Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İslamiyetin çöküşü


cantürk

Önerilen İletiler

  • Cevaplar 102
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

MEZHEPLER

 

Bir kere Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğu göz ardı edilip hadisler, içtihadlar dinin kaynağı kabul edilince, birçok mezhebin ortaya çıkması kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu ve yüzlerce mezhep ortaya çıktı. Bugün dört mezhep denilen mezhepler, işte bu birçok mezhepten zaman içinde daha çok kabul görüp, günümüze kadar gelenlerdir. Bir hadise göre erkeklerin baldırını örtmesi gerektiği, diğerine göre baldırın gözükebileceği anlaşılır. Bir hadis yorumuna göre kan akması, diğer hadis yorumuna göre ise kadın elinin değmesi abdesti bozar... Tüm bu örneklerdeki gibi farklı izahlarda doğruyu kim, nasıl bulacaktır? Kuran dışında başka kaynaklara kapıyı açarak kargaşalara yol açanlar, mezhepleri ortaya sürüp bu kargaşayı önlemeye çalışmışlardır. Böylece Kuran’ın dini, yani Allah’ın gönderdiği İslam; mezheplerin dinine, mezheplerin İslam’ına dönüşmüştür. Mezhep kurucusunun biri çıkar diz ile göbek arasını örteceksiniz hadisini alır, diğer hadisi inkar eder ve böylece dine yeni bir haram sokar. Diğer bir mezhep kurucusu ise baldırın gözükebileceği sonucu çıkan hadisi doğru, diğer hadisi yanlış kabul ederek baldırın gözükebileceğini ilan eder. Mezhep kurucularından biri Peygamber’in sivilcesinin koparılması ile ilgili hadisinden kanın abdesti bozduğu sonucunu çıkarır, dine bir ilave yapar. Diğeri ise kadın elinin değmesi abdesti bozdu yorumunu yapar, diğerinin ilavesini reddedip kendi ilavesini dine katar. Oysa bu hadisler başka türlü de yorumlanabilir. Fakat Kuran dinin tek kaynağı olduğu için buna ihtiyaç yoktur.

BİZİM MEZHEPLERİN HIRİSTİYAN MEZHEPLERDEN FARKI NE?

Mezhep imamları nasihmensuh ile Kuran ayetlerinin hükmünü iptal ederek ,farklı hadislerden kendilerine göre birini seçerek, kendilerine göre hadisleri yorumlayarak ve kendilerini içtihad yetkisiyle Allah’ın serbest bıraktığı konuları açıklayıcı konumuna getirerek, yepyeni bir dinsel yapı oluşturmuşlardır. Bu yeni yapının Allah’ın dini olduğu sanılsa da, ne yazık ki bu yeni yapı Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlık ne kadar Allah’ın diniyse o kadar Allah’ın dinidir. Bazıları bu mezhep imamlarının çok iyi niyetli olduğunu, din için fedakarlıklar yaptıklarını anlatarak eleştirileri görmezlikten gelmektedirler. Peki Ortodoks ve Katolik rahiplerin de iyi niyetli oldukları ve kendi mezhepleri için çalıştıkları söyleniyor, biz ne yapalım, Katolik ve Ortodoks bağnazlığı bu iyi niyet söylemlerinden ötürü Allah’ın gönderdiği Hıristiyanlıkla bir mi tutacağız? Bu mezheplerin imamları öyle bir konuma getirilmiştir ki; onlara verilen yetkiyle onlar istediğini iptal edilmiş hüküm ilan ederek, istediklerini kendilerince yorumlayarak, dilediklerini kabul ederek, uygun gördükleri durumlarda içtihad ederek Kuran’daki hükümlerden kat kat fazla hacimde sünnetler, farzlar, helaller, haramlar oluşturmuşlardır. Kuran’ın otoritesi dışında oluşturulan bu mezheplere Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli, Şii adları verilmiş, bu mezheplere uyan mukallidler(mezhep taklitçileri) ise mezheplerinin adlarıyla anılmışlardır. Oysa bakın Kuran’da ne diyor:

Dinlerini parça parça edip hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir.

6 Enam Suresi 159

BİR MEZHEBE GÖRE CENNETLİK, DİĞERİNDE CEHENNEMLİK OLUYOR

Kuran’da dinimize İslam adı verilip, hiziplere ayrılmamız yerilirken, kendimize Hanefi, Maliki gibi isimler vermeyi, bu mezheplerin ayrı helal, haram ve farzlarını kabullenmeyi ve her biri birbirinden farklı uygulamalara sahip olan apayrı mezheplerin herbirinin de İslam’a eşit olduğunu, birbirlerine ve Kuran’a aykırılıklarına rağmen, hepsinin de doğru olduğunu hangi akıl ve insafla açıklayabiliriz? Örneğin Hanefi mezhebinde namaz kılmaya başlamayan dövülür, Hanbeli, Şafi ve Maliki mezheplerinde ise aynı şahıs namaz kılmaya başlamazsa öldürülür. Sırf mezhepler açısından bile olaya baksak Hanbeli, Şafi ve Maliki olanların Hanefi’ye göre en büyük günah olan adam öldürme fiilini işleyip günaha girdiklerini, Hanefi olanların ise sırf dövdükleri, öldürmedikleri için diğer mezheplere göre Allah’ın bir hükmünü inkar edip zalim olduklarını söylememiz gerekir. Oysa ayrılıkta güzellik gören zihniyete göre Allah, ahirette Müslümanlar’ı mezheplerine göre ayıracak, Hanefi ise sen Hanefiydin dövdün doğru yaptın, Şafi ise sen Şafiydin öldürmeliydin, öldürüp doğru yaptın diyecektir! Namaz kılmayanı eğer Hanefi biri öldürürse katil olup cehennemlik bir fiil yapacaktır, oysa namaz kılmayanı öldüren Şafi, Allah’ın hükmünü yerine getirdiği için cennetlik bir fiil yapmış olacaktır. Yani aynı fiili yapan iki kişiden biri cehennemlik, diğeri ise mübarek kişi olacaktır. Böyle din olur mu? Böyle dine uyanların kelle sayısı ne olursa olsun, doğrulukları mümkün müdür? Ne yazık ki günümüzde bu mezheplere uyan geniş kitlelere bu soruları sormak zorundayız. Aklı kullanmak yerine taklitçiliği esas alan, Kuran’ı insanların hepsi anlayamaz, birkaç insan bunları anlayıp, insanlara aktarıyor diyenlerin, insanları getirdiği nokta budur. Allah dinini yalnız bu mezhep imamlarının anlayacağı şekilde mi indirdi ki insanların sadece hak olduğu söylenen bu dört mezhebe uymaları bir zorunluluk oluyor? Allah dinini ancak bu dört kişi anlasın diye indirdiyse, Kuran’da niye birçok defa “Ey insanlar” diye insanlara direkt hitap ediliyor da “Ey Şafi, ey Hanbeli, ey dört imam, siz bunları anlayın, benim dediklerimi anlamayan diğerlerine de siz anlatın” denmiyor?

Yukarıdaki örneği ele alırsak, Kuran’ın dinde zorlama olmadığını söyleyen ayetlerine ve namaz kılmayanlara dünyevi hiçbir ceza hiçbir yerde geçmemesine rağmen; namaz kılmayanın öldürüleceğini söyleyen üç ve dövüleceğini söyleyen bir mezhebin dördü birden işe yaramaz ve yanlış olacağına, nasıl dördü birden doğru ve hak oluyor? Peki bu mezheplerin dördü birden, dördü de farklıyken nasıl gerçek İslam oluyorlar?

Bazıları: “Mezheplerdeki farklılıklar ufak tefektir, biri namazda elini bağlar, biri salar. Şehirlerde olana Hanefi, köylü olana Şafi uygundur. Dolayısıyla tüm bu ihtilaflar rahmettir...” gibi izahlarla farkları ufak tefek göstererek, mezhepleri sorgulanamaz kılmayı istemekte, halka taklitçiliği yutturmaktadırlar. Oysa mezhebin birinin öldürülmesini emrettiğini biri sadece dövüyor, bir mezhebe göre helal, diğerine göre haram oluyor, birinin farz bildiğini, diğeri farz bilmiyor. Yani mezhepler helalleri, haramları ayrı birer dine dönüşmüş vaziyetteler. Mezhep imamı dilediği hadisi seçerek, nasih mensuh ile oynayarak, hadisleri keyfince yorumlayarak; Kuran’ın da, uydurmalarla dolu hadislerin de üstüne çıkmaktadır. Din, mezhep imamının bakışına göre şekillenmiş, oluşturulmuş oluyor. Ayrılığın iyilik, rahmet olduğu Kuran’a aykırı bir mantıktır ve uydurma bir hadisten gelmektedir. Oysa Kuran’da şöyle geçmektedir:

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra çekişmeye girip fırkalar (mezhepler) halinde parçalananlar gibi olmayın.

3 Ali İmran Suresi 105

AYRILIK RAHMET DEĞİL FELAKETTİR

Ayrılıkta rahmet arayanlar uydurma hadisler yerine Kuran’ı, anlamak kastıyla okurlarsa, fırkalara ayrılmanın, mezhepler kurup helali, haramı, farzı birbirinden farklı yapılar oluşturmanın felaket olduğunu görürler. Ayrılığı teşvik eden diğer bir uydurma hadis “İçtihad eden yanılırsa bir sevap, isabet ederse iki sevap alır.” şeklindedir. Bu hadisle kişilerin kendi görüşünü “içtihad” adı altında dine sokması kolaylaştırılmış ve hata yapanın sevap alacağı şeklindeki rahatlatmayla, adeta “Dinde hata olur, içtihatta yanlış yapanın biraz az da olsa, yine de sevabı olur” denmiştir. Bu hadise dayanan mezhep imamları olaylardan çıkarttıkları sonuçları, kendi görüşlerini rey, kıyas, içtihad, fetva gibi isimlerle dinin bir parçası haline getirmişlerdir. Peygamber’in olduğu iddia edilen davranış ve sözler gibi, sahabelerin de davranış ve sözlerinin, aynı Kuran gibi dinin kaynağı kabul edilmesine, bunun üstüne binlerce uydurmanın sürekli uydurularak eklenmesi, sonraki safhada mezhep imamlarının şahsi görüşlerinin ve evvelden saydığımız tüm kaynaklardaki çelişkilerde, farklılıklarda kendi tercihlerini seçmeleri ve sonuçta bu son seçimlerin neticesinde oluşan yapının din ilan edilmesi, bugünkü mezheplerin İslam’ının hikayesidir. Yani mezheplerin İslam’ına göre din şunlardan oluşur: Kuran + hadis imamının seçtiği hadis + mezhep imamının nasihmensuhla yaptığı yorumlarla Kuran ve hadis hakkındaki değerlendirmeleri + mezhep imamının kıyas, içtihad ederek olaylardan çıkardığı sonuçlar + mezhep imamının sahabeyi değerlendirmesi neticesindeki çıkarımları + yeni oluşan olaylara göre sonradan yeni mezhep imamlarının verdiği fetvalar... Mezhep imamlarının tüm değerlendirmelere son noktayı koymaları, son makası vurmaları ve son eklemeyi yapmaları sonucu bizim geleneklerin dini, mezheplerin dini, hadislerin dini dediğimiz yapı ortaya çıkmıştır. Yeni gelişen olaylarda ise bu mezheplerin bağlıları olan sonraki devir imamlarının verdiği fetvalar, yaptıkları içtihadlar da sonradan dine eklenmiştir. Örneğin kolonya çıkınca necis olup kullanılamayacağı, üstümüze dökülürse namaz kılınamayacağı; televizyonun seyredilmesi ile ilgili farklı fetvalar; sigaraya hem helal, hem haram, hem mekruh diyen ayrı içtihadlar; sonradan ortaya çıkan durumlara karşı ilerki dönem mezhep imamlarınca yapılan yorumların nasıl dine ilave edildiklerinin örnekleridirler.

Tüm bu hazin manzarayı daha hazinleştiren izahlardan biri de ümmetin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını ve bu fırkalardan ancak birinin cennetlik, diğerlerinin cehennemlik olacağını söyleyen hadistir. Bu hadisi nakleden de tüm bu olumsuz manzaranın baş aktörlerinden, yaptıklarına daha evvel de değindiğimiz Muaviye’dir.(Darimi, Siyer, sayfa 75) Bu hadise dayanıp her mezhep kendini cennetlik, diğerlerini cehennemlik ilan etmiştir. Sunnilerin Şiileri sapık, Şiilerin de Sunnileri sapık ve cehennemlik yetmiş iki mezhepten biri ilan etmelerinde, her iki tarafın da delil gösterdiği hadislerden biri bu hadis olmuştur. Ehli Sünnet veya Sunnilik diye anılan dört mezhebin taklitçileri ise başta birbirlerine karşı hadis uydurmalarına, birbirlerini sapık ilan etmelerine, birazdan tablolardan göreceğiniz gibi helalleri, haramları ayrı dini yapılara ayrılmış olmalarına rağmen, sonradan Ehli Sünnet, Sunnilik gibi ortak adlarla bu mezheplerin dördünün birden doğru olduğunu, böylece ancak bu dört mezhebin cennetlik olabileceklerini söylemek gibi bir tevile (yoruma) sapmışlardır. Ehli Sünnet olanlar bir mezhep imamına uyar ve adeta Kuran’daki bir hüküm gibi onun koyduğu helali, haramı uygular. Aynı şekilde bir Şii kendi imamına uyar ve adeta Kuran’ın koyduğu hükümmüş gibi onun koyduğu farzı, haramı kabul eder. İki tarafsa birbirini sapık ilan eder. Peki nedir sizin farkınız? İki taraf da Kuran’ı yetersiz bulup, imamlarına, yani bir insana uyuyor ve onun izahını Allah’ın vahyiymiş gibi kabul ediyor. İki tarafın temel zihniyeti aynı taklitçilik, ama biri %100 doğru, öbürü sapık oluyor. Sonuçta temel taklit mantığında bir fark yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

MEZHEPLERDEN KURAN’IN İSLAMI İLE KURTULURUZ

Mezhep taklitçiliğinin dine verdiği zararları Yaşar Nuri Öztürk “Kuran’daki İslam” kitabında şu şekilde açıklamaktadır: “Allah adına yalan uydurmanın bir yolu da mezhepleri din haline getirmek olmuştur. Mezhepler birer din, mezhep imamları tenkit üstü birer Peygamber haline getirilince İslam adıyla ortaya konan karışımın kaçta kaçının Allah’a, kaçta kaçının şuna buna ait olduğunu belirlemek, halk kitleleri için imkan dışına çıkar ve bu durum din adı altında bir kaosu insanlığın başına musallat eder. Aradan yüzlerce yıl geçmesine, insanlık boyut değiştirmiş olmasına rağmen hiç kimse bu eskimiş ve bir kısmı komedi haline gelmiş yorumlara dokunamaz. İşte zulüm ve Allah’a iftira budur. Bu zulüm yüzündendir ki gerçek İslam bilginleri, samimi din görevlileri Allah’ın saf ve berrak

Kuran dinini yüzyılımızın insanına olduğu gibi anlatmaya kalktıklarında sadece zorluklarla değil engeller, iftiralar ve suçlamalarla karşılaşabilmektedirler. çare Kuran’a gidişimizi engelleyen bütün putları, patentlerine bakmadan devirmek ve hükmü yalnız ve yalnız Allah’a bırakmaktır. Buna karşı çıkanlar, görünüşte dini kabul ettiklerini söyleseler de inkarcıdırlar. çünkü ak ve berrak din yalnız Allah’ın tekelindedir (39Zümer Suresi3). Ve bu tekelden rahatsız olup Allah’ın hüküm yetkisine şu veya bu şekilde karışanlar, Allah’a karşı gelmiş olurlar.”

ÇIPLAK UYARI

Kitaplarında mezheplerin oluşturduğu İslam’ın, Kuran’ın dininin önünde oluşturduğu engeli gören Yaşar Nuri Öztürk “çıplak Uyarı” kitabında devşirme dinin kaosu başlığıyla somut örnekler vererek mezheplerin oluşturduğu felaketi şöyle anlatır: “Sıkıntı, Allah’ın dini ile Allah’a fatura edilen devşirme dinin karıştırılmasından kaynaklanıyor. Allah’ın dini bizzat Allah tarafından İslam diye adlandırılan ve apaçık, kuşkusuz, detaylı bir kitapla insanlığa öğretilen dindir. Kaynağı Kuran, tebliğcisi Hz. Muhammed’dir bu dinin. Kuran’daki İslam’dır bu. Devşirme dine gelince onun kaynağı tek olmadığı gibi kitabı ve tebliğcisi de tek değildir. O, Kuran’daki İslam’ın tevhidine karşı bir şirket dinidir. Kitabı birkaç tane, önderi birkaç tane, hatta ümmeti birkaç tanedir. Bir tür anonim şirket gibidir. Bunun içindir ki devşirme dinde birlik ve ahenk yerine tefrika ve kaos vardır. Devşirme dinin tüm rahatsızlığı, ondaki hüküm kaynağının tek olmayışıdır. Devşirme dinde tam bir otorite boşluğu vardır. Ona göre, buna göre, falancanın kavlince, filancanın rivayeti mucibince, üstadın beyanına göre, hazretimizin fermanı gereğince v.s. devşirme dini bir yamalı bohça haline getirmiştir. Allah’ın dinindeki: Hüküm Allah’ındır. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir. (5Maide Suresi44,45, 47,50) ilkesi saf dışı edildiği için bu şirket dinin ortaya koyduğu tabloda hakim özellik didişme ve bozgundur. Bu bozgunda hüküm yetkisinin mezhepler, hizipler, gruplar, partiler, tarikatlar ve daha bilmem neler tufanında kime veya kimlere ciro edildiği belli değildir. Bunun içindir ki bu tufanda aynı din kimliğini taşıyanların aynı niyetle icra ettikleri aynı fiil, şirketin bir elemanına göre sevap olurken, bir başka elemanına göre büyük günah olabilmektedir. İki vatandaşımız, bir gazetede din adına verilmiş bazı fetvaların kupürlerini de ekledikleri mektuplarında, bu fetvaları değerlendirdikten sonra soruyorlar. Bu nasıl şey? Allah’ın dinine fatura edilen bu fetvaların bazılarını Allah’ın dinini tenzih ederek dikkatlerinize sunmak istiyorum: Namazda Ettehiyyat okunurken Şafiler’in şehadet parmağını kaldırması sünnet, Hanefilerin kaldırması ise bazılarına göre mekruh, bazılarına göre harammış. Bu bakımdan, Hanefiler’in Ettehiyyat okunurken parmak kaldırmamaları gerekirmiş. İfadeye konuluşu bile bir kaos sergileyen bu fetvanın vermek istediği acayiplik şudur: Aynı dinin iki mensubu aynı kitabın buyruğu olan bir ibadeti icra ederken aynı duayı okuyorlar ve o duanın aynı yerinde şehadet parmaklarını kaldırıyorlar. Gel gör ki, bunu yapmakla biri sevap kazanıyor, biri haram işliyor, yani büyük günaha giriyor. Ve bunun adı İslamiyet oluyor, öyle mi? Şu fetvayı da bir okuyucunun sorusuna verdikleri cevaptan izleyelim: Dişlerinde dolgu veya kaplama olan kişiler eğer Hanefi mezhebinde iseler onların gusül(boy) abdestleri geçersizdir. Başka mezhepten iseler problem yok. Bu fetvanın önümüze koyduğu gerçek şu: Allah’ın kitabı Kuran’a bağlı olduğunu istediği kadar söylese de, eğer bir insan yakasını Hanefi keyfine kaptırmışsa, dişlerini doldurtamaz, kaplatamaz. Aksi halde ömür boyu cenabet gezmiş olur. (Kıldığı namazlar da geçersiz olur) Yok eğer her nasılsa Şafii kampına kapılanmışsa sorun yok dişlerini doldurtabilir, kaplatabilir. Şimdi sormak lazım: Dinin temel amacından biri nefsi yani insanın varlığını, sağlığını korumaktır. İnsanın kendisini tehlikeye atmaması ise Kuran’ın emirlerinden biridir. Şimdi Müslüman, bu temel emirlere uyarak sağlığını korumak için dişlerini doldurtma, kaplatma yoluna mı gitsin, yoksa mezhep hatırı için Kuran’a ters düşmek veya ömür boyu cenabet gezmek şıklarından birini mi seçsin? Hayır efendim, Şafii olup kurtulsun diyorsanız, o zaman Hanefilik sıkıntısıyla cebelleşmek niye? Peki bütün bu hengameye dalmak yerine tek ve dosdoğru yolu çizen Kuran’a bağlı kalsak ne kaybederiz? Bizzat Kuran’ın sorduğu gibi: Allah, kuluna kafi gelmiyor mu? Diyeceksiniz ki Kuran’da diş doldurtmakla ilgili hiçbir bahis yoktur. Peki öyle ise, size ne oluyor da Allah’ın dinin kaynağı yaptığı kitaba koymadığı bir şeyi din bünyesi içine çekip ikinci bir ilah gibi insanın karşısına buyruklar, tartışmalar çıkarıyorsunuz? Allah bazı şeyleri eksik mi bıraktı da siz düzeltiyorsunuz?”

NE OLACAK DİŞLERİ ÇÜRÜYEN HANEFİLERİN HALİ?

Ne yazık ki halkın geniş kitleleri mezheplerin gerçek yüzünü, bu yapının Kuran’la çeliştiğini bilmeden mezhebe tabi olmakta, dini Kuran yerine mezheplerin izahlarına göre oluşmuş ilmihal kitaplarından öğrenmektedirler. Yukarıdaki örneği ele alırsak Türkiye’de halkın büyük bir kesimi Hanefi mezhebinden olduğunu söylemektedir. Fakat büyük bir kesimi Hanefi olan halkın büyük bir kısmı, mezheplerinin dişlere dolgu yapmayı yasaklayan izahını bilmediklerinden dişlerini doldurtmakta ve kaplatmaktadır. Böylece boy abdestleri ve dolayısıyla namazları Hanefilik dedikleri mezheplerine göre geçersizdir. Kitlelerin önüne “Ya Sunni olursun, Hanefi mezhebine uyarsın, ya da Şii, Alevi gibi sapık bir mezhepten olursun” şeklinde klişe laflarla, korkutmalarla; mezhepçilik adeta bir milliyetçilik, ırkçılık şekline dönüştürülüp sunulmuştur. Sunni olmamak adeta kafir olmakla eşdeğer gösterilmiş, bu fikrin her alternatifi de sapık ilan edilmiştir. Şiilik ve Alevilik’te de durum farklı değildir. Onlar da aynı şekilde ırkçılığa dönüştürülmüş mezhep taassuplarıyla Sünniliğe aynı şekilde yaklaşmaktadırlar. Bu kitlelerin görmezlikten geldiği ve halkın bilmesi gereken alternatif; Kuran’ın din olarak tek başına ele alınıp, tüm bu mezheplerin inkar edilmesi ve dinin yalnız Kuran’a dayanarak oluşturulmasıdır.

Mezheplerin kurucuları Kuran’ı ve hadisleri kendilerine göre yorumlayıp, diledikleri hadisleri veya ayetleri seçtikleri, dinin serbest bıraktığı konularda rey ve içtihad adıyla hüküm oluşturdukları için aslında Kuran’ın da, hadisin de üzerinde bir yetkiye sahip kılındılar. Bu yetkiyi kullanışlarından bizim gibi sadece Kuran’ı yeterli görenler değil, mezhep imamlarından sonra yaşayan ve bizim her fırsatta eleştirdiğimiz hadis imamları bile rahatsız olup, mezhep kurucularına çok şiddetli eleştiriler getirdiler. Eleştirilerin odaklandığı en önemli noktalardan biri mezhepçilerin kendi görüşlerini, reylerini kimi konularda hadisin önünde tutmalarıydı. Hatta bazı hadisçiler, ehli rey fakihleri diye çağırdıkları mezhepçileri; elde ettikleri sonuçlara, kendi reylerine uygun hadisler uydurmakla eleştirdiler. En meşhur hadisçi Buhari’nin, en büyük mezhebin kurucusu Hanefi’yi eleştirmesi ve güvenilmez ilan etmesi hadisçilerin bile bazı mezhepçileri beğenmediğinin en dikkat çekici örneğidir. Sonuç olarak bugün uyulan İslam, Kuran’ın İslam’ı olmadığı gibi aslında uydurmalar ile dolu hadisler bile değildir. Bugün uyulan İslam mezhep imamlarının kurduğu ve kendi kafalarına göre tüm bu kaynakları değerlendirdikleri İslam’dır. Mezheplerin kurulduğu dönemde ne Buhari, ne Müslim hadis kitaplarını yazmamışlardı. Hadisler sahih, zayıf, hasen şeklinde ayırımlara da mezhepler oluşturulduğu zaman tâbi değillerdi. Yani mezhepler, en titiz çalışması bile birçok uydurmayla dolu olan hadislerin, en doğru hadis çalışmaları olduğu iddia edilen kütübi sitte (altı meşhur hadis kitabı) ortada yokken oluşturuldu. Yani mezheplerin izahlarında uydurmaların yüzdesi birçok hadis kitabının çok çok üstündedir. Oysa ne yazık ki halkın önemli bir kesimi tüm bunlardan habersiz, kendi mezheplerini İslam’a eşit saymakta ve bu yapıların Kuran’la çelişikliğinden habersizdirler. Kuran dini açıklamış ve birçok konuyu açıklamayarak serbest bırakmış ve böylece dinin her devre, her ortama uymasını sağlamıştır. Mezheplerse dinin serbest bıraktığı her detayı, haşa Allah açıklamayı unutmuş gibi açıklayıp, dini birçok devirle, birçok durumla, hatta insanın yaratılışıyla çelişir hale getirmişlerdir.

HARİCİLERE GÖRE KADIN

Birazdan göreceğimiz tablolar Kuran dışındaki konularda mezheplerin nasıl kendi aralarında çeliştiklerini göstermektedir. İslam’ın Kuran dışı kaynaklarından biri olarak “İcma” da gösterilmektedir. “İcma”yı Ehli Sünnet, tüm alimlerin bir konudaki ittifakı (ortak görüşü) olarak açıklar. Oysa aşağıdaki tablo aslında hiçbir konuda ittifakın (icmanın) olmadığının delilidir. Ehli Sünnet’in kendi içindeki mezheplerde “İcma”nın bazı konularda varlığı doğru olsa da, İslam tarihini baz alırsak, Kuran’da geçmeyen ama icma edilmiş hiçbir konu kalmaz. Kuran’a hangi konuda ilave yapılmaya veya Kuran’a aykırı bir izah getirilmeye kalkışılmışsa tarih içinde o izaha muhalefet olmuştur. Örneğin hayızlı kadının namaz kılamayacağında, namazın 5 vakit olduğunda, kadının devlet başkanı olamayacağında, zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmesinde Ehli Sünnet’in tüm mezhepleri görüş birliğindedir. Fakat bu Ehli Sünnet’in kendi içindeki görüş birliğidir. Örneğin Hariciler, hayızlı kadının namaz kılmasını, kadının devlet başkanı olabileceğini, farz namazların 5 vakitten az olduğunu, zina edenin taşlanarak öldürülemeyeceğini bu mezheplerin ilk kurulduğu yıllarda söylemişlerdir. Bu da bize Kuran’da geçmeyen her konunun nasıl güvenilmez, çelişkili olduğunu ve dolayısıyla Kuran’ın tek ve güvenilir kaynak olduğunu bir de bu yönden göstermektedir. Sırf Kuran’dan dini anlamak geçerli bir yöntem olmadığı sürece din adına birbirinden farklı mezheplerin ortaya çıkması kaçınılmaz sonuç olmaktadır. Kuran dışı mezhepler, ayrı ayrı fikirleriyle Kuran’dan sapmaktadırlar. Bu mezheplerin görüşleri, helalleri, haramları farklı olduğu için, bunların Kuran’ın İslam’ına karşı çıkışları bir birlik oluşturamaz. çünkü her biri Kuran’dan sapmışlık konusunda bir olsa da, vardıkları sonuçlar açısından farklı oldukları için kendi aralarında bir sayılamazlar. Bu yüzden her ne kadar bazıları Sunni gibi başlıklarla bu mezhepleri bir potada gösterme çabasındaysalar da birazdan sunacağımız tablolardan göreceğiniz gibi her biri ayrı uçlardadır. Bu yüzden bu mezheplerin arasındaki bir birlik ancak hayali bir birliktir, yutturmacadır, her birinin helali de, haramı da apayrıdır.

MEZHEP İMAMININ RüYADA ALLAH’I GÖRDüĞü UYDURMASI

Mezheplere halkı inandırmak isteyenler, kendi mezhep imamlarını öven, diğer mezhep imamlarını yeren hadisler uydurmuşlardır. Bu arada mezhep kurucularının ne kadar bilgili, ne kadar dinine bağlı olduğu şeklindeki hikayeler de mezhep taklitçilerini mezheplerine bağlı kılmak için anlatılır. Bizim gördüğümüz en insafsız uydurmalardan biri ise Ebu Hanife’nin rüyasında 100 defa Allah’ı gördüğünü söyleyen uydurmadır. Ne yazık ki mezheplere halkı bağlayacağız diye kantarın topuzu bu kadar kaçmıştır. Mezhep kurucularını anlatan bu uydurmaların hepsinin gerçekten kendi izahları mı, yoksa sonradan talebeleri ve mezhep bağlıları tarafından mı uydurulduğunu tam olarak tespit edemiyoruz. Ama her durumda ortaya çıkan tablonun korkunçluğu ve Kuran’ın yeterliliği açıktır.

Biz günümüzde Hanefi mezhebi adına kabul edilenlerin Ebu Hanife ile de alakası olmadığı kanaatindeyiz. Ebu Hanife’ye tarihte “Ehli Rey” denmiştir. Bu Ebu Hanife’nin Kuran’da bulmadığı bir hususu kendi yorumu ile halletmeye çalışması sebebiyledir. Hadisi kaale almayan bir tutum olarak değerlendirilen bu davranış tarzına tüm “Ehli Hadis”, özellikle Şafi ve sonraları Buhari aşırı tepki göstermiştir. Oysa günümüzde anlatılan Hanefi mezhebi komple hadisçi bir mezheptir. Hanefi mezhebinin her izahı bir hadise dayandırılmak istenmektedir. Oysa tarihsel kayıtlara göre Ebu Hanife’nin öldürülme sebebi kendisinin “Reyci” özelliğine bağlanır. Bugünkü Hanefi mezhebini bize, Ebu Hanife’yi öldüren iktidarın yönetimi altında aktardılar. Öyle ki Hanefi mezhebinin Ebu Hanife’den sonra iki numaralı kişisi kabul edilen Ebu Yusuf , kabak sevmem diyeni öldürmeye kalkan kişi), Ebu Hanife’yi öldüren iktidarın resmi fetva makamı olmuştur. Hocasının görüşlerini kendisini iktidar yapanların devrinde hem de kendisini iktidar yapanlar aynı zamanda hocasını öldürenlerken açıklayanların açıklamaları ideolojik, çarpık ve saptırılmış olmadan kalabilir mi? Ebu Hanife’nin “Reyci” tanıtılıp, bugünkü Hanefi mezhebinin “Hadisçi” olmasının temel sebebi bizce budur. İkinci sebep de mezhep sahiplerinin kendi görüşlerini doğru çıkarmak için mezhepsel görüşleri doğrultusunda hadis uydurmuş olmalarıdır. Hadis kitaplarının bir çoğu mezhepler kurulduktan sonra yazılmıştır. Bu yüzden mezhep görüşlerini doğru çıkartmak için hadis uyduranların hadisleri “Reyci” görüşlerin, nasıl “Hadisçi” görüşe dönüştüklerini açıklar. Ebu Hanife’nin görüşleri her ne olursa olsun, kitabımız boyunca eleştirdiğimiz “Hanefilik” mezhebi diye anlaşılan, anlatılan ve uygulanandır.

UYDURULAN DİNİN TEMELLERİNİ ŞAFİİ ATTI

İyi bir araştırma yapılırsa bugünkü Ehli Sünnet fikirlerin, hadisçi dini yapının temelinin, ilk olarak Şafii mezhebinin kurucusu İmamı Şafii tarafından atıldığı anlaşılır. Şafii’den sonra açık bir Kurani hükmün bulunduğu birkaç durum hariç, fıkhi bir fikri bir veya birden fazla hadise dayandırmak mecburi hale geldi (W. Montgomery Watt, İslam Nedir?) Aynı yargıyı İlhami Güler şöyle açıklamaktadır: “Bu arada İslam dini düşünce tarihinde Kütübi Sitte ve özellikle Sahihi Buhari’nin neredeyse Kuran’a denk epistemolojik öneminin temelinde, Şafii’nin sünneti, gayri metluv vahye indirgemesinin büyük payı olduğunu unutmamak gerekir. Şafii’ye kadar birçok alim tarafından çeşitli şekillerde değerlendirilen ve sözlü akla tabi olan hadis kültürü, Şafii’den sonra yazım aşamasına ulaşarak bir nevi dogmalaşmaya ve önem itibariyle Kuran’a yaklaşmaya başladı. (I. Kuran Sempozyumu, sayfa 310, Arkoun Tarihiyyetu’lFikri’lArabi, sayfa 7879) Bugünkü sünnet anlayışının temelinin İmam Şafii ile atıldığını Osman Taştan ise şöyle anlatır: “Şafii’nin çıkışı bu durumu değiştirdi. Şafii Peygamber’in sünnetini toplumun sünnetinden ayırdı ve onu hukuki açıdan Kuran’ın seviyesine çıkardı. İdealde bu Hz. Muhammed’in Peygamber’liğine maksimum düzeyde bir saygı duymak ve aynı zamanda hizmet etmekti. Gerçekte ise bu tavır Hz. Peygamber ile onun toplumunun arasına kapatılması güç olan bir mesafe koymaktı. Böylece sünnet, vahiy potası içerisinde Kuran’la birleştirilmişti. Artık yapılacak olan şey sahabi sözlerini de sünnetle birleştirip vahyin kapsamına dolaylı olarak dahil etmekti... Sonuçta bu tür teorik gelişmeler aslında Kuran’a mahsus olan vahyi önce Sünnet’e sonra da sahabi sözlerine teşmil etmişti. Bir diğer ifadeyle bu durum kutsallığı ilahi kelam olan Kuran’dan beşeri kelam olan sahabi sözlerine kadar yaymaktı.” (I. Kuran Sempozyumu, 317321)

Mezhepler tarihine bu kitapta geniş yer ayırmak istemedik. Bunun yerine mezheplerin vardıkları sonuçlara ve bu sonuçların Kuran’la çelişkilerine detaylı bir şekilde yer verdik. Mezhepler tarihini inceleyen her kişi Şafii’nin Hanefi mezhebine saldırılarını, Maliki, Hanbeli, Şafii mezheplerinin Ehli Sünnet adlı bir mezhebin dört ayrı kolu değil fakat her birinin apayrı birer mezhep olduklarını anlar. Birazdan göreceğiniz tablolardaki 100 örnek de mezheplerin farklılığını göstermeye yetecektir. Aslında apayrı olan bu mezhepler ilerleyen asırlarda siyasi otoritenin rolüyle ve siyasi otoritenin, Nizamiye Medresesinin Rektörü yaptığı Gazali’nin katkılarıyla tek bir mezhepmiş gibi gösterilmeye çalışılmışlardır. Ehli Sünnet veya Sünnilik adı altında dört apayrı mezhep toplanmıştır. Apayrı olduklarına inanmayan, tabloları incelesin. Tablolardaki 100 örneğimiz az gelirse bu dört mezhebin hükümlerini karşılaştıran Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı gibi kitapları okusunlar; tek ad altında toplanmaya çalışılan bu mezheplerin, apayrı hükümleriyle birbirlerinden ne kadar ayrı olduklarını bu şekilde görsünler. Allah bize tek bir din indirmişken kendi aralarında binlerce çelişkiyi taşıyan mezheplerin doğru olması mümkün mü? Apaçık, çelişkisiz, korunmuş Allah’ın kitabı yerine, mantıksız, çelişkili, tahrif edilmiş ve insan yapısı olan mezhepleri din diye kabul etmek hiç doğru olabilir mi? Bu dört mezhebin ortak noktaları; Kuran’la yetinmemek, Kuran dışı dini kaynaklar edinmek suretiyle Allah’ın dindeki otoritesini bozmaya çalışmak ve dini fırkalara bölmektir.

Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, fırkalara bölünüp ayrılmayın.

3 Ali İmran Suresi 103

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

HALA ATALARINIZIN MEZHEBİNE Mİ İNANIYORSUNUZ?

Mezheplerin kendi aralarında nasıl çeliştiklerini aşağıdaki tablolardan görelim ve Allah’ın tek dininin mezhepler aracılığıyla nasıl farklı dinlere dönüştürüldüğünü anlayalım. Bu tablolarda ayrıca mezheplerin kendi içlerindeki çelişkilerine yer vermiyoruz. Örneğin Hanefi mezhebinin ilk kurucusu Ebu Hanife ile onun talebeleri Ebu Yusuf ve Muhammed’in farklı görüşleri olduğu da kabul edilir ve bunlarda da çelişki çoktur. Bu tablolarda sadece Sünni 4 mezhebin çelişkileri vardır. Şiilikle Sünniliğin ayrılıkları da ayrı bir kitap yazdıracak kadardır. Bu tablolar çelişkilerin ancak az bir kısmını göstermektedir. Mezheplerin tüm çelişkilerini anlatmaya bu kitabın hacmi çok dar gelir. Allah bizim Kuran’ın hacmi dışındakilerden dinimizi öğrenmemizi istememiş olması sayesinde bu kargaşanın, bu çelişkilerin içinde boğulmuyoruz.

Siz eğer hala atalarınızdan miras aldığınız mezheplere, sırf atalarınız bunlara iman ettiği için inanıyorsanız, lütfen sunacağımız 100 örneği inceleyip mezhebinizi iyice öğrenin. Öğrendikten sonra; tüm bu çelişkilerden sonra mezhebinizi bir kenara atıp ister Kuran’la yetinin, ister bu tabloları uygulayıp bu farkları “rahmet” diye niteleyin. Uyarı bizim; akıl sizin, seçim sizin, sorumluluk sizin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mezheplerin Çelişkilerine 100 tane örnek

 

Konular Hanefi Maliki Şafii Hanbeli

1 Ölü Hayvanın derisi helal midir? Haram Helal Haram Helal

2 Pislikle beslenen hayvanların eti helal midir – Helal – Haram

3 Yılan balığı yemenin hükmü nedir? Helal – – Haram

4 Erkeğin kırmızı elbise giymesinin hükmü nedir? Mekruh Helal Haram Mekruh

5 Erkeğin sarı elbise giymesinin hükmü nedir? Haram Helal Haram Haram

6 Ud, zurna, dümbelek, boru davul çalmak nedir? Mekruh helal Helal Haram

7 Karga eti yemenin hükmü nedir? Haram Helal Haram Haram

8 At eti yemenin hükmü nedir? Haram Helal – –

9 Midye yemenin hükmü nedir? Haram Helal – –

10 İstiridye yemenin hükmü nedir? Haram Helal – –

11 Istakoz yemenin hükmü nedir? Haram Helal – –

12 Kırlangıç eti yemenin hükmü nedir? Helal Helal Haram Haram

13 Kartal eti yemenin hükmü nedir? Haram Helal Haram Haram

14 Yarasa eti yemenin hükmü nedir? Haram Mekruh Haram Haram

15 Beyt-i Tavaftan öne abdest almak nedir? Vacip Farz Farz Farz

16 İlk iki rekatta Fatiha okumanın hükmü nedir? Vacip Farz Farz Farz

17 Rüku ve secdelerde tesbih etmek nedir? Sünnet – Sünnet Vacip

18 İlk iki rekatta Fatiha’dan sonra sure okumak nedir? Vacip Mübah Sünnet Sünnet

19 Fatiha’dan evvel Besmele çekmek nedir? Sünnet Mekruh Farz –

20 Namazda ayakların arası ne kadar açık olmalı? 4 parmak 2 karış 1 karış 2 karış

21 Vitir namazının hükmü nedir? Vacip Sünnet Sünnet Sünnet

22 Tüysüz bir delikanlıya değen erkeğin abdesti bozulur mu? Hayır Evet Hayır Hayır

23 Namazda selam almak abdesti bozar mı? Evet Hayır – –

24 Namaz kılan kimsenin önünden geçilmesinin haram olduğu mesafe ne kadardır? 40 kulaç 1 kulaç 3 kulaç 3 kulaç

25 Namaz içinde unutarak konuşmak namazı bozar mı? Evet Hayır Hayır Evet

26 Namazda hatayla yanlış bir kelime geçerse namaz bozulur mu? Evet Hayır Hayır Hayır

27 Namazda af ve of demek namazı bozar mı? Evet Hayır Evet Evet

28 Eti yenen hayvanların sidiği ve artığı necis midir? Evet Hayır Evet Hayır

29 Eti yenen hayvanların menisi necis midir? Evet Evet Hayır Hayır

30 Abdestin farzları kaçtır? 4 7 6 7

31 Abdesti belli bir sıra ile almak farz mıdır? Hayır Hayır Evet Evet

32 Abdesti ara vermeksizin almak farz mıdır? Hayır Evet Hayır Evet

33 Abdestin sünnetlerinin sayısı kaçtır? 18 8 30 20

34 Misvak kullanmak sünnet midir? Evet Hayır Evet Evet

35 Abdestte ellerin, yüzün ve kolların üçer kere yıkanması sünnet midir? Evet Hayır Evet Evet

36 Abdestte başın üç defa mesh edilmesi sünnet midir? Hayır Hayır Evet Hayır

37 Abdestte kulakların içten ve dıştan meshi sünnet midir? Evet Evet Evet Hayır

38 Abdestte kulaklar kaç defa mesh edilmelidir? 1 1 3 1

39 Abdesti bozan şeylerin sayısı kaçtır? 12 3 5 8

40 Cinsellik organına dokunmak abdesti bozar mı? Hayır Evet Evet Evet

41 Namazda kahkaha ile gülmek abdesti bozar mı? Evet Hayır Hayır Hayır

42 Deve eti yemek ve cenazeyi yıkamak abdesti bozar mı? Hayır Hayır Hayır Evet

43 Abdest şüphe ile bozulur mu? Hayır Hayır Hayır Evet

44 Kan akması abdesti bozar mı? Evet Hayır Hayır Hayır

45 Delikli meshin üzerinden mesh etmek caiz midir? Evet Evet Hayır Hayır

46 Gusül abdesti almayı gerektiren sebeplerin sayısı kaçtır? 7 4 5 6

47 Gusül abdestinin farzları kaç tanedir? 11 5 3 –

48 Umursamazlıktan veya tembellikten dolayı namaz kılmayanın hükmü nedir? Hapsedilir, kanatılana kadar dövülür, öldürülür Tevbe etmezse öldürülür üç güniçinde tevbe etmezse öldürülür üç güniçinde tevbe etmezse öldürülür

49 Ezanın sözleri peşpeşe okunmasa da geçerli olur mu? Evet Evet Hayır Hayır

50 Arapça bilmeyen kimsenin kendisi için ezanı kendi dilinde okuması caiz midir? Hayır Hayır Evet Hayır

51 Ezanda niyet şart mıdır? Hayır Evet Hayır Evet

52 Ezan ve kamet esnasında selam almak caiz midir? Hayır Hayır Hayır Evet

53 Fatiha suresi okunmadan kılınan namaz geçerli olur mu? Evet Hayır Hayır Hayır

54 Namazı bitirirken selam vermenin farz olduğu miktar nedir? Farz değildir 1 tarafa vermek farzdır 1 tarafa vermek farzdır 2 tarafa vermek farzdır

55 Erkeğin avret yeri neresidir? Göbeğiile diz kapağı arası Ön ve arka uzuvları Göbeğiile diz kapağı arası Göbeğiile diz kapağı arası

56 Ölünün yıkanmasının farz olması için cesedin ne kadarının bulunması gereklidir? 01.Şub 02.Mar Az da olsa olur Az da olsa olur

57 Ölüyü yıkarken ağzına ve burnuna su vermek gerekir mi? Hayır Evet Evet Hayır

58 İhramlı iken hacda ölen kişinin üstüne hoş koku sürülüp başı örtülür mü? Evet Evet Hayır Hayır

59 Cenaze namazını kimin kıldırması gerekir? Sultan Devlet Başkanı Kaldırması vasiyet edilen kişi Velisi Kaldırması vasiyet edilen kişi

60 Cenaze namazı, namaz kılmanın yasak olduğu kaç vakitte kılınmaz? 5 3 k Her vakitte ılınabilir 3

61 Ölü gömülmek için, öldüğü yerden başka bir yere nakledilebilir mi? Evet Evet Hayır Hayır

62 Oruç için dil ile söyleyerek niyet etmek şart mıdır? Evet Evet Hayır Evet

63 Ramazan orucu için hergün ayrı ayrı niyet etmek şart mıdır? Evet Hayır Evet Evet

64 Kan aldırmak orucu bozar mı? Hayır Hayır Hayır Evet

65 Zekatın farz olması için hangi mallardan borçlu olmamak şarttır? Zirai ürün dışındaki mallardan Altın ve gümüş Böylebir şart yoktur Bütün mallardan

66 Erkek ve kadının ziynet eşyalarından zekat vermeleri farz mıdır? Evet Hayır Hayır Hayır

67 Kâğıt paradan zekat vermek farz mıdır? Evet Evet Evet Hayır

68 Madenlerden ne kadar zekat verilmesi gereklidir? 01.May 01.May Oca.40 Oca.40

69 Ticarî bir eşyanın zekatının şartları kaçtır? 4 5 6 2

70 Topraktan çıkan her şey için zekat vermek farz mıdır? Evet Hayır Hayır Hayır

71 Balın zekatını vermek farz mıdır? Evet Hayır Hayır Evet

72 Vakfedilen topraktan zekat vermek farz mıdır? Evet Evet Hayır Hayır

73 Kiralanan veya emanet alınıp ekilen toprağın zekatını vermek farz mıdır? Hayır Evet Evet Evet

74 Zeytinin zekatını vermek gerekli midir? Evet Evet Hayır Evet

75 Yem ile beslenen ve çalıştırılan hayvanlardan zekat vermek farz mıdır? Hayır Evet Hayır Hayır

76 Koyun ile keçi kaç yaşlarında olursa zekatı farzdır? Koyun 1 Keçi 1 Koyun 1 Keçi 1 Koyun 1 Keçi 2 Koyun 1/2 Keçi 2

77 Kadın yanında kocası olmadan hacca gidebilir mi? Hayır Evet Evet Hayır

78 Acizlik veya zaruret yüzünden hacca gidemeyen kişinin kendi yerine başkasını göndermesi caiz midir? Evet Hayır Evet Evet

79 Haccın şartı kaç tanedir? 2 4 5 4

80 Şeytan taşlarken atılan taşın cemreye düşmemesi caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır

81 Müslüman olmayan bir fakire yemek verilmesi caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır

82 İpeğin üzerine oturmak, yaslanmak, yastık olarak kullanmak, duvar örtüsü yapmak haram mıdır? Hayır Evet Evet Evet

83 Erkek çocuğa ipek giydirmek caiz midir? Hayır Hayır Evet Evet

84 Gümüş ile süslenmiş kaptan su içmek ya da abdest almak caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır

85 Sakalı kesmek haram mıdır? Evet Evet Hayır Evet

86 Tavla oynamak haram mıdır? Hayır Evet Evet Evet

87 Satranç oynamak haram mıdır? Evet Evet Hayır Evet

88 Ölen bir kişinin borçları ödenmeli midir? Hayır Evet Evet Hayır

89 Kişi kendi arazisinde bulunan maddenin ne kadarını devlete vermelidir? 01.May Hiç Hiç Hiç

90 Bir araziyi gasp edip eken kimse çıkan ürünün sahibi midir? Evet Evet Evet Hayır

91 Yapılan bir sözleşmeyi değiştirme veya feshetme süresi ne kadardır? 3 gün İhtiyaç gereği kadar 3 gün Anlaşma ile belirlenir

92 Cinsi tecavüzde bulunulan hayvanın hükmü nedir? Öldürülür, eti yenmez Öldürül mez, etiyenebilir Öldürülmez, etiyenebilir Öldürülmesi gerekir

93 Şarap ve diğer sarhoş edici maddelerin içilmesinin cezası kaç değnektir? 80 80 40 80

94 Şarap kokan veya şarap kusan kişiye değnek cezası uygulanır mı? Hayır Evet Hayır Hayır

95 Dinden döndüğü için öldürülen bir kişinin malı mirasçıla-rına verilebilir mi? Evet Hayır Hayır Hayır

96 Dinden dönen kadın öldürülür mü? Hayır Evet Evet Evet

97 Terketmek, hapsetmek, aç ve susuz bırakmak suretiyle bir kişiyi öldürmek, kasten öldürmek gibi midir? Hayır Evet Evet Evet

98 Bir kadının hakimlik yapması caiz midir? Evet Hayır Hayır Hayır

99 Köpek necis bir hayvan mıdır? Hayır Hayır Evet Evet

100 Müezzin okuduğu cezandan dolayı ücret alabilir mi? Hayır Evet Evet Hayır

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA

 

Peygamberimiz’in vefatından sonra din adına yapılan saptırma ve ilavelerde, kadınlarla ilgili konuların özel bir yeri olduğunu gördük. Kadınların kapanması ise kadınlarla ilgili uydurulanlar içinde özel bir yere sahiptir. Bu yüzden bu konuyu ayrı bir başlık altında inceliyoruz. İnsan memeli canlılar içinde tek çıplak doğan ve tek giyinendir. 7 Araf suresi 22. ayetten insanların giyinmesinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu öğreniyoruz. Kıyafet, zamana, toplumun geleneklerine, iklimin şartlarına, meslek gruplarına, makama, mevkiye, yaşa ve birçok faktöre göre hem toplumlar arası hem de toplum içi çeşitlilik göstermiştir. Bazı toplumlar, Hint-Avrupa ırkında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde birçok kere değişiklikler yapmışlardır. Bazı toplumlar ise, Asya toplumlarında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde çok daha az değişiklikler yapmışlardır. Toplum içi kıyafet farklılıklarınınsa en iyi örneklerinden birisi Osmanlı’dır. Osmanlı’da padişah üç sorguçlu sarık takarken, veziri azam iki sorguçlu, halk ise tek sorguçlu takabilirdi. İki veya üç sorguç halka yasaktı. Saraylının, esnafın, tekkecinin, ayrı din mensubu kadın ve erkeklerin başlıkları, kıyafetleri, renkleri Osmanlı’da hep farklıydı. Bu kıyafetlerin farklılığı kanunlar ile korunurdu. Görüldüğü gibi hem toplumlar arası, hem toplum içi kıyafetlerin farklılığı, gelenek ve şartların bu kıyafetleri oluşturması, zengin malzemeli bir tarih ve sosyoloji konusudur.

SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞMESİDİR

Daha önce değindiğimiz gibi din adına uydurulanları incelersek; toplumun belli bir dönemindeki bakış açısının ve geleneklerinin dinselleştirilmesinin bunlarda önemli bir yeri olduğunu görürüz. Bu gelenekleri dinden ayırmanın yolu Kuran’dan anlaşılan kapanmanın din olduğunu; Kuran’dan çıkmayan kapanma şekillerinin, izahların din adına uydurma, geleneklerin dine sokulması olduğunu bilmektir. Şunu bir daha belirtelim ki geleneklerin bir kıyafet oluşturmasının bir mahsuru yoktur. Yanlış olan, tarihin belli bir anının ihtiyaçlarından doğan ve o toplumu ilgilendiren kıyafetlerin, evrensel olan ve binlerce yıllık zaman dilimine inmiş olan dine maledilmesidir. Örneğin, sarığı belli bir dönemde erkeklerin kıyafetini tamamlayan bir aksesuar, sıcaktan koruyan bir başlık olarak erkeklerin tümüne yakınının giymesi yanlış değildir. Yanlış olan, sarığın dinen kutsal bir giyecek olarak giyilmesi, başkalarına dîni kıyafet diye empoze edilmesi ve Kuran’da hiç bahsedilmeyen bir uygulamanın sevap diye dine sokulmasıdır. Görüldüğü gibi sorun belli bir toplumun geleneği sonucu sarığın takılması değil, o geleneğin din olarak takdimidir. Bu temel mantığı iyice kavramamız çarşaf, peçe, başörtüsünün nasıl dinselleştirildiğini anlamamızda ve bu kıyafet şekillerini gereği gibi değerlendirmemizde faydalı olacaktır. İlk önce yapmamız gerekeni yapalım ve Kuran’da kapanmayla ilgili geçen tüm ayetleri inceleyip Kuran’ın yani dinin istediği ölçüyü bulalım.

Ey ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik.

7 Araf Suresi 26

Araf 26’dan ve Araf 22’den avret yerlerini örtmenin ilk insandan beri hem erkek, hem kadın için örtünmenin minimumu olduğunu anlarız. Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuran’da 3 ayet

BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA

vardır. Bu 3 ayeti incelemek kadının kıyafetinin nasıl olması gerektiğini, İslam’ın neyi söyleyip, neyi söylemediğini anlamamızı sağlar.

KURAN’DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR

Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz.

24 Nur Suresi 31

Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki “hımar” kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer “hımar” kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi “hımarürres” gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece “res” kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan “hımar” ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı ‘res’ ile vurgulanır.

Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen ‘cuub’ kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) “Hımar” kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran’a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak “felyedribne” fiilini “salsınlar” diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde “darabe” kökünden türeyen “felyedribne” fiili “salsınlar” manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran’da salsınlar, indirsinler manasında “felyüdnine” kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi “felyedribne” fiili yerine “felyüdnine” fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran’daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir.

Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta “süsler” kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre “süsler” kelimesi ile özellikle “göğüsler” kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmediğini düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.) Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran’daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz. Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı ne olabilir? Araf suresi 31’de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır.

KURAN’DA TESETTÜR KELİMESİ YOK

Günümüzde kadının kapanması için kullanılan “tesettür” ifadesi de Kuran’da geçmez. İslam adına etrafında bu kadar büyük fırtınalar koparılan bir kavramın, yani “tesettür” ifadesinin İslam’ın temel kaynağı olan Kuranı Kerim’de bulunmaması önemlidir. Demek ki “tesettür” kelimesi dîni bir kavram olarak sonradan oluşturulmuştur.

“Ayette geçen “humur” ve onun tekili olan “hımar” kelimesi kadınların başlarına örttükleri beze verilen özel isim değildir. Herhangi bir örtüdür. Bir şeyi örten şeye “hımar” yani o şeyin örtüsü denir.” Arapça sözlükler El Mucem ul Vasıf, El Müncid, Lisanı Arap, Tacul Arus’dan “hımar”ın temel manasının “örtmek” olduğunu göstermektedir. Anlaşılıyor ki mezheplerin yorumundan sonra “hımar” kelimesi ile sırf başörtüsünün anlaşılmaya çalışılması, bu sözlüklerde bu kelimenin bir manasının “başörtüsü” olmasını sağlamıştır. Fakat kelimenin temel manası mezheplerin kelimeleri tahrif etmesine rağmen bu sözlüklerden bile bellidir. Daha evvel açıkladığımız gibi ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez. “Arapça’da kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı “hımar” değil “mikna” ve “nasıyf”tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın “mikna(çoğulu mekani)” ve “nasıyfın” hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır.”

KURAN’DA ÜNİFORMA YOK

Kadınların kapanması konusunun daha da iyi anlaşılması için ikinci olarak Ahzab suresinin 59. ayetini de inceleyelim:

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarını(elbiselerini) üzerlerine giysinler. Bilinip incitilmemeleri için bu daha uygundur.

33 Ahzab Suresi 59

Bu ayetin anlaşılmasında kilit kelime “cilbab”dır. “Cilbab” Arapça’da gömlek, elbise gibi üste giyilen giysileri ifade eden bir kelimedir. Fakat hiçbir şekilde cilbab; belli bir yerden belli bir yere kadar örten giysi manasına gelmez. Gelenekçi İslamcıların kimisi kadının yüzü de dahil vücudunun tümünün örtülmesinin farz olduğunu, kimisi iki gözü, kimisi tek gözü dışındaki her yerini örtmesinin farz olduğunu, en ılımlıları ise yüz, eller ve ayaklar dışında her yerini örtmesinin farz olduğunu savunurlar. Oysa kadınların kapanmasıyla ilgili dinin tek kaynağı olan Kuran’da açıklananlar bu iki ayetle sınırlıdır. Yani kadınların başını örtmesi, peçe giymesi ve diğer anlatılan sınırlar Kuran’ın değil geleneklerin ve şahsi görüşlerin dine sokulmasının sonucudur. Eğer Allah böyle katı sınırlar çizmek isteseydi, bir ayette “Cilbabla; yüzünüz ve elleriniz dışında her yerinizi örtün” şeklinde bir sınırla kapanmanın sınırlarını çizebilirdi. Örneğin abdest ile ilgili ayette Allah, yıkanacak yerleri tek tek saymış ve “Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın” gibi ifadelerle kesin sınırları koymuştur. Eğer Allah kapanmada da kesin sınırlar koymak isteseydi, bunu en azından bir cümleyle belirtebilirdi. Geçmiş kavimlerin başına gelenleri bile detaylarıyla anlatan Kuran, her şeyi açıkladığını kendisi söyleyen Kuran, eğer kapanmada sınırları belirlenmiş bir ölçü olacaksa ve bu bir tek cümleyle bile açıklanabilecekse, niye bu cümleyi içermesin? Bu açıklamanın olmaması, haşa Allah’ın unutmuş olmasından değil, bilakis bu tarzda kesin bir sınır koymak istememesindendir. Yukarıdaki 33Ahzab suresi 59. ayeti ele alırsak, ayette kesin hatları olmayan esnek bir ölçünün olduğunu görürüz. Ayetten, üzere alınan elbiseyle kadının bilineceğini, böylece incitilmeyeceğini anlarız. Kadın namuslu bilinirse, bilinmemeden dolayı bir incitilmeye uğramaz. Bazı insanlar namussuz, fahişe sandıkları kadınlara takılıp onları incitebilir. Ayet kadının üzerine elbise alıp bunu önlemesini sağlıyor.

Peygamber’in döneminde kadınların bir kısmının çırılçıplağa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı, hatta İslam’ın hakimiyetinden önce putperestlerin Kabe’de haccı çıplak yaptığı söylenir. (Kurtubi, el Camiil Ahkamil Kuran 7/189) 33Ahzab suresi 33. ayetten de İslam’dan önceki cahiliye döneminde kadınların süslerini açığa vurduğunu anlayabiliriz. Kendi dönemindeki ölçüyü ve fahişe kadınların açıklığının derecesini bilen kadınlar, elbiselerini ona göre ayarlayıp bu tacizden kurtulurlar. Günümüzde de eğer böyle bir durum olursa; kadınlar, kendi yörelerini, geleneklerini, şartlarını gözönünde bulundurup, kendilerini fahişe tipli kadınlardan ayırıp tacizden kurtulurlar. Burada şuna dikkat edelim; kadınlar elbise giyip tanınmamaktan dolayı oluşan tacizden korunur. Toplumda kadın nasıl giyinirse giyinsin taciz edecek adamlar da olabilir. Ayet namuslu bilinmemeden dolayı oluşan tacizi önlüyor ve bunu önlerken “daha uygundur” tarzında yumuşak ifadeler kullanıyor. Yoksa bazı erkeklerin beğendiği bir kadını terbiyesizce taciz etmesi bu ayetin konusu değildir. Ayetin esnek ve şartlara göre ayarlanacak ifadesinden anlaşılmaktadır ki kadın cilbabını (elbisesini) öyle giyecektir ki; çıplaklığıyla fahişe mesajı verenlerden ayrılacak, tanınacak ve böylece tacizden korunup, daha uygun bir hareket tarzında bulunacaktır. Kıyafet nasıl olmalıdır sorusu görüldüğü gibi ayetin içinde gizlidir; kıyafet ayetin amacına uygun olmalıdır. Eğer ki amaç yerine sınırlar önemli olsaydı ve bunda katılık gerekseydi, Allah ayeti ona göre indirirdi. Kapanmayı temel olarak bu iki ayet tarif etmektedir. Kapanmayı tarif etmemesine rağmen, kadınların giyimine değinen son ayetse 24Nur suresi 60. ayettir:

Nikah arzuları kalmamış, hayızdan kesilen kadınların süslerini göstermeye çalışmadan siyablarını (giysilerini) çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Sakınmak için iffetli davranmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah İşitendir, Bilendir.

24 Nur suresi 60

Bu ayette geçen “siyab” kelimesi de hiçbir şekilde belli bir yerden belli bir yere kadar olan bölgeyi kapatan bir elbise manasına gelmez. Bu ayetten, belli bir yaşa gelmiş kadınların, kıyafetlerine daha az dikkat edebileceğini anlıyoruz.

SICAKTA BAŞIN ÖRTÜLMESİ KÜLTÜRELDİR

Görüldüğü gibi Kuran’ın tarif ettiği kapanmada, İslam adına bugün uygulanan kapanma şekillerinin, peçelerin, çarşafların, başörtülerinin tarifi yoktur. Yani bunların temeli dinimiz değil, örflerin, geleneklerin dinselleştirilmesidir. Peygamberimiz’in döneminde erkek, kadın birçok kişinin gelenek olarak başını örttüğü söylenir. Kıyafetlerin giyilişindeki temel sebeplerden birinin sıcaktan korunma olduğunu 16 Nahl suresi 81. ayette söylemektedir. Sıcak yörelerde başı örtmek, böylece güneşin etkilerinden, güneş çarpmalarından korunmak birçok sıcak iklimli bölgenin kültüründe vardır. Fakat ne yazık ki dinimizde kadının başının kapanması geleneği farzlaştırılmış, erkeğin başına sarık takması da sarıklı namaz kılanın 70 kat daha fazla sevap alacağı izahlarıyla dîni bir kıyafete dönüştürülmüştür. Oysa ne erkeğin sarığının, ne kadının başını örtmesinin Kuran’da geçmemesi, bunların dinsel bir nitelikleri olmadığının delilidir. Allah isteseydi “Erkekler sarıkla namaz kılsın” veya “Kadınlar saçlarının tek teli gözükmeyecek şekilde başörtüsü taksın” izahlarıyla konuya açıklık getirirdi.

Günümüzde başörtüsü için yapılan şamatayı ve eylemleri görenler Kuran’da geçmeyen bu hükmün İslam’ın en temel hükümlerinden biri olduğunu, Kuran’da ısrarla üzerinde durulduğunu sanmaktadırlar. Geleneğin savunulması, radikal hareketlerin karşı radikalizmi artırması, başörtüsünü birçok kere gündemin birinci maddesi yapmıştır. Başörtüsünü ısrarla savunup eylemler yapanlara, her eylemin, zıtlaşmanın sonunda, uğrunda bu kadar zahmete katlandıkları şeyin, din değil de gelenek olduğunu anlatmak daha da zorlaşmaktadır. Yapılan her eylem akıllı düşünmeyi, objektifliği kenara bıraktırıp, akılcılık, Kuran’ı samimi değerlendirme yerine örfe sahip çıkmayı, inadı ön plana aldırmaktadır. Başörtüsü yüzünden okulundan ayrılan bir kıza, “Başörtüsü diye, pardesülü kapanma diye bir şey dinde yok, sen din adına Arap örf ve adetlerine, Emevi ve Abbasi döneminin uydurmalarına sahip çıkıyorsun” deyince o kız sizi ne kadar objektif değerlendirebilir? Bu yüzden hepimiz dinci yobazlık kadar, kişisel hak ve özgürlükleri kısıtlayan; başörtüsü, kıyafet yasağı gibi gereksiz uygulamalarla insanları radikal çizgilere iten yasaklamacı kafalarla da mücadele etmek zorundayız. Çünkü bu kafalar ancak dinci yobazlığın ve radikalizmin artmasına sebep olurlar.

KADINLARI POŞETE SOKMA

Kuran’da gerekli malzemeyi bulamayan gelenekçilik , uydurma hadislerle, uydurma yorumlarla, mezhep izahlarıyla kadınları poşete sokulmuş şekilde kapatacak malzemeyi türetmiştir. Kuran’da 33Ahzab suresi 52. ayette Peygamber’in, bu ayetin inişinden itibaren güzelliği hoşuna giden bir kadın dahi olsa, artık evlenmesinin helal olmadığı söylenir. Demek ki Peygamber’in döneminde kadınların kıyafetleri kimin ne kadar güzel olduğunu bilmeyi engellemiyordu. Oysa mezheplerin izahlarındaki çarşaftan, peçeden, başörtüsünden hangi hanımın ne kadar güzel olduğu nasıl anlaşılabilir? Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da Kuran’ın gözardı edildiğini görüyoruz.

Her zaman olduğu gibi uydurma hadislerle dolu kitaplardan ise, işe gelen hadis alınmış, işe gelmeyen hadis görmezlikten gelinmiştir. Oysa hadis külliyatında Peygamber döneminde kadın ve erkeklerin aynı kaptan abdest aldıkları da geçer.(Bakın Buhari, vudu 43Ebu Davud, taharet 39 İbni Mace, taharet 36Nesai, taharet 56) Abdeste konu yerler ayak, dirseklere kadar eller, yüz ve baş olduğuna göre bu hadisten kadınların erkeklerle karışık ve başı açık oldukları anlaşılır. Oysa gelenekçi İslamcılık bu hadisi yorumlayarak atar ve kendi kafasına uygun diğer malzemelere sarılır. Peki madem kadının sizin söylediğiniz şekilde kapanmasının açık bir hüküm olduğunu söylüyorsunuz, niye ayrı ayrı kapanma şekillerini savunuyorsunuz? Neden kiminiz peçe farzdır, kiminiz ise değildir diyor? Neden kiminiz kadınların elleri gözükemez deyip yazkış kadınlara eldiven giydiriyor da, kiminiz kadınların elleri gözükebilir diyor? Neden kiminiz çarşaf dışında hiçbir şeyle kapanılamaz diyor da, kiminiz pardesü ile de olabilir diyor? Hiç şüphesiz kesin sınırlı bir hüküm olsa, böyle ayrı ölçüler çıkmazdı. Tüm bu ayrı ölçüler, hükümler kapanma konusunda geleneklerin, örfün, Emevi, Abbasi döneminin kadına bakış açısının dinselleşmesinin neticeleridir. Her bir ayrı kapanma modeli de “Allah’ın isteği tam budur.” diye savunulup sanki Allah’ın aynı konuda beşon tane ayrı görüşü varmış gibi bir komedi ortaya konulmuştur. Allah’ın kadınların giyinmesi konusundaki hükmü yukarıdaki 3 ayette bellidir ve bunlardan anlaşılan neyse kadının giyim tarzı öyle olmalıdır. Verilen esneklik de, tam bir sınırın olmaması da muhakkak hikmetlidir. Çünkü Kuran’ı indiren hikmetli olan Allah’tır ve Allah bu dini yüzlerce yıllık zaman dilimine, apayrı kültürlere, apayrı adetlere, apayrı iklimlere indirmiştir. Ayetlerdeki esneklikler dinimizin her şart ve zaman dilimine uyumunu sağlayan Allah’ın rahmet ve hikmetleridirler. Emeviler’in, Abbasiler’in kendi görüşlerini dondurup, Allah’ın görüşünü kendi bakış açılarına hapsetmeye çalışmalarından dinimizi kurtarmak hepimizin Allah’a karşı borcudur.

TEK GÖZ İZAHI

Buraya kadar Kuran’ın kapanma ile ilgili ayetlerini gördük. Şimdi de gelenekçilerin vardığı uçuk sonuçları görelim: Şafii ve Hanbeli mezheplerinde kadının istisnasız tüm vücudu her zaman kapanması gereken bölgedir (yüz ve eller de dahil). Hanefi ve Maliki mezheplerinde ise bir tek eller ve yüz, o da fitne olmayan koşullarda açık olabilir.(Sabuni Tefsirul Ayatil Ahkam 2/154,155) Es Suddi: “Kadın gözlerinden birini ve yüzünün açık kalan göz kısmındaki tarafını kapatır. Sadece bir göz açıkta kalır.” Ebu Hayyan: “Endülüs’te adet böyle idi. Kadının bir gözünden başka hiçbir yeri görünmezdi.”( Ebu Hayyan, El Bahrul Muhit) Şafii imamları kadının kesilmiş olan tırnaklarına dahi bakmayı yasaklamışlardır.(İbni Hacer el Heytemi, İslam’da Helal ve Haramlar 2/13) İslam’ın kadına farz kıldığı örtünme kadının yüzünü de içine almaktadır.(Fıkhus siyre sf:240) Kadının, yabancı erkeğin göğsüne, sırtına, bacağına lezzet korkusu olmasa bile bakması caiz değildir. Yüz ise fitne açısından ayaktan, saçtan ve bacaklardan daha ileridedir. Bu kısımlara bakmak ittifakla haram olduğuna göre, yüze bakmak da evveliyetle haram olması gereken bir fiildir. (Sabuni, Revai 2/156)

Gelenekçilikte varılan uçuk sonuçlar saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Yukarıda gördüğümüz gibi bırakın kadının komple kapanması gerektiği, kadının kesilen tırnağının bile görülemeyeceği iddialar arasındadır. Tüm bu izahları yapan gelenekçilerin sanki dinin tek kaynağının Kuran olduğunu kabul ediyorlarmış gibi “hımar” kelimesini ve ayetleri çekiştirip, Kuran’ı kendi kafalarındaki modele örnek gösterme çabaları şaşılacak bir tutumdur. Asıl sorun kadının kalktığı yere oturulamayacağını, hiçbir yönetici vasfı olmadığını, erkeğin kölesi gibi olması gerektiğini, kadınların çoğunun cehennemlik olduğunu zanneden zihniyette olmaktır. Başörtüsü ve diğer kapanma çeşitleri gördüğümüz zihniyetin sonucudur. Fakat günümüzde başörtüsünün özel bir yer kazanması mevcut gösteri ve eylemlerin neticesidir. Yoksa başörtüsünün kadının kalktığı yere oturulamayacağı izahından bir farkı yoktur. Başörtüsünün bu kadar tartışılması çağımıza mahsustur. Çünkü uydurmaların ortaya atıldığı ilk dönemlerde tartışma konusu “Kadının hangi bölgelerinin dışındaki yerler gözükebilir?” şeklindeydi. Tartışma “Tek göz mü, çift göz mü, tamamen peçe ile mi?” şeklindeydi. Bu dönemde kadınları tamamen kapatanların çoğu başörtüsü değil, çarşaf gibi tepeden tırnağa örtüleri kullanıyorlardı. Görüldüğü gibi başörtüsünü “hımar” kelimesiyle açıklamaya kalkmak yeni bir gayrettir. Daha eski yıllarda “hımar”ı peçe şeklinde tanımlama gayretleri, bugünkü başörtüsü gayretlerinin önündeydi! Aslında Kuran bu izahların hiçbirine geçit verecek izahlar içermez. Yoksa Kuran kesilen tırnağınızı göstermeyin mi diyor? Kuran peçe ile yüzünüzü örtün mü diyor? Kuran’da saçınızın tek telini göstermeyin deniyor mu? Saçın kapanmasına dair bir açıklama var mı? Peki, başınızı örtün diye hiçbir ifade var mı? Madem ki Kuran’da tüm bu izahlar yok samimi bir şekilde Kuran dışı kaynakları kullanıp bu uygulamaları çıkardığınızı itiraf edin. Kuran’ın kadınların giyimiyle alakalı 3 ayeti de, diğer izahlar da ortadadır. Hiç olmazsa kendi fikriniz içinde samimi olun, Kuran’ı çekiştirmeyin. Ayrıca şunu da belirtelim ki Kuran’da namaz kıyafeti diye ayrı bir kıyafet yoktur. Başörtüsü, peçe, çarşaf diye dinimizde bir şey olmadığına göre, elbette ki namazda da bunları giymenin bir mecburiyeti yoktur.

FUTBOL OYNAYAN ERKEKLER SEYREDİLEBİLİR Mİ?

Gelenekçiler kadınların kapanması ile ilgili bu izahları yaparken, erkekler için de Kuran’da olmayan birçok zorluk getirmişlerdir. Erkeğin diz ile göbek arasını örtmesinin farz olduğu kimi mezheplerin uydurmasıdır. Gerçi Peygamber’in baldırının gözüktüğüne dair de hadis vardır ama, bazı mezhep imamları öbür hadisi beğenip erkeğin baldırı ile dizinin arası gözükemez demişlerdir. Üstelik erkeklerin birbirinin diz ile göbek arasına bakmasının da haram olduğuna kanaat getirilmiştir. Bu izaha göre futbol, basketbol gibi erkeklerin şortla oynadığı oyunları da seyretmek haram olur. Türkiye’de yaygın olan Hanefi mezhebinin koyu savunucusu televizyonlar, kendi mezheplerine göre haram olmasına rağmen; futbol, basketbol gibi sporların maçlarını hiç çekinmeden göstermektedirler. Bu da bizce bu grupların kendi inançlarında ne kadar samimi olduklarının bir göstergesidir! Erkeklerin sarı ve kırmızı giyemeyeceği de yine mezheplerin İslam’ının uydurmalarından birisidir.(Bakın Müslim libas 27 ve Mişkat 2/1247) Erkeklerin parlak olanlarının peçe giymesi gerektiği izahı da gelenekçi eserlerdeki bir izahtır. Sakal konusunda yapılan izahlar ise tam bir felakettir. Diyebiliriz ki kadında nasıl başörtüsü uydurma bir dîni sembole dönüştürülmüşse, erkekte bu sembolün bir karşılığı varsa o da sakaldır.

Sakal bırakmak sünnet, başörtüsü farzdır izahları yapılabilir, ama sakalı bırakmaya sünnet diyenler garip bir mantıkla kesmeye haram demişlerdir. Türkiye’ye hakim olan en büyük mezhep Hanefiliğe ve diğer mezhepler Maliki’ye, Hanbeli’ye göre sakalı kesmek haram görülmüştür. (Halil Günenç, İslam’da Kılık Kıyafet ve Örtünme sf:177) Tabi ki diğer uydurmalar gibi erkeklerin sakal bırakması gerektiğine dair bir izah Kuran’da yer almaz. Fakat mezheplerin İslam’ını savunanlar: “Allah sakal çıkarıyor, sen kesiyorsun. Sonra Allah yine sakal çıkarıyor, sen Allah’la savaşıp bir daha kesiyorsun...” gibi enteresan açıklamalarla sakalı kesmenin, Allah’la savaşmak anlamına geldiğini halka anlatmaktadırlar. Allah’a şükür ki Allah kitabı Kuran’da her türlü detayı verdi ve böyle saçma uygulamaları savunan fıkıh ve hadis kitaplarına bizi muhtaç etmedi. Ne mutlu Kuran’ın yeterliliğini anlayanlara. Ne mutlu Kuran’a güvenenlere.

Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?

29 Ankebut Suresi 51

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

HADİS UYDURMACILIĞI

 

BÖLÜM 1----- HADİS KURAN ÇELİŞKİLERİ

Biz Kuran'ın Allah sözü olduğunu nereden biliyoruz? Kimisi, Kuran öyle söylüyor diyebilir. Peki birileri Allah'a iftira olarak başka kitapları göstererek: “Bu da Allah katındandır.” derlerse ne diyeceğiz? Biz Kuran'ın Allah sözü olduğunu ancak Kuran'ı inceleyip, Kuran'ın içerdiklerini değerlendirip iddia edebiliriz. Allah'ın mesajının doğruluğunu tartışmak bizzat mesajın kendisiyle alakalıdır. Aynı mantıkla, hadisleri incelersek Allah'ın dininin kaynağı olmaya layık olup olmadıklarını görürüz. Nasıl Kuran'ın dinin kaynağı olup olmadığı bizzat Kuran'ın irdelenmesiyle tartışılabilirse, hadislerin dinin kaynağı olup olmadığı mevzusu da hadislerin irdelenmesiyle karara bağlanabilir. Kitabımız boyunca Kuran'ı ve hadisleri inceleyip dinin kaynağının ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini açığa kavuşturmayı amaçladık. Bu bölümde ve bundan sonraki bölümlerde göstereceğimiz hadisler, hadislerin dinin kaynağı olmaya ne kadar layık(!) olabileceklerini ortaya çıkaracaktır.

eleştirdiğimiz hadisler, hadisçilerin kabul ettiği, en ünlü hadis kitaplarının hadisleridir. Hadisçilerin reddettiği, yalandır(mevzudur) dediği hadisleri almadık. örneğin "Allah kendisini yaratmayı isteyince atı koşturdu ve onu koşturup terletti. Sonra kendisini bu terden yarattı.” veya "Allah melekleri iki kolunun ve göğsünün kıllarından yarattı.” veya "Allah'ın gözleri hastalandı, melekler Allah'ı ziyarete geldi.” veya "Allah'ı rüyada gördüm. Uzun saçlı güzel bir genç suretindeydi. Yeşil bir elbise giymiş, altın nalınları vardı.” hadisleri bunlara örnektir. (Hadis Müdafası İbni Kuteybe sayfa 66 – 67) Meşhur hadisçilerin bu tarz uydurma hadisleri nakledenleri yalanladıkları ve bu hadisleri kabul etmedikleri doğrudur. Fakat bu bölümde ve bundan sonraki bölümlerde en ünlü, en doğru, en güvenilir hadis kitaplarındaki hadisleri görünce, hadis kitaplarında doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde karıştığını, hadis toplarken gösterilen doğru ile yalanı ayırt etme çabasının bir işe yaramadığını anlayacağız. Zaten Kuran yeterli, eksiksiz, tüm teferruatları içeren kitabımız olduğuna göre böyle çabalara da gerek yoktur.

Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasının katından olsaydı elbette içinde bir çok çelişkiler bulacaklardı.

4 Nisa Sûresi 82

Hiç şüphesiz Hatırlatıcı'yı biz indirdik biz. Onun koruyucuları da gerçekten biziz.

15. Hicr Sûresi 9

Nisa suresindeki ayetten dinimizin kaynağının çelişkisiz olduğunu öğrenebiliriz. Allah Kuran'ın çelişkisiz olduğunu söyleyerek hem Kuran'ın doğruluğunu, hem de dinin kaynağının sahip olması gereken özelliği öğretiyor. Kuran ile çelişen hadislerin olması, hadislerin Allah katından olmadığının ve dinin kaynağı olamayacağının ispatıdır. Ayrıca Hicr suresindeki ayetten Kuran'ın korunduğunu , böylece dini kaynak olarak korunmuş bir kitaba sahip olduğumuzu anlıyoruz. , hadislerin Kuran'la, kendi içlerinde ve mantıkla çelişkilerini sergilememiz sonucunda hadislerin korunmadığını ve binlerce uydurma ile düzeltilemeyecek şekilde karıştıklarını göreceğiz. Yani bu bölümlerde hadislerin dinin kaynağı kabul edilmesinin korkunç sonucunu görüp; çelişkisiz ve korunmuş olan dinimizin tek kaynağı Kuran'a, yalnız Kuran'a dönmenin gerekliliğini daha da iyi kavrayacağız.

 

1 ALLAH'IN BALDIRI OLUR MU?

Kuran : " ... O'nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur.”

42 Şura Suresi 11

Hadis: "Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.”

Müslim İman 302, Buhari 97/24,10/29, Hanbel 3/1

Bu hadisin hangi kitaplarda geçtiğine iyice dikkat edin. Hadis kitaplarının sözde en doğrusu olarak gösterilen, tek hadisini inkar edenin kafir olacağı söylenen Müslim ve Buhari'de. Hadisçilerin mantığına göre bu hadisi inkar eden kafir, bu hadise inanan gerçek Müslüman olacaktır. Allah'a hiçbir şeyin benzemediğini söyleyen ayete karşın, hiçbir mecazi ifadeyi çağrıştırmadan, Allah'ın baldırı olduğunu ve ahirette baldırını açacağını söylemenin saçmalığını uzunca anlatmaya gerek var mı?

 

2 ALLAH EL SIKIŞIR MI?

Kuran: "Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.”

112 İhlas Suresi 4

Hadis: "Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.”

Hanbel 5/243

Yine bu hadiste hiçbir mecazi manayı çağrıştırmadan, Allah’a parmak, parmaklarına da soğukluk atfederek Allah şekilleştirilmektedir. Bu hadis1 İhlas Suresi'nin Allah'ın hiçbir şeye denk olmadığını söyleyen ayeti gibi daha birçok ayetle de çelişir. Eğer hadisteki "el” ifadesi mecazi bir manaya gelip insani eli çağrıştırmasa kabul edilebilir olurdu. örneğin "Her şey Allah'ın elindedir.” dediğimizde cümlenin akışından her şeyin Allah'ın kontrolünde olduğu anlaşılır. Fakat Allah'a parmak, parmaklara soğukluk atfeden bu hadisten böyle mecazi bir manayı kimse çıkaramamaktadır. üstelik bu hadiste Allah ile Peygamber'in el sıkışması gibi kabul edilemez bir ifade de yer almaktadır. Şimdi bu hadisleri din kabul eden hadisçiler, mezhepçiler mi gerçek Müslümandır, yoksa hadislerdeki yanlışlıkları görüp Kuran'ı yeterli gören Kuran Müslümanları mı?

 

3 DİN DEĞİŞTİREN öLDüRüLSüN Mü?

Kuran: "Dinde zorlama yoktur.”

2Bakara Suresi 256

Hadis: "Dinini değiştireni öldürün.”

Nesei 78/14,Buhari 12/1883

Allah'ın hükmünü hadisle aşmaya, Allah'ın dinini kendi kafalarına uydurmaya çalışanların bu uydurması yüzünden çok kelleler gitmiştir. Radikal dinci örgütlerin yaptığı katliamları bu örgütlerin zihinlerinde meşrulaştıran bunun gibi hadislerdir. Evlerinin bodrumunu insan mezarına çevirenleri Diyanet kınamaktadır, ama aynı Diyanet Buhari ve Nesei gibi hadis kitaplarını da övmekte, dinin kaynağı olarak göstermektedir. Bu ne biçim bir iştir? Eğer Sunniliği savunursanız bu katliamlara karşı çıkmanız boşunadır. çünkü bu katliamlara temel olacak deliller Sunni hadis kitapları ve mezhep izahlarında mevcuttur.

 

4 öLüNüN SUçU NE?

Kuran: “Doğrusu hiçbir günahkar bir başkasının günah yükünü yüklenmez.”

53 Necm Suresi 38

Hadis: "ölü ailesinin kendisi için ağlamasından dolayı azaba uğratılır.”

BuhariK. Cemiz 32,33,34

Ne akla, ne de Kuran'ın genel mantığına uymayan bu hadis de uydurmacılığın Kuran ve akılla çelişkilerine örnektir.

 

5 NEDİR BU KADIN DüŞMANLIĞI?

Kuran: "Ben sizden erkek olsun, kadın olsun hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hepiniz birbirinizdensiniz.”

3 Ali İmran Suresi 195

Hadis: Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.

Buhari 9/1391

Kuran hayır üreten erkeğin de kadının da önünü açık tutarken, hadisler kadının önünü kapamaktadır. Kadın konusu, Peygamber'e iftira olarak uydurulan hadislerin en çok olduğu konulardan biridir. Ayrıntılı bilgi için 21. ve 22. bölümleri

okuyunuz.

 

6 ZALİM KİM? SöYLEYİN BAKALIM

Kuran: "Zulmedenler dedi ki: Siz olsa olsa büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.”

25 Furkan Suresi 8

Hadis: “Peygamber Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendi. Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı.”

Buhari 76/47 Hanbel 6/57,4/367

Muhammed Abduh ve Mutezile’nin bu hadise itirazlarına karşın Muhammed Ebu Şehbe hadisi şöyle savunur: "Eğer Abduh sihir hadisini inkar etmişse akıl ve nakil ilimlerinde söz sahibi el Maziri, el Hattabi, Kadı İyaz, İbn Teymiyye, İbnul Kayyım, İbn Kesir, en Nevevi, İbn Hacer, el Kurtubi ve Alusi gibi pek çok alim de O’nun hem rivayet ve hem de dirayet yönünden doğru olduğunu ispat etmişlerdir.” Şehbe, Buhari ve Müslim'in de hadisi kabul ettiğini anlatır ve sihir sonucu olanları hadislere dayandırarak şöyle aktarır: " Peygamberimiz'e sihir yapılmıştı. Öyle ki hanımları ile cinsi münasebette bulunmadığı halde bulunduğunu zannederdi. Süfyan bunun en şiddetli sihir olduğunu söylemiştir.” (Ebu Şehbe, Sünnet Müdafaası, sayfa 152153)

Kuran'a göre ise Peygamber'in büyülendiğini söyleyenler zalimlerdir. En güvenilir (!) hadisçilerin çoğuysa Peygamber'in büyülendiğini söylemektedir. Lütfen bu önermelerden mantık kuralları içerisinde sonuç önermesini çıkarın ve zalimin kim olduğunu söyleyin.

 

7 MİRASTA VASİYET VAR MI?

Kuran: "Ey iman edenler!Herhangi birinize ölüm gelip çattığında vasiyet zamanı aranızda tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi yahut, yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızda iki kişi”

5 Maide Suresi 106

Hadis: "Varis için vasiyet yoktur.”

Hanbel 14/238

Kuran'da hem Maide suresindeki bu ayette hem diğer ayetlerde vasiyet anlatılır. Vasiyetten arta kalanlar Kuran'da tavsiye edilen şekilde dağıtılır. Vasiyeti iptale yönelik bu hadis aslında Kuran'ın bir hükmünü iptale yönelik bir girişimdir.

 

8 EN BüYüK AZAP RESSAMLARA MI?

Kuran: "Gerçekten Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise dilediğini bağışlar.”

4Nisa Suresi 48

Hadis: Cehennemde en şiddetli azaba uğratılacak kişiler ressamlardır.

BuhariTesavir, 89

Kuran'a göre en büyük günah Allah'a ortak koşmadır. Allah ortak koşmayı affetmeyeceğini söylemekte, bunun dışında her günahın affedilebileceğini belirtmektedir. Bu yüzden Allah'ın en şiddetli azabına uğrayacak olanlar da ortak koşanlardır. Oysa Buhari'nin yukarıda alıntıladığımız hadisine göre en şiddetli azaba ressamlar uğrayacaklardır. (Mezhepçi, hadisçi İslam'ın sanat düşmanlığı sonucunda uydurdukları hadisleri kitabın 18. bölümünde okuyabilirsiniz.) Bu hadis başta Kuran ile çelişmektedir. Ayrıca mantık ile çelişen bu hadisin çeliştiği başka hadisler de vardır. örneğin diğer bir hadise göre cehennemde en şiddetli cezaya satranç oynayanlar çarptırılacaktır. (Büyük Günahlar, Hafız Zehebi, sayfa 9697)

 

9 ALTIN TAKILIR MI, İPEK GİYİLİR Mİ?

Kuran: "De ki; ‘Allah'ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram etmiş? De ki: ‘ Bunlar dünya hayatında iman edenler için, kıyamet gününde ise yalnızca onlarındır. Bilen bir topluluk için biz ayetleri böyle detaylı anlatırız'”

7 Araf Suresi 32

Hadis: "Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine ise haramdır.”

Müslim 2/16

Altın ve ipek hem erkek için, hem de kadın için bir süs eşyasıdır. Kuran'da hiçbir ayette yasaklanmazlar. Allah inananların dünyada da bu süslerden yararlanabileceklerini söyler ve erkek kadın ayrımı yapmaz. Her hadisinin doğru olduğu iddia edilen Müslim'in bu hadisi Kuran'ın belirttiğimiz ayeti ile çelişir.

 

10 DEPREMLERİN SEBEBİ OLAN BALIĞIN CİNSİ NE?

Kuran: "Bundan sonra yeri yumurta biçimine soktu.”

79 Naziat Suresi 30

Hadis: "Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca Dünya'da depremler olur.”

İbni Kesir Tefsiri 2/29 68/1’in açıklamaları

Kuran, mucizevi bir şekilde dünyanın yumurta biçiminde elipsoid olduğunu, ceninin oluşumunu, evrenin oluşumunu, rüzgârların aşılayıcı olması gibi bir çok konuyu açıklarken (Kuran Hiç Tükenmeyen Mucize kitabında bu konuyu çok detaylı bir şekilde işledik), hadislerde yer alan yukarıdakilere benzer hurafeler hem Kuran'la, hem de mantıkla çelişirler. Dünyayı balığa oturtan, depremleri balığın kuyruğunun sallanmasına bağlayan bu zihniyete bir soralım: Bu balık palamut mudur, yunus mudur, lüfer midir? Lütfen bir hadis daha bulup, bizi aydınlatın!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BÖLÜM -2 ------ HADİS - HADİS ÇELİŞKİLERİ

Bir evvelki konuda gördüğümüz gibi Allah Kuran’ın korunduğunu ve içinde çelişki olmadığını söylemektedir. Allah, Kuran’ın çelişkisiz olmasını Kuran’ın kendi katından oluşuna delil gösterir. Böylece dinin kaynağının çelişkisiz ve korunmuş olması gerektiği anlaşılır. Bu mantıktan hareketle Kuran ile hadislerin çelişkilerini ortaya koyup hadislerin dinin kaynağı olamayacağını gösterdik. Bu bölümde ise hadislerin kendi aralarındaki çelişkilerini de gösterip hadislerin çelişik ve korunmamış olduklarını, dolayı-sıyla dinin kaynağı olamayacaklarını bir kez daha ispat edeceğiz. Böylece hadislerde doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde karıştıklarını bir kez daha anlayacağız. Herhangi bir hadis Kuran, başka bir hadis ve mantıkla çelişmiyorsa dahi zandır. Din ise zanna ta-bi olarak oluşturulamaz. Bu yüzden hiçbir hadis; din olarak algıla-namaz, hiçbir hadis din adına bir şey ifade edemez.

Yer yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar.

6- En’am Suresi 116

Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Doğrusu zan gerçek adına hiçbir şey ifade etmez. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını bilendir.

10- Yunus Suresi 36

Ey iman edenler ! Zandan çok sakının çünkü; zannın bir kısmı günahtır.

49- Hucurat Suresi 12

Ayetlerden insanların çoğunluğunun zanna (sanıya) uyabileceğini, fakat bunun bir şey ifade etmeyeceğini görüyoruz. Dini hadislere bina etmeye çalışmak; dini, zan gibi temelsiz, çürük bir temele bina etmektir. Oysa elde Kuran gibi her açıdan mucize, korunmuş, çelişkisiz, sapasağlam bir temelimiz vardır. Şimdi de hadislerin ken-di içindeki çelişkilerini, seçtiğimiz 10 örnekle görüp, bu temelin çü-rüklüğünü, dolayısıyla temel olamayacağını anlayalım.

 

1- ORUÇLU İKEN KAN ALDIRILIR MI?

1. çelişik Hadis:“Kan aldırmak yapanın da yaptıranın da orucunu bozar.”

Tirmizi Oruç 60/Ebu Davud Oruç 28/Buhari Oruç 32

2. çelişik Hadis:“Peygamber’imiz oruçlu iken kan aldırmış-lardır.”

Ebu Davud Oruç 29-30/Tirmizi Oruç 59/Buhari Tıp 11

Peygamber eğer kan aldırmanın orucu bozduğunu söyleseydi, hiç şüphesiz kendisi kan aldırmazdı. üstelik Kuran’da orucu; yemek, içmek ve cinsel ilişkinin bozduğu geçer. Yani birinci çelişik hadis ikinci hadisle olduğu gibi Kuran’la da çelişmiştir. Fakat en doğru denen altı hadis kitabının üçünden yaptığımız bu alıntı, çelişik hadislerin en doğru denen kitaplara nasıl girdiğinin bir delilidir.

 

2- TUVALET HANGİ YÖNLERE KARŞI YAPILABİLİR?

1. çelişik Hadis:“Gerek küçük, gerek büyük tuvaletinizi yaparken kıbleye dönmeyin.”

Hanbel 3/12

2. çelişik Hadis:“Peygamber’imiz bir takım insanların küçük ve büyük tuvaletleri için kıbleye dönmeyi hoş karşılamadıklarından, bu bidatı (hurafeyi) kaldırmak için tuvaletini kıbleye doğru yaptırdı.”

Buhari 4/11

Bir hadiste kıbleye karşı tuvaleti yapmanın hurafe olduğu anla-tılırken, diğer bir hadiste ise Peygamber hurafe uygulayıcısı olarak gösterilmiş oluyor. Görüldüğü gibi hadisleri Peygamber’e atfetmek aslında Peygamber’e bir çok iftirayı beraberinde getirmiştir.

 

3- ORUÇLU İKEN HANIM ÖPÜLÜR MÜ?

1. çelişik Hadis:“ Peygamber oruçlu iken hanımlarını öptü.”

İbn-i Kuteybe- Hadis Müdafası 372

2. çelişik Hadis:“Oruçluyken hanımını öpenin durumu sorul-duğunda Peygamber; “Orucu bozulmuştur” dedi.”

İbn-i Kuteybe Hadis Müdafası 372

Bu hadisler aslında İbn-i Kuteybe’nin dışında Kütüb-ü Sitte denilen meşhur altı hadis kitabında da vardır. Fakat biz bu hadislere, İbn-i Kuteybe’nin çelişik ve mantıksız hadisleri zorlama yorumlarla kurtarmak çabasından ibaret olan eserinde rastladık. Eğer hadislerin mantıksızlığını ve çelişikliğini bu hadisleri savunan birinin eserinden öğrenmek istiyorsanız size de İbn-i Kuteybe’nin “Hadis Müdafası” kitabını tavsiye ederiz. Bir hadise göre Peygamber oruçlu iken hanımını öpüyor, diğer hadis oruçlunun öpüşemeyeceğini söylüyor. Belli ki bu hadislerden en az biri uydurmadır. İkisini de doğru olarak almak Peygamber’i ne yaptığını bilmez, çelişkili hareketleri olan, (haşa) bunakvari bir kişi yerine koymak olur. Bu yüzden Peygamber’e en büyük iltifat, hadisleri bir kenara atıp Kuran’ı ele almakla olur.

 

4- BİR NAMAZ İKİ KERE KILINIR MI?

1. çelişik Hadis:“Biriniz evinde namazı kılar da sonra namaz kılmakta olan imama yetişirse, onun arkasında namaza dursun. İkinci kıldığı onun için nafile olur.”

İbn-i Kuteybe Hadis Müdafası 366

2. çelişik Hadis:“Bir namazı günde iki defa kılmayın.”

Ebu Davud 2/56

İkinci hadis hem birinci hadisle, hem de Kuran’la çelişir. Ku-ran’da namaz kılmak övülmüştür. Fazladan kılınan namazın ne zararı olabilir. Kimi durumlarda kılınacak olan namazın kılınmamasına neden olacak bu hadis, kişilerin Allah’ı daha çok anmasını engellemektedir.

 

5- KüçüK TUVALET NASIL YAPILIR?

1. çelişik Hadis:“Kim size Peygamberimiz’in ayakta küçük tuvaletini yaptığını söylerse inanmayın.

Süneni Nesei 1-2/25

2. çelişik Hadis:“Peygamber’imiz bir kavmin süprüntüsüne varıp ayakta küçük tuvaletini yaptı.”

Buhari 1/167

Birinci hadisin anlattığı ve Kuran’da olmayan bu uygulamanın aslında bizi hiç ilgilendirmemesine rağmen, geleneksel İslam anla-yışında ağırlığı olduğunu görüyoruz. Peygamber’in ayakta küçük tuvaleti yasakladığı söylenen uydurmalara binaen, bazı kişilere ra-hatsızlık vermesi muhtemel olan oturarak tuvalet yapmaya ‘Sünnet’ denmiş ve bundan sevap umulmuştur. Ayakta tuvaleti yapmak ise çirkin görülmüştür.

 

6- SU NASIL İçİLİR?

1. çelişik Hadis:“Peygamber ayakta su içilmesini yasakladı.”

Ebu Davud 4/No:3717

2. çelişik Hadis:“Peygamber’i sizin benim gibi ayakta su içerken gördüm.”

Ebu Davud 4/No:3718

Bu örnek hadislerde de birinci hadis, kendisiyle çelişen ikinci hadis de olmasına rağmen daha çok itibar görmüştür. Günümüzde de geleneksel İslam’ı yaşayanların suyu oturarak ve üç yudumda içtiklerini ve bundan da sevap beklediklerini gözlemleyebiliriz.

 

7- AYBAŞILI KADIN CAMİYE GİREBİLİR Mİ?

1. çelişik Hadis: Peygamber’imiz caminin bahçesine girerek şöyle dedi: “Şurası muhakkak ki cami ne cenabete, ne aybaşılıya helal değildir.”

Müslim Hayz 11, Ebu Davud Taharet 104 Tirmizi Taharet 101, Nesai Hayz 18

2. çelişik Hadis:Peygamber’in hanımı anlatıyor: “Peygam-ber’imiz bizden biri aybaşılı olduğu halde onun kucağına başını koyar, Kuran okurdu. Bizden birimiz aybaşılı iken camiye gidip Pey-gamber’e birşeyler götürürdük.”

Nesai, Hayz, 19

Bir hadise göre aybaşılı kadın camiye girebilirken, diğer hadise göre aybaşılı kadın camiye giremez.

 

8- HACDA İHRAMLI OLAN EVLENEBİLİR Mİ?

1. çelişik Hadis:“Peygamber Meymune ile evlendiği zaman her ikisi de ihramlıydı.”

Nesei 5-6/179

2. çelişik Hadis:“İhramlı olan bir kişi [Hacda olan] ne evlenebilir, ne kız isteyebilir, ne de başkasının nikahını kıyabilir.”

Nesei 5,6/249

Kuran’da haccın nasıl yapılacağı açıklanmıştır. Kuran ile yetinmeyip, hadislere din bina edilmeye kalkışılınca ortaya çıkan çelişkiler yumağı ortadadır.

 

9- ERKEKLERİN BALDIRI GÖZüKEBİLİR Mİ?

1. çelişik Hadis:“Baldırları açık olan bir sahabeye Peygam-ber’imiz rastlamış ve ‘Baldırlarını ört. Baldırlar da avret yerlerindendir.’ demiştir.”

Tehzibut Tezhip 2/69

2. çelişik Hadis:“Peygamber’imiz evde baldırları açık yan üstü yatıyorlardı. Ebu Bekir izin istedi Peygamber hiç istifini bozmadan izin verdi. Ömer istedi aynı şekilde ona da verdi.”

Hanbel 1/71

Hadislerden birine göre baldırları örtmek lazımdır. Diğer hadiste ise Peygamber’in yanına birileri gelmesine rağmen baldırları-nı örtmediği gözükür. Nitekim bazı mezhepler birinci hadisi alıp erkeklerin dizle göbek arasını örtmelerinin farz olduğu şeklindeki bir zorluğu dine sokmuşlardır.

 

10- ÖLÜ HAYVANIN DERİSİ NE OLACAK?

1. çelişik Hadis:Peygamber’imiz; “Deri işlendi mi temiz olur” dedi. Sonra ölü bir koyuna rast geldi ve “Onun derisinden faydalansanıza” dedi.

Buhari 72/30

2. çelişik Hadis: Peygamber’imiz “Ölü hayvanın ne derisinden ne de sinirinden faydalanınız.” dedi.

Hanbel 4/310,311

Kuran’a göre leşi yemek haramdır. Leşin derisinin haramlığına dair Kuran’da bir ifade yer almaz. Bu konuda söylenen iki hadiste ise birine göre leşin (ölü hayvanın) derisi kullanılamaz, diğerine göre kullanılabilir.

Elimizde çelişkisiz Kuran varken, bu çelişkiler yığınına dönmüş hadislerle uğraşmak bizi Kuran’dan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Bu yüzden Allah’ın elçisi Peygamber’imiz Hz. Mu-hammed’in ahirette toplumundan tek şikayeti şöyledir:

Elçi de şöyle der; “Ey Rabbim, benim toplumum bu Kuran’ı devre dışı tuttular.”

25- Furkan Suresi 30

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BÖLÜM-3---- HADİS MANTIK ÇELİŞKİLERİ

Bu bölümden önceki bölümlerde verdiğimiz örnekler, Kuran’ın korunmuş, tutarlı, tamamlanmış, çelişkisiz ve dinin tek kaynağı olma vasıflarına sahip olduğunu; buna karşın hadislerin korunmadığını, tutarsız, çelişkili olduklarını ve sadece zan olan hadislerin dine kaynak olamayacaklarını, üstelik Kuran yeterli ve detaylı olduğu için buna gerek de olmadığını ortaya koymaktadır. Bundan sonraki bölümlerde vereceğimiz örneklerle bu tezi iyice ispatlayacağız. Bu bölümde ise hadislerin mantıkla çeliştiklerini göstermeye çalışacağız. Kuran’a göre insanlar sürekli akıllarını çalıştırmalı, gerek evrende, gerek kendi yaratılışlarında, gerekse Kuran’da Allah’ın delillerini görmelidirler. Akıllarını çalıştırmadan toplumdaki kelle sayısına, törelere, geleneklere, kabullere göre din oluşturanların, hatalı olduğunu Kuran’dan anlıyoruz. Kuran’a göre Allah’ın nimeti olan akıl, evrenle ve evreni, hayatı değerlendirmede rehberlik eden Allah’ın kitabıyla, mükemmel bir uyum içindedir. Bu uyumun bir parçası olan aklın dinle çeliştiğini söylemek, aklı bir kenara atıp dini anlamaya kalkmak, aklı çalıştırmada değil, aklı kullanmamada erdem aramak, dine akılsızca uygulamaları sokanların veya din düşmanlarının tezidir. Akıl dinle nasıl çelişir? Akıl Allah’ın bize hediyesi değil mi? Kuran defalarca bize aklınızı çalıştırın demiyor mu?

Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır.

10 Yunus Suresi 100

Bu ayet İslâm adına dine sokulan pisliklerin sebebini de göstermektedir. Mantıkla çelişen yüzlerce hadisi kitabımıza sığdıramayacağımız için sadece on tane örnek hadis ile yetineceğiz. Bu hadisleri incelememiz, aklını kullanmayanların üzerine yağan pisliği anlamamızı daha iyi sağlayacaktır.

Anlattıklarımıza, geleneksel İslâmcılar her seferinde: “Bunlar Peygamber düşmanı, Peygamberimiz’in sözlerini inkar ediyorlar, Peygamberimiz’i kaale almıyorlar” sözleri ile iftira atmaktadırlar. Örnek verdiğimiz her hadiste şunu bir kez daha iyice düşünün: Bu hadisleri inkar, Peygamber’i iftiralardan kurtarmak mıdır, yoksa Peygamber’e iftira atmak mıdır? Hadisleri kabul Peygamber’e atılan iftiraları onaylamak ve kabul olmuyor mu? Hadisler dinin kaynağıdır diyenler bu iftiraların ortağı değil midir? Lütfen hadislerin Kuran’la, mantıkla ve kendi içlerindeki çelişkilerine dair bu bölümleri bir de bu soruları düşünerek okuyun.

 

1 YERYÜZÜNÜN ÜSTÜNDE OLDUĞU BALIĞIN CİĞERİ

Hadis: “Yer yüzü balığın sırtındadır. Cennete girecekler ilk olarak bu balığın ciğerinden yiyecektir.”

Buhari 3/51

Kuran’ın dünyanın yuvarlaklığına, Dünya’nın, Güneş ve Ay’ın hareketlerine, uzayın yaratılışına dair mükemmel izahlarına karşı hadislerdeki dünyanın öküzün ve balığın üzerinde olduğu saçmalığını tevil edenler (yorumla geçiştirmeye çalışanlar), balığın ciğerinden yenmesini ve balığın sallanıp deprem yapmasını nasıl tevil edecekler? Bu konuya açıklık getirecek arkadaşlar lütfen şu konuya da açıklık getirsinler. Bir hadiste Arş’ın 8 dağ keçisinin sırtında olduğu söyleniyor.(Bakın Ebu Davut Sünnet 19, Tirmizi Hadis no: 3320, İbni Mace Mukaddime 193) Bu dağ keçileri acaba nasıl keçilerdir? Ayrıca dağ keçilerinden bahseden hadiste yer ile gök arasının ya yetmiş bir, ya yetmiş iki, ya yetmiş üç yıllık mesafe olduğu geçiyor. Bu mesafe acaba yürüyerek yetmiş üç yıl mı, yoksa deve üstünde yetmiş üç yıl mı?

 

2 ALLAH = ZAMAN, HİÇ OLUR MU?

Hadis: Peygamber’e Allah’ın yerleri ve göğü yaratmadan önce nerede olduğu soruldu, Peygamber ; “Bir bulut içerisinde idi, üstü hava, altı hava idi.”dedi.

Hanbel 4/11

Hadis: Allah zamandır.

Muvatta 56/3

Niye bu tarz saçma izahlar Kuran’da geçmiyor da hep hadislerde var? Dört hak mezhep diye sunulan mezheplerden birinin kurucusu Hanbel’dir ve hadis kitabı Hanbel de ona aittir. İkinci hadis kitabı da yine dört mezhepten birinin kurucusu olan Malik’in Muvatta’sıdır. Yukarıdaki iki hadisi kitaplarına alanların kurdukları mezhepler de ortadadır. Atomlardan oluşan hava da, maddenin değişiminden ibaret zaman da madde ile beraber yaratılmıştır. “Allah’ın kendisi zamandır, Allah bulutta idi etrafı ise havaydı” diyenlerin bilgi seviyeleri ve Kuran’ı hiç anlamadıkları, hava ve zamanın ne olduğundan habersiz oldukları da ortadadır.

 

3 HZ. MUSA AZRAİL’İ TOKATLADI MI?

Hadis: Ölüm meleği Musa’ya gelerek: “Rabbine icabet et” dedi. Bunun üzerine Musa ölüm meleğinin gözüne tokat vurarak onu çıkarttı. Melek hemen Allah’a dönerek “Sen beni ölmek istemeyen bir kuluna göndermişsin, o benim gözümü çıkardı” dedi.

Sahihi Müslim 10/176

Mantıkla hiç bağdaşmayan bu hadis aynı zamanda Hz. Musa’ya hakarettir. Allah’ın üstün ahlaklı bir Peygamber’i nasıl olur da ölümden kaçar. üstelik de meleğin gözünü kör edip ölümden kurtulur. Hiçbir yanlışı olmayan hadis kitabı diye tanıtılan Müslim’de ve diğer meşhur hadis kitaplarında bu hadis geçmektedir. Bu hadisi doğru diye kitaplarına alanların hiç şüphesiz hiçbir hadisine de, hiçbir sözüne de güven olmaz.

 

4 PEYGAMBERİMİZ HİÇ ZALİM OLUR MU?

Ureyne ve Ukeyle kabilelerinden bir grup Medine’ye gelerek Müslüman oldular. Medine’nin havası onlara dokununca Peygamber onlara deve sidiği içmelerini öğütledi. Adamlar develeri dağıttılar ve çobanı da öldürdüler. Peygamber onları yakalattı, ellerini ve ayaklarını kesti, gözlerini oydu, çölde susuz ölüme terk etti. Biz onlara su vermek isteyince, Peygamber bizi engelledi.”

Buhari Tıp5/1, Hanbel 3/107,163

Gözleri oymak, çölde susuz ölüme terk etmek hangi Kuran ayeti ile bağdaşır. Kendi yaptıkları canilikleri hoş göstermek için bu hadisi uyduranlar, Peygamber’i cani gibi gösterip, Peygamber’e hakaret etmiş oluyorlar.

 

5 YANGIN NASIL SÖNER

Hadis: “Yangın gördüğünüzde tekbir getiriniz, zira tekbir (Allahuekber demek) onu söndürür.

Ramuzel Hadis

Ramuzel Hadis diğer hadis kitapları kadar ünlü olmadığı için, bu kitabımızda Ramuzel Hadis’ten hadislere az yer verdik. Fakat ülkemizde en çok satan hadis kitaplarından biri de bu kitaptır ve alıntıladığımız hadis gibi birçok hadisi içermektedir. Eğer bu hadisi birileri doğru kabul ederse itfaiye ekipleriyle beraber (Belki de itfaiye ekibi olmadan) tekbir getirecek bir koroyu da yangın yerine götürmeleri gerekirdi.

 

6CİNSEL MÜNASEBETLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİR UYARI

Hadis: “Sizden birisi cinsel münasebette bulunduğu zaman eşinin cinsel organına bakmasın, zira cinsel organa bakmak körlüğe sebep olur.”

Feyzul Kadir 1326

Bu garip uydurmayla dinle dalga geçmek isteyenlerin eline ilginç bir malzeme verilmiştir. Belki de bu hadisi uydurarak Peygamber’e iftira edenin amacı da dinle dalga geçmekti. İnsanların hayatına ve cinselliğine Kuran’ın getirmediği zorlukları ve yasakları getirmek, insanlığa yapılmış bir zulümdür. Cinsel hayatı kısıtlayıcı bu tür hadislere karşın, Peygamber’in ve arkadaşlarının cinsel hayatını olağanüstü bir tarzda anlatan münasebetsiz hadisler de vardır. Bu hadislerden birine göre sahabeler Hacc’ı bitirip, kadınlarına yöneldiklerinde cinsel organlarından spermler damlıyordu.[buhari, Hacc, 81; Müslim Hacc, 141] Diğer bir hadise göre Peygamber’imiz 30 erkeğin cinsel gücüne sahipti [sahihi Buhari]. Başka bir hadise göre ise Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen eve koşar, hanımı Zeynep’le cinsel ilişkiye girerdi. [buhari, Hibe, 8]. Bu hadisleri kabul etmek mi, yoksa reddetmek mi Peygamber’e saygısızlıktır, karar sizin!

 

7 CERAHAT YALAYAN KADIN

Hadis: “Eğer erkeğin tepesinden tırnağına kadar cerahat aksa, kadın da bunları ağzı ile temizlese, yine de erkeğin hakkını ödemiş olmaz.”

İbni Hacer el Heytemi 2/121

Geleneksel İslâm’da en çok hadis uydurulan konuların başında kadınlarla ilgili konular gelmektedir. Kuran’da, kadınlara yönelik kendi bakış açılarını bulamayıp, kadınları sokmak istedikleri şekli dinselleştirmek isteyenler, bol bol hadis uydurmuşlardır. Kitabımızın 21. bölümünde detaylı bir şekilde işlediğimiz kadın konusunda, uydurulan diğer hadislerden örnekleri de bulabilirsiniz.

 

8 NE YAPTIN EY KEÇİ?

Hadis: “Zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmelerini emreden ayet Hz. Ayşe’nin döşeğinin altındaki sayfada yazılı bulunuyordu. Peygamber ölünce Hz. Ayşe onun gömülme işlemleri ile meşgulken, evin açık kapısından içeri giren bir keçi o sayfayı yedi. Böylece taşlayarak öldürme cezası Kuran’dan çıktı. Ama hükmü devam etmektedir.”

İbni Mace 36/194,Hanbel 3/61,5/131

Bu hadis ve taşlayarak öldürmeyi savunan diğer saçma hadisler dinimize büyük zarar vermişlerdir. Bu hadislerle:

1 Kuran’ın zina edenlerle ilgili hükmü iptal edilmektedir.

2 Kuran’ın hükmüne ilaveten yeni bir hüküm getirilmektedir.

3 Kuran’ın eksik olduğu iddia edilmektedir.

4 Kuran’ı eksiltenin bir keçi olduğu gibi bir saçmalık savunulmaktadır.

Kuran’ı yeterli kabul etmemenin sonucunda, en ünlü hadis kitaplarına uydurma hadisler sokarak savunulan bu inanılmaz iddiayı, önemine binaen 26. Bölüm’de özel olarak işleyeceğiz.

 

9 NE TAŞTIR BU TAŞ?

Hadis: “Hacerül Esved cennettendir. O kardan daha beyaz idi ve müşriklerin günahı onu kararttı.”

Hanbel 1/307

Hadis: “Hacerül Esved Allah’ın yeryüzündeki sağ elidir. Onunla insanlardan dilediği ile tokalaşır.”

Camiüs Sağır 1/151

Hacerül Esved taşı için uydurulan bu tip hadisler, hac sırasında Kabe’de ilkel hareketlerin sergilenmesine sebep olmaktadır. Hacerül Esved taşına dokunmak için birbirini ezenleri dinimizi bilmeyenler görse, bazı insanların bu taşı put edindiklerini bile zannedebilirler. Bu hadisler daha evvel de alay konusu olmuştur. Hadislerin güvenilmez olduğunu Abbasiler döneminde savunup, sonra siyasi konjonktürde yok olan Mutezileler: “Bu hadise göre Hacerül Esved denen taş müşriklerin günahı yüzünden Kabe putperestlerin elinde iken karardıysa, şimdi Kabe Müslümanların elinde olduğuna göre bu taşın beyazlaması gerekir.” diyerek bu hadisi savunanlarla alay etmişlerdir.

 

10 GEL DE ÇIK İŞİN İÇİNDEN!

Hadis: “Kalbinde hardal tohumu kadar kibir bulunan cennete giremez. Yine kalbinde hardal tohumu kadar iman olan da cehenneme giremez.”

Buhari 81/51

Kişiyi en ufacık fiilinde cennete gönderen bir sürü hadis vardır. Kişiyi en ufacık bir fiilinde cehenneme gönderen de bir çok hadis vardır. Bu mantıksız yaklaşımlar kimi zaman yukarıdaki örnekte olduğu gibi tek bir hadiste de buluşabilmektedir.

Peygamber’e yapılabilecek en büyük hakaret bu hadisleri onun söylediğini söylemektir. Peygamber’in bize tek yazdırdığı, mesaj olarak Allah’tan getirdiği Kuran dinimizin tek kaynağıdır.

And olsun ki size hatırlatıcı bir kitap gönderdik. Hala aklınızı çalıştırmayacak mısınız?

21 Enbiya Suresi 10

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BÖLÜM 4 ----- HADİS İLAVELERİ

buraya kadarki bölümlerde belirttiğimiz çok önemli bir noktayı, bazı yanılgıları düzeltmek için bir daha belirteceğiz. Kimileri Kuran’la, diğer hadislerle ve mantıkla çelişmeyen hadisleri kullanalım diyebilir. Fakat bu diğer hadisleri nakil edenler de aynı hadisçilerdir. Bu gördüğümüz hadisleri nakledenlerin sözüne nasıl güvenebiliriz? Hadisler Kuran, diğer hadisler veya mantıkla çelişmiyorsa dahi, dini bir mantığa, cennet veya cehennem tasvirine, her hangi bir sevap veya günah kavramıyla, sünnet veya mekruh tipi bir kavramla dahi ilave getiriyorlarsa, o hadis veya hadisin yorumu uydurma demektir. çünkü Kuran, kendisinin her şeyi açıklayan, yeterli ve dinin tek kaynağı olduğunu söylemektedir.

Sana her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, doğruya ileten, rahmet olan ve Müslümanlara müjde olan kitabı indirdik.

16- Nahl Suresi 89

Kuran’a ilave bir sevap veya günah kavramını ileri sürmek bu ayetle çelişir. Bu yüzden herhangi bir hadis Kuran’dan anlaşılmayan bir şeyi ifade ediyorsa veya hadisin yorumuyla Kuran’dan anlaşılmayan bir sevap, günah, sünnet, mekruh kavramı çıkartılıyorsa Kuran’ın her şeyin detaylı açıklayıcısı olmasına binaen bu hadisler veya yorumları yalandır. Burada yeni bir soru ortaya çıkabilir. Eğer bir ha-dis, Kuran, başka bir hadis ve mantıkla çelişmiyor ve dini anlayışa ilave yapmıyorsa doğru mudur? Bu sorunun cevabı: “Bilemeyiz”dir. Nasıl bilebiliriz ki; bu hadisler, tüm o yalanları nakledenlerin kita-bından alınmıştır. üstelik Kuran yeterli iken şüpheli kaynak olan hadislerle niye uğraşalım ki? Kuran’da Allah zanna tabi olmamamı-zı söylerken, niye Allah’ın bu emrini çiğneyip zan olan hadislerden medet umalım. Hicri 200-300 yıllarında toplanmaya çalışıldığında içine giren çelişki, yalan ve mantıksızlıkları gördüğümüz hadisleri, Hicri 1400’de biz mi düzelteceğiz? Tüm bu çabalar aslında Kuran’ı yetersiz görmenin ve hadise kapı açmanın dinde oluşturduğu felaketi anlamamanın sonucudur. Kuran’da geçmeyen bir mantığı veya bir uygulamayı dine ilave eden hadislere ise aşağıdaki 10 örneği verebiliriz.

1- HESAP MAKİNESİ İLE İBADET

Hadis: “Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan 27 derece daha üstündür. “

Buhari Ezan 30, Müslim Mescid 249, Muvatta Cemaat 1

Eğer ki bu hadisin Kuran’la, başka bir hadis veya mantıkla çelişkisini göremiyorsanız, yine de uydurma olduğunu söyleyebilirsiniz. çünkü Kuran’da böyle bir bilgi yoktur. Misvakla(diş fırçası yerine kullanılan bir ağaç kökü) alınan abdestin, sarıkla kılınan nama-zın yirmi yedi veya yetmiş kat daha sevap olduğunu söyleyen hadisler de böyledir.

2- SOL ELE DİKKAT

Hadis: “Sol elinizle yemeyiniz, içmeyiniz. çünkü Şeytan sol eliyle yer, içer.”

Hanbeli 2/8,33

Bazı gelenekçi dini grupların kurslarında sol elle yemek yiyen çocukların elleri dayaktan şişirilmekte, yüzü koyun yatan çocuklar dövülüp gece yarısı kaldırılmaktadır. çocukların psikolojisini bozan bu uygulamaların sebebi ise bu ve benzeri hadislerdir.

3- DOĞAN çOCUK İLE İLGİLİ SEREMONİLER

Hadis: “Hazreti Peygamber çocuğa doğumunun yedinci gününde isim konmasını, çocuğun yıkanarak pisliklerden temizlenmesini ve kurban kesilmesini emir buyurdu.”

Tirmizi- Edeb 63/2834, Ebu Davud 2837

Bu hadisi okuyan bu hadiste kötü bir şey görmeyebilir. Fakat Kuran’da çocuğa yedinci günü isim konmasının veya kurban kesilmesinin gerekliliğine dair hiçbir şey yoktur. Demek ki dinde olmayan bir sevap kavramını dine ilave eden bu hadis de uydurmadır. İllaki hadisin zararlı bir şey ifade etmesi gerekmez. Hatta hadis iyi bir şeyi dahi sevap gibi dine sokuyor veya zararlı bir şeyi mekruh yapı-yorsa dine ilave getirdiği için hadisin yine uydurma olduğu anlaşı-lır. Bu tip uydurmaların sebebi değindiğimiz gibi dini sevdirmek olabilir. Fakat sebebi ne olursa olsun, insani olanı Allah’ın dinine katmak, insansal ile Allah’tan olanı karıştırmaktır ki bu dine ihanettir.

4- KARA KÖPEKLERİ ÖLDüRELİM Mİ? DEVE ŞEY-TANDAN MI YARATILDI?

Hadis: “Tüm kara köpekleri öldürünüz. çünkü onlar Şeytan-dır.”

Hanbeli 4/85,5/54

Kuran’daki Kehf suresinde gençler ve köpekleri anlatılır. Bu gençler övülmekte ve köpeklerin aleyhinde hiçbir şey söylenilmemektedir. Bu ayetleri eğer hatırlamazsanız, Peygamber döneminde köpeklerin mescidde dolaştığına dair hadisi de bilmiyorsanız, bu hadis size mantıksız da gelmiyorsa, sırf Kuran’da geçmeyen bir şeyi dine ilave ettiğine bakarak bu hadisi ve köpekler aleyhine diğer hadisleri reddedebilirsiniz. Bu tarz hadisler yüzünden köpeğin abdesti bozduğu gibi uydurmalar üretilmiş ve insanlar hayvanlar alemindeki en yakın dostlarından uzaklaştırılmışlardır.

Aslında hayvanlar alemiyle ilgili uydurma hadisler çok fazladır. Örneğin bir hadiste horozun melek gördüğü için öttüğü, eşeğin şeytan gördüğü için anırdığı söylenir. (Bakınız Sahihi Müslim) Fa-renin aslında Yahudi olduğu, bu yüzden deve sütü içmediği başka bir hadistir.(Bakınız Sahihi Müslim Zühd) Karganın sapkın(fasık) olduğu da hadistir.(Bakınız Buhari 59/16, Hanbeli Müsned 2/52) Devenin şeytandan yaratıldığı biyolojiye (!) ışık tutacak bir hadistir! (Bakınız Hanbeli Müsned 4/85) Kedinin aslanın aksırığından, domuzun filin aksırığından yaratıldığını iddia eden hadisler de vardır. (Bakınız El Mecruhin 1/101) Tüm bu hadisler Kuran’da geçmeyen uydurmalarıyla dinin mantıksız sanılmasına sebep olmuşlardır. Şimdi sadece Kuran’dan din anlaşılmaz diyenlere soralım. Sizin dini anlamadaki yönteminize göre hadisler dinin kaynağıdır. O zaman sizin yönteminize göre en güvenilir hadis kitaplarında geçen bu izahları da kabul etmeniz gerekir. Kabul ediyor musunuz? Kabul etmiyorsanız, sadece Kuran’ın güvenilir olduğuna ve o zaman dinin Kuran’dan anlaşılması gerektiği sonucuna varırsınız. Eğer bu hadisleri kabul ediyorsanız, ne diyelim, hayırlı olsun!...

5- YEMEK TAKIMLARI GüMüŞSE DEĞİŞTİRMEK!

Hadis: “Peygamber bize: ‘Altın ve gümüş kap içerisinde yemek yemeyi ve su içmeyi yasakladı.”

Buhari 12/1952

Kuran’da böyle bir yasak da, hüküm de yoktur. Bu tarzda bir ilaveyi dine sokmak, Kuran’ı yetersiz görmek, Kuran’ın üzerine ilaveler yapmak manasına gelir.

6- üç PARMAK KESEN DÖRDüNCüYü DE KESSİN DAHA İYİ

Hadis: “Bir kadının parmaklarını kesmenin cezası, deve cinsinden tazminat olarak şöyledir; bir parmak için on deve, iki parmak için yirmi deve, üç parmak için otuz deve, dört parmak için yirmi deve.”

Muvatta 43/11 Hanbel 2/182

Erkek olsun, kadın olsun birinin parmağını isteyerek veya yan-lışlıkla kesenin ceza olarak tazminat vermesinde bir gariplik yoktur. Fakat Kuran’da yukarıdaki gibi bir tazminat belirlenmemiştir. Yani insanlar içlerinde bulundukları devir ve şartlara göre tazminatları belirleyebilir. Belli bir devirde buna benzer bir tazminat verilmiş olabilirse de bu tazminatın evrensel olduğu ve her dönemde deve üzerinden yapılması gerektiği yorumu uydurmadır, dine ilavedir. üstelik yukarıdaki tablo mantıklı da değildir. Nasıl üç parmağı kesmenin tazminatı otuz deve iken dört parmağı kesmenin tazminatı yirmi deve olur?

7- KADINLARINIZI SüNNET ETTİRDİNİZ Mİ?

Hadis: “Ey Atıyye, yufkadan sünnet et, derin gitme, çünkü yufka sünnet etmek(kanın üste çıkmasıyla) yüzü güzelleştirir ve kocası için daha zevkli olur.

İhyau Ulumiddin – İmamı Gazali – 1/382

Kuran’da kadının da, erkeğin de sünnet olması geçmez. Sünnetin sağlığa faydalı olduğunu düşünen sünnet olabilir, ama sünnet olmak istemeyen olmayabilir de. Bu dini bir sorumluluk değildir. Hadiste görüldüğü gibi, kadınların sünneti de hadis başlığıyla dinimize mal edilmiş bir uygulamadır. Hadise göre kadının sünneti derin kesilmemek kaydıyla yapılmalıdır. Bu uygulama yüzü güzelleştirecektir(!) ve kadının kocasının zevk almasını sağlayacaktır.

Gazali’yi yere göğe sığdıramayıp ona Hüccetül İslam(İslam’ın senedi), Zeynüddin(Dinin süsü) lakaplarını takanlar, Gazali’yi ilmin doruğu görenler, hadisleri Kuran’a eş koşanlar! Kadınlarını, kızla-rınızı sünnet ettirdiniz mi? Ettirmediyseniz, niye ettirmiyorsunuz? Yoksa siz sünnete muhalefet mi ediyorsunuz? Yoksa siz sünneti be-ğenmiyor musunuz? Bu uydurma sünnetleri beğenmeyenlerin, uydurma izahlarınıza göre kafir olacağını bilmiyor musunuz? Ne ya-zık ki dine sokulan bu ilaveler dinin uygulanamaz bir sistem olarak görülmesine sebep olmuştur. Ne yazık ki Gazali gibi en çok ciddiye alınan kişiler bu izahlara yer vermiştir.

8- NE AĞAçTIR O! NE DİŞTİR O! NE DERİDİR O!

Hadis: “Cennette bir ağaç vardır ki binekli onun gölgesinde yüz yıl gider.”

İbn-i Mace Züht 39, Müslim Cennet 6, Tirmizi Cennet 19

Hadis: “Cehennemde kafirin azı dişi Uhud dağı kadar, derisinin kalınlığı da üç günlük mesafe kadardır.”

Sahihi Müslim

Hadis: “Cehennem ehli ateşte o kadar büyüyecek ki kulak memesi ile boynu arası yediyüz yıllık mesafe kadar olacaktır.”

Hanbel – Müsned

Hadis: “ümmetimin fakirleri zenginlerden beş yüz sene evvel cennete girecektir.”

Tirmizi, İbn-i Mace

Kuran’da geçmeyen bu anlatımlar, cenneti ve cehennemi anlama hususunda ilavelerdir. Kuran gerekli cennet ve cehennem tarifini yapar. Kuran gerekli izahları yapmışken bu izahları yapmak, Kuran’ın izahlarına yeterince önem verilmemesine yol açar. Hadislerde Kuran’da olmayan bir çok cennet ve cehennem manzarasına rastlayabiliriz. Bu açıklamalar ister mantıklı olsun, ister mantıksız olsun hiçbirine aldırış etmemek gerekir. Sadece uygulama alanında değil, ilave bir dini anlayış getirme alanında da hadisler kabul edilemez.

9- DEVE ETİ YİYENE ABDEST ALDIRMAK

Hadis: “Peygamber deve eti yemekten soruldu, Peygamber ‘Onu yediyseniz hemen abdest alın’ dedi.”

Ebu Davud 1/185

Kuran’da deve etinin abdesti bozduğu geçmez. Bu yüzden Ku-ran’a ilave olan bu dini zorlaştırıcı hüküm de dine ilavedir. Kimi mezhepler bu hadise göre deve eti yiyenin yeniden abdest alması gerektiğini söylemişlerdir. Kitabımızın 36. Bölümünde Kuran’dan anlaşıldığı şekliyle abdesti anlatacağız.

10- GAZALİ’NİN KURTULUŞ REçETESİ

Hadis: “Salı günü gündüzün ortasında veya güneş yükseldiğin-de kim ki her rekatında bir Fatiha, bir Ayetel Kürsi ve üç İhlas okumak suretiyle on rekat namaz kılarsa, yetmiş gün defterine günah yazılmaz, bu yetmiş gün içerisinde ölürse şehit olarak ölür ve yetmiş senelik günahı bağışlanır.”

İhyau Ulumiddin 1/539

Hadis: “Kim ki çarşamba günü güneş yükselince on iki rekat namaz kılar, her rekatında bir Fatiha, bir Ayetel Kürsi, üç İhlas ve üç Muavezeteyn okursa arşın altından bir münadi: ‘Ey Allah’ın kulu! Geçmiş günahların bağışlandı. Allah kabir karanlığı azabını ve kıyametin şiddetini senden kaldırdı, artık senin için fazla amele lüzum yok” diye bağırır ve o gün kendisi için bir Peygamber sevabı yükselir.”

İhyau Ulumiddin 1/540

İslam aleminin en önemli klasiklerinden kabul edilen İhyau-Ulumiddin’de Gazali, Kuran’da geçmeyen namazları açıklamakla dine ilaveler yapmıştır. Bu hadislere göre yetmiş günde bir Salı günkü namazı kılmak veya hayatta bir kez çarşamba günkü nama-zı kılmak bir Müslüman’a yetecektir. Tek namazla yetmiş senelik günahın bağışlanması da, Peygamber sevabı da mümkün olmaktadır. Bu açıklamaları bilmeyenler İmam Gazali’nin İhyau Ulumiddin eserini alsınlar da tek bir kez namaz kılmayla kurtuluşun reçetesini öğrensinler! İmam-ı Gazali akla sığmayan bu uydurmaları yapmakta ve ısrarla aklın bu yollarda yürümeyeceğini, akılla sonuca gidenin hüsrana uğrayacağını anlatmaktadır. Gazali felsefecilerle atışırken zirvede izahlar yapmıştır. Ama fıkıh, hadis, tasavvuf alanlarında ne yazık ki aynı başarıyı gösterememiştir.

SİZ BU HADİSLERİ DİNİMİZE KAYNAK OLARAK YAKIŞTIRIYOR MUSUNUZ?

Hadislerin dinin kaynağı olmayacağını anlattıktan sonra hadisleri;

Kuran, Diğer hadisler, Mantık İlaveler açısından inceleyip dinin kaynağı olamayacaklarını, böylece Kuran’ın dinin tek kaynağı olması gerektiğini gösterdik. Bu bölümlerde kullandığımız hadislerin kimisi hem Kuran, hem diğer hadisler, hem mantıkla çelişip, hem de dine ilaveler yapıyordu. Fakat biz dört bölümün dördüne de giren veya iki, üç maddeyi de kapsayan hadisleri tek bir başlık altında inceleyip, o madde açısından o hadislerin geçersizliğini açıkladık. Kitabı ansiklopedi yapmak istemedi-ğimiz için her bölümde sadece on örnek verdik. ümit ediyoruz ki tüm bu anlatılanlar Kuran’daki aydınlığın, hadislerdeki karanlığın kavranmasını sağlayacaktır.

Şimdi hadislerin dinin kaynağı olduğunu söyleyenlere ve hadisleri dinin kaynağı yapan mezheplere uyup ben Hanefi’yim, ben Şa-fi’yim, ben Maliki’yim diyenlere soruyoruz. Siz bu hadisleri Al-lah’ın dininin kaynağı olmaya layık görüyor musunuz? Cevabınız eğer “Layık görmüyorum” ise o zaman tüm hadisleri ve mezhebinizi terk etmek zorundasınız. çünkü tüm bu verdiğimiz örnekler hadisçilere, mezhepçilere göre en itibarlı, en doğru kaynaklara dayanmaktadır. Eğer bu kaynaklar güvenilmezse, mezheplerin zihniyeti çökeceği için mezhep diye bir kurum da kalmaz. Hadis ve mezheplerin ortada kalmadığı bir ortamda ise dinin kaynağı olarak Kuran tek başına kalır. Zaten Allah’ın isteği de budur. 2. Bölüm’de Al-lah’ın Kuran’da; Kuran’ın tastamam olduğunu, her şeyi açıkladığı-nı, yeterli olduğunu, her detayı içerdiğini söylediğini gördük. Bu son 4 bölümde de dinin kaynağı olarak gösterilen hadislere örnekler verdik ki dinin tek kaynağının Kuran olduğu fikri iyice pekişsin. Dinin kaynağının Kuran olduğunu anladıysanız mezhep ve hadislere dayalı bilgilerinizi bir kenara bırakın, yalnız ve yalnız Kuran’a göre dinin teorisini ve pratiğini öğrenin. Eski bilgilerinizin geleneklere, geleneğinizin ise mezhep ve hadislere dayanabileceğini unutmayın. Bu yüzden zihninizi sıfırlayıp, Kuran’a göre dini baştan yapılandırmanız çok önemlidir. Eğer cevabınız “Layık görüyorum” ise, lütfen Kuran’ı daha çok okuyun, sonra bir de hadisleri okuyun...

Ve gerçekten O (Kuran) iman edenler için bir doğruluk rehberi ve bir rahmettir.

27- Neml Suresi 77

 

 

çııÖÖçş4 HALİFENİN HADİSLERE KARŞI TAVRI

DAHA EVVEL HİÇ KİMSE BUNLARI AKIL EDEMEDİ Mİ?

Ne yazık ki ülkemizin üzerinde bulunduğu topraklara İslam adına ilk giren, kitabımız boyunca eleştirdiğimiz mezheplerin uydurmalarla dolu dini yapısıdır. Günümüze kadar sayısal olarak ülkemizde çoğunluğu temsil eden ve halife olan padişahlarca da kollanan Sunni mezhepler olmuştur. (Özellikle Hanefilik) Bu mezhep, merkezi yönetimin politikaları sonucu kollanmış, karşıt fikirler bastırılmıştır. Tarihsel süreçte hadislerin dinin kaynağı ilan edilmelerine, Mutezile ve Harici gibi grupların ve de bir çok kişinin karşı çıktığını görürüz. Fakat ülkemizin topraklarının uzun yıllar baskıcı Sunni yönetimlerin egemenliğinde olmasının, karşıt fikirlerin eserlerinin tahrif ve yok edilmesinin ve halkımızın tarihsel bilgisinin zayıflığının sonucunda, bu söylediklerimizi ilk duyanların çok şaşırdığını ve “Bunları daha evvel kimse akıl edemedi mi? İlk siz mi bunları akıl ettiniz?” diye sorduklarını görmekteyiz. Oysa bu fikirler tarih boyunca birçok kişi tarafından söylenmiştir. Günümüzde de birçok insan bu fikirleri seslendirmektedir. (Kitabımızda bu fikre yakın yazarların bir kısmından alıntılar yaptık.) Fakat mezheplerin İslam’ının daha organize olması ve mezhepçilerin baskısından bazılarının çekinmesi sonucu Kuran’daki İslam’ın sesi mezhepçilerin sesi kadar gür çıkamamaktadır. Kitabımızın bu bölümünü okuyanlar, Peygamberimiz’in vefatından hemen sonraki devirde 4 Ha-life’nin Kuran dışında dini kaynak oluşmaması için nasıl çabaladık-larını kavrayacaklardır. Böylece “Bu söylediklerinizi ilk siz mi akıl ettiniz?” diye soranlar, bu fikirleri Peygamber’in vefatından sonraki ilk yıllarda, 4 Halife başta olmak üzere birçok insanın seslendir-diğini anlayacaklardır. Tüm bu fikirleri tarih boyunca akıl edenler hep vardır. Ama akıl etmek istemeyenlerin uyduracakları mazeretleri de hep vardır.

4 HALİFE TEK BİR HADİS YAZDIRMADI

Kuran’ın dışında başka kaynakları da dinin kaynağı ilan edenlere, Kuran’ı tek başına yetersiz görenlere, Kuran’la beraber uydurmalarla dolu hadis kitaplarından da dini anlamaya çalışanların kabulüne göre İslam’ın en mutlu dönemi önce Peygamberimiz’in zamanı, sonra ise 4 Halife dönemidir. Fakat ne yazık ki bu halifelerin üstünlüğünü kabul edenlerin uygulamaları 4 Halife ile de çelişmiştir. Daha evvel 4. Bölüm’de Peygamberimiz’in hadisleri yazdırma-dığını gördük. 4 Halife de, bırakın hadis yazdırmayı, kişilerin hadis nakletmelerini engellemeye çalışmışlar ve Kuran dışında başka kaynak oluşmamasının mücadelesini vermişlerdir. üstelik bu mücadeleyi Peygamber’in vefatından sonraki ilk yıllarda vermişlerdir. Yani uydurmaların çok daha az olduğu bir dönemde. Oysa isteselerdi Peygamber’in en azından birkaç yüz veya birkaç bin hadisini topla-yıp bir kitap yapabilirlerdi. Hem de Peygamber’i gören ve çok ya-kın olan 4 Halife eminiz ki çok az yanlışla böyle bir hadis kitabını oluşturabilirlerdi. Bu bölümde izah etmek istediğimiz ; doğru olsa bile Kuran dışında başka dini kaynak oluşturmamanın en güzel ör-neğinin, Peygamber’den sonra 4 Halife döneminde görüldüğüdür. Onlar doğru olan hadisleri bile toplamadılar, insanların Kuran dı-şına taşmasını önlemeye çalıştılar. Oysa ünlü hadisçi Darekutni’nin ifadesine göre: “Yalan hadisler arasında sağlam hadis, siyah öküzün derisindeki tek tük beyaz kıl kadardır.” Gün gelmiş yalan hadislerin çokluğu doğru olan hadisleri geçmiş ve siyasi, maddi, manevi menfaatlerin baş gösterdiği devirde, bugünün en ünlü hadis kitapları ya-zılmıştır. Oysa 4 Halife kendi gözetimleri de mümkünken bırakın tek hadis yazmayı, kimseye tek hadis bile yazdırmamış, hadis naklini de kötü görmüşlerdir. üstelik doğruların yalanlardan fazla oldu-ğu, kendilerinin ise hakem olabileceği bir ortamda. Şimdi birileri kalkıyor 4 Halife aşağı, 4 Halife yukarı onları öve öve bitiremiyor; ama Kuran’ı dinin tek kaynağı kılmak için onların bu tavırlarını uygulamaya gelince, sanki böyle bir olay olmamış, sanki kendi kaynakları bile bu gerçekleri kabul etmiyormuş gibi, tarihin bu olayla-rını görmezden geliyorlar. Gelin Hz. Ebubekir’den başlayarak sıra-sıyla 4 halifenin hadis toplamaya ve nakline karşı tavrını geleneksel İslamcıların da kabul ettiği kaynaklardan alıntılar yaparak görelim:

Ebubekir Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmaz-lıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”

Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt

Görüldüğü gibi ilk halife Hz. Ebubekir, Kuran dışında başka bir kaynak ortaya çıkmamasının reçetesini şöyle yazmıştır: “Hiçbir hadis nakletmeyin.” Dikkat edin; “Şu kadar şahit olursa, şu şu haller de olursa, doğru hadisi toplayın, yalanı şöyle atın, geriye doğru-su kalsın...” diye tarifler yapmamış, kestirme şekilde hadis nakil edilmemesini istemiştir. Hz. Ebubekir döneminde yaşayanların ço-ğunun Peygamber’i görenler olduğunu, Peygamber’in birçok sözünün en taze dönemi olduğunu düşünürsek, Hz. Ebubekir’in bu konudaki tavrı daha da anlamlı olur. Hz. Ömer’in bu konudaki tavrı aynı Hz. Ebubekir gibidir, hatta diyebiliriz ki Hz. Ömer bu konuda Hz. Ebubekir’den çok daha sert de davranmıştır.

HZ. ÖMER’İN UYDURUKçULARA ATTIĞI KÖTEK

Hz. Ömer diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istedi. İbni Abdil Berr, Camiul Beyanil İlm ve Fazluhu 1/64-65

Hadisler Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunla-rın yakılmasını emrederek şunu söyledi: Kitap Ehli’nin Mişna’sı gi-bi Müslümanların Mişna’sıdır bunlar. İbni Sad/Tabakat 5/140

Hz. Ömer çok değerli bir tespitle; Museviler’in dinlerini dejenere edişlerinde Tevrat dışında Mişna adlı kitapları dini kaynak edinişlerini görmüş ve Peygamber’e fatura edilerek dinin kaynağı kılınmak istenen hadislerin bu Mişnalar’ın fonksiyonunu kazanaca-ğını anlamıştır. Buna karşı hem diliyle, hem eliyle mücadele etmiş ve bu mişnaları yakmıştır. Hz. Ömer’in yaktırdığı Mişnalar’daki doğru hadis oranı tahminimizce bugünkü en doğru kabul edilen Buhari’den de, Müslim’den de çok daha yüksektir. çünkü Peygam-ber’i görenler o dönemde hayattadır, ayrıca ileride olacak siyasi ay-rılıklar ve kargaşalar henüz olmamıştır.

Geleneksel İslam’ı savunanlara soralım: Sizce Hz. Ömer Pey-gamber’i sevmiyor muydu? Peygamber’e sizin kadar (!) saygı duymuyor muydu? Günümüzde Kuran’ın yeterliliğini savunanlara ve hadislere gerek olmadığını söyleyenlere bu iddialarda bulunuyorsunuz. Peki aynı tavrı gösteren, hatta hadisleri yakan Hz. Ömer’e niye aynı eleştiriyi getirmiyorsunuz? Hiç şüphesiz ki Hz Ömer, Pey-gamber’i çok seviyordu; fakat O, Kuran’ın mesajını, Hz. Peygam-ber’in vaaz ettiği dinin özünü iyi kavramıştı. Hadisleri yakışının al-tındaki neden de Peygamber’e olan saygısızlığı değil, bilakis saygı-sıydı. çünkü daha evvel Peygamber de hadis yazımını yasaklamıştı. çünkü Kuran detaylı ve yeterli olduğunu, her şeyi açıkladığını söylüyordu. Hz. Ömer böylece dinimizi Mişnalardan, Peygamberi-miz’i iftiralardan korumaya çalıştı. Oysa günümüzde Hz. Ömer’e övgüler düzenler, hadislere uymayı; Peygamber’e saygı, Peygam-ber’e uyma, takva olmak zannediyorlar. Böylece kraldan çok kralcı olup, farkında olarak veya olmayarak Kuran’dan uzaklaşıyorlar. Bazı hadis uydurucularını göreceğimiz bundan bir sonraki bölümde, en çok kendisinden hadis nakledilen Ebu Hureyre ve Kab gibi kişilere karşı Hz. Ömer’in hadis nakillerinden dolayı şiddetli tepki ve tehditlerini, bu konudaki tavrını ve çabasını açıkça göreceğiz. (12. Bölümü okuyunuz)

Hz. Ömer Irak’a yolculuğa giden arkadaşlarına şöyle demiştir: “Siz öyle bir ülkeye gidiyorsunuz ki halkı arı uğultusu gibi Kuran okur. Hadislerle onları meşgul etmeyiniz ve yollarını saptırmayı-nız.”

Ahmed İbni Hanbel, Kitabul Ilel 1/62-63

Hz. Ömer şöyle der: “Ancak sizden önceki kavimleri hatırla-dım, onlar da kitaplar yazmışlar ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın Kitabı’na hiçbir şeyi karıştırmam.” diğer bir rivayette “Allah’ın Kitabı’nı asla başka bir şeyle değiştirmem.” başka bir rivayette “Ben yemin ederim ki Allah’ın Kitabı’nı hiçbir şeyle gölgelemem.”

El Hatip, Takyıdul İlm Sayfa 50; İbni Sad, Tabakat, 3/206

Hz. Ömer’in bu tavrını 3. halife Hz. Osman da çok hadis nakleden Ebu Hureyre ve Kab’a karşı koyarak devam ettirmiştir.

MEŞHUR SAHABELER HADİS NAKLİ İLE SAVAŞTI

Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.

Tahzırul Havas 10b.

4 Halife’nin dışında Peygamberimiz’i gören birçok değerli sahabe, gerek 4 Halife döneminde, gerekse 4 Halifeden sonra arka-daşlarının hadislere karşı takındıkları tavrı benimsemişlerdir. Bu konuda İbni Abbas ve Abdullah bin Mesud adlı meşhur sahabeleri görelim:

Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi.

Buhari K. Fezailul Kuran 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30,31 Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmizi K. Fiten 43

İbni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve şöyle derdi: “Sizden önceki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda getirmek yüzünden olmuştur.”

İbn Abdül Berr, Camiul Beyanil ilm 1/63-68

Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bun-dan haberdar ederse Allah’a yemin ederim ki, Hindistan’da dahi olsa o hadisi arar bulur ve yok ederdim.

Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması s. 27

Eğer hadisler dinin kaynağı olsa yazılması, korunması ve bu faaliyetlerin emredilmesi gerekirdi. Oysa görüyoruz ki ünlü sahabeler tam tersine hadis yazımını yasaklamışlar, yazılı hadisleri yakmış-lar ve Kuran’la yetinilmesini söylemişlerdir. Sahabe sahabe diye or-talığı inletenlerin sahabenin bu hareketi ile çelişmeleri, birçok çelişkilerine şahit olanlar için hiç de sürpriz değildir. Kuran’ın yeter-liliğine dair açık ayetlerle çelişenler, Peygamber’in hadis yazmama emrine muhalefet edenler, sahabenin bu tavrıyla çelişirlerken tevil veya görmemezlikten gelme gibi bir mekanizma bulmuşlardır. Ama tüm bu mekanizmalar ve sahabelere atfedilen yalanlar 4 halife döneminden yazılı tek bir hadis sayfasının bile bize ulaşmadığı gerçe-ğini yok edemez. Gerek yukarıdaki halifelerin ve ünlü sahabelerin sözleri, gerekse bu sözlerle uyumlu hiçbir hadis kitabı oluşturma-dıkları gerçeği, Kuran dışında uydurulan kaynaklardan bu sahabelere yapılan atıflarla söylenen hadislerin, Peygamber’e olduğu gibi, bu kişilere de iftira olduğunu gösterir.

HZ. ALİ DE HADİS SAYFALARINI YOK ETTİRDİ

Diğer 3 halife gibi 4. halife olan ve Sunnilerin kadar, onlardan daha da fazla Şiilerin ve Alevilerin çok saydığı Hz. Ali’nin hadislere karşı aşağıdaki sözlerde göreceğimiz tavrı; inşallah Şii, Alevi ve Sunni kesimlerin Kuran’ın Müslüman’ı olup mezhep manasında Şiilik, Sunnilik ve Aleviliği bırakmalarına ve sadece Kuran’dan dini anlamalarına sebep olur.

Hz. Ali minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yoketsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”

İbn Abdülberr, Camiul Beyanil İlm

Birgün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış.” derler. Hz. Ali sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki:

“Kurtuluş Kuran’dadır. çünkü sizden öncekilerin haberleri de, sizden sonrakilerin haberleri de, aranızdakilerin hükmü de ondadır. O gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. O’nu terkeden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu O’ndan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür.

O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.”

Sünen-i Tırmizi/Darimi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BAZI ÖNEMLİ HADİS UYDURUCULARI

Peygamberimiz?in hadisleri, eğer Kuran-ı Kerim gibi dinin te-mel bir kaynağı ve her Müslüman?ın bilmesi ve uyması gereken bir esas olsaydı, Peygamber?imiz kendinden sonrakilere ulaşması için sahabeden bunların hem yazılmasını, hem ezberlenmesini isterdi. Peygamberimiz?in bunu istemek bir yana, hadislerin yazımı-nı yasakladığını daha önceki bölümlerde gördük. Eğer Peygam-ber?imiz bunların ezberlenmesini isteseydi, sahabenin Peygamber?e en yakın olanlarının; Ebu Bekir?in, Ömer?in, Osman?ın, Ali?nin, Zübeyr?in, Zeyd bin Sabit?in, Selman el Farisi?nin onbinlerce hadis nakletmesi beklenirdi. Oysa bu sahabelerin söylediği iddia edilen sözler çok azdır. Örneğin birazdan göreceğimiz hadis uydurucula-rından Ebu Hureyre?nin söylediği iddia edilen hadislerin üçte, dörtte biri bile dört büyük halife ve diğer önemli sahabelerin hepsinin söylediğinin toplamına birden atfedilmez. İşte bu Ebu Hurey-re?yi ve İsrailiyat adındaki Musevi hikayelerini ve Mesihhiyat adın-daki Hıristiyan hikayelerini dine sokan birkaç uydurucuyu bu bölümde inceleyeceğiz. Bunu yaparken bu hadis uydurucular çok fazla miktarda hadis naklettikleri için naklettikleri binlerce hadisin tümünün neden güvenilir olmadığını anlayacağız. Ayrıca hadisçilerin hadis toplarken, hadis nakleden kişileri söyledikleri kadar iyi incelemediklerini bu bağlamda anlayıp, böylece hadisçilerin tüm çalış-malarının da güvenilmez ve şüpheli olduğunu kavrayacağız. 4. Bölümde hadisleri incelerken Peygamber?i her görene sahabe denildi-ğini ve her sahabenin kesin adil ve doğru sözlü kabul edilip, her sahabeden her hadisin alındığını gördük. (Sahabe kelimesinin bu ta-nımı benimsenerek yaygınlık kazanmıştır. Sahabe kelimesini, sade-ce Peygamberimizin yakın çevresi için kullananlar da olmuştur.) Oysa Kuran, Peygamber?in döneminde birçok münafığın inanmadığı halde kendini inanmış gibi gösterdiğini, birçok zayıf inançlı, inancı oturmamış kişinin, inandıklarını söylemelerine rağmen Pey-gamber?e zorluklar çıkardıklarını haber vermektedir. Ne yazık ki yüzlerce Kuran ayetiyle çelişen, dine binlerce ilave yapan hadisçiler, bu ayetlerin manasını görmezden gelerek tüm sahabeyi tartışıl-maz ilan etmişler, hangi sahabeye uyulursa uyulsun kurtuluşun bu-lunacağını söylemişlerdir. Oniki İmamın masum ilan edilmesinde Şiiler?in hatasını çok iyi tespit eden Sunniler, ne yazık ki bütün bir nesli, hem de Kuran?ın birçok ayetiyle eleştirdiği kişilerin ve hatta münafıkların da içinde bulunduğu belirtilen bir nesli toptan tartışıl-maz ilan ederek, Şiiler?den çok daha büyük bir hataya düşmüşler ve Şiiler?e getirdikleri doğru eleştiride bile gülünç olmuşlardır. Gelin sahabe damgasıyla mühürlendiği için her sözüne itibar edilmiş olan ve mevcut binlerce hadisi olan Ebu Hureyre?yi inceleyelim ve bu zihniyetin bizi nereye, nasıl götürdüğünü anlayalım.

 

EBU HUREYRE?YE GüVENİLMEZSE TüM HADİS KİTAPLARI GüVENİLMEZ OLUR

Ebu Hureyre?nin Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında kendi anlattıklarından başka bir şey bilinmez. Müslüman olduktan sonra fakirliğinden dolayı Ashabı Suffe?den olduğu bilinir. Müs-lim?in Fezailus Sahabe?deki 159. Bölüm?ünde Ebu Hureyre?nin sırf karın tokluğuna Peygamber?le beraber olduğu anlatılır. İbn Hazm sırf Baki bin Mahled?in müsnedinde Ebu Hureyre?ye ait 5374 hadis olduğunu söyler. Buhari bunlardan 446?sını kitabına almıştır.

Ebu Hureyre?nin anlattıklarından, en çok korktuğu kişinin Hz. Ömer olduğunu görüyoruz. Hz. Ömer?in Ebu Hureyre?yi hadis naklinden dolayı tehdit ettiği ve tartakladığı hadis kitaplarında an-latılır. Ebu Hureyre: ?Size naklettiğim şu hadisleri Ömer zamanın-da anlatsaydım değneği ile beni döverdi.? der (Ez Zehebi ? Tezki-retul-Huffaz). Ebu Hureyre?nin şöyle dediği geçer: ?Ömer ölünceye kadar Allah?ın Resulu buyurdu diyemezdik.?(Müslim, Sahihi Müslim, 1. cilt, sayfa 34). Müslim?i eğer görebilseydik kendisine şöyle sorardık: Ey Müslim, sen Sahihi Müslim diye tüm hadislerinin doğru olduğunu iddia ettiğin bir kitap yazdın, cerh ve tadille ki-tabında hadis nakledenleri incelediğini söyledin. Ebu Hureyre?yi kendin de görmemene rağmen, onu gören ve halife olan Hz. Ömer?in onu yalancılıkla ithamını, Ebu Hureyre?nin şüpheli bir şa-hıs olması için neden yeterli görmedin? Demek ki senin sahih de-diğin hadisler bu kadar sağlam temellere dayanıyor. Ne yazık ki Müslim de tüm sahabenin yıldızlar gibi olup, hangisine olursa olsun uyulabileceği şeklindeki asılsız inanca kanmış. Veya Ebu Hureyre ve diğerlerine gerçekte sıkı ölçüler uygulasa elinde hiçbir ha-dis kalmayacağını gördüğü için ve de özellikle Ebu Hureyre?den hatırı sayılır derecede çok hadis geldiği için, bu açık gerçekleri görmezlikten gelmiş. Ebu Hureyre?yi yalancılıkla suçlayan bir tek Hz. Ömer değildir. Hz. Aişe?nin de onu defalarca suçladığını Ebu Hu-reyre?ye sahip çıkan hadis kitaplarında bile görebiliriz. Hz. Aişe Ebu Hureyre?ye: ?Sen Peygamber?den duymadığım hadisler rivayet ediyorsun!? dediğinde ona edepsizce bir cevap verir: ?Ayna ve sürme seni Peygamber?le ilgilenmekten uzak tuttu.?(Zehebi, Siyeru Alemin Nubela 2. cilt, sayfa 435). Hz. Ali şöyle demiştir: ?Yaşayanlar arasında Allah Resulu?na en fazla yalan isnad eden Ebu Hurey-re?dir.?(İbni Ebul Hadid, Şerhu Nehcul Belağa, 1. cilt, sayfa 360). Yine Hz. Ali onun ?Sevgili dostum bana haber verdi ki? diye Pey-gamber?den bahsettiğini duyunca: ?Peygamber ne zaman senin sevgili dostun oldu?? demiştir. İbn Mesud gibi meşhur bir sahabe ise onun ?Ölü yıkayan ve taşıyan kişi abdest alsın.? sözünü kabul etmeyerek hakkında ağır sözler söylemiş ve sonra şöyle demiştir: ?Ey insanlar, ölülerinizden dolayı necasete (pisliğe) bulaşmazsınız.?

 

ATIN KANDIRILMASI HZ. ÖMER?İN KÖTEĞİNDEN DAHA MI ÖNEMLİ?

Hadisçilerin hadis nakledilen kişilerin doğruluğunu tespit etmek hususunda ne kadar titiz oldukları şu hikayeyle anlatılır: ?Meşhur bir hadisçi, kendisinden hadis naklettiği bir kişiyi görmek için onun bu-lunduğu yere seyahat etmiş. O yere vardığında, bu kişinin atına yiyecek verecekmiş gibi yapıp atı çağırdığını ve sonunda ata yiyecek vermediğini görmüş. Atı kandıran insanları da kandırabilir diye onun naklettiği hadisi almamış.? Bu hikayeyi dinleyen bizlerin ?Aman hadisçiler ne titizmiş!? deyip, onların yalancı hiç kimseden söz almadıklarını, böylece naklettikleri hadislerin ne kadar güvenilir olduğunu görmemizi umarlar. Buraya kadar birçok yerde hem sebebi, hem de sonucu ile hadislerin nasıl uydurmalarla karıştığını gösterdik. İleri sürülen bu mantık hiç şüphesiz geçersizdir. Yüzbinlerce hadisten hadislerini seçtiğini söyleyenlerin bu şundan, şu ondan, o öbüründen şeklinde giden hadislerin nakilcilerinin önemli kısmı ha-dis kitapları toplandığında vefat etmişti. Geri kalanların çoğu ise İslam coğrafyasının dört bir yanına dağılmıştı. Bunların hepsini ziyaret etmek ve doğru sözlü olduklarını tespit etmek özellikle o dönemin ulaşım şartları düşünülürse mümkün değildir. Ziyaret mümkün olsaydı bile, bu kısa ziyaretler bir insanın ne kadar doğru sözlü oldu-ğunu tespit için elbette ki yetersizdir. Herhalde her hadisçi atını kandıran bir hadis nakilcisini tespit edecek kadar şanslı değildi! Bizim örneğimiz olan Ebu Hureyre?ye gelecek olursak; atını kandıran hadis nakilcisini kabul etmemekle hava atan hadisçiler, Hz. Ömer ve Hz. Ali gibi iki halifenin yalancılıkla itham ve dayaklarına, Peygam-ber?in hanımı Hz. Aişe?nin bu şahsın izahlarını reddine rağmen na-sıl kendisini kabul ediyorlar? Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Aişe?nin bu ta-vırları atın kandırılmasından daha mı az önemli?

Hz. Ömer?in Ebu Hureyre?yi atadığı valilikten hırsızlıkları nedeniyle geri çağırttığı anlatılır. Hz. Ömer Ebu Hureyre?ye hitaben: ?Seni Bahreyn?e vali yaptığımda ayağında bir çift ayakkabı yoktu. Sonra duydum ki sen 1000 dinara, 600 dinara atlar satın almışsın. Sen Bahreyn?in en ücra köşesinden, insanlar vergilerini, Allah ve Müslümanlar için değil de, senin için versinler diye mi geldin?? der (Zehebi, Siyer). Ebu Hureyre?nin bizzat kendisinin aktardığı bir hadiste ise Hz. Ömer ona şöyle demiştir: ?Ey Allah?ın ve Kitabının düşmanı! Allah?ın malını çaldın değil mi? Yoksa senin on bin dina-rın nereden olacak?? (İbni Sa?d, Tabakat, 4. cilt, sayfa 59). Ne ya-zık ki Ebu Hureyre Hz. Ömer?in kendisine çıkışmalarını böyle an-latır, ama hadisçiler Hz. Ömer?in bu çıkışlarına rağmen Ebu Hu-reyre?yi birinci dereceden güvenilir kabul edip, en çok hadisi ondan naklederler. Bir de cerh ve tadil ilmiyle güvenilmeyen hiçbir kimseden hadis nakletmediklerini söylerler. Hz. Ömer?in ?Allah?ın ve Kitabı?nın düşmanı? ilan ettiği şahsı en güvenilirler arasında kabul eden hadisçilerin, cerh ve tadil uygulamalarının ne kadar titizlikle yapıldığı görülmektedir.

 

EMEVİLER EBU HUREYRE?NİN ALTIN çAĞIYDI

Hz. Ömer?in ve daha sonra Hz. Ali?nin öldürülmelerinden son-ra Emeviler dönemi Ebu Hureyre?nin altın çağı olmuştur. Emeviler Ebu Hureyre?ye el Akik?te bir köşk inşa edip arazi vermişlerdir. Muaviye dönemindeki bu ikramlara karşılık İbni Kesir?in el Bidaye ve?n Nihaye eserindeki şu hadisler Ebu Hureyre?nin nasıl karşılık verdiğini göstermektedir:

Ebu Hureyre rivayet eder ki: ?Allah?ın Resulu Muaviye?ye bir ok verdi ve şöyle dedi: Bu oku al ve cennette beni onunla karşıla!?

Ebu Hureyre?den yine şu hadis rivayet edilmiştir: ?Allah?ın Re-sulu şunu derken duydum: Allah vahyini üç kişiye emanet etti: Ben, Cebrail ve Muaviye?

Tüm bu delillere rağmen ?Her sahabe doğrudur? yanlış inancı-nın hadisçileri sürüklediği nokta ortadadır. Ebu Hureyre kimdir ki, Peygamber?in en yakınlarının bile nakletmediği en garip uydurmaları Peygamber?le az görüşmesine rağmen nakletmiştir. Örneğin şu garip hadis Ebu Hureyre?den gelen mantıksız hadislerin yüzlercesinden biridir:

Ebu Hureyre Peygamber?in kendisine şunu dediğini nakleder: ?Ölüm meleği Musa?ya gönderildi. Musa?nın yanına gelince O ona vurdu. Melek Rabbinin yanına döndü ve şöyle dedi: Beni ölmek istemeyen birisine gönderdin. Allah Musa?nın kör ettiği meleğe gözlerini verdi ve şöyle dedi: ?Git ve ona elini bir öküzün üzerine koy-masını söyle. Elinin kapladığı yerdeki kıl sayısınca ona yıl olarak ömür verildi!? Melek: ?Evet, Rabbim. Sonra ne olacak?? Allah: ?Sonra, ölüm? dedi.?

Ne yazık ki Ebu Hureyre?yi kurtarma derdinde olanlar bir yandan böyle bir mantıksızlığı İslam?a fatura edip zarar veriyorlar, di-ğer taraftan Ebu Hureyre?yi kırmamak için Hz. Musa?yı Allah?ın takdirinden kaçan, meleğin gözüne tokat atıp kör eden bir insan olarak gösteriyorlar. Ebu Hureyre?ye bir çok sahabe (Peygamber?i gören Müslüman) muhalefet etmiştir. Örneğin Ebu Hureyre?nin ?Av ve çoban köpekleri dışındaki köpekleri öldürün? hadisine tarla köpeklerini de eklemesi üzerine İbni Ömer, Ebu Hureyre?nin tarlaları olduğu için böyle bir yalanı uydurduğunu söylemiştir (Cemal Sait Aktaş, Hadis Kritiği Makalesi).

Ebu Hureyre?den nakledilen hadislerin eleştirisine bu kitabı ayırsak başka bir şey yazmaya yer kalmaz. Ebu Hureyre?nin geleneksel İslam için önemini, bu yapının en ateşli savunucularından ve ülkemizde en çok satan gelenekçi, hadisçi İslam?ın kitaplarından Saadeti Ebediye- Tam İlmihal kitabının yazarı Hüseyin Hilmi Işık şöyle anlatmaktadır: ?Ebu Hureyre?yi inkar eden şeriatın yarısını inkar eder, çünkü hükümlerin çıktığı hadislerin yarısını Ebu Hureyre nakletmiştir.? Bize göre itiraf, Hüseyin Hilmi Işık Bey?e göre şeriata sahip çıkma olan bu söz, neden Ebu Hureyre?yi bir alt baş-lık yaptığımızın sebebidir. Allah?a şükür ki dinimiz tek başına yeterli olan Kuran?dadır ve ne Ebu Hureyre?nin, ne de başkalarının hadislerine ihtiyacımız yoktur.

 

İSRAİLİYAT VE MEŞHUR UYDURUCULARI

Özellikle Yahudilikten İslam?a geçenler, Yahudilikteki birçok hikayeyi, uydurmayı hadis adı altında İslam?a taşıdılar. Bunu İslam?ın saflığını bozmak için yaptıkları görüşü hakim olsa da, eski adetlerinden, eski dinlerindeki inançlardan kurtulamayıp, kendilerince katkı sağlamak veya dinimizi Yahudileştirmek gibi niyetlerle de yaptıkları düşünülebilir. İbni Haldun, Mukaddime adlı eserinde konuyla ilgili şu açıklamaları yapar: ?Hadis nakil tefsirleri yanlış doğru, makbul merdud her şeyi içeriyordu. Bunun sebebi şuydu; Araplar ne kitap, ne de ilim ehlinden değillerdi. Onlara hakim olan yaşam tarzı bedevilik ve cahillikti. Yaratılışın esrarı, kainatın durumu, v.b. konularda bir şey öğrenmek istediklerinde bunu kendilerinden önce Kitap verilenlere sorarlar ve bu konularda onlardan ya-rarlanırlardı. Bunların aralarında Kab el Ahbar, Vehb İbni Münebbih, Abdullah bin Selam vardı. Hadis nakilli tefsirler bu tür kişilerden yapılan nakillerle dolmuştur. Tefsirciler bu hususta gevşek dav-ranmış ve tefsirlerini bunların nakilleriyle doldurmuşlardır.? İbni Haldun?un dediğini günümüzde Türkçe?ye çevrilen birçok tefsirde görebiliriz.

 

KAB EL AHBAR?A DAYANDIRILAN DİN

Kab el Ahbar İsrailiyat?ı, Yahudi uydurmalarını dinimize en çok sokan kişidir. Peygamberimiz?in vefatından sonra Hz. Ebubekir veya Hz. Ömer dönemlerinden birinde İslam?a girdiği söylenir. İsrailiyat hakkındaki bilgisi ve bitmek tükenmek bilmeyen hikayeleri onu, devrinde ilgi odağı haline getirmiştir. Peygamber?e iftira ederek söylenen hadislerin birinde ?İsrailoğullarından hadis naklinde bulunun, bunda zarar yoktur.? denir. Bu hadisi Abdullah bin Amr?ın nakletti-ği söylenir. Tırmizi, Ebu Davud, Buhari bu hadise yer vermiştir. Birazdan göreceğimiz gibi Abdullah bin Amr, Kab el Ahbar?ın talebelerindendir. Uyduracakları binlerce İsrailiyat?tan önce bu hadisi uyduranlar, daha sonraki uydurmalarını buna bina etmişlerdir. Kab el Ahbar bunların en önde gelenidir. Kendisi yalnız hadis nakil etmekle kalmamış, daha evvel incelediğimiz Ebu Hureyre?ye, bunun yanın-da Abdullah bin Amr, İbni Ömer, İbni Abbas gibi şahıslara da ders vermiştir. Böylece uydurmaların yayılması için bu şahısları da kullan-mıştır. Ebu Hureyre?ye karşı çıkan Hz. Ömer, aynı tavrı Kab el Ahbar?a da göstermiş ve onu sürgünle tehdit etmiştir. Hz. Ömer?in öldürülmesine kadar fikriyatını yaymakta güçlük çeken Kab Hz. Ömer?in vefatıyla kısmen ferahlamıştır. Kab?ın tüm bu hareketlerini anlatan Mahmud Ebu Reyye, Kab?ın Hz. Ömer?in öldürülmesinde parmağı olduğunu söyleyerek şu izahları yapar: ?Hz. Ömer?in bu da-hi Yahudi?yi akıllıca ve ısrarlı bir şekilde izlemesi ve ileride de göre-ceğimiz üzere bir takım çirkin emellerinin farkına varmasına rağmen sonunda o dehasının gücüyle Hz. Ömer?in uyanık ve iyi niyetli oluşuna galebe çalmış, gizli ve açık tuzağını kurmaya devam etmiştir. İş Hz. Ömer?in katledilmesine kadar varmıştır. Elde varolan verilerin hepsi bu olayın gizli bir cemiyetçe tertiplenmiş olduğunu göstermektedir. Büyük deha Kab?ın da üyelerinden biri olduğu bu cemiyetin başkanı Hürmüzandı. Malum olduğu üzere Hürmüzan Huzistan?ın kralıydı ve Medine?ye esir olarak getirilmişti. Hz. Ömer?i katletme görevi ise Ebu Lülüe?ye verilmişti.? (Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 171).

Mahmud Ebu Reyye?nin İbni Kesir?den alıntılarla anlattığı bu ihtimalin kesin olarak doğru olduğunu savunacak durumda değiliz. Fa-kat Hz. Ömer?in hadisten men ettiği ve ihtimal dahi olsa Hz. Ömer?in ölümünde parmağı olan bir kişiden ve onun ders verdiği Ebu Hureyre, Abdullah bin Ömer, İbni Ömer ve diğer şahıslardan hadis nakli ne kadar sağlıklı olabilmiştir? Tüm bu şahıslardan İsrailiyatı ve diğer hadisleri nakil edenlerin bu konudaki titizliği güvenilir midir? Bu şahıslarda yanılan hadisçilerin, diğer şahıslarda yanılıp ya-nılmadıklarına nasıl karar verebiliriz? Apaçık Kuran dururken ve Kuran tek başına yeterliyken hala bu hadislerden medet ummak dine ya-pılan zulüm değil midir? Bu sorulardan sonra Kab?a geri dönersek, Kab kaynaklı uydurmalar dünyanın yaratılışı, ahiret manzaraları, Şam şehrinin önemi ve daha bir çok konuda kendini göstermiştir.

 

KAB KAYNAKLI UYDURMALARA ÖRNEKLER:

Bir adam Kab?la karşılaştı. Kendisine selam vererek dua etti. Kab ona ?Kimlerdensin?? diye sordu. Adam ?Şamlılardanım? diye cevap verdi. O zaman Kab şöyle dedi ?Belki de sen Şamlıların arasından çıkacak ve hesaba ve azaba uğratılmayacak yetmiş bin asker-den birisin!

İbni Asakir-Tarih-1/57

Kab dedi ki: Allah yeryüzüne baktı ve şöyle dedi; ?Senin bir bölümüne dokunacağım.? Dağlar O?na koşuştu. Kaya aşındı. Allah bu yüzden onlara teşekkür edip ayağını üzerlerine koydu!

Mahmud Ebu Reyye Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması 185

Hesap için diriltilme ve hesap, Beytul Makdis?ten olacaktır. Beytül Maktis?te gömülü olan azaba uğratılmayacaktır.

Mahmud Ebu Reyye Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması 185

Kab?ın uydurduğu tefsir ve diğer kitaplara giren buna benzer uydurmaların bir kısmı kendisinden nakledilse de, talebeleri aracı-lığıyla nakledilenler doğrudan kendisinden alınanlardan çoktur. Ebu Hureyre?ye destek veren Muaviye, Kab?a da destek vermiş ve ona kıssa anlatmasını emretmiştir (İbni Hacer, İsabe 5/323).

 

VEHB İBNİ MüNEBBİH

Kab her ne kadar İsrailiyat kaynaklı uydurmalarda bir numaraysa da, onun hemen ardından Vehb İbni Münebbih gelir. Kendisi birçok sahabeye atıfla hadis nakletmiş, Ebu Hureyre, İbni Ömer, İbni Abbas da kendisinden hadis nakletmişlerdir. Ahmed Emin şöyle der: ?Sıret kitapları, en eski ve en güvenilir olanları da dahil hurafe ve İsrailiyat?tan arınmış değildir. Tam aksine bunların kronolojik sırada en önce gelenleri İsrailiyat?la en fazla doldurulmuş olan-larıdır. İlk ve en güvenilir kaynak sayılan İbni İshak?a bakalım. Bu zatın esas kaynaklarından biri de Yahudilikten İslam?a geçen Vehb İbni Münebbih?tir. İbni İshak?ın ayrıca Hıristiyan ve Mecusi kaynaklardan da büyük ölçüde yararlandığı bilinmektedir.? (Ahmed Emin, Duhaul İslam, 2. cilt, sayfa 311). Ne yazık ki herkes Ahmed Emin?in tahlil ettiği gibi Vehb?i tahlil edememiş ve bol hadis nakletmek uğruna doğrudan veya dolaylı olarak aşağıdaki gibi uydurmaları Vehb?den nakletmişlerdir.

Arşı dört melek omuzları üzerinde taşırlar. Her birinin dört yüzü vardır: Öküz yüzü, aslan yüzü, kartal yüzü ve insan yüzü. Her birinin dört kanadı vardır. Bunların ikisi yüzünü kaplar ve arşa bakıp yanıvermesini engeller. Onun azameti gökleri ve yerleri kaplamıştır.

Malti-Kitab et Tenbih sayfa 99

Reşid Rıza, Kab ve Vehb ikilisinin dine zararlarını ve uydurma-larını şöyle anlatır: ?İsrailiyat rivayet eden ve Müslümanları kandı-rıp aldatanların en şerlileri bu ikisidir. Yaratılış, tekvin, Peygamberler, geçmiş ümmetler, fitneler, kıyamet ve ahiret meseleleriyle ilgili olarak tefsir ve tarih kitaplarında yer almayan hiçbir hurafe yoktur ki üzerinde bu ikisinin imzası olmasın. Bu kişilerin rivayetleri arasında Tevrat ve diğer Semavi kitaplara dayandırdıklarını iddia ettikleri nakiller bu kitaplarla çeliştiğinden dolayı, bir çoklarının yalan oluşu hususunda kesin hükme vardık. Kuşkusuz önceki alimlerin bunların farkına varması mümkün değildi. Zira onlar Ehli Ki-tabın kitaplarına muttali olamamışlardır. Kuşkusuz bu iki Yahu-di?nin rivayetlerinin çoğu İsrailiyat kaynaklı hurafeler olup, tefsir ve diğer sahalarda yazılmış kitapları bulandırmışlardır. Bunlar sayesinde İslam düşmanı mülhidler, İslam?ın da diğer dinler gibi hurafeler ve evham dini olduğunu iddia etmişlerdir.? (Reşid Rıza, Mecelletül Menar).

 

 

MESİHHİYAT VE MEŞHUR UYDURUCULARI

Dinimize sokulan uydurmaların kaynaklarından biri Yahudi kaynaklı İsrailiyat olduğu gibi, bir diğeri de Hıristiyan kaynaklı Mesihhiyat?tır. Mesihhiyat kaynaklı uydurucuların en önemlileri Temim ed Dari ve İbni Cureyc?dir. Deccaliyet, şeytan, ölüm mele-ği, cesas, cennet ve cehenneme dair izahlar, Hz. İsa hakkında uydurmalar Mesihhiyat?tan dinimize devşirilen en önemli uydurmala-rın başında gelir. Mesihhiyat kaynaklı uydurmalara aşağıdaki hadisleri örnek gösterebiliriz:

Allah Resulü halkı topladıktan sonra şöyle dedi: Allah?a yemin ederim ki sizi korkutmak veya bir şeye teşvik etmek için toplamadım. Sizi şunun için topladım. Temim ed Dari bir Hıristiyandı. Sonra gelip bana biat ederek Müslüman oldu ve bana şunu anlattı: O ********* cüzzamlı otuz kişiyle bir deniz gemisine binmiş, yolda bir ay dalgalarla boğuştuktan sonra denizin ortasında bir adaya ulaşmış-lar. Güneşin battığı yerde yer alan bu adaya girdiklerinde kendileri kıldan önü arkası ayırt edilemeyen bir hayvan karşılayıp şöyle demiş: Ben Cesase?yim. Sonra onlara manastırdaki bir adamı görmelerini önermiş. Temim ve arkadaşları manastıra girdiklerinde yaratılışça daha önce hiç görmedikleri kadar iri ve topuklarından boynuna ka-dar her yeri demirle bağlı bir adam görmüşler. Adam, onların hikayesini ve Arap olduklarını öğrenince kendilerine birçok soru sormuş. Temim ve arkadaşları da onu cevaplıyorlarmış. Sonunda: ?Ba-na ümmilerin Peygamber?inden haber verin ne yaptı?? demiş. Bunlar da ?Mekke?den çıkıp Medine?ye yerleşti.? demişler. O ?Araplar onunla savaştı mı?? diye sorduğunda ?Evet? demişler. O zaman o ?Peygamber onlara nasıl bir muamelede bulundu?? diye sormuş. Bunlar da ?Karşısında bulunan Arapları hezimete uğratarak, kendisine itaat etmelerini sağladı.? cevabını vermişler. O zaman demiş ki: ?Size kendimden bahsedeyim, ben Mesih?im, bana izin verilme zamanı yaklaştı. çıktığımda kırk günde yeryüzünü dolaşıp, Mekke ve Medine dışında kırk gece içinde uğramadık köy bırakmayacağım. O iki şehirse bana haram kılınmıştır. Onlardan birine girmek istedi-ğimde elinde kılıç olan bir melek beni karşılar ve bana engel olur. Bunları zikrettikten sonra Peygamber?imiz asasını minbere vurarak şöyle dedi: İşte Medine, işte Medine, işte Medine.?

Müslim-Fiten 119/Ebu Davud-K. Melahım 15 İbni Mace-K. Fiten 33

Bu hadis Müslim, Ebu Davud, İbni Mace gibi Sunni düşüncenin tartışılmaz ilan edilmiş eserlerinde geçiyor. Okuduğunuz bu hadisi Müslim?de geçtiği için reddeden kafir oluyor, kabul eden ise sünnete, hadise, Peygamber?e bağlı kişi oluyor. Bir de bu hadislere inananlar; bunları inkar edenleri Peygamber düşmanı, kabul edenleri ise Peygamber aşkıyla yanıp tutuşan (!) kişiler olarak ilan ediyorlar. Diğer bir Mesihhiyat kaynaklı uydurma hadisi daha inceleyelim:

Şeytan her insanı doğarken yaralar. Ancak Meryem oğlu İsa?yı yaralayamamış, yaralamak için gittiğinde onun örtüsüne vurmuştur.

Buhari-K. Bedul Halk 11- Hanbel 2/523

Yukarıdaki hadisle Hz. İsa yüceltilirken, Peygamberimiz?in de içinde olduğu diğer insanlar şeytan tarafından yaralanmış ilan edilirler. Bu hadisten sonra Peygamberimiz?in, kalbindeki şeytanın darbesinden kurtulmak için melekler tarafından beş defa ameliyat edilip kalbindeki siyah pıhtının çıkarıldığına dair yakışıksız hadisler de nakledilir. Kimin tarafından? En doğru hadis kitabı Buhari ve Hanbeli mezhebinin kurucusu Hanbel tarafından! Yine de ısrarla savunulan şudur: Hadisleri inkar eden Peygamber?i inkar eder. En doğru hadis kitabı ise Buhari?dir! İşte en doğru hadis kitabının hadisi! İşte Kuran dışında başka hadis (söz) arayanların düştüğü durum

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KADINLARLA İLGİLİ MEZHEP VE HADİS KÖKENLİ UYDURMALAR

Bu uydurmaların yapılışındaki en temel hedef kadının erkeğine kayıtsız, şartsız itaatini sağlamak olmuştur. Uydurma hadislerle kadının erkeğe her konuda itaati farzlaştırılmış ve bir ibadet gibi sunulmuştur.

Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim.

Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140 Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852

Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz.

İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239

Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz.

Hafız ZehebiBüyük Günahlar Sayfa 187

En titiz hadis çalışması olan Buhari’de birinci alıntıladığımız hadisi görmemiz, Kuran yalnız ve yalnız Kuran diye niye defalarca tekrar edip durduğumuzun anlaşılmasını bir kez daha sağlayacaktır. Yukarıdaki uydurmaları Peygamber’e fatura edenler, ne yazık ki bu uydurmaların reddi olan Kuran İslam’ını Peygamber düşmanlığı, bu uydurmaların kabulü olan hadislerin, mezheplerin, geleneklerin İslam’ını ise Peygamber’i sevme şampiyonluğu ilan ediyorlar. Böylece kadınları eksik akıllı ve eksik dinli ilan edenler, kimin dinde ve akılda eksik olduğunu gösteriyorlar.

 

KURAN’IN DİNİNDE KADINUYDURULAN DİNDE KADIN

Kadınların dinleri ve akılları eksiktir.

Sahihi Buhari

Çok lanet ediyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen aklı ve dini eksik başka bir varlık görmedim.

Müslim, İman, 34/132 İbn Mace, Fiten 19/4003

Kadınları erkeğin kölesi yapan zihniyet bununla yetinmeyip kadınların çoğunu cehennemlik, dinen eksik ilan edip Kuran’ın açık izahlarıyla da çelişir.

Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.

Sahihi Buhari

Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben Cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm.

Müslim, İman, 34/132 İbn Mace, Fiten 19/4003

 

KADINA CENNET VİZESİ KOCADAN

Bu hadisler gibi kadınların çoğunun cehennemlik olduğunu iddia eden hadislerin yanında, kadının cennete gidişi için kocasının kendisinden memnuniyeti şart olarak gösterilir.

Bir kadın kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennete girer.

Riyazus Salihin

Kadınların hayırlısı, erkeklerin yaramazlıklarına, kötü huylarına sabredendir, bu sabır onların cennete girmesine sebeptir.

Kadınlara Dini Bilgiler sayfa:88

Müslim de, Buhari de, Tırmızi de, Muvatta da, Şii kaynaklar da, Emevi ve Abbasi döneminde uydurulmuş, bazı kişilerin kadına kendi bakış açılarını dinselleştirmeye çalışmalarının ürünü olan, bu tip uydurmalarla doludurlar. Oysa Kuran’ın hiçbir yerinde biraz önce örneklediğimiz tipteki hadisler gibi kadınların çoğunun kötü, cehennemlik, dinen eksik olduğu geçmez. Kuran, üstünlüğü erkek veya kadın olmaya değil, Allah’a yakın olmaya, Allah’ın dininde titizliğe bağlar.

Ey insanlar ! Biz sizi bir erkek, bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız takvaca en ileride olanınızdır.

49Hucurat Suresi 13

Ayetten de anlayacağımız gibi Kuran üstünlüğü bir ırka, bir kabileye veya erkek, kadın gibi bir cinsiyete değil, Allah’ın dinine titizlik, Allah için hatalardan sakınma tipi manalara gelen takvaya bağlamıştır. Oysa buraya kadar gördüğümüz hadislere göre kadın olmak daha baştan cehennemlik olma ihtimalini arttıran bir unsurdur. Bu zihniyet, eksik ve cehennemlik ilan ettiği kadını ezik karakterli bir varlığa dönüştürüp, erkeğin kumandasına verir ve kumandaya itaati de din diye insanlara dayatır. Kuran’ın İslam’ının bu uydurulmuş dinden neden ayrılması gerektiğini daha da iyi anlamak için en itibarlı (!) uydurma kaynaklarını inceleyelim:

Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır.

Sahihi Müslim, Salat 265; Tirmizi Salat 253/338 Ebu Davud, Salat, 110/720

Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta.

Ebu Davud, Tıb, 24/3922; Müslim, Selam, 34/115 Buhari, Nikah, 17/4805

Kadını uğursuz, namazı bozucu ilan eden zihniyetin iki meşhur yazarı İmamı Şarani ve İmamı Gazali ise kadının neden evde tutulması gerektiği ile ilgili şu aydınlatıcı (!) bilgileri ilerideki nesillere miras bırakmışlardır.

 

DİŞSİZ, TİPSİZ, YAŞLI KOCALARIN KURTULUŞU

İçinizden biri yaşı ileri, ağzındaki dişleri dökülmüş, görünüş itibariyle de çok çirkin olabileceği gibi aksine karısı da genç ve güzel olabilir. Bu genç ve güzel kadın çarşıya çıktıktan veya davet edildiği düğün ve ziyafetten evine döndükten sonra dışarıda gördüğü yakışıklı erkeklerle yaşlı, dişleri dökülmüş kocasını kıyas ederek kocasının yüzüne dahi bakmak istemez. Belki kocasının kendisini öpmesini ve cinsel ilişkide bulunmasını dahi istemez. İşte genç kadının erkeklerin çokça bulunduğu çarşı, pazar, şenlik ve toplantı gibi yerlere gitmesinin kadın üzerinde yapacağı etki en azından budur.

İmam ŞaraniUhudül Kübra sayfa:773

Dövme yapan ve yaptırana, yüzdeki tüyleri aldıran ve estetik için dişlerini seyrelttiren kadınlara Allah lanet etsin.

Sahihi Buhari

Takma saç takan, taktıran, kaşları incelten, kaşlarını incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lanetlenmiştir.

Ebu Davud, Tereccul, 5

Eğer bir kadın peruk takarsa, eğer kol ve yüzüne dövme ya da ben yaparsa, yüzünden ve kaşlarından cımbızla kıl aldırırsa, yüzüne güzellik vermek için şekil değiştirirse lanetlenmiştir.

İmam Şarani – Uhudul Kubra – Sayfa 313, 867, 889

Bir hadise göre Ashabı Kiram karılarının pencere ve kapı aralıklarından dışarıyı seyretmelerini ve erkek görmelerini önlemek üzere evlerinin pencerelerini sıkı sıkıya kapatırlar, dışarıya bakanlara dayak atarlardı.

İmamı Gazaliİhyayı Ulumuddin 2/122

Kadınları zarar vermeyecek miktarda aç, aşırı gitmeyecek kadar da kıyafetsiz bırakınız. Çünkü kadınlar iyice doyar, güzelce giyinirlerse onlar için dışarı çıkıp gezmekten daha sevimli bir şey yoktur. Fakat onlar biraz aç, biraz da çıplak kalırlarsa onlar için evde oturmaktan hayırlı bir şey yoktur.

İbnül Cevzi, Mevzuat, II/282283; Suyuti, Leali, II/154 İbn Arrak, Tenzihü’şŞeria, II/212213

Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın, çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir.

İmamı GazaliKimyayı Saadet sayfa:178 İbn Ebi Şeybe, Musannaf, IV/II, 420

Dışarı çıkması kesin gereken kadın ise kocasından izin aldıktan sonra dışarı çıkacak ve şu kurallara kesin uyacaktır:

1Sıkı sıkıya örtünüp kötü giysilere bürüne,

2Hiç çıkmamış gibi davrana,

3Başını öne eğip kimsenin yüzüne bakmaya,

4Kalabalığa karışmaya,

5Erkeklerin bulunduğu yerlere yanaşmaya,

6Herkesin dolaştığı sokaklardan uzak dura,

7İşini bir an önce bitirip evine döne,

İmamı Gazali – İhyayı Ulumuddin – 2/290

Bu uydurma izahlarla; kendi görüşünü, kadınlara olan aşırı kıskançlıklarını dîni bir buyruğa çevirip, topluma dini bu şekilde sunanlar, dinsizlerin dinimize saldırısı için ortam hazırlamışlar ve birçok kimsenin dinimize olan inancının sarsılmasına sebep olmuşlardır. Halkımızın bir kısmı ise bu izahları gösterip dinimize saldıranlara kızmakta, fakat bu izahları yapanları, örneğin bir İmamı Gazali’yi baştacı yapmaktadır. Biz Kuran’ı tek kaynak kabul edip, geri kalan izahları, Şaraniler’i, Gazaliler’i reddetmedikçe Kadın ve Şeriat budur diye kitap yazanlara da kızmaya ne kadar hakkımız olabilir? Bakın meşhur Gazali kadının kaç çeşit olduğunu nasıl açıklıyor ve halkı nasıl bilgilendiriyor.

 

KADININ EN MAKBULÜ KOYUN CİNSİDİR

Kadın sekiz sıfatlıdır:

1Giyim kuşam hevesinden maymun.

2Fakir düşmeye razı olmadığından köpek.

3Kocasına ve diğer insanlara kibrinden yılan.

4Gece gündüz koğuculuk yaptığından akrep.

5Evden eşya sattığından fare.

6Erkeklere hile kurduğundan tilki.

7Kocasına itaat ettiğinden dolayı koyundur.

İmamı Gazali İhyayı Ulumuddin

Bu izahlardan sonra en makbul kadının koyun cinsi olduğu açıklanır. Her türlü özgürlüğü elinden alınan kadının, Allah’ın farz kıldığı hacca bile tek başına gitme özgürlüğü yoktur. Kadının 90 km’den uzağa yanında namahrem biri olmadan (baba, amca, dayı, kardeş, koca gibi) gitmesi haram ilan edilir. Bu yüzden kadınlar namahremlerinden birini ikna edemezse bu farzı bile yapamaz konuma gelirler. Oysa Allah haccı erkek, kadın ayrımı yapmadan ve böyle bir şart belirtmeden farz kılmıştır. Kadının camiye gidip namaz kılması da , camiye gitmek için kadınların evden çıkması gerektiği için engellenmeye çalışılmış ve bununla ilgili de hadisler uydurulmuştur. Bu hadislere göre kadının evde namaz kılması, camide kılmasından daha sevaptır, hatta evde bile yatak odasında kılması, oturma odasında kılmasından daha sevaptır.

Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.

9Tevbe Suresi 71

Ayetten de anlayacağımız gibi Allah iman eden erkek ve kadınların, cins, mahrem, namahrem ayırımı yapmadan dost olmalarını istiyor. Peki camiye gitmek için bile evden çıkması, birazdan göreceğimiz izahlara göre erkeklerle konuşması bile engellenen kadın bu dostluğu ne zaman ve nasıl kuracaktır? Hayat sahnesinde yanyana faaliyetin, yardımlaşmanın, beraber hizmetin insan neslinin yarısı olan kadının dışlanması ve diğer yarısı olan erkeklerle irtibat ve dayanışmasının kesilmesiyle sağlanması mümkün müdür? Aynı ayetin devamında bu dostluğu sağlayanların Allah’ın rahmetini kazanacağı söylenir. Eğer bugün Müslüman olduğunu iddia eden toplumlardan rahmet kesilmişse kanaatimce birçok sebebinden biri de bu ayetin gereklerinin yerine getirilmemesidir.

Hanefilerden bazıları kadının sesinin de avret olduğu görüşündedirler.

Fıkhus Siyre sayfa:400

Bir hadis şöyledir: Ancak ve ancak mahremleriniz olan erkeklerle konuşacaksınız.

İbni Kesir 4/355

 

AĞZINDA ÇAKIL TAŞIYLA KONUŞMA

Bırakın kadın erkek Müslümanlar’ın arkadaşlık etmesini; haremlik selamlıkla, kadınlar erkeklerden tamamen soyutlanmış ve kendi aralarında konuşan kadınların sesinin bile erkekler tarafından duyulmaması gerektiği söylenmiştir. Bu arada çok zaruret olursa kadının ağzına çakıl taşı alıp sesi tanınmadan erkeklere o da zaruret miktarı bir şeyler söyleyebileceği izahını yapan daha insaflılar(!) da vardır.

Camiye gitmesi, tek başına hacca gitmesi, erkeklerle konuşması engellenen kadının, aybaşı olduğu zamanlarda namaz kılamayacağı, Kuran okuyamayacağı, oruç tutamayacağı izahlarıyla da bu ibadetleri engellenir. Oysa Allah Kuran’da aybaşı olan kadınla cinsel ilişkiye girilmemesini ister. Eğer Allah aybaşılı kadının namaz kılmasını, Kuran okuyup, oruç tutmasını istemeseydi hiç şüphesiz bunları da bildirirdi. Fakat aybaşılı kadını pis gören mantık, –İsrailiyat kökenli uydurmalar aracılığıyla– Kuran’a aykırı bu uygulamayı da dinimize sokmuştur. (İsrailiyat kökenli uydurmalar için 5. Bölümün 10. Maddesine bakınız)

Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. De ki: O bir ezadır. Aybaşı halinde kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın.

2Bakara Suresi222

Kuran her türlü detayı verirken, Kuran’da olmayan zorlukları dine sokarak ilaveler yapanlar kadının namaz kılmasını, oruç tutmasını, Kuran okumasını aybaşı durumunda engelleyerek, kadınerkek ayrımı yapılmadan farz kılınan Cuma namazına gitmelerini engelleyerek, eksiltmeler de yapmışlardır. Oysa Kuran’ın dininde ilave gibi eksiltme de hoş karşılanmaz. Kadın bu kadar kötülendikten sonra hiçbir fikrine değer verilmeyen bir varlığa çevrilmiş ve “Kadınlara itaat eden helak olur.” şeklinde Kuran’dan onay alamayacak uydurma hadisler, Kuran’ın ahlakıyla ahlaklanmış olan Peygamberimiz’e atfen uydurulmuştur.

Kadınlara danışmayın, onlara muhalefet edin. Kadınlara muhalefet edin, zira kadınlara muhalefet berekettir.

Kadınlara Dîni Bilgiler 44,45 Suyuti, Leali II, 147; İbn Arrak, Tenzihü’ş Şeria II, 210

Kim ki karısına itaat ederse Allah (cc) onu yüzüstü Cehenneme atar.

İbn Arrak II, 215

 

KADIN İMAM DA OLUR, MÜEZZİN DE, DEVLET BAŞKANI DA

Kuran kadınların hiçbir göreve talip olmasını engellemez. Kadın cumhurbaşkanı da , halife de, kadı da, yargıç da, imam da, müezzin de olabilir. Çünkü Kuran’da yasaklanmayan her şey serbesttir. Serbestlik asıl olan, yasak ise istisnadır. Yasak için vahye yani Kuran ayetine ihtiyaç vardır. Böyle bir yasak olmadığına göre kadın topluma namaz kıldırıp imam da olur, tüm milleti yönetecek cumhurbaşkanı veya başbakan da olur... Gerek Müslüman memleketlerde, gerek diğer ülkelerde kadınların neden devlet yönetiminde ikinci sırada kaldığı tartışılması uzun bir konudur. Fakat şurası açıktır ki Kuran’ın dininde buna hiçbir engel yoktur.

Başlarına bir kadını geçiren bir kavim asla iflah olmaz.

İbni Hanbel Müsned 5/43,50; Tirmizi Fiten:75 Nesai Kudat:8; Buhari Fiten:18

Birçok hadis kitabına girmiş yukarıdaki uydurma, Kuran’ın getirmediği hükümleri kadın aleyhine uyduran gelenekçiler tarafından dinimizin içine sokulmuştur. Tahminimiz odur ki, bu uydurma Hz. Aişe’nin Cemel olayında orduya kumanda etmesi üzerine karşı tarafta yer alanların uydurduğu siyasi kaygılı bir uydurmadır. Bunu gören Süleyman Ateş şu açıklamayı yapar: “Şimdi bu hadiste taşlanan Hz. Aişe’dir. Peygamber Aleyhisselam gerçekten öyle söylemiş olsaydı, Hz. Aişe’nin Cemel olayına katılmaması, Talha ve Zübeyr’in de onu başlarına geçirmemeleri gerekirdi. Kuran’a ters, olaylara aykırı olan bu hadisin doğruluğu şüphelidir. Diğer sahabilerin bilmediği ve uygulamadığı bir hadis, nasıl din hükmü olur?” (Süleyman Ateş’in Kuran Tefsiri, 6/399400)

Siyasi kaygılarla bu tip hadisler uydurup Allah’ın dinine kendi görüşlerini katanlar Kuran’ın Saba melikesini tarifini de gözardı ederler. Neml suresi 22. ve 44. Ayetler arasında Saba kavminden ve onlara hükmeden kraliçeleri Saba melikesinden bahsedilir. Ayetlerin açıklamalarında Saba melikesinin zekasını, topluma doğruyu buldurmadaki becerisini, kavmini tehlikeye atmayışını, tedbirli yaklaşımlarını görürüz. Kadınların yönetici olamayacağına, kadınlara muhalefetin iyi olduğuna dair yüzlerce gelenekçi hüküm ve uydurmaya karşı Kuran’da bu manada tek bir cümleye, tek bir onaya dahi rastlanmaz.

Kadınlara yazıyı öğretmeyin. Dikişi ve Nur Suresini öğretin.

İbnü’l Cevzi, Mevzuat II, 269

Siz bakmayın bugün gelenekçi İslam’ı savunup da kızlarını üniversiteye sokmaya çalışanlara! Gelenekçi dinin görüşü yukarıdaki gibidir. Eğer Ehli Sünnet alimlerini dikkate almıyorsanız niye hala Ehli Sünnet olmaya devam ediyorsunuz? Sizin dini anlamada yönteminiz nedir? Dini kimden, nereden, neye göre anlıyorsunuz? Eğer Ehli Sünnet alimlerine saygınız, inancınız tamsa bize kızmayın. Biz görmezden geldiğiniz bazı izahları da açıklayıp inancınızın gereğini yapmanıza yardımcı oluyoruz! Lütfen Sunniyim, Hanefiyim diyorsanız bu izahları da unutmayın, uygulayın! Bir de şu konuda lütfen bizi aydınlatın: Ehli Sünnet’e göre kadın, erkek, karışık olarak oturmak haramdır. Hatta bazı izahlara göre kadının sesinin duyulması da haramdır. Peki başörtülü kızları üniversiteye göndermekle bu kızları harama sokmuş olmuyor musunuz? Üstelik bu kızları harama sokmak için eylem bile yapıyorsunuz!

 

CİNSELLİĞİ SAĞLAMA ALMAK İÇİN HADİS UYDURMA

Kişi kadınını yatağa davet eder de kadın kaçarak eşi sinirli bir şekilde gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet eder.

Sahihi Buhari 9/36

Karısının cinsel ilişki teklifini reddedeceğinden korkanlar bu uydurmayı Peygamber’e fatura ederek karılarına “Bak Peygamber böyle demiş, sakın bana karşı gelme” diyerek kadınları bu konuda da uydurma dinleriyle terbiye etmektedirler. Ezilen kadının boşanma hakkı da elinden alındığı için tüm zulümlere karşı kadının hiçbir sığınağı kalmaz.

Bir kadın kocasından boşanırsa o kadına cennet kokusu haram olunur.

Kadınlara Dîni Bilgiler sayfa 61

Oysa Kuran’da geçen “Boşanmış kadınlar” tipi ifadeler (2Bakara Suresi228, 241) hem kadının erkeği, hem erkeğin kadını boşaması manasına gelebilir. Kuran, bir tek erkek boşayabilir demediğine göre, demek ki kadın da erkek gibi aynen bu haktan faydalanabilir.

Bir hadis de şöyle der: “Camiye gelirken kokulanan kadın evine dönüpte cünüplükten ötürü boy abdesti alır gibi yıkanmadıkça, Allah katında onun namazı kabul olmaz.”

Avnül mabül 11/230

Erkeklerin güzel koku sürmesinde sevap bulanlar, aynı şeyi kadın yapıp koku sürünce hemen günah diye damgalarlar. Erkek güzel kokudan tahrik olur diye de hemen açıklama yaparlar. Peki kadın erkeğin sürdüğü güzel kokuyu koklayıp tahrik olamaz mı? Madem böyle tahrik sorunu var, neden Allah bu konuyla da ilgili bir ayet indirip, kadının koku sürmesini yasaklamadı? Cevabı aslında basit: Çünkü Allah bunu yasaklamak istemedi.

 

NEREYE OTURABİLİRİZ?

Kadının yeri soğumadıkça erkek, kadının oturduğu yere oturmamalıdır.

Kadınlara Dîni Bilgiler sayfa 24

Günümüzde de otobüs ve minibüslerde gelenekçi dinin uygulayıcılarının, bu hadisten kaynaklanan hareketleriyle sergiledikleri komik manzaralara şahit olabiliriz. Aslında haremlik, selamlık ve diğer tüm izahlara göre aynı otobüs ve minibüse binmemeleri gerekenler, başka çıkar yol bulamayıp aynı toplu taşıma araçlarına binince yine de bu önemli uygulamalarından vazgeçememektedirler.

 

KADINLARLA İLGİLİ KONULARDA KURAN’LA İLGİLİ BAZI YANLIŞ ANLAMALAR

Kuran’ın kadınla ilgili açıklamalarındaki yanlış anlaşılan bilgiler ilk insanlar Adem ve Havva ile ilgili konulardan başlar. Kuran’ın hiçbir yerinde Havva’nın Adem’i kandırdığı ve günaha soktuğu şeklinde bir izah yoktur. Araf Suresi 11. ve 28. ayetlerin arasını okursak Adem ile Havva’nın her ikisini birden kandıranın şeytan olduğunu görürüz. Bu arada kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığına dair izah da Kuran’da yer almaz.

Kuran’la ilgili yanlış iddialardan biri Kuran’ın erkeklere hitap ettiğidir. Kuran ayetlerinin %90’dan fazlası genele; yani erkek ve kadın karışık olarak tüm insanlara veya inananlara hitap eder. Bunun yanında sadece Peygamberimiz’e, sadece kadınlara, sadece erkeklere hitap eden ayetler de vardır. Kuran’ı insanlara ulaştıran Peygamber’imiz erkektir ve erkekler topluluğunun bir alt kümesidir. Erkeklere hitap eden bazı ayetlerdeki üslup bu nokta gözönünde bulundurularak okunursa daha iyi anlaşılır. Kuran’ı eline alıp okuyan herhangi bir kişi, Kuran’ın genele hitabını, sadece bir cinse hitap etmediğini rahatça anlar. Kuran’ı şarkı kitabı gibi okuyan veya hiç okumayanların bu tip iddiaları hiç şüphesiz cehaletlerinin bir ürünüdür.

Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özüsözü doğru erkekler, özüsözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, korunup sakınan erkekler, korunup sakınan kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça hatırlayan erkekler ve Allah’ı çokça hatırlayan kadınlar; bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ödül hazırlamıştır.

33Ahzab Suresi 35

Kuran’ın büyük bölümü genele hitap olsa da, bu ayette olduğu gibi Allah’ın kadın ve erkeği ayrı ayrı vurguladığı ayetler de mevcuttur.

 

TARİHTE ÇOKEŞLİLİK

Kuran’la ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konu ise erkeklerin çokeşli evliliğidir. Öncelikle şunun bilinmesi gerekir ki İslamiyet çok büyük bir zaman dilimine, geniş bir coğrafyaya, çok farklı iklimlere, ufak bir kabileye olduğu gibi büyük bir imparatorluğa, hem tarım, hem de endüstri toplumuna, hem savaş hem de barış ortamlarına, apayrı alışkanlık ve kültürlerin olduğu insanlara gelmiştir. Kuran’ın bu her türlü devir, şart, ortam ve kültüre uyumu ise Kuran’ın serbestiyet dairesinin geniş olmasıyla sağlanır. Buraya kadar bu geniş helal dairesinin, geleneksel İslam anlayışıyla sınırlanıp, bir Arap İslam’ı yaratılmaya çalışıldığını gördük. Örneğin belli yörenin kıyafeti olan sarığın, cübbenin, sakal bırakma alışkanlığının dinselleştirilip; böylece İslam’ın her yöreye, şarta, kültüre uyumunun engellendiğini gördük. Oysa Kuran’ın verdiği serbestiyetlikle herkes kendi kimonosunu, ceketini, kravatını, entarisini giyebilir. Kuran’ın bu noktadaki özgürlüğü Kuran’ın İslam’ının her bölgeye, her kültüre uyumunu sağlar. Çokeşlilik de aynen böyledir. Çokeşlilik İslam’ın yasaklamadığı bir konudur, yoksa İslam’ın emrettiği veya tavsiye ettiği bir konu değildir.

Çokeşlilik birçok kültürde, zaman diliminde, özellikle erkeklerin savaşta ölüp, kadınerkek oranının bozulduğu zamanlarda kadınların da talebi olmuştur. Tarım toplumlarının birçoğunda çok çocuklu aile, gücün simgesi olduğu için, bu toplumlarda kadınların çocuk ve ev işlerindeki yüklerinin hafiflemesi için kocalarını evlenmeye teşvik ettiği bile görülmüştür. Unutulmamalıdır ki çokeşliliği yaşayan tek bir erkekken, kadınlar en az iki kişidir. Evlilik müessesesi de ortak bir istek veya çıkara dayandığına göre çokeşliliği bir erkek isterken en az iki kadın da bunu istemiş, kabullenmiş veya çıkarı olmuş demektir. Yani çokeşliliğin kimi ortamlarda yasaklanmasına bir erkeğe karşı en az iki kadın karşı çıkacak demektir. Bazıları kadınların isteği olmadan aile baskısıyla evlendirildiklerini veya daha sonra boşanma hakları ellerinden alındığı için isteseler de ayrılamadıklarını söyleyebilir. Bu zulümler bizim konumuz değildir, çünkü bunlar İslam’ın değil erkek egemen toplumun sonucudurlar. Dinimize göre evliliğe kadın da karar verir, kadının boşanma hakkı da vardır. Yani kadın, kocası çokeşlilik yaparsa veya evliliğinde yolunda gitmeyen bir şey olursa kendisi de boşanabilir. Kadının boşanmasının yasaklanması, kadının evliliğindeki söz hakkının ailesine verilmesi gibi sonuçlar geleneğin sonucudur, Kuran’ın dininin değil. Çokeşlilik sadece tarım toplumlarında, Doğu kültürel ortamında değil Batı Avrupa’da da kimi şartlarda savunulmuştur. Dünya yakın tarihinin iki savaşının sonucunda oluşan ortamda bunun sonuçlarını yaşayanlar, İngiltere’nin Daily Mail gazetesindeki bir makalede kadın sayısının erkeğe oranla çok arttığını ve çokeşliliğe izin verilmesinin tek çıkar yol olduğunu savunuyorlardı. 1949’da Bonn halkı, hem de sosyal kadın kuruluşları, ilgili mercilere başvurarak çok kadınla evliliğe izin veren bir maddenin anayasaya konmasını istiyorlardı. Kadın kuruluşlarının benzer faaliyetleri Fransa’da da yaşandı. Daha geriye gidersek 1560’da Fransa Meclisi’nin, Normberete Wastefaya anlaşmasından sonra çok kadınla evlilik konusunda karar aldığını görüyoruz. Avrupa’da sözde tek hanımla evlilik uygulamalarını ve savaşlardan sonraki acı tabloları değerlendiren Avrupalı kadın yazar Annie Beasant ise şöyle demektedir: “Bir tek kadınla evlilik Batı’da sözde kalmıştır. Gerçekte sorumsuz bir çok evlilik usulü alıp yürümüştür. Erkek metresinden bıkınca savar, o da zamanla hafif kadın halini alır. Zavallı metresin durumu, çok hanımlı bir aile yuvasındaki mevki sahibi kadının yanında çok acıklıdır. Sokakları dolduran binlerce zavallı kadın gördüğümüzde anlıyoruz ki çokeşliliğe izini kötülemek, Batılıların ağzına hiç yakışmıyor. İğfal edilmiş, sığınılacak bir yer ve sevgiden yoksun, gayri meşru çocuğu ile ortada, miras hakkından yoksun, herkesin zevkine kurban olup yaşamaktansa bir erkeğin meşru hanımlarından biri sıfatıyla sevgi görüp aile yuvasında yaşamak daha saygındır.” Sorun da biraz buradan kaynaklanıyor, kadınların bir kısmı kendilerini hep üstüne bir kadın alınan ilk eş gibi görüyorlar. Oysa Annie Beasant’ın çizdiği tablodaki kadının durumuna düşen de bir kadındır. Her durumda hanımlardan çokeşliliği çirkin görenler çoğunluktadır. Onlar çokeşlilik yapmayabilirler, böyle istekleri olan adamlarla evlenmezler, yapmaya kalkan olursa ondan boşanırlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KÖPEK ETİ YEMEK VE ÇOKEŞLİLİK

Daha evvel de dediğimiz gibi çokeşlilik bir serbestiyettir, mecburiyet değil. Yukarıdaki örnekleri vermemizin nedeni çokeşliliği savunmak değil, kimi durum, şart ve kültürlerde kadınların da bunu istediğini göstermektir. Kuran’da yalnız leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların yasaklandığını görürüz. Bunun dışında her yiyecek helaldir. Bizim sevmediğimiz birçok yiyecek, örneğin köpek eti helaldir. Fakat bizim sevmediğimiz köpek eti Çin’de sevilen bir yemek türünü oluşturur. Aynı çokeşlilik gibi bize çirkin gelen köpek eti yemek bir başka yerde, şartta insanların kabulü olabilmiştir. Dinimizin yasaklamadığı her şey helal olduğu için bize çok garip gelebilecek bir çok helal olabilir. Helal dinen yapılmasında günah olmayan davranışları ifade eder. Yoksa helal dinen makbul olan bir davranışı ifade etmez. Bu çok önemli noktayı anlamayanlar dini, yasaklamadığı bazı şeyler için, kendi kültürlerine göre eleştirmeye kalkmış ve böylece değişik kültürlerde, değişik zamanlarda büyük kolaylık getiren serbestlikleri anlayamadıklarını göstermişlerdir. Dinimize göre saçımızı yeşile boyatırsak, bir davete futbol şortuyla gidersek, bir toplulukta sesli bir şekilde yellenir veya geğirirsek bir günah işlemiş olmayız. Bu fiillerin günah olmamasının sebebi Kuran’ın hiçbir ayetinin bunları yasaklamamasından kaynaklanır. Hawai’de şort giyerek düğüne gitmek, kızılderili kabilelerinde yeşil gibi renklerle kafayı boyamak, kimi kültürlerde geğirmek, kiminde yellenmek normal karşılanabilir. Kuran’ın bu fiilleri günah olarak belirtmemesi sayesinde tüm bu ayrı kültürlerde Müslüman olanlar, kendi kültürleriyle bu noktalarda zıt düşmeden dinlerini yaşayabilirler. Kuran bu fiillere sahip de çıkmaz, bu fiilleri tavsiye de etmez. Yani “Din köpek eti yiyin” diyor, “Din düğünlere şortla gidin” diyor, “Saçınızı yeşile boyayın” diyor, “Yellenin, geğirin” diyor şeklindeki açıklamalar ne kadar hatalıysa “Çokeşlilik dinde vardır” şeklinde dine karşı yapılan bir eleştiri, o kadar hatalıdır. Dinin emri, tavsiyesi ayrıdır, din yasaklamadığı için serbest olan fiil ayrıdır.

Doğal şartlarda, savaş olmadığı zamanlarda insan nüfusunun bire bir eşlemeye yakın şekilde kadın ve erkeklerden oluştuğunu görüyoruz. Bu da tekeşliliğin insanların genelinin tercihi olacağını, çokeşliliğin bir istisna olacağını tabiat kanunu olarak göstermektedir. Kuran’da Allah, kadınlar arasında adalet yapamazsak tek bir eşle evlenilmesini söyler. (4Nisa Suresi3. ayet) Böylece kadınlardan birini ön plana alacak, diğer kadınları sömürecek evlilik modeline yasak getirilir. Bazı durumlarda ailesi ölen kız çocuklarına miras kalır ve bazı erkekler evlilik yoluyla bu maddi serveti ele geçirip yetim kızın mallarını çarçur edebilir. Kuran buna benzer durumları engellemek için Nisa suresinin aynı 3. ayetinde “Yetimler konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın.” der. Yani Kuran gerekirse çok evlilik yapılmasını, başka kadınlarla evlenilmesini; fakat hiçbir durumda yetim kızların hakkına tecavüz edilmemesini söyler. Bu ayet, gördüğümüz gibi, yetim kız çocuklarıyla ve onların mal varlıklarının sömürülmesiyle ilgilidir. Çokeşlilik, Kuran’ın geniş serbestiyet çemberinde yer alır, Kuran’ın tavsiye veya yasaklarından biri değildir. Çokeşliliği sevmeyen sevmez, yapmayan yapmaz. Kuran, yazımızın başında dediğimiz gibi ayrı kültürlerin, ayrı zaman dilimlerinin, hem savaş hem de barış ortamının, hem tarım hem de endüstri toplumunun, hem büyük devletlerin hem de küçük ada halklarının dinidir. Kuran’ın İslam’ı tek bir medeniyetin, bir tek endüstri toplumunun, bir tek barış ortamının dini değildir. Nasıl Emevi ve Abbasi uydurmacıları Kuran dışı ilavelerle dinimizi kendi kabile ve yüzyıllarına göre dondurup sakalı, cübbeyi, sarığı dine soktularsa, bazıları da günümüzün görüşlerini dine sokma arzusundadırlar. Oysa Emevi ve Abbasiler kendi dönemlerinde sakal bırakıp, cübbe, sarık giyip, çokeşli bir şekilde evlenebilirlerdi. Günümüzde de sakal traşı olunup, pantolon, ceket, kravat giyilip, tek eşle evlenilebilir. Her iki ayrı uygulama da İslam’a aykırı değildir ve yine her iki ayrı uygulama da İslam değildir. Bu değerlerin hiçbiri İslam’ın zaman üstü değer ve kurallar sistemiyle ilintili değildir. Oysa Allah’ı tek bilmek, fakirlere yardım etmek, oruç tutmak Kuran’ın emirleri olduğu için hem Emeviler’i, hem Abbasiler’i, hem günümüzü, hem de bizden sonrakileri yükümlü kılar.

 

PEYGAMBERİMİZİN EVLİLİKLERİ

Peygamberimiz’in birçok hanımla evlenmesine ve bunlarla ilgili anlatılan hikayelere gelince; Kuran’da Peygamberimiz’in hiçbir hanımının ismi geçmez. Peygamber’in 9 yaşında bir kızla evlendiği de Kuran’da değil, uydurmalarla dolu hadislerde geçer. Peygamberimiz’in hanımlarıyla ilgili anlatılanların %99’u hadis kaynaklıdır. Yani bu hikayeler doğru veya yanlış olsalar da güvenilir değillerdir. Peygamberimiz’in uygunsuz bir şey yapmayacağı apaçık ortadadır. Kuran’da Peygamber’imiz için “Bundan sonra güzellikleri ne kadar hoşuna gitse de evlenmen sana helal olmaz.” (33 Ahzab Suresi 52) diye yasak getiren ayet bulunmaktadır. Bu ayet inmeden önce diğer inananlar için helal olan her şey, Peygamber için de helaldi. Bu ayetle diğer insanlara getirilmeyen bir kısıtlama Peygamber’e getirilmiştir. Ahzab suresi 28. Ayette ise Peygamberin bir hanımı şayet ondan boşanmak isterse, boşanmanın maddi bedelini karşılayıp boşaması söylenir. Yani diğer hanımlar gibi, Peygamber’in hanımları da kendi gönül rızalarıyla evlenmişlerdir ve istedikleri an nafaka alıp boşanabilmektedirler. Kendi döneminin şartları, kendi kısmeti ölçüsünde, Kuran’a ters düşmeden, Peygamber de evlilik yapabilir ve yapmıştır. Bizi alakadar eden her bilgi Kuran’da mevcuttur. Bunun dışındakilerle din adına uğraşmak abesle iştigaldir. Peygamberimiz’in elçi sıfatıyla bize getirdiği Kuran, dinimizi oluşturur. Uydurma hadislerin de karıştığı kesin olan Peygamberimiz’in özel hayatıysa ancak o dönemde ve o dönemin şartlarında yaşayarak değerlendirilebilir. Günümüzde hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğu belli olmayan hadislerle Peygamber’in özel hayatı hakkında tartışmaya imkan yoktur. Hadis uydurmacılığının bıraktığı kötü miraslardan biri de bu gereksiz tartışmadır. Kuran’a dönüş, diğer hastalıkları tedavi ettiği gibi bu yarayı da kapayacaktır.

 

KADINLARIN ŞAHİTLİĞİ

Kuran’la ilgili gelenekçilerin çarpıttığı konulardan biri de kadının şahitliği konusudur. Kuran kadın ile erkeğin şahitliğini bir tutar, hiçbir yerde bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir diye geçmez. Örneğin zinanın tespitinde 4 şahit gerekir ve Kuran’da bu şahitler 4 kadın veya 2 erkek, 4 erkek veya 8 kadın gibi ifadeler kullanılmadan 4 şahit diye belirtilir. Yani herhangi 4 şahit işlevi görür, kadın erkek ayrımı yapılmaz. İstisnai, yanlış anlaşılan konu ise Bakara suresi 282. ayette, vadeli borçlanmalarla ilgili konuda geçer. Bu ayette borçların yazılması ve yazıcı ile şahitlerin bu görevden kaçmamaları geçer. Ayrıca ayetin sonunda yazıcıya ve şahitlere zarar verilmemesi gerektiği geçer. Görüldüğü gibi maddi menfaatlerin söz konusu olduğu bu konuda şahitlik insanların kaçındığı bir görevdir. Allah da bu kaçınılan görevi erkeklere yükleyip, iki erkek şahit bulunmasını söyler. Dikkat edin ayette iki erkek veya dört kadın şahit bulun diye geçmez, direkt iki erkek şahit bulunulması geçer. Böylece ticaretle daha az uğraşan ve baskılara karşı daha hassas olan kadın bu kaçınılan vazifeden korunur. Eğer iki erkek bulunamaz ve bir erkek bulunursa o zaman bir erkek ve iki kadın bulunması gerekir. Böylece hem şahit sorunu çözülür, hem olumsuz bir durumun ortaya çıkışı ihtimalinde bir erkekle bir kadının karşı karşıya kalması önlenip kadın korunur. Ortaya borcun miktarı konusunda bir yanlış anlama çıktığını düşünelim. İki şahidin farklı şahitliği durumunda kadın, erkekle karşı karşıya kalacak ve iki taraftan birinin yalancı olduğunun kesin olduğu bir ortamda yoğun stres ve baskı altında kalacaktır. Oysa bir erkek, iki kadın şahitle şahit sayısı üçe çıkınca mesuliyet dağılacağı için şahitlikteki stres azalacak ve baskı yapmak isteyen art niyetli kimselerin bu sefer iki kişiden birini değil, üç kişiden ikisini kandırmaları gerektiği için işleri zorlaşacaktır. Kadınların baskılardan korunmasını sağlayan bu uygulamayı anlamayanlar; kadını baskılardan koruyup, kaçınıldığı belirtilen bir mesuliyeti erkeğe yükleyen bu ayeti anlamayarak, bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir diyerek Kuran’ı çarpıtmışlar ve evvelki uydurma izahlarından kaynaklanan bakış açılarını bu alana da sokmuşlardır. Oysa bu ayet dışında Kuran’da geçen diğer şahitliklerde kadın, erkek ayrımı yoktur. Eğer böyle bir ayrım olsa Allah bunu ya her şahitlikle ilgili ayette belirtir, ya da bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir diye genel bir hüküm koyardı. Böyle bir hükmün olmaması böyle bir durumun da olmadığını gösterir. Ticaretle tarihin her döneminde daha az alakalı olan kadın, ticaretle alakasının azlığı veya baskıya uğraması sonucu doğru şahitlikten saparsa diğer kadının hatırlatması sonucu bu zorluğu aşabilir ve mesuliyeti paylaşıp mesuliyetini azaltır. Ayette “Yazana da, şahitlik edene de zarar vermeyin. Yapacak olursanız doğru yoldan sapmış olursunuz.” şeklindeki ifadeyi şahide ve yazıcıya yapılan baskıyı ve bu bağlamda ayetin mantığını anlamak için gözönünde bulundurmamız gerekmektedir.

 

KADINLAR DÖVÜLÜR MÜ?

Kuran’da geçen kadınla ilgili en yanlış anlaşılan ayetlerden biri de Nisa Suresi 34. ayet olmuştur. Bu ayeti iki yazardan alıntılarla inceleyelim. Prof. Yaşar Nuri Öztürk şöyle demektedir: “Bu ayet erkeklerin mutlak anlamda üstünlüklerinden değil, varlık yapılarındaki bir farklılıktan bahsediyor. O da erkeklerin kadına “kavvam” yani koruyucu, kollayıcı, gözetici olmalarıdır. Ne var ki Kuran ayetlerini, kadını horlamak için pervasızca tevil eden ve sürekli anlam kaydırmaları yapan çoğu müfessirler bu kavvam kelimesini hakim, yönetici gibi Kuran’daki kullanımına uymayan anlamlar vererek erkek despotizmine gerekçe yapmışlardır. Aynı ayetteki “fadribu” kelimesi Kuran’da kullanılan anlamlarından yalnız bir tanesiyle kayıtlanmış ve emirden hep dövmek çıkartılmıştır. Bütün tevillerini ve yorumlarını kadın aleyhine yapan yaklaşımlardan zaten başka bir şey beklenemezdi. Oysa ki, kelimenin diğer anlamları ayetin amacını ve düzenlenen konunun maksadını çok daha doyurucu biçimde önümüze koymaktadır. İşin esası şu ki, Kuran birçok yerde sergilediği kelam mucizesini burada da sergileyerek, bir tek kelimeyle birkaç alternatifi birden vermiştir. Biraz teknik detay verirsek şunları söyleyeceğiz: “Fadribu” emrinin kökü olan “darb” kelimesinin 30’a yakın anlamından en önemlileri “vurmak, dövmek, huruc(çıkmak), zehab(gitmek) ve dolaşmaktır”. (Bakın İbn Mansur, Lisanul Arab, Darb Maddesi) Durum bu olunca konumuz olan ayetteki emri bu anlamların muhtemel olan herbiriyle değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre emri aynı zamanda ifal kalıbından da anladığımızda ifade ettiği manalar şunlar olur. 1 Onları evden çıkarın , 2 Onları bulundukları yerin dışına gitmek zorunda bırakın, 3 Onları dövün. Kuran böylece içinde bulunulan duruma ve karşılaşılan şartlara göre bu üç seçenekten birinin kullanılmasını istemektedir. Ve dikkat edilirse ilk iki seçenek düzenlenen konuda sonuç almak bakımından hem insan psikolojisine hem de hukuk mantığına daha uygundur.” (Yaşar Nuri Öztürk, Kuran’daki İslam, sayfa 552554)

Dr. Edip Yüksel ise aynı ayetin yanlış anlaşılması ile ilgili şu izahları yapar: “Ayette geçen (erricalü kavvamune alennisai) ifadesinin erkekler kadınları gözetir, yahut kadınların geçiminden sorumludur biçiminde çevrilmesi gerekirken gördüğüm tüm Türkçe mealler buradan erkeğin kadınlar üzerinde otoriter olduğu anlamını çıkarmışlardır. Nisa 135’te geçen “kavvam” kelimesine “gözeten, tam yerine getiren, ayakta tutan” gibi anlamlar veren meallerimiz neden Nisa 34’te geçen aynı kelimeye “hakim, yönetici” gibi farklı anlamlar vermektedirler. 5, Maide Suresi 8. ayette geçen “kavvam” kelimesine de aynı şekilde “gözeten, ayakta tutan” anlamını veren meal yazarlarımız, neden kadınlar söz konusu olunca kelimenin anlamını değiştirip sertleştirme ihtiyacı hissetmişlerdir? “Kavvam” kelimesi “kvm” kökünden türer. Bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetleri incelersiniz hiçbir yerde yönetici hakim anlamını bulamayacaksınız. Aynı ayetteki “badehum” kelimesindeki “ hum” zamirini sadece erkeklere gönderdiğinizde anlam şöyle olur: “ Allah, erkeklerin bazısını bazılarına üstün kılmıştır.” Bu anlam kuşkusuz ayetin içinde bulunduğu metinle uyuşmamaktadır. Ancak “ badehum” kelimesindeki “hum” zamirini erkek ve kadınlardan oluşan karma bir topluluğa gönderdiğinizde anlam şöyle olur: “Allah, erkeklerin ve kadınların bazısını bazılarına üstün kılmıştır.” Türkçe’ye en uygun çeviri şöyle olabilir: “Allah, her birine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir.” Nisa 34 ayetindeki “idribuhanne” kelimesi “ o kadınları dövün” diye çevrilmiş. Bu kelime üzerinde incelemeye geçmeden önce karı koca ilişkisi üstüne Kuran’ın bir değerlendirmesini hatırlatmak isterim. 30, Rum suresi 21. ayette şöyle geçer: “Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O’nun ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır.” Görüldüğü gibi evliliğin amacı sevgi ve merhamete dayalı huzurdur. Herhangi Arapça bir sözlüğe bakarsanız bu kelimenin altında uzun bir anlamlar listesini bulacaksınız. Denilebilir ki “daraba” kelimesi Arapça’da en zengin anlama sahip kelimedir. Arapça’da parayı Daraba yaparsın yani basarsın. Nitekim “darphane” Arapça, Farsça bileşimi bir kelimedir. Arapça’da greve gitmek “Drab” tır. Türkçemizde de vurmak kelimesi aynı şekilde değişik anlamlarda kullanılır. Tutmak ve çalmak da öyle. Radyoyu çaldım diyen birisi bu ifadeyle ya hırsızlığını itiraf eder, ya da radyoyu kullandığını bildirir. Nitekim “idrib” kelimesi de “çık dışarı” anlamına gelir. Kuzey Afrika’da Arapça konuşanlar hala “ Daraba” fiilinin emir kipini bu anlamda kullanmaktadırlar. Çok anlamlı bir kelimeyle karşılaştığımızda uygun olan anlamını metnin içeriğini, kullanış biçimini ve sağduyuyu dikkate alarak seçeriz. Örneğin 13, Rad suresi 17. ayetindeki “ Daraba” kelimesini açıklamak yerine dövmek olarak anlasaydık saçma bir sonuçla karşılaşırdık: “ İşte Allah hakkı ve batılı böyle döver.” Nisa 34’teki “nuşuz” kelimesi de meallerde şirretlik, itaatsizlik olarak çevrilmiş. Halbuki bu kelime flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. Nitekim Nisa 34 ayetini dikkatle incelediğimizde bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun olduğunu görüyoruz. Nisa 34 ayeti sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. Eğer kadın başkasıyla flörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı. Eğer bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse, o zaman kocası onu evden çıkarmalı. Erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadını dövmek nihai bir çözüm olamaz. Ancak ondan ayrılmak ameliyat gibi sıkıntılı da olsa bir çözümdür.” (Dr. Edip Yüksel, Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar, sayfa 1320)

Yaşar Nuri yorumuyla beraber “ Darabe” köklü kelimeye iki ayrı manasını çizgiyle ayırarak ayeti çevirir ve uygun mananın düşünülüp, araştırılmasını mealinde bize bırakır.

Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar. Allah’ın kendilerini koruduğu gibi gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

4 Nisa Suresi 34 Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk çevirisi

Edip Yüksel ise yukarıda alıntıladığımız açıklamalarından sonra ayeti şöyle çevirir:

Erkekler kadınları gözetmekle yükümlüdür. Zira Allah, herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar (Allah’ın yasasına) boyun eğer ve Allah’ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsa korurlar. Onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları çıkarın. Ancak sizi dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür.

4 Nisa Suresi 34Dr. Edip Yüksel’in çevirisi

 

KADIN VE MİRAS

Kuran’ı bütünsel olarak değerlendirmemek yüzünden kadınlarla ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konuysa miras meselesidir. İlk anlaşılması gereken mesele, Kuran’a göre mal, para v.b.’nin paylaşımında önceliğin vasiyette olduğudur. Kuran’ın bu açık hükmünü geleneksel İslamcılar “Varise vasiyyet yoktur.” şeklinde uydurma bir hadisle ortadan kaldırma cüretini göstermişlerdir. Kuran’a göre önce vasiyet ve borçlar halledilir. 5Maide suresi 106. ayette, 2Bakara suresi 180. ayette vasiyet yapılmasının söylendiğini görebiliriz. 4Nisa suresi 11. ve 12. ayette de Allah tavsiye ettiği paylaşmayı anlatırken, bu paylaşmanın vasiyet ve borçların halledilmesinden sonra olduğunu söyler. Kadın ve erkek mirasını incelerken Kuran’ın tüm sistemi içinde para akışını, maddi ilişkileri anlarsak mirastaki paylaşmayı daha iyi anlarız. Kuran’a göre erkek evlenirken kadına mehir verir. (Mehir kadına verilir, kadının ailesine değil) Kuran mehirin miktarını belirtmediği için örneğin maddi ihtiyaç halinde olan, evini yurdunu terkedip evlenecek olan kadın yüksek mehir olarak ev, araba v.b. isteyebilir. Koca adayıyla bu mehirde anlaşırsa evlilik olur. Yok kadının durumu iyiyse ve böyle bir mehire ihtiyacı yoksa mehir bir yüzük, bir hediye, bir takı v.b. de olabilir. Kuran mehirin uygun bir tarzda verilmesini ister, miktarını belirlemeyerek birçok konuda oluşturduğu esnek ortamı burada da oluşturur. Mehir iki tarafın üzerinde anlaştığı bir miktardır. Fakat her durumda erkekten kadına bir maddiyat transferi mehirle gerçekleşir. Ayrıca Kuran’a göre erkek, kadının ve çocukların geçimini üstlenir. Eğer boşanma olursa çocukların masrafları, anne çocuğu emziriyorsa annenin de masrafları, Kuran’a göre erkeğin yükümlülüğündedir. Yani Kuran’a göre erkek hem mehirle hem de karısının ve çocuklarının masraflarını karşılamakla kadına yüklenmeyen bu masraflardan sorumlu tutulur. Dul kalan kadınların ise aldıkları mehir ve diğer varlıkları geçinmelerine yeterli değilse, ihtiyaçları varsa uygun tarzda geçindirilmeleri Allah’tan korkan herkesin vazifesidir.(2Bakara suresi 241) Görüldüğü gibi erkeğin parası, maddi varlığı sürekli bölünür ve üzerinde birçok sorumluluk vardır. Buna karşı Allah, erkek çocuğa, kız çocuğunun iki katı miras önerir.(4Nisa suresi 11) Miras ile ilgili teferruatlar Nisa suresi 11.,12. ve 176. ayette okunabilir. Mirasçı olan anne, baba ise mirastan ikisi de altıda bir olarak eşit hisse alırlar. Görüldüğü gibi Allah erkeğin malını böleceği, iş kurmak için sermaye gerekeceği yaşlarda kız kardeşinin iki katı önermektedir. Fakat çocuğu ölen anne ve babalarda böyle endişelerin olması pek muhtemel değilken önerilen miras her birine hem erkek babaya, hem kadın anaya altıda birdir.

Kimi insanların şu anda devir böyle, artık kadınlar da çalışıyor, oğlumun hanımı da, kendi de zengin, kızımın kocası da kendisi de fakir gibi kendi özel şartlarını ifade eden durumları oluşabilir. Daha evvel de dediğimiz gibi Kuran’da aslolan vasiyettir, tüm bu miras dağıtımları vasiyet ve borçlardan geri kalan içindir. Kişilerin bu tarz özel durumları, özel istekleri varsa vefat etmeden kızlarına bırakacakları vasiyetle oğullarıyla mirası dengeleyebilir ve Kuran’ın izin verdiği bu esneklikten yararlanabilirler. Bu konuda da gördüğümüz gibi sorun Kuran’a şartlı yaklaşımlarda ve Kuran’ı bütün olarak kavramaya çalışmamaktadır. Yoksa Kuran her konunun en mükemmel şekilde çözüleceği şartları sağlamıştır.

 

BİRBİRİMİZİN GİYSİLERİYİZ

Kuran’ın kadınerkek ilişkisi hakkındaki hükümlerinde bir yanlış anlama da cinsel ilişkinin tarlaya tohum ekmeye benzetilmesini anlamama yüzünden olmuştur. 2Bakara suresi 223. ayette “Kadınlar sizin tarlanızdır, tarlanıza dilediğiniz şekilde varın.” şeklindeki açıklamayla, cinsel ilişkinin her şekilde yapılabileceği, bu konuda hiçbir kısıtlama olmadığı anlaşılır. Bu ayet her şeyi kısıtlamaya meraklı gelenekçilerin cinsellik alanını da kısıtlamaya çalışması önünde set olmuş bir ayettir. Bu ayete rağmen Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi bazı gelenekçiler cinsellik alanında hangi gün cinsel ilişki yapılabileceğine kadar teferruatlar ve yasaklamalar ile insanların cinsel hayatlarına da burunlarını sokmuşlardır. Oysa ayet cinselliği sınırlayıcı görüşleri yıkar. “Tarla” kelimesinin Türkçe’de kulağa kaba gelmesi bizi aldatmamalıdır. Eğer “tarla” sözcüğü kulağınıza kaba geliyorsa “ürün alma alanı” şeklinde bir tamlamayı ayette aynı yere koyun: “Kadınlarınız sizin ürün alma alanınızdır. O halde ürün alma alanınıza dilediğiniz şekilde varın.” Bu deyim uzun anlatımlı olsa da ayetin Arapçasının aynı manasını verir.

Toprağa tohum bırakılınca canlı olan fidanı netice verir, hanımın içine eşinin spermlerini bırakmasıyla evliliğin fidanı olan çocuk ortaya çıkar. Bu yüzden bu benzetme insanları düşünmeye sevkeden, gereksiz yasaklara set çeken çok güzel bir benzetmedir. Kuran’da bu tip düşündürücü güzel benzetmeler sıkça yapılır. Başka bir ayette de kadınla erkek birbirlerinin giysileri olarak tanıtılırlar.

Onlar sizin giysileriniz, siz de onların giysilerisiniz.

2Bakara Suresi187

 

KURAN’IN İSLAMI’NA GÖRE KADININ YERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Bu bölümün başında uydurma hadisler ve mezhepler aracılığıyla bedeviliğin kadına bakışının nasıl dine sokulup, kadının; seyahat edemez, evde oturmaya mahkum, hiçbir yönetici sıfatı olmayan, erkeğe itaati farzlaştırılan, sesini bile erkeğe duyurmaması gereken, kalktığı yere bile soğumadan oturulamayan.... bir konuma getirildiğini gördük. Bu zihniyetin oluşturduğu kafa yapısının, Kuran’ın izahlarını çekiştirmesi ve uydurma hadislerle karıştırması sonucu oluşan yanlış anlamaları bunun ardından inceledik. Böylece mezheplerin, geleneklerin uydurmalarla dolu İslam’ından, zihnimizi arındırmanın, Kuran’ı tam ve sağlıklı anlamak için en önemli şart olduğunu kavradık. Sadece ve sadece Kuran’a giderek kadının yerini anlamaya çalıştığımızda sağlıklı sonuca varacağımıza eminiz.

Allah’ın bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldığı şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır.

4Nisa Suresi 32

Ayetten de anlayacağımız gibi kadının erkeğe, erkeğin de kadına üstün olduğu alanlar vardır. Bir cinsin diğerine her alanda üstünlüğünü savunmak veya her iki cinsin her alanda eşitliğini iddia etmek yaratılışın kanunlarıyla, aklın gerekleriyle çelişen iddialardır. Eşitlik sloganlarıyla erkeğe çocuk doğurtmaya, kadına savaşta erkeklerle aynı vazifeleri yüklemeye kalkıp her iki cinsin farklılıklarını iyi değerlendiremezseniz her iki cinse de zulmetmiş olursunuz. Her iki cinsi de yaratan Allah, her iki cinsin farklılıklarını ve bu farklılıklara rağmen (aynı zamanda farklılıklar sayesinde) nasıl ahenkle bir arada olacaklarını (2Bakara suresi 187. ayetin belirttiği gibi nasıl birbirlerinin elbiseleri gibi olacaklarını) en iyi şekilde bilir. Yine Kuran’ın mucizevi anlatımıyla sorarsak: “Yaratan yarattığını bilmez mi?” Elbetteki Yaratan yarattığını bilir ve her şeyi bilen yaratıcı, mesajı Kuran’da kadınerkek ilişkilerini de her şeyi olduğu gibi en mükemmel şekilde düzenlemiştir. Bu düzenlemelerdeki mükemmeliyet kimi zaman bir hüküm getirilerek, kimi zaman ise hüküm getirilmeyerek olmuştur. Kuran’ın her döneme, kültüre, zamana ve topluma uyumu böylece sağlanmıştır. Kuran’ın hüküm getirmesi gibi, gerekmeyen konularda hüküm getirmemesinin mucizeliğini kavrayamayan gelenekçi, mezhepçi, kökü Emevi ve Abbasilere dayanan zihniyet; bugün gördüğümüz dejenerasyonu ne yazık ki İslam adına ortaya çıkarmış ve geniş kitlelere “İslam budur” diye yutturmuştur.

 

ÜSTÜNLÜK CİNSİYETTE DEĞİL, İYİ FİİLLER GERÇEKLEŞTİRMEDE

Kuran’ın genel zihniyetinin ve bedevi zihniyetinin mantıklarının temelini anlarsak; Kurani izahla, uydurma izahları daha rahat ayırt edebiliriz. Bunun yanında her izahı Kuran’dan teker teker inceleyerek konuyu siz de araştırabilirsiniz. Örneğin Müslim’deki namazı kadının, kara köpeğin ve domuzun bozduğuna dair izahı ele alalım. Böyle bir izahı duyduğumuzda (Kuran’ın temel zihniyetine aykırı olduğunu bilmemize rağmen, iyice tetkik edip tam bir malumata sahip olmak için) Kuran’da böyle bir izahın olup olmadığını araştırırız. Kuran çevirilerinin arkasındaki fihristlerde abdest, kadın, köpek,domuz gibi kelimeleri taramamız işimizi kolaylaştırır. Kuran’da bu izahı bulmamamız bu izahın uydurma olduğunu ilan edebileceğimiz manasına gelir. Üstelik Kuran’dan abdestin sadece tuvalete gidince alınması gerektiğine dair izahı buluşumuz ve Allah’ın hiçbir şeyi unutmadığı, Kuran’ın her detayı verdiğine dair ayetleri hatırlamamız bu kanaatimizi şüphesiz kılar. Kuran’da, Allah’tan olmayan bir hükmü Allah’ın hükmü gibi gösterenlerin zalim olduğu söylenir. Şimdi gelenekçi İslamcılara sorularımıza devam edelim. Siz bu abdesti kadın, köpek, domuz bozar izahını yapan Müslim’in ve benzerini yapan Buhari’nin, bu izaha dayanan mezheplerin zalim olduğunu kabul ediyor musunuz? Eğer kabul etmiyorsanız, bu izahın doğru olduğunu mu kabul ediyorsunuz? Eğer her ikisini de kabul etmek gibi mantıksal bir çelişkiye düşüyorsanız; mezhep imamlarının, Buhari’nin, Müslim’in Allah’a yalan olan göndermelerde bulunup yeni dîni hükümler oluşturduklarında bu hatalarının affedildiğine dair özel bir af olduğunu mu iddia ediyorsunuz?

Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim iyi fiiller gerçekleştirirse onlar cennete girecek ve onlar bir çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar bile haksızlığa uğramayacaklardır.

4Nisa Suresi 124

Erkek olsun, kadın olsun, her kim inanmış olarak iyi fiiller gerçekleştirirse onu mutlaka güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle mutlaka veririz.

16Nahl Suresi 97

İslam’a göre asıl hayat ahiret hayatıdır. Dünya hayatı kısa bir yolculuk, ahiret ise asıl varılacak yerdir. Gerek yukarıdaki ayetler, gerek diğer ayetlerde erkek veya kadın olmanın değil, iyi fiiller gerçekleştirmenin üstünlük sebebi olduğunu görüyoruz. Kadının doğuştan dezavantajlı olduğunu, cehennemin çoğunluğunu oluşturduğunu iddia eden zihniyet; tüm bu ayetlerle, yani Kuran’la, yani Allah’ın diniyle çelişir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu listedeki örnek 200 tane ilaveyi görünce dinimize yapılan ilavelerin boyutunu daha da iyi anlayacağız. Dine yapılan ilaveler şu ya da bu kesim tarafından veya halktaki batıl inançlar yüzünden din sanılmış veya din olarak gösterilmiştir. Bu ilavelerin birçoğu toplum hayatını zorlaştırıcı mantıksız ilavelerdir. Fakat bu ilavelerin arasında topluma, sağlığa yararlı ifadeler de olabilir. örneğin dişleri misvakla temizlemek sağlık açısından çok yararlı bir uygulama olabilir. Fakat Kuran'da olmayan bir şeyi(bu örnekte misvağı) bir sevap kaynağı, dinin makbul tuttuğu bir ibadet gibi göstermek de hatadır. Bu yüzden bu listede gördüğünüz her şeyin yapılmaması gerektiğini sanmayın. Kişiler misvak kullanabilir, cübbe giyebilir, karides yemeyebilir, ama yeter ki bunların dinle bir ilgisi olduğunu iddia etmesinler. Kuran din adına her türlü detayı verir. Bunun dışında yapılan her ilave din açısından bir hatadır. Kendimizce sağlığa yararlı bir çok uygulama sayabiliriz. Fakat bunları din yapmaya kalkarsak o zaman dine kendisinde olmayan ilaveler yapıp dini dejenere etmiş oluruz.

 

Kuran tek kaynaktır. Yalnız ve yalnız Kuran diye niye ısrarla tekrarladığımızı, dine ilavelerin bir kısmını kapsayan 200 örnekli bu listeyi okuyunca daha da iyi anlayacaksınız. Bunun dışındaki dine ilaveleri bulmada yöntemimiz bellidir. Kuran'dan delillendirilmeyip sünnet, sevap, günah, mekruh, haram tipi izahlarla dinle ilişkilendirilmeye çalışılan her şey ilavedir. Şimdi listemizi görelim.

 

BUNLAR KURAN'DA = DİN'DE YOK

 

1 Kuran'ın tek başına yetersiz olduğu iddiası

 

2Hadislerin dinin kaynağı olması

 

3Mezhep alimlerinin fetvalarıyla helal haram belirlenmesi

 

4Mezhep çıkarımlarına göre dini uygulamaların yapılması

 

5Mezhepleri dinle eşitlemek 6Kuran'ı musiki kitabı gibi anlamadan okumak

 

7Kuran'ı ölüler için okunan bir kitaba çevirmek

 

8Peygamber'in hadislerle Kuran dışı hükümler oluşturması

 

9Tüm canlıların Peygamberimiz sayesinde yaratılmış olması

 

10Peygamberler'i yarıştırma, Peygamberimiz'i en üstün Pey gamber ilan etmek

 

11Peygamberimiz'in, Peygamberlik öncesi hayatını bile taklide kalkmak

 

12Kuran eksiktir, detaylar başka kitaplardadır demek

 

13Bazı kimseleri evliya kabul edip Cennetlik ilan etmek ve mezarlarında anormal saygı gösterileri yapmak

 

14Tarikat şeyhlerini ilahlaştırmak

 

15Tarikatlardaki rabıta gibi uygulamalar

 

16Bir tek Sünniler'in veya bir tek Şiiler'in Cennetlik olduğunu iddia etmek

 

17Yahudi ve Hıristiyanlar'ın hepsini Cehennemlik ilan etmek

 

18Dine Arap geleneklerini sokmak

 

19Şahsi görüşlerine uydurmak için dini reformla değiştirmeye kalkışmak

 

20Kuran dışında Peygamber’in sünneti başlığıyla ayrı hükümler oluşturmak

 

21çoğunluğun her zaman doğru olduğunu savunmak

 

22Mezheplerin tarihsel sürecini mezheplerin doğruluğuna delil saymak

 

23Hanefilik diye bir mezhep

 

24Şafilik diye bir mezhep

 

25Hanbelilik diye bir mezhep

 

26Malikilik diye bir mezhep

 

27Caferilik diye bir mezhep

 

28Sünnilik, Şiilik veya herhangi başlıklı bir mezhep

 

29Maturudiye, Eşariye veya itikadi herhangi bir mezhep 30Mecelle diye bir kaynak

 

31Aklı inkar etmek, taklitçiliği üstün tutmak

 

32Bilim düşmanlığı 33Sanat düşmanlığı

 

34Buhari diye bir hadis kitabına uymak

 

35Müslim diye bir hadis kitabına uymak

 

36Kütübü Sitte veya başka hadis kitaplarına uymak

 

37Peygamberimiz'in dışında dinimizin kutsal kişileri

 

38Sahabelerin (Peygamberimiz'i gören herhangi bir Müslüman) hangisine uyarsak uyalım doğruya erişeceğimiz iddiası

 

39Başörtüsü takmak

 

40Peçe takmak

 

41Haremlikselamlık uygulaması

 

42Kadının tek başına seyahat edememesi

 

43Kadının, erkeğin tüm vücudu irinle kaplı olsa, o vücudu yalayarak temizlese, yine de erkeğin hakkını ödeyemeyeceği düşüncesi

 

44Allah'tan başkasına secde edilseydi, kadının kocasına secde etmesinin gerekeceği iddiası

 

45Kadının yönetici, devlet başkanı olamayacağı

 

46Kadının yöneticileri seçme hakkının olmadığı

 

47Kadının sesinin erkek tarafından duyulmaması gerektiği

 

48Kadının Cuma namazını kılmaması

 

49Kadının aybaşılıyken namaz kılmaması, oruç tutmaması, Kuran okumaması, camiye girmemesi

 

50Kadınları çarşaf, pardesü gibi üniformalarla örtmek

 

51Kadınla erkeğin el sıkışma yasağı

 

52Kadının kalktığı yere soğumadan oturulamayacağı

 

53Kadının kapalı bir yerde, erkekle baş başa kalmasının haram olması

 

54Kadının, köpek ve domuzla beraber namazı bozan unsurlardan olması

 

55Kadınların çoğunun Cehennemlik olması 56Kadınların şerli olması

 

57Kadınların eksik akıllı olması 58Kadınlara evde hapisvari hayat yaşatmak

 

59Kadınların kocası dışında erkeklerin duyacağı koku sıkmasının haram olduğu 60Kadınların makyaj yapamayacağı

 

61Kadının kocasına her işte itaatinin farzlaştırılması

 

62Kadının kocasının cinsel çağrısına her seferinde cevap vermesinin mecburi olması

 

63Şahitlikte, bir erkek eşittir iki kadın ilkesinin uygulanması

 

64Kadının ailesinden izin almadan evlenmesinin yasaklanması

 

65Zina edenin taşlanarak öldürülmesi

 

66Zina ayetinin bir keçinin yemesiyle yok olduğu

 

67Maymunların bile zina edenleri öldürdüğüne dair izahlar

 

68Erkeklerin altın takmasının haram olması

 

69Erkeklerin ipekli giysiler giymesinin haram olması

 

70Yemekte altın, gümüş takımların kullanılmasının yasak oluşu

 

71Heykel yasağı

 

72Resim yasağı

 

73Satrancın yasak oluşu

 

74Müzik enstrümanları ve müzik ile ilgili yasaklar

 

75Midye, karides gibi deniz ürünlerinin haramlaştırılması 76At, eşek, vahşi hayvan etlerinin haramlaştırılması

 

77Böbrek ve koç yumurtasının mekruh sınıfına sokulup, yenmesinin çirkin gösterilmesi

 

78Sigaranın mekruh olması veya haramlaştırılması

 

79Mekruh diye haramlardan ayrı yasaklar listesi ve üç mekruh eşittir bir haram izahı 80Cinsel ilişkinin örtü altında olmasının gerekliliği

 

81Eşlerin cinsel ilişki esnasında bile birbirlerinin cinsel organlarına bakamayacağı 82Mastürbasyonun yasaklanması

 

83Doğum kontrolünün yasaklanması

 

84Yıkanırken bile kişinin cinsel organının açıkta olmaması gerektiği, meleklerden utanması gerektiği, peştemalle yıkanmak gerektiği

 

85Erkeklerin sünnet olması

 

86Kadınların sünnet olması

 

87Sakal bırakmanın sevaplığı

 

88Sakal kesmenin haram olması

 

89Saçları ortadan ayırmada sünnet sevabı arama

 

90Saçları yağlamanın sevaplığı

 

91Saçlara, sakala kına yakmanın sevaplığı

 

92Erkeklerin sürme çekmesinin sevaplığı

 

93Yüzü koyun yatmanın şeytan işi olması

 

94Yer yatağında yatmak

 

95Sağ ayakla evden çıkmak, eve girmek, yatağa girmek

 

96Sol ayakla tuvalet gibi pis yerlere girmek

 

97Tuvalet temizliğinin suyla olmasını farzlaştırmak

 

98Oturarak küçük tuvalet yapmak

 

99Tuvaletin kıbleye karşı yapılmasının haram olması

 

100Sol elle yenenleri şeytanın yemesi

 

101Sarık sarmak

 

102Misvak kullanmak

 

103Cübbe giymek

 

104Entari giymek

 

105Şalvar giymek

 

106Beyaz, yeşil, siyah renkli giysilerde sevap aramak

 

107Sarı, kırmızı renkler giymemek

 

108Hurma, kabak gibi yiyeceklerde sünnet sevabı aramak

 

109Yemeği yer sofrasında yemek

 

110Yemeği aynı kaptan yemek

 

111Elle, üç parmakla yemek

 

112Suyu üç yudumda içmek

 

113Suyu oturarak içmek

 

114Yemeğin bitiminde parmakları yalayarak temizlemede sünnet sevabı aramak

 

115Alkollü koku sürmemek

 

116Kolonya kullanmamak

 

117Kara köpekleri öldürmek

 

118Köpekleri eve sokmayı yasaklamak

 

119Geceleri aynaları kapamak

 

120Kuran'la veya Kuran'sız büyü yapmak

 

121Muska yazmak, taşımak

 

122Kuran'ı üfürük kitabı gibi kullanmak

 

123Islık çalmanın şeytan işi olması

 

124Tahtaya vurmaktan, nazar boncuğundan hayır beklemek

 

125Falcıları, cincileri dindar hoca sanmak 126Ramazan ve Kurban bayramları

 

127Merdiven altından geçmemek, kara kediyi, kara köpeği uğursuz saymak, kurşun dökmek

 

128çamaşırı belli günlerde yıkamanın, cinsel ilişkiye belli günlerde girmenin gerekliliğini iddia etmek

 

129Mevlit

 

130ölünün 7., 40., 52. günlerinde törenler yapmak

 

131Kabir azabı ile ilgili hikayeler, kabir azabının kendisi

 

132Sırat köprüsünün kıldan ince olduğu, kesilen kurban üzerinde sıratın geçileceği izahları

 

133üzerine idrar sıçratanın en çok kabir azabı çekecek kişi olması 134ölünün yerine oruç tutmak

 

135ölünün yerine Hacca gitmek, birisini göndermek

 

136ölünün arkasından ağlayınca ölüye azap olması

 

137Kıyametin saati hakkında açıklamalar

 

138Mehdi

 

139Deccal

 

140Dabbenin fil kulaklı, hınzır gözlü, öküz başlı olduğu

 

141İsa'nın yeniden yeryüzüne geleceği 142Yecüc ve Mecüc'ün Türkler olması 143Irkçılık, Arap ırkını üstün görmek

 

144Yecüc ve Mecüc'ün yerin altında bir karışlık adamlar olması

 

145Kuran'da belirtilmeyen namaz vakitlerini farzlaştırmak

 

146Kuran'da geçmeyen rekat sayılarını farzlaştırmak

 

147Namazın yalnız Arapça kılınması gerektiğini iddia etmek

 

148Namazı kadının kıldıramaması

 

149Rüku ve secdede hep aynı şeyleri söylemenin gerekliliği

 

150Fatiha Suresi'ni her rekatta okumayı farzlaştırmak

 

151Namazdaki son oturuşu farzlaştırmak

 

152Namazın farzı, sünneti, vacibi gibi ayrımlar listesi

 

153Namazda el bağlama şeklini, ayakların kaç santim araklıklarla duracağını belirlemek

 

154Orucu kasten bozanın iki ay kesintisiz oruç tutması gerektiğini söylemek

 

155Teravih namazı, bayram namazı

 

156Haccı birkaç güne sıkıştırıp insanları perişan etmek

 

157Hacda şeytan taşlamak

 

158Kurban bayramında kurban kesmek

 

159Belli haramların Hacdan sonra başladığı düşüncesi

 

160Zemzem suyunda, okunmuş şeker, tuz gibi maddelerde sevap aramak

 

161Zekata 1/40'lık ölçü getirmek

 

162Deveye, koyuna tarım ürünlerinin her birine ayrı ayrı zekat ölçüsü getirme

 

163Abdesti, tuvaleti yapma dışında başka şeylerin de bozduğu iddiası

 

164Boy abdestini cinsel ilişki dışında başka şeylerin bozduğu iddiası

 

165Abdestin sırasını farzlaştırma

 

166Abdestte ve boy abdestinde ağız burun çalkalamayı farzlaştırma

 

167Abdestte ayağın topuklarla beraber yıkanması gerektiği

 

168Boy abdestinde önce sağ, sonra sol tarafa üçer defa su dökmek gibi teferruatlar getirmek

 

169Abdestin, boy abdestinin namaz dışında Kuran okumak için de mecbur tutulması

 

170Boy abdestsiz atılan her adımda günah olması

 

171Diş dolgusu olanların abdest ve boy abdestinin geçersiz olması

 

172Dövmesi olanların abdestinin ve boy abdestinin geçersiz olması

 

173Deprem ve selde ölenlerin şehit olması

 

174Karın ağrısından ölenlerin şehit olması

 

175Dünya'nın öküz ve balık üstünde olduğu

 

176Depremin bu balığın sallanması sonucu olduğu

 

177Ay'a gidilemeyeceği

 

178Güneş'in batışının, Güneş’in secde etmek için kaybolması olarak açıklanması

 

179Güneş ve Ay tutulmalarının, Güneş ve Ay'ın kulplu arabalarla çekilmeleri olarak tanımlanması

 

180Boğa, aslan, kartal suretinde meleklerin var olduğu iddiası

 

181Cebrail'in 600 kanadına ilişkin açıklamalar

 

182Allah'ın Cennette baldırını açması

 

183Allah'ın Peygamber'in sırtına dokunması

 

184Allah'ın özel günlerde yeryüzüne inip, insanlarla tokalaşması

 

185Allah'ın Peygamber'le sıkı bir pazarlık sonucu namazı elli vakitten, beş vakite indirmeye razı olduğu

 

186Halifelik müessesesi

 

187Saltanat, halkın siyasi otoriteye kullaştırılması

 

188Cami imamı, müezzini gibi sınıflar

 

189Arap dilini Cennet dili, harflerini Cennet harfi diyerek kutsallaştırmak

 

190Darül harp iddiasıyla terör yapmak

 

191Darül harp iddiasıyla kendi dışındakileri soymak,haklarını çiğnemek

 

192Namaz kılmayanı öldürmek veya dövmek

 

193Orucu zorla tutturma, tutmayanı dövme

 

194Makyajlı açık kadınları dövmek, makyajı yasaklamak

 

195Müslümanlığı bırakanları öldürmek

 

196Mezhebini değiştirenlere, bırakanlara sopa cezası uygulamak

 

197Sırf ganimet için fetihlere kalkışmak

 

198İçki içenleri dövmek

 

199Baskıyla dini yaşatmak

 

200Dinimize İslam dışında şeriat gibi, mezhep isimleri gibi isimler takm

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN

 

DİNİN KAYNAĞINI BELİRLEMEK

 

Bu farklılıkları ortaya çıkarmak için önce dinin kaynağını belirlemek gerekir. Kuran'ın, dinin tek kaynağı olduğunu anladıktan sonra bize din adına yöneltilen soruların cevaplarını, delillerini Kuran'dan arayacağız. örneğin biri bize haremlik selamlık şeklinde kadınların erkeklerle ayrılması dinde var mı diye sorarsa, Kuran'ı okuyup inceleyeceğiz ve böyle bir yasağı bulamadığımızdan dolayı dinde böyle bir yasağın olmadığını söyleyeceğiz. Oysa geleneksel din yapısını savunanlar dini Kuran'dan değil, ilmihal kitaplarından, şeyhlerinden ve uydurmalarla dolu hadislerden öğrenmektedirler. Kuran'ın dışındaki bu kaynaklara göre ise haremlik selamlık dinin bir şartıdır, farzdır.

 

Tüm bunları incelediğimizde tüm sorunların çözümü olan şu temel soru karşımıza çıkıyor: "Kuran, dinin kaynağı olarak yeterli mi?” Kuran yeterlidir. çünkü eksiği, gediği yoktur ve din adına tüm izahları kapsar. üstelik Kuran, dinin tek kaynağı olduğunu ve her şeyi açıkladığını kendisi söyler. Oysa karşıt görüşte olanlara göre Kuran'ın yanında hadis, icma ve kıyas olmazsa din eksik olur. Bunlardan Kuran ve Hadis temel kaynak olarak alınır. Biz kitabımızda hadis diye adlandırılan Kuran dışı sözlerin güvenilir olmadığını ispatlamaya ağırlık vereceğiz. çünkü hadislerin bile Kuran'ın yanında Kuran'a ilaveler yapan ikinci bir kaynak olamayacağını gösterirsek diğerleri otomatik olarak devre dışı kalacaktır. . Kuran gelenekçi İslamcılara göre yetersizdir. Aslında Kuran'ın yeterliliğini ispat etmeye sadece kitabın bu bölümünde Kuran’dan alıntı yaptığımız ayetler bile yeterlidir. Kuran'ın yeterli olduğunu, her şeyi açıkladığını ve gerekli teferruatları verdiğini başta Kuran'ın kendisi söylemektedir. Kuran dışında diğer kaynaklara ihtiyaç olduğunu söyleyerek Kuran'ı yetersiz ilan etmek, başta Kuran'ın bu ayetlerine karşı gelmektir. Fakat biz sırf bu ayetler bile delil olarak yeterlidir deyip geçmeden, Kuran'ın din konusundaki otoritesine eş koşulan hadislerin (sözlerin) nasıl çelişkili, mantıksız ve Peygamber'e iftira olduklarını da örnekleyerek, Kuran dışındaki dini arayışların hatasını her yönden göstereceğiz.

 

KURAN'I YETERSİZ GÖRENLER

 

Kuran'a yeterince güveni olmayanlar; falanca mezhepten, filanca tarikattan olduklarını söyleyerek görüşlerimize karşı çıkanlar olacaktır. Hadisçiler, hadis kitapları bilinmeden, fıkıhçılar fıkıh kitapları olmadan, tefsirciler bol hadisli tefsirler okunmadan İslam bilinemez, halk dini anlayamaz demeye devam edeceklerdir. Din tüm insanların anlaması için mi yoksa sadece üç dört kişinin anlaması için mi indirildi? Peygamber'imizin mezhebi var mıydı? Dört halifenin mezhebi neydi? Kuran'da Hanefilik, Şafilik, Alevilik, Şiilik, Vahhabilik şeklinde mezhepler mi var, yoksa tek bir dinden mi bahsediliyor? Kuran dinin rehberi diye kendinden mi bahsediyor, yoksa Buhari'den Müslim'den, Oniki İmam'ın eserlerinden, ilmihallerden, Muvatta'dan mı bahsediyor? Kuran ayetlerini inceleyip, bu soruların cevabını bulalım ve Kuran'ın dinin tek kaynağı olarak yeterli olup olmadığını tespit edelim.

Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik..

 

16 Nahl Suresi 89

 

Görüldüğü gibi ayette Kuran'ın her şeyi açıkladığı, bizi doğruya ilettiği söylenmektedir. Kuran her şeyi açıklıyorsa Buhari, Müslim diye kaynaklara, ilmihal kitaplarına ne gerek var? Allah her şeyi Kuran’da açıkladığını söylerken niye hâla Hanbeli, Şafi, Şii, Hanefi, Caferi, Maliki diye mezheplerden medet umuyoruz? Neden Allah Kuran’da bize Müslüman (İslam olan) diye isim takmışken Sunni, Şii, Hanefi, Şafi diye isimleri kullanıp Allah'ın bize verdiği ismi yetersiz görüyoruz?

 

HÜKÜM YALNIZ ALLAH'INDIR

 

Hüküm yalnız Allah'ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar.

 

12 Yusuf Suresi 40

 

26Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.

 

27Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur.

 

18 Kehf Suresi 26,27

 

Hüküm Allah'tan başkasına bırakılırsa, dosdoğru dinden sapılmış olunur. Mezhep içtihatlarıyla, icma, kıyas başlıklarıyla veya hadislere dayandırılarak verilen hükümler Allah'ın hükmü değildir. Bu mezhepleri dine eşitlemek, Allah’ın hüküm koyucu yetkisini başkasına vermek demektir. Allah’ın hüküm konusunda hiçbir ortağı yoktur. Kişilerin şahsi hükümleri din olamaz. Kehf suresi 27. ayetten Allah'ın hükmüne uymanın Allah'ın vahyine uymakla yerine getirilebileceğini anlarız. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur, ama mezhepler nasih mensuhla (), uydurma hadislerle Allah’ın hükümlerini değiştirmeye yeltenmişlerdir. Allah'ın hükümleri Allah'ın vahyi olan Kuran'dadır. Zaten Allah'ın sözü olduğu iddia edilebilecek başka bir kaynak yoktur ki bu kaynağın Allah'ın hükmünü kapsadığı iddia edilebilsin. Hükmün yalnız Allah'ın olması (12 Yusuf Suresi 40) ve Allah'ın hükmüne kimsenin ortak kılınmaması (18 Kehf Suresi 26) için Allah'ın hükümlerinin hepsini içeren Kuran'ı dinin tek kaynağı yapmak zorundayız. Eğer Allah'ın hükmü olmayan, Allah'ın olmayan kitapları, dini hüküm kaynağı yapıyorsak (İster mezhep ilmihali, ister hadis kitabı olsun) Allah’ın kitabı Kuran’la çeliştiğimizi bilmeliyiz. Bu kitapların Buhari, Müslim, Ebu Davud gibi adları ve mezheplerin Hanefi, Şafi, Caferi gibi adları, bu hükümlerin sahiplerinin Allah değil, bu şahıslar olduklarını daha baştan adlarıyla ortaya koymaktadır.

 

Allah'a çağıran, yararlı işler yapan ve ben Müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel söz söyleyen kim vardır?

 

41Fussilet Suresi 33

 

Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur.

 

6 Enam Suresi 115

 

Allah’ın dini, Kuran’ın indirilmesinin bitişiyle Peygamber’imiz hayattayken tamamlanmıştır. Kuran yazdırılmış, ezberlenmiş ve başı sonu belli bir kaynak olarak rehberimiz olmuştur. Peygamber döneminde yazılması yasak olan hadisleri toplayan kitaplar Peygamber'in vefatından yüzikiyüz yıl sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Kuran’ın ayetine göre Allah’ın sözleri değiştirilemez bir şekilde tamamken, nedense insanlar bununla yetinmeyip yeni sözler aramışlardır. Bu zihniyete göre İmam Şafi'nin içtihatları, Oniki İmam’ın fetvaları veya Hanefi imamların izahları ile din tamamlanmıştır. Bunlara göre din daha evvel tamam değildir ki bu şahısların yorum, içtihat ve izahları insanlara gereklidir. Ayrıca geleneksel İslam'ın savunucuları bununla da yetinmeyip, nasihmensuh kılıflı izahları sonucunda hadislerle Kuran’ın izahlarını iptal edip, yerine kendi izahlarını ve hadisleri koymuşlardır (Bakınız 25. ve 26. Bölüm). Böylece Allah’ın sözlerini değiştirebilecek hiç kimse olmadığıyla ilgili olan yukarıdaki ayetle çelişmişlerdir.

 

KURAN HER DETAYI İÇERİR

 

Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah'ın dışında bir hakem mi arayayım?

 

6 Enam Suresi 114

 

Kuran ana konuları verip, yan konular için bizi başka kitaplara, şeyhlere, ilmihallere, kütübi sitteye havale etmiyor. Kendisinin detaylandırılmış olduğunu söylüyor. Eğer ki bir yasağı, detayı, ibadeti Kuran’da bulamazsak; bu, o yasağın, detayın, ibadetin dinimiz ile alakası olmadığı anlamına gelir. örneğin ipek giymek veya midye, karides yemek ile ilgili Kuran'da bir ifade olmaması, ipeğin giyilebileceğini, midye ve karidesin yenebileceğini gösterir. Kuran'da bir fiilin yapılmamasına dair izah aramak gerekir, yapılması gerektiğine dair izaha gerek yoktur. örneğin ipeğin giyilmesinin yasak olduğuna dair izahın bulunamaması yeterlidir. Ayrıca ipek giyilebilir manasında bir ayete gerek yoktur. Bu mantığı şu ayette de gözlemleyebiliriz.

 

Ey iman sahipleri; size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti. Allah Bağışlayandır, Merhametlidir.

 

5 Maide Suresi 101

 

Allah kullarına güçlük çıkarmak istemediği için birçok konuda açıklama yapmamıştır. Eğer açıklama yapsaydı, o konularda da üzerimize sorumluluk binerdi. Allah birçok ayette dinin kolay olduğunu, insanlara güçlük çıkarmak istemediğini söylemektedir. Oysa hadis uydurucuları ve mezhepçiler sanki Allah unutmuş gibi Allah'ın açıklama getirmediği konuları açıklayarak, din adına zorluklar üretmişlerdir. Dinin yasakladığı her şey kötüdür, ama din her zararlı fiili yasaklamak zorunda değildir. Dinin açıkladığı hususları yerine getirmek bir sorumluluktur. Bu yüzden, dinde açıklanmayan hususların Allah'ın bize verdiği özgürlük alanları olduğunu anlamalı ve acilen Kuran dışında dine yapılan ilaveleri temizlemeliyiz

ALLAH UNUTMAZ

 

Rabbin asla unutkan değildir.

 

19 Meryem Suresi 64

 

Rabbimiz Allah, her şeyi bilir ve bu, bizim din adına tüm ihtiyaçlarımızı bildiği anlamına gelmektedir. Allah'ın açıklamadığı konular haşa unutkanlığından değil, bizi o konularda özgür bırakmak istemesinden kaynaklanır. Allah'ın açıklamadığı konuları açıklayarak dine yeni ilaveler, yeni detaylar getirenler, kendilerini Allah'tan daha mı akıllı sanıyorlar, yoksa bu ayeti ve Allah'ın kainattaki tüm ayetlerini görmezlikten gelip, Allah'ın indirdiğinin kendilerince eksiğini mi kapıyorlar? örneğin; Allah kadına "Şuradan şuraya kadar örtüneceksin” şeklinde bir üniforma tarif etmemişken, bu üniformayı Allah adına tarif etmiş olanlar ne yapmak istediler? Niye Allah'ın kitabı Kuran'ı yetersiz görüp kendi görüşlerini dine soktular? Bu soruların niyesi belki tartışılır ama Kuran'da olmayan izahların dinde olmadığı, bu örnekte görüldüğü gibi kadına bir üniforma biçmenin Allah'a, Kuran'a, dine iftira olduğu tartışılamaz.

 

Kendilerine okunmakta olan Kitap'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?

 

29 Ankebut Suresi 51

 

Ne yazık ki geleneksel İslamcılara Kuran yetmiyor, yetmiyor, yetmiyor... Ne yapıp edip, gerektiğinde ayetleri çekiştirip, içinde binlerce uydurma olan hadisleri, dine ilave bir sürü hükmü uyduran mezhep imamlarının görüşlerini din diye yutturmak isteyenlere, Kuran yetmiyor. çünkü Kuran kadını gelenekçilerin istediği gibi kapatmıyor, haremlik selamlık yapmıyor, sanata, heykele yasak getirmiyor, sarığın, sakalın, cübbenin, Arap geleneklerinin makbul olduğunu söylemiyor. Bu yüzden birçok kişi Kuran Müslümanı olmaktansa Hanefi, Şafi, Şii olmayı tercih ediyor. çünkü Kuran'da olmayan bu yasaklara, bu örf dinselleştirmeciliğine, bu mezhepler geçit veriyor. Kişiler Kuran’ı açıp dini öğreneceklerine, kafalarında din oluşturup Kuran’da arıyorlar, sonra bu dini Kuran’da bulamayınca, bak Kuran eksikmiş diyorlar. Ne yazık ki yukarıdaki ayette geçtiği gibi bazı dinsizlere de, bazı dincilik şampiyonlarına da Kuran yetmiyor.

 

EKSİKSİZ KİTAP

 

Kitap' ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.

 

6 Enam Suresi 38

 

Allah Kitap’ta eksik olmadığını söylerken, Kuran'ı ölülerin arkasından okunan bir kitap gibi kullanıp, Kuran'ın manasından çok musikisine önem verenler, ne yazık ki bu ayetlerin manasını anlayamıyorlar. Kuran'ın yerine ilmihal kitabını, mana yerine musikiyi, canlılar yerine ölüleri, Kuran İslâm'ı yerine mezheplerin İslâmı'nı ön plana alanlar Kuran'ı, manayı ve canlıları ön plana almadıkça bu ayetlerin açık manasını da anlayamayacak gibi gözüküyorlar.

 

154 Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

 

155 Hiç mi hatırınıza getirmiyorsunuz?

 

156 Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var?

 

157 Şayet doğru söylüyorsanız kitabınızı getirin.

 

37 Saffat Suresi 154-157

 

36 Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz?

 

37 Yoksa okuyup, ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var? 38 İçinde keyfinize uyanın sizin olduğu.

 

68 Kalem Suresi 36,37

 

Sen de aralarında, Allah' ın indirdiğiyle hükmet.

 

5Maide Suresi 49

 

Ayetlerden, dini hükümlerin Allah'ın indirdiğine dayanması gerektiğini görüyoruz. Allah'ın indirdiği kitaba dayanmayan hükümler, dinen temelsizdir. Yani dinen bir hüküm oluşturmazlar. Eğer Peygamber'in bir söz veya davranışı Kuran'a ilave bir hükme delil gösteriliyorsa, bilin ki o hadis ya Peygamber'e iftiradır, ya da Peygamber'in şahsi tercihi olan, dinen hüküm ifade etmeyen bir mesele dinselleştirilmiştir. Maide Suresi 49. ayetten anladığımız üzere Peygamber sadece Kuran'la hüküm verir ve sonuç olarak Kuran'da tüm dini hükümler vardır. Bir tek Kuran'ı dini kaynak yaparsak başka bir kaynağa, otoriteye ihtiyaç duymadan dinimizi buluruz. O yalnızca bir öğüt ve Mübin(apaçık) bir Kuran'dır.

 

36Yasin Suresi 69

 

Kuran'ın sıfatlarından biri olan Mübin, “beyan” kökünden olup apaçık, açık açık gösteren manalarına gelmektedir. Aynı ifadeye 27Neml 1, 28Kasas 2, 26Şuara 2 gibi ayetlerde de rastlarız. Kuran'ın apaçık olduğunu ifade eden bu ayetler, Kuran'ın tek başına anlaşılamaz olduğunu, ancak hadislerle, esbabı nuzul hikayeleriyle, mezhep imamlarıyla Kuran'ı anlayabileceğimizi söyleyenlere cevap vermektedir. 27Neml Suresi 79. ayette ise Peygamberimiz'e "Sen mübin gerçek üzerindesin.” deniliyor. Peygamberimiz'in insanlığa tanıttığı gerçeğin açıklayıcısı Kuran’dır. Bu yüzden Peygamberimiz'e izafe edilen her şey ancak Kuran'dan onay aldığı takdirde geçerlidir. Mübin olan Kuran; hem dini, hem Peygamber'i tanımamızda hepimize tek başına yeterlidir.

 

KURAN'A UYAN PEYGAMBER'E DE UYMUŞ OLUR

 

De ki " Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.”

 

21 Enbiya Suresi 45

 

Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete sana vahyettiklerimizi okuman için gönderdik.

 

13 Rad Suresi 30

 

Bu Kuran, bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu.

 

6Enam Suresi 19

 

Onlara ayetlerimiz açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar "Bize bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece vahyolunana uyuyorum.”

 

10Yunus Suresi 15

 

Ayetlerde görüldüğü gibi, Peygamber'in açıkladığı ve uyduğu vahiy Kuran'dır. İnanmayanların reddettiği, değiştirilmesini istedikleri de Kuran’dır. Peygamber’in vazifesi kendisine vahiy olarak gelen Kuran’ı okumaktır. Peygamber’e uymak; Kuran’a uymak, Kuran’ın sistemine göre inanmak, hareket etmek ve yaşamaktır. Peygamber’imiz Kuran’da en çok “Resul” kelimesiyle tanıtılır. Resul Türkçe’de “elçi” kelimesinin karşılığıdır ki Allah bu kelimeyle, Peygamberimiz'in vazifesi olan Allah'tan aldığı mesajı insanlara iletmeyi vurgular. Ayetlerden gördüğümüz gibi bu mesaj Kuran'dır. Başka hiçbir kaynağa, hiçbir kitaba gönderme yoktur. Allah, Kuran dışında başka uyulması gereken vahiyler, kaynaklar olsaydı, onları da belirtir, onlara da uymamızı isterdi. Oysa bugünkü manzaraya baktığımızda yüzlerce cilt hadis ve fıkıh kitabının dinin kaynağı sayılarak Kuran'a eş koşulduğunu görüyoruz. Böylece Kuran'ın din konusundaki otoritesi ve kaynaklığı %100 iken, Kuran birçok kaynağın arasındaki bir kaynağa indirgeniyor. öyle ki Kuran’ın oluşturulan bu yeni yapıda hacim olarak payı %1’in bile çok altındadır. Gördüğümüz tüm bu ayetler, Kuran'ın değerini düşüren, Peygamber'e yalan sözler(hadisler) atfeden, Peygamber'e iftira eden bu mantığa karşı çıkar.

 

KURAN KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA ÇIKARIR

 

4 Dosdoğru bir yol üzerindesin.

 

5 Aziz ve Rahim' in indirdiği üzerindesin.

 

36 Yasin Suresi 4,5

 

Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura (aydınlığa), O övgüye layık, Aziz olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.

 

14İbrahim Suresi 1

 

Bu kitap (Kuran) insanları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Allah'ın indirdiği (Kuran) üzerinde olan dosdoğru yol üzerinde olur. Kuran'a uyanlar bu ayetler gibi birçok ayetten güç ve destek alırlar. Peki Fetavayı Hindiyelere uyanlar, Tirmizi, Muvatta, Buhari, Müslim gibi kitaplara uyanlar ve bunları Kuran gibi dinin kaynağı gösterenler, böylece Kuran'ın dindeki tekelini bozma girişiminde bulunanlar nereden güç ve destek alıyorlar? Kuran, Peygamber döneminde yazıldı, ezberlendi. İçinde hiçbir çelişki ve mantığa aykırılık yoktur. Diğer hiçbir kaynak, Peygamber hayattayken yazılmadı. Üstelik ileride hadisleri ve mezhepleri inceleyen bölümlerde göreceğimiz gibi bu izahlar Kuran'la, kendi aralarında ve mantıkla çelişirler. Nerede çağın ve aklın çok önünde olan Kuran? Nerede çağın gerisinde, İslam'dan insanları kaçırmış uydurma hadisler ve mezhepler?

 

YAHUDİLERDE VE HIRİSTİYANLARDA DA AYNI TİP DEJENERASYONLAR VAR

 

İçinde Allah' ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında iken, nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar.

 

5Maide Suresi 43

 

İncil bağlıları Allah' ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Allah' ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapkınların ta kendileridir.

 

5Maide Suresi 47

 

Allah evvelki din sahiplerine de Peygamberleri aracılığıyla kitaplar, sayfalar indirmiş ve kitaplarına uymalarını söylemiştir. Yahudiler Kuran gibi detaylı ve her şeyi açıklayan Tevrat’ı aldılar. Ancak Allah’ın sözleriyle yetinmediler. Bakara Suresi 67. ile 71. ayetler arasında gördüğümüz Yahudilerin teferruatsever yaklaşımları Hz. Musa'nın vefatından sonra da devam etti. Bu tavırları sonucu Mişna (Söz, Hadis) ve Gamara (Pratik, Sünnet) denilen dini kaynaklar ürettiler. Hadis ve sünnet adı altında kutsala fatura edilen uydurma dolu izahlarla dini teferruata boğma, bir tek bizim dinimize özgü değildir. Kuran, Hıristiyanların Hz. İsa’yı ve din adamlarını Rabler edindiğini söyler ve dine ilave olarak uydurdukları ruhbanlığa sonra kendilerinin de tam olarak uyamadığını anlatır. Kuran'da tüm bu kıssalar bize öğüt almamız için açıklanmıştır. Oysa kendini dinde otorite ilan eden bazıları "Bu Hıristiyan ve Musevilere olmuş, bize olmaz” diyerek sanıda bulunmaktadırlar. Acaba Kuran'dan bir delilleri var mı? Tabi ki yok. Zaten delil yerine sanı ile konuşmaya meraklı bu otoritelerin(!) delile ihtiyacı yoktur. çünkü kendileri ve evvelki otoriteleri zaten delildir. Bu tipler kelle saymaya çok meraklıdır. Bunların çoğu "Bu kadar insan böyle diyor siz onlardan daha mı akıllısınız?” izahıyla geleneklere, kelle sayım sonucuna güvenirler. Hıristiyanların çoğu “Hz. İsa Allah’ın oğlu” derken, bunun bir mecaz olduğunu, Allah’ın oğlu olamayacağını, Hz. İsa'nın sadece Allah'ın sevgili bir kulu ve Peygamber'i olduğunu söyleyen Hıristiyanlar da vardır. Peki bu azınlık Hıristiyanlar mı, yoksa Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia eden, Katolik ve Ortodoks din adamlarını Rabler edinmiş bu çoğunluk mu haklıdır? üstelik Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia edenlerin sayısı geleneksel İslam'ı savunanlardan çok daha fazladır. Hıristiyan çoğunluk: "Bakın ne kadar çok kişi Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu kabul ediyor. Bizim Saintlerimiz, evliyalarımız çok fedakâr, çok büyük adamlarmış. Onlar böyle diyor yanılıyor da, siz üç beş adam bizim Saintlerimizden, mürşidlerimizden, papazlarımızdan daha mı iyi biliyorsunuz?” demektedirler. Geleneksel İslam'ı savunanların izah tarzıyla bunların tıpatıp aynı olması hiç de şaşırtıcı değildir. çoğunluğa uymanın saptırmaya yol açacağını belirten Kuran ayetleri ve Hıristiyan çoğunluğun çizdiği bu manzara umarım kelle sayıcıları ve delil yerine evliyaya(!) güvenenler için yeterlidir.(Hz. ömer'in, hadisleri "ümmetimin Mişna'sıdır” diyerek yakması için 11. Bölüme, Hıristiyan ve Musevilerle ilgili konular için 29. Bölüme, kelle sayma meraklılarına cevap için 33. Bölüme bakın.)

 

Andolsun ki size beyyine (açıklayıcı, açık delil) ayetler, sizden önce gelip geçenlerden örnekler ve korunup, sakınanlar için de bir öğüt indirdik.

 

24Nur Suresi 34

 

... Ta ki ölen beyyine (açık delil) üzerine ölsün, yaşayan da beyyine (açık delil) üzerine yaşasın.

 

8Enfal Suresi 42

 

Kuran'a göre insan beyyine (açık delil) üzere olmalıdır. Yani gelenek diye, böyle gördük, biz de böyle yapıyoruz diye uygulamalar, kelle sayımı ile gerçeği bulmalar Kuran'ın İslamı ile bağdaşmaz. Kuran'a göre, Kuran'ın kendisi beyyinedir(açık delildir). Demek ki Kuran'ı dinin kaynağı yapanlar açık delile uymuş olurlar.

 

Bunları Kuran'da türlü türlü şekillerde (sarf) açıkladık ki öğüt alıp hatırlasınlar. Fakat bu sadece kaçışlarını artırıyor.

 

17İsra Suresi 41

 

Andolsun bu Kuran'da her örnekten insanlar için türlü türlü açıklamalarda (sarrafna) bulunduk. İnsanların çoğu ise tanımamakta ayak diretmektedirler.

 

17İsra Suresi 89

 

Bak iyice kavramaları için ayetleri nasıl türlü şekillerde açıklıyoruz(nusarriful).

 

6Enam Suresi 65

 

Bilgiyle uzun uzadıya, etraflıca açıkladığımız (fassalna), inanan bir toplum için doğruya iletici ve rahmet olan bir kitabı onlara getirdik.

 

7Araf Suresi 52

 

Bu bir kitaptır ki, Hakim ve Her şeyden Haberdar olan, ayetlerini hüküm ifade edici (muhkem) kılmış ve sonra detaylandırıp(fussilet) açıklamıştır.

 

11Hud Suresi 1

 

KURAN'IN AÇIKLAMADIKLARI DİN DIŞI ALANDIR

 

Yukarıdaki ayetlerden Kuran’ın detaylı, etraflıca, türlü türlü şekillerde gerekli açıklamaları yaptığını Kuran’ın kendisinin söylediğini görüyoruz. Ayetlerde Kuran’ın etraflıca, türlü türlü şekillerde, detaylı bir biçimde açıklamalar yaptığını vurgulayan kelimelerin Arapça'sını parantez içinde verdik. “Kuran başka kitaplara gönderme yapar, Kuran ana kitaptır, detayları başka kitaplardan öğreniriz.” demek tüm bu ayetlere karşı çıkmak, bu ayetleri yok saymak demektir. Aynı şekilde “Kuran’ı biz anlayamayız” tipi izahlar da Kuran ile çelişir. Kuran’ın izahlarına göre iman edenler Kuran’ı anlar. Kuran’ı anlamamak iman etmeyenlerin bir özelliğidir. Kuran’ı incelediğimizde gerekli tüm teferruatların Kuran’da yer aldığını görürüz. örneğin Kuran, zorda kalıp başka yiyecek bir şey bulamayanların aşırıya gitmemek kaydıyla haram olan leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanları yiyebileceğini söyler.

 

KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN

 

Hacca giderken başında hastalık olduğu için saçını kısaltanların ne yapması gerektiği de Kuran'da geçer. Teyze ve anne ile evlenmenin haram olduğu da Kuran'da vardır. Peygamber'in sırf kendisine farz olan gece ibadeti de Kuran'da geçer. Ebu Leheb'in Müslüman olmayacağı, Rumların yakın zamanda savaşı kazanacakları tipinde ancak Peygamber'imiz döneminde gözlenebilecek olaylara da Kuran değinir. Yukarıdaki örnekler ve daha birçok örnek, Kuran'ın tüm teferruatları verdiğinin delilidir. Kaç kişi domuz, leş gibi yiyecekler ile başbaşa kalıp başka hiçbir helal gıda bulamayacak kadar zor durumda kalıp, bunları yemek zorunda kalacaktır? Hacdayken hastalığı yüzünden saçını kısaltacak olan kişi sayısı binde bir bile değildir. Yani her bin kişiden birinin hayatta bir kere rastlaması ihtimali bile zor olacak bir detay Kuran'da vardır. Teyze ve anne ile evlenmeye kalkmanın çirkin olduğu aşağı yukarı herkesin bildiği, onbinde bir insanın bile kalkışmayacağı bir *********liktir. Kuran bu konu zaten bilinir dememiş, bunu da açıklamıştır. Yahudilere Cumartesi yasağı gibi yasakların da koyulduğunu belirten Kuran, hiç mümkün müdür ki inananlarına tüm yasakları belirtmesin? Hiç mümkün müdür ki Hacda saçını kısaltan adama yol göstersin de, kıyafet ve diğer hususlarda bir yasak varsa bunu kadınlara açıklamasın? Hiç mümkün müdür ki zorda kalana yukarıda belirttiğimiz izni açıklasın da midye, karides diye bir yasak varsa bunun açıklamasını başka kaynaklara bıraksın? Hiç mümkün müdür ki Peygamber'e özel farz ibadet açıklansın da tüm Müslümanlara farz olan tüm namazlar Kuran'da yer almasın? Allah'ın gönderdiği bir kitap var ve onun din adına tüm bilgileri içermediğini iddia edenler var. Allah'ın eksik ve başka kaynaklara ihtiyacı olan bir kaynak göndermesi mümkün mü? Allah'tan olanın, insanın yazacağı kitaplardaki açıklamalara, tefsirlere muhtaç olduğu hiç düşünülebilir mi? Eğer ki din adına Kuran'ın hacminden fazla bilgilere ihtiyacımız olsaydı Allah, Kuran'ı 23 kat daha kalın yapabilirdi. Böylece bizi yine başka kaynaklara muhtaç etmezdi. Kuran eğer ki dini açıklamada yetersizse niye indirildi? Allah dinin sadece bir kısmını açıkladı da, diğer kısmı için başkalarına mı muhtaç kaldık? Allah'ın kelimeleri tükenmez, Allah kelime sıkıntısı çekmez. Allah hiç kimsenin mezhebine, hadisine ihtiyaç kalmaksızın dinini tam olarak açıklamıştır.

 

Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve deniz de arkasından yedi deniz daha katılarak kullanılsa; yine de Allah'ın kelimeleri tükenmez. Allah üstündür, bilgedir.

 

31Lokman Suresi 27

 

KURAN'IN ANLAŞILMASI İÇİN TEFSİR, HADİS, İLMİHAL … KİTAPLARINA İHTİYAÇ YOKTUR

 

32 Kafirler dediler ki "Kuran ona toptan, tek bir defada indirilseydi ya” Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça düzenleyip okuduk.

 

33Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, biz sana gerçeği ve en güzel yorumu (ahsena tefsir) getirmiş olmayalım.

 

25 Furkan Suresi 32,33

 

Görüldüğü gibi kafirler hep Kuran ile uyarılmışlardır,bu yüzden kafirlerin itirazları da hep Kuran'a karşıdır. Yapılması gereken yorumlar da Kuran'ın içindedir. "En güzel yorum” ifadesinin Arapçası "ahsena tefsir”dir ve "tefsir” kelimesinin Kuran'da geçtiği tek yer yukarıdaki alıntıladığımız ayettir. Böylece Allah, Kuran'ın tefsirinin en güzel şekilde yine Kuran'la yapılacağının dersini vermektedir. Oysa Kuran'a eş koşulan birçok hadis de "Kuran tefsiri” diye satılan kitaplarda geçer. Kuran en güzel yorumu içerirken ayrıca başka yorum kitapları (tefsir kitapları) dinin kaynağı olamaz. Dinimiz tefsir kitapları olmadan da anlaşılır ve tastamamdır. Daha evvel belirttiğimiz sarf(türlü şekillerde açıklama), fussilet(detaylandırma) tipi kelimelerin Kuran için kullanılması da, Kuran'ın hiçbir hadis kitabına, mezhep kitabına, tefsir kitabına ihtiyaç duymaksızın her detayı içerdiğini gösterir.

 

1 Rahman

 

2 Kuran'ı öğretti

 

55 Rahman Suresi 1,2

 

17 Şüphesiz onu toplamak ve okutmak bize düşer.

 

18 O halde biz onu okuduğumuzda sen de onun okunuşunu izle.

 

19 Sonra onu açıklamak da bize düşer.

 

75 Kıyamet Suresi 17,18,19

 

Allah Kuran’ın öğretilmesini de, açıklanmasını da üzerine almıştır. Kuran, kendi kendini açıklar. Kuran’ın bir ayetinde anlaşılması gerekli konu tamamlanmadıysa, başka bir ayetin ilave yapmasıyla, o ayeti açıklamasıyla konu anlaşılır. Yoksa Kuran'ın, Kuran dışı hadis, tefsir, içtihat başlıklı kitaplara ihtiyacı yoktur. Bu kitaplardan, bu kaynakların gereğinden Kuran hiç bahsetmez. Kuran, Allah’ın kendisini öğreteceğini, açıklayacağını ve kendi içinde en güzel yorumu(ahsena tefsir) yaptığını söyler.(Kuran'ın kendi açıklamasına şu konuyu örnek verebiliriz. 1 Fatiha Suresi 4. ayet "Din gününün sahibidir O” şeklindedir. Din gününün ne olduğunu anlamayan kişiler tüm Kuran'da bu terimi araştırırlar. Bu terimin 15Hicr Suresi 35. ayet, 26 Şuara Suresi 82. ayet, 37 Saffat Suresi 20. ayet, 38 Sad Suresi 78. ayet, 83 Mutaffifin Suresi 11. ayet ve diğer geçişlerini inceleyenler bu terimin öldükten sonraki yeniden dirileceğimiz günü ifade ettiğini anlarlar. Bu örnekte olduğu gibi din adına anlamamız gereken tüm bilgi Kuran'ın içindedir. Kuran kendi kendini açıklar.)

 

PEYGAMBERİMİZİN ŞİKAYETİ

 

Kuran'ı dinin merkezine koymalı ve Peygamberimiz'e uymanın, Kuran'a uymakla olacağını bilmeli, Peygamberimiz'i ve dinimizi iftiralardan kurtarmalıyız. Peygamberimiz'in Allah'ın huzurunda ümmetinden tek şikayeti ayette şöyle geçer:

 

Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular.

 

25 Furkan Suresi 30

 

Gerçekten de Peygamberimiz'e uyduğu söylenen birçok kişinin sergilediği manzara budur. Sözde Kuran el üstündedir, kutsaldır, fakat Kuran aslında hayata uygulanmayan, dini tek başına belirlemeyen bir kitap olmuştur ve yüzlerce dini kitaptan birine çevrilmiştir. Kişiler dinlerini ilmihal kitaplarından öğrenmekte, Kuran ise anlaşılmak için değil, sadece seslendirilmek için okunmakta, böylece devre dışı tutulmaktadır.

 

Tüm bu ayetler ve açıklamalar, Kuran'ın dinin tek kaynağı olduğunu başta kendisinin açıkladığını göstermektedir. İleride Kuran'ın dinin biricik kaynağı olduğuna dair burada belirtmediğimiz delilleri de konuların içinde göstereceğiz. Aslında Kuran'daki bu ayetler, Kuran'ın tek kaynak olduğunu ve İslam'ın eğer bir şey İslamı olacaksa Kuran İslamı olması gerektiğine delil olarak yeterlidirler. Peygamber'e iftira olarak uydurulan hadisler başta olmak üzere, mezhepler, tarikatlar ve gelenekleri irdeleyerek, Kuran dışında kaynak kabul etmenin sonunun nasıl felaket olduğunu gözler önüne serdim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın cantürk,

 

Alıntılarınızın kaynağı bu site

 

-http://www.kurandakidin.com/-

 

Bir siteyi olduğu gibi copipaste yapmak tartışmak değildir.O siteden çok alıntı yapanlar oldu ama sorular karşısında cevap veremediler. Eğer niyetiniz gerçekten tartışmak ise ordan alıntı yapmadan sadece kurana göre namaz nasıl kılınır bana anlatabilirmisiniz ? Bakın namazdan vazgeçtim kurana göre secde nasıl yapılır onu anlatın yeter.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

3/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et; SECDE ET VE RUKU EDENLERLE BİRLİKTE RUKU ET.

 

9/112 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, RUKU EDENLER,SECDE EDENLER, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele!

 

22/77 Ey iman edenler; RUKU EDİN,SECDE EDİN, Rabb'inize kulluk edin ve hayırlı fiiller işleyin ki kurtuluşa eresiniz.

 

25/64 Ve onlar ki Rableri için SECDE EDENLER VE KIYAMDA BULUNANLAR olarak gecelerler.

 

48/29 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları RÜKUA VARIRKEN, SECDE EDERKEN, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir.

 

ANLAYANA. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

3/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et; SECDE ET VE RUKU EDENLERLE BİRLİKTE RUKU ET.

 

9/112 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, RUKU EDENLER,SECDE EDENLER, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele!

 

22/77 Ey iman edenler; RUKU EDİN,SECDE EDİN, Rabb'inize kulluk edin ve hayırlı fiiller işleyin ki kurtuluşa eresiniz.

 

25/64 Ve onlar ki Rableri için SECDE EDENLER VE KIYAMDA BULUNANLAR olarak gecelerler.

 

48/29 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları RÜKUA VARIRKEN, SECDE EDERKEN, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir.

 

ANLAYANA. :D

 

Secde edenlerin kurtuluşa ermeleri, ya da onların secde ederken Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görünmeleri değil, soru 'nasıl, ne şekilde idi'. Yani secde etmek yatıp kalkmaksa, budist rahipler de tapınağa giderken 45 km gibi bir mesafeyi secde ederek gidiyorlar. Arkadaşım Tibet'ten yeni döndü ve bana birkaç resim gönderdi, ekledim belki görürsünüz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Secde edenlerin kurtuluşa ermeleri, ya da onların secde ederken Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görünmeleri değil, soru 'nasıl, ne şekilde idi'. Yani secde etmek yatıp kalkmaksa, budist rahipler de tapınağa giderken 45 km gibi bir mesafeyi secde ederek gidiyorlar. Arkadaşım Tibet'ten yeni döndü ve bana birkaç resim gönderdi, ekledim belki görürsünüz.

 

muki.

 

Benim neye cevap yazdığımı bilirseniz "KONTRPİYE'de" kalmazsınız bakalım neye cevap yazmışım.

 

Bir siteyi olduğu gibi copipaste yapmak tartışmak değildir.O siteden çok alıntı yapanlar oldu ama sorular karşısında cevap veremediler. Eğer niyetiniz gerçekten tartışmak ise ordan alıntı yapmadan sadece kurana göre namaz nasıl kılınır bana anlatabilirmisiniz ? Bakın namazdan vazgeçtim kurana göre secde nasıl yapılır onu anlatın yeter.

katakuta.

 

Anlaşılmıştır umarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

3/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et; SECDE ET VE RUKU EDENLERLE BİRLİKTE RUKU ET.

 

9/112 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, RUKU EDENLER,SECDE EDENLER, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele!

 

22/77 Ey iman edenler; RUKU EDİN,SECDE EDİN, Rabb'inize kulluk edin ve hayırlı fiiller işleyin ki kurtuluşa eresiniz.

 

25/64 Ve onlar ki Rableri için SECDE EDENLER VE KIYAMDA BULUNANLAR olarak gecelerler.

 

48/29 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları RÜKUA VARIRKEN, SECDE EDERKEN, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir.

 

ANLAYANA. :D

 

Yine başkasına sorduğum soruya ***** ******,ama verdiğin ayetler soruma cevap değil. Verdiğn ayetlerde secde ve rukudan bahsediyor ama nasıl yapıldığını yazmıyor. Hayatında namaz nedir bilmeyen bir gayri müslüme bu ayetleri göster bakalım secde ve rukunun nasıl yapıldığını öğrenebilecekmi?

 

Hen benim muhatabım hadilseri inkar eden bir hadis münkiri. Konunun başlığını iyi oku

 

İslamiyetin çöküşü

 

Konuyu açan arkadaş islamın çöküşüne sebep olarak hadisleri ortaya sürüyor

 

Sen sözde bana cevap vermekle kendini de onunla aynı kefeye koyduğunun farkındamısın. Yani sünnet olmadan namaz kılınabilir,kuran anlaşılabilir,islam yaşanabilrimi diyorsun ? Yani sendemi hadis inkarcısısın?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yine başkasına sorduğum soruya ***** ******,ama verdiğin ayetler soruma cevap değil. Verdiğn ayetlerde secde ve rukudan bahsediyor ama nasıl yapıldığını yazmıyor. Hayatında namaz nedir bilmeyen bir gayri müslüme bu ayetleri göster bakalım secde ve rukunun nasıl yapıldığını öğrenebilecekmi?

 

Hen benim muhatabım hadilseri inkar eden bir hadis münkiri. Konunun başlığını iyi oku

 

İslamiyetin çöküşü

 

Konuyu açan arkadaş islamın çöküşüne sebep olarak hadisleri ortaya sürüyor

 

Sen sözde bana cevap vermekle kendini de onunla aynı kefeye koyduğunun farkındamısın. Yani sünnet olmadan namaz kılınabilir,kuran anlaşılabilir,islam yaşanabilrimi diyorsun ? Yani sendemi hadis inkarcısısın?

 

Sayın katakuta.

 

Osmanlı döneminde "ABDÜLHAMİD" bir karar alınacağı vakit sadrazama git sor bakalım "RUS" elçisine bu karar hakkında ne der,dermiş ve sonunda rus elçisinin söylediklerinin aksini yaparmış.

Şimdi bu olayı yazmaktaki maksadımı anladınızmı,anladığınızı umarım bu yazdıklarımda sizi tahkir etmek değil bilakis bu forumlara takılanlar bilirki siz ve şürekalarınız konu islam oldumu "İSLAMA" karşı her yol mübahtır taktiğini güdüyorsunuz bu itibarla "SECDE" hakkında bir soru sordunuz muhatabınıza bekledim bir cevap versin diye baktım cevap yok bende hasbelkader "GOGLE" ve az olan bilgimle size yanıt verdim fakat gördümki siz yine aynı durumunuzu koruyorsunuz yani aldığınız cevap sizi tatmin etmiyor şimdi sizin sorupta benim cevaplarımı buraya asacağım bakalım olay nasılmış.

Bir siteyi olduğu gibi copipaste yapmak tartışmak değildir.O siteden çok alıntı yapanlar oldu ama sorular karşısında cevap veremediler. Eğer niyetiniz gerçekten tartışmak ise ordan alıntı yapmadan sadece kurana göre namaz nasıl kılınır bana anlatabilirmisiniz ? Bakın namazdan vazgeçtim kurana göre secde nasıl yapılır onu anlatın yeter.

katakuta.

 

Yazmışsınız.Bende cevabi yazımda.

 

3/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et; SECDE ET VE RUKU EDENLERLE BİRLİKTE RUKU ET.

 

9/112 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, RUKU EDENLER,SECDE EDENLER, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele!

 

22/77 Ey iman edenler; RUKU EDİN,SECDE EDİN, Rabb'inize kulluk edin ve hayırlı fiiller işleyin ki kurtuluşa eresiniz.

 

25/64 Ve onlar ki Rableri için SECDE EDENLER VE KIYAMDA BULUNANLAR olarak gecelerler.

 

48/29 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları RÜKUA VARIRKEN, SECDE EDERKEN, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir.

 

ANLAYANA. Yazmışım.Şimdi ben konuyu açan (cantürk'ün) yazılarını okumadım ve bu sitede her yazı yazana cevap yazmak ve yazılarını okumak diye bir kuralda yok dolayısı ile sizin rumuzunuzu gördüm ve yukarıda yazdıklarımdan dolayı size cevap yazmak lüzumunu hissettim anlatbilmişimdir umarım. Şimdi bir daha size derimki "KUR'AN'a" göre secde nasıl yapılırı şu an müslümanlar "PEYGAMBER'inden a.s.v." nasıl görmüşlerse öyle yapıyorlar "BİLİRMİSİNİZ BİLMEM İSLAM PEYGAMBERİ "MUHAMMED" a.s.v. YAŞAYAN BİR KUR'AN DI" bu itibarla KUR'AN da yazanı en iyi şekilde tatbik edende o peygamberimiz a.s.v. olduğuna göre demekki sorun yok şimdi benim bu foruma gönderdiğim iletilerdende bilinir ne olup olmadığım sonra ben kendimden eminim sen kendine bak olurmu sana yaşantında sağlık ve mutluluk diler saygılarımı sunarım katakuta. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın katakuta.

 

Osmanlı döneminde "ABDÜLHAMİD" bir karar alınacağı vakit sadrazama git sor bakalım "RUS" elçisine bu karar hakkında ne der,dermiş ve sonunda rus elçisinin söylediklerinin aksini yaparmış.

Şimdi bu olayı yazmaktaki maksadımı anladınızmı,anladığınızı umarım bu yazdıklarımda sizi tahkir etmek değil bilakis bu forumlara takılanlar bilirki siz ve şürekalarınız konu islam oldumu "İSLAMA" karşı her yol mübahtır taktiğini güdüyorsunuz bu itibarla "SECDE" hakkında bir soru sordunuz muhatabınıza bekledim bir cevap versin diye baktım cevap yok bende hasbelkader "GOGLE" ve az olan bilgimle size yanıt verdim fakat gördümki siz yine aynı durumunuzu koruyorsunuz yani aldığınız cevap sizi tatmin etmiyor şimdi sizin sorupta benim cevaplarımı buraya asacağım bakalım olay nasılmış.

Yazmışsınız.Bende cevabi yazımda.

 

3/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et; SECDE ET VE RUKU EDENLERLE BİRLİKTE RUKU ET.

 

9/112 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, RUKU EDENLER,SECDE EDENLER, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele!

 

22/77 Ey iman edenler; RUKU EDİN,SECDE EDİN, Rabb'inize kulluk edin ve hayırlı fiiller işleyin ki kurtuluşa eresiniz.

 

25/64 Ve onlar ki Rableri için SECDE EDENLER VE KIYAMDA BULUNANLAR olarak gecelerler.

 

48/29 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları RÜKUA VARIRKEN, SECDE EDERKEN, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir.

 

ANLAYANA. Yazmışım.Şimdi ben konuyu açan (cantürk'ün) yazılarını okumadım ve bu sitede her yazı yazana cevap yazmak ve yazılarını okumak diye bir kuralda yok dolayısı ile sizin rumuzunuzu gördüm ve yukarıda yazdıklarımdan dolayı size cevap yazmak lüzumunu hissettim anlatbilmişimdir umarım. Şimdi bir daha size derimki "KUR'AN'a" göre secde nasıl yapılırı şu an müslümanlar "PEYGAMBER'inden a.s.v." nasıl görmüşlerse öyle yapıyorlar "BİLİRMİSİNİZ BİLMEM İSLAM PEYGAMBERİ "MUHAMMED" a.s.v. YAŞAYAN BİR KUR'AN DI" bu itibarla KUR'AN da yazanı en iyi şekilde tatbik edende o peygamberimiz a.s.v. olduğuna göre demekki sorun yok şimdi benim bu foruma gönderdiğim iletilerdende bilinir ne olup olmadığım sonra ben kendimden eminim sen kendine bak olurmu sana yaşantında sağlık ve mutluluk diler saygılarımı sunarım katakuta. :D

 

Sayın sarıgöl, gene secde et birlikte ruku et diyor ve anlayana diyorsunuz. Kur-an'da günde şu kadar kez, şu kadar rekat diye bir şey yazmıyor. Evet Muhammed ile aynı yaşam dilimini paylaşanlar onunla yatıp kalkmışlar, ama Muhammed'in şekli ve şemaili ile namazın nasıl kılınması gerektiğini Kur-an'a aktarması gerekmiyormuydu? Yoksa, 'benden sonrakiler nasılsa hadis çıkartacaklar, benim bir de bununla uğraşmama gerek yok' mu dedi acaba? Böyleyse şayet, işin kolayına kaçmakla sonradan Kur-an'ın başına sorun açacağını hesaba katmamış olsa gerek.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın sarıgöl, gene secde et birlikte ruku et diyor ve anlayana diyorsunuz. Kur-an'da günde şu kadar kez, şu kadar rekat diye bir şey yazmıyor. Evet Muhammed ile aynı yaşam dilimini paylaşanlar onunla yatıp kalkmışlar, ama Muhammed'in şekli ve şemaili ile namazın nasıl kılınması gerektiğini Kur-an'a aktarması gerekmiyormuydu? Yoksa, 'benden sonrakiler nasılsa hadis çıkartacaklar, benim bir de bununla uğraşmama gerek yok' mu dedi acaba? Böyleyse şayet, işin kolayına kaçmakla sonradan Kur-an'ın başına sorun açacağını hesaba katmamış olsa gerek.

 

muki.

Size saygılarımı sunar bir ilmihal kitabı almanızı tavsiye ederim nacizane ve "İSLAM" hakkında temel bilgileri öğrenmiş olursunuz böylece (kısa ve öz).

Hadis,Sünnet,Siyer ne demektir öğrenmek içinde biraz zahmet göstermek yeter (GOGLE) ve klavye bayağı bir kolaylık sağlıyor.

Öbür yazdıklarınız sizi bağlar cevap yazmaya gerek yok. ;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

muki.

Size saygılarımı sunar bir ilmihal kitabı almanızı tavsiye ederim nacizane ve "İSLAM" hakkında temel bilgileri öğrenmiş olursunuz böylece (kısa ve öz).

Hadis,Sünnet,Siyer ne demektir öğrenmek içinde biraz zahmet göstermek yeter (GOGLE) ve klavye bayağı bir kolaylık sağlıyor.

Öbür yazdıklarınız sizi bağlar cevap yazmaya gerek yok. ;)

 

Sayın sarıgöl, bana bir kitap önerin demedim ben. Gayet açık bir şekilde Kur-an' da namazın şekli ve şemaili yazmıyor, ilmihal kitabını da okumamış bir insan elinde Kur-an ve namaz kılmak istiyor, namazı nasıl kılacak?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.