Φ Kedim_7_beni Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 "Amacima ulasmak icin papaz cuppesi bile giyerim" R.Tayyip Erdogan Simdi asagidaki yaziyi okuyun. **************************************** UNUTMA, UNUTTURMA seçimlerden sonra yapilan iddiali ve süslü söylemlerine kanarak AKP'den ümitli oldugunu söyleyenler için..... Tayyip ... Unutanlara, Elhamdulillah seriatciyiz. (21.11.1994 Milliyet) Yilbasina karsiyim. (19.12.1994 Sabah) Ben tekkeye degil dergaha gittim. (22.1.1997 Gozcu) Ata'ya saygi durusunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok. (12.5.1994 Hurriyet) 10 Kasim'da yaygara kopartildi. (14.11.1994 Hurriyet) Icki yasaklansin. (1.5.1996 Hurriyet) Istanbul'u Medine yapacagiz. (Akis) Butun okullar Imam Hatip yapilacak. (17.9.1994 Cumhuriyet) Ben Istanbul'un imamiyim. (8.1.1995 Hurriyet) Mayo reklami sehvet somurusudur. (6.3.1996 Hurriyet) Milli Piyango zulumdur. (29.9.1994 Hurriyet) Taksim'deki caminin temelini insallah atacagiz. (1.7.1994) Cumhurbaskani'nin imam hatipli olacagi gunler yakindir. (5.2.1996 Akit) Sarik operasyonu cok komik. (15.5.1995 Sabah) Yesil (kaldirim rengi) medeniyettir. (25.6.1994) Ben Meclis'in dua ile acilmasindan yanayim. (8.1.1996 Milliyet) Imamlar da nikah kiysin. (9.5.1995 Milliyet) Asagida yazi, bir Hürriyet gazetesi yazarinin, 29 Ekim 2002 tarihli köseyazisindan alintidir ; Bugün size ülkemizi yönetmeye talip olan bir sahsin imzasiyla gönderilen oglunun nikáh davetiyesini belgeliyorum. Subat tarihinin yanindakine bakiniz! 29 Zilkade 1421. Bugün Türkiye'de böyle bir tarih kullaniliyor mu? Zilkade diye bir ay var mi? Nedir zilkade? Arabi aylarin on birincisi! 1421 diye yil var mi? Yok! Nedir o? Arap takvimi! Iste bu Tayyip ve ekibi, sizin oylariniza talip. Türkiye'yi onlar kurtaracak! Içlerinden kimi Atatürk'e hakaretten hüküm giymis,kimi sivas katliami saniklarinin avukatlari, kimi yolsuzluktan, hirsizliktan yargilaniyor, Tayyip ise altinlari borç aldigi (!) oglunun davetiyesinde 29 Zilkade 1421 tarihini kullaniyor! Hem de ''Ben artik degistim!!!'' dedigi günlerden sonra. Savulun, Tayyip kafasi isbasinda! Bizde Yalan yok Alintidir... ! <<----- Yukardaki yazılan yazılara sonuna kadar katılıyorummm sonumuz ne olacak coq merak ediyorum.. Bu Adiye oy verenler utansın diyorum baska bir şey demiyorum.. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 eee o zamanlar mollalık modaydı mollaydı. bu gün liberallik moda liberal. daha doğrusu hangisi amerikanın gözünde hoşsa. zira 98 lere kadar ABD ortadoğudaki molla tayfasını besler destekelrdi. Usame Bin Ladin isyan edene kadar. Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Heyy..! Yavaş hele.. Senin gibi bi eleman dedi diye değil bu halkın yüzde otuzbeşi yüzde 000.1 bile utanmaz.. Sen utanmalısın ki kahve ağzınla burada ülkenin başbakanına ve ona oy veren halka hakaretler yağdırıyorsun . istesenizde istemesenizde sizi bu insanlar yönetiyor ve yönetmeyede devam edecekler. Alıntı
Φ Kedim_7_beni Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 (düzenlenmiş) Siz ******* Yada *********.. Zamanında Duymadınızmı Görmedinizmi izlemedinzmi !! Atatürke dedigi seylerii.. Bu ülkeyi Kurtaran Baska Devletlerin egemenligi altına girmekten Kurtaran BAGIMSIZLIGINIZI VEREN bi İnsana ATAYA küfür eden Hakaret eden onu tanımayan Bi adama Nasıl olurda oy verirsiniz.. İstediginiz Şeriatmı !! istediginiz Sokakta Kadınların Kara carsafla gezmesimi !! Herhangi bi yeri gozukunce Taslanmasımı !! bumu istediginiz ?? IRAK gibi olmakmı istiyosunuz !! Olun anam olun Tutun bu ******** İktitarda Verin oylarınızı Verin.. Tarih: 19 Aralık , 2005 Düzenleyen: Admin Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Verdik yine vericez.. Sabret hele.. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 pardonda bu halk farkıdna olmadan tiran falan mı seçti bizi yönetmeye devam edecekmiş. adam seçim ssitemi sayesidne tek başıan iktidar %35 le meclisin %65 ine sahip Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Sorarım o halde o yüzde 65 neden mecliste değil adam olaydılarda bir araya gelip meclise gireydiler.. Ve o zaman bizi yüzde 65 yönetseydi.. Yani cyro öyle bi mantıkla konuşuyorsun ki sanki yüzde 65 i temsil eden düşüncenin sahibiymişsin gibi.. O yüzde 65 te kaç parti vardı ve ne kadar oy aldılar yazıver bakalım şuraya .. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 arman, şu an halkın yarısı parlamentoda temsil edilmiyor. ynai halkın yarısı boşuna oy attı. AKP ise %35 oyaldı ve meclisin yüzde altmışbeşine sahip. AKP nin seçim vaadlerinden biriside seçim sistmeini düzeltmekti. ama koltuk tatlı geldi vazgeçtiler. tıpkı türban ve dokunulmazlıklar konularında olduğu gibi. daha öcnede söyledim yapıaln eleştirilere, cevap vermek yerine körü körüne savunmak, en kötü politik mantıktır. Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Sistem bu zamana kadar buydu ve bu saatten sonrada zor değişir .. Başa kim gelirse gelsin poposunu koltuğa vurdumuydu kendi lehine sitemi koruyacaktır elbette .. Ama sistemin değişmesi konusunda haklısın baraj küçültülmeli.. Sonuçta yüzde 65 te meclise girseydi bile Akp iktidarının halkın en birinci partisi olması gerçeği değişmeyecekti.. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 değişecek şey önemlidir. bir siyasi parti için iktidar denen şeyin en güçlü kriteri : anayasayı tek başına değiştirebilme gücü. Halk AKP ye bu gücü vermemiştir. halk hiç bir partiye tek başına olmacak kadar oy vermemiştir. ama sistem sayesinde bu olmuştur. mesela diyelim manisa halkıbri adama oy verdi onu milletvekili seçti. ama adamın partisi barajı geçemedi diye manisa halkı boşuna oy vermiş oluyor. ve o adamın yarısı kadar oy alan adam manisanın temsilcisi oalrak meclise giriyor. böyle saçma sapan şey olur mu. sorna bu sistem nasıl böyle buyudu. 12 eylülün meşru olmayan uygulamalarından birisi. demireli, eceviti, erbakanı, türkeşi meclsi dışıdna tutabilmek için konulan bir uyuglama 12 eylülde. halk bir iki partide karar kılmak zorunda değil ki. halkın seçtiği bir adamı meclis kabul etmek zorunda. Alıntı
Φ Kedim_7_beni Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2005 arman, şu an halkın yarısı parlamentoda temsil edilmiyor. ynai halkın yarısı boşuna oy attı. AKP ise %35 oyaldı ve meclisin yüzde altmışbeşine sahip. AKP nin seçim vaadlerinden biriside seçim sistmeini düzeltmekti. ama koltuk tatlı geldi vazgeçtiler. tıpkı türban ve dokunulmazlıklar konularında olduğu gibi. daha öcnede söyledim yapıaln eleştirilere, cevap vermek yerine körü körüne savunmak, en kötü politik mantıktır. daha öcnede söyledim yapıaln eleştirilere, cevap vermek yerine körü körüne savunmak, en kötü politik mantıktır. HeLaL !! Sezer de Biliyor ne mal oldugunu bu hükümetin oda biliyor neler yapmak istediklerini oda bilior İçlerinde Neler gizlediklerini Ama izin VERMİYOR.. Elinin tersiyle itiyor REDDEDİYOR Veto ediyor.. SEZER GİBİ adamlar bu dünyaya zor gelir.. ki ne demeiş Tayyip bey " Cumhurbaskani'nin imam hatipli olacagi gunler yakindir. " o günleri Görecegime Ölürüm daha iyi Allah Göstermesin o günleri.. !! Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2005 Herhalde sizin mantığınıza göre Cumhurbaşkanı Anayasamıza göre muhalefet unsuru olarak tanımlanmış. Vetolarında da adamların niyetini bildiği için veto ediyor, yoksa çıkarılacak olan kanunun sözü ve ruhunun Anayasaya uyup uymadığı önemli değil. Adamların niyeti bozuk.. Hukuk devletinde muhalefet tarafsız olması gereken Cumhurreisince yerine getiriliyor. Hukuk devletinde kanun içeriğine değil kanunu yapan adamların niyetine göre değerlendiriliyor. Çünkü burası hukuk devleti değil. Zira demokrasimiz sorunlu. Hukuk dediğimiz şey sorunlu. İnsanlarımızın bir kısmı sorunlu. İktidar sorunlu. Cumhurreisi sorunlu. Neyse, ben ağız dolusu bir inşaallah'la herşey daha iyi olacak diyeyim bari.. Mafya kusura bakma, bunu demek istemezdim ama madem temennin yada dileğin o yönde: inşaallah en kısa zamanda ölürsün. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2005 bekir. sen cumhurbaşkanının veto ettiği yasaların arasında hukuki gerekçesi olamyanını gördün mü. Sezer gayet güzel açıklıyor nedne veto ettiğini. meclis direnirse mahkemeye götürüryor ve yasalar anayasa mahkemesince iptal ediliyor. Alıntı
Φ acı çekmeye alışık Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2005 bence bu konuyu boşuna tartışıyorsunuz 2007 seçiminde bu hükümetin tozu kalmaz arkadaşlar. erken seçim olursa ki inşallah olur ozaman daha erken kurtuluruz. ülkeyi satmalarına izin vermeyiz.... Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 1-2007 normal ya da 2006 erken seçimlerinde AKP'nin tozunun kalmayacağı tezine karşılık: Çok partili siyasi hayatımız başladıktan sonra Halk bugüne kadar oyunu sağ partilerden yana kullanmıştır. Dikkat edilirse çok garip istisnaların yaşanmadığı durumlarda sağın yaklaşık oyu %70'lerde, solun ise %30'lar civarındadır. Halk devletçi partileri, veya halka rağmen halk için mantığını sürgit savunan partileri kısmen desteklemiştir. Ancak, kendi yerleşik değerlerinin idamesini savunan (söylem bazında olsada) partileri ise %70'lerde bir oy potansiyeliyle desteklemiştir. Buradan AKP'nin bugünkü aldığı oyların %70'in %34'ü olduğu sonucuna varırsak, karşımıza garip bir tablo çıkacaktır. Tamam AKP'nin 2002 seçimlerinde aldığı oy halkın yanlış bir bilgiye sahip olmasından kaynaklandı. Zira halk (%34 kastetiliyor halkın tamamı değil -CYRANO buraya dikkat et) AKP'nin kendi isteklerine cevap vereceğini ümit ediyordu ve AKP'yi bu yüzden destekledi. Bir kısım halk AKP'nin ardından desteğini ihtimalki gelecek seçimlerde geri çekecek. Ancak bu halkın Demirel'i anlamak için 7 defa iş başına getirdiğini unutmayalım. Halkımızın bir siyasi kadronun mantığını tam olarak anlaması için o siyasi kadroyu 5-6 defa iş başında görmeye ihtiyacı var. Bu sebeple AKP'de geç anlaşılacaktır. Kaldıki %70'lik halk kesiminin ihtiyaçlarına merhem olacak sağ bir muhalefette gelecek seçimlerde görülmemektedir. Belki %70'in içerisinden gelecek seçimlerde oy kullanmayacak seçmen sayısı muazzam derecede artacaktır, ancak %10 barajlı bir seçim sisteminde oyların kullanılmaması daha çok büyük partilerin işine yarayacaktır. AKP gelecek seçimlerde de belirttiğim muhalefetin olmaması (Cumhurreisinin muhalefetini es geçiyorum, CHP zaten bir türlü muhalefet gibi davranamamaktadır) AKP'yi kazançlı çıkaracaktır. 2002 seçimlerini büyük bir farkla kazanmalarının temel nedeni de karşılarında nitelikli bir muhalefet bulunmamasıydı. Bu sebeplerle gelecek seçimlerde de AKP'yi nitelikli bir çoğunlukla mecliste göreceğimiz aklımızın bir kenarında bulunsun lütfen.. 2- CYRANO kardeşime: Diğer konudan buraya atladık ve sanırım burada da biraz tartışacağız. Şimdi söyleyeceklerimi hukuk eğitimi almış biri olarak söylüyorum. Bu durumu neden belirtme gereği duyduğumu sana şöyle açıklayayım. Dediklerimin sallama olmadığının anlaşılması için. Cumhurbaşkanımızın, veto gerekçelerini okudun mu gerçekten. Birçok kanunda laik cumhuriyete aykırılıktan veto hakkını kullandı. Hukuk literatürüne kazandırılan bir veto gerekçesi. Laik Cumhuriyete aykırılık. Anayasanın şu maddesine veya insan haklarına veya, hukukun şu kaidesine, şu ilkesine aykırıdır değil, laik demokratik cumhuriyete. Hep merak ettim, laik demokratik cumhuriyetin demokrasinin beşiği olan ülkelerde tanımı, el kitabı var mıdır? Aslında Cumhurbaşkanı veto gerekçelerini Hükümetin siyasi politikalarını eleştirmeden sadece hukukla sınırlı kalarak vermelidir.Anayasaya şekil ve esas bakımından aykırı olduğu takdirde veto etmelidir. Laik Cumhuriyete neden aykırı olduğunu açıklamalıdır. Neden yok, sadece aykırıdır. Tarafsız olması gereken kişi muhalefet yapıyor. Halk oyuyla seçilmeyen kişi halkın oyuyla iktidara gelmiş kişilerin önüne set oluyor. Cumhurbaşkanlığı makamının tartışılmaya açılması en azından seçim sistemimimizin tartışılmaya açılması kadar elzemdir.... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 valla o senin Laik Cumhuriyete ayrkırı dediğin veto gerekçesi, "Anayasa daki Laiklik ilkesine aykırılık" gerekçesidir. Hangi veto gerekçesinde Laiklik İlkesine aykırılık göndermesi yapılmadan Laik Cumhuriyete denmiş sadece varsa böyle bir veto, sen okudun veya duydusan buyur yaz. hayır birde hukuk eğitimi almış birisi diyorsun. Bende Mülkyie eğitimi almış birisi olarak konuşuroyum. Cumhurbaşkanı Yasaya gönderme yapmadan Veto etmez bir kanunu, Yok sen ben gördüm böyle bir veto diyorsan gerçekten, merak ederim. keliem oyunları yapmayalım. Sezer tüm vetolarında Anayasa'nın hangi maddesi uyarınc a veto ettiğini gerkeçeli oalrak belirtir. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 Anayasanın şu maddesine veya insan haklarına veya, hukukun şu kaidesine, şu ilkesine aykırıdır değil, laik demokratik cumhuriyete. Tamam böyle bir cümleyi kendi yazımda barındıp da, hala Cumhurbaşkanı veto gerekçesini Anayasaya dayandırmıyor demekle abuk subuk bir laf etmişim. Yani saçmalamışım. Kusura bakma. Şimdi Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi yanlış anlaşıldım veya kastettiğim şudur desem daha ayıp olur değil mi? Ama ben yine de söylediklerimin saçmalığını en azından biraz ortadan kaldıracak bir iki açıklama veya her ne denirse birkaç cümle yazayım. Evet anayasanın 2. maddesinde açık metin varken "demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir" Cumhurbaşkanının veto gerekçelerine mesnet teşkil eden anayasa maddesi işte budur diyelim. Hepsinin bu olması imkansız, ancak AKP'nin siyasi kaygılarla çıkarmaya çalıştığı bazı kanunların veto gerekçesini bu metin oluşturdu. Demokrasiyi büyük ölçüde temsil olarak nitelendirdiğimizde laikliğin kimi temsil ettiği tartışılır hale geliyor, cumhuriyetin temel kavramının laiklik değil halk olduğu akabinde demokrasiye paralellik arzettiği ortaya çıkıyor. Hukuk devleti dediğimizde ne demokrasi, ne laiklik ve ne de cumhuriyet tabiri tam manasıyla hukuk devletini tanımlamaya yetmiyor, insan hakları dediğimizde ise ortaya hukuk devleti nazariyesinin insanlara sağlandığı bir durumun cereyan etmesi temenni ediliyor. Ama halk için temel kavram ne demokrasi ve ne laiklik ve ne de cumhuriyet değil. İnsan hakları ve insan haklarının sağlanmasını sağlayacak hukuk devleti. Bunun sağlanmasının demokratik bir devletle olabileceği düşünülüyorsa yanılındığını ABD veya İngiltere bize göstermelidir. Demokrasinin evrensel bir tanımı yok ve her ülke kendi şartlarına göre demokrasilerini belirliyorlar. Bu sebeple gün geçtikçe insan hakları daha fazla önem kazanıyor. Laiklik ise apayrı bir konu ve doğrudan doğruya insan haklarını veya hukuk devletini ilgilendirmiyor. Cumhuriyet ise sadece bir seçim sisteminden ibaret. Bunlar dikkate alındığında halk için en önemli şeyin daha öncede belirttiğim gibi evvela insan hakları ve bu hakların teminat altına alındığı hukuk devleti. Hukuk devleti dediğimiz şey ister krallıkla yönetilen bir devlette kurulsun, ister aristokratik bir yönetimde, ister cumhuriyet olarak adlandırılan bir yönetim şeklinde. Bu sebeplerle bir kanunun laik, demokratik, cumhuriyete aykırı olması değil insan haklarına, hukuk devletine aykırı olması veto gerekçesi oluşturmalıdır. Evet son olarak şunu da belirteyim. Önceki yazımda laik cumhuriyete neden aykırıdır bu açıklanmalıdır demişim. Evet laik demokratik cumhuriyetin anlamı şudur, bu kanun bu anlama uymamaktadır, laiklik bir yönetimden şunu ister bu çıkarmaya çalıştığınız kanun bu isteğin şu şu gereklerine uymamaktadır gerekçesiyle kanunu veto etmelidir. Bu arada yine söylüyorum, Cumhurbaşkanı bitaraf olması gereken kişidir, muhalif unsur değildir, bu da aynı anayasanın gereklerindendir. Hasım gibi davranmamalıdır. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 Evet anayasanın 2. maddesinde açık metin varken "demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir" Cumhurbaşkanının veto gerekçelerine mesnet teşkil eden anayasa maddesi işte budur diyelim. Hepsinin bu olması imkansız, ancak AKP'nin siyasi kaygılarla çıkarmaya çalıştığı bazı kanunların veto gerekçesini bu metin oluşturdu. ya bekri sen nasıl bir hukuök eğitimi aldın bilmiyorum ama. zira türkiyede okutulan hukuk eğitimi değil bu sanırım. zira bende anayasa hukuku, ve idare hukuku derslerini aldım. zira anayasa maddelerinin açıklandığı içtihatlar vardır. sen cumhurbaşaknı vetosunu gazetelerde okuduğun iki satırlık bir paragraflık haliyle mi sanıyorsun. o m eclise iade edilen kanunların sayfalar dolusu açıklaması vardır veto gerekçesi olarak. anayasa'nın hangi maddesine neden aykırı olduğu, niçin veto edildiği en ince detayına kadar açıklanır yasa meclsie geri gönderilirken. ve tekrar ediyorum "laik cumhuriyete" aykırı diye bir veto gerekçesi yoktur. Kanunların anayasaya aykırı olamıyacağı ilkesi Hukuk devletinin temel ilkesidir. Zira bu ilkenin amacı seçilmişlerin dahi Halk iradesine karşı gelememelerini sağlar. Halk tarafından onaylanmış bir anayasaya meclis aykırı davranamaz. onun için önce anayasayı değiştirmesi gerekir, bu da Referandumla olur, ve doalyısıyla halk iradesine başvurulur. ve yine farazi konuşuyorsun. dersinki kardeşim bak şu kanun Cumhurbaşkanı tarafından şöyle veto edilmiş, bu taraflı olmuş yada kanun anayasaya aykırı değil cumhurbaşkanı taraflı davranmış varsa böyle bildiğin bir kanun ver örneğini. birde ayrıca "hukuk devleti" dediğin şeyin laiklik olamdan dünyada bir tane örneğini gösterebiliyorsan bana buyur. Alıntı
Φ SaNTo Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2005 Değer Yargılarımızı nelere göre oluşturmalıyız ? Şimdi hepimizin ayrı görüşleri vardır. En basit, hayatımız bir evrim içerir. Bebeklikle başlayıp yaşlılığa uzanan. İnsan bu süreçte bile değer yargılarını, fark etmeden değiştirir. Yılların yüzümüze ve vücudumuza verdiği, süreç içinde hissetmediğimiz değişiklikler gibi. Şuanki iktidarı yargılarken neyi göz önünde bulundurmalıyız ? Tayip Erdoğan’ın 95-96 yıllarındaki görüşlerini mi, şu anki yaptıklarını mı ? Elbette şeriat gibi ilkel bir sisteme taraf olmak düşünülemez. Elbette İstanbul, Medine değildir ve elbette Anıtkabirde Ulu öndere saygı duruşu, sap gibi durmaktan ibaret değildir. Yalnız şu da bir gerçektir ki, Tayyip Erdoğan seçim öncesi değişimini açıkça, hemen her TV kanalında halka açıklamıştır. Bunu inandırıcı bulup bulmamak veya kabul edip etmemek elbet kişilere kalmış. Çünkü bir kıstası yoktur. Üstelik karşısında Erbakan hocanın desteklediği, milli görüşçü bir parti karşısında zaferle çıkmıştır. Sorunu sadece halkın dini beklentilerinden ibaret görmek, %35 lik kesime biraz haksızlık olmuyor mu. Solcu veya diğer liberal partilerin dedikleri ise yıllardır ne güzeldir. Demokrasi ve insan haklarından bahsederlerde yıllar yılı iktidarları, işkencelerle, gazeteci ve yazar avlarıyla, yargısız infazlarla geçmiş, ihale yolsuzlukları, banka soygunları artık ayyuka çıkmış, ülke hızla iflas ve borç batağına sürüklenmiştir. Bu hükümet öncesi yaşanan ekonomik krizi ülkemiz ikinci dünya savaşı sürecinde bile görmemişti. Buna hep bir bahane bulmak elbette mümkün önceki iktidarlar var nasılsa. Hiç bitmeyen “enkaz devraldık” edebiyatı.. Ülkenin geleceğini karartmış yaşlı liderler sultası. Tayyip Erdoğan’ın dedikleri yanında yaptıklarına da bir baksak. En basiti bir vatandaş olarak, İstanbullu olarak, belediye başkanlığı döneminde susuzluk günlerini, su kesintilerini, banyoları dolduran bidonları ne çabuk unutabiliyoruz. BM rağmen, yalnızlık içinde kitlenmiş Kıbrıs sorununu. Denktaşı. AB üyeliğinde tereddütleri. Yarı militer idare yapısını. Derin devletin hesaplaşmasını. Abdullah Gül’ün bir beyanı vardı önemlidir. Demişti ki ben bir müslüman olarak ne Tahran’da ne Bağdat’ta ne de Islamabad’da yaşamak istemezdim. Paris’te, Londra’da yaşamak isterdim. Medeniyet bu gerçeği görüp, buna göre davranabilmektir. Bu sonucu çıkaran bir süreç vardır. Bunu tamamen inkar etmek olmaz. Olmamalı.. Sonuçta adam, batı medeniyet dese hemen Amerikancı oluyor ülkemizde. Başını örtse Dinci Arapcı. Biz doğu ile batı arasında bir köprü ülkeyiz. Elbette kimi değerlerimiz, tarihin derinliklerinden geliyor ve kimi zaman içimize tamda sinmiyor ama konumumuzun yarattığı gerçeklerde bunlardır. Hem açıkların, hem kapalıların toplumuyuz. Hem aşiret törelerinin, hem Etiler barlarının. Hem Erzurum’un, hem İzmir’in. Bunca fikir ve kültür mozaiğini barındırmanın sancıları normaldir. Sonuçta elbette Atatürk’ün gösterdiği yolda gitmeliyiz. Kimi bu yolu bağırarak savunup bir katkısı olmuyor. Kimi bakıyorsun tersini söyleyip, bu yolda ilerletiyor ülkeyi. Bizde şaşırıp kalıyoruz. Sanırım bizim gerçekten “bilince” ihtiyacımız var. Imam hatip mezununu da, Saint Joseph mezununu da eşit yurttaşlar görebilme bilincine. Yoksa aydınlanmanın gerisinde, elimizde hiç yanmamış kibritlerle daha çok koşarız. SaNTo… Alıntı
Φ mavi_sardunya Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2005 erdoğana hakettiği cevap ilk seçimlerde mutlaka verilecektir! halk gözlerinin boyandığının ve yapılmak istenenin umarım farkındadır!!! Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2005 Demokrasiyi büyük ölçüde temsil olarak nitelendirdiğimizde laikliğin kimi temsil ettiği tartışılır hale geliyor, cumhuriyetin temel kavramının laiklik değil halk olduğu akabinde demokrasiye paralellik arzettiği ortaya çıkıyor. Hukuk devleti dediğimizde ne demokrasi, ne laiklik ve ne de cumhuriyet tabiri tam manasıyla hukuk devletini tanımlamaya yetmiyor, insan hakları dediğimizde ise ortaya hukuk devleti nazariyesinin insanlara sağlandığı bir durumun cereyan etmesi temenni ediliyor. Ama halk için temel kavram ne demokrasi ve ne laiklik ve ne de cumhuriyet değil. İnsan hakları ve insan haklarının sağlanmasını sağlayacak hukuk devleti. Bunun sağlanmasının demokratik bir devletle olabileceği düşünülüyorsa yanılındığını ABD veya İngiltere bize göstermelidir. Demokrasinin evrensel bir tanımı yok ve her ülke kendi şartlarına göre demokrasilerini belirliyorlar. Bu sebeple gün geçtikçe insan hakları daha fazla önem kazanıyor. Laiklik ise apayrı bir konu ve doğrudan doğruya insan haklarını veya hukuk devletini ilgilendirmiyor. Cumhuriyet ise sadece bir seçim sisteminden ibaret. Bunlar dikkate alındığında halk için en önemli şeyin daha öncede belirttiğim gibi evvela insan hakları ve bu hakların teminat altına alındığı hukuk devleti. Hukuk devleti dediğimiz şey ister krallıkla yönetilen bir devlette kurulsun, ister aristokratik bir yönetimde, ister cumhuriyet olarak adlandırılan bir yönetim şeklinde. Bu sebeplerle bir kanunun laik, demokratik, cumhuriyete aykırı olması değil insan haklarına, hukuk devletine aykırı olması veto gerekçesi oluşturmalıdır. Hep merak ettim, laik demokratik cumhuriyetin demokrasinin beşiği olan ülkelerde tanımı, el kitabı var mıdır?--- Bu cümleler önceki maillerimden alıntıdır. Bu da Cumhurbaşkanımızın bir kanunu sadece bir kanunu veto gerekçelerinin bir kısmıdır. Başka kanun aramaya fırsatım olmadı.. Cumhuriyet'in Anayasa'da belirtilen temel niteliklerine, Devlet'in varlık ve bağımsızlığına, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve devrimlerine aykırı olmaması, Cumhuriyet'in temel nitelikleri konusunda yanlı olmak zorundadır. Cumhuriyet'in nitelikleri ile Atatürk ilke ve devrimleri söz konusu olduğunda kamu görevlilerinin yansız kalması düşünülemez. ---Cumhuriyetin nitelikleri: nedir, kim belirliyor, Atatürk ilke ve devrimlerinin sınırı nedir, kim belirliyor… Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine aykırı biçimde eğitilmelerinin önlenmesi olduğu açıktır.--- Hangi felsefeyle kuruldu Türkiye Cumhuriyeti…Laiklik felsefesiyle mi? Böylece, Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerinden olan laiklik, anayasal içeriğiyle güvence altına alınmıştır. (Halk tarafından onaylanmış anayasa—Laiklik ilkesinin anayasaya konulmasına esas kanun Halk oyuna sunulmuş mudur?) Cumhuriyet'in niteliklerinin en önemlisi ve diğer niteliklerin temeli olan laiklik, Anayasa'ya yön veren ilkeler arasındaki yerini almış ve anayasal tanımını bulmuştur. (Komediye bakın, cumhuriyetin en önemli niteliği laiklik miş!!?Cumhuriyetin en önemli niteliği seçimdir, yani halkoyudur) Böylece, temel hak ve özgürlüklerin laik Cumhuriyet'i zedeleyecek biçimde kötüye kullanılması önlenmiş, gerekirse laik Cumhuriyet'i korumak için temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması kabul edilmiştir. Devrimin temeli, amacına bağlı olarak laiklik ilkesidir. Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan tüm değerlerin temel taşıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacı güden devrim yasaları tek tek sayılarak anayasal güvenceye alınmıştır. laiklik, tüm anayasal kurallara egemen bir ilkedir. dinsel eğitim kurumlarının yetiştireceği Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının sahip olacakları sapkın düşüncelerin gelecekte ülke ve ulus birliğine tehdit oluşturabileceği— (Cümleye bak, dinsel eğitim kurumlarınca yetiştirilen bütün insanların sapkın düşüncelere sahip olacağı düşünülüyor. Tek ulus, tek millet, tek düşünce, … Bu sanırım Hitler’in mantığıydı. Yanlışlık oldu galiba..) demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları yaşamında uygulayan yurttaşlar olarak yetiştirmektir.-(Bunlara bir nebze olsun şerh koyan, bunlardan ayrı düşünen bir halk, bir kimse dahi kalmayacaktır.-Tek düşünceye mensup halk) Şu sözlerde senin CYRANO: Seçilmişlerin halk iradesine karşı gelememeleri: Seçilmişler gökten zembille iniyor sence galiba. Zira seçilmişlerin halk iradesini temsil etmek gibi bir misyonları yok. SEÇİLMİŞLER HALK İRADESİNE KARŞI DEĞİL HALKIN İRADESİYLE SEÇİLİRLER... Halk tarafından onaylanmış anayasa: Hangisi bu. Hepsi diyeceksin bana değil mi? Evet bütün anayasalarımız halk tarafından onaylanmıştır. Bir kül halinde, madde madde değil. Yine sorayım Laiklik maddesinin Halk oyuna sunulması mümkün olmuş mudur, olabilir miydi. Devletin dini dini islamdır maddesinin anayasadan çıkartılması halkoyuna sunulmuş mudur, sunulabilir miydi. Tabi ki soyut düşünüp birçok cümlemizi de soyut olarak söyleyeceğiz, bugüne kadar soyut düşünemediğimiz ve sadece olaylara bağlı kaldığımız için dünyü çapında bir düşünür çıkaramadık. Bu ayrı bir tartışma konusu hiç şüphesiz ancak, Hukuk devleti dediğimizde idealize edilen bir devlet değil midir? Yoksa şu an dünya üzerinde hangi devletin hukuk devleti olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Anayasa Mahkemesi kurulana kadar bu ülkede kanunların anayasaya uygunluğu gibi bir sorun bulunmuyordu. Anayasası olmayan ülkeler için denetim nasıl olacak. vs. vs. Bir darbeyle yetkileri alabildiğine artırılan bir Cumlurbaşkanı, ve yine aynı ve önceki darbelerle gücü sınırlandırılan halkın temsilcisi olacak meclis...Ben bunu tartışmak istiyorum.. Cumhurbaşkanlığı makamının bulunup bulunmamasını... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2005 bekir. asıl tartışmak istediğin şey laiklik ise, lafı dolandırmana falan gerek yok. cesurca laiklikle ilgili bir topic açıp fikirlerini söyleyebilirsin. zira kardeşim ben laikliğe karşıyım demek için bu kadar uğraşmana gerek yok. yok devletin dini islam maddesi kaldırılrken halk oyuna sunulmuş mudur vs. Saltanatın kaldırılmasıda halk oyuna sunulmadı. İngilizlere karşı direniş kararı da halk oyuna sunulmadı. ne demek seçilmişler halk iradesine karşı gelmez. yani böyle şeyler hiç olmamıştır he. pekiala Adolf Hitler ve Mussolinin Seçimle iktidara geldiğini düşünürsek. Bu adamlar halk iradesine karşı gelmemiştir dimi. parlamenter sistemi sen şey mi sanıyorsun. Bir kere oy verir halk sonraa beş yıl saldım çayıra mevlam kayıra. halk tarafından seçildi diye adam beş yıl istediğini yapar . parlamenter sistem böyle bir şey değildir o diktatörülüktür. Parlamenter sistemde seçilmişlerin Halk iradesine aykırı davranmasını engelleyecek denetim mekanizmaları vardır. bunların en başındada REFERANDUM gelir. Hem dünyada hem ülkemizde binlerce örneği vardır Seçilmişlerin kendisini seçen halkın iradesine aykırı davranması vakası. Mussolini ve Hitler bunun en yakıcı örnekleridir. ikiside seçimle iktidara gelmiş ve ardından Halkın tüm siyasi iradesini elinden almış diktatörlük kurmuşlardır. Demokrasiler bunu engelleyecek ve halka seçtiği kimselerin yetkisini denetleme hakkı verecek araçlar vermiştir. nasıl ki meclsi kendi seçtiği ve güvenoyu verdiği başbakanı istediği zaman gensoruyla görevden alabiliyorsa. halkta seçtiği meclisin faaliyetleri hakkında söz söyleme yetkisine sahiptir. bu daha ilk demokrasi deneyleri olan roma ve atina senatolarında da böyledir. Bu temsili demokrasidir Türkiye'nin ve dünyanın hemen hemen hepsinin tercih ettiği yönetim biçimi. bu nasıl iş ya ben hukukeğitimi aldım diyen adama Birinci sınıf Genel Hukuk dersi veriyorum Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2005 İngilizlere karşı direniş kararı da halk oyuna sunulmadı. ne demek seçilmişler halk iradesine karşı gelmez. yani böyle şeyler hiç olmamıştır he. pekiala Adolf Hitler ve Mussolinin Seçimle iktidara geldiğini düşünürsek. Bu adamlar halk iradesine karşı gelmemiştir dimi. parlamenter sistemi sen şey mi sanıyorsun. Bir kere oy verir halk sonraa beş yıl saldım çayıra mevlam kayıra. halk tarafından seçildi diye adam beş yıl istediğini yapar . parlamenter sistem böyle bir şey değildir o diktatörülüktür. Parlamenter sistemde seçilmişlerin Halk iradesine aykırı davranmasını engelleyecek denetim mekanizmaları vardır. bunların en başındada REFERANDUM gelir. Hem dünyada hem ülkemizde binlerce örneği vardır Seçilmişlerin kendisini seçen halkın iradesine aykırı davranması vakası. Mussolini ve Hitler bunun en yakıcı örnekleridir. ikiside seçimle iktidara gelmiş ve ardından Halkın tüm siyasi iradesini elinden almış diktatörlük kurmuşlardır. Demokrasiler bunu engelleyecek ve halka seçtiği kimselerin yetkisini denetleme hakkı verecek araçlar vermiştir. nasıl ki meclsi kendi seçtiği ve güvenoyu verdiği başbakanı istediği zaman gensoruyla görevden alabiliyorsa. halkta seçtiği meclisin faaliyetleri hakkında söz söyleme yetkisine sahiptir. bu daha ilk demokrasi deneyleri olan roma ve atina senatolarında da böyledir. Bu temsili demokrasidir Türkiye'nin ve dünyanın hemen hemen hepsinin tercih ettiği yönetim biçimi. bu nasıl iş ya ben hukukeğitimi aldım diyen adama Birinci sınıf Genel Hukuk dersi veriyorum Hangisinden cevap vermeye başlayım istersin CYRANO: İngilizlere karşı direniş kararı halk oyuna sunulmadı demişin. Zira halk zaten Kurtuluş Savaşı başlamadan önce yöresel bazda direniyordu. Bu bir. İkincisi İngilizlere karşı direniş kararını alacak meclisimiz kurulmadan evvel halk zaten direniyordu ve bu kararı alacak bir meclisiniz yoktu bu iki. Laiklik maddesinin anayasaya konulduğunda meclis vardı ortada seçim ortamı vardı. Cevabını bilmediğiniz sorular sormayın demişler, lütfen dikkat et saçmalamalarına... Laikliği tartışmaya açmak gibi bir derdim de yok.. Başından beridir benim laikliği devleti koruyup kollamada siper olarak kullanmaya çalışmak ve bunu devleti sadece kendilerinin devleti olduğunu sanan zevatça yerine getiriliyor olması derdimdir. Diğerleri (hadi adlarını yazayım, müslümanlar) düşman, onlar koruyucu. Hepimiz bu ülkenin evladıyız. Herkes kadar bu devleti seviyoruz. Neyse bunlar ayrı konular ve burada benim saçmalamamın bir anlamı yok. Gelelim referandum maddesine... Mussolini ve Hitler örnekleri idealizmle pratiğin birbirini ezip geçmelerinin örneğidir. İdealist seçim sisteminde seçilenler kendilerini seçenlere ve halka karşı bir sorumluluk altındadır. Mussolini ve Hitler sorumluluklarını farklı değerlendirerek hareket eden liderlerdir. Ancak her halükarda parlamenter sistem, Dikdatörlüğe açık kapılar bırakır. Nasıl mı? Güvenoyuymuş? Yerim senin güvenoyunu.. 550 milletvekilinin 500'ünü elinde bulunduran bir partiyi güvenoyuyla nasıl düşüreceksin.. Hukuk fakültesi 1. sınıf anayasa hukuku dersinde sorulan bir soruyu sana sorayım. Amerika Birleşik Devletleri Başkanının hukuka aykırı eylemlerini nasıl cezalandırırsınız. Bu sorunun cevabı hukuk içerisinde yoktur. Niye zira adam, İçişleri ve ordunun başıdır, zira kendisini yakalatabileceğiniz bir asker yada polisiniz yoktur, yargı mensubu olarak ve haddi zatında böyle bir yetkiniz de yoktur. Tek kurtuluş yolu gelecek seçimlerdir. İşlediği suçtan zamanaşımı işlemez vs.vs. Türkiyede iktidarın 500 milletvekiliyle yürütme organını oluşturduğunu varsayarsak, güvenoylamasıyla bu partinin düşmesi imkansız. İlk değişikliğinin de anayasayı tamamen değiştirmek olduğunu varsayalım. Bütün anayasayı özgürlükler alanında genişletiyor, ama bu arada ufak bir nüansla anayasa mahkemesini de kaldırıyor. Halkoyuna sunduğumuzda bu anayasayı bir kül olarak-buraya dikkat et bir kül olarak diyorum, bütün maddeler birden, tek tek madde bazında değil- halkın bunu anlaması ancak 24 ay sonra olur. O arada ortada olmayan anayasa mahkemesinin (Zira bu ufak nüansla yapılan değişiklikle anayasa mahkemesi kaldırılmıştır veya oluşturulması meclisin eline bırakılmıştır) denetim yapması mümkün değildir değil mi? Daha önce belirttim. 1982, 1961 anayasaları dikdatörlüğün ürünüdür ve halk bu anayasaları onaylamıştır. Tabiki içerisinde benimsemediği birçok metin vardır ancak bunlara karşı antitezlerini ileri sürememişlerdir. Parlamenter sistem dikdatörlüğe en büyük geçiş alanlarını bırakır. Meclis hükümeti sistemi dahi parlamenter sistemden bu konuda daha iyidir. Referandummuş, Sen önce Türkiyede kaç tane referandumun neler için yapıldığını haber ver bana.. Cumhurbaşkanı AKP hükümeti döneminde veto ettiği bir anayasa değişikliğini halk oyuna götürmeden, zira anayasa maddesinin meclisteki kabul sayısına göre bir seçimlik hakkı vardı, yayımlanmak üzere meclise niye gönderdiğini bir söylesene.. Cevabını bilmediğiniz soruyu sormayın. Başınıza dert açar mantığı ceza hukuku alanında temel meseledir. Ve Cumhurreisimiz halkın oyunun kendi tercihi lehinde mi yoksa aleyhinde mi olacağını kestiremediği için referandumdan vazgeçmiştir. Referandum veya halkoyu her anayasa değişikliği için mi yapılır, her zaman mı? Bir tane anayasa maddesi değişikliği bazen herşeyi belirler ve bir maddenin değiştirilmesi için halkoyu gerekli değildir. Keşke her zaman nazari bilgilerimiz tatbik edilebilse değil mi? Teoriyi biraz öğrenmişsin ancak tatbikatta nelerin olabileceği hakkında hiçbir ileri görüşe sahip değilsin. Genel Hukuk dersi diye de hukuk biliminde bulunan bir terminoloji yoktur. Hukuk başlangıcı desen amenna ancak bu dersin içerğine bakınca Anayasa Hukuku dersi vermeye çalıştığın anlaşılıyor. Onda da aldığın dersin ancak teori boyutunda kaldığı anlaşılıyor. Bir de Allah'tan seçim sonuçlarının Hitler veya Mussolini gibi yöneticilere yol açtığını bir yerlerden öğrenmişsin. Bu da takdire değer senin adına hiç şüphesiz. Tekrar ediyorum, benim derdim bugünlerde de tartışılmaya açıldığı gibi %10 seçim barajı, Cumhurbaşkanının görev yetki sorumlulukları adına takındığı tavırdır. Sen bu arada evvela halkın oyuna biçtiğin anlamın ne olduğunu bana bir anlat istersen ve bundan sonra tartışmaya başlayalım. Zira daha önceki topiklerin birinde %10 barajının kalkması gerektiğini belirtmiştin. (HALK BİR DİKTATÖR İSTİYORSA NE YAPILACAKTIR) garip soru oldu değil mi? Sistem içerisinde cevap verilemeyen sorular vardır. Bu sebeple sürekli olarak daha iyiye gitmek için sistemler değiştirilir. Teokrasi, Meşruti yönetim, Meclis Hükümeti, Parlamenter sistem... Bakalım yeni sistemimiz ne olacak... Sosyalist bir devletin kurulması durumunda bu dertlerimiz son bulur mu? Sana okuma zorluğu çıkardığım için özür diliyorum, lütfen cevap vermeden önce teferruatlı şekilde incele... Bu arada saltanatın kaldırılmasına değinmemişim. Keşke halk oyuna sunulsaydı...Bugün kimsenin saltanı istediği yok ancak o gün ne olurdu bunu bilmiyorum. Eğer halkoyuna güveniyorsak veya halkımıza güveniyorsak halkoyuna sunulmalıydı... Saldırıya gerek yok... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2005 Hangisinden cevap vermeye başlayım istersin CYRANO: İngilizlere karşı direniş kararı halk oyuna sunulmadı demişin. Zira halk zaten Kurtuluş Savaşı başlamadan önce yöresel bazda direniyordu. Bu bir. İkincisi İngilizlere karşı direniş kararını alacak meclisimiz kurulmadan evvel halk zaten direniyordu ve bu kararı alacak bir meclisiniz yoktu bu iki. Laiklik maddesinin anayasaya konulduğunda meclis vardı ortada seçim ortamı vardı. Cevabını bilmediğiniz sorular sormayın demişler, lütfen dikkat et saçmalamalarına... bakıcaz kim saçmalamış Meclisin aldığı ingilizlere karşı direniş kararı nedir. Meclsi aldığı kararla, tüm halkı kapsayacak şekilde, vergiler koymuş. İngilizlerle yapılacak her türlü ticari dini faaliyeti yasaklamış. Ve her vatandaşın, silah tutacak çağa gelmiş aile ferdini orduya dahil etmesini emir altına almıştır. bu ufak tefek çetelerin gönüllü faaliyetiyle aynı şeymidir. herkesi meclsi mecbur bırakmıştır direnişe destek vermeye. burada halka sorulmuşmudur. siz ingilizlerle savaşmak istiyormusunuz, bu vergileri ve hayvan, araç gereç yardımlarını yapmaya bu karar meclsi ortamında alınmıştır. neden halka sorulmamıştır. çünkü bir ülke kurtarılamya çalışılıyordur. Sen hukuk eğitimi aldım diyen adam KURUCU MECLİS'in halk oyuna başvurduğunu dünyada gördün müde laikliğin ya da saltanatın kaldırılmasının halk oyuan sunulmadığını merak ediyorsun. Ancak her halükarda parlamenter sistem, Dikdatörlüğe açık kapılar bırakır. Nasıl mı? Güvenoyuymuş? Yerim senin güvenoyunu.. 550 milletvekilinin 500'ünü elinde bulunduran bir partiyi güvenoyuyla nasıl düşüreceksin.. Hukuk fakültesi 1. sınıf anayasa hukuku dersinde sorulan bir soruyu sana sorayım. Amerika Birleşik Devletleri Başkanının hukuka aykırı eylemlerini nasıl cezalandırırsınız. Bu sorunun cevabı hukuk içerisinde yoktur. Niye zira adam, İçişleri ve ordunun başıdır, zira kendisini yakalatabileceğiniz bir asker yada polisiniz yoktur, yargı mensubu olarak ve haddi zatında böyle bir yetkiniz de yoktur. Tek kurtuluş yolu gelecek seçimlerdir. İşlediği suçtan zamanaşımı işlemez vs.vs. senin okuduğun hukuk fakultesinin hangi sınıfı ve hangi dersinde. ABD için Parlamenter sistem denmektedir. bize Parlamenter sistemde nasıl diktatörlüğe açık kapı olduğunu anlatmaya kalkıp ABD başkanının durumunu örnek veriyorsun. evet kim saçmalıyor ? Amerikada Parlamenter sistem mi var da o örnek bize senin parlamenter sistemle ilgili " tespitlerini" desteklesin Güvenoyuyla kabine nasıl düşermiş. Türkiyede rekor oyla seçilip kurulan Menderesin DP kabinesi nasıl bir günde Milletvekillerinin güvensizlik oyuyla dağılmasına bak anlarsın. Meclisin salt çoğunluğuna sahip hüküemtlerin nasıl Bütçeye verilen güvensilzik oyuyla devrildiğine bak ülke yakın tarihinde anlarsın. AKP hükümetinin Asker teskeresini nasıl geçiremediğine bak anlarsın. Cumhurbaşkanlığı makamının ve yetkilerinin, Anayasa mahkemesinin, nasıl meclisin diktatörlük kurmasına engel olduğunu anlarsın. zira Cumhurbaşkanının gerekli gördüğü hallerde meclisi dağıtma ve seçimleri yenileme hakkı vardır. Bu da mecliste hüküemt kuran herhangi bir partinin halk iradesine tezat davrandığında kullancağı yöntemdir. Parlamenter sistem her türlü önlemi almıştır diktatörlük konusunda. senin bize parlamenter sisteme örnek vermek için kullandığın ABD başkanlık ssiteminden farkıda buradadır zaten Hala " saltanatı kaldırma halk oyuan sunulsaydı diyorsun" Nasıl bir hukuk gfakultesiymiş o okuduğun gerçekten merak ediyorumya. sana kurucu meclisin yetkilerini ve halkoyuna başvurma uyuglaması olmadığını hocaları bırak sınıf arkadaşlarında mı anlatmadı orada Kurucu meclis halkın kendisidir. var olan bir egemen güce dayanmaz, çünkü henüz egemen bir güç yoktur. bizzat halk tarafından dolaysız direk temsille kurulmuştur ve tek gücü halkın kendisine karşı olan dolaysız desteğidir. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2005 H. Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin Cumhurbaşkanınca yenilenmesi MADDE 116.– Bakanlar Kurulunun, 110 uncu maddede belirtilen güvenoyunu alamaması ve 99 uncu veya 111 inci maddeler uyarınca güvensizlik oyuyla düşürülmesi hallerinde; kırkbeş gün içinde yeni Bakanlar Kurulu kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamadığı takdirde Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Başbakanın güvensizlik oyu ile düşürülmeden istifa etmesi üzerine kırkbeş gün içinde veya yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde Başkanlık Divanı seçiminden sonra yine kırkbeş gün içinde Bakanlar Kurulunun kurulamaması hallerinde de Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Yenilenme kararı Resmî Gazetede yayımlanır ve seçime gidilir. Bu bir... Neymiş, Cumhurbaşkanı Meclis Seçimlerinin yenilenmesine gerekli gördüğü, kafasının estiği, devleti işgal edecek bir partiye karşı karar veremezmiş.. bu iki... Dolaysız direk temsil saçmalığı: Bu bahsettiğin 20-30 bin nüfuslu küçük toprak parçalarında dahi uygulanamamış bir sistemdir. Ne ise; Kurucu meclisimiz nasıl bir meclismiş ki, 1946'ya kadar çok partili siyasi hayatı halka yaşat/a/mamış. 1937'ye kadar dolaysız direkt temsille (kaç metrekareydi o zaman Türkiye ve kaç yüz kişi yaşıyordu da ) halkı temsil edebilmiş. Nasıl mümkün olmuş bu... ve dahası bugün dahi sıkıyönetim ve savaş halinde halk oyuna başvurulmaz. Şartlar normal değildir çünkü. Zaman ve imkan elvermez. Ancak ortada böyle bir hal yokken, meclisin halkın tamamını ilgilendiren bir anayasa maddesini halkoyuna sunmaması düşündürücüdür. ve daha önce de dediğim gibi meclis kurulmadan önce de İngilizlere karşı büyük ölçüde direniş vardı. Bugün askerlik nasıl ki mecbursa, bugün seferberlik ilan edildiğinde hepimiz ordunun bir neferiysek, bu durum o zaman evleviyetle vakiydi. Şartlar normale döndüğünde halk oyundan kaçmak halktan korkmanın bir ürünüdür. Üçüncü husus. Kurucu Meclis diye hukuk literatürüne geçmiş bir terim yoktur. Asli kurucu iktidar tabirinin üzerinde anayasa hukukçuları ittifak etmişlerdir. Anayasayı ilk defa yapan iktidara bu isim verilir. Bu iktidarlar 61 ve 82 anayasalarını halkoyuna sunmuşlardır. 21 ve 24 anayasası dönem içerisinde referanduma götürülemeyecek anayasalardır hiç şüphesiz. İnan kurucu meclis tabirinin nerede geçtiğini fena halde merak ettim. Menderes Hükümetinin düşmesi meselesine gelirsek: Benim hatırladığım veya bildiğim kadarıyla Menderes Hükümeti bir darbe sonucu düşmüştür. Güvenoylaması sonucu değil. Umarım yanlış hatırlıyorumdur. Ve bu hükümete karşı gerçekleştirilen darbe dahi tamamen bir saçmalıktan ibarettir. Menderes hükümeti inanılmaz yönetim hataları yapmıştır ve bir şekilde düşmüştür. Ama ondan önce yaşananlara menderes hükümeti çare bulamadığı için o akıbeti yaşamıştır.. Darbeyi engelleyebilseydi, yine tekrar ediyorum darbeyi engelleminin yolları vardır ve bir dönem demirel bunu yapmıştır, demokrat parti hükümet icraatlarına devam edecekti.. Biz burada fazari bir olgudan bahsediyoruz. Parlamenter sistemin kapı aralığı yüksek oy potansiyelidir. ve aynı mantıkla hareket milletvekillerinden oluşan partilerde parlamenter sistem mekanizmaları tökezleyebilir. Ne demektir bu. Şu an başta islamcı bir parti var. Bu partinin tamamen islami refleksle hareket eden vekillerden oluşturulduğunu ve 500 vekille orada bulunduklarını farz ediyoruz. Dikdatörlükten bizi kim kurtaracak. ABD başkanlık sisteminin parlamenter bir sistem olmadığını başkanın tamamen yürütmeyi elinde bulunduran meclisin ise yasama gücüne sahip olduğunu bilmeyen hukuk fakültesinden mezun olamaz. Ben sana bir anlayabilesin diye bir örnek verdim. En basit anlaşılabilecek olanı gösterip diğerlerini anlatabilmek amacıyla. Şimdi düşün Parlamenter sistemde başbakan kimdir. Yürütmenin başı. Ya da bakanların başı. İçişleri bakanı kimin başıdır. Kısaca polisin. o halde yargının, yürütmenin başını tutuklayıp yargılama yapabilmesinin pratik olarak mümkün olmadığı ortaya çıkar. Yargıdan muaf kişi ancak krallıklarda mevcuttur. İdealist 500 milletvekilinin bulunduğu bir partinin güvensizlik oyuyla düşmesi mümkün değildir. Ordu diyeceksen eğer, ordunun başındakileri belirleyen hükümettir. Demirel ordunun tepesindekileri emekliye ayırarak darbeyi erteleyebilmişti tarihte..500 milletvekilinin ilk cumhurbaşkanlığı atamasında cumhurbaşkanını kendilerinden biriyle değiştireceklerini de bunlara ekleyebiliriz. MADDE 148.– Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez. Bu maddeye de dikkatlice baktığımızda, ortaya ne çıkıyor, anayasa değişikliklerinin denetimi mümkün değil. geriye kalan 50 milletvekili beşte bir değildir, Cumhurbaşkanının da değiştiğini yada belirttiğim partiyle aynı zihniyete sahip olduğunu düşündüğümüzde (olmazya hani olmuş mesela) artık bizi dikdatörlükten parlamenter sistemin hangi mekanizması kurtaracak. Bir daha ki seçim. Tabi yapılmak istenirse. Ordu mu? Başındakileri emekli ettiler. ve kendilerinden olanları yerleştirdiler. Bunlar faraziye mi? Hitler veya Mussolini de birer faraziye miydi yoksa... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.