Φ evaporit Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2007 sadece bu forum sayfalarında değil, insana ait ne varsa sanırım bu arayışın bir yansıması olsa gerek....... bütün tartışmalar, kavgalar ve araştırmalar.... hepsinde öz olarak bir arayış görüyorum...... bu arayış insanın doğasında var. insan hem madde yönünün simgesi olarak bir bedene (mide) sahip, hem de mana yönünün simgesi olan bir ruha (kalp) sahiptir...İnsan ikisini de doyurmak için bir arayış içerisindedir. Tarihe maddi açıdan bakan yazarlar insanın ve toplumun evriminden bahsederken, onun midesini doyurma aşamalarını kaydederek, avcılık, toplayıcılık, tarım toplumu, gibi aşamalarını ayırtlamışlardır... insanın kalbi de midesi gibi doyum istemektedir, ve doyum aramaktadır... Peygamber ''komşusu açken, tok yatan bizden değildir'' derken, acaba midenin komşusu olan kalbin açlığına mı işaret etmişti bilemiyorum ama, kalbin açlığı beden açlığından ötede bir ızdırap olsa gerek... İnsan diğer bütün yaratılmış olanlardan ötede bir farklılığın sahibi olarak kalbinin de doyurulmasına ihtiyacı vardır... Arayacak, avcılık yapacak, toplayıcılık yapacak.... ve kalbini yedirip doyuracak.... bütün arayışların temelinde kalbin tatmin olması gerçeği karşımıza çıkar... Kalbi tatmin olmuş bir insana artık özgür gözüyle bakıyorum ben..... bu yüzden bütün arayışları da İnsanın kendisini özgür kılma çabası olarak anlıyorum... ve aklıma tanrının ilahi mesajı geliyor... Kalpler ancak Allahı anmakla tatmin olur.... Bu özgürlüğe açılan ilk ve tek.... ve gerçek kurtuluş kapısı .... Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2007 arayış... açlığın doyurulması için..bir kez doymak ta yetmez...sürekli beslemek ister hem mideyi hem kalbi...sadece midesinin açlığının peşinde olanlar deveyi hamuduyla götürse de imkan yok doymazlar...kalb deyince kan pompalayan organdan başka birşey düşünemeyenler doyurmayı da akıl etmezler...kalp(vicdan) doğru bilgilerle ve ölçülerle beslenirse amacına hizmet eder...ahlaka da ölçü vicdansa vicdana ölçü nedir...... Alıntı
Φ hoppa Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2007 arayış... açlığın doyurulması için..bir kez doymak ta yetmez...sürekli beslemek ister hem mideyi hem kalbi...sadece midesinin açlığının peşinde olanlar deveyi hamuduyla götürse de imkan yok doymazlar...kalb deyince kan pompalayan organdan başka birşey düşünemeyenler doyurmayı da akıl etmezler...kalp(vicdan) doğru bilgilerle ve ölçülerle beslenirse amacına hizmet eder...ahlaka da ölçü vicdansa vicdana ölçü nedir...... Zaten meselenin püf noktası burda yatıyor. Biz kalbimizle değil,beynimizle düşünürüz.Kalpleri ile düşünmeye çalışanlar,çölde vapur bekleyenler gibi asla beklediklerine ulaşamıyacak. Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2007 İnançlılar bilime inanıyoruz diyorlar, sonradan da gayri samimi davranıp kalbi, bedenin, ruhla iletişimini kuran bir organ gibi tanımlıyorlar. Biyoloji bilim dalında hiç rastladınızmı böyle bir tanıma. Şimdi şöyle bir tablo olsun: Alalım ilkokul çocuğumuzu ve başlayalım empozeye.. "Yavrum, her ne kadar kalp, derslerde kan pompalayan bir organımız olarak öğretiliyosa da, bilim dersleri ve öğretmenleri sahtecilik yapıyorlar, gerçekleri gizliyorlar. Sen onlara inanma. Kalbin bir başka görevi de bedenin ruhla olan ilişkisini sağlamaktır" Şimdi düşünün böyle bir insanın psikolojisini. Ne kitaba ne öğretmene ne de büyüklerine güvenmeyecektir. Daha küçüklükten bilime inanmayan bir insan olarak yetişecektir. Bilim çağının gerçeklerini bırakıp, ilk ve ortaçağın mistik inancı kendinde ve toplumda yürütülmesi için gayret sarfedenler, hiçmi düşünmezler bilime düşmanlık yaptıklarını? Hiçmi düşünmezler insana kötülük yaptıklarını. İkilem inançlılarda da devam ediyor. Hem de zirvede: 2/118 Bilgisi olmayanlar, Allah bizimle konuşsa, yahut bize bir delil, bir mucize gelse dediler. Önce gelenler de tıpkı onlar gibi söylemişlerdi. Kalpleri, ne kadar da birbirine benzedi onların. Gerçeği iyice bilmek isteyenlere ayetlerimizi apaçık gösterdik. -Abdulbaki Gölpınarlı- 2/118 Cahiller, "ALLAH bizimle konuşmalı veya bize bir ayet (mucize) gelmeli değil miydi," dediler. Daha öncekiler de onlar gibi konuşmuşlardı. Kafaları birbirine benziyor. Biz mucizeleri, inanacak olanlara sergileriz. -Edip Yüksel- Kendiniz masalcıysanız; bari başkalarını yakmayın. arayış... açlığın doyurulması için..bir kez doymak ta yetmez...sürekli beslemek ister hem mideyi hem kalbi...sadece midesinin açlığının peşinde olanlar deveyi hamuduyla götürse de imkan yok doymazlar...kalb deyince kan pompalayan organdan başka birşey düşünemeyenler doyurmayı da akıl etmezler...kalp(vicdan) doğru bilgilerle ve ölçülerle beslenirse amacına hizmet eder...ahlaka da ölçü vicdansa vicdana ölçü nedir...... Hiç olmazsa arkadaşımız insaflı davranıp kalbi daha sonra "vicdan" olarak tanımlamış ve sormuş. "ahlaka ölçü vicdansa, vicdana ölçü nedir?" Ahlaka da vicdana da ölçü; "İnsan değeri" üzerine kurulan mantık olmalı Sn.4mevsim. Yani "kendine yaplmasını istemediğini başkasına yapma" mantığı. Her ne kadar sizin istediğiniz mistik cevap olmadı ise de, bilim ahlakı böyle diyor... Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2007 zaten meselenin püf noktası orda....sadece beyniyle düşünenler ne bilir kalbin açlığını.... ahlaka da vicdana da ölçü insan değeri öyle mi.....o halde insanın değeri nerden menkul..... bilimsel bir veri varmı değer yargılarıyla ilgili....hangi deneyin sonucunda çıktı...bilimsel verilere göre şu hayvan diğerinden daha değerli çıktı....neden çünkü onun 4 ayağı var diğerinin 2...peki kırkayakların yeri ne olacak... varlık hiyerarşisinde insanın hayvandan daha değerli olduğunu hangi ölçüyle ortaya koydunuz ...bunu bilmeyecek ne var demeyin...herşey bilimsel olsun istiyorum...bu bende tutku oldu... sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma ..yeterli olacak mı...ben kesilmek istemiyorum o zaman hiçbir hayvanı kesemeyiz..bu hakkı nerden aldık... adam evli bir kadından hoşlanıyor...karşılıklı rıza meselesi...başkasına yapmayı istediğin şeyin de sana yapılmasına razı ol... yeterli mi ahlaka ölçü olarak... ahlaklı mı olalım..nası..ha vicdana danışalım...nası yani...insanın değeri mi...tarla faresi mi...tüm canlılar değerli mi olmak istiyor..onlar ne bilir ahlakı canım..vicdanları bile yok...değerleri de.. Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2007 zaten meselenin püf noktası orda....sadece beyniyle düşünenler ne bilir kalbin açlığını.... Evet bizler beynimizle düşünüyoruz. Beyinleri ile düşünenlerden gayrısıdamı var? Sizler nerelerinizle düşünüyorsunuz? Sonra bizlerde, açlığımızı midemiz bildiriyor beynimiz değerlendiriyor. Kalbin bilgilgiye yada duyguya açlığını hiç bir bilim dalı söylemiyor. Kalbin hissediyor zannı, uyarısı, kandaki fazlaca artan adrenalindir. Bu da duyularla alınan bilgiler sonucunda beyin değerlendirmesidir. ahlaka da vicdana da ölçü insan değeri öyle mi.....o halde insanın değeri nerden menkul.. "İnsan için "insan değeri"nin önemi; Yaşamayı sevmesinden ve diğer bireylerinde kendisi gibi yaşamayı sevebileceğini düşünmesinden dolayı önemli olmaktadır. bilimsel bir veri varmı değer yargılarıyla ilgili....hangi deneyin sonucunda çıktı...bilimsel verilere göre şu hayvan diğerinden daha değerli çıktı....neden çünkü onun 4 ayağı var diğerinin 2...peki kırkayakların yeri ne olacak... Arkadaşım sen canlıların değerini ayak sayısına bakarakmı saptıyorsun? İnsanların değer yargıları, nesnel dünya yaşamındaki pratiklerinin sonucu değilmi? Bu pratikler bilimsel birer deney değilmi? varlık hiyerarşisinde insanın hayvandan daha değerli olduğunu hangi ölçüyle ortaya koydunuz ...bunu bilmeyecek ne var demeyin...herşey bilimsel olsun istiyorum...bu bende tutku oldu... İyi bir tutku. Bilim insanların üretici, ve paylaşımcı olduğu için daha üstün olduğunu deneylerle ispatlamış sizin için yetmiyormu? sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma ..yeterli olacak mı...ben kesilmek istemiyorum o zaman hiçbir hayvanı kesemeyiz..bu hakkı nerden aldık... Kesilmek "istememek" sadece insanlara has bir özellik. Hayvanların yaşama isteği onların iç güdüleridir. Hayvanları kesip yeme hakkını bize doğa vermiştir. Doğanın kanunudur bu. İnsanlar hayvan yemek için pıçaklarını, hayvanlar da insan yemek için dişlerini kullanıyorlar. "sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma" şimdilik insanlar için geçerli. Gelecekte bilim suni protein ürettiğinde hayvanlar da kesilmeyecektir elbet. İnsanlık bir şekilde türünü devam ettirmek zorundadır. Ama mantıklı olarak. adam evli bir kadından hoşlanıyor...karşılıklı rıza meselesi...başkasına yapmayı istediğin şeyin de sana yapılmasına razı ol...yeterli mi ahlaka ölçü olarak... Bu konu konuşuldu. Burada üçüncü kişiler var diğer eşler (rıza sahiplerinin diğer eşleri). Bu kural onlar içinde geçerli olacaktır. Bunu düşünebiliyormusunuz? ahlaklı mı olalım..nası..ha vicdana danışalım...nası yani...insanın değeri mi...tarla faresi mi...tüm canlılar değerli mi olmak istiyor..onlar ne bilir ahlakı canım..vicdanları bile yok...değerleri de.. Burada ne söylemek istediğiniz belli olmuyor. Alıntı
Φ evaporit Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2007 insan neresiyle düşünür ? bu gerçekten ilginç bir durum değil mi ? Hiç bir bilim dalı kalp ile düşünmeyi söylemiyor diyor arkadaşımız... evet baktım, matematikte yok...kimya da fizik de yazmıyor...ama sayın 4 mevsimin söylediği farklı bir durum var sanki... beyin, sayıları toplamayı, mesafeleri ölçmeyi, tartmayı, hesaplamayı yapabiliyor... Bilgi çok zaman kurudur ve nicelik ifade eder.. Oysa kalp bilgiye anlam katar, ona hiyerarşik bir düzen kurar... sıralar... beyin 100 ün 1 den daha çok ve güçlü olduğunu söyler... kalp ise 1 in 100 den daha çok ve daha güçlü olduğunu söyleyebilir.. beynin sınırı olsa da kalbin sınırı yoktur... Yalnız sevgili Maraba, tek farkla .... beyninizin nerede olduğunu sorsalar, elbette hemen kafanızı göstereceksiniz, değil mi ? kalbinizin yerini sorsalar onu da göstereceksiniz, değil mi ? Ama sayın 4 mevsimin bahsettiği kalbin yerini ben bulamadım... göğüs kafesinin içinde mi, ordan mı geliyor bu ses ? bunu da bilmiyorum... ama çok insanın beyni ile değil yüreği ile konuştuğunu, yüreği ile hareket ettiğini, yüreği ile düşündüğünü söyleyebilirim .... Alıntı
Φ hoppa Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2007 insan neresiyle düşünür ?bu gerçekten ilginç bir durum değil mi ? Hiç bir bilim dalı kalp ile düşünmeyi söylemiyor diyor arkadaşımız... evet baktım, matematikte yok...kimya da fizik de yazmıyor...ama sayın 4 mevsimin söylediği farklı bir durum var sanki... beyin, sayıları toplamayı, mesafeleri ölçmeyi, tartmayı, hesaplamayı yapabiliyor... Bilgi çok zaman kurudur ve nicelik ifade eder.. Oysa kalp bilgiye anlam katar, ona hiyerarşik bir düzen kurar... sıralar... beyin 100 ün 1 den daha çok ve güçlü olduğunu söyler... kalp ise 1 in 100 den daha çok ve daha güçlü olduğunu söyleyebilir.. beynin sınırı olsa da kalbin sınırı yoktur... Yalnız sevgili Maraba, tek farkla .... beyninizin nerede olduğunu sorsalar, elbette hemen kafanızı göstereceksiniz, değil mi ? kalbinizin yerini sorsalar onu da göstereceksiniz, değil mi ? Ama sayın 4 mevsimin bahsettiği kalbin yerini ben bulamadım... göğüs kafesinin içinde mi, ordan mı geliyor bu ses ? bunu da bilmiyorum... ama çok insanın beyni ile değil yüreği ile konuştuğunu, yüreği ile hareket ettiğini, yüreği ile düşündüğünü söyleyebilirim .... Arkadaşım, Kalbin,duyuların,düşüncelerin,hislerin merkezi olduğu sanısı binlerce yıldır süren pagan inancından başka bir şey değildir. Ve sadece islamda değill, tüm dünyada bu pagan gelenek halen varlığını sürdürmektedir.Tek farkla. Bilimin ortaya koyduğu verilerle,müslümanların dışındakiler kalbi sevginin merkezi olarak mecaz anlamda kullanırkan,müslümanlar kimisi geröek anlamda bildiğimiz organ olan kalp olarak kullanır,kimileride sizin gibi adı kalp olan ama insan vucudunun neresinde olduğu belli olmayan metafizik bir organ anlamında. Ruh gibi bir şey yani. Ama sayın 4 mevsimin bahsettiği kalbin yerini ben bulamadım... göğüs kafesinin içinde mi, ordan mı geliyor bu ses ? bunu da bilmiyorum Boşuna beklemeyin kardeşim,çölde vapur gelmez. Görüdüğünüz sadece seraptır. Alıntı
Φ evaporit Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 bu bilimsel verileri merak ettim doğrusu, hangi biimsel veriler kalbin sevginin merkezi olduğunu mecaz anlamda kullanılmasını öngörüyor ?... Sonra sayın hoppa; islam terminolojisinde mecaz anlamdaki kalp ile o ''metafizik, ruh gibi br şey'' dediğinizi birbirine karıştırmayınız. farklı şeyler çünkü... nefis, can, akıl, ruh, irade, bunların hepsi farklı şeylerdir... insanı, bitkilerden, hayvanlardan ve diğerlerinden ayıran önemli kavramlardır... düşünmek de öyle... akletmek de... tefekkür etmek de... fıkhetmek de ... hikmeti aramak da... hikmet eşyanın hakikatini anlamaktır... bunun için akletmek yetmez... tefekkür etmek için kalp gerekir derler... Sayın Hoppa, elbette her insanın hikmete sahip olmasını bekleyemeyiz... kimi insana fkhetme, kimisine tefekkür etmek ve hatta hikmet bile yetmeyebilir... Kimi insana da akletmek için bile olsun, beyni fazlalık gelebilir... kaldı ki kalbetmesine hiç ihtiyaç olmaz... Siz gene pagan inanışı deyin bakalım... Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Evet bizler beynimizle düşünüyoruz. Beyinleri ile düşünenlerden gayrısıdamı var? Sizler nerelerinizle düşünüyorsunuz? Sonra bizlerde, açlığımızı midemiz bildiriyor beynimiz değerlendiriyor. Kalbin bilgilgiye yada duyguya açlığını hiç bir bilim dalı söylemiyor. Kalbin hissediyor zannı, uyarısı, kandaki fazlaca artan adrenalindir. Bu da duyularla alınan bilgiler sonucunda beyin değerlendirmesidir. sayın maraba..beynimizle düşünüyoruz elbette...midemizin açlığını ve tokluğunu bize beynimiz söylüyor...peki söylermisiniz..nerenizle hayranlık duyuyorsunuz nerenizle aşık oluyorsunuz...nerenizle şefkat duyuyorsunuz..nerenizle yolda gördüğünüz bir kediye acıyorsunuz...kış günü titreyen bir çocuk gördüğünüzde sizi harekete geçiren nedir...açlık somuttur...duygular... insanlara vicdanlı vicdansız...ya da merhametli kalpsiz dediğimizde kan pompalayan kalbimizden ya da beynimizden bahsetmiş mi oluyoruz... "İnsan için "insan değeri"nin önemi; Yaşamayı sevmesinden ve diğer bireylerinde kendisi gibi yaşamayı sevebileceğini düşünmesinden dolayı önemli olmaktadır.. yaşamayı sevmek nasıl insanı değerli yapıyor da bencil ve savaşçı yapmıyor..oysa insan iki yaklaşımı da içinde barındırır ama ölçüler koyar..bu ilçüler neye dayanır beyniyle düşünenler için .dostluklar kurarken hep sizin yaşamınıza maddi katkları olanları mı seçersiniz... Arkadaşım sen canlıların değerini ayak sayısına bakarakmı saptıyorsun? İnsanların değer yargıları, nesnel dünya yaşamındaki pratiklerinin sonucu değilmi? Bu pratikler bilimsel birer deney değilmi? .. ne fark eder ..ben diyeyim ayak sayısı..siz deyin dna yapısı...insan değer yargılarının nesnel dünyadaki pratikleri bize göreceli ahlk kurallarını verir...ben insanın gerekli değil DEĞERLİ (bir başka değişle kutsal) oluşuna delil arıyorum...bilim tüm canlıların yaşam hakkının önemli ama insanın daha önemli olduğunu söylemesi nasıl mümkün olabiliyor...yani şeffaf derili kurbağa yapan bilim adamını şeffaf derili insan yapmaktan alıkoyan bilimsel bir yaklaşım mıdır...yoksa vahyin ortaya koyduğu insanın önemli değil gerekli değil değerli yani kutsal yani mükerrem bir varlık olduğunu deklere etmesinden midir.... İyi bir tutku. Bilim insanların üretici, ve paylaşımcı olduğu için daha üstün olduğunu deneylerle ispatlamış sizin için yetmiyormu? .. üretici ve paylaşımcı oluşu ...üretirken yok eden bozan insan m bu özelliğiyle değerli olacak...paylaşma saddece insana mahsus ise tamam ...ama bunlar yetmeeez... Kesilmek "istememek" sadece insanlara has bir özellik. Hayvanların yaşama isteği onların iç güdüleridir. Hayvanları kesip yeme hakkını bize doğa vermiştir. Doğanın kanunudur bu. İnsanlar hayvan yemek için pıçaklarını, hayvanlar da insan yemek için dişlerini kullanıyorlar. "sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma" şimdilik insanlar için geçerli. Gelecekte bilim suni protein ürettiğinde hayvanlar da kesilmeyecektir elbet. İnsanlık bir şekilde türünü devam ettirmek zorundadır. Ama mantıklı olarak. .. kesilmek istememek insana ait bir özellik...hayvana iki seçenek kalıyor..ya kesilmeyi istemek ya da boyun eğmek...ona boyun eğdiren sana o gücü veren onda olana içgüdü bizde olana vicdan demenin ayrımına geldik yine... Bu konu konuşuldu. Burada üçüncü kişiler var diğer eşler (rıza sahiplerinin diğer eşleri). Bu kural onlar içinde geçerli olacaktır. Bunu düşünebiliyormusunuz?.. tabi ki düşünebiliyorum...zaten ben de karşılıklı rızadan bahsetmiştim....ahlaki mi değil mi sizce...ya da beynimiz bunu onaylar mı...ya da bu onaya kalp vicdan katılırmı...hay aksi kalp diye ayrı bir karar mekanizması yoktu özür... (sohbet ediyoruz sadece..tartışma ya da inatlaşma olarak algılamazsınız umarım) selamlar.. Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 KALP. Siz henüz anne karnında 3 haftalıkken atmaya başlayan bu mükemmel pompanın, yani kalbin, çok önemli bir sorumluluğu var; vücut içinde kanın dolaşmasını sağlamak; bir başka deyişle sizi meydana getiren ve tıpkı sizin gibi "canlı" olan yaklaşık 100 trilyon hücreye hayat vermek; bu hücrelerin nefes alıp vermelerini ve beslenmelerini sağlamak, onları temizlemek, hastalıklarını iyileştirmek ve onları düşmanlardan korumak. Kısacası, sizi oluşturan hücreleri, dolayısıyla sizi Allah'ın izniyle yaşatmak. Kalpte bulunan bu hücreler özel kas hücreleridir. Bu hücre topluluğunu özel yapan; henüz gelişmeye başlayan bir embriyoda aniden hareket etmeye başlamalarıdır. Bir açık kalp ameliyatı sırasında, "kendilerine bağlı tüm sinirler alınmış ve çevrelerindeki organlarla tüm ilgileri kesilmiş olmasına rağmen" hala "atabiliyor" olmalarıdır. Hatta bu hücrelerden "tek bir tanesini" dışarı çıkarıp mikroskop altına koyduğunuzda bile, kanla beslediğiniz sürece, atmaya devam edebilmektedirler. Bu hücreler, her bir kalp atışının başladığı yerlerdir. Onların "atmalarını" sağlayan özellik, üzerlerinden geçen elektrik akımıdır. Kalbi oluşturan her hücre, adeta canlı bir pil gibidir. Kalp atışı adını verdiğimiz hareketi başlatan kimyasal enerjiyi kendileri oluştururlar. Hücrelerin bu özelliği, hiçbir evrimci iddia ile açıklanamayacak olağanüstü bir özelliktir. Kalp hücreleri kendileri için gerekli olan elektriği, kanda rahatça bulabildikleri potasyum ve sodyum elementleri ile sağlarlar. Bu iki elementi meydana getiren atomlar, sahip oldukları bir elektronu kaybetmiş atomlardır. Dolayısıyla fazladan bir protonları, yani artı yükleri bulunmaktadır. Kalbin, zamanlaması kusursuz olan bir düzeni vardır. Bu da kalbi oluşturan hücreler arasındaki koordinasyon ve haberleşme ile sağlanır. Burada elbette ilk dikkati çeken Allah'ın ilhamıyla hareket eden hücrelerdeki "akıl"dır. Kalbi oluşturan bu hücreler akımı, kalbin diğer tarafına doğru saniyede yaklaşık 60 cm hızla gönderirler. Sinyal, S.A yumrusu adı verilen bölgeden gönderilmiştir. S.A yumrusunu oluşturan hücrelerin sinyali ürettikleri süre ise saniyenin 14'de biri kadardır. Burada ikinci akımı üreten hücreler bulunur ve A.V. yumrusu adını alırlar. Akım, hızla ilerlerken sırayla iki kulakçığı harekete geçirir ve kan toplamak için bunların kasılmalarını sağlar. Hala ilerlemekte olan elektrik akımı tam karıncık kaslarına ulaşacakken, sağ kulakçık ile sağ karıncık arasındaki kas dokusunda bulunan özel ipliksi hücreler tarafından durdurulurlar. Bu durum, akımın karıncığa ulaşırken gecikmesine neden olur. Akım, saniyede 20 cm hıza düşer ve saniyenin 16'da biri gibi bir sürede iletilmeye başlar. Bu gecikme son derece önemlidir. Bu gecikme nedeni ile karıncıklar kasılmadan, kulakçıklar kendi içlerini kanla doldurmuş ve pompalamak için hazırlanacak fırsat bulabilmişlerdir. Kalbin senkronize hareketinin sırrı budur. Kalp hücrelerini ayrı ayrı alıp mikroskop altında inceleme imkanınız olsaydı, her bir hücrenin farklı hızlarda attıklarını görürdünüz. Bu son derece şaşırtıcı ama aynı zamanda da gerçek anlamda mucizevi bir durumdur. Ancak bu bir düzensizliğin değil, aksine kusursuz bir düzenin göstergesidir. Hücreler, bu senkronizasyona uygun olarak ne zaman kasılıp ne zaman gevşeyeceklerini adeta "bilirler". Allah, hücrelerin her birine atmaları gereken zaman aralığını ilham etmiştir. Bu yüzden her birinin atma hızı ve sırası farklıdır. Kısacası kalp, Allah'tan aldığı ilham ile sürekli enerji üreten, kanı koordine eden, Allah'tan aldığı ilham ile kendi kendine kasılıp gevşeyen, kendi düzenini kendisi ayarlayabilen hem planlama ve hesap yapma hem de tedbir alma ve hızlı hareket etme özelliklerine sahip özel hücrelerden oluşmuştur. Verilen bu bilgiler, bir insan bedeninde tesadüflere yer olamayacağını gösteren sayısız delilden yalnızca birkaçıdır. Bu muhteşem sanat hiç şüphesiz herşeyi kusursuz yaratan, hem büyüklük hem Kerem ve İkram sahibi alemlerin Rabbi olan Allah'ın eseridir. Alıntı. Not. KALP ve ruhunu, akıl ve hissiyatını kelime-i tevhid ile aydınlatan bir insan, derece derece kemal-i imanı kazanır, Allah’ın feyzine, rızasına ve saadet-i ebediyeye mazhar olur. Evet, Allah zikredilince mü’minin kalbinde havf ve haşyet, O’na karşı tazim ve tebcil hissi tecelli eder; imanı artar, kalbi tenevvür eder, tasdikleri daha ziyade kuvvet bulur. Cenab-ı Hak bu hususu bir ayette şöyle ifade buyurur: “Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri ürperir, O’nun ayetleri kendilerine okunduğu vakit (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.”Enfal Suresi 8/ 2. KUR'AN NE YAZARSA DOĞRUDUR. Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 sayın maraba..beynimizle düşünüyoruz elbette...midemizin açlığını ve tokluğunu bize beynimiz söylüyor...peki söylermisiniz..nerenizle hayranlık duyuyorsunuz nerenizle aşık oluyorsunuz...nerenizle şefkat duyuyorsunuz..nerenizle yolda gördüğünüz bir kediye acıyorsunuz...kış günü titreyen bir çocuk gördüğünüzde sizi harekete geçiren nedir...açlık somuttur...duygular...insanlara vicdanlı vicdansız...ya da merhametli kalpsiz dediğimizde kan pompalayan kalbimizden ya da beynimizden bahsetmiş mi oluyoruz... Sayın 4 mevsim. Bilime inanıp inanmama sorusuna "inanıyorum" cevabını vereceğiniz kesin. Ama ikinci bir soru da oluşuyor. Mistik kavramları bilimle örtüştürmeyemi çalışıyosunuz? Yada bilimi mistik inançlarlamı açıklamaya çalışıyorsunuz? İnternet el altında bir kaynak dünyası. Burada metafizik ve bilimsel kaynaklar çokça bulunmakta. Arama motoruna "kalbin görevi" deyimini bir aratıver lutfen. Bilimsel kaynaklarda metafizik tanımları görebilecekmisin? Ama bilimsel açıklamalar dışında inatla, kalbi bir duygu sensörü gibi göstermek bilimle ayrı düşmek olmuyormu? Ama, arama sonucunda şunu net olarak görebileceksin; Metafizik kaynaklar, bilim dışına çıkıp ilk ve ortaçağ'a ait kültürleri bilimsel açıklamalarla bağdaştırmaya çalışıyorlar. Bilimsel kaynaklar ise, asla metafizik kaynaklara yer vermiyorlar. Bu hiç dikkatinizi çekiyormu? Benim dikkatimi çekiyor. İnsanlar metafizik açıklamaları, kitleleri daha bir süre uyutmak amacı ile, bilimsel açıklama gibi göstermeye çalışıyorlar. Yoksa, safi masallara kim inanır? tabi ki düşünebiliyorum...zaten ben de karşılıklı rızadan bahsetmiştim....ahlaki mi değil mi sizce...ya da beynimiz bunu onaylar mı...ya da bu onaya kalp vicdan katılırmı...hay aksi kalp diye ayrı bir karar mekanizması yoktu özür...(sohbet ediyoruz sadece..tartışma ya da inatlaşma olarak algılamazsınız umarım) selamlar.. Cinsel arzular hayvanlarda ve insanlarda bulunan güdüsel bir olgu. Karşılıklı rıza "insan değeri"ne verilen önem çerçevesi içerisinde olsa idi, üçüncü eşlere değer verilecekti. Güdüsel değil, ahlaksal kararın önemini vurgulamak istemiştim. Bir diğer başlıkta vicdanın da, ahlakın da kaynağının insana verilen değerden kaynaklanması gerektiğini söylemiştik. Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Yahu yapmayın gözünüzü seveyim... Kalbin ne işe yaradığı ve görevi biliniyor, tanımlanmış... Ne diye ekstra anlamlar yüklüyorsunuz? İnsan tabiiki de beyniyle sever aşık olur, beyniyle korkar, heyecanlanır... Kalbin yüksek hızda atması sadece adrenalin ve fazla oksijen ihtiyacı ile ilgili bir şeydir. Bence hiç uzatmayın sayın inanan arkadaşlar. Mecazi anlamda kullandık deyin bitsin. Zaten mecazi anlamda kullanılır. Gerisi boş hikayelerdir. Lütfen! bu kadar da değil yahu... Saygılar... Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Kalbin, zamanlaması kusursuz olan bir düzeni vardır. Bu da kalbi oluşturan hücreler arasındaki koordinasyon ve haberleşme ile sağlanır. Burada elbette ilk dikkati çeken Allah'ın ilhamıyla hareket eden hücrelerdeki "akıl"dır. Kalbi oluşturan bu hücreler ............ Aklına gelebilecek her organında var o akıl öyleyse... Düşünsene hepsi de görevini akıllıca yapıyo. Ama beyin biraz farklı. Kişiden kişiye değişebilmekte değil mi? KUR'AN NE YAZARSA DOĞRUDUR. Yapcak bişe yok o zaman... Alıntı
Φ evaporit Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 bilime inanmaya gerek var mı ? bu din midir ki ? insanlara inanıp inanmadıklarını soracaksınız, Sayın Maraba ? ''Biber Acıdır '' Neden ? ''Bilim öyle söylüyor da ondan.. ''Tamam iman ettim..'' böyle bir şey olabilir mi ? ''kabul'' lerle ''inanç'' olayını karıştırıyorsunuz... Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 bilime inanmaya gerek var mı ?bu din midir ki ? insanlara inanıp inanmadıklarını soracaksınız, Sayın Maraba ? Evet aslında bu bir yanılgıdır. Bilime inanmaya gerek yoktur. Ama bilime inanmayanlar çıkınca "bilime inanmak" gibi bir terim de türüyor maalesef... Ondan sonra bilim de din gibi bir şey oluyor. İçiçe geçiyor kavramlar ve karışıyor. Din insanın kendi içinde inanıp inanmayacağı bir olgudur. Kişiye kalmıştır. Ama bilim öyle değildir. Mutak doğrular için uğraşır. Kendini yeniler, kendini yalanlar, kendini revize eder, kendini çürütüp yeniden yaratır. Mutlak doğruya ulaşmak için bunu yapar... Ama din de böyle bir şey sözkonusu değildir. Mutllak doğruları zaten baştan bellidir ve değişmez. İnsana da "inanmak" ya da "inanmamak" kalır... Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Sayın 4 mevsim. Bilime inanıp inanmama sorusuna "inanıyorum" cevabını vereceğiniz kesin. Ama ikinci bir soru da oluşuyor. Mistik kavramları bilimle örtüştürmeyemi çalışıyosunuz? Yada bilimi mistik inançlarlamı açıklamaya çalışıyorsunuz? sayın maraba zaman zaman söylüyorum...bilim bir inanç konusu değildir..bilimsel bir sonuç ancak bilinebilir..suyun iki hidrojen bir oksijen molekülünden oluştuğu bilgisini bilim ortaya koyduğunda siz su molekülünün H2O olduğuna inanıyorum demezsiniz...H2O olduğunu biliyorum dersiniz....bilime inanıyorum diyenler ne kastettiklerinin bilincinde değiller...bilim bir metodla bilgiye ulaşır...doğru ya da yanlış hükmü verir....bilim iyi kötü güzel çirkin ahlaki ahlakdışı sonuçlarını vermez veremez....bilimin ulaştığı bilgiyi alırsınız ahlaklı olma yolunda kullanırsınız..dilerseniz ahlaksız olma yolunda da kullanısınız... İnternet el altında bir kaynak dünyası. Burada metafizik ve bilimsel kaynaklar çokça bulunmakta. Arama motoruna "kalbin görevi" deyimini bir aratıver lutfen. Bilimsel kaynaklarda metafizik tanımları görebilecekmisin? Ama bilimsel açıklamalar dışında inatla, kalbi bir duygu sensörü gibi göstermek bilimle ayrı düşmek olmuyormu? ben de bunu söylüyorum işte..bilim sadece materyalist bir bakış açısına mahkum durumdadır.. çok iddialı laflar etmem genelde..ama şunu iddialı bir biçimde söylüyorum...bilim ahlakı açıklayamaz....herhangi bir ideoloji herhangi bir felsefe herhangi bir beşeri izm ahlakı açıklaren(ahlakın gerekliliğini ahlakın kaynağını ahlakın tanımını ve ahlakın sınırını) metafizik kavramlar kullanmadan bir tanımlama yapabilmesi İMKANSIZDIR... Benim dikkatimi çekiyor. İnsanlar metafizik açıklamaları, kitleleri daha bir süre uyutmak amacı ile, bilimsel açıklama gibi göstermeye çalışıyorlar. Yoksa, safi masallara kim inanır? benim de dikkatimi çekiyor..vahyi dışlamak için kırk tane takla atıyorlar insanı ahlakı ve hayatı anlamlandırma adına ama dönüp dolaşıp başladıkları noktaya geliyorlar... Cinsel arzular hayvanlarda ve insanlarda bulunan güdüsel bir olgu. Karşılıklı rıza "insan değeri"ne verilen önem çerçevesi içerisinde olsa idi, üçüncü eşlere değer verilecekti. Güdüsel değil, ahlaksal kararın önemini vurgulamak istemiştim. Bir diğer başlıkta vicdanın da, ahlakın da kaynağının insana verilen değerden kaynaklanması gerektiğini söylemiştik. benim soruma cevap değil ama şunu söyleyeyim..bir çok ahlak tanımı ve ideolojilerin ahlaki tanımlamaları olabilir....ama bu konularda oluşan değer yargıları vahyin insanlara öğrettiklerinen başkası değildir...aksi tanımlamalar ahlakı sadece teori olarak ortaya koyar ama pratikte oluşacak toplumdan ve o toplumun yaşam tercihlerinden kendileri de pek memnun olmazlar....köpekleriyle evlenebilmek için yasa bekleyen avrupa vatandaşları ya da eşcinsel evlilikleri yasayla benimsemiş hollanda hukuku gibi örnekler ahlakı din bağlamından koparmanın doğal güdüsel ve değerli insanın kararları... selamlar... Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 ben de bunu söylüyorum işte..bilim sadece materyalist bir bakış açısına mahkum durumdadır.. ve bilim ahlakı açıklayamaz....herhangi bir ideoloji herhangi bir felsefe herhangi bir beşeri izm ahlakı açıklaren(ahlakın gerekliliğini ahlakın kaynağını ahlakın tanımını ve ahlakın sınırını) metafizik kavramlar kullanmadan bir tanımlama yapabilmesi İMKANSIZDIR... diyorsanız, psikoloji ve sosyoloji BİLİM DALLARINI çöpe atalım, doğrumu anlamışım acaba? Alıntı
Φ evaporit Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Sayın Yersoy konu kalbin ne olduğu ne işe yaradığı değildi... konu kalbin tatmin edilmesi, doyurulması olayı idi.. yani maddi planda bir kalp ele almamıştık... beyni de aynı şekilde .. üzerinde durulması gereken ince bir husus var gibi ... insanın diğer varlıklardan farklı bir yanı var, hem madde planı ve hem de ruh planı... ben bu başlığı atarken önemli bir hususa dikkat çekip, iki farklı düşünüş şeklini merkezi insan olan bu noktada odaklamak, karşılaştırmak istemiştim... merkeze insanı koyup onu analiz etmeliyiz diye düşünüyorum.. İnsanın maddi yönü üzerinde bilimadamlarının çokça çalışıp bilimsel verilerle çok veri elde ettikleri bir alandır. insanın dolaşım sisteminden, sinir sistemine, sindirim sisteminden, kaporta sistemine kadar herşeyi üzerine bir çok araştırma ve çalışma yapmışlar, çok önemli gelişmeler kaydetmişlerdir.. bu doğal ve bilimin çalışma konusuna da uygun.. belki yakın gelecekte gerçeğine çok yakın yedek parçasını bile üretebilecek bilgiye ulaşacaaklar... İnsanın bir de ruhsal boyutu var ki; bu konu bilimsel çalışmaların alanı ve konusu içerisinde yer almadığı için (bazı pisikoloji ve parapisikoloji çalışmaları haariç ) için yeterli bilgi ve veri üretilememiştiir. Bilimin insana yönelik ilgi alanı ve önermeleri insanın madde boyutuna yönelik olacaktır ve bu konudaki önermelerine hiç bir müslüman da itiraz etmeyecektir sanırım... Yani insanın bedensel - fizik dünyasını tamir etme - geliştirme - yenileme - değiştirme - eğitme gibi çok sayıda işlemi yapılabilmektedir... Şimdi insanın diğer boyutu ruhsal alanı var ki; siz bu alana isterseniz BİLİNÇ-ŞUUR alanı da diyebilirsiniz... bu alana ilişkin geliştirme-eğitme-tatmin etme gibi çok sayıdaki işleme, sayın Maraba'nın iddia ettiği gibi bilim kitaplarında rastlayamazsınız, çünkü o kitapların alanına girmeyecektir...Ama o kitapların alanına girmediği için de inkar etme-yok sayma yoluna gidemeyeceğiniz de açıktır... öyle mi ? şimdi insana ait ve insanı farklı kılan o ''Bilinç'' dediğimiz şeyin oluşumunu ve gelişimini, ''irade'' denen o şeyin oluşumunu ve gelişimini hiç bir bilimsel çalışma ile ortaya koyamazsınız... bu mümkün değildir... O halde insana ait Mana-ruh-kalp yönünü tatmin edecek, doyuracak, eğitecek yöntem nedir ? Ahlak kuralları bahsettiğiniz kitapların dışındaki bir alana ait fenomenler olduğu için İnsanın bu yönünü tatmin eder... Mesala çok zaman paylaştıkça insanların malı azaldığı halde mutlu olurlar... bu onları tatmin eder, kalbi besler... Vahy, tanrının insanlara ait bu alanı eğitmek, tatmin etmek, tamir etmek, geliştirmek için gönderilmiştir diye düşünüyorum... kullandığı kavramları, bilimin hakemliğine götürürseniz, hata edersiniz... yanlış yaparsınız, bu bir manava, elinizdeki cevherin değerini sormaya benzer... Bilim bizi bedensel-fiziksel alanda mutluluğa götürecek çalışmalar yapacak.... bunun için kendi yöntemlerini ve kavramlarını kullanacak... Din de bizim kalbimizi mutlu kılacak, tatmin edecek önermelerde bulunacak, bizi huzura götürecek.... kendi yöntemini ve kavramlarını kullanacak .... son söz ... ''Kalpler yalnızca Allahı anmakla tatmin olur, huzur bulur...'' Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Sizin ilk yazınızda bu yanlış anlama ortaya çıkmamıştı sayın evaporit. Bahsettiğiniz konuda zaten hemfikiriz... İnsanın bir de ruhsal boyutu var ki; bu konu bilimsel çalışmaların alanı ve konusu içerisinde yer almadığı için (bazı pisikoloji ve parapisikoloji çalışmaları haariç ) için yeterli bilgi ve veri üretilememiştiir. Ben böyle düşünmüyorum sayın evaporit. Psikoloji ve sosyoloji dallarında oldukça iyi çalışmalar var. Bunları yakından takip etme fırsatım olmuyor ama okuduğum bazı kitaplardan ve yüksek lisans yaparken aldığım bir sosyal seçmeli dersten çok iyi biliyorum ki insanın psikolojik yönü ve psikolojisinin (ahlak dahil) gelişmesi üzerine çok ciddi çalışmalar var. Bunlar maddi şeyler olmadığı için elle tutulup sayılabilecek karşılaşırılabilecek materyallieri yok maalesef. Ancak biraz da istatistiğin yardımı ile hiç de yabana atılmaması gereken çalışmalar söz konusu. siz bu alana isterseniz BİLİNÇ-ŞUUR alanı da diyebilirsiniz... bu alana ilişkin geliştirme-eğitme-tatmin etme gibi çok sayıdaki işleme, sayın Maraba'nın iddia ettiği gibi bilim kitaplarında rastlayamazsınız, çünkü o kitapların alanına girmeyecektir...Ama o kitapların alanına girmediği için de inkar etme-yok sayma yoluna gidemeyeceğiniz de açıktır... öyle mi ? Ben de diyorum ki bu bilim dalı ile ilgili bir çok çalışmayı bulabilir takip edebilirsiniz. ''Bilinç'' dediğimiz şeyin oluşumunu ve gelişimini, ''irade'' denen o şeyin oluşumunu ve gelişimini hiç bir bilimsel çalışma ile ortaya koyamazsınız... bu mümkün değildir... Tam aksine mümkündür. Zor ve ağır ilerlemektedir ancak mümkündür. O halde insana ait Mana-ruh-kalp yönünü tatmin edecek, doyuracak, eğitecek yöntem nedir ? Din bu besleyicilerden birisidir evet. Dini duygular insana huzur verir. Bu doğrudur. Aynı şekilde müzik de öyledir. Bunun yanısıra aşık olmak, sevmek ve sevilmek de ruhu besleyen en önemli ihtiyaçlardır. İnsanı mutlu edecek çok değişik araçlar olabilir. Herkes farklı şekilde hayattan zevk alır. Bence, dinin yanısıra insanın manevi tarafını besleyen bir çok etmen ve faktör de vardır. Saygılarımla Alıntı
Φ hoppa Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2007 Kalp hastası olduğunuzda ve kalbiniz bu mekanik pompayla değiştirildiğinde, ki mümkün onunla mı yorum yapacaksınız? Alıntı
Φ evaporit Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2007 Tamam Sayın Hoppa...Mekanik kalp konusunda resim bile koymuşun, zahmet etmişin.. hani hastalanırsak fena olmaz, o zaman sorunun cevabını yazarım... Ama Mekanik Beyin yapıldığını bilmiyordum.... Mekanik kalp kadar iyi netice vermiyor demek ki ?... Bilim adamlarının çalışıp az da yorum eklemelerini ve hatta mümkünse ''A'' sınıfı az enerji harcayan bir modelini geliştirmelerini bekleyeceğiz.. şimdilik okuma yazma bilen modellerini görsek de yakında okuduğunu anlayan bir modelini daha piyasaya sürecekleri söylentisi de var.. Ama Vicdan taşıyan modelinden daha hiç mi hiç söz edilmiyor ... Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2007 sayın maraba zaman zaman söylüyorum...bilim bir inanç konusu değildir..bilimsel bir sonuç ancak bilinebilir..suyun iki hidrojen bir oksijen molekülünden oluştuğu bilgisini bilim ortaya koyduğunda siz su molekülünün H2O olduğuna inanıyorum demezsiniz...H2O olduğunu biliyorum dersiniz....bilime inanıyorum diyenler ne kastettiklerinin bilincinde değiller...bilim bir metodla bilgiye ulaşır...doğru ya da yanlış hükmü verir....bilim iyi kötü güzel çirkin ahlaki ahlakdışı sonuçlarını vermez veremez....bilimin ulaştığı bilgiyi alırsınız ahlaklı olma yolunda kullanırsınız..dilerseniz ahlaksız olma yolunda da kullanısınız... Diğer iletimde "anlamak" kelimesinin metafizik olgular için kullanıldığını ancak; bilmek, benimsemek, görüş edinmek gibi kullanılarak ta bir karmaşanın olduğunu söylemiştim. Bu karmaşa sözlüklerde de görülmektedir: "Bilmek ve güvenmek yüklemlerinin orta noktası, kesişim kümesi." Söylenilenlere katılıyorum. Benimsemek olarak algılanabilirdi. Konunun özü konuşulabilirdi. Ama katılmadığım diğer görüşler: ben de bunu söylüyorum işte..bilim sadece materyalist bir bakış açısına mahkum durumdadır..çok iddialı laflar etmem genelde..ama şunu iddialı bir biçimde söylüyorum...bilim ahlakı açıklayamaz....herhangi bir ideoloji herhangi bir felsefe herhangi bir beşeri izm ahlakı açıklaren(ahlakın gerekliliğini ahlakın kaynağını ahlakın tanımını ve ahlakın sınırını) metafizik kavramlar kullanmadan bir tanımlama yapabilmesi İMKANSIZDIR.. Bu sözler aksine çok iddialı. Zira ahlakı ortaçağın köleci, işkenceci kültürü ile açıklarken; "İmkansızdır" diyerek Sosyoloji, psikoloji ve felsefe disiplinlerini dışlamanın mantığı nedir? Ben anlayamıyorum. Daha sonrada.... benim de dikkatimi çekiyor..vahyi dışlamak için kırk tane takla atıyorlar insanı ahlakı ve hayatı anlamlandırma adına ama dönüp dolaşıp başladıkları noktaya geliyorlar... Ben artık; insanları metafizik masallardan (cin, şeytan, ruh) kurtarma çabalarını "takla atmak" olarak nitelemeyi... Bu zihniyetle aşağıdakiler gibi uçuk, kaçık bir açıklamaları demagoji olarak niteliyor, artık "inatçı olmayan samimi sohpet" söylemlerine inanmıyorum. Zira tutucu tartışmalarla vakit kaybettiğimizi artık ne yazıkki anlamış bulunuyorum. İşte en güzel demagoji örneklerine devam: benim soruma cevap değil ama şunu söyleyeyim..bir çok ahlak tanımı ve ideolojilerin ahlaki tanımlamaları olabilir....ama bu konularda oluşan değer yargıları vahyin insanlara öğrettiklerinen başkası değildir...aksi tanımlamalar ahlakı sadece teori olarak ortaya koyar ama pratikte oluşacak toplumdan ve o toplumun yaşam tercihlerinden kendileri de pek memnun olmazlar....köpekleriyle evlenebilmek için yasa bekleyen avrupa vatandaşları ya da eşcinsel evlilikleri yasayla benimsemiş hollanda hukuku gibi örnekler ahlakı din bağlamından koparmanın doğal güdüsel ve değerli insanın kararları... Köpekle evlenmek yasası için uğraş, "Değerli insanların" çabalarıymış.. Böyle niteliyor iyi niyetli arkadaşımız. Bir demagoji örneği de başka arkadaştan: Soruya bak, cevaba bak. Hiç değişmeyecek... Kalp hastası olduğunuzda ve kalbiniz bu mekanik pompayla değiştirildiğinde, ki mümkün onunla mı yorum yapacaksınız? Tamam Sayın Hoppa...Mekanik kalp konusunda resim bile koymuşun, zahmet etmişin.. hani hastalanırsak fena olmaz, o zaman sorunun cevabını yazarım...Ama Mekanik Beyin yapıldığını bilmiyordum.... Mekanik kalp kadar iyi netice vermiyor demek ki ?... Bilim adamlarının çalışıp az da yorum eklemelerini ve hatta mümkünse ''A'' sınıfı az enerji harcayan bir modelini geliştirmelerini bekleyeceğiz.. şimdilik okuma yazma bilen modellerini görsek de yakında okuduğunu anlayan bir modelini daha piyasaya sürecekleri söylentisi de var.. Ama Vicdan taşıyan modelinden daha hiç mi hiç söz edilmiyor ... Artık ümitsizim. İnsanların tutucu yapıları, sadece tartışmalarla, yok denecek kadar az etkileniyor. Pratiğin içinde de olmaları gerek. Alıntı
Misafir hayhak Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2007 sadece bu forum sayfalarında değil, insana ait ne varsa sanırım bu arayışın bir yansıması olsa gerek.......bütün tartışmalar, kavgalar ve araştırmalar.... hepsinde öz olarak bir arayış görüyorum...... bu arayış insanın doğasında var. insan hem madde yönünün simgesi olarak bir bedene (mide) sahip, hem de mana yönünün simgesi olan bir ruha (kalp) sahiptir...İnsan ikisini de doyurmak için bir arayış içerisindedir. Tarihe maddi açıdan bakan yazarlar insanın ve toplumun evriminden bahsederken, onun midesini doyurma aşamalarını kaydederek, avcılık, toplayıcılık, tarım toplumu, gibi aşamalarını ayırtlamışlardır... insanın kalbi de midesi gibi doyum istemektedir, ve doyum aramaktadır... Peygamber ''komşusu açken, tok yatan bizden değildir'' derken, acaba midenin komşusu olan kalbin açlığına mı işaret etmişti bilemiyorum ama, kalbin açlığı beden açlığından ötede bir ızdırap olsa gerek... İnsan diğer bütün yaratılmış olanlardan ötede bir farklılığın sahibi olarak kalbinin de doyurulmasına ihtiyacı vardır... Arayacak, avcılık yapacak, toplayıcılık yapacak.... ve kalbini yedirip doyuracak.... bütün arayışların temelinde kalbin tatmin olması gerçeği karşımıza çıkar... Kalbi tatmin olmuş bir insana artık özgür gözüyle bakıyorum ben..... bu yüzden bütün arayışları da İnsanın kendisini özgür kılma çabası olarak anlıyorum... ve aklıma tanrının ilahi mesajı geliyor... Kalpler ancak Allahı anmakla tatmin olur.... Bu özgürlüğe açılan ilk ve tek.... ve gerçek kurtuluş kapısı .... okadar guzel bır yazı olmuskı ,oncelıkle ellerıne saglık demek ıstıyorum... bır anlatıs ancak bukadar tarafsız ve sade bir temızlık ıcerır, yanı tekkelımeyle mukemmelsın aslında ufak bır teknık ayrıntıyı belırtmek ıstıyorum su ALLAHIN samet olusu konusu bu senın anlatmak ıstedıgın butunluk kısmıyla dogrudan bırlık ıcınde ve bız ınsan oglu olarak bolum kendımıze en uygun kısmıyla yasamayı tercıh edıyoruz.... ve bunları bırlestırecek ınsanı gercek bır ozgurluk ıcınde, hıc bır muama olmadan yasatacak ve hakıkatı anlatacak bır sey gereklı.... bu yuzden ıslam butun dınlerın ve herseyın ozunu benımser sozu bana bu muammadan bır cıkıs noktası bır selah ve felahlık bakımında bana gercege yaklastırıcı en buyuk faktor olarak gelıyor ama sunuda cok ıyı bılıyorum benım ozgurluge ulasmıs benım artık ıslama, ona veya buna ıhtıyacım yok!........ saygılar Alıntı
Φ evaporit Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2007 Ahhh canım kardeşim, ortaya koyup durmaya çalıştığın şey, seni ayakta tutmaya yetmez, iki de bir sostoloji pisikloji deyip durmayın... ÇÜnkü ne sosyoloji ve ne de Pisikoloji sayın 4 mevsimin anlatmaya çalıştığı ''DEĞER''i üretmez... böyle bir kaynak ve merkez olma özelliği onlarda yoktur.. Bu yazdığınız bilim dalları var olan değerleri araştırmaya, anlamaya yönelik çabalardır... Yani var olanın biri bireysel nedenselliğini ve kökenini diğeri Toplumsal olanın nedenselliğini ve kökenini açıklamaya çalışır... Var edemezler yani... Tamam mı... Eğer tamamsa... diğer mevzuuya geçelim o da soruya verdiğimiz cevap... Bakın sayın Yersoy orada güzel bir nokta yakalamış ve meseleyi izah etmiş, değil mi ? İki tane kalp kavramından bahsedip duruyoruz.. ve bunlardan birisinin simgesel anlamda, insanı varlık aleminde önemli yaptığıını, değerli kıldığını anlatıp duruyoruz... Okuma yazması olan herkes, o et parçasının hayvanlarda da kalp olarak bulunduğunu ama bunun o hayvancağızı, varlık aleminde insanın üzerine çıkaramadığını anlar sanırım... Yani, sayın Maraba, Ne o et parçası yerine kullanacağını mekanik kalp ne de kafanıza takacağınız çip sizi ontolojik olarak ''DEĞER''li kılmıyor... sayın 4 mevsimin anlatmaya çalıştığı bu olsa gerek... ne var bunda hala anlaşılamayan bunu anlayamıyorum... İnsanın pratiğin içinde olması için Çip takılmasını bekleyeceğiz herhalde.... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.