımların için.. :clover: diyorum ya iyi ki varsın ..

 

Herzaman severek okuduğum şairin şiirini paylaşmışsın Erbay :) ayrıca sana da teşekkürler

 

Evet Tüm Şiir Sevenlerin Şiir Günü Kutlu Olsun Arkadaşlar... :clover:

 

Yazabilirmisin

 

 

bir şiir yazabilirmisin, diller ' de dolaşan

dolaşdıkca eserin, notalar da bir nağme olan

o nağme ki rüzgar gibi esen, esintisi diyar diyar dolaşan

dolaşdığı her yerde bırakacağı iz, hep aynı olan.

 

 

yazabilirmisin söyle

 

 

bir şiir yazabilirmisin, tüm acıları tek tek dille getiren

okuyan ve dinleyenlerin, yanlız benmi düşüncesini yok ettiren

düşünceler her birimizi bilinmezlere götürse de, haykırısların duyulduğu

yankılarının her yerde, hep aynı olduğunu

 

 

yazabilirmisin söyle

 

 

bir şiir yazabilirmisin, kelimelere cümle olan

onca yazılmış cümlelere, bir anlam kazandıran

renklerin ahengini, tek kalemin ile gösterebilen

birbirlerini anlayamaz olan dillere, eserin olsun anlatabilen

 

 

yazabilirimisin söyle

06.08.2007/birce

 

Saygılar

 

Katkilarinizdan dolayi bende sizlere tesekkur ederim.

Gönderi tarihi:

Edebi türler içerisinde insanı en çok etkileyen anlatım şiirdir..

Şiir hem düşünceleri ifadede hemde duyguları coşturma özelliği ile ruhumuza doping etkisi yapmaya devam ediyor.Herkes şiir yazabilir ama herkes şair olamaz..

Bir şiirkolik olarak Türk şiir klasiklerinden ilk aklıma gelen Faruk Nafız'ın Han Duvarları yazarın kendi hayatından bir kesit olan bu şiiri muhteşem bir eser,buram buram tarih kokan bir eser..

Oldum olası bu tarz şiirler beni çok etkilemiştir.Bir insanın yaşadıklarını ve duygularını onunla birlikte hissetmeye çalışmak üstelik eski zamanlara bir yolculukla...

 

 

HAN DUVARLARI

 

 

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,

Bir dakika araba yerinde durakladı.

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...

Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,

Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...

Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,

Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,

Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

 

Ellerim takılırken rüzgârların saçına

Asıldı arabamız bir dağın yamacına.

Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,

Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!

Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,

Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar

Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.

Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.

Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.

Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince

Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.

Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.

Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.

Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.

Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,

Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,

Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.

Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan

Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,

Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...

Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine

Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.

 

Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;

Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.

Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,

Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:

Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,

Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.

Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri

Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.

Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya

Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.

Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,

Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.

Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,

Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.

Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı

Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.

Gitgide birer ayet gibi derinleştiler

Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...

Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,

Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;

Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,

Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

 

Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,

Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken

Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;

Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.

Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa

Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

 

"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan

Baba ocağından yar kucağından

Bir çiçek dermeden sevgi bağından

Huduttan hududa atılmışım ben"

 

Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...

Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.

Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!

Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;

Araya gitti diye içlenme baharına,

Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

 

Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,

Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.

Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri

Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.

Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,

Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...

Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,

Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.

Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,

İki dağ ortasında boğulan bir geçide.

Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden

Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:

Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,

Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.

Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,

Burada son fırtına son dalı kırıyordu...

Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,

Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.

Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;

Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...

Gönlümde can verirken köye varmak emeli

Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"

Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana

Biz menzile vararak atları çektik hana.

 

Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş

Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.

Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,

Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...

Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,

Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.

Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,

Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

 

"Gönlümü çekse de yârin hayali

Aşmaya kudretim yetmez cibali

Yolcuyum bir kuru yaprak misali

Rüzgârın önüne katılmışım ben"

 

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,

Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...

Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde

Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.

Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,

Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,

Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

 

"Garibim namıma Kerem diyorlar

Aslı'mı el almış haram diyorlar

Hastayım derdime verem diyorlar

Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"

 

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,

Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.

Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!

Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!

Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,

Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

 

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:

"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"

Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,

Dedi:

"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

 

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,

Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...

Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

 

Aradan yıllar geçti işte o günden beri

Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.

Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,

Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..

 

 

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Gönderi tarihi:

denizlerin en güzel en derin yeri ... yine harika bir başlık açmışsın ,teşekküler sana ... bende sevdigim bir şiiri göndermek istedim ;)

Ihlamur Çiçek Açtığı Zaman

 

Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü

Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü

Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü

Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana

Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana

-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

 

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden

Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden

Bebekler hayta hayta yürümeden

Geleceğim diyorum, geleceğim sana

Ne olur kesin bir takvim sorma bana

-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

 

Beklesen de olur, beklemesen de

Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende

Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde

Hangi ses yürekten çağırır beni sana

Geleceğim diyorum, takvim sorma bana

-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

 

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi

Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi

Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?

Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana

Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana

-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

 

Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden

Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben

Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden

Gemileri yaksalar da geleceğim sana

On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana

-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

 

Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif

Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız

Ey benim alfabemdeki kadîm Elif

Ne güzellik, ne de tat var baharsız

Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana

Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana

-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

 

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan

Kimseye uğramam ben sana uğramadan

Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana

Takvim sorup hudut çizdirme bana

Ben sana çiçeklerle geleceğim

-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

 

 

Bahattin Karakoç

 

Gönderi tarihi:
denizlerin en güzel en derin yeri ... yine harika bir başlık açmışsın ,teşekküler sana ... bende sevdigim bir şiiri göndermek istedim ;)

Ihlamur Çiçek Açtığı Zaman

.

..

..

 

Tesekkurler deniz kizim :clover::clover:

Gönderi tarihi:

ÖZLEDİM SENİ..

özledim seni...

ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.

beynimi uyuşturuyor özlemin...

çok sık birlikte olmasak bile

benimle olduğunu bilmenin

bunca zamandır içimi ısıttığını

yeni yeni anlıyorum

Yokluğun,

Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp

mütemadiyen bir boşluğa

Sabahları seni okşayarak başlamaları

aksamları her isi bir kenara koyup

seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;

oynaşmalarımızı,

yürüyüşlerimizi,

sevimli haşarılığını,

çocuksu küskünlüğünü...

Nasılda serttin başkalarına karşı

beni savunurken;

ve ne kadar yumuşak

bir çift kısık gözle kendini

ellerimin okşayışına bırakırken

Gitmeni asla istemediğim halde

buna mecbur olduğunu görmek

ve sana bunları söylemeden

''git artık'' demek

''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk

kavuşacaksın mutluluğa''

demek sana nede zor

seni görmemek ve belki yıllar sonra

karsılaştığımızda

bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...

yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....

 

Can Yücel

Gönderi tarihi:

BES SATIRLA

 

Annelerin ninnilerinden

spikerin okuduğu habere kadar,

yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,

anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,

anlamak gideni ve gelmekte olanı.

 

Nazım Hikmet Ran … 1946

***

 

 

BIR AYRILIS HIKAYESI

 

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,

ama nasıl,

avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp

parmaklarımı kanatarak

kırasıya

çıldırasıya...

 

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,

ama nasıl,

kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,

yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,

yüzde hudutsuz kere yüz...

 

Kadın erkeğe dedi ki:

-Baktım

dudağımla, yüreğimle, kafamla;

severek, korkarak, eğilerek,

dudağına, yüreğine, kafana.

Simdi ne söylüyorsam

karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..

 

Ve ben artik

biliyorum:

Toprağın -

yüzü güneşli bir ana gibi -

en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..

 

Fakat neyleyim

saçlarım dolanmış

ölmekte olan parmaklarına

başımı kurtarmam kabil

değil!

 

Sen

yürümelisin,

yeni doğan çocuğun

gözlerine bakarak..

 

Sen

yürümelisin,

beni bırakarak...

 

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere...

Kapandı bir pencere...

AYRILDILAR...

 

Nazım Hikmet Ran

 

Gönderi tarihi:

Kinim var karanlığa

Daralır içim

Hüzündür, işkencedir

Bana, sana, halkıma

Birileri ustaca

Engel olur, göz diker

Hakkın olan umuda

Kinim var karanlığa

Yok olur bir bir

Kaybolur düşler gerçekler

Sürükler şansızlığa

Yaşam işte

Hakkın var

Neşeye, huzura

Beklersin

Bir gün kardeş olacak insanlar

Bitecek kin, nefret, düşmanlıklar

Dağılacak karanlıklar

İşte o zaman mutluluklar

Sürecek sonsuzluğa

Ve aydınlığa…

 

-maraba-

Gönderi tarihi:

Duru bir su

İçmek ister

Sadece içmek

Doyduğunda huzur bulur

Uyumak ister

Sadece uyumak

Uyuduğunda rüya görür

Uçmak ister

Sadece uçmak

Ayakları yerden kesilir

Uykudadır

Sadece uykuda

Uyandığında vazgeçer

Bitsin ister

Sadece bitsin

Biter

Sadece biter

Öteye geçmek ister

Sadece öte

Geçemez

Gerçeğe düşer

Sadece gerçeğe

 

Birisi

Sadece birisi

 

...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.