Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"SERBEST PİYASA" DENİLEN ŞEY ASLINDA NEDİR?


SeDatsan

Önerilen İletiler

:excl: Piyasa.. Kuşkusuz “serbest piyasa”…

Mali piyasalar.. Para piyasası.. Döviz piyasası.. Menkul kıymet piyasası.. Günümüzde en gözde piyasalar bunlar. Ticari piyasalar zaten öteden beri biliniyor ve işlevsel. Ama, para (kredi, faiz), yabancı para (döviz) ve borsa (menkul kıymet ya da değerli kağıt) gibi yönleri, bileşenleri ya da “altbaşlıkları” ile sermaye piyasası ya da bağlantıları içinde tüm yönlerini belirtmek üzere sermaye piyasaları; bilinen anlamıyla piyasayı –ticari içerikli piyasa– çoktan ikinci plana itmiş bulunuyor.

 

Değişimin gerçekleşmesinin, şu ya da bu görünümüyle “değerleri” ile çakışmak üzere, kuşkusuz içinde toplumsal emek içerilmiş toplumsal ürünlerin ancak birbirleri ile ilişkileri içinde ve birbirleri karşısında fiyatlanmalarını düzenleyen “mekanizma” olarak piyasa; sadece meta ve sermaye ilişkilerinin değil ama tüm toplumsal ilişkilerin oluşma “merkezi” vurgusuyla çoktan kutsallık katına yüceltilmişti. Tüm toplumsal yaşamın, yalnızca ekonomik değil ama en insani yönleriyle bütün bir yaşamın hesabını piyasa tutuyordu. “Tanrı”nınki gibi niteliklere sahip olduğu varsayıldı! Her şeyi, toplumsal ve yaşamsal olanın bütününü, hiçbir sorumluluk üstlenmeksizin ama tam yetkiyle ve kendiliğinden belirliyordu. A. Smith ve D. Ricardo, zamanında, henüz gelişmenin dinamiği olarak hızla dünyaya yayılırken, kapitalizmle kopmaz bağını kurmuşlardı. Ama giderek “öncesiz ve sonrasızlığa” kavuşturuldu; kapitalizme özgülüğü de unutturuldu. Kimi “tarihin sonu” diyerek sonrasızlığını yüceltti, kimi dünyanın kuruluşunu bile payasalarla açıklamaya girişti. Ticaretin kökleri kuşkusuz çok eskilerdeydi. Gorbaçov’a yaklaşan günlerde, aslında epey daha öncelerinden, “piyasa sosyalizmi”ne dair icadlarda bile bulunuldu.

 

İlk kez, feodal parçalanmışlığın ticaretin gelişmesi önüne çıkarmakta olduğu engeller karşısında önem kazandı ve takip ederek İngiliz sanayi kapitalizminin sömürgelerden toparladığı hammaddeleri işleyen bir “fabrika” işlevini yüklendiği atak döneminde, 1700’lerin ikinci yarısıyla 1800’lerin son çeyreğine gelinceye kadar doruk yaparak sömürge siyasetine bağlandı; onun önünü açmanın ilkesi kılındı. Kuşkusuz en başta kapitalist gelişmenin ilkesiydi. Feodal kısıtlamaların yanı sıra himayecilik ve gümrükler vb. yoluyla korumacılık karşısında “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” kendiliğindenliğinin yüceltisi olarak liberalizm, serbest ticaretin ve kuşkusuz onun mekanizması olarak serbest piyasanın kutsallaştırılması işlevini üstlendi. Hammadde ve mamül madde sevkiyatının, değişimin önünde engel olmamalıydı. Hakkını teslim etmek gerek: tüm kırıp dökmesine, sömürgelerin tüm zenginlik ve insan kaynaklarının talan edilmesine karşın, ilerletici, geliştirici bir rol oynadı; egemenliğini ilan ve kabul ettirdiği tarihsel koşullarda başka bir gelişme yolu da henüz olanaklı değildi.

 

İkinci “tarihsel” atılımını ise, geç bir dönemde ve bekleneceği gibi salt ideolojik biçimde, neoliberalizm adıyla, artık nesnel temelinin neredeyse bütünüyle ayağının altından kaydığı koşullarda, “demokrasi”, “barış”, “refah” gibi ezilenlerin yüreğini umutla doldurmaya ve aldatmaya temel sağlayacak “serbesti” unsuru olarak gündeme alındığı son 25-30 yıllık dönemde gerçekleştiriyor. Şimdi yine “serbest piyasa”nın önünde secdeye varmanın zorunluluğuna ilişkin teori ve uygulamalar moda. Sorunun aldatıcı yanının ötesinde, kuşkusuz yine bu aldatıcılığa bulanmış olarak, şimdi, sermaye hareketlerinin (akışkanlığının) önündeki tüm engellerin kaldırılması, sermaye ilişkilerinin, üretim, değişim (ve hatta dağıtımı da kapsayarak) gibi yönlerine ilişkin olarak tüm kısıtlayıcılıklardan kurtulması ihtiyacı, “serbest piyasa” yüceltisinin hareket noktası oluyor.

 

Kapitalizmin yüceltilmesinin ötesinde piyasa tapınması, şimdi artık tekellerin egemenliğine tapınmanın örtüsü durumundadır. Artık milyarla ifade edilebilen dünya işsizlerinin işgüçlerini kiralama “serbest pazarlığı”nı bile yapamadığı, “serbest piyasa”dan kendi paylarına düşebilen köleleşmeyi bile gerçekleştiremeyerek açlığın pençesine itildikleri koşullarda “serbesti” ya da “piyasa” adına günümüz kapitalizminin olumlanması tamamen aldatıcı içeriklidir.

 

Yüz yılı aşkındır bir başka toplumsal düzen bakımından olgunlaşmış, çürüme halindeki kapitalizm son aşamasını yaşamaktadır. Kapitalizm, tekelci kapitalizm biçimini almıştır. Bunun, piyasalar bakımından anlamı, artık sorunun, piyasa ve kapitalizmin olumlanması/olumlanmaması çerçevesinde ele alınmasının yetersizleşmesidir. Piyasa ve kapitalizm, her halükârda olumlanamaz; ancak günümüz kapitalizmi, tekelci kapitalizm, yeni bir toplumsal düzenin, sosyalizmin koşullarının olgunlaşmasıyla –konumuz açısından– aynı anlama gelmek üzere, tersi yüceltiye karşın, “piyasa”nın tabu olmaktan çıkması, “dokunulmazlığı”nın bizzat kapitalizmin kendi gelişmesiyle “delinmesi”, “sorumluluk” ve “yetkileri”nin budanmasıdır. Artık “serbest piyasa”, o her şeyi düzenleyici mekanizma olarak eski mutlak rolüne sahip değildir.

Tekeller ve mali sermayenin egemenliği, tekelci kapitalizm, birçok şey gibi “serbest rekabet” ve “serbest piyasa”yı da tahtından etmiştir.

 

Eskiden, 19. yüzyılda, piyasa yüceltisi, kapitalist patronları ve kapitalizmi, sömürü ve zorbalığı örtüleyen bir işlev görür, kapitalist egemenliği gizler; kötülük ve haksızlıkları soyut bir “piyasa”nın sorumluluğuna bağlayarak tek tek kapitalistleri ve kapitalizmi “kurtarıcı” rol oynardı. Suç, görünür olduğunda, ne somut kapitalistlerin ne de devletlerinin, kapitalist sistemin suçu olmazdı ya da “kör” piyasa egemenliği korkuluğu sallanarak boğuntuya getirilirdi. Kısaca, iyi zamanlarda “demokrasi”, “barış”, “refah” gibi talep ve özlemlerin ayrılmaz parçası ve temeli olarak gösterilen “serbest piyasa”, kapitalistlere, zor zamanlarında da, sömürü ve zorbalığıyla sistemlerini örtüleyen bir “günah keçisi” olarak hizmet ederdi.

 

Şimdi, günümüz tekelci kapitalizminde ise, “serbest piyasa” yine “demokrasi”, “barış” gibi hayallere temellik etmek üzere onlarla bir arada bir propagandif “değer” olarak kullanılmaya devam edilirken, örneğin demokrasi ile olan bağıntısını tümden yitirmiştir. Örtüleyici özelliği ise, artık tamamen tekelci büyük patronların, birkaç düzine tekelin egemenliğinin, mali sermaye hükümranlığının gizleyiciliği işlevine bürünmüştür. Artık “serbest piyasa” övgüsü ve onun üzerinden temellendirilen her görüş, başka şeylerin yanında, aldatıcıdır; ve tekellerin azgın sömürüsünü, mali sermaye egemenliğini ve yanlarına yenilerini katıp eskilerini ağırlaştırdığı kapitalizmin tüm çelişkilerini gizlemeye hizmet etmektedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet arkadaşlar.

EKONOMİ VE POLİTİKA, BİRBİRİNDEN AYRILAMAYACAK İKİ BİLİM DALI.

 

KAYNAKLARIN NİTELİĞİNİ, DAĞILIM ŞEKLİNİ VE SINIFSAL TERCİHLERİ BELİRLEYEN SİSTEM OLARAK EKONOMİ, AYNI ZAMANDA SİYASETİN DE TEMEL BELİRLEYİCİSİDİR.

 

Liberal Demokrasi-Serbest Piyasa Ekonomisini yani Kapitalizmi savunan arkadaşların, konuya ilişkin görüş ve eleştirilerini bekliyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

“Liberal çağdaşlaşma” süreci ve AB’cilik

Türkiye’nin “batılılaşma” diğer bir söyleyişle “çağdaşlaşma” serüveni, 18. yüzyıla kadar uzanır. Bu dönemde Avrupa ile baş edemeyen Osmanlı Devleti’nde, 16. ve 17. yüzyıllarda feodal toplumun çöküşü ile ilk burjuva toplumunun kuruluş döneminde gelişmiş olan Rönesans’ın etkisindeki Avrupa kurumlarını kendine mal etme yani, Avrupalılaşma, “batılılaşma” çabaları görülmeye başlamıştır. Ancak, bu çabaların yapısal dönüşüme yol açacak niteliğe bürünmesi, 1838’de İngiltere ve onu izleyen yıllarda diğer Avrupa ülkeleri ile yapılan ticaret sözleşmeleri ile birlikte olmuştur. İmzalanan bu sözleşmelerle birlikte Osmanlı Devleti, gerçekleştirdiği uyum yasalarıyla “liberal çağ” ile bütünleşmeye başlamıştır. “Liberal çağdaşlaşma” süreci, Cumhuriyet Türkiye’si yani, “çağdaş Türkiye” ile birlikte doruk noktasına ulaşmıştır.

 

Türkiye’nin “batılılaşma” serüveni esas olarak batıya iktisadi anlamda “uyumu” ifade etmektedir. Bu bağlamda, “batılılaşma” ya da “çağdaşlaşma” kavramları, kapitalist sistemin dönemsel koşullarına “uyum” anlamına gelmektedir. Cumhuriyet döneminde bazı aksaklık ve gecikmelerle de olsa bu “uyum” sürdürülmüştür. Cumhuriyet döneminin kapitalist sisteme bu “uyum” süreci büyük ölçüde askeri darbelerle gerçekleşmiştir.

 

“Demokrasi” bağlamında “batılılaşma” ya da “çağdaşlaşma” da yine “uyum” sağlanmaya çalışılan kapitalist sistemin dönemsel koşullarının gerektirdiği düzeyde şekillenmiştir. Örneğin, 27 Mayıs 1960 darbesi büyük ölçüde, sermaye ile emeğin görece uzlaşmasını öngören kapitalist sistemin içe dönük sermaye birikim sürecine “uyumunu” hedeflemiştir. Bu nedenle, 1961 Anayasası ve bu dönemdeki diğer yasal düzenlemeler, sosyal devleti ve sendikal özgürlükleri içeren dolayısı ile demokratik hak ve özgürlükleri geliştiren bir yapıdadır.

 

Buna karşılık 12 Eylül 1980 darbesi, 1970’lerin başında ortaya çıkan kriz karşısında kapitalist sistemde geçerli olan yeni liberal dönüşüm doğrultusunda oluşan sermaye birikim sürecinin öngördüğü koşulların hazırlanmasını hedeflemiştir. Yeni liberal dönüşüm süreci, sermaye ile emek arasındaki uzlaşmanın ortadan kaldırılarak, sermayenin üretim sürecinde ve dolayısı ile toplumsal ilişkilerde sermayenin tek taraflı egemenliğini öngörmektedir. Bu doğrultuda12 Eylül darbesi, fiili olarak ve yasal düzenlemeler ile sosyal devleti, emekçilerin sosyal ve demokratik haklarını ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Yani, 12 Eylül darbesi de özü itibarı ile Türkiye’nin kapitalist sistemin dönemsel koşullarına “uyumunu” amaçlayan, bu bağlamda da “batılılaşma”, “çağdaşlaşma” serüvenine de ters olmayan bir içeriğe sahiptir.

 

Bugün Türkiye’nin “batılılaşması”, “çağdaşlaşması” talebinde bulunanlar bunun Avrupa Birliği’ne uyum sağlanarak ve/veya üye olunarak gerçekleşeceği düşüncesini savunmaktadır. “Batılılaşma”, “çağdaşlaşma” kavramları kapitalist sistemin dönemsel koşullarına “uyum” olarak kabul edildiğinde bu düşünce son derece yerindedir. AB’nin gerek kendi içinde uyguladığı politikalar, gerekse tam üyelik için Türkiye’nin önüne sürdüğü koşullar tam da kapitalist sistemin bugün öngördüğü sermaye birikim sürecine uygundur.

 

Ancak, “batılılaşma”, “çağdaşlaşma” kavramlarının “demokrasi” ile özdeş tutulması ve AB’ye uyumun ya da üyeliğin Türkiye’de demokrasiyi ve refahı sağlayacağı söylemi son derece aldatıcıdır. Zira, kapitalist sistemin 12 Eylül darbesinin gerçekleşme nedeni de olan sosyal devleti ortadan kaldıran, emeği baskı altına alarak daha fazla sömürmeyi hedefleyen koşulları bugün de sürmektedir. Bu nedenle, AB ya da IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlarla gerçekleşecek “uyum” süreci, Türkiye’ye demokrasi getirmek bir tarafa, emekçilerin elindeki mevcut hakları da alarak, yoksulluğu ve anti-demokratik yapıyı daha da derinleştirecektir.

 

Sözün özü: Tarih, emekçilerin demokrasi ve özgürlük içerisinde yaşanılabilir bir dünya özleminin, “batılılaşma”, “çağdaşlaşma” gibi süslü kavramlar arkasından yürütülen ve esas olarak kapitalist sistemle bütünleşmeyi içeren süreçlerde gerçekleştiremeyeceğini göstermiştir. Bu özlemin gerçekleşmesinin emekçilerin öz güçleri ile yürütecekleri mücadeleler ile gerçekleştirilebileceği, yine o tarihin tozlu sayfaları arasında mevcuttur. Bugün emekçilerin yapması gereken, o mücadele azmini tarihin tozlu sayfalarının arasından çıkartıp yaşatmaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.