Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2008 Kadın Neden Örtünmeli?... Eğer konu cinsel dürtülerle bağlantılı ise erkek neden örtünmüyor sorusu da akla gelmelidir. Erkek örtünsün ve kadın baştan çıkmamak için onu göremesin! Bunu böyle ortaya koyduğumuzda, örtünmeyi kadının üzerine yüklemek kadına bakışın özünü yansıtmaktadır. Prof. Dr. M. Orhan ÖZTÜRK Bir Ortaçağ toplumunu aydınlanmış topluma dönüştürmek için köklü önlemleri büyük bir yüreklilikle ortaya koyan Atatürk devrimleri, en başta kadının toplumdaki yerini yüceltmeyi amaçlamıştı. Kentleşmiş toplumun kimi kesimlerinde bu amaç bir oranda gerçekleşti. Ancak, uygarlığın en temel koşullarından olan kadın-erkek eşitliği ve kadına toplumda verilen yer bakımından bu ülkenin daha çok yol alması gerektiği de açıktır. Son günlerin siyasal çekişmeleri arasında bu toplumda kadın-erkek eşitsizliğini en belirgin biçimde türban konusu simgeleştiriyor. Türbanın toplumda bu denli ağırlık kazanması derinde kadına, bilinçli ya da bilinç dışı yaygın bir bakışın, bir tutumun süregeldiğini gösteriyor. Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi söylemlerle bu bakışın, bu tutumun üstü örtülü tutulmaya çalışılmaktadır. Bir başka deyişle, türbanın somut yapısı kadınları örtmek için kullanılırken türbanın simgeleşmiş yapısı da erkeklerin kadına bakışının ve tutumunun üstünü örtmektedir. Kadının örtünme gereksinimi ya da örtünmeye zorlanması dinsel bir inanca bağlı olsa bile, örtünmeyi zorunlu kılan bu inancın altında yatan bilinç dışı tinsel süreçleri tanımaya çalışmakta yarar görüyorum. Bunları tanıyabilirsek, altta yatan insan anlayışının temel niteliğini bir oranda anlayabiliriz. İslam bilimcileri arasında kadının örtünme zorunluluğu tartışmalı bir konu olsa bile, hem toplumun dine içtenlikle inanan kesimlerinde, hem dini siyaset ya da başka çıkarlar için sömüren çevrelerde kadının örtünmesi önemli bir değer taşımakta, uygulanmaktadır. Son 20-30 yılda bu uygulamanın siyasal bir anlam da yüklenmesi yapacağımız çözümlemeyi (tahlil) değiştirmez. İslam tarihçileri örtünmenin ortaya çıkışını, gerekçelerini incelesinler, ben konuya bilinç dışının psikolojisi açısından bakmak isterim. Yalın dille konunun özü şudur: Kuran'da açıkça yazılmış olsun olmasın, İslam toplumlarında yaygın dinsel inanışa göre kadın, erkeklerin karşısında örtünmelidir. Neden? Çünkü kadın saçlarını, boynunu, derisini açık tutarsa onu gören erkeğin cinsel dürtülerini uyarabilir, erkeği baştan çıkarabilir, dolayısı ile de kendisi baştan çıkabilir. Erkek ona cinsel duygularla bakarsa, gözle yapılan cinsel ilişki (göz zinası) söz konusu olabilir. Konuya böyle baktığımızda, kadının örtünmesi hem erkeği, hem kadını korumuş oluyor. Nasıl? Kadının kendisini baştan çıkarıcı olmaktan, dolayısıyla da baştan çıkarılmaktan, erkeği de baştan çıkmaktan, baştan çıkarıcı olmaktan koruyor. Böyle bir korunmaya gereksinimin özünde insana temel bir bakışın anlamı yatmaktadır: Bu temel bakışa göre, kadın ve erkek, birbirlerini görünce baştan çıkmaya, çıkarmaya, çıkarılmaya eğilimlidir, hazırdır. Hem erkek, hem kadın kendi cinsel dürtülerini denetim altında tutamaz, kendini dürtülerine kolayca kaptırabilir. Gene bu temel bakışa, anlayışa göre insanoğlu özünde cinsel, dürtüsel eğilimlerini denetleyebilmede güçsüz bir varlıktır. Ancak kutsal bir inancın gücü ve kadının örtünmesi ile bu dürtüsel eğilimler denetim altında tutulabilir. Örtünmeyi zorlayan inanç İşte bu noktada, bu bakış biçimi, kişilik gelişimi ile ilgili çağdaş ruhbilim bilgilerine ters düşmektedir. İnsan geliştikçe, olgunlaştıkça, onun özbenliği hem çevreden, hem içsel dürtülerinden göreceli özerklik kazanabilmektedır. Bir başka deyişle insanoğlu, çevresine uyum sağlayabilmek için iç dürtülerini, gereksinimlerini (özellikle cinsel dürtülerini) bekletebilmeyi öğrenmektedir. Çocukluktan kalma dürtülerine bağlı enerjiyi cinsellikten ya da saldırganlıktan soyutlayarak topluma yararlı, yaratıcı etkinliklere dönüştürme (yüceleştirme) yetilerini geliştirebilmektedir. İnsanoğlu, hayvanlardan farklı olarak, cinsel dürtülerini ertelemeyi, eğitmeyi, uygun zaman, uygun yer, uygun eşle doyurmayı öğrenebilmektedir. Örtünmeyi zorlayan bir inanç, insanın bu tür bir gelişim gösterebileceğini kabul etmiyor. Diyor ki, insan kendi cinsel dürtülerine ve çevredeki uyaranlara (örneğin başı açık kadın) karşı özünde zayıftır; çevredeki uyaranlara ve cinsel gereksinimlerine boyun eğmek zorundadır. İnsanda bu cinsel dürtüler varken karşı cinsten olan kişiyi cinsellikten soyutlanmış biçimde göremez. Örneğin, bir balerinin estetik dansına, bir ressamın çıplak kadın tablosuna cinsellik dışı duygularla bakması olanaksızdır. Sokakta, işyerinde, toplum içinde örtünmeyen kadınların hepsi erkeğin karşısında ancak cinsel bir nesne olarak görülebilirler. Bu insan anlayışına göre, insanın cinsel dürtüleri karşısında yenik düşmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle de dinsel kurallar ve uygulamalar ile denetim altında tutulması zorunludur. Güvensizlik duygusu Konunun, aynı anlayışa dayanan bir başka yönü erkek egemen toplumda erkeğin kadına karşı kıskançlık duygusuyla ilgilidir. Bu duygunun altında erkeğin kendi erkekliğine güvensizliği yatmaktadır. Erkeğin, özellikle cinsel açıdan güven duyabilmesi için kadına kesin egemen olması ve başka erkeklerin bakışlarından kadını uzak tutması gerekmektedir. Bir başka deyişle erkek, eşini yeterince korumadığı, yani bakışlara karşı onu örtmediği sürece eşine karşı güvensiz bir konumdadır. Eşi aldatabilir, aldatılabilir. Erkek, kadını kendi egemenliği altında tutarak ve onu örterek özgüven eksikliğine bağlı kıskançlık duygusuna karşı kendini bir oranda korumuş olmaktadır. Böyle bir durumda, erkeğin erkeklik duygusu kadının ona boyun eğmesine, onun egemenliği altında kalmasına bağlı olmaktadır. Kimi dinsel kurallar da (türban gibi) bu erkek egemenliğini sürdürmek için kullanılmaktadır. Böyle bir durumda erkek kimliği büyük oranda kadın üzerinde egemen oluşuna bağlı kalmakta, bu da gerçek özgüven duygusunun gelişimini güçleştirmektedir. Denetim önce kadına uygulanmalıdır Eğer konu cinsel dürtülerle bağlantılı ise erkek neden örtünmüyor sorusu da akla gelmelidir. Erkek örtünsün ve kadın baştan çıkmamak için onu göremesin! Bunu böyle ortaya koyduğumuzda, örtünmeyi kadının üzerine yüklemek kadına bakışın özünü yansıtmaktadır. O da kadının temelde daha güçsüz, dürtülerine kolayca kapılabilir olduğu sanısıdır. Denetim her şeyden önce kadına uygulanmalıdır; çünkü kadın dürtülerini denetleyemez, kolayca baştan çıkabilir ve baştan çıkarıcı olabilir. Bu noktada kadına karşı erkeğin kuşkucu, güvenmeyen, paranoyak, kıskanç tutumu ve kendi özgüvensizliği açıkça belli olmaktadır. Şunu iyi bilmemiz gerekir ki, kadına güven duymayan, onu güçsüz, aşağı gören, onu sürekli denetim altında tutmaya çalışan, kendi dürtüselliğinin sorumluluğunu da kadına yükleme eğiliminde olan erkeğin temel sorunu kendi özgüven duygusunun eksik oluşudur. Alıntı
Φ hoppa Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2008 Ahzap 53- Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır. Özgüven böyle bir şey olmalı. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2008 Ahzap 53- Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır. Özgüven böyle bir şey olmalı. Bana göre burda özgüven ile ilgili hiçbirşey yok... Olsa olsa itaat, hizmet etme, kulluk var... Ne demek şimdi peygamberiniz uzanır, Allah gerçeği söylemekten utanmaz... Ne alaka... İnanılır gibi değil bütün bunlar... İşan aslı yukarıda da belirtildiği gibi şu.. İşte bu noktada, bu bakış biçimi, kişilik gelişimi ile ilgili çağdaş ruhbilim bilgilerine ters düşmektedir. İnsan geliştikçe, olgunlaştıkça, onun özbenliği hem çevreden, hem içsel dürtülerinden göreceli özerklik kazanabilmektedır. Bir başka deyişle insanoğlu, çevresine uyum sağlayabilmek için iç dürtülerini, gereksinimlerini (özellikle cinsel dürtülerini) bekletebilmeyi öğrenmektedir. Çocukluktan kalma dürtülerine bağlı enerjiyi cinsellikten ya da saldırganlıktan soyutlayarak topluma yararlı, yaratıcı etkinliklere dönüştürme (yüceleştirme) yetilerini geliştirebilmektedir. İnsanoğlu, hayvanlardan farklı olarak, cinsel dürtülerini ertelemeyi, eğitmeyi, uygun zaman, uygun yer, uygun eşle doyurmayı öğrenebilmektedir. Örtünmeyi zorlayan bir inanç, insanın bu tür bir gelişim gösterebileceğini kabul etmiyor. Diyor ki, insan kendi cinsel dürtülerine ve çevredeki uyaranlara (örneğin başı açık kadın) karşı özünde zayıftır; çevredeki uyaranlara ve cinsel gereksinimlerine boyun eğmek zorundadır. İnsanda bu cinsel dürtüler varken karşı cinsten olan kişiyi cinsellikten soyutlanmış biçimde göremez. Örneğin, bir balerinin estetik dansına, bir ressamın çıplak kadın tablosuna cinsellik dışı duygularla bakması olanaksızdır. Sokakta, işyerinde, toplum içinde örtünmeyen kadınların hepsi erkeğin karşısında ancak cinsel bir nesne olarak görülebilirler. Bu insan anlayışına göre, insanın cinsel dürtüleri karşısında yenik düşmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle de dinsel kurallar ve uygulamalar ile denetim altında tutulması zorunludur. Alıntı
Φ hoppa Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2008 Sayın dipnot, o ayeti ironi olarak yazmıştım,anlayacağını umuyordum. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 19 Ocak , 2008 Sayın dipnot, o ayeti ironi olarak yazmıştım,anlayacağını umuyordum. Anladım sevgili hoppa... Sevgiler... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 20 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ocak , 2008 Durum böyle giderse birbakmışsınız bir gün; Başı açık dolaşmanın Türk gelenek ve göreneklerine aykırı olduğunu, genel ahlak ve adaba aykırı olduğunu ileri sürerlerse hiç şaşmam... Çözüm mü?... O gün gelmeden, ne yapıp yapıp erkekleri çarşafa sokmak gerek! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ocak , 2008 O gün gelmeden, ne yapıp yapıp erkekleri çarşafa sokmak gerek! Amma da iyi niyetlisiniz sayın dipnot! Siz gerçekten erkekler kadınlar azmasın, namuslu edepli dursunlar diye mi kadınları örtüyorlar sanıyorsunuz? Tam tersine kadınlar mal gibi, hayvan gibi erkeklerce sınırsızca kullanılsın, hak talepleri olmasın, "biz de insanız" demesinler diye yapılıyor bu kısıtlamalar kadına. Erkeğe ne kısıtlaması olacak, iman et yeter ki, canın ne çekiyorsa... İman etmezsen zırnık yok, ne dünyada, ne ahirette... Sonradan gelenler bakmışlar bu haliyle bu dini kimse kabul etmez, bazı vernelleme uygulamalarıyla sevimli hale getirmişler. Yok kadın ev işini yapmak, kocasının anne babasına bakmak zorunda değildir gibi içtihatlar yapmışlar. Bunlarla kadınları tavlamışlar. Kur'anı iki yana sallana sallana Arapçadan okuyan zavallı bacılar da içinde ne söylendiğinden habersiz, inanmışlar. E doğru, "Baka karılar! Evin yemeğini yapa, bulaşıkları yıkaya, evi temizleyesüz" diye ne ayet var, ne hadis. Doğru şimdi, ne farz ne vacip! Vernelciler doğru söylüyor! Sen evin işini yap, kaynanana kaynatana bak, sonra da "bak ya dinimiz bunlara mecbur olmadığımı söylüyor ama, ben sevap için yapıyorum, zorla değil, ne güzel dinimiz var!" diye kendini avut! Hey bacım, o dediklerini dinin değil, vernelci müçtehitler söylüyor. Seni bir güzel uyutuyorlar. Senin kutsal diye her gün okuduğun Kur'ana göre kocan seni öldürse bile diyetini verip kurtulacak, ceza bile almayacak, eğer şeriat olup Kur'an hükümleri uygulanırsa. Sen hala İslam'da cana can, kısas var sanadur... (Bkz ilgili başlık) Sahi, kadın kocasını öldürünce ne olur, onu merak ettim ben şimdi? Yok, Kur'ana göre kısas ancak erkeğe erkek, hüre hür, kadına kadın oluyor da, o bakımdan. Ama yani şimdi köle sahibini öldürse kısas yapacaklarına göre, kadına da yaparlar... Ben de kalkmış soru soruyorum! Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 20 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ocak , 2008 Amma da iyi niyetlisiniz sayın dipnot! Siz gerçekten erkekler kadınlar azmasın, namuslu edepli dursunlar diye mi kadınları örtüyorlar sanıyorsunuz? Tam tersine kadınlar mal gibi, hayvan gibi erkeklerce sınırsızca kullanılsın, hak talepleri olmasın, "biz de insanız" demesinler diye yapılıyor bu kısıtlamalar kadına. Erkeğe ne kısıtlaması olacak, iman et yeter ki, canın ne çekiyorsa... İman etmezsen zırnık yok, ne dünyada, ne ahirette... Sonradan gelenler bakmışlar bu haliyle bu dini kimse kabul etmez, bazı vernelleme uygulamalarıyla sevimli hale getirmişler. Yok kadın ev işini yapmak, kocasının anne babasına bakmak zorunda değildir gibi içtihatlar yapmışlar. Bunlarla kadınları tavlamışlar. Kur'anı iki yana sallana sallana Arapçadan okuyan zavallı bacılar da içinde ne söylendiğinden habersiz, inanmışlar. E doğru, "Baka karılar! Evin yemeğini yapa, bulaşıkları yıkaya, evi temizleyesüz" diye ne ayet var, ne hadis. Doğru şimdi, ne farz ne vacip! Vernelciler doğru söylüyor! Sen evin işini yap, kaynanana kaynatana bak, sonra da "bak ya dinimiz bunlara mecbur olmadığımı söylüyor ama, ben sevap için yapıyorum, zorla değil, ne güzel dinimiz var!" diye kendini avut! Hey bacım, o dediklerini dinin değil, vernelci müçtehitler söylüyor. Seni bir güzel uyutuyorlar. Senin kutsal diye her gün okuduğun Kur'ana göre kocan seni öldürse bile diyetini verip kurtulacak, ceza bile almayacak, eğer şeriat olup Kur'an hükümleri uygulanırsa. Sen hala İslam'da cana can, kısas var sanadur... (Bkz ilgili başlık) Sahi, kadın kocasını öldürünce ne olur, onu merak ettim ben şimdi? Yok, Kur'ana göre kısas ancak erkeğe erkek, hüre hür, kadına kadın oluyor da, o bakımdan. Ama yani şimdi köle sahibini öldürse kısas yapacaklarına göre, kadına da yaparlar... Ben de kalkmış soru soruyorum! Teşekkürler.. Sevgier.. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 21 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 21 Ocak , 2008 Bugün Türkiye'nin egemenliği elden giderken, tepedekiler (A KEPE) insafsızca "kadın örtünmesini" dayatmaya çalışıyorlar.... El insaf, el insaf yahu... Bu neye benziyor biliyormusunuz... Fatih İstanbul'u alırken Bizanslı papazların "Meleklerin kanadını" tartıştığı noktadayız bugün hep birlikte... Haydi çarşafınız, beziniz, takkeniz büyük olsun... Ne diyelim... Ya çözüm... Din tacirlerinin bu konuda ki ikiyüzlülükleri bitirilmeli, Müslüman halk rahat bırakılmalıdır. İslâm, siyasetin oyuncağı olmaktan çıkarılmalıdır. Bu konu mutlaka halledilmeli ve halkın bir kısım aydına güvensizliği giderilmelidir. Kadın örtünmesinin siyasal simgesi olan başörtüsü vb. giyim tarzları seçim yatırımı olmaktan çıkarılmalıdır... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2008 Bugün Türkiye'nin egemenliği elden giderken, tepedekiler (A KEPE) insafsızca "kadın örtünmesini" dayatmaya çalışıyorlar.... El insaf, el insaf yahu... Bu neye benziyor biliyormusunuz... Fatih İstanbul'u alırken Bizanslı papazların "Meleklerin kanadını" tartıştığı noktadayız bugün hep birlikte... Haydi çarşafınız, beziniz, takkeniz büyük olsun... Ne diyelim... Ya çözüm... Din tacirlerinin bu konuda ki ikiyüzlülükleri bitirilmeli, Müslüman halk rahat bırakılmalıdır. İslâm, siyasetin oyuncağı olmaktan çıkarılmalıdır. Bu konu mutlaka halledilmeli ve halkın bir kısım aydına güvensizliği giderilmelidir. Kadın örtünmesinin siyasal simgesi olan başörtüsü vb. giyim tarzları seçim yatırımı olmaktan çıkarılmalıdır... Peki bunn sonu ne olacak... Aynen şu; Don, şalvar, takke, fes vb... Buna "Sadece kılık-kıyafet derseniz, bir kayıt koymazsanız, Nazi üniformasıyla da, burkayla da, bikiniyle de girecek" Yapılmak istenen bu... Bu zihniyettin yapabileceği ancak bu... Tekrar belirtiyorum... Bu din tacirlerinden kurtulmak gerek... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 26 Ocak , 2008 İBRETLİK BİR GERÇEK... 'Rüzgâr saçlarıma dokunduğunda ağlamaya başladım' Ürdün'lü yazar Fadia Fagir, türbanı reddettiği için yıllarca babasıyla çatıştı. Şimdi 51 yaşında olan ve İngiltere'de yaşayan Fadia, babasıyla olan yüzleşmesini The Guardian'a yazdı Babam beni 3 defa türban takmaya zorladı ve ben de 3 defa çıkardım. Hikâyemin geri kalanında, türbanı nasıl çıkardığımı anlatacağım. Son 23 yıldır İngiltere'de yaşamama rağmen, Amman-Ürdün'de doğdum ve büyüdüm. Ailem tutucu Müslümandı fakat annem babama göre daha liberal sayılırdı. Babam, eğitime inanmasına rağmen, tüm çocuklarının -9 kardeşiz- özellikle kızlarının iyi nitelikli, dürüst, temiz, dindar Müslümanlar olmalarını isterdi. Bizler de onun dilediği gibi çocuklar olmak istedik fakat çoğumuz onun aradığı niteliklere yeterli derecede sahip olamadık ve bu yüzden başaramama ve suçluluk duygusunu hep hissettik. Babam kalpsizdi, gaddardı. Bir keresinde benden 10 yaş büyük ağabeyimin başına dikilmiş, onu sigara içerken yakaladığı için bir paket sigarayı ağzına doldurmuştu. Bütün aile yemek odasında onların etrafında toplanarak olanları izliyordu. Orada öylece durduğum için kendimi hiçbir zaman affetmedim ama çok küçüktüm, henüz 16 yaşındaydım. GARDİYANIM.. 7 yıl sonra, 23 yaşındayken, babam baskı kurarak beni türban takmaya zorladı ve sonunda başardı. Türbanı çıkaran arkadaşlarımın ve teyzemin yardımıyla ben de iki defa onu çıkardım. (Teyzem her zaman bu olanlara dayanmam için beni destekledi ve başka bir yol olabileceğini öğretti.) Tüm şartları kabul ettim, akşam saat 7'den sonra sokağa çıkma yasağını bile, fakat başımı kapatmayı hep reddettim. Babama Ürdün Üniversitesi'ndeki eğitim olanağını önerdiğimde başımı kapatmadıkça eğitim giderlerini reddedeceğini söyledi. Eğitimimin direnmekten daha önemli olduğuna inandığımda, markete gittim ve kendime 2 metre beyaz polyester kumaş satın aldım. Başımı onunla sararak çenemin altından topluiğneyle tutturdum. Topluiğneyi çıkarabilmem 7 yılımı aldı. Ürdün Üniversitesi'ndeki derecemi bitirdiğimde İngiltere Lancaster Üniversitesi'ndeki yaratıcı yazar bursunu kazandım. Babam beni oraya göndermeyi reddetti. Bu sefer omuzlarına sıçradım, ağladım ve beni durduramayacağını söyledim. Dünyada kâğıt ve kalem oldukça benim yazar olmama engel olamayacağını haykırdım. Bir dizi kavgadan, görüşmelerden, yemek yememe grevlerinden, tartışmalardan ve arabuluculardan sonra babam İngiltere'deki üniversiteye gitmeme izin verdi fakat iki şartı eklemeyi de unutmadı: Türbanı her zaman başımda koruyacaktım ve benden 17 yaş büyük olan ağabeyim, gardiyanım olarak benimle İngiltere'ye gelecekti. TÜRBAN ÇIKIYOR... İngiltere'ye gittiğimde 28 yaşındaydım ve hayatımda çok olaylar yaşamıştım: "Evlendim, boşandım." Şu anda 6 yaşında olan oğlum doğdu, onun velayetini almayı başaramadım (boşanmanın getirdiği birtakım ticari muameleler sonucu). Ve sonuç olarak paçavraya döndüm. Bir kız olarak, Müslüman olarak, eş ve anne olarak başaramadım. Orada yabancı bir ülkedeydim ve Heathrow'a giderken trafiği hesap edemeyen ağabeyime bağlıydım. Tek düşündüğüm Londra'dan Lancaster'a giderkenki kâbus seyahatimde, teyzemin bavuluma koyduğu Çerkez pastasıydı. Yoldayken sadece kutumu açıp açıp onu yiyebilmiştim. 2 yıl bile olmamıştı, 1986 yılında, türbanı çıkarmaya karar verdim. Bu sırada doktorama başlamak için İngiltere'ye geri dönmüştüm. Orada babamın fikirlerine uyabileceğim ve kendime saygı duyabileceğim bir nokta aradım. Londra'ya vardığımda, eski arkadaşlarımdan birisi beni havaalanında karşıladı, onun dairesine gitmek için taksi çağırdık. Ellerimi havaya kaldırdım, titreyen parmaklarımla iğnemi çıkardım, türbanımı geriye doğru çekerek saçlarımı şoförün önünde açtım. 7 yıl içinde ilk defa bir yabancı saçlarımı gördü. Şoför yaptığım hareketin farkında mıydı bilmiyorum ama temiz hava saçlarıma dokunduğunda ağlamaya başladım. Evimi, kimliğimi, ailemi ve tüm soyumu çıkarıp atmış gibi hissettim. O an benimle beraber hiçbir şey yapmak istemeyeceklerdi. Ağlama krizlerim 3 gün boyunca sürdü ve en sonunda Norwich'i ve üniversite kariyerimi bitirdim. Türbanı çıkardım, bilgisayara bağladım ve... Birkaç ay sonra, bir öğleden sonra oturdum, türbanı çıkarıp bilgisayarıma bağladım. Babama ne yaptığımı ve neden yaptığımı anlatan uzun bir mektup yazdım. Mektubu gönderdikten sonra, onun evime geleceği ve beni evimize geriye sürükleyeceği korkusuyla yaşamaya başladım. Bu korku haliyle yaşamak imkânsızlaşmıştı. Bu yüzden eve dönüp türbansız karşılarına çıkmaya karar verdim. Umman'da yaşayan arkadaşım Save dışında eve döneceğimi herkesten gizli tuttum. Ürdün'de pek çok baba çocuklarının evden uzaklaşmalarını durdurmak için pasaportlarını alıp sakladıklarından dolayı ben kendi pasaportumu Ürdün Üniversitesi'ndeki feminist okutmana bırakmıştım. Eve vardığımda saat akşam 10'du. Evin önünde başım açık, kalbim çarpıntılı ayaktaydım. Babam kapıyı açtı. İçeriye yürüdü. Çok yaşlanmıştı, saçlarının çoğu grileşmişti. Aptes alırken giydiği kıyafetlerini giymişti. Ilık bir şeyler kalbime akıyordu. Koridora kadar onu takip ettim ve sıkıca sarıldım. Bana yüzünü döndü, kollarıyla beni kucaklamayı reddetti. "Lütfen baba" dedim. Hiçbir şey söylemedi. Annem gözyaşlarıyla kucaklayana, öpene kadar babam, bir heykel gibi dikildi. Annemin gözleri yaşlarla doluydu. "Selamla kızını" dedi. Babamın sonunda söylediği tek söz; "Batılı modellere benziyor" oldu. Onun sırtındaki acıydım, meraklı bakışlarının önünde ondan utanarak sırtımı döndüm. Ertesi gün beni evden türbansız gitmemem için ikna etmeye çalıştı. Bahçemizi, yollarımızı, mahallemi görmeye çok istekliydim fakat benim olayımın yarattığı durumun farkındaydım. Sofada oturdu.. karşısına oturdum aynı vaazları çok dinlemiştim. Hâlâ tekrarlıyordum: "Ben senin kızınım. Sen ve annem beni dünyaya getirdiniz. Ben dinden daha mı önemsizim? Beni sevdiğini hiçbir zaman söylemedin. Benle gurur duyduğunu hiç söylemedin. Neden?" Bu böyle 5 gün sürdü ve bir daha hiç tartışmadık. Temiz hava istiyordum, duş aldım, bir kot ve tişörtü üzerime geçirip anneme, "Alışverişe gitmek ister misin" diye sordum. "Evet gidelim" dedi. Türbanını taktı, elimden tuttu ve günışığında adım atmaya başladık. El ele yürüdük. Güler yüzle bakkalı, eczacıyı, şeker ve fındık satıcısını elimden sıkıca tutarken selamladı. Kış güneşi arkamızı ısıtıyordu. Konuştuk, gülüştük, yürüdük ve eve mutlu döndük. Babam dışarı çıktığımızı duyunca, benimle tamamen konuşmayı kesti. Bazen annemle yemek masasına geç katıldığımızda annemle bana bazı sözler gönderdi: "Dürüst olmayan, utanmaları ve dinleri olmayan insanların hiçbir şeyleri yoktur." Geldiğimden tam 3 hafta sonra, bir akşam ailemle yemek yedim. Anneme baktım ve "Cuma günü çalışmalarımı tamamlamak için İngiltere'ye döneceğimi lütfen babama söyle" dedim. Yılbaşı tatili sona ermişti. Telefon çaldığında giyiniyordum. Alıcıyı kaldırdım ve babamın sesini duydum. "Sana sadece iyi bir gün dilemek istiyorum... Seninle gurur duyuyorum, fakat bazı şeyleri bilmiyorum. Bazı şeyler nasıl söylenir, bilmiyorum. Git, Allah seni korusun!.." Ve sonra telefonu kapattı. Barışma sürecimiz başlamıştı, bizi birbirimize yakınlaştıran başarısızlıklarla dolu bir ilişkiydi. Bu sıralarda, babamın yardımına ihtiyaç duyduğumu söylediğimde İngiltere'ye yanıma geldi. Saatlerce ağaçların arasında yürüdük, konuştuk. Beni seviyor musun diye sorduğumda, beni kucakladı. 9 çocuğunun İngiltere'de, Amerika'da, Türkiye'de ve diğer yerlerdeki eğitimleri babamın bizimle ilişki kurmak zorunda olduğunu ona öğretmişti. Seneler süren eğitimlerimizden sonra kimimiz dine bağlı, kimimiz umursamaz ve bazılarımız tamamen dünyevi oldu. Yaşımız ilerlediğinde babamız farklı görüş açılarımızı hoş görmeyi öğrendi. Yaşlandıkça fikirlerimize alışabilme kapasitesi arttı. Şu an 76 yaşında, bense 51 ve bu bir parçalık yazı bizi daha da yakınlaştırdı: Birkaç hafta önce Doğu Amman'daki eski evimizin bodrum katında babamla oturuyordum. Yazımı ona yüksek sesle okudum. Okumayı bitirdiğimde gözyaşlarımızı sildik, gülüştük ve sonbahar güneşinde beraber yürüdük. Türban hâlâ bilgisayarımı örtüyor fakat onunla baba-kız olduğumuzu sonunda hissediyorum. _______________________________________________________ YASEMİN COŞKUN/Hafta sonu/ 26.01/2008 Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.