Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

4blauwer8kk.gif

 

Kara Gözlüm

 

Askim dedim sana,sevdim saydim

Nedense basaramadim,sevilmeden terkedildim

Oysa o kara gözlerine baktigimda bile

Denizi görürdüm aniden sessiz ve paylasimli

Evet paylasimli senin veremedigin Sevgi paylasimi

Seni gördügümde bile kendimi tanimaz olur

Cevremi unutur sadece seni görür olmustum

Sense tam yaninda olani görmedin

Ne yazik ki senin o durumunu simdi gördükce

Neden Allahim diyorum

Ve isyanin tam Kader arkadasi oluyorum

Sense gözlerimde deger kaybedecek kadar ufaldin

Ve sonunda da kalbini takrardan bana kazandirdin

Ama karsiliksiz yinede Sevmek,Sevilmek

Yasadigim karsiliksiz sevilmekti ansizin

Ve ansizin

Terkedilisinin en son darbesiydi

Ne kadar aci cektimsede

Sonunda yinede Sevdim,Sevilmemin tadini alamadan Sevdim...!!!...

Gönderi tarihi:

ÖMÜR

 

Gözümüz saatte söyleştik hep,

Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık.

Hep yetişecek biryerler vardı

 

Aranacak adamlar, yapacak işler....

Bir sonraki günü telaşı bir öncekine bulaştı.

Başkalarının hayatı bizimkini aştı.

 

Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine

Kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu

veya yavuklu busesiyle uyanma düşlerini

Ha babam erteledik.

 

20'li yaşlardayken 30'lara kurduk saatin alarmını

30'larımızda 40'lara, belki sonra 50'lere....

 

Lakin öyle karmaşık kurgulanmışki hayat,

Kuşlukta uyanma fırsatı sunduğunda size,

Artık uyku girmez oluyor gözlerinize....

 

Doyasıya söyleşmek,

Telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda,

Söyleşecek, sevişecek kimsecikler kalmıyor yanınızda....

 

Özenle sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz;

Vakit gelip sandıktan çıkardığınızda,

Birde bakıyorsunuz ki,

Tedavülden kalkmış.

 

 

Orhan Veli Kanık

Gönderi tarihi:

Değişir yönü rüzgârın

Solar ansızın yapraklar;

Şaşırır yolunu denizde gemi

Boşuna bir liman arar;

Gülüşü bir yabancının

Çalmıştır senden sevdiğini;

İçinde biriken zehir

Sadece kendini öldürecektir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk iki kişiliktir.

 

Bir anı bile kalmamıştır

Geceler boyu sevişmelerden;

Binlerce yıl uzaklardadır

Binlerce kez dokunduğun ten;

Yazabileceğin şiirler

Çoktan yazılıp bitmiştir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk iki kişiliktir.

 

Avutmaz olur artık

Seni, bildiğin şarkılar;

Boşanır keder zincirlerinden

Sular tersin tersin akar;

Bir hançer gibi çeksen de sevgini

Onu ancak öldürmeye yarar:

Uçarı kuşu sevdanın

Alıp başını gitmiştir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk, iki kişiliktir.

 

Yitik bir ezgisin sadece,

Tüketilmiş ve düşmüş gözden;

Düşlerinde bir çocuk hıçkırır

Gece camlara sürtünürken;

Çünkü hiç bir kelebek

Tek başına yaşamaz sevdasını,

Severken hiç bir böcek

Hiç bir kuş yalnız değildir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk iki kişiliktir.

 

Ataol BEHRAMOĞLU

 

:clover:

Gönderi tarihi:

KARA YILAN

 

Güneşin yeni doğduğunu sana haber veriyorum

Yağmurun hafifliğini toprağın ağırlığını

Ve bütün varlığımla kara yılan seni çağırıyorum

Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt içmeğe

Pamuğun ağırlığını yapan dağın hafifliğini

Sana haber veriyorum yeni doğduğunu güneşin

 

Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk

Günahlarım kadar ömrüm vardır

Ağarmayan saçımı güneşe tutuyorum

Saçlarımı acının elınde unutuyorum

Parmaklarımdan süt içmeğe çağırıyorum seni

Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk

 

Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı

Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum

Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın

Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum

Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum

 

Seni süt içmeğe çağırıyorum parmaklarımdan

Kara yılan kara yılan kara yılan kara yılan

 

SEZAİ KARAKOÇ

Gönderi tarihi:

GÜZDE UNUTULMUŞ

 

Saat yedi buçuğuydu güzün

Ve ben bekliyordum

Kimi beklediğim önemli değil.

Günler, saatler, dakikalar

Bıktılar benle olmaktan

Çekip gittiler azar azar

Kaldım ortada, tek başıma

 

Kala kala kumla kaldım

Günlerin kumuyla, suyla

Bir haftanın artıklarıyla kaldım

Vurulmuş ve hüzünlü

 

Ne var, dediler bana Paris'in yaprakları

Kimi bekliyorsun?

Kaç kez burun kıvırdılar bana

Önce ışık, çekip giden

Sonra kediler, köpekler, jandarmalar

 

Kalakaldım tek başıma

Yalnız bir at gibi

Otların üstünde ne gece, ne gündüz

Sadece kışın tuzu

 

Öyle kimsesiz kaldım ki

Öyle bomboş

Yapraklar ağladılar bana

Sonra, tıpkı bir gözyaşı gibi

Düştüler son yapraklar

Ne önceleri, ne de sonra

Hiç böyle yalnız kalmamıştım

Bu kadar

Ve kimi beklerken olmuştu

Hiç mi hiç hatırlamam.

 

Saçma ama bu böyle

Bir çırpıda oldu bunlar

Apansız bir yalnızlık

Belirip yolda kaybolan

Ve ansızın kendi gölgesi gibi

Sonsuz bayrağına doğru koşan.

 

Çekip gittim, durmadım

Bu çılgın sokağın kıyısından

Usul usul, basarak ayak uçlarıma

Sanki geceden kaçıyor gibiydim

Ya da karanlık, kükreyen taşlardan

 

Bu anlattıklarım hiçbir şey değil

Ama başıma geldi bütün bunlar

Birini beklerken, bilmediğim

Bir zamanlar.

 

PABLO NERUDA

Gönderi tarihi:

Sen canımsın..

En sert esen rüzgarlardan daha soğuk..

En ılık yağan yağmurlardan daha cana yakın..

Ve ben, ağlıyorum gecenin bir yarısı..

Korkuyla uyanıp, annesinin kolları arasına giren bir çocuk misali..

Korkuyorum kaybolup gidersin diye ellerimin arasından...

İşte bu yüzden..

Sen canımsın, sevdamsın, vazgeçilmezimsin benim..

Ve ben sevdamı yüreğime kazıyorum..

Kanadıkça, canım yandıkça daha derinlere kazıyorum..

Yüreğimin acısını hissederek kazıyorum ki,

Asla beni bırakıp gidemeyesin...

 

Sen canımsın..

Keşfedilmemiş ülkelerin bilinmeyen coğrafyası gibi..

Ve sen canımsın, herşeyimsin..

Üzerine bastığım bir avuç kara toprak gibi bana yakın..

Ben koşuyorum bir seher vakti..

Ölüme doğru giden intiharlar kadar kesin bir kararlılıkla koşuyorum..

Koşuyorum, olurda benden daha hızlı gidersin,

Senin hızına yetişemem kalırım bir tek başıma diye..

Korkuyorum...

İşte bu yüzden de..

Dağlara, taşlara ve her yere yazıyorum adını

Ve her adımını saydırıyorum gökte uçuşan kuşlara..

Sen canımsın ve ben seni öğretiyorum gelecek yarınlara..

Adını kazıyorum, yüreğimde ki isminin yanına ki..

Asla,

Hiç bitmesin bu rüya,

Hiç bitmesin bu sevda diye...

Gönderi tarihi:

Masada Masaymis Ha

 

Adam yasama sevinci içinde

Masaya anahtarlarini koydu

Bakir kaseye çiçekleri koydu

Sütünü yumurtasini koydu

Pencereden gelen isigi koydu

Bisiklet sesini çikrik sesini

Ekmegin havanin yumusakligini koydu

Adam masaya

Aklinda olup bitenleri koydu

Ne yapmak istiyordu hayatta

Iste onu koydu

Kimi seviyordu kimi sevmiyordu

Adam masaya onlari da koydu

Üç kere üç dokuz ederdi

Adam koydu masaya dokuzu

Pencere yanindaydi gökyüzü yaninda

Uzandi masaya sonsuzu koydu

Bir bira içmek istiyordu kaç gündür

Masaya biranin dökülüsünü koydu

Uykusunu koydu uyanikligini koydu

Toklugunu açligini koydu.

 

Masa da masaymis ha

Bana misin demedi bu kadar yüke

Bir iki sallandi durdu

Adam ha babam koyuyordu.

 

Edip Cansever

 

Gönderi tarihi:

YALNIZ BİR OPERA

 

Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda

Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim

Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim

Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

 

İmrendiğin, öfkelendiğin

Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim

Yani yaşamışlık sandığın

Geçmişim

Dile dökülmeyenin tenhalığında

Kaçırılan bakışlarda

Gündeliğin başıboş ayrıntılarında

Zaman zaman geri tepip duruyordu.

Ve elbet üzerinde durulmuyordu.

Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,

Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

Başlangıçta doğruydu belki.

Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,

Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,

Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.

Ve hala bilmiyordun sevgilim

Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana

Bütün kazananlar gibi

Terk ettin.

 

Yaz başıydı gittiğinde, ardından,

Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.

Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.

Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.

Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.

Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu

Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından

Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine

Çerçevesine sığmayan

Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine

Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

 

Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.

Seni bir şiire düşündükçe

Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi

Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.

Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük

Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,

Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.

Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.

Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?

'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.

Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.

Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını

Takvim tutmazlığını

Aramızda bir düşman gibi duran zamanı

Daha o gün anlamalıydım

Benim sana erken

Senin bana geç kaldığını.

 

Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.

Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.

Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,

Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.

Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.

Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi

bakışıyorduk.

Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.

Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.

Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.

Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.

Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.

Şimdi biz neyiz biliyor musun?

Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.

Birbirine uzanamayan

Boşlukta iki yalnız yıldız gibi

Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz

Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca

Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız

Ne kalacak bizden?

 

Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim

Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında

Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden

Bizden diyorum, ikimizden

Ne kalacak?

 

Şimdi biz neyiz biliyor musun?

Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.

Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada

Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi

Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek

Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.

 

Kış başlıyor sevgilim

Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor

Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan

Oysa yapacak ne çok şey vardı

Ve ne kadar az zaman

Kış başlıyor sevgilim

İyi bak kendine

Gözlerindeki usul şefkati

Teslim etme kimseye, hiçbir şeye

Upuzun bir kış başlıyor sevgilim

Ayrılığımızın kışı başlıyor

Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

 

Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,

Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,

Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....

Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır

Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır

İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun

Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar

Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz

Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,

Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar

Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,

Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.

 

Dışarda hayat düşmandır size

İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz

Bir ayrılığın ilk günleridir daha

Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta

Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup

Kulak verdiğiniz saat tiktakları

Kaplar tekin olmayan göğümüzü

Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç

Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz

Bakınıp dururken duvarlara

Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,

Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,

Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında

Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi

Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi

Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,

Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya

Kendimizi hazırlar gibi.

 

Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi

Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,

Ve kazanmış görünürken derinliğimizi

Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde

Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar

O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi

Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar

Göremeseniz de, bilirsiniz

Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.

 

Bana zamandan söz ediyorlar

Gelip size zamandan söz ederler

Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.

Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.

Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.

Dahası onalar da bilirler.

Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.

Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki

hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak

kolay değildir elbet.

Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.

Zaman alır.

Zaman alır sizden bunların yükünü

O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe

çöker.

Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.

Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.

O boşluk doldu sanırsınız

Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

 

Gün gelir bir gün

Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide

O eski ağrı

Ansızın geri teper.

Dilerim geri teper.

Yoksa gerçekten bitmissinizdir.

 

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi

kavranır.

Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.

Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.

Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık

Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan

Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır

Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla

Günlerin dökümünü yap

Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini

Kim bilebilir ikimizden başka?

Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış

Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,

Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği

Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün

Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya

Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor

Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla

Bunlar da bir işe yaramadıysa

Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.

 

Bu şiire başladığımda nerde,

Şimdi nerdeyim?

Solgun yollardan geçtim.

Bakışımlı mevsimlerden

İkindi yağmurlarını bekleyen

Yaz sonu hüzünlerinden

Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim

Geçti her cağın bitki örtüsünden

Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından

Bakarken dünyaya

Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:

Çicek adlarını ezberlemekten geldim

Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların

Unuttuklarını hatırlamaktan

Uzun uzak yolları tarif etmekten

Haydutluktan ve melankoliden

Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden

Duyarlığın gece mekteplerinden geldim

Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti

Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları

Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

 

Bu şiire başladığımda nerde,

Şimdi nerdeyim?

Yaram vardı, bir de sözcükler

Sonra vaat edilmiş topraklar gibi

Sayfalar ve günler

Işık istiyordu yalnızlığım

Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum

İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde

Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.

Karardı dizeler.

Aşk...Bitti. Soldu şiir.

 

Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden

Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım

Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde

Ask yalnız bir operadır, biliyordum:

Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.

Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim

Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu

El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk

Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:

Eksiliyorduk

Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim

Her otelde biraz eksilip, biraz artarak

Yani çoğalarak

Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin

Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında

Ağır ve acı tanıklıklardan

Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.

Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum

Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu

Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...

Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları

Ve açık hayatları seviyordu.

Buraya gelirken

Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim

Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri

Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi

Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...

panayır yerleri...

Ölü kelebekler...

Ölü kelebekler...

Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

 

Adım onların adının yanına yazılmasın diye

Acı çekecek yerlerimi yok etmeden

Acıyla baş etmeyi öğrendim.

Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?

İpek yollarında kuzey yıldızı

Aşkın kuzey yıldızı

Sanırsın durduğun yerde

Ya da yol üstündedir

Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar

Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar

Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.

 

Aşkın bir yolu vardır

Her yaşta başka türlü geçilen

Aşkın bir yolu vardır

Her yaşta biraz gecikilen

Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler

Gözlerim

Aşkın kuzey yıldızıdır bu

Yazları daha iyi görülen

Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler

İlerlerim

Zamanla anlarsın bu bir yanılsama

Ölü şairlerin imgelerinden kalma

Sen de değilsin. O da değil

Kuzey yıldızı daha uzakta

Yeniden yollara düşerler

Düşerim

Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda

Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında

Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler

Yaşamsa yerli yerinde

Yerli yerinde her şey

Şimdi her şey doludizgin ve çoğul

Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi

Şimdi her şey yeniden

Yüreğim, o eski aşk kalesi

Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden

Dönüp ardıma bakıyorum

Yoksun sen

Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren

.

 

 

 

 

 

Gönderi tarihi:

ANNABEL LEE

 

Senelerce senelerce evveldi

Bir deniz ülkesinde

Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz

İsmi; Annabel Lee

Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten

Sevmekten başka beni

O çocuk ben çocuk, memleketimiz

O deniz ülkesiydi

Sevdalı değil karasevdalıydık

Ben ve Annabel Lee

Göklerde uçan melekler

Kıskanırlardı bizi

Bir gün işte bu yüzden göze geldi

O deniz ülkesinde

Üşüdü bir rüzgarından bulutun

Güzelim Annabel Lee

Götürdüler el üstünde

Koyup gittiler beni

Mezarı oradadır şimdi

O deniz ülkesinde

Biz daha bahtiyardık meleklerden

Onlar kıskanırdı bizi

Evet! Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi"

Bir gece rüzgarından bulutun

Üşüdü gitti Annabel Lee

Sevdadan yana kim olursa olsun

Yaşca başca ileri

Geçemezlerdi bizi

Ne yedi kat göklerdeki melekler

Ne deniz dibi cinleri

Hiç biri ayıramaz beni senden

Güzelim Annabel Lee

Ay gelir ışır, hayalin erişir

Güzelim Annabel Lee

Orda gecelerim uzanır beklerim

Sevgilim sevgilim hayatım gelinim

O azgın sahildeki

Yattığın yerde seni...

 

edgar allan poe

Gönderi tarihi:

it was many and many a year ago,

in a kingdom by the sea,

that a maiden there lived whom you may know

by the name of annabel lee;

and this maiden she lived with no other thought

than to love and be loved by me.

she was a child and i was a child,

in this kingdom by the sea,

but we loved with a love that was more than love

i and my annabel lee

with a love that the winged seraphs of heaven

coveted her and me.

 

and this was the reason that, long ago,

in this kingdom by the sea,

a wind blew out of a cloud by night

chilling my annabel lee;

so that her high-born kinsman came

and bore her away from me,

to shut her up in a sepulchre

in this kingdom by the sea.

 

the angels, not half so happy in heaven,

went envying her and me:

yes! that was the reason

(as all men know, in this kingdom by the sea)

that the wind came out of a cloud, chilling

and killing my annabel lee.

 

but our love it was stronger by far than the love

of those who were older than we

of many far wiser than we

and neither the angels in heaven above,

nor the demons down under the sea,

can ever dissever my soul from the soul

of the beautiful annabel lee

 

for the moon never beams without bringing me dreams

of the beautiful annabel lee;

and the stars never rise but i see the bright eyes

of the beautiful annabel lee;

and so, all the night-tide, i lie down by the side

of my darling, my darling, my life and my bride,

in her sepulchre there by the sea

in her tomb by the side of the sea.

Gönderi tarihi:

Seni Yaşamadan Ölmeyeceğim

 

aşka özgü zakkum bahçelerinde

gene acılarla kalıyorum ben

deniz ölesiye yakın ayaklarıma

ey ülkemin pusatsız kahramanları

erzurum garında, banklar üstünde

sükût-u hayâle uğrayan kalbim

geceyi kavrayan parmaklarımla

bu hasret, bu hicran zelzelesinden

beni kurtarmaya gücünüz yetmez

çünkü mutsuzluğun mekteplerinde

ıstırâp dersleri alıyorum ben

 

gittikçe yaklaşan bir âfet gibi

intihâr yanılgısıyla

yollar beni esârete çekiyor

şehrâyin şarkıları söylüyorum içimden

şarkılar ki, hep aynı nakaratla bitiyor

sen bir garip delisin

gözleri perdelisin

 

erzurum garında, banklar üstünde

susuzluktan ağlayan bir güvercin

içime vuruyor kanatlarını

nağmelerin ateşinde parlayan

kuşlar bölük bölük hayatıma giriyor

bütün çığlıkları kuşanmış ölüm

dudaklarında siyanür

oysa bilmiyor ki, bu yolculuktan

yollar tükense de, dönmeyeceğim

seni yaşamadan ölmeyeceğim

o çin hârikası bakışlarını

o pekin gözlerini

gözlerin ki, gece donanmasıdır

yoksul ve yabancı mısralarımın

 

bedenimde çıban çıban ağrılar

ben bu ağrılardan zevk alıyorum

ejder tepesinde bunalıyorum

bir yanda kum fırtınası

diğer yanda esrârengiz

karakalem çalışması bir deniz

rüzgârla, yağmurla ve yıldızlarla

başlamak üzere son âyinimiz

 

erzurum garında gece yarısı

bankların üstüne şimşekler konar

bazen bir yıldırım gezinir saçlarımda

bazen bir melek saatler boyu

yakama ölümsüz çiçekler takar

erzurum garında gece yarısı

hıçkırıklar boğazıma tıkanır

nemrut ateşiyle sabaha kadar

içimde binlerce ibrahim yanar

 

koltuğumda efsaneler kitabı

kafdağından nergis devşiriyorum

başını dayamış omuzlarıma

o eski, o yaşlı zümrüdüanka

ben bir çin sarhoşu samanyolunda

denizi tartışan bakışlarını

geçmişime asla gömmeyeceğim

seni yaşamadan ölmeyeceğim

 

perdeler kalkıp da sabah olunca

aldırma aras’ın öyle bulanık

öyle mahzun aktığına

palandöken yine sisli, aldırma

ben hem sise hem çamura alıştım

senelerdir bu acıyla buluştum

mutluluk ne zaman çıksa karşıma

yalnızlık bir zindan, çöker başıma

Gönderi tarihi:

MONA ROZA

 

Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah, senin yüzünden kana batacak

Mona Roza, siyah güller, ak güller

 

Ulur aya karşı kirli çakallar

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

Mona Roza, bugün bende bir hal var

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur aya karşı kirli çakallar

 

Açma pencereni perdeleri çek

Mona Roza seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Roza, ben bir deliyim

Açma pencereni perdeleri çek..

 

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

Bende çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatıyor her zaman bana

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

 

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

 

Ellerin ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli oluyor bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların

 

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Saat onikidir, söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

 

Akşamları gelir incir kuşları

Konar bahçenin incirlerine

Kiminin rengi ak, kimisi sarı

Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

Akşamları gelir incir kuşları

 

Ki, ben, Mona Roza bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar su kenarında

Ki, ben, Mona Roza bulurum seni

 

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Henüz dinlemedin benden türküler

Benim aşkım sığmaz öyle her saza

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

 

Artık inan bana muhacir kızı

Dinle ve kabul et itirafımı

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı

Artık inan bana muhacir kızı

 

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Birgün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

 

Altın bilezikler, o kokulu ten

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen

Bir tüy ki, kapalı gece ve güne

Altın bilezikler, o kokulu ten

 

Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

Mona Roza, siyah güller, ak güller

Gönderi tarihi:

Korkmuyorum Seni Sevmekten

 

Kaçmaya çalıştığın gerçek,

Birgün karşına çıkacak.

Ve işte o gün

Kaçacak yerin olmayacak.

Ben senin varlığını seviyorum,

Yokluğunu seviyorum

Sana ulaşamadığım dakikalarda.

Seni duymayı

Seni özlemeyi

Hiç görmesem bile seninle olmayı seviyorum.

Hiç korkmuyorum seni sevmekten.

Senin gülüşünü seviyorum.

Her bana bakışında

Gözlerinede okuduğum o duyguyu

Gözlerindeki gözlerimi seviyorum.

Gönlünü seviyorum

Özünü seviyorum senin

Dudaklarındaki sözlerimi seviyorum

Yine de korkmuyorum seni sevmekten.

Ben sendeki o sıcaklığı

Sana olan uzaklığı seviyorum.

Yanaklarından akan göz yaşlarını

En çok, dağınık olduğunda saçlarını

Beni arayan ellerini seviyorum.

Yalnızlığımı seviyorum sebebi sensen

Ayrılığını seviyorum,

En çok yalnız kaldığımda

Beni bulan gönlünü seviyorum.

Ben en çok senin bana olan

Sevgini seviyorum.

İçimden haykırmak geliyor.

Dünyaya sığdıramadığım seni

Kalbime sığdırmak geliyor.

Ağlamak geliyor seni görmezsem

Özlemek geçiyor içimden seni

Sevmek geçiyor.

İçimden sana doğru giden

Bin bir türlü yol geçiyor.

İçimden sen mutlu olacaksan

Ölmek bile geçiyor gülüm.

Yine de korkmuyorum seni sevmekten.

Ben yalnızca seni seviyorum,

Ne o muhteşem güzelliğin

Ne kalbimdeki özelliğin

Ne de sevdiğim için değil,

Seni yalnızca sen olduğun için,

Ruhun için

Kalbin için

Aklın ve sevgin için seviyorum seni.

Ben seni en çok kendim için seviyorum

Belki de ilk defa bencil oluşumu

Sana borçlu olduğum için.

Seni her şey için seviyorum.

Ve sahip olmadığım

Hiçbir şey için.

Yine de korkmuyorum seni sevmekten.

Her dakika seninle olmayı seviyorum.

Gözlerimi her açtığımda

Aklıma gelişini seviyorum.

Her gece uyumadan önce

Seni sevdiğim aklıma gelince

Sensiz uyumayı bile seviyorum

Uyumadan önce seni düşününce.

Ben seni en çok

Umutsuzluğumda beni bulduğun için seviyorum.

Yine de korkmuyorum seni sevmekten.

Ben seni bu şehirde olduğun için değil

Benimle aynı toprağa ayak bastığın için

Benimle aynı gökyüzünü paylaştığın için seviyorum.

Geceleri benim yüzüme vuran ay ışığı

Senin de gözlerine vurduğu için seviyorum.

Benim kemiklerimi ısıtan yaz güneşi

Sana da sıcaklık veriyor diye seviyorum seni.

Beş bin yaşındaki bu dünyada

Benimle aynı zamanı paylaştığın için seviyorum.

Ben seni benimle yaşadığın için

Benden hiç gitmediğin için seviyorum

Beni hiç terketmediğin için.

Ellerini seviyorum tanrıya açıldığında

Kalbini seviyorum kapıları açıldığında

Ve gözlerini seviyorum

Her karşımda kapanıp açıldığında.

Bana baktığında

İçimde yakaladığın coşkumu seviyorum,

Her bana baktığında

Seni sevdiğimi hatırlamayı seviyorum.

Yine de korkmuyorum seni sevmekten.

Her kibrit çaktığımda

Alevin içinde seni görmeyi seviyorum.

Her sigara yaktığımda

Dumanın şeklinde seni görmeyi seviyorum.

Her bana baktığında

O kadar çok seviyorum ki seni sevmeyi

Yalnızca sen olduğun için hayatımda

Kendimi bile seviyorum

Sen olunca aklımda.

Kalbimi seviyorum seni seviyor diye

Gözlerimi seviyorum seni görüyor diye.

Ruhumu seviyorum, senin ruhuna

Bu kadar yakın diye.

Varlığımı seviyorum,

Sırf sana borçlu olduğum için

Mutluluğumu seviyorum.

Gülümsememi seviyorum seni düşününce

Ayakta kalışımı seviyorum sebebi sen olunca

Yine de korkmuyorum seni sevmekten.

Ben sana olan sevgimi yazan

Kalemimi seviyorum.

Senin adını yazdığım kağıdı seviyorum.

Sana olan sevgime benzettiğim

Her sevgiyi seviyorum.

Bana seni hatırlatan herşeyi

Sana giden yolları seviyorum.

O kadar çok seviyorum ki seni

Seni kaybetmek korkusunu bile,

İçinde yalnızca, sen olduğun için

Sana karşı duyduğum bir duygu olduğu için

Korkumun sebebinde sen olduğun için seviyorum.

Yine de korkmuyorum seni sevmekten.

Yine de korkmuyorum seni sevmekten.

Seni seviyorum.

 

:clover:

Gönderi tarihi:

GÜLLER VE LEYLAKLAR

 

Sen ey o çiçekler ey o değişmeler ayı

Bulutsuz geçen mayıs bıçaklanmış haziran

Bir daha artık ne o gülleri ne o leylakları

Bir daha o ilk yazı unutamam hiçbir zaman

 

O korkunç kuruntuyu unutamam bir daha

Alayı çığlığı kalabalığı güneşi

Aşk arabalarını Belçika hediyelerini

Havayı o arı uğultulu yolu sonra da

O sakınmasız utkuyu kavgaları aşan

Öpüşmenin kızıla döndürdüğü o kanı

Çılgın halkın leylaklarla donattığı

O ölüme gidenleri unutamam artık dünyada

 

Kutsal o eski zaman betiklerine çalan

Fransa bahçelerini unutamam bir daha

O akşamları büyüsünü o sessizliğin

Gülleri yol boyunca ki gülleri sonra da

O bozgun yeline karşı duran çiçekleri

Alaycı topları o bisikletleri şaşkın

Korkunun kanadı üstünden geçen erleri

O perişan kılıklarını konaklıyanların

 

Ama neden bilmem bu benzetme kasırgası

Durmadan hep aynı noktaya getirir beni

Saint-Marth bir general kara bir dal yığını

Orman yanında bir köşk Normandiya biçimi

İşte tıs yok düşman karanlıkta dinleniyor

Birden bize Paris düştü diyorlar bu akşam

Dünyada ne o yitirdiğimiz aşkı bir daha

Ne o gülleri ne de o leylakları unutamam

 

Flandres leylaklarını demetlerini ilk günün

O tatlı izini yanakları söndüren ölümün

Sonra sizi kaçışın gülleri taze güller sizi

Yangın rengine çalan Anjou gülleri sizi

 

ARAGON

Gönderi tarihi:

ben bir ayten tutturmuşum

oh ne iyi

aytenli içkiler içip sarhoş oluyorum

ne güzel

hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin

biraz ayten sürüyorum

güzelleşiyor.

şarkılar söylüyorum

şiirler yazıyorum,ayten üzerine

saatim her zaman ya ayten’e beş var

ya ayten’i beş geçiyor

 

ne yana baksam gördüğüm o

gözümü yumsam aklımdan ayten geçiyor

bana sorarsanız mevsimlerden ayten’deyiz.

günlerden aytentesi

odur gün gün beni yaşatan

onun kokusu sarmıştır sokakları

onun gözleridir şafakta gördüğüm

akşam kızıllığında onun dudakları

başka kadını övmeyin yanımda gücenirim

ayten’i övecekseniz

ne ala oturabilirsiniz

bir kadehte sizinle içeriz ayten’i

iki laf ederiz.

 

onu siz de seversiniz benim gibi

ama yağma yok

ayten’i size bırakmam

alın,tek kat elbisemi size vereyim

cebimde bir on liram var

onu da alın gerekirse

 

ben ayten’i düşünürüm üşümem

üç kere adını tekrarlarım karnım doyar

parasızlık da bir şey mi?

ölüm bile kötü değil

aytensizlik kadar !

 

ona uğramayan gemiler batsın

ondan geçmeyen trenler devrilsin

onu sevmeyen yürek taş kesilsin

kapansın onu görmeyen gözler

onu övmeyen diller kurusun

iki kere iki dört elde var ayten

bundan böyle dünyada

aşkın adı ayten olsun.

 

umit yasar oguzcan

Gönderi tarihi:

Gelmiş Bulundum

 

Ben mişim---neymiş?---su sesiymiş

Oymuş---cam kırıkları gibi gövdemi yakan---

Yanağında sardunya kokusuyla yazdan

Kimmiş o gelen ya giden kimmiş

Bir yabancı mı, yoksa bir ermiş

Değilmiş, bir çağrı bile yokmuş uzaktan.

 

Güneş mi batarmış bir özel isim bitirir gibi

Yanmış bir ağacın yaprakları mıymış kımıldayan

Ne kalmış bir önceden ya da bir sonradan

Kim koparmış dalından bu yabani incirleri

Ya kimmiş kıyıya çeken hayalet gemileri

Ne yazılmış nereye bu garip kargaşadan.

 

Yıldızlar, büyülü ülke, adımı unutturan

Bir kaya, bir ot, bir akarsu

Hangi yaz şarkıcılarının ürpertili korosu

Ki bütün ölüleri sığa çıkaran

Ve kenti bir ölüm derinliğine salan

Yani bir gül solarken bir gülün açma korkusu.

 

Şiirler yazdım, kitaplar okudum

Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum

Derinlerde kaldım böyle bir zaman

Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan

Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları

Söylesin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.

 

 

Edip Cansever

Gönderi tarihi:

Ayrılık Sevdaya Dahil

 

Acilmis sarmasik gulleri kokulariyla baygin

En gorkemli saatinde yildiz alacasinin

Gizli bir yilan gibi yuvarlanmis icimde kader

Uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genc kadin

Ruzgar uzak karanliklara surmus yildizlari

Mor kivilcimlar geciyor daginik yalnizligimdan

Onu cok ariyorum onu cok ariyorum

Heryerimde vucudumun agir yanik sizilari

Bir yerlere yildirim dusuyorum

Ayriligimizi hisettigim an demirler eriyor hirsimdan

Ay isigina batmis karabiber agaclari gumus tozu

Gecenin irmaginda yuzuyor zambaklar yaseminler unutulmus

Tedirgin gulumser

Cunku ayrilik da sevdaya dahil cunku ayrilanlar hala sevgili

Hic bir ani tek basina yasayamazlar

Her an otekisiyle birlikte hersey onunla ilgili

Telasli karanlikta yumusak yarasalar

Gittikce genisliyen yakilmis ot kokusu

Yildizlar inanilmiyacak bir irilikte

Yansimalar tutmus butun sahili

Cunku ayrilmanin da vahsi bir tadi var

Oyle vahsi bir tad ki dayanilir gibi degil

Cunku ayriliklar da sevdaya dahil

Cunku ayrilanlar hala sevgili

Yanlizlik hizla alcalan bulutlar karanlik bir agirlik

Hava agir toprak agir yaprak agir

Su tozlari yagiyor ustumuze

Ozgurlugumuz yoksa yalnizligimiz midir

Eflatuna calar puslu lacivert bir sis kusatti ormani

Karanlik coktu denize

Yanlizlik cakmak tasi gibi sert elmas gibi keskin

Ne yanina donsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin

Kapini bir calan olmadi mi hele elini bir tutan

Bilekleri bembeyaz kugu boynu parmaklari uzun ve ince

Simsicak bakislari suc ortagi kacamak gulusleri gizlice

Yalnizlarin en buyuk sorunu tek basina ozgurluk ne ise yarayacak

Bir turlu cozemedikleri bu olu bir gezegenin soguk tenhaligina

Benzemesin diye ozgurluk mutlaka paylasilacak suc ortagi bir sevgiliyle

Sanmistik ki ikimiz yeryuzunde ancak birbirimiz icin variz

Ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatca sigariz

Hic yanilmamisiz her an dusup dusup kristal bir bardak gibi

Tuz parca kirilsak da hala icimizde o yanardag agzi

Hala kipkizil gulumseyen sanki atesten bir tebessum

 

Zuhal Olcay

Gönderi tarihi:

düsledigin gibi..

Küçük bir dünyanin içine gizlenmissin

Sadece hissedebiliyorum seni

Tipki senin beni hissedebildigin gibi

Bazen bütün umutlarimi ,bütün sikintilarimi

Oradan sana söylüyorum

Tipki senin bana söyledigin gibi

Içimizin karanligini bosaltiyoruz bazen

Bazen de iki kelime saklayabiliyoruz

Seni böyle hissetmek, seni böyle sevmek güzel

Bir bakiyorum bir adim geliyor,

Bir bakiyorum kilometrelerce uzaksin

Geceleri seni düslüyorum yine

Küçük bir makinenin içinden

Biliyorum ayni yerdeyiz ayni seyi dinliyoruz

Hissedebiliyoruz ayni seyi

Elimde sana dair hiçbir sey yok

Sadece yani basim da çalan minik bir radyo

Bilmiyorum su an ne haldesin

Ve de evin neresindesin

Belki salon da koltuga oturmus,

Belki odanda yatagina uzanmis

Ayni seyleri düslüyoruz

Gecenin bizim için hazirladigi güzelligi dinliyoruz

Ben bu gece çok hüzünlendim

Göz yaslarim yanagimda kaldi

Bir ananin acisini paylasti göz yaslarim

Bir sevgilinin siirinde duygulandim

Ama bunlarin hepsinde seni düsledim

Tipki senin beni düsledigin gibi

 

erkan kültekin

Gönderi tarihi:

Beyhude

 

Yalnızlık bir uçurumsa eğer beni en dipte bulabilirsin.

Gelmek istersen eğer çekinme sen de gelebilirsin.

Nasıl olsa

Bu uçsuz bucaksız gönül tarlalarının sonunda

Hayata küsmüşlerin yeşerttiği

Suya kavuşmuş toprak gibi canlı

Sevgi çiçekleri açan bahçelerden çok var.

 

Çekinme gel

Burada her yalnıza yer var.

 

Yalnız,

Sakın buradaki yalnızlara imrenme.

Bütün bu güzelliklerin içinde yaşayan

Yaşıyormuş gibi görünen biz yalnızların ulaşamadığı

Güzellikler çok daha fazla acı veriyor bana

Bakıp da görememek nedir bilir misin?

İsteyip de alamamak, sevip de okşayamamak.

 

Bu yüzden ne olur

Sen yukarıda kal. Fırsat bulursam

Ben sana gelirim.

 

Ahmet ALTAN

Gönderi tarihi:

Bir Hayalet

 

Bitaneme

 

Bir tek seni sevdiğim doğruydu...

Ve bu doğru yüzünden hayatım yalana battı...

Sen beni dışladığından beri beni sevenlere bir hayalet hediye ettin...

Tepeden tırnağa aşka,tepeden tırnağa özleme batmış bir hayalet...

Kimisi senin beni beklettiğin kapıda beni bekledi.Seni beklemekten yorulur, onunla birlikte çekip giderim diye buralardan...

Ve ben en çok onların sevgisine inandım.En çok onlara derinden üzüldüm.

Ve hep merak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine

sevebildiler diye...

Dünyanın iyi bir yer olduğuna ve yaşamak için çok sebep bulunduğuna,

bu insanların bir hayalete duydukları o akıl almaz, o sonsuz sevgileri

yüzünden bir kez daha inandım...

Seni unutmak için başladığı her aşkı yine seninle aladatan bir

hayalete...

Seninle kendini, bütün düşlerini, çocukluğunu, yaşadığı bütün acıları aldatan bir hayalete...

Bir tek sana duyduğu sevgisi doğru olan,

bu yüzden bütün hayatı bir yalan olan hayalete...

 

Cezmi ERSÖZ

Gönderi tarihi:

 

Sen Vurdun Da Ben ölmedim Mi?

 

Yokluğunda Ne Ateşleri Hasretinle Yaktimda

Bir Seni Yakamadim, Beni Yaktiğin Gibi

çölde Su, Maphusta Gün, Oruçta Ekmek Gibi Bekledim Seni

Sense Araya Korkular Koydun...

şimdi Nerdesin Diye Sorma

Sen çağirdin Da Ben Gelmedim Mi?

 

 

Sen Varken Darilmazdim çiçeksiz Baharlara,

Yağmurlu Havalara... Bu Kasvetli Akşamlara

Sen Varken

Bakip Içlenmezdim Tren Istasyonlarina

Otobüs Duraklarina...

Sen Varken Ayriliklara Ağlamazdim...

Yikilmazdim Biten Sevdalarin Ardindan

Gidenlere Kizmazdim

Kalanlara Acimazdim...

Sen Varken Böyle üşümezdim-titemezdim

Masumdum, çocuklar Gibi

Böyle Delirmezdim-küfertmezdim...

Hele ölmeyi Hiç Düşünmezdim.

şimdi Soruyorum Sana

Adi Sevdaysa Bu Cehennemin

Sen Yaktinda Ben Yanmadim Mi?

 

 

şimdi Ufukta Kaybolduğun Yere Bakip

Bildiğin Bütün Uykusuz şiirleri Söylüyorum

Gözlerim Islak -kirpiklerim Islak

Niye Ağliyorsun Diye Sakin Sorma

Sen Istedin De Ben Gülmedim Mi?

 

 

Biliyorsun

Bütün Acilarina "yeşil Işiklar" Yaktim Olmadi

Bütün Korkularina "arka çiktim" Olmadi

Dağlara Merdiven Dayadim Olmadi.

Sevdim Olmadi- Yandim Olmadi-taptim Olmadi

Artik Benden Pes

Bu Aşkin Biletini Istediğin Gibi Kes

Nasilsa Gidiyorsun

Biliyorum Git...

Ama

Ardinda Ağlayan çift Göz

Paramparça Bir Yürek

Ve Yikilmiş Bir Dağ Görmek Istemiyorsan

çek Silahini Daya Sirtima

Titrersem Namerdim...

Sen Vurdun Da Ben ölmedim Mi?

Gönderi tarihi:

HALA KOYNUMDA RESMİN

 

Sımsıcak konuşurdun konuşunca

ırmak gibi, rüzgar gibi konuşurdun

yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki

çiğdemler güller mor menevşeler açardı

Sımsıcak konuşurdun konuşunca

Hala koynumda resmin

 

Dağları anlatırdın ve dostluğu

bir ceylan gibi sekerdi kelimeler

Sesini duymasam çölleşirdi dünya

dağlar yarılır ırmaklar kururdu

bulutlar çökerdi yüreğime

Hala koynumda resmin

 

Gün akşam olur elinde kitaplar

ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin

bir kez bile unutmadın @merhaba@ demeyi

ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin

bir dostun vurulduğu gün

Hala koynumda resmin

 

Kaç mevsim kırlara çıkıp

çiçekler topladık mezarlar için

Belki ürküttük tarla kuşlarını

belki kurdu kuşu ürküttük

ama aşkı ürkütmedik hiç

Hala koynumda kesmin

 

Ve hala sımsıcak durur anılar

sımsıcak ve biraz boynu bükük

Ne varsa yaşanmış ve yaylaşılmış

yasak bir kitap gibi durmaktadır

ve firari bir sevda gibi

Şimdi duvarlarda resmin

 

Ahmet TELLi

Gönderi tarihi:

KALBİM UNUT BU ŞİİRİ

 

Uguldayan ve hep uguldayan

bir orman kadar usuyorum simdi

yanlis ruzgarlar esiyor dallarimda

yanlis ve zehirli cicekler aciyor

Kanimda kocaman gozleriyle bir ciglik

 

Su ve ses kadar bekledigim

ne kaldi geride,bilmiyorum

uzanip uyumak istiyorum golgeme

ve sarinmak o kocaman gozlerin

uguldayan ruzgarlarina

 

Bir aciyi yasarim be zehirden

cicekler uretirim komur karasi

ucurum kadar bir yalnizlik

yaratirim kendime,atlarim

Anisi yoktur kucuk ruzgarlarin

 

Yapraklarim yok artik kuslarim yok

busbutun viran oldu daglarim

exberimdeki turkuler de savrulup gitti

omrumun karsiligi kalmadi sesimde

sesimde yalniz ormanlarin gumburtusu

 

Yanlis.daha bastan yanlis

bir siirdi bu,biliyorum

ve belki omrumuzun yakin gecmisi

bu kadar dogruydu ancak,kimbilir

Kalbim unut bu siiri

 

Ahmet Telli

Gönderi tarihi:

Seni Günlere Böldüm...

 

 

Seni günlere böldüm, seni aylara

Daha yıllara, yüzyıllara böleceğim

Ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla

Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi

Minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşında.

 

Şiirler söylenir, şiirler biter

Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da

Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin

Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa.

 

Bütün günler yenileşir her bekleyişte

Ve bütün dünler, bütün geçmişler

Kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok

Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle.

 

Dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti

Sonra bütün bulutlar hep birden geçti

Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime.

 

 

Edip Cansever

Gönderi tarihi:

DEVAMSIZ..KIZIM....

 

VE SONRA ODAMDA

BİR AĞAÇ KOVUĞUNCA BİR BOŞLUK

VE SONRA DÖNÜŞÜMÜ BİR DOST ELİNİN

VE SONRA KİRLİ KAN

O YIKICI SAVAŞLARDAN ARTAKALAN

YERALTINDA BİR YELERDE ŞİMDİ İÇİM

VE SONRA ALDANIŞIM

VE SONRA BEKLEYİŞİM

VE ARTIK

ÖYKÜSÜ BOYUNDAN AŞKIN

KÜÇÜK BİR KIZ ÇOCUĞU DEĞİLMİŞİM

 

Küçük iSKENDER

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.