Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

türkiye cumhuriyetinde 2 kez üst üste tek başına iktidar olmuş girdiği ilk seçimden %34, ikinciden %47 oy almış sayın başbakanımız recep tayyip erdoğan "BEN KEFİLİM YASİN BEYE" dedikten sonra bizce bi sakıncası yok.nur yüzlü güzel bi eabimiz.bence YASİN MU EL KADI OLSUN.

 

ara ara çankaya gider elini eteğini öperiz.

  • Cevaplar 72
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

AK Parti edilgenlik ve teslimiyet batağına doğru mu ilerliyor, çekilmek isteniyor.

Meclis başkanlığı için ve AKP'nin belirlediği isim kaygıları artırmıştır.

Köksal Toptan hangi 'meziyetleri' göz önüne alınarak seçildi meraka mucip.

Eşinin başı açık olması olmasında ne olursa olsun.

Köksal Toptan'ın AKP içinde ciddi bir agırlıgı yok.

 

Umarım bu süreç cumhurbaşkanlıgı adayında devam etmez.

oligarşik elitlerin aradıgı uzlaşma degil, azınlık dayatmasıdır.

Ak parti pasif bir duruş ve teslimiyet sergilememelidir.

Bu ülkede hiç bir şey degişmeyecekse iktidar olmanın ne anlamı var?.

Ve kesinlikle Abdullah Gül cumhurunbaşı olmalıdır.

olmaması için hiç bir engel yokdur, bilakis olması için bir çok neden mevcutdur.

dilerim bundan taviz vermezler.

Gönderi tarihi:

bir 'uzlaşma' masalı almış başını gidiyor.

sanıldıgının aksine bu 'uzlaşma' pek hayra alamet degil arkadaşlar.

biz bu uzlaşma ayaklarını, despotik arap rejimlerinden ne anlama geldigini iyi biliriz.

bu uzlaşma falan degil, bu, Türkiye'de siyaseti bitirmek için çabalayan kimi az olanların işidir.

her şeyde uzlaşılacaksa parti kurmanın, seçim yapmanın ne geregi var degil mi?

devletin her kademesinin başına geçecek, büyügünden küçügüne yönetici seçiminde uzlaşılacaksa, siyasi parti oldugunu iddia edenlerin ortalıkda ne işi var. bunların seçmenlerine vaadlerde bulunmasının, siyasi projeler üretmesinin ne anlamı varki..?

başarılı olamayan vakti gelince çeker gider, nasıl gelmişse öyle bırakır gider...

koltuklar birilerinin babasının malı degil ki.

uzlaşma olacaksa tek bir ilkede olur, bu hukukdur, yasalardır.

Gönderi tarihi:

respektif ne konuyu açtığın yazıyı okudum.Nede yorumları.Çalakalem yazıyorum şu anda.

Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmayı fazlasıyla hakediyor.Eğer etmiyorsa halka sormalıyız.

Yok daha olmadı bide şuna buna soralım dersek.Artık tunçlaşmış betonlaşmış bu kendini beğenmiş

bürokrasi asla bu dayatmalardan sonra dizginleri elinden bırakmaz.Ve yine kaybeden halk olur.

Bu benim düşümcemdir.Ve doğruluğunu ileride yazdıklarımla pekiştireceğim.

 

saygılarımla

Gönderi tarihi:

ABD ve AB dayatmalari ile gündem belirleyen AKP onun etrafinda halkalanmis olan ve bütün gücleri ile Atatürk ilke ve inkilaplarini silme savasi veren medya-tarikat-tüsiad-siyonizm isbirligi ile halka beyin yikama tarzinda sectirilmis olan AKP Atatürk cumhuriyetine son darbesini vurup Cankayayida eline gecirmek istemektedir.Dogal sartlarda bu makama secilmek bu kadar tartisma gerektirmiyordu,Abdullah Gül'ün cumhurbaskanliginda israr eden kesim büyük bir ekseriyetle Laiklige karsi olan yani dinci kesimdir.Bunlarin bütün emelleri AMerikanin Türkiye icin hazirlamis oldugu mantoyu giydirmekten öte birsey degildir,bu mantonun ne oldugunu Amerika devamli olarak dile getirmektedir,*Ilimli Türk Islam devleti*Amerika bu manto ile ortadogudaki planlarini tam olarak gerceklestirecektir.icimizdeki bagnaz ve Atatürk karsiti gücler ise Amerikanin sayesinde sözüm ona Laikligi alasagi edip basina TÜRBANLI BIR rejim getreceklerdir.Halka gidelim demeleri tamamen bundandir halka sygi ve sevgileri oldugundan degil,halkin nasil oy verecegini cok iyi bildiklerindendir.Cünkü bütn planlar halkin safligi ve kendini kullandirmasi üzerine yapilmistir.Halka gidelim diye dayatanlar bu ülkenin temelini dinamitlemek isteyenlerdir.Iste bu nedenle teröristlerle isbirligi yapilmistir onlar meclise tsinmis ve halkin alinteri vergileri onlara aylik olarak ödenecektir.AKP bu ülkeye tesadüfen veya bir ihtiyac oldugu icin kurulmadi.AKP nin kurulusunda rol oynayan nedenleri türbana indirgeyemeyiz.AKP cok amacli bir planla kurulmustur.Abdullah Gül'ün gecmisinin ne oldugu Laiklik ve Atatürkcülükle ilgili düsüncelerinin ne oldugu ortada iken hala onun cumhurbaskani olmasini demokrasi geregi diye yutturmaya calisanlar demokrasinin *D*harfine bile saygilari olmayanlardir.

Diyanet isleri baskani prof.dr.Ali Bardakoglu 26 subat2004 tarihinde ABDde görüsmeler yapmis o anlamda ABD Ulusal güvenlik konseyi iledegörüsmüstür,bir diyanet isleri baskaninin ABDulusal güvenlik konseyinde isi ne olabilir onlarla neyi görüsebilir bunu kimse sormadi.gercek ise icler acisidir;ABD Türkiyedeki rejimi kendi cikarlari dogrultusunda yenilemek istemektedirBu anlamda ilimli islam modeli ABD nin bir bulusudur.ve Türkiyede ABD isbirlikcileri yani basta AKP olmak üzere onlarin etrafindaki halkada yer alan medya-tüsiat-tarikat ve onlarin cok yakin iliski icinde olduklari mason cevreler bu ilimli islam modelini halkimiza empoze etmektedirler.Neden ilimli islam?Cünkü Türkiye bagimsiz ve Atatürkcü cizgide oldugu sürece yenilip yutulamiyacaktir,bu cizginin ortadan kaldirilmasi gerekmektedir,iste Atatürkün resimleri kalksin diyenler anayasadan cikartilsin diyenler ve emperyal güclerin isbirlikcileri AKP nin ********* üstlenmislerdir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

bürokratik oligarşinin 'uzlaşma' masalına kanmamak gerekir.

çekeceksin altından koltuklarını, kriz mi çıkar, çıksın.

memleket bilmem kaç yıldır zati krizle yönetiliyor.

alışıgız biz çıkarsa çıksın diyecek babayigit aranıyor.

olmadı vereceksin ülke yönetimini ellerine kriz babalarının.

nasıl biliyorlarsa öyle yönetsinler.

hem seçim yapacaksın, seçtiklein seni yönetemeyecek,

perde arkasından sorumsuz ama bir o kadar yetkili adamlar yönetmeye kalkacak ülkeyi.

eee o zaman buyur gel, sende seçimlere gir, ne diye yırtınıp duruyorsunuz, ülkeyi oyalayıp duruyorsunuz.

e tabi nasılsa sırtınızı bu milletin alın terine yaslamışsınız bir kere, gel keyfim gel. hiç bir sorumluluk yok ama alabildigine yetkili, çık milletin karşısına seçsin seni, ne perde gerisinden ses veriyorsun.

çıkamazlar ki, yüzleri yok sadece sesleri geliyor.

sonra kalkıp birde efelik yapıyorsunuz bu halka

herkes haddini bilecek arkadaş, o zaman bu ülke düzlüge çıkar.

rejim mejim işin hikayesi, yok laiklikmiş yok bilmem neymiş: millet nerede burda.

Gönderi tarihi:
Bugün muhaliflerin uzlaşı dediği aslında "ben ettim sen etme, beni yerimden etme" dir...

 

Darbe, iç savaş vb. bir şeyler yeniden ateşlenebilir ama özellikle seçim sonucu beni fazlaca bu ihtimallerin zayıflaması yönünde umutlandırdı...

 

Bir de bir haber vardı:

 

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=568412

Linkte aydınların görüşleri diyerek yorumlar devam ediyor...

 

Ben özellikle Barlas gibi "haddin bilinmesi"nden yanayım...

 

Saygılar...

 

Sevgiler...

 

:zorro:

 

Eskiden yalnız trt vardı devlet istediği gibi haberi yönlendiriyordu ,gazete okuyanların sayısı bu güne göre çok azdı,internet denen olay yoktu.

Artık insanlar bilinçlidi yıl 2007 yüzlerce özel kanallar var her düşüncelerden yorumlar yapılıyor.

Halk gerçeği görebiliyor artık

Artık darbe denen olay ebediyen yok ulmuştur yani ölmüştür.

Kim ne derse desin bu zmanda hiç kimse darbe yapamaz.Buna cesaret bile edemez

Yapmaya kalksa bile elinde patlar bunuda herkes biliyor o nednle hiç kimse buna cesaret edemez.

Bazı arkadaşlarım yine gerçekleri görmekten kaçıyor.

Ben kendi adıma Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasını istemiyorum ama ,diğer partiler de chp gibi tavır takınırsa uzlaşmacı olmasa ne olacak?referandum ....sonra adamlar gül'ü aday gösterecek halkın gül'ü cumhur başkanı olarak seçmeyeceğinmi düşünüyorsunuz?

o nedenle halk gül'ü seçerse darbeyi kim, kime yapacak...halka güç yetermi...

o nednle uzlaşmaya gidilmeli...diyorum

Bu arda meclis başkanı seçimlerinde toplam İlk tur oylamaya 535 milletvekili katıldı.

AKP Millet vekili Toptan'a 450 oy çıkarken diğer aday MHP Antalya Milletvekili Tunca Toskay 74 oy aldı, 7 oy boş çıktı, 4 oy da geçersiz sayıldı.

 

chp bu kadar olaydan sonra neden meclis başkanında uzlaştı?hemde rekor oyla adam meclis başkanıseçildi.

neden chp den aday gösterilmedi?

 

saygılar

Gönderi tarihi:

Cumhurbaşkanlığı bugüne kadar lafta uzlaşıyla seçildi.Yoksa bazı arkadaşlarımızın dediği gibi gerçek anlamda bir uzlaşıyla olmadı.

Ama birşeyin adını koymakta gerekiyor artık,Cumhurbaşkanının yetkilerini konumunu vs. hep siz belirlediniz.(onlar kendilerini bilir)

Şimdi işin o denli suyunu çıkardılarki,artık deniliyorki şöyle olsun böyle olsun...Bu ülke hep koalisyonlarla yönetilecek sandınız değilmi?

hep nasılsa talkını verecek birilerini bulacaktınız değilmi.Şimdi bu oyun bozanlık bu mızıkçılık nereden peydah oldu dersiniz.

Lafı uzatmaya gerek yok gerçek şuki bu kişilerin demokrasiyle falan bir ilgileri yok...Çünki demokrasinin değerini bilmiyorlarda ondan.

Bilselerdi hiç böyle söylerlermiydi.

 

Saygılarımla

Gönderi tarihi:
hukukta kuvvetler ayrılığı diye bir ilke vardır.

 

yasama

yürütme

yargı

 

gibi güçler tek zümrede toplanırsa o ülkede diktatörlük olur. bu yüzden yasama yürütme ve yargı birbirinden kesin olarak ayrılmıştır.

 

ülkemizde başbakan aynı partiden, cumhurbaşkanı aynı partiden, meclis başkanı aynı partiden olursa,

tüm yasalar tek kişinin istediği gibi çıkar. buna kısaca diktatörlük yani padişahlık denir.

 

özal cumhurbaşkanı, yıldırım akbulut başbakanken

ülkeyi resmen azerbaycandaki aliyev hanedanı gibi özal hanedanı yönetmişti.ne kadar balık hafızalı bir toplumuz ya.

 

ben tek parti iktidarına hep karşı çıktım.çünkü her zaman şu anda olduğu gibi hilafete geri dönülem ihtimali vardır.halk öyle istiyor o zaman padişahlığa geri dönelim diyorsanız o da sizin uygarlıktan nasibinizi ne kadar aldığınızı gösterir.

 

başbakan, meclis başkanı, cumhurbaşkanı aynı partiden.yargıya da yeni cumhurbaşkanı kendi tarikatının adamlarını atayacak.böyle kuvvetler ayrılığı böyle demokrasi mi olur.

 

Demokrasilerde isterse basbakan olsun kim olursa olsun ülkenin güvenligini birligini sarsiyorsa o görevden uzaklastirilir..

 

bunu yapacak olan o ülkenin güvenlik gücleri ve halkidir.. özünde Anayasasidir ve bu Anayasa hergün saldiriya ugruyorsa

 

tabii bizim gibi ülkelerde ,,ülkelerde diyorum ..demokrasi bütün halkin kimligi degildir.? güvenligede birilerinin baskisi altina alinmaya calisiliyorsada oda ayri bir olaydir

 

bugün yagmur duasina cikiliyorsa,, yarin dört eslilik yasal olsun duasina cikilacaksa,, öbürgün benim tarikatimin adamlari bu camide söz hakki olacak diyorsa ramazan ayinda oruc tutmuyor diye yolu kesilecekse , öbürgün bu yazar bunu nasil yazar diye yakilmaya kalkilacaksa bu evde fuhus vardir diye halk galyana gelecekse

 

köyünden kalkip yasayacagi kenti tanimadan hatta hic tanimayacak sadece benimde bu sehirde tuzum olsun deyip külotunla veya hasemayi giyip denize kosacaksa,

 

yaz yaz bitmez...

 

buna nazaran demokrasi icine sindiren toplumuz bütün bu olaylara hosgörüyle vicdanen bakiyorsa ve gelisen olaylara sesini cikarmiyorsa buda demokrasinin sayginligi deyip boyun egiyorsa..!!!

 

yasama

yürütme

yargı,ya güveniyorsa vede bu yarginin tepesine inat üzerine birini getirilmeye calisiliyorsa

 

demokrasi adina demokrasicilik oynayan birileri tarafindan da destekleniyorsa bir afganli bir pakistanli ne kadar demokrat olur bu soruda aklimiza gelebilir.? öyle ya ordada din vicdan hürriyeti var en azindan..

 

demokrasi bu demokrasicilik oyunu ne zaman biter ozaman bile icine Sindirimeyenler ve onunla oyun oynayanlar demokrasiyi yok oldugunun farkina bile varmazlar.? cünkü onlar hic bir zaman demokrasiyi yasamadilarki... yasatmaya calissinlar öyle ya Anayasamiza saldiranlari dahi bir gün kinamadilar sivas olaylarini bile bir gün kinamadilar iclerindeki duygu daha fazla demokrasi degilki.. istanbulun göbeginde dögmesi var diye öldürülen insanimiz kinansin..!!

 

iclerindeki duygu herhalde ..!!! hangi demokrasi onu söyleyende yok..!!

 

Nerden bileceksinki oda neden cumhurbaskani olmasin diyemiyorsun.?

 

 

 

:shuriken: yamyam frankfurt

Gönderi tarihi:

insanlık dışı bir yasagı savunacaksın, sonra kalkıp bu yasagı dayanak edinip memleketin hür iradesine ipotek koymaya kalkacaksın.

ne için?, sözüm ona rejim için

ya hadi herşeyi bir kenara bırakalımda, gayri insani ve gayri ahlaki bir rejimin nesini savunacaksın.

el üstünde tutulacak birşey yok ortada.

iyide, azınlıkda olan ama çıgırtısı bunun tersine çok çıkan kimi çevreler temelinde adaletsizligi ilke edinmiş bir düzeni ne diye savunurlar ki.

hayır canım, ne münasebet, geniş kalabalıklar için olmadıgı o kadar açık ki.

adamlar kendi mahallelerinin dışı hakkında en ufak bir fikre sahip degiller ki

adam mahallesinde herkese soruyor ve diyor ki, 'bizim parti kesin birinci'..bak sen......

lamı cimi yok arkadaş bu tekere bu çomak sokulacak, öteleye öteleye hangi sorunu çözebilirsiniz ki.

Gönderi tarihi:

Başörtüsünden Korkan ********

 

Cumhurbaşkanlığı tartışmaları düzenin siyasal arenasında ve medyada alabildiğine hararetlendi. Cumhurbaşkanının kim olacağı üzerine ahkam kesenler, halka kabadayılık taslayanlar, muhtıralar verenler seçimle yitirdikleri mevzilerini yeniden tahkim etmekle meşguller.

 

Sonunda CHP Genel Başkanı Baykal baklayı ağzından kaçırdı: “Eğer AKP Murat Başeskioğlu’nu aday gösterirse bundan büyük bir memnuniyet duyarız.” “Köksal Toptan’ın Meclis Başkanı olmasında yaşanılan uzlaşma tablosu ülkemizin ihtiyacı olan şeydir.”

 

CHP, askeri oligarşi yanlıları, aydın müsveddeleri, medya hepsi bir ağızdan “uzlaşma” masalları okuyorlar. Düne kadar “Anayasal değerlere sözde değil özde bağlı” olmayı kaçınılmaz bir şart olarak sunanlar bugün kendi putlarını da yiyor, Anayasa ile alakasız “uzlaşma” adlı mugalatalara sığınıyorlar.

 

Kimse sormuyor; neymiş bu uzlaşma!

 

Hem kim kiminle uzlaşacak? Siyasi partiler birbirleri ile mi? “Devlet kurumları” kendi aralarında mı? Halkın temsilcileri muhtıracılarla mı? Kurumlar kurumlarla mı? Bürokratlar bürokratlarla mı? Sandıktaki sonuçlar darbeci emellerle mi? Kim kiminle uzlaşacaktı ki?

 

Hem temel insani hak ve hürriyetler uzlaşma ile mi verilir ki? Demokrasilerde egemenlik devlet ile uzlaşma ile mi yoksa seçim ile mi el değiştirir ki? Neresinden tutarsınız bu “uzlaşma” palavrasının ki!

 

Uzlaşma Kavramının Mucidi Tayyip Erdoğan’dır!

 

Ama yağma yok! Bu aklı darbecilere bizzat Tayyip Erdoğan kendisi verdi. Hatırlayalım 2003 yılında iktidar olmasının hemen sonrasında başörtüsü zulmüne tavır almaktan kaçınan ve bu amelsizliğine de “Bu sorun ancak mutabakat ile çözülür” diye bahaneler üreten bizzat Erdoğan’dı. O güne kadar 28 Şubatçıların bile akınla gelmemiş olan yeni bir kavram ortaya atılmıştı!

 

Neydi bu “mutabakat” ki? Bu yöndeki sorulara önceleri “toplumsal mutabakat” diyordu Başbakan. Önce bir altı ay kadar “toplumsal mutabakat” diye geveledi ağzında. Ancak toplumun % 80’lere yakın kahir ekseriyetinin başörtüsü yasağına son verilmesi gerektiğini düşündüğünü ortaya koyan onlarca anket kamuoyuna yansıyınca lafını çevirdi Erdoğan bey: “Toplumsal mutabakat var ama ben kurumsal mutabakatı kastetmiştim” diye abuk sabuk bir çevir kazı yanmasın hamlesi yaptı. “Kurumlar arası mutabakat” mı; o da neydi ki? Ne yani Genel Kurmay’ın, MGK’nın gün gelip başörtüsü zulmüne destek vermesinden beklememizi mi tavsiye ediyordu Başbakan?

 

Amma Eşşeğin aklına düşmüştü karpuz kabuğu bir kere. Medya, sistemin sahipleri, siyasetçiler birkaç gün sorguladıktan sonra severek sahiplendiler bu kavramı: Öyle ya, “kurumsal mutabakat” olmadığına göre “türban sorunu”nun çözümü hayaldi. Bu yeni durum bu yeni kavram her şeyi netleştiriyordu! Bu halka benimsetilmeli idi. Tüm “türbanlılar” bu hayalden uyanmalı, “ülke gerçekleri”ni görmeliydiler. Bal damlıyordu Erdoğan’ın ağzından canım! Bu sözler “bir devlet adamı ciddiyeti”nin göstergesi; AKP’nin piyasaların krize girmemesi için ne kadar sorumlu davrandığının bir ispatı ve eski milli görüşçülerin ılımlı bir çizgiye geldiğinin kanıtıydılar.

 

O gün Erdoğan’ın sistemin sahiplerine verdiği akıl bugün geldi bizzat Erdoğan’ın ayağına dolandı. Erdoğan’ın fikir babalığını, patent sahipliğini yaptığı “uzlaşı” kavramı bugün geldi AKP’nin önündeki darbeci baskıların baş sloganı, amiral gemisi oldu. Hani bir hadis rivayetinde Resulullah diyor ya: “Kim bir zalime yardım ederse Allah o zalimi ona musallat eder”. Amenna!

 

Kekeme Konuşmayı Bırakın Ey Sistemin Sahipleri

 

CHP liderinin AKP’li Murat Başeskioğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak göstermesine DSP lideri Zeki Sezer’den de destek geliyordu: “Eğer devlet adamlığı alanında önemli bir tecrübesi olan, Cumhuriyet’in değerlerine bağlılığı konusunda şüphemiz olmayan biri olursa tabii ki seviniriz. Sayın Başeskioğlu yada onun gibi biri aday olursa destekleriz.”

 

Zeki Sezer’in cümlesine dikkat buyurunuz. Ne diyor: “Başeskioğlu yada onun gibi biri”. Ne demek onun gibi biri? Yani onun gibi tecrübeli biri mi? Onun gibi yakışıklı biri mi? Onun gibi iki gözünün üstünde iki kaşı olan biri mi? Takımına uyan çok iyi kravatlar seçen biri mi? Köksal Toptan gibi biri mi? Yani nasıl biri? Onun gibi liberal değerlerle pişmiş biri mi? Onun gibi sağcı biri mi? Köksal Toptan ile Başeskioğlu’nun ortak yönü ne ola ki?

 

Yoksa onun gibi eşi başörtüsü takmayan biri mi demek istiyorsunuz?

 

Sistemin sahipleri büyük bir riyakarlık içerisinde karınlarından konuşuyor, kekeliyor, aksırırcasına laflar geveliyorlar. Delikanlı olup açıkça konuşsalar ya: Onun gibi eşi başörtülü olmayan biri! Oldu bitti işte! Deseler ya şunu: “Karısı başörtülü değilse liyakatsiz de olsa, karaktersiz de olsa kimi aday gösterirseniz gösterin, itirazımız yok!” Deseler de bu kadar kekelemekten, ter dökmekten kurtulsalar; rahatlasalar!

 

Ama kimse olayı bu açık sözlülükle söylemiyor da lafı uzatıyor da uzatıyor: Yok efendim Gül aday olursa “gerilim” çıkarmış, yok Anayasa’ya göre cumhurbaşkanı çoğunluğun “uzlaşması” ile seçilmeli imiş, yok cumhurbaşkanı devleti temsil ettiği için devlet bürokrasisinden gelmeliymiş, yok Gül ismi “dayatma”ymış. Riyakar yalancılar!

 

En sonunda geçen gün AKP’li Sadullah Ergin bile patladı bir televizyon programında: “Efendim, dayatma diyorlar! AKP CHP’ye on kişilik bir liste götürse ve istediğiniz ismi cumhurbaşkanı olarak keyfinize göre seçin, onu aday göstereceğiz dese; ancak adayların hepsinin eşi örtülü olsa yine dayatma diyecekler. Ancak bir tek isim götürsek ve bu ismi dayatsak ancak bu ismin eşi başörtülü değilse ‘işte şimdi uzlaşma sağladınız’ diyecekler.”

 

Doğru söze ne denir? Yüzleri kızarmadan yalan söylemeyi meslek edinmiş bu koca koca adamlar bizim hafızamıza da hakaret ediyorlar yahu: Daha üç ay önce Erdoğan’ın aday olması beklenirken Abdullah Gül’ün aday olması sonrasında CHP’liler ve en darbe şakşakçısı olanlar dahil hep bir ağızdan Abdullah Gül’ün bu makama ne kadar uygun olduğunu, devlet ciddiyetinin ve temsil kabiliyetinin ne kadar yetkin olduğunu, Dışişleri’ndeki başarısı sonrasında devleti temsil noktasında en uygun isim olduğunu söylemiyorlar mıydı? Bugün bile sorulunca “Abdullah Gül gerçekten yetkin bir siyasetçi ve cumhurbaşkanlığı makamını dolduracak bir kişi” diye itiraf etmiyorlar mı? E peki; alnınızdaki son riya perdesini de yırtarak şunu açıkça söylesenize: “Sayın Gül, uzlaşma için, gerilim çıkmasın diye eşinin başını açtırsın! O zaman itirazımız yok!”

 

Önceki gün CNNTürk’teki programında karşısında Fikret Bila olduğu halde, Murat Yetkin bile artık insaf ederek gerçeği itiraf ediyordu: “Nerede ise Abdullah Gül’e eşinin başını açtır noktasına gelindi. Ben bu durumu çok yakışıksız ve çirkin buluyorum. Sayın Gül üzerindeki tartışmaların esası eşinin başörtülü olmasıdır. Herkesin bu basit gerçeği bilmiyormuş gibi konuştuğunu görmeliyiz. Olayın esasını itiraf edelim: Rejimi zorlayan şey eşinin başörtüsüdür! Yoksa Gül’ün cumhurbaşkanlığı için tamamı ile uygun bir isim olduğu konusunda herkesin ittifakı vardır.”

 

Vantrolog Darbeciler ve Onlara Öykünen Mazlumlar

 

Karnından konuşanlar yalnızca darbeciler mi? Düzenin mağdurları da bu kekemelik oyununa severek katılıyorlar. Sadullah Ergin’in sözleri sonunda karnından konuşmaktan yorulmuş bir AKP’linin samimi itiraflarıdır. Kimse olayı açık seçik konuşmuyor. Herkes mantık ve lügat dışı kavramlar üretmekle uğraşıyor. Ötekiler “uzlaşma” diyor, Erdoğan ise seçim sonrası ilk konuşmasında “sizi anlıyorum” mesajı veriyor. Kimin ne ima ettiğini anlayın anlayabilirseniz? Biri diyor Dolmabahçe Protokolü, biri diyor devlet ciddiyeti, öteki diyor piyasaların hassasiyeti! Bu kavram kargaşasında at izi it izine karışıyor, doğru yanlış kisvesinde bürünüyor, güzel ve temiz kavramlar kirli ve yalan içerikler kazanıyor.

 

Açık konuşalım! Bu darbeci karanlık zihniyet sahipleri açık ve seçik olarak “BAŞÖRTÜSÜNDEN KORKUYORLAR”. Nokta! Bu iş bu kadar açık ve nettir! Halkın çocuklarına yasak ettikleri devletli bir mevziiyi halkın çocuklarına, bu halkın inançlarına ve açıkça İslam’a az da olsa aralamak darbecileri kabuslara boğuyor!

 

Korkun Ey Yarasalar; Başörtüsü Özgürlük Sembolüdür!

 

Peki haksız mıdırlar korkmakta?

 

Ne münasebet! Bilakis bu korku başörtüsünün gerçek mahiyetini ifade eden bir izhardır.

 

Başörtüsü darbeci karanlık severlerin korktukları aydınlık İslam ışığının sembolüdür. Başörtüsü Allah’ın emri, Müslüman kadının kimliğidir! Başörtüsü Hakk’ın arzdaki ayaklı bayrağıdır! Başörtüsü Caprice Palas’larda değersizleştirilemeyecek kadar ulvi bir İlahi emirdir!

 

Başörtüsü tağutlara hayır demenin, kamusal ve özel her insani alanda Allah’ı birlemenin sembolüdür! Başörtüsü Müslüman kadının kamusal ve sosyal hayatta hakkın ve adaletin canlı şahidi olmasının remzi; beşeri kanunların değil Allah’ın yasalarının bilinmesi; ilahi emrin baş üstü edilmesidir!

 

Başörtüsü önce kadınlar ve gençlere saldıran ve bu yolla halkı teslim almaya uğraşan modernist dayatmaya karşı direniş siperi, gavurlaştırma politikalarına karşı iman burcudur. Başörtüsü bireysel ve toplumsal anlamda Hakka teslimin sembolüdür.

 

Evet, Tabii ki “başörtüsü Çankaya’ya çıkar ise” bu darbecilerin önemli bir hezimeti; halkın çocuklarının özgürleşmesi için önemli bir fiili kazanım olacaktır. 28 Şubatçı dayatmaların iflası olacaktır bu!

 

“Modern Türbanlar” değil Allah’ın Emri Başörtüsü!

 

Ne Erdoğan, ne kurumsal olarak AKP, ne Abdullah Gül ne de AİHM’de hakkını almaktan vazgeçen Hayrunnisa Gül başlarındaki örtünün bu derece kritik bir özgürlük sembolü olduğunu, bu derece inkılapçı bir iman sembolü olduğunu görmüyor olabilirler. Keşke biliyor olsalardı!

 

Nitekim Abdullah Gül’ün Hürriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte kendisine sorulan “Hayrünisa Hanım, Ahmet Sever’in oğullarının sünnet düğününde masadaki Atıl Kutoğlu’na türbanda yeni bir model sipariş etti. Kıyafetler değişiyor ama türban neden değişmiyor?” şeklindeki soruya “Türban daha modern olabilir. Cumhurbaşkanı seçilseydim benim de, eşimin de farklı bir üslubu olacaktı” şeklindeki cevabı, ve eşinin başörtüsünü çıkartarak şapka giydirme iması Gül’ün de başörtüsünün büyük değerini idrak edemediğinin tamı tamına bir kanıtıdır. Gül seçilirse kendisinden bu tür idraksiz ataklar, darbecilere şirin görünme hamleleri, örtünün değerini düşüren zelil girişimler görmek de mümkün olacak gibidir!

 

-http://www.milliyet.com.tr/2007/05/30/siyaset/siy04.html-

-http://www.polisgazetesi.com/haber_oku.asp?haber=27-

-http://www.sonsayfa.com/news_detail.php?id=51526-

 

Ama rejimin sahipleri başörtüsünün anlamını bunu çok iyi görüyorlar ve biliyorlar! Rejim ilk kurulduğu günden beri biliyorlar bunu üstelik. Biliyorlar da bu yüzden başörtüsüne her alanda düşmanlığı 28 Şubatlarda muhtıraların baş maddesi yapıyorlar. Bu yüzden kendi anayasaları ve uluslar arası antlaşmaları bile bu hukuksuz yasak uğruna hunharca çiğnemekten çekinmiyorlar! Bu yüzden 80 yıl önce Ata’larının öncülüğünde çarşaf çıkartma törenleri düzenliyorlardı, gardırop devrimleri yapıyorlardı! Bu yüzden “Başörtüsü bir semboldür” diye geveliyorlar! Onlar başörtüsünün neyi sembolize ettiğini çok iyi biliyorlar.

 

Dahası küresel istikbar da bunu çok iyi biliyor! Bu yüzden Cezayir’de Fransız, Trablus’ta İtalyan, Hindistan’da İngiliz gavurları; Türkiye ve Tunus başta olmak üzere tüm İslam dünyasındaki işbirlikçiler önce örtüye düşmanlık etmişlerdir. Bu yüzden bugün Irak’taki, Afganistan’daki, Somali’deki işgalciler örtüye düşmandırlar!

 

Ve başörtüsü mücadelesini İslami kimliği savunmanın mütemmim bir cüzü olarak gören bizler de başörtüsünün anlam ve önemini iyi biliyoruz!

 

Gün halka bu gerçeği anlatmak ve kavratmak günüdür! Gün rejimin sahiplerinin karnından gelen sahte sözcükleri ifşa edip, başörtüsünün inkılapçı kimliğini yeniden halkımıza anlatmak için verimli bir ortamın doğduğu gündür... Gün seçimlerde darbeci baskılar karşısında cılız da olsa bir adım atan ve bu yönü ile ıslah yönünde bir meyil gösteren mazlum halka bedel ödemeden, mücadeleye sahip çıkmadan özgürlük olmadığını anlatma günüdür!

 

Şüphesiz Allah günleri aramızda döndürüyor…

 

 

 

Abdullah Sayar

Gönderi tarihi:

Anadolu Ajansı, Gül'ün adaylığını şu cümleyle duyurdu:

 

"Kayseri Milletvekili Abdullah Gül AKP'nin cumhurbaşkanı adayıdır.

 

 

AKP uzlaşma yerine gene dayatmayı seçti ve yargı önünde aklanmayan bir adamı, Abdullah Gül'ü, aday gösterdi.

 

Yazık yazık, bu ülkeye yazık! Bu ülkenin bir sürü derdi varken ekstradan dert eklemenin ne anlamı var acaba.

Gönderi tarihi:

AK Parti'nin cumhurbaşkanı adayı Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül oldu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 'Köşk' adayının Abdullah Gül olduğunu AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında kurul üyelerine açıkladı.

 

sevindirici bir haber ülkem adına...

Gönderi tarihi:
sevindirici bir haber ülkem adına...

 

sadece sunu söyliyebilirim ülkemiz elden gidiyor ve kimin bu ülkeyi elimizden aldigi dahi bilinmiyor.?

 

ben sevinmiyorum ülkem adina

 

güzelim haritasiyla , güzelim Türkiye adiyla ,güzelim insanlariyla baska cehrelere bürünecegiz.!

 

ne o harita kalacak ne o güzelim adi nede o sirin insan görüntüleri..

 

tek kelimeyle biz neymisiz abi haberimiz yokmus.?

 

saygilar koca Türkiye ...

 

:shuriken: yamyam frankfurt

Gönderi tarihi:
sadece sunu söyliyebilirim ülkemiz elden gidiyor ve kimin bu ülkeyi elimizden aldigi dahi bilinmiyor.?

 

valla ülke bir yere gidebilir ama bu yer sizin istediginiz bir yer olmayabilir.

başbanlık yapmış, yıllardır siyasetin içinde, dışişleri gibi önemli bir koltuga oturmuş biri bal gibide cumhurbaşkanı olur, olacakdır.

bu, kimilerinin hayali senaryolar üretip ülkeyi yönetmek istemesi ile olmaz, Türkiye yazılı yasalar ile yönetilir.

begenmeyebilirsiniz Abdullah Gül'ü, benim Sayın Sezer'i begenmedigim gibi, lakin yasal olarak seçildigi için saygı duymak zorundayız.

ne yani herkesin siyasi görüşüne göremi aday olacak, bu mümkün degil, mümkün olan yasalardır.

Gönderi tarihi:

c.altan'dan....

 

Oligarşinin urganlı sehpaları ve ezilmiş yığınların Gül'lü tepkisi

 

Kuyunun içinden kuyunun görüntüsüyle, kuyunun dışından kuyunun görüntüsü nasıl aynı değilse; Türkiye'nin de, içerideki politikacıların empoze etmeye kalktıkları görüntüsüyle, çağlar üstünden bakıldığında ortaya çıkan görüntüsü aynı değil.

***

Politik demagojilerin ikircilliği, bilimsel bir objektifliği kefenlemeye kalktığında ise; teknolojik aşamalarla değişen çağların dişlileri, asla acımaz demagojilerin yarattığı koşullanmalara ve çiğner geçer hepsini.

***

Türk Ceza Yasası'nın tarihçesine bakıldığında; neden iç politikada Kamu Hukuku Doktrinleri'yle ilgili kavramların, -örneğin "devlet" kavramının, "merkez sağ-merkez sol" kavramlarının- bir saçmalıklar kakofonisine dönüştüğü de anlaşılır.

***

1930'da faşist İtalyan hukukçusu Alfredo Rocco'nun tezgâhladığı faşist İtalyan ceza yasası, Türk Ceza Yasası'nın da bel kemiğini oluşturdu.

Zaten, "ekonomi, hukuk ve tarih bilinci"nden yoksun olan yığınların, hangi nedenlerden ötürü yoksulluktan kurtulamadıklarını inceleyip araştırmak; "sınıfı sınıfa düşman etme" suçlamasıyla yasaklandı.

Bu yüzden de, iç siyaset jargonunda sap-saman iyice birbirine karıştı.

***

Oysa tek tanrılı dönemlerin 3 kutsal kitabı Tevrat, İncil ve Kuran-ı Kerim de, -değişik bir açıdan bakıldığında- sınıfsallık üstüne kurgulanmıştır.

Hz. İsa'nın ünlü sözü de, özetler bu sınıfsallığı:

- Bu dünyada sonuncu olanlar, öteki dünyada birinci olacaklar.

***

Dünyadaki yoksul yığınlar, inançlarının ibadetlerini yerine getirdiklerinde, öldükten sonra zenginlerden çok daha zengin yaşayacaklar.

***

1000 yıl sürmüş olan ortaçağ yoksulluğu, Vatikan'ın egemenliği altındaydı.

Okyanuslara açılımlar sonucu, yoksul yığınların bir bölümü zenginleşmeye başladığında; laikliğin de temelleri atılmaya ve Vatikan'ın egemenliği törpülenmeye başladı.

***

"Emirin demiri keseceğine" inanılsa da; emirle ne yoksulluk kalkar ortadan, ne depremlerle kuraklık felaketi.

Ve ne de yoksul yığınların, öldükten sonra mutlu yaşama umutları.

***

Hazine'den geçinmeli makam sahiplerinin, "devlet" sayılması; resmi bayramlarda frakla silindir şapka giyseler de, tam bir ortaçağ oligarşisiydi.

"Laiklik" ilkesi ise; "kışla" parfümlü egemenliği, "cami" parfümlü bir egemenliğe kaydırmamanın tek sigortasıydı.

***

Yoksul yığınlar, ancak zenginlerin yaşayabileceği kadınlı şampanyalı, danslı balolu üst düzey "burjuva sınıfı" eğlencelerini; "keferelik" olarak görüyor ve kendi inançlarına daha çok dört elle sarılmakta büyük bir teselli buluyorlardı.

***

Faşist İtalyan ceza yasasının bir çevirisi olan TCK ise; sınıfsallığa dayalı sosyo-ekonomik analizleri yasaklıyordu.

***

Parlamenter düzenlerde, cumhurbaşkanlarını da parlamentoların seçmesi yöntemi, yaygın ve rutin bir yöntemdir.

Türkiye'de, kökleşmiş oligarşik yapı, bu doğal ve rutin yöntemi hazmedemiyor.

"Kışla" parfümlü egemenliğin aşınmaya başlaması, ürkütüyor hem oligarşik yapıyı, hem de artık burjuvalaştığına inanmış kentli hanımları.

***

Tek çözüm ise, "yönetim saltanatı"na karşı, "üretim saltanatı"nın, evrenselleşen ekonomik sermaye ile bütünleşerek güçlenmesi ve "birey"in hakkının; "Kopenhag kriterleri"ne uygun olarak kendi "yönetim saltanatı"nın despotizmine ve sömürüsüne karşı korunması.

***

Son 80 yılda resmi araba ve bakımlarına kaç yüz milyar dolar harcandığıyla; aynı süre içinde, 3800'e çıkan belediyelerdeki itfaiye teşkilatının gelişmesine ne kadar yatırım yapıldığının şeffaflaşması; biliyorum ki, en az bendenizin ömrü içinde gerçekleşmeyecek.

***

Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda demeçler verip nutuklar söyleyenlerin, en çok şeffaflıktan korktuklarını; bendeniz daha 1953 yılında, henüz 25 yaşındayken bizzat yaşamıştım.

***

Kore'ye gönderdiğimiz birliğin standart olduğunu ve eksildikçe tamamlanacağını yazdığım zaman; siyah bir araba ve inzibatlarla Savunma Bakanlığı'na götürülmüş ve o tarihte Savunma Bakanlığı müsteşarı olan bir amiralin karşısına çıkarılmıştım.

***

Amiralin karşısında hazır ol duruyordum. Amiral önündeki kâğıtlardan başını kaldırarak bana:

- Sen Türk müsün, diye sormuştu.

Ben de:

- Evet efendim, demiştim.

Amiral:

- Bir Türk bunu yazmaz, demişti.

***

Bir Türkün neleri yazıp, neleri yazmaması gerektiğini Savunma Bakanlığı müsteşarı amiral biliyordu.

Ve bir soru daha sormuştu bendenize:

- Sen vatanını seviyor musun?

Bendenizin de beyni karıncalanmaya başlamış ve:

- Bizim yaptığımız iş, vatanın bizi sevmesi içindir, demiştim.

***

Sonra da, kendisinin de İngiltere'de okuduğunu söyleyen amiralle dost olmuş ve karşılıklı oturup kahveler içmiştik.

***

Dileyelim de gerginlikler, kutuplaşmalar; maçlarda ve sokaklardaki şiddet eylemleriyle, öfke patlamaları mayna olsun.

Abdullah Gül'e de şimdiden başarılar dileyelim.

 

[email protected]

Gönderi tarihi:

yeni cumhurbaşkanınız hayırlı olsun.

 

neler dedi Abdulla Gül:

 

"Herkese eşit mesafedeyim

 

GÖREVİMİ yerine getirirken bütün ilkem ve önceliğim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası?nı takip etmek olacaktır. Anayasa bizim kılavuzumuz olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bu ilkeleri korumak ve güçlendirmek temel hedefim olacaktır."

 

?????????????????

 

"Ata?nın hedefi hedefimdir

 

HEDEFİM, görevim ve çabam; modern Türkiye?nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk?ün öngördüğü ?çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkma? hedefine hizmet olacak. "

 

????????????????

 

"Laikliği korumak en temel ilkem

 

LAİKLİĞİN korunması, en temel ilkelerimden biridir. Bu konuda hiç kimsenin kaygı duymasına gerek olmadığı kanaatindeyim. Bunun korunması için, ne gerekiyorsa bu çabayı göstereceğim."

 

??????????????

 

düşünün bu kadar şey söylüyor ben inanamıyorum samimiyetlerine kafam soru işaretleriyle dolu.

 

YENİden ESKİsi gibi oldu herşey

 

uzlaşma arayanlar hadi UZayın bakimmmmm.

 

 

 

 

 

Gönderi tarihi:

'Başta bütün dünyanın TAPTIĞI başkumandan'

 

Perihan Mağden

 

 

Yaa öyle yaptık: "demirağlarla ördük ana yurdu bir baştan." (ya da 4 koldan).

Ana yurdu 1 baştan demirağlarla örmüş olsaydık, milli gelirimizin hatırı sayılır bir kısmını Petrol Tacirleri'ne bağışlamıyor olacaktık. Bu yaşlı ve yorgun dünyayı daha az kirletiyor; en güzel kıyılarımızın, en güzel yörelerimizin içine etmiyor/etmemiş olacaktık.

Bizim Başkumandanımız'a hepimiz, dayak kötek HER BİRİMİZ tapıyor olabiliriz. Ama BÜTÜN DÜNYA niye tapınıyor (worship?) olsun ki Başkumandanımız'a? Takdir edebilirler. Saygı duyabilirler. En iyi, en cömert ihtimalle; öykünebilirler.

Ama TAPMALARINI istiyoruz, aynen bizler gibi. Kemalizm bir din bu topraklarda.

Alnımızı Anıtkabir'in soğuk taşlarına dayayıp hüngür hüngür ağlamak, mızmızlanmak, şikâyet etmek istiyoruz.

Aramızdan En Şikâyetçi/En Mızmız/En Münzevir Çocukları bir kısmımız (yüzde 20'lik bir kısmımız) ennnn çok beğeniyoruz.

Yalnızca 'beğenmekle' kalmıyoruz. 'Beğenmek' çok ölçülü bir kelime. Tapmak ve tapılmak istediğimiz için, orantısızlığı şiar edindiğimiz için, illa devasalaştırmak/büyütmek/kabartmatozuyla şişirmek/battallaştırmak-

Orantısız: 'Küçük olsun, benim olsun' değil; büyük olsun, ennn büyük olsun, gerekirse kaçak katlar çıkarım/ormanları yağmalarım/el alemin köylerini işgal ederim/yıkıp yakarım/erozyonlarım/kesip biçerim- BÜYÜK OLSUN! EN BÜYÜK OLSUN! EN BÜYÜK BENİM OLSUN! GÜÇ HER DAİM BENİM OLSUN!

Tabii Başkumandanım'a da tapıyorlar. Onun masmavi gözleri, sapsarı saçları var; çok iyi giyiniyor ve Fox adlı bir köpeği var. Bana hiç benzemiyor yani. Biz'e hiç benzemiyor. Ama dünyanın ona 'taptıklarından' artanları ben yerim, ben giyerim. O hayali, benim yaratıklandırdığım tapma/tapınma işi, nihai olarak BENİM eserim.

Başkumandanım adına, yönetme hakkı benim! Ben karar veririm. Bu halk veremez. Bilemez bu millet. Ben çalar (tıngırt mıngırt) kanunumu, ben söylerim. Ben dans eder, ben alkışlar; resitallerim.

Niye onların ağzından yazıyorum ki? Öyle bir sapağa saptım.

Evet, onların durumu hazin.

O kadar hazin ki, ürkütücü de.

Gerçekliklerden kopuklukları, çıktıkları yumurtayı hiç beğenmeyişleri, kendi halklarına ana/avrat küfredişleri, kıllı mıllı hakaret edişleri, edepsizlikleri, şirretlikleri ve münzevirlikleriyle korkutuyorlar beni. Sürekli.

Durmaksızın onlardan korktuğum için, alabildiğine korkusuz olmak zorundayım.

Şimdi, sinirden botokslanmış 1 Baykal, Teziç'in felaket YÖK'ü, Anayasa Mahkemesi, Çankaya'nın Nemrut'u ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Bütün Kuvvet Komutanları yeni bir plan geliştirmek zorundalar.

'367 Zımbırtısı' gibi bir plan.

İşaret fişeğini Cindoruk Cunda'dan attı.

Yeni bir plan. Yeni bir ittifak. Yeni kıpraşma mitingleri. Halkın Tepkisi. (Başka Emekli Eruygur Paşa'larla.)

12 Nisan, 27 Nisan- birinin adı 'bildiri', diğerinin 'uyarı' ya da 'uyarga'.

'Paşam! Sen uyuma!' Pankartlarında böyle yazması gerekiyor. 'Yalvarırım: sennn uyuma!'

Genç Subaylar rahatsız, çok rahatsızlar.

Peki sınır ihlal edici yapısıyla, aksine (kendi) zannettiği kadar az konuşmayan; aksine mütemadiyen konuşup çok açık seçik anlaşılmayı 'ümid eden' Büyükanıt Komutanları, hiç mi hiç mi hiç, bi şey yapmayacak mı? Hiç mi?

Zira; mesele tam da budur: türbanlının, evet bir türbanlının (ööööğğh) kocası çıkmakla kalmıyor Çankaya'ya.

Türbanlının kocası Başkomutan sıfatını almış olacak. Sembolik olarak da olsa. Almış olacak.

Bütün Dünyanın TAPTIĞI Başkumandanımız'ın 'sıfatını' Özal aldı (o korkunç eşiyle Turgut Özal), Demirel aldı, o aldı, bu aldı. Kimler kimler aldı o TAPILAN sıfatı. O denli en ve boyda, öylesine umulmadık şahıslar o tesadüflerin ve bu darbeciliklerin neticesinde-

Diyelim konuşurken gözlerinden feraset ve delalet, letafet ve zekâ fışkıran Evren aldı.

O diyelim, 'bileğinin' hakkıyla aldı. Ordusuyla geldi, aldı. Çöktü oraya. Çankaya Tepemize.

Hepsine oldu, uydu bu 'başkumandan' titri. Ama hiçbirinin karısının başı örtülü değildi.

Her birinin karısının başı Kemalizm dini uyarınca açık; bazılarının karısının başı Kapitalizm dini uyarınca sarıya boyalıydı.

Şimdi bu TAPILANILASI sıfatın DIŞARDAN birileri tarafından taşınılacak olması! Kayseri'den birileri.

Isparta'dan, Afyon'dan birileri olabilir. Oldu. Ama işte karıları-

Şimdi Yaşar Paşam, Diğer Paşalarım; Kuvvetimin Komutanları BU YENİ ADAMIN resepsiyonunda onun türbanlı karısıyla aynı salonda bulunup azaplar içinde kıvranırlarken-

Nasıl olur Atam söyle nasıl olur?

367 gibi şahane bi çözüm bul bana.

Hem demokrasinin içinden GİBİ olsun.

Yani bir çeşit kılıf.

Hem de bu Yeniler'e ağzının payını vermiş olmama izin ver. Anlasınlar Hanya'yı Konya'yı.

Bu memleketin Hakiki Efendileri kimlermiş, bu memleketin dört nala şaklayan kalemleri, bu memleketin baş öğretmenleri, baş komutanları, baş oyuncuları kimlermiş-

Bir kez daha, son bir sindirici kez daha, gösterebilmemiz için ŞUNLARA bir çare/bir oyun/bir tıkanıklık vesilesi/bir kandırmaca/bir gölge dansı/bir ekonomik facia/yakın mesafede savaş-

NE OLURSA. ARTIK.

Gönder. Gönder. Gönder.

Başkumandanlarına Dünyanın Taptığına İnanmaktaki Şu Fanatik Bakarkörlerine.

Şu çıktıkları yumurtayı beğenmeyen yumurta kafalara.

Şu tuhaf kişiliklere. Şu ısrarcı. Şu yapışkan. Şu sürekli ağlayıp sürekli bağıran tuhaf mekanizmalara.

Bir şey gönder ya da gönderme.

Onlar postanenin kapısına yığıştılar. Paket bekliyorlar. Kemalist göklerden zembille inecek özel bir ulak.

Antidemokrasi eliyle. Çabucak.

 

 

RADİKAL

Gönderi tarihi:

Dine Dayalı bir Devlet olma yolunda ilerlemeye Devam ...................

 

Atam Biz o muasır medeniyetler Seviyesine Asla ulaşamayız Belki Tek yanılgın bu oldu Hayatında

 

Ama onuda o zamanki Halka Bakarak Söylemiştin Bundan Eminim buda yanılgın sayılmaz

 

Biz şimdi ozaman ki Halktanda daha geriyiz Ama yola devam ediyoruz ................

 

Üzgünüm Senin açtığın yoldan değil Akp nin Yolundan ........

 

Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müridler, meczuplar memleketi olamaz."

 

Mustafa Kemal Atatürk

 

 

Maalesef Biz onuda başarmak üzereyiz

Gönderi tarihi:

Abdullah Gül:

 

''Benim babam küçük esnaf ve sakallı olduğu için beni Cumhurbaşkanlığına layık görmediler.''

 

Sakallı babanın Cumhurbaşkanlığına seçilmek için engel değil, klasik bir AKP istismarı olduğunu Sayın Demirel'in sakallı babalarını hatırlatılarak çürütülmüştü.

 

Geriye kalıyor zavallı esnaf istismarı..

 

Heyhat, o da büyük bir çarpıtmaymış..

 

Gazetelerdaki habere göre, meğer Abdullah Gül'un babası Ahmet Hamdi Gül beyefendi öyle zavalli bir esnaf filan değilmiş.

 

Tersine kökleri 1972 ye dayanan bir şirkete ASTEKSAN ve 4000 metre kare kapalı alanı olan devasa bir fabrikaya sahipmiş..

 

Bitmedi...

 

Abdullah Bey'in zavallı dediği babasının İstanbul'da da KİTOKO iç ve dış Tic.LTd. diye de ayrı bir şirketi varmış.

 

Bütün bu şirketlerin Adana ve Romanya'da şubeleri bulunuyormus.

 

 

Abdullah Gül'ün babası fabrikasında ne imal ediyor..

 

Şehir, park ve bahçe mobilyaları, çöp kutuları, otobüs durakları, aydınlatma elemanları ve reklam bilboardları.

 

Peki, zavalli esnaf Hamdi Gül bunları nerelere mi satıyor?

 

ASTEKSAN in internetteki web sayfasına bakalım...

 

AAAAAAAAA o da ne!

 

42 AKP'li belediyenin referansları var orada.

 

Keza İstanbul büyükşehir belediyesine bağlı İETT ve İSTON da var.. bu listede...

 

Referans ne anlama geliyor....

 

ASTEKSAN 42 AKP'li belediyede iş yaptı ve bitirdi anlamına geliyor..

 

Görüyormusunuz Abdullah Gül un zavalli esnaf babasını...

 

Peki, bütün bu işlerin alınması, ya da verilmesinde Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül' ün payı ya da katkısı var mı?

 

Bunu ihaleye giren diğer şirketlere sormak gerek...

 

İstanbul'un 2300 bilboardunu 5 trilyona Abdullah Gül'ün babası yapacak..

 

Şimdi soruyoruz... Abdullah bey bunlara ne diyorsun..?

 

42 AKP'li belediyenin babana verdiği ihalelelerin hesabını vermek durumundasın....

 

TÜRBANI DİNDAR CUMHURBAŞKANI HİKAYESİNİ VE 367 İSTİSMARINI BIRAK GEL, HESAP VER....

 

BABAN 42 AKP'Lİ BELEDİYEDEN BU İHALELERİ NASIL ALDI?

 

BUNLARI TÜRBAN İSTİSMARI, YA DA CUMHURBAŞKANLIĞI MAĞDURİYETİ MASALI İLE ÖRTEMEZSİN.

 

Alıntıdır

Gönderi tarihi:

Bakin bunlari ben yazmadim,belki bizim yazdiklarimiz fasafiso gelebilir müslümanlara!demokratlara! o nedenle bana ait olmayan bu yaziyi yazmayi uygun gördüm,gerci akla siyahi birbirinden ayiramayanlar ideolojinin ülke düsmanliginin pencesinden kurtulamayanlar icin yazilacak veya yazilmis hicbir yazinin degeri yoktur.Hz:Isa'ninAllaha yalvarip *onlar ne yaptigini bilmiyorlar*demesi gibi onlarin isi sadece Allaha kalmistir.

Feylesof Riza TEVFIK ne diyor,

Bana sual sorma cevap müsküldür,

Her sirri ben sana acamam hocam

Hakkin hazinesi dari degildir,

Cami avlusunda sacamam hocam.

 

Bu taslamayi Riza Tevfik yazmisti ama bunu yazinca Hocamiz Erol Manisalidan sorular geldi;

*1997 yilina kadar Bati sömürgeciligine karsi cikarak ABD ve AB nin Türkiyeye karsi izledikleri ayatmaci polizikalari suratlarina vuran kim?

Rand Corporationun raporlarinda yer aldigi gibi 2002-2007 döneminde ABD nin sömürgeci ve isgalci polituikalarinin destekcisi olarak Arap ülkelerine karsi isbirligi yapan kim?

Ya 1995 te TBMM de benim görüslerimi savunmakla yetunmeyip AB bizi arka bahcesindeki köpek kulübesinin icine sokmaya calissiyor buna müsaade edemeyiz diyen siyasetci kim?

insaf hocam hem adami taniyorsunuz hem adamin kimligini kisiligini biliyorsunuz hemde bize soruyorsunuz.

Bu adam kim?

Bu zati muhterem sizinde saklamadiginiz gibi eski asistaniniz Abdullah Gül degilmi.Bakin sizin rahle-i tedrisatinizdan gecenlere gelecegin elmas ve pirlanta döseli yollari nasil aciliyor:

17 Aralik 2004 te ve 5 Ekim 2005 teAB ile yaptigi sömürgeci anlasmalarla köpek kulübesine Avrupa ve Bati ile birlikte bir civi daha cakan yeni yüzlü kisi kimdir?

-Denktas'i indirerek yerine Amerikanci M.Ali Talati getiren kimdir?

-1997 ye kadar ABD ve AB nin Türkiye ve Ortadogudaki emperyalist eylemlerine siddetle karsi cikan kimdir?

-Dün TBMM kürsüsünde söylediklerinin bugün 180 derece tersini uygulayan isbirlikci kim?

Cevabini hocamiz Sayin Manisalidan kopya cekelim,

Cumhurbaskani adayimiz Abdullah Gül

iSTE ÖZÜYLE SÖZÜYLE BIR ADAM:

 

HASAN PULUR

 

 

Saygilarla

Gönderi tarihi:
Dine Dayalı bir Devlet olma yolunda ilerlemeye Devam ...................

 

siz ilk hatayı varolan sistemi 'mutlak' olarak düşünmekle yapıyorsunuz.

insan yaşamına dair tarihi okumaları yanlış yapmak ya da okumamak veya kendi zamanınızı mutlak sayıp tarihe bu dogrultuda bakmak...

 

hiçbir sistem insan kültürü karşısında dayanamaz.

gerçek olan insan kültürüdür, sistemler gelir geçer.

 

bunu dine dayalı bir devleti yüceltmek anlamında söylemiyorum.

lakin, varolan düzenlerin de bir gün son kullanma tarihinin gelecegini bilmek, yerini başka bir sistematige bırakacagının ayırdında olmak lazımdır.

yaşamın kuralı böyle ne yapalım.

Gönderi tarihi:

Bu adamların ne mal oldukları belli. Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda "uzlaşmacı olacağız" diyen başbakanları, seçimden 20-25 gün sonra " neyin uzlaşması, ne işimiz olur, al sana aday" mantığı ile parti binası balkonunda yaptığı konuşmayı unutmuştur. Unutması işine gelmiştir ya da. Alışığız nasıl olsa, dün öyle söylerler bugün böyle.

Ve sırf bu yüzden zaten cumhurbaşkanı adayı olacak o adam siyasi partileri, TOBB'u, TİSK'i, TÜSİAD'ı dolaşıp "laikliğe ve anayasaya bağlı kalacağını" anlatmaya çalışıyor. Ne acı değil mi sevgili okur, cumhurbaşkanı adayı olacak adam için bunları söylemek, izah etmek ihtiyacında hissediyor kendisini... Vah benim ülkem...

Neden ihtiyaç duyuyor dersiniz? Bu adamın özü-sözü bir değil derken boşa konuşmuyoruz biz, karısı tesettür sevdası yüzünden ülkeyi AİHM'ye şikayet etmedi mi zamanında? O yüzden şimdi çıkıp laiklik yeminleri etmek zorunda kalıyor, komik tezatın bal gibi de farkında olarak.

Uzlaşmacı başbakanları dün yine bir "ananı al da git" lafı etti. Uzlaşmacı olacak ya, cumhurbaşkanı adayını eleştiren birine "vatandaşlıktan çık git" tarzında bir söz söyledi. Bunların demokratlığı budur sevgili arkadaşım. Bunların çapı bu kadardır, dün uzlaşırız der, bugün **** çeker, yarın işine geleni yineler.

 

Cumhurbaşkanı adayınız kucaklayacakmış sizleri, dikkat edin de kucağa gelmeyin.

Bu adam benim de cumhurbaşkanım değil.

Gönderi tarihi:
Bu adamların ne mal oldukları belli. Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda "uzlaşmacı olacağız" diyen başbakanları, seçimden 20-25 gün sonra " neyin uzlaşması, ne işimiz olur, al sana aday" mantığı ile parti binası balkonunda yaptığı konuşmayı unutmuştur. Unutması işine gelmiştir ya da. Alışığız nasıl olsa, dün öyle söylerler bugün böyle.

Ve sırf bu yüzden zaten cumhurbaşkanı adayı olacak o adam siyasi partileri, TOBB'u, TİSK'i, TÜSİAD'ı dolaşıp "laikliğe ve anayasaya bağlı kalacağını" anlatmaya çalışıyor. Ne acı değil mi sevgili okur, cumhurbaşkanı adayı olacak adam için bunları söylemek, izah etmek ihtiyacında hissediyor kendisini... Vah benim ülkem...

Neden ihtiyaç duyuyor dersiniz? Bu adamın özü-sözü bir değil derken boşa konuşmuyoruz biz, karısı tesettür sevdası yüzünden ülkeyi AİHM'ye şikayet etmedi mi zamanında? O yüzden şimdi çıkıp laiklik yeminleri etmek zorunda kalıyor, komik tezatın bal gibi de farkında olarak.

Uzlaşmacı başbakanları dün yine bir "ananı al da git" lafı etti. Uzlaşmacı olacak ya, cumhurbaşkanı adayını eleştiren birine "vatandaşlıktan çık git" tarzında bir söz söyledi. Bunların demokratlığı budur sevgili arkadaşım. Bunların çapı bu kadardır, dün uzlaşırız der, bugün **** çeker, yarın işine geleni yineler.

 

Cumhurbaşkanı adayınız kucaklayacakmış sizleri, dikkat edin de kucağa gelmeyin.

Bu adam benim de cumhurbaşkanım değil.

 

Sevgili Taylan Abi, yazdıklarınıza aynen katılıyor ve bu adam benim de cumhurbaşkanım değildir diyorum.

Gönderi tarihi:

Bugünde bir AKP milletvekili gazetecinin birine *Lan *diye hitap etti.

Bunlar milletvekili degil baskanlarinin hep söyledigi ama baska parti liderlerine atfettigi gibi sadece sürülerdir,Kicilcahamada toplanip bol oksijen alirlar ve baskanlari Recep Tayyip Erdoganin kavalini dinleyip süzülürler,cobanlik kolay bir meslek degildir bunun inceliklerini ancak bir kisi biliyor ülkemizde oda en büyük sürüye sahip olan........nin Baskani.

5 yildir cag atlatila atlatila bütün caglari geride birakip ortacaga döndügümüz bu günlerde bir vekilin birisine *LAN*diye hitap edebilmesi baska bir ü+lkede o vekilin istifasi ve tazminat ödemesiyle< sonuclanirdi.Ama bideki vekiller icin bunlar gecerli sayilmaz,nede olsa halk secmis oldugundan kendisini secen halk ancak *LAN* olmayi haketmis demektir,böyle basa böyle tarak dememisler bosu bosuna.

 

 

saygilarla

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.