Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Ben domuzu da yerim (sen balık yermisin) içkimi de içerim (ilaç alırmısın) ... Ben günümün çoğunu çalışarak da geçiririm... Ben öğrenirim öğretirim...Ben sorgularım sorgulatırım... Ben eğlenirim eğlendiririm... Ben cenneti ölünce değil yaşarken ararım ve yaşarım... Ben severim de sevilirim de... Ben öldükten sonra ardımda ne bırakabilirim diye kaygı da duyarım bencil olmadan... Ben uykumu kısarım insanlığıma ve insanlığa hainlik etmemek için... Ben yazarım ve okurum öğrenmek ve daha çok şey paylaşmak için... Ben tüketirim ve daha fazlasını nasıl üretirim diye uğraşırım... Ben yaşarım, ve yaşamışçasına ölürüm. Ölümden korkmam ben, yaptıklarımla huzur içinde toprağa kavuşurum; ki böyle kavuşmak için uğraşırım... Ben insan olarak her nimeti tatmak yaşamak isterim... Ben insan olarak insanca yaşamak için yaşarım... Değil insanı, karıncayı incitmem, kendimden bilirim çünkü; rengi, dili dini ırkı ne olursa olsun... Ben kayayı incelerken ağacı seyreder zarar vermemek için uğraşırım... İşim gücüm kayadır ama kaya gibi bir yüreğim yoktur... Ben insan doğdum insan ölürüm... Saygılar efendim... yediğiniz içtiğiniz sizin olsun ama diğerlerine katılıyorum ...dünyayı cehenneme çevirenlerin cennet beklentisi içinde olması yazık olur değil mi... selamlar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Sayın hoppa, bazı nirengi noktalarını yakalamakta başarılı olduğunuzu düşünüyorum. Uhud savaşındaki noktayı da yakalamışsınız. Ben bu savaşı okuduğumda ve işte Çağrı filminde de canlandırıldı, bu konu dikkatimi hemen çekmişti. Savaş alanına Mekkeliler tamamen hakim. Müslümanlar dağa çekilmiş. Mekkeliler alana öyle hakim ki, Hind geliyor Hamza'nın cesedinden intikamını alıyor. Dağın kenarına gelip laf atışması yapıyorlar. Yani dağ dediğimiz de konuşulabildiğine göre dağın eteği. Mekkelilerin tepesi atsa, dağa tırmanmaları işten değil. Fakat dönüp gidiyorlar. Hâlen küçümsüyorlar. Bir avuç deli gözüyle bakıyorlar hâla. Bir katliam yapıp Medine ile aralarında sürüp gidecek bir nefrete neden olmak istemiyorlar. Bu nedir biliyor musunuz? Osmanlı'nın Avrupa'yı küçümsemesi gibidir. Zavallı kefereler, ne zaman istesek gider tepelerine bineriz, canlarına okuruz. Avrupa gelişiyor, ilerliyor, dünyanın en büyük gücünün merkezi durumuna geliyor, Osmanlı hâlen uyuyor. Bir kıpırdama yok. Hâla karşılarındakini bir avuç kefere sanıyorlar. İkinci önemli belirlemeniz müslümanlardaki yağma merakı. Genellikle fakir insanların bir başkaldırı hareketi biçiminde gelişen bir din, varlıklı olanlar da mallarını Mekke'de bırakıp hicret etmişler. Güçlenmek için Bedir'de ticaret kervanına saldırıyorlar. Ben şunu söyleyeyim: İslam kurulduğu günden Osmanlı'nın gücünü yitirmesine kadar tamamen savaş ekonomisine dayalı olmuştur. Geliri savaş sırasındaki ganimet, işgal edilen yerlerdeki ehli kitabı cizyeye ve toprak ürünlerini vergiye bağlama şeklinde olmuştur. Osmanlı'nın ünlü amiralleri hep birer korsandır. Akdeniz'de ticaret yapan Avrupa ticaret gemilerini yağmalarlardı. Çünkü İslam'da keferenin kanı, malı helaldir. İşte inancın kökeninde bulunan Tevbe suresi, işte veda hutbesi açık. Bu yüzden ne zaman toprak kazanma işi bitti, Osmanlı ekonomisi de durdu. Ne zaman toprak kaybetmeye başladı, geliri de tepetaklak azalmaya başladı. Çünkü vergiler kesildi. Avrupa'daki gibi endüstri devrimi yapamayınca da çöktü. Tabii bunları müslümanlar kötü, Avrupa iyi diye söylemiyorum. Avrupalılar neler yaptı tarihte deyin, beş misli kötüsünü anlatayım. İnsanlık tarihi yani öyle hoş bir hikaye değil. Kıyımın, savaşların tarihi. Görece durgun bir dönemi çok kısa süredir yaşıyoruz tarih bakımından. Gelecekte de savaşlar artabilir. Çünkü dünya artık kaldırabileceğinden fazla nüfusu besleme durumunda. Buna ya teknoloji bir çare bulacak, nüfus artışını kontrol altına alacak, ya kaynaklar yeniden paylaşılacak. ABD "yıldız savaşları" diye ti'ye alınan savunma kalkanı projesini boşuna geliştirmiyor. Ti'ye alınıyor ama ciddi bir projedir. Havalanan kıtalararası füzeleri uzaydan belirleyip okyanustan vurma projesidir. Bu daha gelişecek ama şu an bile ABD'ye kıtalararası bir füze göndermek son derece zor. Bunu daha yerden kalkarken vurabilmeleri bile mümkün olabilir. ABD geleceğin tek ve en büyük gücü olma konumunu daha da güçlendirmeye oynuyor, haberiniz olsun. Gerekirse bütün dünya bir yana, ABD bir yana'ya oynuyor. Bu konumunu bozacak tek tehdit, nükleer tehdittir. Çünkü büyük bir nükleer savaş, tüm dünyayı etkiler ve yaşanmaz hale getirir. O yüzden ABD nükleere karşı çok hassastır. Nükleer bir tehdidi önlemek için her şeyi ama her şeyi yapar. Kontrolden çıkan bir nükleer tehdit olsa, elinde kullanacağı çok korkunç silahlar vardır. Hiroşima ve Nagazaki bunların yanında havai fişek kalır. Yani bu işler şaka değil, oyuncak değil, benden söylemesi... Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Her seferinde yerin dibine batırılan müşriklerden,müslümanlara ahlak dersi. Enes b. Mâlik diyor ki: Amcam Enes b. Nadr'ı Uhud meydanında öldürülmüş olarak bulduk; üzerinde 80 kadar kılıç, süngü ve ok yarası vardı. Müşrikler işkence yapmış olduklarından, kimse onu tanıyamadı, yalnız kız kardeşi parmaklarından tanıdı. Biz şu ayetin amcam ve benzeri hakkında inmiş olduğunu sanıyoruz: Müminlerden bir çok kimseler Allah'a vermiş oldukları sözlerini yerine getirdiler" (el-Ahzâb, 33/23). Hz. Hamza'nın kız kardeşi, Müslümanların bozguna uğradığı haberini alınca Medine'den savaş alanına gelmişti. Bunu farkeden Resulullah (s.a.s) Hz. Zübeyr'e, Hamza'nın cesedinin parçalanmış vaziyette ona gösterilmemesini tenbih etmişti. Bunu hisseden Safiyye, "Kardeşimin şehid olduğunu biliyorum. Allah yolunda böyle fedakarlıklar her zaman gerekir" demiş ve parça parça edilmiş kardeşinin cesedini görünce de, Hepimiz Allah'ın mülküyüz ve O'na döneceğiz"demek suretiyle büyük bir teslimiyet örneği gösterebilmiştir. Ensar'dan bir kadın da savaşta babasını, kardeşini ve kocasını kaybetmişti., Bunları haber aldıkça hep Hz. Muhammed (s.a.s)'in sağ olup olmadığını soruyordu. Onun sağ olduğunu öğrenince; "Sen sağ olduktan sonra her felâket hiç gelir!" demişti. İslâm şehidleri ikişer ikişer toprağa verildiler. Tablo göz yaşartıcı idi. Hz. Hamza (r.a) kaftanı ile toprağa veriliyordu. Hz. Peygamber'in hicretten önce Medinelilere İslâmî öğretmesi için tayin ettiği ilk öğretmen Mus'ab b. Umeyr (r.a) toprağa verilirken üzerindeki elbise kısa gelmişti. Göğüs tarafına örtülünce alt kısmı, alt kısmına örtülünce de göğüs kısmı açıkta kalıyordu. Resulullah (s.a.s) örtünün alt kısmına örtülmesini üst kısmına da izhir denilen kokulu otlardan konulmasını emir buyurmuştu. Kureyşli müşrikler bu savaşta o kadar vahşiyane şeyler yapmışlardı ki, belki tarihte benzerine az rastlanırdı. Müslümanlar bu savaşta 70 şehid vermişlerdi. Düşmanlar özellikle de müşrik kadınlar şehid Müslümanların burunlarını ve kulaklarını kesiyorlardı. Ebu Süfyan'ın karısı Hind ve öteki bazı müşrik kadınları Müslüman şehidlerin organlarından yaptıkları gerdanlıkları boyunlarına takmışlardı. Ayrıca Hind, Hz. Hamza'nın ciğerini çıkartarak ağzında çiğnemek *********liğini gösterebilmişti. Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 yavuz hırsız ev sahibini bastırır derler... mekkeden sanki hz muhammed onları çağırdı gelin sizi yağma yapayım esir alayım diye...onlar da mecbur kaldılar gitmesek ayıp olur diye.... mekkeden keyiflerinden doğup büyüdükleri yaşadıkları şehri terketmediler değil mi müslümanlar....mallarını mülklerini bırakıp beş parasız medinelilere sığındılar...ama hicret etmek onları kurtarmadı...mekkeler bedirde sonrasında uhutta gelip saldırdılar... uhut 3 safhadan oluşur...müslümanların üstünlüğü..ikinci safha mekkelilerin üstünlüğü..üçüncü safha müslümanların toparlanıp durumun eşit hale gelmesi.. savaşın sonunda peygamberin ölmediğini öğrenmişlerdi....öldü diye dönüp gittiler iddiası yanlıştır... saldıramadılar çünkü müslümanlar toparlanmışlardı...göze alamadılar... geri çekilip karar verip tekrar dönebilme ihtimalini peyamberimizin görmesi onun askeri anlamda da bir komutan olarak zekasının bir sonucudur... gerçekten de yeniden saldırma planı yapan mekkeliler müslümanlara güç takviyesi olduğunu zannederek vazgeçip dönmişlerdir... eğer savunma değil başka amacı olsaydı peygamberin ateş yakıp geri dönmez üzerlerine ansızın saldırırdı....gitmelerini vazgeçmelerini istemiştir... gelip savaşan da mekkelilerdir...ne yapsaydı yani...hoşgeldiniz mi deseydi...elbette savaşana savaşarak karşılık verilir ... Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Sizin uğraşınız nedir sayın sarıgöl? Bir kitaba tutunup öbür dünya hayalleri kurmaktan başka? Akıl da aynadır. Demirden ayna yapan aynacı, onu parlatmak, ayna haline getirmek için ona çok eziyet etmededir de, bu yüzden olacak, ayna bizi istemiyor, bize gelmiyor, hep biz onu elimize alıyor, ona bakıyoruz. 0 bize sunları söylüyor ama, kulaklanmız gaflet pamügu ile tıkalı oldugu için duyamıyoruz: "Ey insanlar, ben sizi sizsiz isterim." Mevlana. Sayın muki. Benim uğraşılarım hayat gailesi ve bir KİTABA tutunarak (İNŞAALLAH) mücade etmek daha ne olsunki Türkiyenin en iyi Devlet üniversitesinde'de evlat okutmak başka bir evladı'da yine ünirversiden izin alıp Askere müracat etmesi ve dolayısı ile sonrada sanalda hasbelkader yazmak şimdilik bu. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Her seferinde yerin dibine batırılan müşriklerden,müslümanlara ahlak dersi. Başka bir ahlak dersi daha... -http://www.resulullah.org/altsayfa.php?s=yazi_oku&id=172-... Resûl-i Ekrem onları [beni Kaynuka kabilesini] muhasara altına aldı. On beş gün süren muhasara sonunda teslim olmaya mecbur kaldılar. Peygamber Efendimiz, tek tek ellerinin bağlanmasını emir buyurdu. Elleri bağlandı. O sırada Kaynukaoğullarının müttefiki bulunan münafıkların reisi Abdullah bin Übey bin Selûl çıkageldi. Peygamberimizin yanına gelerek, "Yâ Muhammed! Benim müttefiklerime lütuf ve iyilik et" dedi. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bu münafığın sözlerini duymamazlıktan geldi. Bunun üzerine Abdullah bin Übey aynı sözlerini tekrarladı: "Yâ Muhammed! Benim müttefiklerime lütuf ve iyilik et!" Peygamber Efendimiz bu sefer yüzünü çevirdi. Fakat, Abdullah bin Übey, aynı şeyleri tekrarlamaya devam etti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Çözün onları. Allah, onlara ve onlarla birlikte olanlara lânet etsin" buyurdu ve Kaynukaoğullarının öldürülmelerinden vazgeçip Medine'den Şam'a sürülmelerini emretti. Buradan anlıyoruz ki, Muhammed çoktan Beni kaynuka esirlerini öldürmeye karar vermiş. Münafık denen bir adam, Muhammed'e rdem, ahlak, merhamet dersi vererek, kaç can kurtardı acaba? İnsanlara örnek olduğu iddia edilen, alemlere rahmet olduğu iddia edilen, ilahlardan vahy aldığı iddia edilen bir adamın, münafık denen bir adamdan daha merhametli, basiretli ve erdemli olması gerekmez mi? Saygılar. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Sayın hoppa, bazı nirengi noktalarını yakalamakta başarılı olduğunuzu düşünüyorum. Uhud savaşındaki noktayı da yakalamışsınız. Ben bu savaşı okuduğumda ve işte Çağrı filminde de canlandırıldı, bu konu dikkatimi hemen çekmişti. Savaş alanına Mekkeliler tamamen hakim. Müslümanlar dağa çekilmiş. Mekkeliler alana öyle hakim ki, Hind geliyor Hamza'nın cesedinden intikamını alıyor. Dağın kenarına gelip laf atışması yapıyorlar. Yani dağ dediğimiz de konuşulabildiğine göre dağın eteği. Mekkelilerin tepesi atsa, dağa tırmanmaları işten değil. Fakat dönüp gidiyorlar. Hâlen küçümsüyorlar. Bir avuç deli gözüyle bakıyorlar hâla. Bir katliam yapıp Medine ile aralarında sürüp gidecek bir nefrete neden olmak istemiyorlar. Bu nedir biliyor musunuz? Osmanlı'nın Avrupa'yı küçümsemesi gibidir. Zavallı kefereler, ne zaman istesek gider tepelerine bineriz, canlarına okuruz. Avrupa gelişiyor, ilerliyor, dünyanın en büyük gücünün merkezi durumuna geliyor, Osmanlı hâlen uyuyor. Bir kıpırdama yok. Hâla karşılarındakini bir avuç kefere sanıyorlar. Sayın DemirEfe... Bence yorum yapmakta biraz aceleci davranmışsınız... Bakın, Müslümanların tırmandıkları o tepe okçuların bırakıldığı tepedir. Savaş sırasında bir kısım okçular yerlerini terketmiş olsada hala o tepede bir çok okçu bulunmaktadır ve silahlıdır. Kaçan Müslümanların o tepeye tırmanmalarının nedeni de budur zaten, aşağıda belirteceğim... Ayrıca Müslümanların hepside öldürülmüş değildir. Bir kısmı tepeye kaçmış, bir kısmı da geri çekilmiştirler yenildiklerini zannederek. Özellikle bu geri çekilenler Hz. Muhammed ile birliktedirler. Eğer askerlik yapmışsanız askeri taktiklerden mutlaka anlarsınız: Tepe yukarı at koşup tepedeki okçulara ulaşana kadar okların menziline girip hedef olmak ne kadar akıllıcadır? Öyle ki hedef olup vurulmanız bir tarafa, aynı zamanda sizin orada yaptığınız hücum ve yediğiniz oklar neticesinde, geri çekilen Hz. Muhammed'in ve etrafındaki Müslümanların yeniden dönmeleri işten bile değildir değil mi? Bu suretle Hz. Muhammed ve yanındaki savaşçılarla birlikte okçular arasında sıkışacaksınızdır... Böylelikle siz kazanmanız muhtemel bir savaşı yenilgiye çevirmekte büyük bir başarı sağlamış olursunuz... Yoksa savaş meydanında ölenlerin iç organlarını boyunlarına takı diye takacak olan insanların söylediğiniz gibi bir merhamet gösterisinde bulunmaları pek bir mantıksız olur. Bence söylediğinizin aksine müşrikler orada çok zekice davranarak kendi lehlerine dönen savaştaki bu durumu çok güzel değerlendirmişlerdir ve bunu çokta iyi kullanmışlardır. Bu hakikaten göz doldurucudur bence ki onların o galibiyetin gazına gelip tepeye çıkmaya çalışmaları, başlı başına, edinilmiş bir zaferi Müslümanlara gümüş tepside sunmak olurdu... Ayrıca şu da vardır ki; Mekkeliler devamlı, Müslüman olan kimselerin bundan vazgeçip tekrar döneceklerini hep düşünmüşlerdir. Bu ihtimale dayanarak çarpışmayı/öldürüşmeyi uzatmamış olmaları da pek muhtemeldir diye düşünüyorum. Savaş meydanındaki konuşmaların niteliği de bu yöndedir ve onları tekrar vazgeçirip döndürmeye yöneliktir... Ki sizde bunu yakalamışsınız aslında, bunda hakkınızı yiyemem... Bence olaya "Zan"dan ziyade bu açıdan bakmak pek bir bilimsel olur diye düşünüyorum... Zira savaş çocuk oyunu değildir ve her iki tarafta bunun farkındadır. Siz karşınızda bir avuç deli olarak gördüğünüz kimselere gidipte savaşarak can feda eder miydiniz gerçekten de? Açıkçası ben öyle bir hata yapmazdım... Ve şu da var ki zaferin gazına gelmeyecek ve o tepeye saldırmayacak kadar savaştan anlayan kimselerin, bir avuç deliyi ciddiye alıp onlar ile de savaşma kararı almayacak kadar akıllı olduklarını düşünüyorum açıkçası... Not: Daha önceki bir tartışmada; "Ficar Savaşları" adlı savaşların çok basit nedenlerle çıktığını söylemiştim, ki gerçekten de öyledir. Şimdi o söylemimi alarak, burada: "Hani Araplar çok basit şeylerden savaş çıkaran bir milletti, bir avuç delinin savaş çıkarmış olması normal değil mi?" denilmesin. Boşuna konuyu uzatmayalım diye şu an açıklayayım ki, o savaşlar birer Kabileler arası güç savaşlarıdır. Ancak Bedir, Uhud ve Hendek savaşları Kabileler arası bir savaş değildir. Müşrikler ile Müslümanlar ayrışması vardır ve her iki tarafta da hemen her kabileden insanlar yer almıştırlar. Amaç Kabilecilik değildir yani. Buna dikkat etmek gerekiyor... Ayrıca Sayın 4Mevsim... Ben Uhud Savaşı'nda "Üç Bölüm" diye bir şeye inanmıyorum, açıkça söyleyeyim... "Eşit Hale Düşmek" görüşü, Müslümanların galibiyetlerine leke sürmemek için ortaya atılmıştır bence. Bakınız mesela Çanakkale savaşında her iki tarafın verdiği kayıp hemen hemen eşittir ancak kazanan kimdir? Osmanlı Ordusudur öyle değil mi? Çünkü sonunda savaş alanına onlar sahip olmuşlar ve onların çizmeleri ayak basmıştır... Uhud Savaşında da meydan sonuçta Mekkelilere bırakılmıştır... Ölü sayısı ne kadar eşit olsa da bir geri çekilme söz konusudur. Kesin bir sonuç yoktur ama genel itibarıyla bu kanıyı elde edebiliriz... Saygılarımla... Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 sayın tengeriin boşig aslında evet okuduğumuz kadarıyla..bedir galibiyet uhud mağlubiyettir...ancak bana kalırsa sizin de ifade ettiğiniz gibi belirsizlik demek belki daha doğru olur...sonuçta okçular peygamberin emrini tutmamışlar ve bundan zarar görmüşlerdir...ancak savaşı eşitlik demesek bile tam bir galibiyet ya da mağlubiyet olarak tanımlayamayız... selamlar... Alıntı
Φ hoppa Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 yavuz hırsız ev sahibini bastırır derler... mekkeden sanki hz muhammed onları çağırdı gelin sizi yağma yapayım esir alayım diye...onlar da mecbur kaldılar gitmesek ayıp olur diye.... mekkeden keyiflerinden doğup büyüdükleri yaşadıkları şehri terketmediler değil mi müslümanlar....mallarını mülklerini bırakıp beş parasız medinelilere sığındılar...ama hicret etmek onları kurtarmadı...mekkeler bedirde sonrasında uhutta gelip saldırdılar... uhut 3 safhadan oluşur...müslümanların üstünlüğü..ikinci safha mekkelilerin üstünlüğü..üçüncü safha müslümanların toparlanıp durumun eşit hale gelmesi.. savaşın sonunda peygamberin ölmediğini öğrenmişlerdi....öldü diye dönüp gittiler iddiası yanlıştır... saldıramadılar çünkü müslümanlar toparlanmışlardı...göze alamadılar... geri çekilip karar verip tekrar dönebilme ihtimalini peyamberimizin görmesi onun askeri anlamda da bir komutan olarak zekasının bir sonucudur... gerçekten de yeniden saldırma planı yapan mekkeliler müslümanlara güç takviyesi olduğunu zannederek vazgeçip dönmişlerdir... eğer savunma değil başka amacı olsaydı peygamberin ateş yakıp geri dönmez üzerlerine ansızın saldırırdı....gitmelerini vazgeçmelerini istemiştir... gelip savaşan da mekkelilerdir...ne yapsaydı yani...hoşgeldiniz mi deseydi...elbette savaşana savaşarak karşılık verilir ... Elbette çağırmadı ama yine onlar haklıdır.Filmi taaa en başına alırsak yine muhammed haksızdır. Adamların şöyle veya böyle kendilerine ait bir takım inaçları var. Yok efendim işte şöyle böyle haksızlıklar oluyordu diye itiraz edecek olursanız, sözde hak dini mensubu olan müslümanların günümüzde yaptıklarının yanında bir hiç kalır. Günümüzde biri çıksa,müslümanların bu yanlışlarını bahane ederek ben allahın son elçisiyim,kuran ve muhammed sahtedir,bana iman edin diye alenen propaganda yapsa ve taraftar toplamaya çalışsa,müslümanlar ne yapar ? Hadi işin rast gelsin mi der,yoksa adamı öldürürleri mi ? O günah keçisi yerine koyduğunuz müşrikler sizden daha medeni.Önce muhammed vaz geçmesi için her türlü yolu denemişler. Amcasına gidip şu yeğenine sahip çık,ilahlarımıza küfretmesin,ne isitiyorsa verelim demişler. Ama adamda ******** var nuh diyor peygamber demiyor (bir elime güneşi diğer elime ayı verseler yinede vaz geçmem) Adamlar bakmışlar muhammed laftan anlamıyor öldürmeye karar vermişler.Muhammedde bunu anlayınca medineye kaçmış. Oh be kurtulduk diyecekler ama nerdeee, adam rahat durmuyor ki.Mekkenin ticaret kervanlarını vuruyor,onların can damarını kurutmaya çalışıyor. Ne yapsın paşa paşa oturup ölmeyimi beklesinler? Elbette müslümanlara savaş açacaklar. Tüm bunlara rağmen hicretin bilmem kaçıncı senesinde sanki hiç bir şey olmamış gibi mekkeye hac ziyareti yapmaya geliyor. Müşrikler kapılarına kadar gelen muhammedi ve arkadaşlarını orda öldürebilriler di ama yinede yapmamışlar,sadece mekkeye sokmak istemiyorlar. Neyse uzatmayalım hudeybiye anlaşması yapılıyor.Anlaşmayı bozan yine muhammedin taraftarları. Müşrikler hiç bir zaman sebepsiz yere müslümanlara saldırmamıştır.Yani kısaca olay sizin mesnetsiz iddialarınız aksine kendilerini savunmak zorunda olan müslümanlar değil,mekkeli müşriklerdir. Yok hayır diye itiraz edecek olursanız sorumu tekrarlıyorum Günümüzde biri çıksa,müslümanların bir takım yanlışlarını bahane ederek ben allahın son elçisiyim,kuran ve muhammed sahtedir,bana iman edin diye alenen propaganda yapsa ve taraftar toplamaya çalışsa,müslümanlar ne yapar ? Hadi işin rast gelsin mi derler,yoksa adamı öldürürler mi ? Bu sorunun cevabını vermeden söyleyeceğiniz her şey demogoji olmaktan öteye gitmez. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 DemirEfe... Bence yorum yapmakta biraz aceleci davranmışsınız... Sanmıyorum. Konu sadece Uhud savaşıysa bunu kolayca çözümleyebiliriz. Tabii ki dağa tırmanıp kalan müslümanları yok etmek çok kolaydı demiyorum. Belli bir zorluğu vardı. Eğer Mekkeliler bir gün gelip Mekke'nin işgal edileceğini öngörebilmiş olsalar ne yapar eder, o dağa tırmanırlardı. Arkadan dolaşır, muhasara edip takviye çağırır, bir yol düşünürlerdi. O ortamda Mekkelilerin takviye getirme şansları daha fazlaydı. Hatta Hudeybiye barış antlaşmasında bile müslümanları hâlen küçümsüyorlardı. Onları aşağılamayı, itibarlarını kırmayı ve intikam almayı yeterli buluyorlardı. Dağa tırmanmanın en büyük zorluğu, az da olsa ölümüne kararlı bir topluluk görmelerindendi. Hepsini öldürmeleri gerekecekti ve bu sırada kendileri de en az öldürdükleri insan kadar, belki iki üç katı zayiat vereceklerdi. Buna değer bulmadılar, çünkü dediğim gibi küçümsüyorlardı. Mekkeliler şereften, insanlıktan yoksun olsalar Hudeybiye'de silahsız müslümanları kılıçtan geçirirlerdi. Mekke statükodur. Medine başkaldırıdır. Statüko daima ağır ve temkinli olur. Başkaldırı zaten ölümü göze almış, hırçın ve gözüpek olur. Bunun aksi söylemler, Brain'in her zaman dile getirdiği dezenfektan etkisidir. Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 yediğiniz içtiğiniz sizin olsun ama diğerlerine katılıyorum ...dünyayı cehenneme çevirenlerin cennet beklentisi içinde olması yazık olur değil mi...selamlar... Kuran kurallarına göre düzenlenen yaşam, özellikle kadınlar için de cehenneme dönecektir değil mi? Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Sanmıyorum. Konu sadece Uhud savaşıysa bunu kolayca çözümleyebiliriz. Tabii ki dağa tırmanıp kalan müslümanları yok etmek çok kolaydı demiyorum. Belli bir zorluğu vardı. Eğer Mekkeliler bir gün gelip Mekke'nin işgal edileceğini öngörebilmiş olsalar ne yapar eder, o dağa tırmanırlardı. Arkadan dolaşır, muhasara edip takviye çağırır, bir yol düşünürlerdi. O ortamda Mekkelilerin takviye getirme şansları daha fazlaydı. Hatta Hudeybiye barış antlaşmasında bile müslümanları hâlen küçümsüyorlardı. Onları aşağılamayı, itibarlarını kırmayı ve intikam almayı yeterli buluyorlardı. Dağa tırmanmanın en büyük zorluğu, az da olsa ölümüne kararlı bir topluluk görmelerindendi. Hepsini öldürmeleri gerekecekti ve bu sırada kendileri de en az öldürdükleri insan kadar, belki iki üç katı zayiat vereceklerdi. Buna değer bulmadılar, çünkü dediğim gibi küçümsüyorlardı. Mekkeliler şereften, insanlıktan yoksun olsalar Hudeybiye'de silahsız müslümanları kılıçtan geçirirlerdi. Mekke statükodur. Medine başkaldırıdır. Statüko daima ağır ve temkinli olur. Başkaldırı zaten ölümü göze almış, hırçın ve gözüpek olur. Bunun aksi söylemler, Brain'in her zaman dile getirdiği dezenfektan etkisidir. Sayın DemirEfe... "Dezenfektan Tarih" konusunda kimi referans almalıyız bunun tartışmasına girmek istemiyorum ama sadece açık ve net sormak istiyorum: "Ben anlattığım hali ile Uhud Savaşı, Dezenfektan Tarih örneği midir?" Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Sayın boşig, seninle konuştuğumuz konuda dezenfekte sorunu yok. Ben bunu genelleme olarak söyledim. Yani özelde Uhud konusundan genele bir geçiş yaptım, İslamiyetin ortaya çıkış dönemine bakışta bir genel ilke belirlemeye çalıştım. Uhud konusunda galipken mağlup duruma düşmekten dolayı bir özeleştiri olduğundan, bu konuda müslüman tarihçilerde objektiflik biraz sağlanabiliyor. Şu an bizim üzerinde tartıştığımız, Mekkeliler neden bitirici saldırıyı yapmadı? Ben diyorum tehdidi küçümsediler ve büyüyeceğini hesap etmediler. Ta Hudeybiye imzalanırken de aynı tutumları sürüyordu. İşin farkında değillerdi. Senin savının özeti de müslümanlar bulundukları yeri başarıyla savunacak pozisyondalardı, Mekkeliler saldırıyı sürdürse bozguna uğrarlardı. Ben yine diyeyim ki, Mekkeliler isteseler ne yapar eder işi bitirebilirlerdi. Nitekim Hudaybiye anlaşmasında silahsız gelen müslümanları kılıçtan geçirebilirlerdi. Yani Mekkeliler haysiyetsiz, onursuzdular da müslümanlar pek bir ahlaklıydılar savı işin dezenfekte kısmı oluyor. Onursuz adamlar fırsatı kaçırmaz, kendi aralarında bir kargaşa çıkarıp silahsız insanlara bir bahane ile saldırıverirlerdi. Karşılıklı can aldığınız kanlılarınız geliyor ve tavafa izin veriyorsunuz. Korkuyor musunuz? Hayır, silahsızlar. Hatta bir mazlum görüntüsü oluşup "yeter garibanlara da çok eziyet ettik" bile demiş olabilirler! Kararlı olmayış, acıma, umursamazlık ve küçümseme, bunların hepsinin şu an kesin belirleyemeyeceğimiz bir oranda karışımı etkili olmuş olabilir. Bir parça korkmuş da olabilirler mi? Olabilir. "Hepsi ölmeden birer kişimizi öldürse..." Basit bir hesap, "epeyimiz gider." Bunun ne kadarı korku, ne kadarı küçümseme, belirlememiz zor. O çağın şartlarını iyi canlandırmalı. Öldürecem derken yaralanmak da kolay göze alınamaz. Hastane yok ameliyat yok antibiyotik yok ağrı kesici yok. Yaralananlar olasılıkla ızdırap çeke çeke ölüyorlardı. Bakın bir aslan bile avlanırken boynuz darbesi ile yaralanmaktan kaçınır. Şakası yok, enfeksiyon ızdırap çektire çektire götürür. Şimdi işin açıkçası Mekkelilerin de canı biraz tatlıymış herhalde canım! Bu nedensel karışımın oranlarını kesin belirlemek çok zor. Benim görüşüm, küçümsemeye en fazla oranı veriyor. Bakın müslümanlar Bedr'de su kuyularını tutup çölden susuz gelen adamları pusuya düşürdüler. Günahtır, yazık sularını içsinler de sonra mertçe savaşalım demediler. Çünkü gücün az, hileye ve atak davranmaya mecbursun. Öbür taraf riske girmemeye, temkin yapmaya mecbur, cool olacak yani. Saldıran kadar atak ve gözüpek olmaz, statükosunu koruyor. Yani sonuç olarak diyorum ki Mekkeliler bu işi küçümsedi. Durumun vehametini kavradıklarında iş işten geçmişti. Mekke kapılarına bir ordu dayanmıştı. Arabistan'ın kalbi ele geçtikten sonra çevre temizliği başladı. Kıssadan hisse... Alıntı
Φ xprensesx Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Ben diyorum tehdidi küçümsediler ve büyüyeceğini hesap etmediler. ahh demirefe! burda farkında mısın, sanki mşriklerin cehennem ve kabir hakkındaki görüşlerini de anlatmışsın. belki konu bu değil. ama müşrikler önce küçümsedi. sonra.... kimbilir, dünyanın sonunda da böyle mi olacak? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 belki konu bu değil.ama müşrikler önce küçümsedi. sonra.... kimbilir, dünyanın sonunda da böyle mi olacak? Yo, gerçekten konuyu bu noktaya taşıman bana çok ilginç geldi. Bunu düşünmemiştim. Yani diyorsun ki dünyadaki tehdit daha bir şey değil, daha tehdit ne boyutlara varacak... Ya xprensesx, gerçekten bu iş seni bu kadar korkutuyor mu? İşte ben burda duruyorum, söz bitiyor, insanın aklına mantığına hitap etmeye çalışırım da, korkularına, özlemlerine, aşkın, maddeyi dünyayı aşan ereklerine nasıl hitap edebilirim işte onu bilmiyorum. Bu içten, bana ters gelen, mantığıma ters gelen, ama içten, samimi endişene derin bir saygı duymaktan başka yapabileceğim bir şey yok. Ben korkmuyorum, küçücük bir gerçek kırıntısına ulaşmak, benim için cehennemlerden, ateşlerden geçmekten daha çekicidir. O kırıntı için o yolu geçmekten korkmuyorum. Ama senin şu içten endişene de en derin şekilde saygı duyuyorum. Fakat bir yanım bir korku belasına sinmeye, pusmaya ve susup boyun eğmeye isyan ediyor. Sana bir tek şunu söyleyeceğim: Endişelerimizin sonumuzu değiştireceğine en küçük bir ihtimal vermiyorum. O senin inancın, bu da benim inancım. Korku belasına bu inancımı değiştirmeyeceğim. Korkudan dolayı erdemli olmaya kendimi zorlamayacağım. Erdemli olmam gerektiğine inandığım için olmaya çalışacağım... Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Endişelerimizin sonumuzu değiştireceğine en küçük bir ihtimal vermiyorum. O senin inancın, bu da benim inancım. Korku belasına bu inancımı değiştirmeyeceğim. Korkudan dolayı erdemli olmaya kendimi zorlamayacağım. Erdemli olmam gerektiğine inandığım için olmaya çalışacağım... Aksi durumda kendini bu kadar geliştiremez çevreni bu denli aydınlatamazsın sayın demirefe Teşekkürler... Alıntı
Φ muki Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Yo, gerçekten konuyu bu noktaya taşıman bana çok ilginç geldi. Bunu düşünmemiştim. Yani diyorsun ki dünyadaki tehdit daha bir şey değil, daha tehdit ne boyutlara varacak... Ya xprensesx, gerçekten bu iş seni bu kadar korkutuyor mu? İşte ben burda duruyorum, söz bitiyor, insanın aklına mantığına hitap etmeye çalışırım da, korkularına, özlemlerine, aşkın, maddeyi dünyayı aşan ereklerine nasıl hitap edebilirim işte onu bilmiyorum. Bu içten, bana ters gelen, mantığıma ters gelen, ama içten, samimi endişene derin bir saygı duymaktan başka yapabileceğim bir şey yok. Ben korkmuyorum, küçücük bir gerçek kırıntısına ulaşmak, benim için cehennemlerden, ateşlerden geçmekten daha çekicidir. O kırıntı için o yolu geçmekten korkmuyorum. Ama senin şu içten endişene de en derin şekilde saygı duyuyorum. Fakat bir yanım bir korku belasına sinmeye, pusmaya ve susup boyun eğmeye isyan ediyor. Sana bir tek şunu söyleyeceğim: Endişelerimizin sonumuzu değiştireceğine en küçük bir ihtimal vermiyorum. O senin inancın, bu da benim inancım. Korku belasına bu inancımı değiştirmeyeceğim. Korkudan dolayı erdemli olmaya kendimi zorlamayacağım. Erdemli olmam gerektiğine inandığım için olmaya çalışacağım... İşte bu! Başka söze gerek yok. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Teşekkür ederim muki ve yersoy... Daha önce anlattım mı bilmiyorum. Bazı durumlarda çaresiz kalıyorum. Annesi intihar eden bir çocuk vardı, tanıdığım. Çocuğa intihar etmesi yüzünden annesinin cehennemlik olduğu söylenmiş. Baktım çocuk ruh gibi olmuş, bunalıma girecek. Zaten annesini kaybetmiş, bir de onun cehenneme gittiği düşüncesi ile başedebilmek için kendiyle mücadele ediyor. Anne zeki, duygusal ve şizofrendi. Çocuğu aldım, annesinin bilinçli intihar etmediğini, bilincini kaybettiğini, o yüzden sorumlu olmayacağını ve cennete gittiğini anlattım. Ne yapayım yani, başka yapılacak bir şey, söylenecek bir söz yoktu. "Hiç bilinci yerinde olsa seni bırakır gider miydi?" deyince çocuğun hali tavrı değişti, rahatladığını hissettim. Halbuki intihar etmeden önce kızkardeşine telefon açıp çocuğunu emanet etmiş, arkasından intihar etmişti. Hayatın bazen ne kadar acımasız olabildiğine inanmak zor olabiliyor. İnsanları belli duygu yoğunluklarına boğazına kadar batıranın ne olduğunu anlamak güç olabiliyor. O yüzden saygı duymak "zorunda" kalıyorum... Alıntı
Φ xprensesx Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 27 Kasım , 2007 sanırım benim sözlerim başka yönlere çekiliyor. benim burdan kastım kendimle ilgili veya başkalarıyla ilgili değildi. sadece yorum yaptım. sana ve hiçkimseye karşı birşey yok. ben , ben böyle düşündüğüm için. Kur'an'da o kadar küçük ayrıntılar var ki.. saygılar Alıntı
Φ Muallim-i Âli Gönderi tarihi: 28 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 28 Kasım , 2007 ...Korkudan dolayı erdemli olmaya kendimi zorlamayacağım. Erdemli olmam gerektiğine inandığım için olmaya çalışacağım... Allah korkusundan ne anlıyorsunuz... Bize Allah'tan kork! dediklerinde Allah'a karşı gelmekten kork, Ondan uzak olmaktan kork manasında algılıyoruz genel olarak. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2007 sanırım benim sözlerim başka yönlere çekiliyor. xprensesx, zihinlerimiz böyle çalışır, zayıf bir bağlantıdan farklı bir konu ile bağlantı kurar. Ortamı sohbet ortamı olarak algılayınız, açık arama ve eleştirme ortamı olarak değil, saygılar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2007 Bize Allah'tan kork! dediklerinde... Bana kimse Allah'tan mesaj getirmesin, Allah aciz mi ki bana mesaj yollayamayacak? İşte ben burdayım, bir yere kaçmıyorum. Ne istiyorsa söylesin. Gereğine bakarız... Alıntı
Φ xprensesx Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2007 Bana kimse Allah'tan mesaj getirmesin, Allah aciz mi ki bana mesaj yollayamayacak? İşte ben burdayım, bir yere kaçmıyorum. Ne istiyorsa söylesin. Gereğine bakarız... yaa öyle mi? kur'anı okudun mu peki? Alıntı
Φ Muallim-i Âli Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2007 Bana kimse Allah'tan mesaj getirmesin, Allah aciz mi ki bana mesaj yollayamayacak? İşte ben burdayım, bir yere kaçmıyorum. Ne istiyorsa söylesin. Gereğine bakarız... Saygıdeğer efendi Allah mesajını; cep telefonuyla mı yollasın yoksa e-mail adresine mi ? Aranıza girmeyeyim pardon ama bir açık adres vermediğiniz kalmış Ama haksızlık etmiyormusun 1400 yıl önce bunlar yoktu, her kesime aynı anda hitap edecek,her kesim aynı anda faydalanabilecek...Her daim bir rehber olarak kullanabilecek. Tabi herkesin hafızası aynı sağlamlıkta olmayabiliyor. Her an unuttuğunda gözünün önüne olabilecek bir kaynak aramaz mı.... Kaçınılmaz sonuç olarak da verdiğiniz örnek gibi özel davetiye vahy isteyen insanların hepsinin birden kendini seçilmiş olarak tebliğ etmesi. Kıskançlık vs. sebepler say; herkesin birbirine düşman olmasına sebep olmazmıydı....Birbirlerini öldürmek için yarışan insanlar topluluğu olmaz mıydı örneğinize göre.... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 29 Kasım , 2007 kur'anı okudun mu Tabii ki, elbette. Okumadığım bir kitap hakkında bir şeyler karalamak beni öyle rahatsız ederdi ki, okumadan ağzımdan bir şeyler kaçırdıysam sırf bu yüzden oturur okurdum... Sayın Muallim, bu size de yanıt olur mu bilmiyorum. Yani bilinen şekliyle mesajı aldım, okudum, iadeli taahhhütlü gönderilmiş olmadığı için elimde kaldı... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.