Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Mehmet Ali Birand yaziyor - "KÜRT SORUNUNU BU NOKTAYA BİZ GETİRMİŞİZ"


Taner Bayram

Önerilen İletiler

KÜRT SORUNUNU BU NOKTAYA BİZ GETİRMİŞİZ

 

Can Dündar ve Rıdvan Akar Milliyet'te çok çarpıcı bir yazı dizisine başladılar. Kitap olarak da hazırladıkları Ecevit ve Gizli Arşivi yazı dizisinden görüyoruz ki Kürt Sorunu ya da bu bölgede devletin “bölücülük” olarak tanımladığı sorun bundan 47 yıl önce de devleti yönetenleri meşgul ediyormuş. O yıllarda DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) içinde kurulan ve asker ve bürokratlardan oluşan “Doğu Grubu”na göre bölge halkının devlete daha sıkı bağlanması halinde “Vatan bütünlüğü korunabilirdi.” Aksi halde tehlike büyüktü.

 

Peki bölge halkını devlete bağlamak için ne yapılmalıydı?

 

Politika Dairesi Başkanı Kurmay Albay Haşim Tosun imzasıyla hazırlanan 1961 tarihli raporda, şu önlemler önerilmiş:

 

- Kürtlerin asimile edilmesi.

- Bölgede “kendilerini Kürt sananlar”ın nüfus yapısı içindeki yoğunluğunun azaltılması için Karadeniz sahillerindeki fazla nüfusla, memleket dışından gelen Türkleri bu bölgeye yerleştirmek.

- Türkiye'de kendilerini Kürt sananlarla İran ve Irak'taki Kürtlerin irtibatını kesmek.

- Doğu ve Batı Anadolu'daki personel kadrosunda bölge halkından olan işçiler için kontenjan ayırmak.

- Kız ve erkek misyoner yetiştirilmesi ve bunun için özel mekanizma kurulması... Bölge halkından kabiliyetli ve küçükten asimile edilen gençlere yüksek tahsil imkanları sağlanması...

- Doğuya, kendilerini Kürt sananlardan vali, kaymakam, hâkim, jandarma subayı, astsubay, öğretmen, memur gönderilmesi...

 

Rapor devletin bu sorunu son derece yüzeysel gördüğünü ve iyi anlayamadığını ortaya koyuyor. Nitekim Dündar ve Akar'ın yayınladığı 1974 tarihli bir başka MGK belgesinde ise, bu defa MGK'nın 1961'de hazırlanan rapordaki önerilerin hayata geçirilmemesinden kaynaklanan rahatsızlık dile getiriliyor. Oysa o yıllarda ne terör ne de PKK vardı.

 

Ama bu raporlardan anlıyoruz ki başından beri bu konuya politikacılar eğilmek istememişler ve işi askerin denetimine bırakmışlar. Kürt Sorunu denilen olgu asker ve bürokratların elinde kalmış. Onlar da bu olayı Kürtlerin asimilasyonu olarak görmüşler. Sonuçta, gelinen noktanın, biraz cehalet, biraz vurdumduymazlık ve Türkiye'yi yönetenlerin büyük oranda “Kürt kökenli vatandaşlarımızı insan yerine koymamalarından” kaynaklandığı anlaşılıyor.

 

Bedelini ise hem Türkler hem de Kürtler hala ödüyorlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kürt kökenlileri Türk kökenliler insan yerine koymamış öyle mi?

Nerede, ne zaman, nasıl?

Bir Türk olarak benim aldığım Kürdün alamadığı hak nedir? İnsan yerine konulmadıkları için mi büyük şehirlerde yaşayanları en zengin mahallelerde lüks içinde yaşamaktalar?

Artık kabak tadı vermeye başladı bu saçmalık...

 

Mehmet Ali Birand kim, o konunun uzmanı mı? Bu adamın ne olduğunu bilmesek size katılırdık ama ne yazık ki biliyoruz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kürt kökenlileri Türk kökenliler insan yerine koymamış öyle mi?

Nerede, ne zaman, nasıl?

Bir Türk olarak benim aldığım Kürdün alamadığı hak nedir? İnsan yerine konulmadıkları için mi büyük şehirlerde yaşayanları en zengin mahallelerde lüks içinde yaşamaktalar?

Artık kabak tadı vermeye başladı bu saçmalık...

 

Mehmet Ali Birand kim, o konunun uzmanı mı? Bu adamın ne olduğunu bilmesek size katılırdık ama ne yazık ki biliyoruz...

Kardesim siz inkar etmeye devam edin kardesim. Kurtce hizmetn erelerde veriliyor bu ulkede? Kurtce haberler hangi kanallarda yayinlaniyor Ingilizce ya da Almanca gibi? Kurtce dil egitimi nerede hangi okullarda veriliyor? Kurt tarihi nerede ogretiliyor kurt cocuklarina?

 

Neden 5 6 yil oncesine kadar kurtce konusmak yasakti? Verin cevabiniz varsa. ****

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kürtçe yayına, eğitime, kürt tarihine ihtiyacınız mı var?

Neden bu ısrar?

Siz İngilizce ve Almanca dünyaca kabul görmüş ve resmi diller arasında olan dillerdir bunları bilmiyor musunuz?

Örneğin kürtçenin bir dil değil daha çok lehçe olduğu varsayılır çünkü kronolojisini yapmak imkansızdır... bir kaç dilin karışıp harmanlandığı hatta pek çok yörede farklı olan bir lehçe... siz önce dünyaya dilinizi resmen kabul ettirin, tarihinizide kürt bilim adamları, tarihçiler araştırsınlar (tabi varsa)

 

dilinizi konuşamadığınız için mi kendi aranızda bu lehçeyi kullanıyor sunuz?

o yüzden mi Türkçe bilmeyen kürtler kürtçe konuşuyor... vay be cidden yasak çok etkili olmuş... :P

 

bu akşamda çok güldüm ya Allah gülmekten alıkoymasın... :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kardesim siz inkar etmeye devam edin kardesim. Kurtce hizmetn erelerde veriliyor bu ulkede? Kurtce haberler hangi kanallarda yayinlaniyor Ingilizce ya da Almanca gibi? Kurtce dil egitimi nerede hangi okullarda veriliyor? Kurt tarihi nerede ogretiliyor kurt cocuklarina?

 

Neden 5 6 yil oncesine kadar kurtce konusmak yasakti? Verin cevabiniz varsa. ****

resmi kurumlar hericinde hiç bir zaman yasak olmamıştır....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kürtçe yayına, eğitime, kürt tarihine ihtiyacınız mı var?

Neden bu ısrar?

Siz İngilizce ve Almanca dünyaca kabul görmüş ve resmi diller arasında olan dillerdir bunları bilmiyor musunuz?

Örneğin kürtçenin bir dil değil daha çok lehçe olduğu varsayılır çünkü kronolojisini yapmak imkansızdır... bir kaç dilin karışıp harmanlandığı hatta pek çok yörede farklı olan bir lehçe... siz önce dünyaya dilinizi resmen kabul ettirin, tarihinizide kürt bilim adamları, tarihçiler araştırsınlar (tabi varsa)

 

dilinizi konuşamadığınız için mi kendi aranızda bu lehçeyi kullanıyor sunuz?

o yüzden mi Türkçe bilmeyen kürtler kürtçe konuşuyor... vay be cidden yasak çok etkili olmuş... :P

 

bu akşamda çok güldüm ya Allah gülmekten alıkoymasın... :D

 

Evet Sayın Sardunyam;siz gülmeye devam edin eee ne de olsa canı yanmayanlar sadece gülerler...Neden mi ısrar ediyoruz?Çünkü benim olan bu dile ihtiyacım var!Çünkü bu dil inkara,imhaya rağmen bugün hala var!Çünkü annemin konuştuğu dil bu...

Şimdi kalkıp da size Kürtçe'nin varlığını kanıtlamaya çalışmayacağım;gerek yok ööle bi zahmete;çok merak ediyorsanız kendiniz araştırın!Ama mazur görürseniz size şunu hatırlatayım;hiçbir dil sadece kendi köklerine dönük değildir;buna hayır diyemeyeceksiniz;kürtçe hakkında anlamadan,araştırmadan hükümlerde bulunmayın;yok hayır diyorsanız ben size örnekler sunmaya hazırım...

Kürtçe yasaklandı dedik;hayır ayıplandı dediniz(Çok ilginç;kürtçeyi kabul etmeyenler bunu yazdı)Evet ayıplandı çünkü yasaklandı!Ya Allah aşkına nasıl bir zihniyet bu daha anlamadım!Anlayan varsa...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KÜRT SORUNUNU BU NOKTAYA BİZ GETİRMİŞİZ

 

Can Dündar ve Rıdvan Akar Milliyet'te çok çarpıcı bir yazı dizisine başladılar. Kitap olarak da hazırladıkları Ecevit ve Gizli Arşivi yazı dizisinden görüyoruz ki Kürt Sorunu ya da bu bölgede devletin “bölücülük” olarak tanımladığı sorun bundan 47 yıl önce de devleti yönetenleri meşgul ediyormuş. O yıllarda DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) içinde kurulan ve asker ve bürokratlardan oluşan “Doğu Grubu”na göre bölge halkının devlete daha sıkı bağlanması halinde “Vatan bütünlüğü korunabilirdi.” Aksi halde tehlike büyüktü.

 

Peki bölge halkını devlete bağlamak için ne yapılmalıydı?

 

Politika Dairesi Başkanı Kurmay Albay Haşim Tosun imzasıyla hazırlanan 1961 tarihli raporda, şu önlemler önerilmiş:

 

- Kürtlerin asimile edilmesi.

- Bölgede “kendilerini Kürt sananlar”ın nüfus yapısı içindeki yoğunluğunun azaltılması için Karadeniz sahillerindeki fazla nüfusla, memleket dışından gelen Türkleri bu bölgeye yerleştirmek.

- Türkiye'de kendilerini Kürt sananlarla İran ve Irak'taki Kürtlerin irtibatını kesmek.

- Doğu ve Batı Anadolu'daki personel kadrosunda bölge halkından olan işçiler için kontenjan ayırmak.

- Kız ve erkek misyoner yetiştirilmesi ve bunun için özel mekanizma kurulması... Bölge halkından kabiliyetli ve küçükten asimile edilen gençlere yüksek tahsil imkanları sağlanması...

- Doğuya, kendilerini Kürt sananlardan vali, kaymakam, hâkim, jandarma subayı, astsubay, öğretmen, memur gönderilmesi...

 

Rapor devletin bu sorunu son derece yüzeysel gördüğünü ve iyi anlayamadığını ortaya koyuyor. Nitekim Dündar ve Akar'ın yayınladığı 1974 tarihli bir başka MGK belgesinde ise, bu defa MGK'nın 1961'de hazırlanan rapordaki önerilerin hayata geçirilmemesinden kaynaklanan rahatsızlık dile getiriliyor. Oysa o yıllarda ne terör ne de PKK vardı.

 

Ama bu raporlardan anlıyoruz ki başından beri bu konuya politikacılar eğilmek istememişler ve işi askerin denetimine bırakmışlar. Kürt Sorunu denilen olgu asker ve bürokratların elinde kalmış. Onlar da bu olayı Kürtlerin asimilasyonu olarak görmüşler. Sonuçta, gelinen noktanın, biraz cehalet, biraz vurdumduymazlık ve Türkiye'yi yönetenlerin büyük oranda “Kürt kökenli vatandaşlarımızı insan yerine koymamalarından” kaynaklandığı anlaşılıyor.

 

Bedelini ise hem Türkler hem de Kürtler hala ödüyorlar.

 

Önce bir düzeltme yapayım: Başbakanlık kaynakları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2 Kasım'da Amerikan Dışişleri Bakanı Rice ile yaptığı görüşmede anlatılan 'kapsamlı plan'ın özel olarak PKK ve genel olarak Kürt sorununun çözümüne yönelik bir 'kapsamda' olmadığını, konuşulanın PKK'ya karşı düzenlenecek sınır ötesi operasyonla ilgili olduğunu aktardılar.

Peki, bu açıklamanın gerçekliğini kabul etmek zorundayız. Ama bu böyle bile olsa, Başbakan Erdoğan'ın bir süreden beri ucundan kenarından yaptığı açıklamalara sızan PKK'nın ve Kürt sorununun bitirilmesine yönelik kimi ipuçlarını ne yapacağız?

Bu köşede, sınır ötesi operasyonla ilgili tezkere tartışmaları sırasında ve sonrasında birkaç kez aynı konuyu yazdım: Türkiye, caydırıcı diplomasi uygulayarak ve askeri güç gösterisi ile çok önemli bir silahı kullanıyor. Bu silahı kullanmaya başladığınızda, işlerin olası gidişine göre elinizde çok seçenekli bir senaryonuz ve sorunların sona erdiğinde varmak istediğiniz yerle ilgili ciddi bir stratejiniz olması gerekir. Bu var mı?

Daha doğrudan sorayım: 'Kürt sorunu'nun çözümünden biz ne anlıyoruz?

İçimizde bazıları, bu soruya cevaben, 'PKK silahı bıraksın, sorun da bitsin' diyor. Keşke bu kadar basit olsa. Ama en basitinden, insanları dağa çıkaran sebepleri ortadan kaldırmadığınız zaman onları dağdan indiremezsiniz de.

Yine deniyor ki, 'Efendim bunlar bölücü ve terörist.' Evet doğru, bunlar bölücü ve terörist. Ama yine de, yani imkânsız bir hedef için savaşsalar dahi, kendilerine terörist bulmaya devam ediyorlar, hem de bizim şehirlerimizden, köylerimizden, bizim vatandaşlarımızdan.

Herhalde Kürt vatandaşlarımızın hepsinin 'bölücü' ve 'potansiyel terörist' olduğunu söylemiyoruz. (Eğer böyle diyorsak vay halimize.)

O zaman, bir kırmızı çizgi çekmeliyiz ve bu çizgiyi mantıklı bir yere koymalıyız. Kabul edilemez nokta, ülkenin bölünmesi, toprak kaybetmesi.

Bu topraklarda yaşayan ciddi bir çoğunluk, sadece toprak kaybını değil, üniter devlet ilkesinden vazgeçilmesini, bir federasyon veya konfederasyona gidilmesini de kabul edilemez bulacaktır; bunu da makul karşılamalıyız.

Peki bir adım daha geri gelelim, kırmızı çizgiyi nereye çekeceğiz: Bence Avrupa Birliği çizgisine. Yani, kültürel hakların tamamının (anadilde seçmeli dersler dahil) eksiksiz yerine getirilmesine, her türlü ayrımcılığın sona ermesi için aktif tutum alınmasına, siyasete katılımın desteklenmesine, şiddet, savaş çağrısı ve nefret çağrısı içermedikçe sınırsız ifade özgürlüğüne, ekonomik kalkınmadan hakça pay alınmasına, bölgesel eşitsizliklerin giderilmesine...

Türkiye'nin 'kapsamlı plan'ı bu olmalıdır; ne eksik ne fazla.

Tabii bazı detaylar da yok değil: PKK silahı bırakmayı seçerse, bir çeşit af veya ceza indirimine gidilmesi, 'toplumsal barış'ın sağlanması

için aktif adımlar atılması vb.

Ama bakın cennet vatanımızda bir süreden beri ne oluyor: Kürt siyasetçiler, davetiyelerde veya dilekçelerde Kürtçeye özgü bazı harfleri kullandıkları için 1928 tarihli bir devrim kanununa muhalefetten ve eski 312'nin bugünkü karşılığı olan yasa maddesine muhalefetten yargı önüne çıkıyorlar.

Son örnek olan Mahmut Alınak'ı, partisi Demokratik Toplum Partisi için açılan kapatma davası sayesinde yeniden hatırladık. Alınak'ın aslen düşünülen anlamda hiçbir siyasi içeriği olmayan, kendi kenti Kars'ın sorunlarıyla ilgili bir dilekçesini Türkçenin yanı sıra Kürtçe olarak da yazdı diye yargılıyoruz.

Biliyorsunuz Kürtçenin yasayla yasaklandığı günler geride kaldı. Ama 'Nevruz'u 'Newroz' diye yazdığı için yargılanan parti yöneticileri kervanına Mahmut Alınak, en temel hak arama yolu olan dilekçe hakkını Kürt dilinde yaptı ve bu dil de Türk alfabesinde olmayan q, x ve w harflerini içeriyor diye dava açıyoruz. Yani bir dili yeniden ve fiilen yasaklama yoluna gidiyoruz.

Ne demiş artık ünlenen faşist şarkıcımız: Plan yapma plan...

 

İsmet Berkan'dan alıntıdır;M.Ali BİRAND sizin için uzman değilse bunu da okuyun isterseniz;ama bi kere olsun at gözlüklerini çıkartarak!İnanın ki çok zor değil...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

Türkiye başarılı bir operasyon sürdürüyor. PKK terörüne önemli darbeler vuruyor. Ancak unutmayalım, PKK sadece silahla bitirilemez. Güç kullanmanın yanı sıra örgütün beslendiği bataklığı kurutamaz isek, onlarca harekat yapsak yine beklenen sonucu alamayız. Yani PKK'yı tümüyle devre dışı bırakamayız. Kürtlerin kalbini kazandığımız oranda PKK'yı marjinalleştiririz.

 

Kürt sorunuyla 1980'lerde tanıştım. Siyasetçilerimiz ve resmi ideolojiye tapınmayı seven çevreler sürekli şekilde, Güneydoğu'daki eşkıyalardan, kaçakçılardan söz ederlerdi.

 

Ben resmi ideolojiye hiçbir zaman tapınmadım ve eşkıya diye adlandırılan kişilerin altında Kürt Sorununun yattığını en açık ve net şekilde yazan gazeteci oldum.

 

Aradan geçen 30 yıl boyunca da, hep aynı görüşleri taşıdım.

- PKK terörü ile Kürt Sorununun birbirinden ayrılması gerektiğini...

- PKK teröristlerine karşı silahla mücadele edilmesini..

- PKK terörünü besleyen bataklığın, Kürt sorunu çözümlenmedikçe kurutulamayacağını, bunun da ancak ekonomik-kültürel ve sosyal önlemlerle hafifletilebilineceğini yazmışımdır.

 

Emin olun, ben yazmaktan bıkmadım.

 

Türkiye'yi yönetenler ise, önce kızdılar, sonra benim gibi düşünenleri cezalandırmaya kalktılar. Ancak son dönemlerde bakıyorum, onlar da anlamaya başlamış gibi görünüyorlar.

 

Kürt kökenli vatandaşlarımızla, Devletin ilişkilerine şöyle bir bakmamız yeter.

 

“Kürt yoktur. Dağ Türkleri vardır” saçmalığından, bugün Kürtleri dilleriyle, örf ve adetleriyle kucaklama noktasına gelindi.

 

Daha gidilecek çok yol var.

 

Hala Kürtleri tam anlamıyla içimize sindiremiyoruz. Bu ülkenin otak sahibi olduğumuzu kabullenemiyoruz.

 

Ancak, bu direnç giderek kırılıyor.

 

Dikkat edin, PKK terörünün sadece askeri harekat veya ateş gücüyle yok edilemeyeceğini, bunun yanı sıra mutlaka, Kürt sorununa yönelik, ekonomik-politik-kültürel paketlerin açılması gerektiğini söyleyenlerin sayısı artıyor.

 

PKK'nın beslendiği bataklığı kurutmaktan başka çare olmadığı görüşü, giderek yaygınlaşıyor.

 

Üstelik, bu gerçeği en iyi görenlerin de asker kesimi olduğu ortaya çıkıyor.

 

Şimdi, bugünkü iktidar başta olmak üzere, gelmiş geçmiş siyasiler “çok şey yaptık” diyeceklerdir.

 

Hayır, yapmadılar...

 

Bazıları denedi, ancak yapamadı.

 

Şu anda ideal bir süreçten geçiyoruz.

 

PKK, başta ABD olmak üzere, Bağdat ve Barzani tarafından da artık çok rahatsızlık veren bir terör örgütü olarak görülüyor. Eski uluslararası destekleri ya kalmadı veya büyük oranda azaldı.

 

TSK, eskilere oranla çok daha etkili biçimde örgütün ensesinde boza pişiriyor ve duruma hakim görülüyor.

 

Güneydoğu halkı dahi, PKK'ya artık eski desteği vermiyor.

 

AKP'ye böylesine büyük oy akıtması ve örgütün tüm ayaklanma çağrılarına rağmen gösterilere katılmaması, bunun en açık işaretidir. Halk artık rahat etmek ve zenginleşmek istiyor.

 

Devlet, ne kadar kısa sürede, Kürt kökenli vatandaşların ekonomik, sosyal ve kültürel beklentilerini karşılayacak reformlarla ortaya çıkarsa, o kadar güç kazanacaktır.

 

PKK ile bölge halkı arasındaki bağlar daha da zayıflayacak, örgüt daha marjinalleşecektir.

 

Kürt kökenli vatandaşlarımızın kalbini ne kadar kazanırsak, PKK o kadar desteksiz kalacaktır.

 

Kuzey Irak'a yeni bir açılım yapar, Barzani'nin kalbini kazanırsak, PKK o derecede yalnızlaşacaktır.

 

Gelin, Ankara'dakilerin kapılarını çalalım ve bağıralım: Haydi şimdi, harekete geçmenin tam zamanıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.