Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

İletiler gönderen: _asi_

  1. Tunceli Genel Bilgi

     

    0199.jpg

     

    Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat Havzası’nda yer alan Tunceli, doğusunda Bingöl, güneyinde Elazığ, kuzeyinde Erzincan, kuzeydoğusunda da Erzurum illeri ile çevrilidir. İl toprakları dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. İl kuzeyden Munzur Dağları ve Karasu Çayı, doğudan Bingöl Dağları ve Peri Çayı, güneyden Keban Baraj gölü ve batıdan Fırat Nehri ile çevrili olup, il topraklarının büyük bir bölümünü yüksek dağlar ve derin vadiler kaplamaktadır.

     

    Tunceli’nin kuzey-batı, kuzey ve kuzeydoğu kesimini Karasu-Aras Dağlarının batı bölümünü oluşturan Munzur Dağları engebelendirir. İlin en yüksek noktası Bağırpaşa Dağı’dır (3.293 m.). Bunun dışında Munzur Dağları’nın Ziyaret Tepe (3.071 m.), Karasakal Dağı (3.123 m.) ve Koşan Dağı (3.078 m.) ilin diğer yüksek noktalarıdır. Tunceli’nin kuzeyden güneye doğru yükselir.

     

    Tunceli’deki başlıca düzlük alanlar; Ovacık ile Pülümür çöküntü alanları ile akarsu vadilerinin genişlediği kesimlerde yer alan küçük ovalardır. Tarım alanı olarak yararlanılan geniş düzlüklerden bazıları da Keban Baraj Gölünün suları altında kalmıştır.

     

    İl topraklarından kaynaklanan Karasu ve Murat Nehirleri araziyi sulamaktadır. Murat Nehri’nin kollarından Peri ve Munzur suları güneyde Keban Baraj Gölüne dökülmektedir. Tunceli Dağlarının yüksek kesimlerinde küçük buz yalağı gölleri bulunmaktadır. Bunun dışında il toprakları içerisinde doğal göl bulunmamaktadır. Yalnızca Keban Baraj Gölünün kuzey kesimi ilin sınırları içerisindedir. Deniz seviyesinden 1.050 m. yükseklikteki Tunceli’nin yüzölçümü 7.774 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 93.584’tür.

     

    00024942.jpg

     

    Tunceli, kırık fay hatları üzerinde bulunduğundan etkin bir deprem kuşağı üzerinde kurulmuştur. Nitekim, Pülümür depremi 1967’de yöreye büyük zarar vermiştir.

     

    Tunceli doğal bitki örtüsü yönünden oldukça yoksundur. Dağlık alanlardaki ormanları tahrip edilmiş olup, yalnızca akarsu boylarında söğüt ve kavak ağaçları bulunmaktadır. Bunun dışında Ovacık, Nazımiye ve Hozat ilçe sınırları içinde yer alan bölgeler yer yer meşe ormanlıkları ile kaplıdır. İl alanının bitki örtüsünü büyük ölçüde step bitkileri, çayır bitkileri ve meşe ormanları oluşturur.

     

    Karasal iklimin hakim olduğu Tunceli’de, genellikle yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. Yağışlar genellikle sonbahar ve ilkbaharda yağmur, kış aylarında ise kar şeklinde olmaktadır. Yıllık yağış 550 ile 1.100 mm. arasında değişmektedir.

     

    İlin ekonomisi hayvancılık ve tarıma dayalıdır. Halkının büyük çoğunluğu kırsal kesimde yaşadığından ötürü hayvancılık ön planda gelmektedir. Yaylacılık yöntemleri ile koyun, kıl keçisi ve sığır yetiştirilir. Sığır türünün ıslahı için çalışmalar yapılmaktadır. Kıl keçisi sütünden peynir ve tereyağı üretilir. Belirli ölçüde de arıcılık ve tavukçuluk da yapılmaktadır.

     

    00024943.jpg

     

    Tarıma elverişli alanların kısıtlı oluşundan az sayıda bitkisel üretim yapılmaktadır. Yetiştirilen bitkisel ürünlerin başında; buğday, arpa, şeker pancarı, kenger sakızı, baklagiller ve sebze gelmektedir. Az miktarda da armut, ceviz, badem, üzüm, dut yetiştirilir. İlin belirli bölgelerinde az da olsa pamuk üretimi yapılmaktadır. Tunceli’de geleneksel el sanatları olarak çömlekçilik ve dokumacılık yapılmaktadır. İlde sanayii kuruluşu olarak un ve unlu ürünler, yem, yün ipliği fabrikaları ile metal eşya üreten, dokumacılık yapan ve orman ürünlerini işleyen küçük iş yerleri bulunmaktadır. Ayrıca kara turizminin el verdiği olanaklar doğrultusunda milli park alanlarında, av turizmi, dağcılık, yayla turizmi, termal turizmi ve su sporları yapılmaktadır.

     

    İl topraklarında jips içeren cevher yatakları bulunmaktadır. Pülümür yöresinde tuz üretimi de yapılmaktadır.

     

    Tunceli ve yöresinin tarih öncesi çağlara inen eski bir tarihi geçmişi bulunmaktadır. MÖ. IV.yüzyıldan önce tarihçiler bu bölgeye Daranis ismini vermişlerdir. Tarihçi Ptolemyos buradan Daranalis olarak söz etmiştir. Bu sözcüğün Pers kralı Darios’tan geldiği sanılmaktadır.

     

    00024946.jpg

     

    Tunceli’nin Çemişkezek ilçesine bağlı Sakyol Köyü yakınındaki bir höyükte yapılan araştırmalarda ele geçen buluntular, yöreye ilk kez Kalkolitik Çağda (MÖ.5500-3500) yıllarında yerleşildiğini göstermiştir. MÖ.2000’lerde bu yörede Hurriler yaşıyordu ve İşuva olarak isimlendirilmiştir. MÖ.XIV.yüzyılda Hititler bu bölgeye gelmiş ve İşuvalılarla savaşmışlardır. Bundan sonra Hititler yöreye hakim olmuşlardır.

     

    Asur tabletlerinden öğrenildiğine göre de MÖ. IX.yüzyılda Muşkiler de burada yaşamışlardır. MÖ.5000’de Tunceli yöresinde yaşadıkları sanılan Muşkiler daha sonra Karduk ismini almış ve Hitit Krallığının yıkılmasından sonra batıdan gelen Pala ve diğer Hitit beylikleri ile karışmışlardır. MÖ 4000’de Sümerler’in yöreye egemen olduğu, Akad Kralı Sargon ile Naramsin’e ait tabletlerden anlaşılmaktadır. Bu arada MÖ.2370-2330 yıllarında yörenin Akadlar Devleti’nin bir ili olduğu da kitabelerde belirtilmektedir.

     

    MÖ.VIII.yüzyılda Tunceli yöresi Urartuların egemenliğine girmiştir. Urartular bölgeye Süpani ismini vermişlerdir. Urartu kralı I.Sarduri zamanında MÖ.840-825 yöre, Urartu sınırları içerisinde gösterildiği tablet ve kitabelerden anlaşılmaktadır. MÖ.699’de Medler Urartu Devletini ortadan kaldırmış ve yöreye egemen olmuşlardır.

     

    00024951.jpg

     

    MÖ.VI.yüzyıl ortalarında da Persler yöreye hakim olmuşlardır. Tarihçi Ksnophanes’e göre yörede Karduklar, Heredotos’a göre de Akilisenler burada yaşamışlardır. MÖ.550’de Anadolu’ya hakim olan Persler Tunceli yöresini de ele geçirmişler, bu dönemde Medya Sınır Satraplığı içerisinde yer alan Tunceli’nin yerli halkı Haldiler, Khalibler, Massinekler ve Akilisenler’den oluşuyordu. MÖ.334’te Büyük İskender İsos Savaşında Persleri yenmiş ve yöreye hakim olmuştur. Makedonyalıların bu bölgedeki hakimiyeti sırasında Akilisene ve Kapadokia halkı İskender’e karşı direnmişse de isyan MÖ.322’de bastırılmıştır. Bundan sonra Kapadokia Krallığının hakimiyeti altına giren yöre, Seleukoslarla Kapadokia Krallığı arasında birkaç kez el değiştirmiştir.

     

    MÖ.I.yüzyılda Ermeni krallarından II.Dikran buraya egemen olmuşsa da bunu Roma dönemi izlemiştir. Roma ordusu Sulla’nın komutasında Pontus devletiin son kralı Mitridates’i yendikten sonra Tunceli yöresine egemen olmuşlardır. Yöredeki isyanlar üzerine MÖ.69-66 yıllarında Romalılar Lukullus komutasındaki ordusunu isyancılardan Tigran’ın üzerine göndermiş ve bölgeyi Roma’nın Kapadokia Eyaletine bağlamıştır. MÖ.I.yüzyıldan itibaren Romalılar buradan Partlar üzerine seferler düzenlemişlerdir. Bu dönemdeki siyasi karmaşa sırasında yöre, zaman zaman Arsakların hakimiyeti altına girmiştir.

     

    00024953.jpg

     

    Bizans döneminde uzun süre Sasaniler tarafından yönetilen Tunceli ve yöresi 639’da Arapların egemenliği altına girmiştir. XI.yüzyılda Hozan ismi ile tanınan yöre Bizans’ın Mesopotamia Theması’nın sınırları içerisinde kalmıştır.

     

    Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Türkmenler buraya yerleşmiş, Selçuklu egemenliğinden sonra Mengücekler, Artuklular ve Anadolu Selçukluları arasında yöre sık sık el değiştirmiştir. Bu dönemde buraya Dersim ismi verilmiştir. XIII.yüzyılda Moğolların yönetimine giren yöre XIV.yüzyılın ortalarında Eretna Beyliğinin ve Erzincan’ı yöneten Mutahharten’in egemenliğine girmiştir. Otlukbeli Savaşı’ndan (1473) sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

     

    XIX.yüzyıl sonlarında Mamuretü’l-Aziz (Diyarbakır) Vilayetine bağlı bir sancak olarak yönetiliyordu. Kuzeydoğudaki bugünkü Pülümür olan Kuzican yöresi de Erzurum vilayetinin Erzincan sancağına bağlı idi. Tunceli yöresi Osmanlı döneminde aşiretlerin ayaklanmalarına sahne olmuştur. Bu isyanlarda Ermeniler ile aşiretler birleşmiş 1877-1885-1892-1907-1911-1914 ve 1916’da ayaklanmışlar ve bu isyanlar bastırılmıştır. Bu isyanların bastırılmasında Sultan II.Abdülhamid’in Kürtlerden oluşturduğu Hamidiye Alayları’nın büyük payı olmuştur.

     

    00024954.jpg

     

    Kurtuluş Savaşı sırasında Koçgiri Ayaklanması ile, Cumhuriyetin ilk yıllarında Şeyh Sait Ayaklanması dış politik güçlerin yardımı ile yapılmıştır. Bastırılan bu isyanlar Tunceli yöresini büyük ölçüde etkilemiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra Dersim ismi ile tanınan bu yöre 1925’te ilçe konumuna getirilerek Elazığ’a bağlanmıştır. 1936’da il yapılmış ve ismi Tunceli olarak değiştirilmiştir. Bu arada Erzincan iline bağlı olan Pülümür ilçesi de 1938’de Tunceli’ye bağlanmıştır.

     

    Tunceli’de günümüze gelen tarihi eserler; Keban kazıları sırasında araştırılan Pulur Höyüğü, Gavur Höyüğü (Yeniköy Höyüğü), Tilköy’de Süryani Kilisesi (XVIII.yüzyıl), Pertek Kalesi, Sirdin Köprüsü (XII.-XIII.yüzyıl), Çemişgezek Tagar Köprüsü (XIX.yüzyıl), Mazgirt’te Elti Hatun Camisi (1252), Ulu Kale Camisi (1793), Çemişgezek’de Yelmaniye Camisi (XIV.yüzyıl), Pertek Aşağı Cami (Çelebi Ali Camisi) (1570), Pertek Yukarı Cami (Baysungur) (1572), Pertek Sağman Camisi (1555), Çemişgezek’te Uzun Hasan Türbesi (1572), Hamam-ı Atik (XV.yüzyıl), Ferruh Şad Bey Türbesi (1551), Ulu Kale Köyü Meydan Çeşmesi’dir. Ayrıca, Türk sivil mimari örneklerinden evler bulunmaktadır. Munzur, Mercan, Pülümür vadilerindeki Milli Park alanları, Munzur Gözeleri, Mazgirt Dedebağ Köyü’ndeki Kaplıcalar ildeki başlıca mesire yerleridir.

     

     

     

  2. MALATYA KAYISISI

    Ülkemizin en önemli kayısı üretim merkezi olan Malatya ili gerek kayısı üretimi ve gerekse kalite bakımından sadece ülkemizin değil hemen hemen dünyanın her tarafından tanınmaktadır. Bu nedenle bu ilin üretiminden bahsetmeden önce Malatya'da kayısının tarihçesine kısaca göz atmak gerekir . Malatya' da Kayısının T arihçesi Adini Hititliler döneminde '' Meyve Bahçesi ,, anlamına gelen " Meliute, Maldiya, Melita'' kelimelerinden alan Malatya'da kayısının yanı sıra diğer birçok meyve türünün ekonomik anlamda yetiştiriciliği yapılmaktadır.

     2129679.jpg?versionId=ukI5fHKNjz6IxGhqmw

    Elma, armut , kiraz, şeftali, erik, ceviz ve dut Malatya çiftçisinin geçim kaynağı olan meyve türleridir. Fakat halk arasında ''Mişmiş'' de denilen kayısının Malatya'da ayrı bir önemi vardır. Malatya'da kayısının bilinen yazılı tarihi 1655'dir. Bu yılın ilkbahar aylarında Malatya'ya gelen ünlü seyyah Evliya Çelebi 53 Bin kişinin yaşadığı şehirde, 7.800 meyve bahçesi ve 7 kayısı çeşidinden bahsetmektedir .Evliya Çelebi Malatya'nın "kırmızı, sarı, beyaz, sulu, etli'' adlarında kayısılarının olduğunu, bunları selelerle bahçeden eve getirirken sularını akıtmamak için akıtmamak için koşmaktan başka çaresinin olmadığını yazar. Daha da önemlisi sayısını ve hesabını kimsenin bilemeyeceği kadar çok olan zerdalisinden yığınlarla pestiller yapılıp bunların katar katar yüklerle ülke ülke taşındığını vurgular.

    Diğer taraftan 1617-1693 yılları arasında yaşamış olan Niyazi Mısri şiirlerinde meyve ağaçları ile donanmış Asbuzu'nun '' Cennete benzeyen çok güzel bir doğa parçası'' olduğundan bahseder. Alman Genelkurmay Başkanlığı da yapmış olan Moltke, Osmanlı Ordusuna çağda.i eğitim yöntemlerini ,öğretmek üzere 1838 yılında geldiği Malatya'da kayısı , ceviz, erik ve dut ağaçlarıyla dolu Asbuzu'nun görülmemiş güzellikte bir yer olduğundan söz etmektedir. Meyvenin ve bilhassa kayısının Malatya için ekonomik önem kazanması Cumhuriyetin ilônı ile başlamıştır. Malatya'nın yerli tüccarlarından ''Hacı Sadi oğlu Mahmut Nedim'' 1923 yılında kayısıyı kükürtleyerek kurutur ve kükürtlemeyi çevresindeki çiftçilere öğretir.

    Kayısının hem uzun sure depolanması hem de kükürtleme ile birlikte albenisi arttığı için ülkemizi bir ağ gibi saran demiryolunun Malatya'ya gelmesi ile kayısının yurt içinde tanınması ve ekonomik önemi artar. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Malatya meyveciliğine ait sağlıklı bilgiler maalesef çok sinirlidir. Malatya'nın meyvecilik potansiyeli Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü müdürü Prof. Dr. Gleisberg'in dikkatini çeker ve baş asistanı Lütfi Ükümen'i 1933 yılında Malatya'ya gönderir. Ülkümen'in 1933-1936 yılları arasında Malatya'nın meyve çeşitleri ile meyve üretim alanlarını inceleyerek yaptığı doktora çalışması bir kitap halinde 1938 yılında yayınlanır. Bu kitaptan 1930'Iu yıllarda Malatya'da Hacıhaliloğlu, Hasanbey , Çataoğlu, Hacıkız, Kurukabuk (Gavuraşısı), Koyunoğlu, Osmanonbaşı, Sarılok ve Turfanda kayısı çeşidinin uzun- kırmızı, yuvarlak-kırmızı ve beyaz-uzun olmak üzere 3 tipi bulunmaktadır. Kayısı konusunda diğer önemli bir bilgi ise 3 temmuz 1930 yılında Malatya'da haftada bir yayınlanan Yeni Malatya gazetesinde bulunmaktadır.

    Haberde Malatya eski belediye başkanı Hacı Abdi Oğullarının Hasan Beyin bahçesinde halk tarafından Hasanbey adı verilen kayısının bir tanesinin 23 dirhem, 16 tanesinin ise bir okka geldiğinden ve meyvenin çok gösterişli olduğundan bahsedilmektedir. 1930'Iu yıllarda Malatya'nın önemli meyve alanları Derme, Horata, Hatunsuyu ve Orduzu suyunun geçtiği alanlarda yoğunlaşmıştır.

    Pınarbaşı'ndan başlayıp Gündüzbey , Ismetpaşa, Kileyik, Barguzu, Tecde, Yukarı ve aşağı Banazı, Adafı, Çarmuzu ve Eskimalatya'yı içine alan yaklaşık 30 km uzunluğundaki alan meyve bahçeleri ile kaplıdır. Yine o yıllarda Derme suyu ile sulanan 60.000 dekar meyve bahçesinin büyük çoğunluğunun kayısı bahçesi olduğu bildirilmektedir . Ükümen'in çalışması ile Malatya'nın meyvecilik potansiyeli anlaşılanca 1917 yılında Türk-Alman işbirliği ile bugün ki Meyvecilik Araştırma Enstitüsünün yerinde ''Kayısı Üretme Istasyonu'' kurulur. Bu istasyon bölgedeki fidan dağıtımını yaparak Malatya'ya meyveciliğin gelişmesinde önemli bir görev üstlenir.

    Yoğun çalışmalar sonucunda bölgede yeni kapama meyve bahçeleri tesis edilir , hastalık ve zararlılarla mücadele yaygınlaşır , gübre ve kaliteli fidan kullanımı sonucu üretimde önemli artışlar meydana gelir . Bu zaman içerisinde bazı yıllar ekstrem iklim koşulları Malatya kayısısını olumsuz yönde etkiler. 1936, 1941, 1944 ve 1951 yıllarında şiddetli kış veya ilkbahar donları kayısı ağaçlarına önemli zararlar verir. Kayısı ağaçları dondan zarar gören çiftçiler 1960'11 yılların başında kayısı ağaçlarını sökerek yerine elma fidanı diker veya sebze yetiştiriciliği yapmaya başlarlar. Ancak 1970'Ii yıllarda kuru kayısı ihracatının artması ve ekonomik önem kazanması ile birlikte yeniden kayısıya dönüş başlar . Ilde 1968 yılında 800 bin olan kayısı ağaç sayısı 1978'de 1.850 bine ulaşmıştır. Yaş kayısı üretimi ise 20 bin tondan 50 bin tona yükselmişti

    Bugün Türkiye yaş kayısı üretiminin yaklaşık %50'si, kuru kayısı üretiminin ise %95'i Malatya ilinde yapılmaktadır. Üretilen kuru kayısının çok önemli bölümü ihraç edilmekte ve dünya kuru kayısı ticaretinin %85'i Malatya'dan sağlanmaktadır. Bütün bunların haklı bir sonucu olarak Malatya ili kayısı ile anılmaya başlanmış, daha doğrusu Malatya ile kayısı özdeş iki kelime haline gelmiştir.

    KAYISININ FAYDALARI

    *Beynin düzenli çalışmasını sağlar, stresi azaltır.

    *Karaciğerin tahrip olan kısmının tamirini yapar.

    *Kemiklerin çok daha düzgün ve sağlam olmasında önemli rol oynar.

    *Kan yapımını artırarak,kansızlığa engel olur.

    *Mide ve oniki parmak bağırsağı ülserinin meydana gelmesine engel olur, meydana gelmiş ülserlerin iyileşmesinde rol oynar.

    *Böbreklerde taş teşekkülünü azaltır.

    *Üreme sistemi üzerinde önemli rolü bulunup, cinsel gücü artırmaktadır.

    *Kansere karşı koruyucu bir etkiye sahiptir.

    *Dişlerin daha sağlam ve kuvvetli olmasında önemli rol oynar.

    *Kalp kaslarını kuvvetlendirir ve daha düzenli çalışmasını sağlar. Klinik ölümündeki reanimasyon çalışmalarında kalbin cevap vermesinde etkili olur.

    *Kayısının potasyumca zengin,sodyumca fakir ve A vitaminin öz maddesi karotence zengin olması insan beslenmesinde çok önemli boyutlar kazandırmaktadır.

  3. Karakaya Baraj Gölü

     

    00120311.jpg

     

    Malatya il sınırları içerisinde, büyük bir bölümü kalan Karakaya Baraj Gölü Karakaya Barajının yapılmasıyla meydana gelmiş suni bir göldür.

     

    Karakaya Barajı Fırat Nehri üzerinde kurulmuş olan baraj Atatürk Barajından sonra Türkiye’nin ikinci büyük barajıdır. Barajın temelden yüksekliği 173 m. su hacmi de 200.000.000 m3.dür. Baraj gölü 298 km2.dir.

     

    Malatya’nın önemli kültür varlıklarından Kırkgöz Köprüsü baraj sularının altında kalmıştır. Malatya valiliğince göl çevresinde turistik tesisler ve feribot işletmesinin çalışmaları yapılmış, göl çevresi turizm yönünden ağırlık kazanmıştır. Ayrıca Kırkgöz Köprüsünün bulunduğu alan ile Kömürhan Köprüsü arasındaki karayolunun yapımı devam etmektedir.

     

    k_Mehmet_Karakaya_2.jpgk_semih_44_keban.jpgk_Mehmet_Karakaya_1.jpg

  4. Malatya Sivil Mimari Örnekleri

     

    00119900.jpg

     

    Malatya sivil mimarisi, şehrin kuruluşu ile birlikte başlamıştır. XIX.yüzyılın ikinci yarısından sonra kent merkezinde ve çevresinde sivil mimari örneklerini yansıtan çeşitli yapılar yapılmıştır. Ancak, yakın tarihlerde başlayan yeni yapılanma Malatya evlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak Malatya sivil mimari örneklerinden birçoğu bilinçsizce yıkılmıştır. Günümüzde Malatya evlerinden bazıları koruma altına alınmıştır. Bu evler daha çok Saray Mahallesi’nde, Aslanbey Mahallesi’nde, Niyazi Mahallesi’nde bulunmaktadır. Bunların başında Erol Balabanlı Evi, Karakaşların Konağı, İstanbulluoğlu Konağı gelmektedir.

     

    Malatya evleri çoğunlukla sokağa cephesi olan iki katlı evlerdir. Bunların hemen hepsinde doğrudan doğruya sokağa açılan kapıları bulunmaktadır. Yörenin ikliminden ötürü evler, kalın duvarlı ve birbirlerine uyumlu küçük pencereleri olan müstakil yapılardır. Bazı örneklerde üç katlı evlere de rastlanmaktadır. Bu evlerin arkasındaki bahçelerde başta kayısı olmak üzere, çeşitli meyve ağaçları bulunmaktadır.

     

    00119899.jpg

     

    Malatya evlerinden önemli bir grup Mücelli Caddesi’nde bulunmaktadır. Bu evlerin diğerlerinden farklı bir mimari özelliği vardır. Eyvanlarının daha geniş olmasından ötürü yaz aylarında da kullanılan mekânlara yer verilmiştir. Eyvanların açıldığı bahçe veya avlular da mutlak surette bir havuz ve bunun çevresinde de kameriyelere de yer verilmiştir. Çoğunlukla bunlar asmalarla gölgelendirilmiştir.

     

    Sivas Caddesi’ndeki evlerde ise, daha çok merkezi özellikler ön plana alınmıştır. Nitekim İstanbulluoğlu Konağı bunun tipik bir örneğidir. İmar nedeniyle yarısı yıkılan bu evin kalan bölümleri de bu konuda yeterli bilgi vermektedir.

     

    Niyazi Mahallesi’ndeki Karakaşların Konağı ise 90 cm. kalınlığındaki birinci kat duvarları ve buraya sıralanmış küçük pencereleri ile Malatya evlerinin tüm özelliklerini taşıyan bir örnektir.

     

    00119901.jpg

     

    Malatya Sinema Caddesi’nde, Beş Konaklar olarak bilinen on üç ev kentin önemli sivil mimari örnekleri arasındadır. Bunun yanı sıra Kemal Mustafa Paşa Mahallesi’ndeki ev, Derme İlköğretim Okulu karşısındaki H.Çekirdek Evi, Şerafettin Arpacı Evi Malatya’nın tipik sivil mimari örnekleri arasındadır.

     

    Malatya evlerinde ana yapı malzemesi olarak taş kullanılmıştır. Çevreden sağlanan ve işlemesi çok kolay olan koyu renkte bazalt taşları bu evlerde kullanılmıştır. Duvarlar arasında ahşap hatıllara yer verilmiştir. Ayrıca evlerin iç doğramaları, döşemeleri, tavanları, pencereleri, kapıları, yüklükleri, merdivenleri ve sekileri ahşaptan yapılmıştır. Madeni olarak da kapı kilitlerinin yanı sıra dövme demir çiviler de dekoratif şekiller halinde kullanılmıştır.

     

    00119902.jpg

     

    Evlerin avlularındaki zemin kat taşlık olup, genelde yassı plaka halinde taşlar yan yana dizilmiştir. Ana giriş kapıları çoğunlukla çift kanatlıdır. Bu evlerin bahçe kapıları arabaların geçeceği büyüklüktedir. Her kapıda birer tokmak olup, bu kapılarda diğer bölgelerde olduğu gibi ahşap oymalara pek rastlanmaz. Yalnızca kapıların üst kısmında, birinci kat çıkmalarının veya şahnişlerin kirişlerinde dekoratif bezeme ile karşılaşılır. Ana giriş kapısının üzerinde rüzgârlık veya aydınlık olarak nitelenen ve çoğunlukla elips şeklinde pencereler bulunmakta olup, bunlar demir kafeslerle korunur. Zemin kat pencereleri bu bölümlerde ambar, kiler ve tandırlar olduğundan daha küçük olarak yapılmıştır. Bu kattaki odalardan birisine “Hızna Odası” ismi verilir. Burası daha çok evin kileri konumundadır.

     

    00119905.jpg

     

    Malatya sivil mimari örneklerinden evlerin cephelerindeki pencereler üzerindeki kemerli alınlıklar dış cepheyi tamamlamaktadır. Bu pencereler duvar kalınlıklarına göre bazen düz, bazen de mazgal pencere niteliğindedir. Üst katlardaki şahnişli pencerelerin pervazlarının üzeri kemerlidir. Malatya evlerinde cepheye çok fazla önem verilmiştir. Genellikle birinci katlar dışa taşkındır. Bazen burada bütün cephe boyunca dışa taşkın olan Başodaya yer verilmiştir. Sokak köşesinde bulunan evlerde ise her iki cepheden de çıkmalar yapılmıştır. Bir veya ikinci katların bittiği yerde ise çatıya geçişlerde daha çok kavisli taşmalar görülmektedir. Bu taşmalarda özel olarak kavislendirilmiş bağlantı kirişlerinin aralarına çıtalar yerleştirilmiş ve üzerleri de çamurla sıvanmıştır. Cepheler çoğunlukla kireç badanalıdır. Çatının uçlarında aşağıya doğru sarkan ahşap oymalar bir dantelâ gibidir.

     

    00119909.jpg

     

    Malatya’nın konak tipi evlerinde çatı üzerinden taşan, üç tarafı açık veya açık eyvanlara yer verilmiştir. Bunlar yazın oturulan ve sıcak yaz gecelerinde yatılan evin havadar bölümleridir. Üst katlarda başodalar daha çok misafirlerin ağırlandığı yerler olup, bu odalara “Makat” denilen sedirler yerleştirilmiştir. Misafirler çoğunlukla üzerleri halı kilim ve minderlerle örtülü olan bu sedirlerde oturtulur, ev sahipleri ise döşemedeki halı ve kilim üzerinde otururdu. Evlerin üst katındaki yatak odalarında çift kanatlı ahşap kapaklı dolaplar bulunmaktadır. Ayrıca bu kapaklı dolabın yanında veya içerisinde de gusülhanelere yer verilmiştir.

     

    Malatya evlerinin üst katlarında başoda ve yatak odasının dışında bir de “Kış Damı” denilen mekân bulunmaktadır. Bu bölüm yaz aylarında ev halkının günlük yaşamını geçirdiği yerdir. Aslında kış damı dikdörtgen planlı, geniş bir oda şeklinde olup, bu odanın girişinin karşısına da “Limseki” denilen bir bölüm eklenmiştir. Bu bölüm oda seviyesinden daha yüksekte olup, buradaki sekinin üzeri de halı ve minderlerle kaplanmıştır.

     

    00119919.jpg

     

    XIX.yüzyılda yapılmış Malatya evlerinin kış damı denilen bölümünde duvara yaşmaklı ve piramit külahlı bir de ocak yerleştirilmiştir. Bu ocağın yanında çeşitli eşyaların konulduğu kapaklı dolaplar bulunmaktadır.

     

    Malatya’nın ilçelerinden Arapgir evlerinin de kendine özgü bir özellikleri vardır. Bu evler bahçe içerisinde, düz toprak damlı, kerpiç ve taş karışımı olarak yapılmış 2-3 katlı konutlardır. Bu evlerin iskeletlerinde kavak ağaçları kullanılmıştır. Bunların temelleri taştan olup, üzerlerinde kavak ağacından döşenmiş kirişler ve kaburga denilen ince çubuklar yerleştirilmiş, aralarına da kerpiç ile dolgu yapılmıştır. Arapgir evlerinin en tanınmışları Berenge Mahallesi’nde Hacı Sabit Efendi Evi olup, harem ve selamlık olarak 1884 yılında yapılmıştır. Bu konağın haremlik ve selamlığının giriş katı günlük yaşama ayrılmıştır. Bunun üzerindeki birinci kat ve ikinci kat yatak odalarıdır. Bu evlerden Çobanlı Konağı, Cevat Şakir Paşa’nın konağıdır. Giriş katı ile birlikte bu konak üç katlı olup, taş malzeme ve kerpiçten yararlanılmıştır. Duvarlar arasına ahşap hatıllar atılmış, üzeri de geniş bir çatı ile örtülmüştür. Bu evlerin zemin katlarındaki taşlar 40x60 cm. ölçüsünde olup, Amberge denilen bir yerden getirilmiştir. Arapgir konaklarının başodasının bir köşesine ahşap parmaklıkla çevrili ve Mim Sofa denilen çocuklara ayrılmış bir bölüm de bulunurdu.

     

    00119907.jpg

     

    Malatya ilçelerinden Darende’nin Balabanlı yöresindeki evler dar sokakların iki yanında sıralanmışlardır. Bunlar bir veya iki katlı evler olup, üst katlar dışarıya doğru çıkma yapmış pencereli yapılardır. Bunların yanı sıra Balabanlı evlerinde yer yer sağır cepheli olanlara da rastlanmıştır. Çoğu kez taş temeller üzerine ahşap hatıllı kerpiç evlerin zemin katlarında depolar, mutfak ve benzeri mekânlar sıralanmıştır.

     

    Günümüzde bu evlerin çoğu yıkılmış olmasına rağmen, Balabanlı bölgesindeki evlerde mimari yönden bir bütünlük ve uyum görülmektedir. Yöresel killi toprakla sıvanan bu evlerin kendilerine özgü bir görünümleri vardır.

    XIX.yüzyılın sonlarında yapılmış olan ve Halk Eğitim Merkezi olarak kullanılan yapı Osmanlının son dönem mimari eserlerindedir. Bütünü ile kesme taştan yapılmış olan yapının ortasında uzun bir salon ve etrafında da çeşitli odalar sıralanmıştır. İçerisi kâgir olan bu yapıda Malatya’yı ziyaret eden Atatürk kalmıştır. Ayrıca Cumhuriyet döneminde, 1933 yılına tarihlenen Gazi İlköğretim binası da biri bodrum olmak üzere üç katlı Neo-Klasik üslupta yapılmış bir yapıdır.

     

     

     

     

     

  5. Malatya Kaleleri

     

    Malatya Kalesi (Battalgazi)

     

    00119845.jpg

     

    Malatya Battalgazi ilçesinde bulunan Eski Malatya Kalesi, il merkezinden 11 km. kuzeyde, Aslantepe’nin de 3 km. kuzeybatısındadır. Derme Deresi ile kesilen kale ve surlar geniş bir alanı kapsamaktadır.

     

    Eski Malatya Kalesinin yapımına Roma İmparatoru Titus Livius M.S.79 yılında başlamış, çalışmalar uzun süre devam etmiş, Bizans İmparatoru Iustianus zamanında, 530-540 yıllarında tamamlanmıştır. Danişment Emirlerinden Gazi Taylı ve Selçuklu Sultanı II. Kılıçaslan tarafından 1181’de onarılmıştır.

     

    Alçak bir düzlükte yer alan kale dikdörtgene yakın beşgen bir plan düzeni gösteren kale günümüze harap bir durumda gelmiştir. Duvarları 20 m. yüksekliğinde kesme ve moloz taşla yapılmıştır. Kalenin koruma altına aldığı alan 2900 m.dir. Bu alandaki surlar, kuzeyde 500 m. doğuda 850 m. güneyde de 750 m. batıda da 800 m. uzunluğundadır. Kale, kalıntılarının çok azı günümüze gelmiş, bu nedenle de kaynaklardan öğrenildiğine göre sur duvarları bazılarına göre 94, bazılarına göre de 95 burçla takviye edilmiştir. Bunlardan kuzeyde 23, doğuda 24, güneyde 24 ve batıda da 23 burç ve kule bulunmaktadır.

     

    00119846.jpg

     

    Kalenin dışa açılan 11 kapısı bulunmaktadır. Bu kapıların belli başlıları Meşak ile Pazar kapılarıdır.

     

    Kale içerisinde su sıkıntısı olmadığından, yanındaki dereden yararlanmasından ötürü kale içerisinde sarnıç yapılmamıştır. Yalnızca kale içerisinde bulunan yapıların temel kalıntılarına yer yer rastlanmaktadır.

     

    Zengibar Kalesi (Darende)

     

    00119851.jpg

     

    Malatya Darende ilçesinin kuzey yamaçlarında bulunan ve Sengbar ismi ile anılan Zengibar Kalesi’nin kitabesi bulunmamaktadır. Bu bakımdan yapım tarihi konusunda yeterli bilgi olmadığı gibi kaynaklarda da onunla ilgili belgeye rastlanmamıştır. Seng-bâr, Farsçada Taşkale anlamına gelen bir sözcüktür. Kalenin yekpare bir kaya parçası üzerine kurulduğu düşünülürse de Perslerin kaleye bu ismi verdiği de sanılmaktadır. Bununla beraber bu iddialar kesinlik kazanamamıştır.

     

    Osmanlı döneminde yapıldığı sanılan bu kalenin yalnızca giriş kapısı günümüze gelebilmiştir. Kesme taştan olan bu kapı yakın tarihlerde restore edilmiş, bu yüzden de mimari özelliğini kısmen yitirmiştir. Bugünkü durumu ile kesme moloz taştan olan kapının yuvarlak kemerli bir girişi bulunmaktadır. Bu kapının yanı sıra sur duvarlarına ait moloz taştan bazı kalıntılar bulunmaktadır. Bu kalıntılar kalenin planını çıkarılmasına yeterli değildir.

     

    Günümüzde kale harap bir durumda olup, Es-Seyyid Osman Hulûsi Vakfı kalenin kurtarılması ve restore edilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile temas halindedir. Bu konuda ilgili vakıf tarafından projeler hazırlanmış olup, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na gönderilmiştir.

     

    Sur Kalıntıları ve Kalesi (Doğanşehir)

     

    Malatya Doğanşehir ilçesinde Roma Dönemine tarihlenen sur kalıntıları ile kaleden çok az duvar kalıntısı ve kalenin temelleri günümüze gelebilmiştir.

     

    Kale ile ilgili bir kitabeye ve kaynaklarda da onunla ilgili bir ize rastlanmamakla beraber kale ve surların MS.I.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kale ile ilgili eski bir gravürde günümüze gelememiştir. Temel izlerine dayanılarak kalenin beşgen bir planı olduğu ve moloz taştan yapıldığı sanılmaktadır.

     

    Arapgir Kalesi (Arapgir)

     

    Malatya Arapgir ilçesinde, Eski Arapgir’de bulunan kale, oldukça sarp bir kayalık üzerinde yapılmıştır. Kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Kaynaklarda da kale ile ilgili yeterli bilgiye rastlanmamaktadır.

     

    Günümüze yalnızca duvar kalıntılarından pek azı gelebilen bu kalenin XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kalenin moloz taş duvarlı kalıntılarından planını çıkarmak mümkün olamamıştır.

     

     

     

     

  6. Eski Malatya Ulu Camisi (Battalgazi)

     

    ulucami6-tarih-14.09.2009.11.17.14.jpg

     

    Malatya’nın yaklaşık 8 km. kuzeyinde Eski Malatya’da bulunan Ulu Cami VII. Yüzyılda Araplar tarafından yaptırılmıştır. Bu yapı yıkılmış, ve kitabesinden öğrenildiğine göre; Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad zamanında Mansur bin Yakub’un emriyle 1224 yılında yeniden yapılmıştır. Yapımında 25-30 yıl başlayan onarımlar ile epeyce değişikliğe uğramıştır. Kitabesi dışında eyvan kemerlerinde bazı sütun başlıklarında ve kubbe kasnağındaki nişte Yakub bin Ebubekir el-Malati tarafından yapıldığı yazılıdır. Eyvan arka kemerinin köşesinde de Ahmed bin Yakub’un ismi bulunmaktadır.

     

    Caminin batı portelindeki 1247 tarihli kitabesinde İlyas bin Şahabeddin Ebubekir tarafından yaptırıldığı belirtilmiştir. Doğu portalindeki bir diğer kitabede 1273-1274’de onarıldığı, genişletildiği ve portalin yapıldığı konusunda bilgi verilmektedir. Bu onarımları Hüsrev isimli bir ustanın yaptığı yine kitabeden anlaşılmaktadır. Avlunun kuzey duvarındaki kitabede de Kaysariye bölümünün XIV.yüzyılda eklendiği yazılıdır. Günümüze orijinal olarak gelebilen mihrabın önündeki mermer mihrapta ise 1900-1902 yılında yapıldığı yazılıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğü de 1962 yılından sonra camiyi birkaç kez onarmıştır.

     

    00118960.jpg

     

    Eski Malatya Ulu Camisi XIII-XIV.yüzyıllarda yapılan onarımlarla kuzey, doğu ve batı yönüne doğru genişletilmiştir. Bunun ardından da farklı dönemlerde yapılan onarımlar yapının orijinal konumunu büyük ölçüde değiştirmiştir.

     

    Eski Malatya Ulu Camisi, Büyük Selçuklu camilerinden, özellikle Zevvare Mescid-i Cuması planı dikkate alınarak yapılmıştır. Cami 36.44x57.22 m. ölçüsünde, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Mihrap ekseni üzerindeki mihrap önü kubbesiyle eyvanın iki yanında sahınlar yer almaktadır. Erken dönem ulu cami plan tipinde, tek eyvanlı, iç avlulu bir plan şemasını yansıtmaktadır. Prof. Dr. M.Oluş Arık 1969 yılında caminin iki eyvanlı olarak restitüsyonunu yapmıştır.

     

    Caminin cephelerinde, büyük olasılıkla sonradan eklenmiş olan birbirlerinden farklı boyutlarda dikdörtgen kesitli 24 payanda bulunmaktadır. Doğu ve batı cephelerindeki daha küçük ölçüdeki dikdörtgen payandaların orijinal olduğu sanılmaktadır. Caminin batı cephesinde, doğu cephesinde ve güney cephesinde bugün kapatılmış olan birer portal bulunmaktadır. Bunlardan üzerlerindeki kitabelerden anlaşıldığına göre doğu ve batı portallerinin dışında güneydeki girişin daha sonra açıldığı sanılmaktadır. Cami harim ve kaysariye olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Bu bölümler birbirlerinden bir duvarla ayrılmış, batıdaki kaysariye bölümü içerisinde de minaresi yer almıştır.

     

    00118963.jpg

     

    Ulu cami plan tiplerinde çok destekli grubun öncülerinden olan harim dikdörtgen payelerle doğu-batı yönünde sivri kemerli enine sekiz sahna ayrılmıştır. Yapının orta ekseninde, mihrap önünde L biçimli payeler, sivri kemerlerle, kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı bir iç avlu, güneyde kare planlı bir eyvan ve mihrap önü bölümünü oluşturmuştur. Avluda ise sekizgen planlı bir havuz bulunmaktadır. Güney ve doğudaki ilk sahnın ortasında sivri kemerli küçük bir kare mekân bulunmaktadır. Bu bölümle ilgili olarak bazı araştırmacılar hünkâr mahfili olduğunu ileri sürmüşlerdir.

     

    Mihrap önü üç dilimli, kemerli tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Bu bölüm eksenindeki sivri kemerlerle enine ikiye bölünmüştür. Bunun güneyi dilimli çapraz tonozludur.

    Kuzeyde harim ile kaysariyeyi birbirinden ayıran duvarda, eksenin batısında dikdörtgen iki duvar payesi ve batı ile doğuda kaysariyeye girişi sağlayan basık kemerli birer kapı bulunmaktadır.

     

    Caminin güney duvarında yarım yuvarlak nişli mihrap bulunmakta olup bunun önüne sonradan mermer bir mihrap eklenmiştir. Harimin üç cephesi sağır duvarlı olup, kuzeydeki kaysariye ile ortak duvarın doğusunda dört, batıda bir mazgal tipi pencere içerisini aydınlatmaktadır. Ayıca kubbenin sekizgen kasnağında da basık kemerli yedi pencere bulunmaktadır.

     

    Caminin kaysariye bölümü enine, çok destekli ve mihrap önü boyunca iki kubbelidir. Birbiriden farklı aralıklarla yerleştirilmiş üç sıra halinde dikdörtgen payeler sivri kemerlerle enine dört sahna ayrılmıştır. Mihrap önünde kuzey-güney yönünde sivri kemerli iki kare planlı mekân meydana getirilmiştir. Bunlardan mihrap önü birimi oval, kuzeydeki ise pandantifli yuvarlak bir kubbe ile örtülmüştür. Bu bölümün batısında, ikinci sahnın köşesinde kare kaideli, dıştan silindirik gövdeli, tek şerefeli minare bulunmaktadır. Minarenin basık kemerli kapısı harime açılmaktadır. Kaysariyenin güney duvarına ayrı bir yuvarlak nişli mihrap yerleştirilmiştir.

     

    ulucami-içi8-tarih-14.09.2009.11.17.51.jpg

     

    Caminin doğu ve batı cephelerindeki portaller taştan yapılmış olup oldukça sade bir taş işçiliği gösterirler. Güneydeki portal geç dönemlerde yapılan onarımlar sırasında kapatılmıştır. Batı yönündeki portal ise dokuz sıra mukarnas dizili ve sivri kemerlidir. Portalin karşılıklı cephelerinde yarım yuvarlak nişler yerleştirilmiştir. Bunların üst örtüleri istiridye motifini andırmaktadır. Giriş kapısına dört basamaklı bir merdivenle ulaşılmaktadır. Portal taş işçiliğinin zengin örneklerini sergilemektedir. Burada üçgen, dikdörtgen, altıgen, düğüm, zikzak, yıldızlar, daire ve yarım daireler, kıvrık dallar, rumiler, palmetler ve çiçek motifleri görülmektedir.

     

    Dışa taşkın olan doğu portali dokuz sıra mukarnas dizili ve sivri kemerlidir. Portalin karşılıkla cephelerinde üçer cepheli nişler bulunmaktadır. Güneydeki niş dört sıra mukarnas kavsarılı olup köşelerde altıgen, çarkıfelek, ok uçları, daireler, altı yapraklı çiçek ve palmetlerle bezenmiştir. Bu portalin güneyinde ve yukarıdaki bir taş üzerinde altıgen ve sekiz kollu yıldız motifleri dikkati çekmektedir.

     

    Mihrap önündeki eyvanın doğusundaki kemerle üzerinde kabartma rumiler dikkati çekmektedir. Mihrap önündeki mekânın kemerlerinde yer yer firuze renkte sırlı çiriler görülmektedir. Kubbeyi taşıyan tromplarda ise tuğladan zikzak, baklava motifleri bulunmaktadır. Kubbe kasnağında ise zencerek motifleri ile oluşturulmuş bir yazı frizi dikkati çekmektedir. Kubbenin içerisi firuze ve patlıcan moru çini mozaikler ve Mühr-ü Süleyman motifi ile bezenmiştir. Eyvan kemerinde ise iç içe altıgenler ve on kollu yıldızların oluşturduğu çini mozaikler görülmektedir. Ayrıca eyvan tonozu baklava, kıvrık dal, baklava ve Rumilerle bezenmiş bir kufi yazı ile çepeçevre kuşatılmıştır. Kaysariye bölümündeki mihrapta ise iki lale motifinin bulunması o dönem için oldukça ilgi çekicidir.

     

    Caminin ahşap minberi Ankara Etnografya Müzesi’ndedir.

     

    Eski Malatya Ulu Camisi planı, kullanılan malzemeleri, tasarımı ve yapım teknikleri ile daha çok Büyük Selçuklu dönemi mimari geleneğini yansıtan değişik bir örnektir.

     

  7. MALATYA CAMİLERİ

     

    Yeni Cami (Merkez)

     

    00118855.jpg

     

    Malatya il merkezinde vilayet binasının kuzeyinde bulunmaktadır. Cami burada bulunan hacı Yusuf Camisi’nin 3 Mart 1894’de deprem sonucu yıkılması üzerine aynı yerde avlu içerisinde yapılmıştır. Eski camiden günümüze minarenin şerefeye kadar olan kısmı gelebilmiştir. Minare kürsüsünün batısındaki dört beyitlik kitabede 1842 tarihi okunmaktadır.

     

    Cami kare planlı olup 22.00x22.00 m. ölçüsündedir. İbadet mekânının üzerini sekizgen dörtayağın taşıdığı pandantifli merkezi bir kubbe örtmektedir. Merkezi kubbe dört yönden beşik tonozlar, köşelerde de küçük kubbelerle desteklenmiştir. Kubbenin yüksek kasnağı çevresinde çok sayıda pencereler açılmıştır.

     

    Caminin güney cephesinin ortasında mihrap, yarım kubbe içerisinde bulunmaktadır. Beşgen olan mihrap mukarnaslı bir kavsara ile sonuçlanmaktadır. Ahşap minber rokoko üslubundadır. Kuzeydeki ahşap mahfil daha sonraki dönemde buraya konulmuştur.

     

    Caminin eski minaresi günümüzde aynen korunmuş olup, bunun yanı sıra son cemaat yerinin iki yanına ikişer şerefeli, taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli iki minare daha eklenmiştir.

     

    Ulu Cami (Darende)

     

    00054384.jpg

     

    Malatya Darende ilçesi, Zaviye Mahallesi’nde bulunan Ulu Cami’nin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Dulkadiroğulları zamanında, XIV. yüzyılda yapıldığı ileri sürülmüşse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır.

     

    Caminin doğu ve kuzey duvarları ve minaresi dışında, günümüze gelememiştir. Kalıntılarına dayanılarak caminin kesme taş ve moloz taştan dikdörtgen planlı olduğu anlaşılmaktadır. İbadet mekânı içerisindeki payelerle beş nefe ayrılmıştır. Bu camiden günümüze gelebilen minare kesme taştan olup, kare kaide üzerine yuvarlak gövdelidir. Alt bölümü sekizgen, üst bölümü on altıgen olan gövdenin ortasına bir de taş kuşak yerleştirilmiştir. Tek şerefeli olan minarenin külah kısmı da yıkılmıştır.

     

    Kendi haline terk edilen cami bir süre depo olarak kullanılmış, daha sonra Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı tarafından restore edilmiş ve çevre düzenlemesi yapılmıştır. Bugünkü caminin üzeri geniş bir çatı ile örtülmüş önüne de yuvarlak kemerli bir son cemaat yeri eklenmiştir.

     

    Abdurrahman Erzincani Camisi (Darende)

     

    00054385.jpg

     

    Malatya ili Darende ilçesi, Balaban kasabasında bulunan bu cami Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı tarafından yaptırılmıştır.

     

    Cami Osman Hulusi Ateş Efendi’nin direktifleri doğrultusunda yapılmış olup, farklı bir mimari özellik göstermektedir. Kareye yakın planlı olan caminin üzeri kubbe ile örtülmüştür. Yanında tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır.

     

    Caminin yanında üç katlı yatılı bir Kız Kuran Kursu vardır. Yapının bakım onarım ve çevre düzenlemesi de aynı vakıf tarafından gerçekleştirilmiştir.

     

    Köprülü Mehmet Paşa Camisi (Hekimhan)

     

    00119787.jpg

     

    Malatya Hekimhan ilçesinde, Taş Han’ın 50 km. güneydoğusundaki bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre 1661 yılında Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Sonraki dönemde Köprülü Mehmet Paşa tarafından onarıldığı ve bu yüzden de bu ismin verildiği sanılmaktadır. Son cemaat yerinin ve karşısındaki şadırvanın üzerinde de 1815 tarihinde onarıldığını gösteren bir kitabe bulunmaktadır.

     

    Cami kesme taştan, dikdörtgen planlı olup, üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin dışında kalan bölümler beşik tonozla örtülüdür. Caminin önünde beş kubbeli bir son cemaat yeri vardır. Girişin karşısındaki mihrap oldukça sadedir. Batı duvarına bitişik olan taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.

     

    Hal Fetih Minaresi (Hötüm Dede Minaresi) (Battalgazi)

     

    00119786.jpg

     

    Malatya Battalgazi ilçesi’nde bulunan Hal Fetih Minaresi XIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmektedir. Şahabiye-i Kübra Medresesi’nin güneyinde bulunan bu minarenin camisi yıkılmış ve günümüze gelememiştir.

     

    Minare kaba yontma taş bir kaide üzerinde, sekizgen bir pabuç kısmının üzerinde yükselmektedir. Silindirim gövde tuğladan olup şerefesi ve petek kısmı yıkılmıştır.

    Minarenin Pabuç kısmının üzerinde ve şerefe altında firuze renkli yıldız şeklindeki çinilerin oluşturduğu bir bordür bulunmaktadır. Ancak bu çini şeritten de günümüze çok az çini parçası gelebilmiştir.

     

    Emir Ömer Mescidi (Battalgazi)

     

    emir-ömer2-tarih-14.09.2009.11.13.42.jpg

     

    Eski Malatya’da bulunan Emir Ömer Mescidini kuzey cephesinin batısındaki pencerenin üzerine yerleştirilen kitabesinden Emir Ömer tarafından 1563-1564 tarihinde yaptırıldığı öğrenilmektedir.

     

    Cami kesme taş ve kaba yontma taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmış, üzeri düz bir dam ile örtülmüştür. Osmanlı camilerinin alışılagelen plan düzeninden farklı olan caminin kuzey cephesinin doğusunda portali bulunmaktadır. Portale birkaç basamaklı merdiven ile ulaşılmaktadır. Dışarıya doğru çıkıntılı portal, dikdörtgen kuşaklar içerisine alınmış, giriş nişi sivri kemerlidir. Mukarnas kavsarası içerisindeki girişin cephesinde kabartma olarak bitkisel ve geometrik taş süslemeler yapılmıştır. İbadet mekânında dikkati çeken bir bezeme görülmemektedir. Mihrap ve minberi taştan yapılmıştır.

     

    Girişin yanında bir mezar bulunmaktadır. Cami yakın tarihlerde onarılmışsa da bu onarım özgünlüğünü yitirmemiştir.

     

    Ak Minare Camisi (Battalgazi)

     

    Eski Malatya surları dışında, Derme Deresi kıyısında olan Ak Minare Camisi’ni Zaim Yusuf oğlu Hikmet Bey 1572 yılında yaptırmıştır. Camiye ismini veren minare caminin yapımından daha önce, XIII.yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır.

     

    Cami kesme taştan, kare planlı olarak yapılmıştır. Osmanlı mimarisinde tek kubbeli küçük camiler gurubundandır. Düzgün taş işçiliği gösteren duvarlar sağır durumda olup, yalnızca kenarlarında birer küçük penceresi bulunmaktadır. İbadet mekânı oldukça sade olup üzerini sekizgen yüksek kasnaklı basık bir kubbe ile örtülmüştür. Mihrap ve minberi sade bir görünümde olup bezemesizdir.

     

    Caminin kuzeydoğusundaki minare taş kaide üzerine, tuğla örgülü, tek şerefeli ve yuvarlak gövdelidir. Minarenin tuğladan pabuç kısmı sekizgendir. Sekizgenin her yüzünde sağır kemerler dikkati çekmektedir. Yakın tarihlerde minare restore edilmiştir.

     

    Karahan Camisi (Battalgazi)

     

    Eski Malatya’da Karahan Mahallesi’nde bulunan Karahan Camisi’ni kitabesinden öğrenildiğine göre Malatya komutanı Abdullah oğlu Hüsrev Bey 1583 yılında yaptırmıştır. Cami 1900 yılında onarılmıştır.

    Avlu içersindeki cami kesme taştan dikdörtgen planlı bir olup üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. İbadet mekânı iki sütun dizisi ile üç sahna ayrılmıştır. Mihrap ve minberi sade olup iç kısımda bezemeye rastlanmamaktadır.

     

    Minaresi kare taş kaide üzerine tuğladan on altı köşeli olarak oturtulmuştur. Tek şerefelidir.

     

    Sütlü Minare Camisi (Battalgazi)

     

    Eski Malatya’da, güneydoğu surlarının dışında yer alan Sütlü Minare Mescidi günümüze harap bir durumda gelmiştir. Yapım tarihini belirten kitabesi bulunmamaktadır. Yapı üslubundan caminin XVII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

     

    Günümüze ibadet mekânının bazı duvarları ile minaresi gelebilen caminin kalıntılarından dikdörtgene yakın kare planlı olduğu üzerinin de tromplu bir kubbe ile örtüldüğü sanılmaktadır. Duvarlarında kesme taş kullanılmıştır.

     

    Minaresi düzgün kesme taştan silindirik gövdelidir. Kare kaide üzerinde yükselen minare yuvarlak gövdeli, taş külahlıdır. Şerefe altı mukarnaslıdır. Minare üzerindeki kitabeden 1808 yılında onarıldığı anlaşılmaktadır.

     

    Yusuf Ziya Paşa Camisi (Merkez)

     

    Malatya il merkezinde, İzzetiye Mahallesi Mücelli Caddesi’nde bulunan bu caminin kitabesinden öğrenildiğine göre Yusuf Ziya Paşa tarafından eşi Ayşe Hanım için, 1793-1794 yılında yaptırılmıştır.

     

    Cami dikdörtgen planlı olup kesme taş ve moloz taştan yapılmış, üzeri çatı ile örtülmüştür. Caminin duvarları kırma taş, son cemaat yerinin tamamı ile kemer, kapı ve pencere kenarları ve portal kesme taştan yapılmıştır. Caminin kuzeydoğu köşesinde bir de türbe bulunmaktadır. Avlu içerisindeki caminin kuzeyinde son cemaat yeri, kuzeybatısında da sonradan yapılmış minaresi bulunmaktadır. Son cemaat yeri dikdörtgen ayakların sivri kemerlerle birbirine bağlanmasıyla meydana gelmiştir. Basık kemerli giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır.

     

    İbadet mekânı 15.00x7.40 m. ölçüsündedir. Üzerini örten ahşap hatıllı, kiremitli çatı beden duvarları üzerine oturmuştur. Mihrap ve minber oldukça sade olup caminin içerisinde sanat tarihi yönünden önemli bir bezeme görülmemektedir.

     

    Son cemaat yerinin kuzeydoğusundaki, kesme taştan türbe iki sivri kemerli eyvan şeklindedir. Türbede üç sanduka bulunmaktadır. Bunlardan güneydeki sanduka Keban ve Ergani madenleri Emini olan Diyarbakır Müşirliği yapan Süleyman Paşa’ya aittir. Sanduka üzerinde on dört mısralık bir şiir ile 1840 tarihi yazılıdır. Diğer sandukalar Malatya Mutasarrıfı Şakir Paşa’nın kızı Hamdiye Hanım’a aittir. Baş taşında 1885 tarihi yazılıdır. Türbenin kuzeyindeki, diğerlerinden farklı olan sanduka Edirnekâri bezemelidir. Bu sanduka Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın kızı, 14.Liva kumandanlığı yapan Mustafa Naim Paşa’nın eşine aittir. Sanduka üzerinde de 1898 tarihi yazılıdır.

     

    Ulu Cami (Arapkir)

     

    Malatya Arapgir ilçesinde bulunan Ulu Cami, kayalık bir alanda yapılmıştır. Osman Paşa Camisi’nin kuzeyinde olan Ulu Cami’nin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber mimarisi ve bezemesi dikkate alındığında XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Büyük olasılıkla da İlhanlı döneminde yapılmıştır. Bazı iddialara göre de, çevresindeki yapı kalıntıları ve hankâh ile birlikte bir dergâh yapısı olduğudur.

    Caminin dış duvarları kesme taştan, iç duvarları moloz taştan yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olan caminin üzerini iki kubbe örtmektedir. Giriş kapısı kuzeyde olup, kapının çevresi geometrik, vazo biçimli sütun başlıkları, palmet, kıvrık dal ve yıldız motifleri ile kesme taştan kabartma olarak yapılmıştır. Portal yapının en görkemli bölümü olup, sütunçelerin yanında bulunduğu sivri kemerlidir. Kapının iki yanına sivri kemerli nişler yerleştirilmiştir.

     

    İbadet mekânının üzeri giriş kapısı üzerinde ard arda sıralanmış iki kubbeli bölüm ve bunların dışında kalan alanlar da paye ve kemerlerin taşıdığı beşik tonozlu bir üst örtü ile kapatılmıştır.

     

    Mihrap nişi beş sıra bordürlü olup, bunlardan dışta kalan ilk bordür altı sıra halinde, sekizgen geçmeler ve palmetlerle bezenmiştir. Mihrap nişinin iki yanında köşe sütunçeleri bulunmaktadır. Bunun taban ve başlıkları bitkisel ve geometrik motiflerle bezelidir.

     

    Caminin minaresi bulunmamaktadır.

     

    Yeni Cami (Arapgir)

     

    Malatya Arapgir ilçesinin eski yerleşim alanında, Osman Paşa Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi bulunmamaktadır. Bu bakımdan yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak, yapı üslubundan Akkoyunlular döneminde (1389-1515) yapıldığı sanılmaktadır.

     

    Günümüze yıkık ve harap durumda gelen caminin doğu yönü arazi konumundan ötürü iki katlı yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olan caminin moloz taştan örülmüş duvarlarına yer yer tuğla hatıllar yerleştirilmiştir. Caminin kemerleri ve payeleri taştandır. Caminin üst katı kubbeli, orta mekânı ise beşik tonozludur. Yan mekânlardaki beşik tonozlu bölümler köşe hücrelerini oluşturmaktadır.

     

    Mirliva Ahmet Paşa (Çarşı) Camisi (Arapgir)

     

    Malatya Arapgir ilçesi, İsaoğlu Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi yerinden sökülmüş olup, günümüze gelememiştir. Bu bakımdan yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber XVIII.yüzyılın ilk yarısında Sancak Beyi Mirliva Ahmet Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Cami çarşı içerisinde olmasından ötürü de halk arasında Çarşı Camisi olarak da tanınmaktadır.

    Cami kesme taştan yapılmış olup, dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânı birbirlerine kemerlerle bağlanmış sekiz sütun ile üç nefe ayrılmıştır. Üzeri düz bir damla örtülüdür. İbadet mekânının çevresi ahşap mahfillerle çevrilmiştir. Giriş eksenindeki mihrap nişi alçı bezemelidir ve bitkisel motiflerle süslenmiştir. Minberi ağaç olup, oldukça sade bir görünümdedir.

     

    Caminin önündeki son cemaat yerinin yanına, batı cephesine sonraki dönemlerde kare kaideli, yuvarlak taş gövdeli ve tek şerefeli bir minare eklenmiştir.

     

    Caminin yanında 1806 yılında yapılmış Çarşı Hamamı bulunmaktadır.

     

    Gümrükçü Osman Paşa Camisi (Arapgir)

     

    Malatya Arapgir ilçesi, Osman Paşa Mahallesi’nde, Arapgir Çayı kıyısında bulunan bu cami üzerinde üç kitabe bulunmaktadır. Bunlardan en eski tarihli olan ve dış avlunun taç kapısı üzerindeki kitabeden öğrenildiğine göre; Gümrükçü Osman Paşa tarafından 1824 yılında yaptırılmıştır.

     

    Cami kesme taştan, kareye yakın dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Arazi konumundan ötürü cami dıştan payandalarla desteklenmiştir. İbadet mekânının üzeri yüksek bir kasnak üzerine oturan kubbe ile örtülmüştür. Son cemaat yeri sekiz ağaç sütunun meydana getirdiği bölümlerden oluşmuştur. Mihrap nişi ortadan ikiye ayrılmış olup, kalem işleri, kandil motifleri ile bezenmiş, üzerine kufi bir yazı yazılmıştır. Mermer minber de geometrik bezemelidir.

    Son cemaat yerinin sağında bulunan minare on altı köşelidir. Kare kaide üzerine kesme taştan oturtulmuştur.

     

    Caminin avlu giriş kapısında Sultan II.Mahmud’un 1824 tarihli tuğralı bir kitabesi, yanındaki çeşmede 1796 tarihi bulunmaktadır.

     

    Cafer Paşa Camisi (Arapgir)

     

    Malatya Arapgir ilçesinin eski yerleşim alanında, Osman Paşa Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi yerinden sökülmüş ve günümüze gelememiştir. Bununla beraber, minare kapısı üzerindeki kitabeden XIV.yüzyılda yaşamış İlhanlılardan Şeyh Hasan tarafından yaptırıldığı, 1694’te de Sancak Beyi Cafer Paşa tarafından onarıldığı öğrenilmektedir. Bu yüzden de camiye Cafer Paşa Camisi ismi verilmiştir.

     

    Cafer Paşa’nın yaptırdığı onarım öncesinde caminin üzeri üç çapraz tonozla örtülü bir ibadet mekânı ve ayrıca mihrap önü mekânından meydana geldiği bilinmektedir. Onarım sırasında doğu duvarı cami içerisine alınmış ve tonozla örtülü mekânlar üçten ikiye indirilmiştir. Böylece cami kareye yakın dikdörtgen planlı şekle dönüştürülmüş, üzeri de sekiz köşeli kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin doğu duvarında giriş kapısı bulunmaktadır. Giriş kapısı sivri kemerlidir. Bunun önünde ahşap çatılı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Mihrap yaprak motiflerle bezelidir. Ahşap minberi ağaç işçiliğinin en güzel örneklerini sergilemektedir. Minber üzerinde 1694 tarihli bir onarım yazıtı bulunmaktadır.

     

    Doğu duvarına bitişik olan minarenin ahşap basamaklarla çıkılan mukarnaslı bir kapısı vardır. Bu kapı, iç içe geçmiş kemerlerle bezenmiştir. Minarenin kaidesi ile gövdesi arasında renkli taşlar ve istiridye motifleri ile bezeli iki taş kuşak sırası bulunmaktadır.

     

    Camiyi yaptıran Şeyh Hasan’ın türbesi Arapgir’in güneydoğusundaki Onar Köyü’ndedir.

     

    Sadrazam Mehmet Bey Camisi (Darende)

     

    Malatya Darende ilçesi, Eski Darende Mevkii’nde bulunan Sadrazam Külliyesi olarak isimlendirilen bu yapı topluluğu, cami, türbe ve kitaplıktan meydana gelmiştir. Kitaplığın üzerindeki kitabeden yapı topluluğunu Sadrazam Mehmet Paşa’nın yaptırdığı anlaşılmaktadır.

    Bu yapı topluluğundan günümüze yalnızca kuzeydoğudaki minaresi gelebilmiştir. Minare kesme taş kaide üzerinde oldukça ince ve yuvarlak gövdelidir.

     

    Caminin yanındaki kitaplık da kare planlı, kesme taştandır. Üzerini tromplu, kasnaksız bir kubbe örtmüştür. Kütüphanenin batısındaki türbede ise sanduka bulunmaktadır. Buradaki iki mezardan biri Hasan Paşa’ya aittir.

     

    Darende de yapılmış olan Danabey, Hacı Hüseyin ve Hacı Müşrif camilerinin günümüze sadece minareleri gelebilmiştir. Bunlardan Danabey Camisi eski kaynaklardan öğrenildiğine göre Hacı Hüseyin Paşa tarafından 1727 yılında yaptırılmıştır. Caminin minaresinin şerefe korkulukları ve külahı yıkılmıştır. Kesme taş kaide üzerinde yuvarlak gövdelidir.

     

    Eski Darende’deki Hacı Müşrif Camisi Abidin Paşa tarafından 1740 yılında yaptırılmıştır. Günümüze gelen minare kesme taş kaide üzerinde onaltıgen gövdelidir.

     

    Abdülselam (Abdülrezzak) Camisi (Yazıhan)

     

    Malatya, Yazıhan’ın 6 km. kuzeybatısında Fethiye Köyü’nde bulunan bu camiyi giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre; Abdüsselam oğlu Mustafa Paşa 1566 yılında yaptırmıştır. Halk arasında Uzun Hasan Camisi olarak da tanınmaktadır.

     

    Osmanlı dönemi tek kubbeli kare planlı camiler grubundan olan bu caminin önünde, yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan dört mermer sütunla beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Bu bölümlerin üzeri beş kubbe ile örtülmüştür. İbadet mekânı kare planlı olup üzeri dört yarım kubbe ile desteklenen, tromplu merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Ayrıca yanında tabhane bölümleri bulunmaktadır. İbadet mekânı oldukça sade olan ibadet mekânında mihrap mermerden, minberi de taştan yapılmıştır.

     

    Caminin kuzeybatısında tek şerefeli minaresi, kare bir kaide üzerine oturtulmuş, yuvarlak gövdelidir. Caminin yanında birde konuk odası bulunmaktadır.

     

     

  8. Malatya Dergâhları

     

     

    Şeyh Hamid-i Veli (Somuncu Baba) Zaviyesi (Darende)

     

    00119834.jpg

     

    Malatya Darende ilçesinde, Hıdırlık Zaviye Mahallesi’nde, Tohma Çayı yanındaki Şeyh Hamid-i Veli Zaviyesi’nin yanında, kayalık alanın bitiminde Şeyh Hamid-i Veli (Somuncu Baba) Zaviyesi bulunmaktadır.

     

    Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba ismiyle tanınmış, Türk mutasavvıflardandır. Kayseri Akçakaya’da 1331’de dünyaya gelmiştir. Bu arada Horasanlı olduğu da iddia edilmiştir. İlköğrenimini babası Musa Efendi’den ve Kayseri’nin devrinin önde gelen bilginlerinden almıştır. Babasının ölümünden sonra Şam’da bulunan Bayezidiyye Dergâhı’na gitmiş, ardından Tebriz civarında Hoy kasabasında Şeyh Hacı Alâeddin Erdebili’nin öğrencisi olmuştur. Şeyh Erdebili’den halkı aydınlatma görevini aldıktan sonra Bursa’ya gelmiş, Bursa çilehanesi yanında açtığı fırında bereketli ekmekleri ile tanınmış ve halk tarafından sevilmiştir. Bu yüzden de Somuncu Baba ismiyle tanınmıştır Bursa’da ününün artmasından rahatsızlık duymuş, Aksaray’a gelmiş ve orada Şeyh Hamidüddin-i Aksarayı ismi ile tanınmıştır. Daha sonra müridi Hacı bayram-ı Veli ile Şam’a giderek bir süre orada kalmış ve sonra oğlu Halil Taybi ile birlikte Darende’ye yerleşmiştir. Darende’de 1412 yılında ölmüş ve kendi adına taşıyan cami ve zaviyenin yanındaki türbesine gömülmüştür.

     

    Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin; Zikir Risalesi, Silah'ül-Müridin ve Hadis-i Erbain adında yazılı üç eseri bilinmektedir.

     

    İslam Âlim ve Mütefekkiri. Şeyh Hamid-i Veli Zaviyesi çeşitli dönemlerde yapılan eklerle ilk yapılışından kısmen de uzaklaşmış olsa bile yine de günümüze iyi bir durumda gelmiştir. Nitekim zaviyenin giriş kapısı üzerinde 1640 yılında yenilendiğini gösteren bir kitabe bulunmaktadır. İlk yapılışında yalnızca zaviye olan bu yapı camiye dönüşmüş, sonra da yanına türbe yapılmıştır.

     

    Zaviyenin giriş kapısı üzerinde h.1005 (1596) tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. Bunun ardından yapı topluluğu 1990–2000 Yılları arasında Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı tarafından aslına uygun olarak restore edilmiştir.

     

    00054370.jpg

     

    Zaviye geniş bir avlunun ortasındadır. Dış avluya kemerli bir kapıdan girilmektedir. Buradan daha büyük ikinci bir kapı ile ikinci bir bahçeye geçilmektedir. Bu kısma yakın tarihlerde bir de büyük havuz eklenmiştir. Avlunun sağında türbe ile minare arasında iki katlı medrese hücreleri yapılmıştır. Medrese hücreleri L planlı olup doğu cephesinin üst katı yıkılmıştır. Medreseye bitişik olan cami kısmının son cemaat yeri aynı zamanda türbe ile zaviyenin kütüphanesine geçişi sağlamaktadır. Cami kısmı kareye yakın dikdörtgen planlı olup üzeri tromplu yedigen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin üzeri yedigen piramidal bir çatı ile örtülmüştür. İbadet mekânı kubbe kasnağındaki yedi küçük pencere ile doğu, batı yönünde birer, kıble tarafında üst örtüde açılan bir pencere ile aydınlatılmıştır.

     

    Somuncu Baba Türbesi kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Kare planlı türbenin üzeri kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin içerisi kasnaktaki pencerelerle aydınlatılmıştır. Türbede Şeyh Hamid-i Veli ile oğlu Halil Tayyibi gömülüdür. Her ikisinin de sandukaları ceviz işlemelidir. Ceviz sandukanın üzerinde kubbe bulunmaktadır. Ayrıca türbenin önünde Şeyh Hamid-i Veli’nin müritlerinin mezarları vardır.

     

    Caminin ana mekânının yanına inşa edilen ilave camiinden başka Darende-Somuncu Baba Tanıtım Merkezi, Şeyh Hamidi-i Veli Kütüphanesi gibi birimler vardır.

     

     

    darende084.jpg

  9. Malatya Mağaraları

     

    Sulu Mağara (Doğanşehir)

     

    00120298.jpg

     

    Malatya Doğanşehir ilçesinde, Polat Bucağına 6 km uzaklıkta bulunan Sulu Mağara içerisinde kristalize kireç taşından oluşmuş sarkıt ve dikitler bulunmaktadır.

    Bu mağarada Prehistorik Çağlarda yerleşim olmuştur.

     

    Bu mağaranın astım hastalığına iyi geldiği yöre halkı tarafından söylenmektedir.

     

    Ansır Mağarası (Yazıhan)

    Malatya, Yazıhan ilçesinin 10 km batısında, Buzluk Köyü’nde bulunan Ansur Mağarası’nda Prehistorik Çağlarda yerleşim olmuştur. Bu mağara halk arasında Buzluk Mağarası ismi ile de tanınmıştır. Günümüzde doğal etkilerden bozulmuş olan mağaranın çevresinde mezarlara rastlanmıştır.

     

    İndere Mağarası (Merkez)

    Malatya’nın 1 km güneydoğusunda, İndere Tepesi’nde bulunan İndere Mağarası Paleolotik Çağda yerleşime sahne olmuştur. Ancak mağara doğal ve fiziki etkisiyle harap olmuş, içerisindeki Prehistorik Çağ izleri tahrip olmuştur.

     

    Onar Mağarası (Arapgir)

    Malatya Arapgir ilçesine 10 km uzaklıkta, Onar Köyü yakınında bulunan Onar Mağarası Prehistorik Çağlarda yerleşime sahne olmuştur. Mağara içerisinde Prehistorik Çağa ait duvar resimleri bulunmaktadır.

     

    Orman Sırtı Mağarası (Arapgir)

    Malatya Arapgir ilçesinin kuzeydoğusunda, Orman Sırtı Köyü yakınlarında bulunan Orman Sırtı Mağarası Prehistorik Çağlarda yerleşime sahne olmuştur. Mağara içerisinde Prehistorik Çağlarda yapılmış duvar resimleri bulunmaktadır.

     

    Selçik Mağarası (Yazıhan)

    Malatya Yazıhan ilçesi, Pirinçli köyünde bulunan Selçik Mağarası çevredeki mağaraların en büyüğüdür. Selcik Mağarasının Malatya’ya uzaklığı 28 km.dir. Zugur Deresi yatağında olan mağara, yörenin önemli doğal güzellikleri arasındadır.

     

    Levent Vadisi Mağaraları (Akçadağ)

    Malatya Akçadağ ilçe sınırları içinde çeşitli jeolojik olaylar sonucunda meydana gelmiş mağaralar bulunmaktadır. Levent vadisi, boyunca sıralanmış olan ve birbirinden farklı büyüklükte olan bu mağaralarda, özellikle Bağ Köy yakınında olanlarda yapılan yüzey araştırmalarında Geç Hitit Çağı’na ait kaya kabartmalar ile karşılaşılmıştır.

  10. Malatya Köprüleri

     

     

    Nadir Köprüsü (Darende)

     

    00119783.jpg

     

    Malatya Darende ilçesinde, Tohma Çayı üzerinde bulunan bu köprü, XVIII.-XIX.yüzyılda yapılmıştır. Kitabesi bulunmayan köprünün yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir.

    Köprü yontma taş ve yer yer de moloz taştan yapılmıştır. Köprünün orta kemeri yuvarlak olup, iki yandaki hafif sivri kemerlerden daha büyük ölçüdedir. Üç gözlü olan köprünün bir gözü kapatılmış ve betonarme ile onarılmıştır. Köprünün korkuluk taşları yoktur. Aynı zamanda köprü ayaklarında selyaranlar da bulunmamaktadır. Günümüzde kullanıma açıktır.

     

    Büyük Kozluk Köprüsü (Arapgir)

     

    Malatya Arapgir ilçesinde Kozluk Çayı üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi bulunmasına rağmen, yapım tarihi yazılı değildir. Mimari yapısından Beylikler döneminde, XIII.-XIV. yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır.

     

    Kesme taştan yapılan köprü iki gözlü olup, günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Köprü 45.00 m. uzunluğunda, 4.60 m. genişliğinde, 7.50 m. yüksekliğindedir.

     

    Kale Köprüsü (Arapgir)

     

    Malatya Arapgir ilçesi, Eski Arapgir’de, Arapgir Çayı üzerinde bulunmaktadır. Kozluk Köprüsünün 100 m. güneyinde bulunan bu köprünün kitabesi bulunmamaktadır. Mimari üslubundan XIII.yüzyılda, Selçuklular döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır.

     

    Kaba yontma taştan yapılan köprü tek gözlüdür.

     

    Taş Köprü (Darende)

     

    Malatya Darende ilçesinde, Tohma Çayı üzerinde bulunan bu köprü, Köprügözü ismi ile de tanınmaktadır. Kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenden ötürü yapım tarihi ve banisi kesinlik kazanamamıştır.

     

    Köprü XX.yüzyılın ilk yarısında onarılmış ve betonarme ile takviye edilmiştir. Halen kullanılmaktadır.

     

    Kavlak Köprüsü (Darende)

     

    Malatya Darende ilçesinde bulunan bu köprünün kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi hakkında bilgi edinilememiştir. Kaynaklarda da bu konu ile ilgili bilgiye rastlanmamıştır. Mimari üslubundan XIX.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

     

    Köprü kaba yontma taştan yapılmıştır. Günümüzde halen kullanılmaktadır.

     

    Bu köprüler dışında Darende’de Hacılar, Uzunok, Köprügözü ve Şekeroğlu köprüleri olup, harap durumdadır. Bu köprülerin onarımı için Es-Seyyid Osman Hulûsi Vakfı projeler hazırlamış, Karayolları Genel Müdürlüğü ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yazışmalar yapılmaktadır.

     

    Kırkgöz Köprüsü (Yazıhan)

     

    Malatya Yazıhan ilçesi, Sinanlı Köyü yakınında, Malatya-Arapgir yolu üzerinde, Tohma Çayı üzerinde bulunan Kırkgöz Köprüsü’nün kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Kaynaklarda da bu konuda yeterli bulunmadığından köprünün ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Sultan IV. Murat'ın Bağdat seferi sırasında bu köprüyü yaptırdığı söylenmektedir. Evliya Çelebi köprünün Sultan Hasan tarafından yapıldığını ileri sürmüştür. Köprünün yapı üslubundan XV. Yüzyıl sonu veya XVI.yüzyıl başında Osmanlı döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Çeşitli dönemlerde onarılan köprünün en önemli onarımlarından birisi, Sultan II. Abdülhamit döneminde yapılmış ve köprü yeniden yapılırcasına onarılmıştır. Bunun ardından da Karayolları Genel Müdürlüğü köprüyü 1921, 1941, 1943 ve 1945 yıllarında peş peşe onarmıştır.

     

    Kırkgöz Köprüsü 222.50 m. uzunluğunda olup eni 3.60 m.dir. 22 yuvarlak gözden meydana gelen köprünün en büyük kemer açıklığı 6.50 m.dir. Onarımlar sırasında köprünün 1-12. gözleri beton olarak yenilenmiştir. Diğer gözlerde beton eklemeler görülmektedir. Köprü eğimli olmayıp düz olarak devam etmektedir.

     

    Köprünün yapımında kesme taşlar kullanılmış, kemerlere ise basık tek sıra iri kesme taşlara yer verilmiştir. Bu arada köprü uçlarındaki dolgularda moloz taşlarından dolgu olarak yararlanılmıştır. Köprü ayaklarının önünde sel yaranlar bulunmaktadır. Memba yönünde bunlar üçgen çıkıntılar halinde olup üzerlerinde üçgen külahlar bulunmaktadır. Mansap tarafında ise topuk tabir edilen sel yaranlara rastlanmamaktadır. Köprünün tempan duvarları üzerinde uzun bir korniş taşına yer verilmiştir. Bunun üzerine de üç sıra taş bloklardan oluşan taş korkuluklar yerleştirilmiştir. Ancak korkulukların büyük çoğunluğu sonraki dönemlerde yapılan onarımlar sırasında buraya konulmuştur.

    Günümüzde köprü Karakaya Baraj Gölü altında kalmıştır.

     

  11. Malatya Kiliseleri

     

    Taşhoron Kilisesi (Merkez)

     

    Malatya’da bulunan Taşhoron Kilisesi XVIII.yüzyılın ikinci yarısında yapılmış bir Ermeni Kilisesi’dir. Kitabesi silik olduğundan okunamamıştır. Bu bakımdan da kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır.

     

    Kilise kesme taştan ve moloz taştan yapılmış, dikdörtgen bazilika planlı bir yapıdır. Kilisenin taşıyıcı elemanları kesme taştan, dolgu duvarları da moloz taştan yapılmıştır. Doğu yönündeki apsis bölümünün üzeri kubbe ile örtülü olup, buraya iki yandan çıkılan protethesis ve diakonikon (Papaz hücreleri) bulunmaktadır.

     

    Malatya’da Ermeni nüfusunun azalması üzerine kilise terk edilmiş ve 1970’li yıllarda yıkılmıştır. Günümüze kilisenin kalıntıları gelebilmiştir.

     

     

    Vank Kilisesi (Merkez)

     

    Malatya il merkezi yakınında, Çamurlu Köyü’ndeki bu kilisenin kitabesi günümüze ulaşamamış, kaynaklarda da onunla ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu bakımdan yapım tarihi bilinmemektedir.

     

    Kilise kalıntılarına dayanılarak XIX.yüzyılda yapılmış bir Ermeni Kilisesi’dir. Kilise dikdörtgen, bazilika planlı bir yapıdır. Kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Kilisenin taşıyıcı unsurları taştan olup, üzeri çift meyilli bir çatı ile örtülmüştür.

     

    Malatya’da Ermeni nüfusunun azalması üzerine kilise terk edilmiştir. Günümüzde kilise harap bir durumdadır.

     

     

    Kilise (Hekimhan)

     

    Malatya Hekimhan ilçesinde bulunan bu kilisenin kitabesi günümüze gelememiştir. Ayrıca kaynaklarda da ismine rastlanmamıştır. Bu bakımdan ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Büyük olasılıkla XIX.yüzyılda yapılmış bir yapı olup, cemaati bulunmadığından terk edilmiş, bir süre de hapishane olarak kullanılmıştır.

     

    Kilise kesme taş ve moloz taştan yapılmış olup, bazilika planında dikdörtgen bir yapıdır. Günümüzde harap ve yıkık bir durumdadır.

     

  12. DOĞAL KAYNAKLAR

     

    MEVCUT DURUM

     

    İlin doğal kaynaklarının bilinmesi tarımsal ve kırsal kalkınma potansiyellerinin ve kısıtlarının tanımlanması bakımından önemlidir. Doğal kaynaklar, yenilenebilir kaynaklar ve yenilenemez kaynaklardan oluşmaktadır. Her iki kaynak da sürdürülebilir biçimde kullanılmalı, tarım ve tarım dışı kullanımlara uygunluğu ve kayıplarıyla ilgili tehlikeler açısından dikkatli olunmalıdır. Bu bölümde Malatya’da bulunan ana doğal kaynakların kısa tanımlamaları, mevcut durumları ve kullanımlarıyla ilişkili potansiyel tehlikeler verilmektedir. İlimizde ekonomik değeri olan maden yatakları aşağıda belirtilmiştir.

     

    Metalik Madenler*

     

    a) Malatya, Hekimhan , Hasançelebi Maden Yatağı:

     

    Hasançelebi’nin hemen yakınında başlayarak batıya doğru uzanan manyetitli skapolit Fels formasyonu 19 km²’lik bir alanı kapsamaktadır. Cevher yatağının yeknesak ve homojen olmaması nedeniyle yatağın durumunu ortaya koymak için toplam ilerlemesi 35270,68 metre olan 148 adet istikşaf ve rezerv sondajı yapılmıştır. Ayrıca mevcut cevher rezervini ve teknolojik testler için numune almak amacıyla toplam metrajı 1360 metre olan 5 adet galeri açılmıştır. İşletmenin hangi derinliğe kadar inilebileceğini saptamak amacıyla toplam metrajı 2 961 m olan 11 adet Hidro jeoloji sondajı yapılmıştır.

     

    Yapılan bu çalışmalar sonucunda, cevherli zumun jeolojik yönden dört farklı yapıya sahip olduğu anlaşılmıştır.

     

    A zonlu ort. % 31,54 Fe304 tenörde 259 milyon ton

    B “ % 18,89 “ “ 342,8 “ “

    C “ % 9,29 “ “ 421 “ “

    D “ % 2,91 “ “ 392 “ “

    A+B+C+D = 1.414 milyon ton tenör %14 Fe304’dür.

     

    Hasançelebi demir yataklarının ortalama tenörünün düşük olması nedeniyle doğrudan yüksek fırına verilmektedir. Bunun için cevherin zenginleştirilmesi gerekmektedir.

     

    B ) Malatya, Hekimhan, Karakuz Demir Yatağı

     

    Demir yatağı madeni Malatya ili Hekimhan ilçesinin 17 km kuzeybatısında yer almaktadır. Sahada ilk çalışmalara 1936 yılında başlanmıştır. Sahada çalışmalar günümüze kadar değişik yıllarda etüt ve sondajlı aramalar şeklinde yürütülmüştür. Sahada toplam metrajı 9194,45 m. olan 33 adet sondaj yapılmıştır. Cevher minerali hematit ve manyetitten ibarettir. Bu çalışmalar sonucunda;

    %54 demir tenörlü 1.300.000 ton

    %40 demir tenörlü 13 400 000 ton rezerv hesaplanmıştır.

    c) Malatya, Hekimhan, Deveci Demir Madeni Yatağı:

    Demir madeni yatağı Malatya’nın Hekimhan ilçesi Deveci yöresinde yer almaktadır. Sahada iki tip cevher yer almaktadır.Primer cevher, siderit; seconder cevher ise limonit, hematittir. Sahada değişik yıllarda etüt ve sondajlı aramalar yapılmıştır. Sahada toplam ilerlemesi 11.525.35 m olan 69 adet sondaj yapılmıştır.Bu çalışmalar sonucunda;

     

    %50 demir tenörlü 13.400.000 ton hematit rezervi

    %37 demir tenörlü 60.000.000 ton siderit rezervi

     

    d) Malatya, Hekimhan, Şırzı (Boğazgören) Demir Yatağı:

     

    Saha Malatya , Hekimhan Şırzı köyü civarında yer almaktadır.Genellikle hematit, az miktarda manyetitten oluşan cevherleşme vardır. Sahada detay etüt ve sondajlar yapılmıştır. Toplam metrajı 219.15 m olan üç adet sondaj yapılmıştır.Bu çalışmalar sonucunda ortalama tenörü %49 demir olan 276.000 ton cevher bulunmuştur.

     

    e) Malatya , Yeşilyurt, Cafana KurşunÇinko Yatağı:

    Çalışma alanı Malatya’nın Yeşilyurt ilçesi, Görgü (Cafana) köyünün 9 km kuzey doğusunda yer almaktadır. Sahada toplam derinliği 377.40 m olan üç adet sondaj yapılmıştır.Cevheri oluşturan esas minareler simitsonit, galen ve sfalerit minareleridir. Sahadaki çalışmalar jeofizik sondajlı çalışmalardır.Bu çalışmalar sonucunda ;%1229 Zn (çinko) tenörlü 153.000 ton rezerv tespit edilmiştir.

     

    f) Malatya, Kuluncak Yöresi Krom Yatağı:

    Saha Malatya’nın Kuluncak ilçesi, Bıcır mevkiinde olup, sahada yapılan araştırmalarda % 4248 Cr203 tenörlü 320.000 ton kromit bulunmaktadır.

     

    Endüstriyel Ham Maddeler

     

    Malatya, Pütürge Profillit yatağı: Profillit yatağı Malatya’nın Pütürge İlçesi Babik köyü civarında yer almaktadır. Sabit genleşme özelliği, ısı duyarlılığı ve ısı iletkenliği cevherin kullanım alanını artırmaktadır. Profilit, refrakter gereç yapımı, seramik sanayi, boya, kağıt, cam, tekstil ve plastik sanayinde kullanılmaktadır.

     

    Sahada etüt ve sondajlı aramalar yapılmıştır. Toplam ilerlemesi 195.65 m olan 5 sondaj yapılmıştır. Yörede özel sektöre ve MTA adına ruhsatlı sahalar bulunmaktadır. Özel sektör sahalarında üretim yapılmakta ÇİMSA fabrikalarına gönderilmektedir.

     

    DOĞAL KAYNAK (MADEN) REZERVLERİNİN İL EKONOMİSİNE KATKISI

     

    İlimiz maden potansiyeli açısından önemlidir. Türkiye’nin büyük rezervli demir ve profillit yatakları ilimiz sınırları içerisinde bulunmaktadır. Ülkemizin bilinen ve işletilen tek profillit yatağı Pütürge ilçesindedir. Hekimhan yöresinde Hasançelebi, Deveci ve Karakuz yatakları olmak üzere 3 adet önemli demir yatağı bulunmaktadır. Bu bölgedeki yataklar düşük tenörlü olup, Türkiye demir rezervinin %36.8’ini içermektedir. Günümüz koşullarında teknolojik sorunlar nedeniyle işletilemeyen yaklaşık 1 milyar ton rezerve sahip Hasançelebi yatağı, teknolojinin bugünden yarına inanılmaz değişimi ve gelişimi düşünüldüğünde, ileriki yıllarda değerlendirilebilecek büyük bir potansiyel olarak durmaktadır.

     

    İlimiz doğal kaynaklarının toplam değeri (yaklaşık) 9 milyar 66 milyon $ olarak hesaplanmıştır. Bu toplam değerin 8 milyar 900 milyon $’lık kısmı Hekimhan çevresindeki demir cevherlerinin toplam değeridir. İlimizin 2. derecede önemli doğal kaynağı olan profillit 100 milyon $ değerindedir. Diğer kaynaklar (krom, bakır, asbest ve kömür) 66 milyon $ değerindedir.

    İlimiz sınırları içerisinde 60 farklı lokasyonda 17 çeşit maden oluşumu mevcuttur. Bunların içerisinde büyük rezervli yataklar azdır. Büyük çoğunluğu küçük madencilik faaliyetleri ile işletilip, ekonomiye kazandırılacak türdendir. Bu küçük maden oluşumlarının bir kısmı özel sektör tarafından işletilmektedir. 2002 yılı verilerine göre ilimizde 22 farklı sahada özel sektör ve devlet sektörüne ait işletme ruhsatı bulunmaktadır. İşletme ruhsat sayısı ilimizin maden potansiyeline göre azdır.

     

    (Malatya İli Doğal Kaynak Rezervleri ve Bunların Ekonomiye Katkıları): İlimizde ekonomik olarak işletilebilen madenlerin rezerv, tenör kalite, işletilebilirlik durumları ve yaklaşık parasal değerlerini içermektedir.

     

    Tablo37 (İlimizin Potansiyel Doğal Kaynak Rezervleri): İlimizde günümüz koşullarında işletmeye elverişli olmayan, ileride ekonomik olabilecek yataklarla ilgili bilgileri içermektedir.

     

    MADENİN CİNSİ YERİ TENÖR VE KALİTE REZERV ÜRETİM DEĞER ($)

     

    Krom DarendeKuluncak %40 Cr2O3 320.000 ton Bilfer şirketi tarafından zaman zaman üretim yapılmaktadır. 30 milyon

    Bakır PütürgePoluşağı %412 5.000 ton

    (Muh) Özel şirket tarafından zaman zaman üretim yapılmaktadır. 5 milyon

    Asbest YeşilyurtGündüzbey Lif yüzdesi düşük

    Lif uzunluğu çok değişik 230.000 ton

    (Muh) Zaman zaman üretim yapılmaktadır. 30 milyon

    Pirofillit Pütürge %69 SiO2

    %19.08 Al2O3

    %0.6 Fe2O3

    %.16 CaO 5.215.584 ton

    (Gör+

    Muh) Poltaş Madencilik tarafından yılda yaklaşık 2000 ton üretim yapılmaktadır. 100 milyon

    Demir (Manyetit) HekimhanHasançelebi %52 Fe eşdeğeri 270 milyon ton

    (Gör+

    Muh) Etüt, sondaj ve fizibilite çalışmaları bitirilerek TDÇİ’ne devredilmiştir. Hasançelebi demir cevherinin düşük tenöründen dolayı zenginleştirme ve peletleme yapılması gerektiğinden şu anda sahada üretim yapılmamaktadır. 6 milyar

    Demir (Siderit) HekimhanDeveci %3742 Fe 86 milyon ton

    (Gör+

    Muh) Fizibilite çalışmaları tamamlanarak TDÇİ’ne devredilmiştir. Sahada siderit seviyesine ulaşıldığından üretim yapılmaktadır. 2 milyar

    Demir (Hematit) HekimhanDeveci %50 Fe 13.400.000 ton (Gör+Muh) Fizibilite çalışmaları tamamlanarak TDÇİ’ne devredilmiştir. Sahada üretim yapılmaktadır. 300 milyon Demir (Hematit Manyetit) HekimhanKarakuz %54.3 Fe %4045 Fe 1.300.000 ton 13.400.000 ton

    (Gör+Muh) Yatak işletilmiştir. 1.500.000 ton cevher üretilmiştir. Fizibilite çalışmaları tamamlanarak TDÇİ’ne devredilmiştir. Sahada üretim yapılmamaktadır. 100 milyon Demir (Hematit Manyetit) HekimhanŞırzı %49 Fe 2.760.000 ton (Gör+Muh) Etüt ve sondaj çalışmaları tamamlanmıştır. Sahada üretim yapılmamaktadır. 500 milyon Kömür ArguvanParçikan %22.78 Su %35.44 Kül 2175 Kcal/Kg AID 30.000.000 ton (Muh) Sahada üretim yapılmaktadır. 1 milyon Kaynak: MTA. Bölge Müdürlüğü

     

    MADENİN CİNSİ İLÇE BUCAK KÖY VE MEVKİİ TENÖR VE KALİTE REZERVLER DİĞER BİLGİLER

     

    Alüminyum (Boksit) Doğanşehir Merkez Melefdere Ky. Ancakali madeni, Körtigöre madeni 38.73 Al2O3

    6.6 SiO2

    %21.64 Fe2O3 140.000 ton Muh Kaynaklar teknik ve ekonomik nedenlerle günümüzde kullanılamamakla birlikte ileriki yıllarda değerlendirilebilecek kaynaklardır.

    Bakır Pütürge Sevik yaylası

    “ Pütürge Poluşağı

    Demir Kuluncak AlvarDamlı Madentepe %15 Fe3O4 9 milyon ton Muh

    “ Kuluncak Düşüksöğüt, Kızılokboynu %15 Fe3O4 26.000.000 ton Muh

    “ Doğanşehir Eskiköy %2255 Fe 225.000 ton Muh

    “ Doğanşehir Fenktepe 5.000 ton Muh

    “ Doğanşehir Polatlı, Çavuşlu, Bıçakçı %3555 Fe 225.000 ton Muh

    “ Hekimhan Mağara, Kırmızı, Fenk Tepe %1115 Fe 233 milyon ton

    Gör+ Muh

    “ Hekimhan Kuluncak Karatepe %1015 Fe 42 milyon ton

    Gör+ Muh

    “ Hasançelebi %52 Fe Eşdeğeri 380 milyon ton Muh

    “ Hasançelebi Sivritepe Mağaratepe %15 Fe 173.000 ton Muh

    “ Hasançelebi Şırzı köyü %49 Fe

    %3.44 SiO2

    %5 Mn

    %0.09 TiO2 278.000 ton Muh

    Tablo 37. Devam

     

    MADENİN CİNSİ İLÇE BUCAK KÖY VE MEVKİİ TENÖR VE KALİTE REZERVLER DİĞER BİLGİLER

     

    Demir Pütürge Yamacısağir %25 Fe

    %9.5 SiO2 10.500.000 ton Muh Kaynaklar teknik ve ekonomik nedenlerle günümüzde kullanılamamakla birlikte ileriki yıllarda değerlendirilebilecek kaynaklardır.

    “ Hekimhan Karakuz Doğusu %14.5 Fe3O4 371.681.382 ton Muh

    “ Doğanşehir Polat Köyünün Karlık Mevkii

    “ Doğanşehir Sürgü Ketizman %30.8 Fe

    1.400.000 ton Muh

    “ Doğanşehir Sürgü Çakçak Tepe %42 Fe

    4.200.000 ton Muh

    “ Doğanşehir Sürgü Çakçak Karataşdere 2.500.000 ton Muh

    “ Doğanşehir Sürgü Çakçak Çeştepe %39.7 Fe

    5.400.000 ton Muh

    “ Doğanşehir Sürgü Çakçak

    Kurtdeliği Sırtı %43 Fe

    1.900.000 ton Muh

    “ Doğanşehir Sürgü Murata Kelhalil Elmalı Erikli %2550 Fe 18.000 ton Muh

    “ Doğanşehir Sürgü Sürgü civarında İyi cins cevher:

    %45.78 Fe

    %10.71 SiO2

    %0.11 S

    %0.3 As

    %0.12 P 3.000.000 ton Muh

     

    MADENİN CİNSİ İLÇE BUCAK KÖY VE MEVKİİ TENÖR VE KALİTE REZERVLER DİĞER BİLGİLER

     

    Demir Arapgir Aktaş Köyü %13.84 Fe

    %47.37 30m kalınlığında ve 400m uzunluğunda hematit seviyesi Kaynaklar teknik ve ekonomik nedenlerle günümüzde kullanılamamakla birlikte ileriki yıllarda değerlendirilebilecek kaynaklardır.

    Krom Kuluncak Bıcır Köyü

    Çakır Ocağı %40 Cr2O3

    200.000 ton Muh

    “ Kuluncak Bıcır Köyü

    Gül Ocağı %40 Cr2O3

    120.000 ton Muh

    “ Kuluncak Hapislik Dere Mvk. %40 Cr2O3

    “ Hekimhan Merkez Yayladam Köyü

    “ Hekimhan Merkez Çayköy Çakırçukuru Tepe Mvk.

    “ Merkez Tavşantepe civarı

    “ Hekimhan Merkez Güvenç Köyü civarı

    “ Hekimhan Merkez Karaahmet Köyü

    “ Hekimhan Merkez Kesikköprü istasyon civarı %40 Cr2O3 den az

    Alçıtaşı Hekimhan Ağharman %33 CaO

    %4050 SO3

    %115 SiO2 Kalınlık: 100m

     

    MADENİN CİNSİ İLÇE BUCAK KÖY VE MEVKİİ TENÖR VE KALİTE REZERVLER DİĞER BİLGİLER

     

    Asbest Yeşilyurt Gündüzbey Köyü Lif yüzdesi düşük, lif uzunluğu değişken 429.000 ton Muh

     

    Kaynaklar teknik ve ekonomik nedenlerle günümüzde kullanılamamakla birlikte ileriki yıllarda değerlendirilebilecek kaynaklardır.

    Bentonit Darıca

    “ Arapgir

    “ Arguvan Karahöyük

    “ Arguvan Mineyik

    “ Merkez Tenci

    “ Arguvan Kiltepe

    Ditsen Pütürge Lar

    Dolomit Hekimhan Zorbehan %21 MgO 122 milyon ton Muh

    Fluorit Kuluncak Başören köyü Aşılıkpınar civarı %1452 CaF2

    %1220 SiO2

    Fosfat Doğanşehir Bıçakçı %3.75 P2O5 Kalınlık:

    0.5 2m

    Granat Pütürge Ersele

    Sillimanit Pütürge Lar

    Vermikülit Kuluncak %35 Vermikülit 6 milyon ton Muh

    Kömür (Linyit) Merkez Eskimalatya Hatunsuyu %27 Su, %52 Kül

    550 Kcal/Kg AID 1 milyon ton Muh

    Kömür (Linyit) Yazıhan Karacaköy

     

    MADENİN CİNSİ İLÇE BUCAK KÖY VE MEVKİİ TENÖR VE KALİTE REZERVLER DİĞER BİLGİLER

     

    Kömür (Linyit) Hekimhan

    Kurşunlu Üç numunenin analiz ortalaması:

    Su:%33

    Kül:%39

    Aşağı kalori değeri:1065Kcal/Kg Kaynaklar teknik ve ekonomik nedenlerle günümüzde kullanılamamakla birlikte ileriki yıllarda değerlendirilebilecek kaynaklardır.

    “ Hekimhan Kurşunlu Ören mezrası Mvk. Su:%30.58

    Kül:%52.55

    Aşağı kalori değeri:1593Kcal/Kg (Tek numunede)

    Toryum Kuluncak Başören U30g=%116

    Ti2O2=%510.2 Zuhur

    Tuğla Kiremit Merkez İl yakın civarı 7080 milyon ton jeolojik

    İçmece Suyu Darende

    Balaban Balaban İçmecesi Sıcaklık: 130 C

    PH: 5.00 Debi:=0.1lt/sn İyileştirme çalışmaları yapıldığı takdirde çok daha verimli kullanılabilecek kaynaklardır.

    İçmece Suyu Doğanşehir Harapşehir İçmecesi Sıcaklık: 12.50 C

    PH: 5.00 Debi:=0.07lt/sn

     

    MADENİN CİNSİ İLÇE BUCAK KÖY VE MEVKİİ TENÖR VE KALİTE REZERVLER DİĞER BİLGİLER

     

    Kaplıca Suyu İspendere Aşağı İspendere Kaplıcası Sıcaklık: 290 C

    PH: 6.20

    Radyoaktivite:

    8 Eman

    Toplam mineralizasyon: 2940.1mg/lt Debi:=3 lt/sn İyileştirme çalışmaları yapıldığı takdirde çok daha verimli kullanılabilecek kaynaklardır.

    Kaplıca Suyu Hekimhan Kuluncak Kaplıcası

    Maden Suyu Merkez Ortaköy Rötükan Maden Suyu Sıcaklık: 140 C

    PH: 6.20

    Radyoaktivite:

    9.1 Eman

    Toplam mineralizasyon: 3684.9mg/lt

    Kaynak: MTA Orta Anadolu IV. Bölge Müdürlüğü, Malatya Maden Envanteri (2002)

     

    MALATYA İLİ SU, TOPRAK VE HİDROELEKTRİK ENERJİ KAYNAKLARI

     

    DSİ tarafından Malatya ilinde etüdü yapılan arazi miktarı 175 653 ha olup bu etütlere göre ekonomik olarak sulanabilir arazi miktarı 135868 ha’ dır. Ekonomik olarak sulanabilir arazinin 61 254 ha.ı bugüne kadar işletmeye açılarak sulama yapılmaktadır. 50.864 ha.sulanabilir arazinin inşaatları devam etmektedir.İnşaatları tamamlandıkça hizmete açılacaktır.23 747 ha. lık sulanacak arazinin kesin proje ve planlama aşamasında çalışmaları sürdürülmektedir.

    Malatya ili genelinde sulama şebekesinden istifade etmeyen yörelerde sulama yapılmadığı için elde edilen gelir çok düşüktür. Yetiştirilen ürünlerde de fazla çeşitlilik yoktur. Yetiştirilen ürünlerin verimleri oldukça düşüktür. Bu yörelerde nispi avantajı yüksek olan ve yöreye has bir meyve olan kayısıya yeterince yer verilmemektedir. Bu susuz yörelerde daha çok tahıl üretimi yapılmaktadır. Meyvecilik ikinci planda yer almaktadır.

    Malatya ilinde susuz tarımdan sulu tarıma geçmekle mevcut ürünlerin verimleri artacak;yeterli su olmadığı için yetiştirilemeyen veya çok az yetiştirilen nispi avantajı yüksek ürünler (kayısı gibi) yetiştirilecektir. Yem bitkilerinin üretimi artacak , buna bağlı olarak hayvancılık gelişecektir. Köylülerin gelir düzeyi artacağı için makineli tarım önem kazanacak bitki koruma , suni gübre kullanımı vb. ürün verimi ve kalitesini artırıcı uygulamalara geçilebilecektir.Bu sulamalar neticesinde önemli ihraç kaynağı olan kayısıcılık daha da gelişecektir.

    Malatya’daki tarıma elverişli toprak kaynakları genelde su kaynaklarının alt kotunda oluşu nedeniyle sulama projeleri ekonomik yönden çok verimli olmaktadır. Projeler büyük ölçüde cazibeli sulama sistemi kapsamında olup çok az sayıda terfili sulama sistemi bulunmaktadır.

     

    MALATYA’DA İŞLETMEYE AÇILAN SULAMA PROJELERİ

     

    a) Çat Projesi

     

    Malatya il merkezi ve Yeşilyurt ilçesi ile Battalgazi ilçeleri arazilerini sulayan ve 1940 yılında hizmete giren Derme Sulaması mevcuttur.Bu sulamanın kaynağı tamamen 1997 yılında Malatya içme suyuna alındığından aynı yıl hizmete giren Çat Barajı kaynağı ile mevcut sulama korunmuş; buraya ilaveten 4 134 ha. Malatya Sivas karayolu civarındaki araziler ile 10500 ha. Çerkezyazısı sulama kapsamına alınmıştır. Bu kısmın inşaatı devam etmektedir. Çat projesi ile Derme ovasında 4786 adet bahçe , 35 adet bağ , 1817 adet hububatlık tarla , 544 adet fidanlık ve 218 adet kavaklık olmak üzere 7 854 adet arazi sahibi mevcut olup bunların tümünün arazisi korunarak gelirleri artırılmıştır. Yine bu proje ile yeni sulamaya açılacak Kuyulu , Görgü , Çayır , Kuşdoğan , Karanlıkdere , Örnekköy , Karapınar , Yaka , Pınarlıgeçit ,Yağmurlu , Hatunsuyu ve Büldüm mezrasına ait arazilerde sulu tarıma geçmekle gelirler artacak ve azalan nüfus tekrar çoğalmaya başlayacaktır. Bu proje ile toplam 21464 ha. arazi sulanacaktır.

     

    b ) Şahnahan Sulaması:

     

    Bu sulamanın kaynağı Şahnahan regülatörü ve Medik Barajıdır. Bu proje ile Dilek , Şahnahan , Başpınar , Hilen , Sütlüce , Alişar , Mahmutlu , Hasırcı , Kemerköprü , ve Battalgazi ilçelerine ait 1105 ha.lık arazi sulanmaktadır. Sulama sahasında % 46 meyve bahçesi , % 29 hububat, % 9 şeker pancarı , % 5 sebze , % 4 fidan ve % 7 diğer bitkiler yetiştirilmektedir.

    c) Yazıhan Sulaması :

     

    Bu sulama 1975 yılında hizmete açılmış olup su kaynağı Medik Barajıdır. Bereketli, Kömüşhan , Pirinçli , Sürür , Tecirli , Eğribük ve Sinanlı köylerine ait 96921 ha arazi sulanmaktadır.

     

    d) Sultansuyu Sulaması:

    Bu sulama 1994 yılında hizmete açılmış olup su kaynağı Sultansuyu Barajı ve Suçatı regülatörüdür. Çığlık , Satırobası , Çömlekobası , Suçatı , Dedeköy Altınlı , Gülpınar , Hara , Yağmurlu , Çatyol , Aksaray , Aşağıörükçü , Şıhlar köylerine ait 18035 ha arazi sulanmaktadır.

     

    e) Doğanşehir – Akçadağ Sulaması:

     

    Bu sulama 1971 yılında hizmete açılmış olup su kaynağı Sürgü Barajıdır. 9350 ha.lık Doğanşehir ve Akçadağ ilçelerine ait araziler sulanmaktadır.

    f) Polat Sulaması:

    Bu sulama 1991 yılında hizmete açılmış olup su kaynağı Polat Barajıdır. 2534 ha.lık Mızgı Ovası Fındık köyü ve Polat kasabasına ait araziler sulanmaktadır.

     

    İNŞA HALİNDEKİ PROJELER

     

    a) Çat Projesi:

    Bu projenin 7000 ha. kısmı işletmeye açılmış olup 14434 ha. kısmın inşaatı devam etmektedir. Bu projeye ait baraj inşaatı ve 10682 m.lik isale tüneli tamamlanmış olup ödeneksizlik yüzünden sulama şebekesi inşaatı uzun yıllara sarkmaktadır.

     

    B ) Kuruçay Projesi:

    Bu projeye ait Boztepe Barajının 1997 yılında ihalesi yapılarak inşaatı devam etmektedir. Yazıhan ilçesi, Fethiye, Hamidiye , Kiprikonağı , Yukarıtenci , Zeynepoğlu, Mısırdere , Keleşoğlu ve Karaca köylerine ait 11560 ha. arazi sulanacaktır.

     

    c) Kapıkaya Projesi:

     

    Bu projeye ait Kapıkaya Barajı inşaatı devam etmektedir. Bu proje ile merkeze bağlı Şişman köyü ve Kale ilçesine ait 3662 ha. arazi sulanacaktır.

     

    d) Yoncalı Projesi:

     

    Bu projeye ait baraj inşaatı devam etmektedir.Bu proje ile Arguvan ilçesi Kömürlük , Güngören , Kızık , Eymür , Akören , Bozan , Yeniköy , Kuyudere , Asmaca ve Karahöyük köylerine ait 12045 ha. arazi sulanacaktır.

     

    f) Darende – Gökpınar Projesi:

     

    İnşaatı devam etmektedir. Bu proje ile 6061 ha.lık Darende ilçesi Yeniköy Başdirek Ovası , Balaban , Gedikağzı , Yenice ve Sakızlı köylerine ait araziler sulanacaktır.Yine bu proje ile yılda 88,6 GWH enerji üretilecektir.

     

    g) Sultansuyu Projesi Arkıkebir Sulaması:

    Sultansuyu Projesi muhteviyatında bulunan 2250 ha’lık TİGEM ve Çatyol köyüne ait araziler sulanacaktır. İnşaatı devam etmektedir.

    h) Göletler:

     

    Hekimhan Güzelyurt Göleti ile 312 ha, Darende Sofular Göleti ile 464 ha, Arapgir Göleti ile 32 ha arazi sulanacaktır. Ayrıca Yoncalı , Kuruçay ve Kapıkaya projelerinin hizmete eş zamanlı girmesi için Yoncalı Barajı isale tüneli ve sulama şebekesi Boztepe Barajı sulama şebekesi ve Kapıkaya Barajı sulama şebekesinin ihale edilmesi gerekmektedir.

     

    PLANLAMA AŞAMASINDAKİ PROJELER

     

    a) Malatya Aliağa Projesi:

     

    Bu projeyle Arguvan ilçesine bağlı İsaköy, Zengolar Bahçeli, Morhamam, Gümüşlü; Yazıhan ilçesine bağlı Ambarcık , Çiylik , Bozburun , Küseyin ve Karababa köylerine ait 16000 ha arazi sulanacaktır.

     

    B ) Arapgir Deregezen Göleti ve Sulaması:

    Arapgir ilçesi Deregezen köyüne ait 223 ha arazi sulanacaktır.

     

    c) Kuluncak – Karaçayır Göleti ve Sulaması:

    Karaçayır ve Karabük köylerine ait 870 ha arazi sulanacaktır.

     

    KESİNLİK AŞAMASINA GELMİŞ PROJE

     

    Malatya Yarımcahan Projesi Karakaya Baraj Gölünden pompajla su alınarak Kuluşağı , Karakaşçiftliği, Yarımcahan , Karaköy , Örtülü , Kadıçayırı ve Çolakoğlu köylerine ait 7524 ha. arazi sulanacaktır.

    Bu projeler tamamlandığında Malatya’nın sulanabilir arazilerinin % 80’ i sulanır hale getirilerek dünyada birçok ilde olmayan hedef yakalanmış olacaktır.

    Malatya ili genelinde 1700 adet derin su kuyuları açılarak yer altı suyundan istifade edilip tarım yapılmaktadır.

     

    MALATYA’DA HİDROELEKTRİK ENERJİ

     

    Malatya ilindeki doğal kaynaklardan hidroelektrik enerji elde etmek için bazı projeler geliştirilmiştir. Buna göre toplam 331,6 MW ‘lık potansiyelin Kernek HES 0,8 MW , Derme HES 4,5 MW ve Tohma HES in 11 MW olmak üzere toplam 16,3 MW ‘ı işletmeye açılmıştır. 2003 yılı haziran ayında Darende Hacılar HES 13,5 MW’lık gücünde işletmesi yapılmaya başlanılacaktır. 17 MW’lık Keklicek HES yatırım programında olup 284,8 MW’lık kısmınınsa etüt planlama çalışmaları devam etmektedir. Su potansiyelleri boşa akan bu enerji projelerinin bir an evvel üretime geçmesiyle milli gelire önemli kaynak sağlanacaktır.

    Ön incelemeleri tamamlanan Tohma master planı kapsamında bulunan bu proje ile Tohma suyunun hidroelektrik potansiyelinin yapılabilirlik yönü incelenmiştir. Neticede bu projeler hayata geçtiğinde Kaynarca Barajı ile yılda 128 GWh , Yazköy Barajı ile 129 GWh , Çatalbahçe Barajı ile 157 GWh ve Elkit (Karakaya) Barajı ile 117 GWh enerji elde edilecektir.

     

    SU, TOPRAK VE HİDROELEKTRİK ENERJİ KAYNAKLARININ İL EKONOMİSİNE KATKILARI

     

    Tablo 38. Ön inceleme (İstikşaf) ve Master Planı Tamamlanan Projeler ve Ekonomiye Katkıları (2003 Yılı Fiyatları İle)

    Projenin Adı Sulayacağı Alan (ha.) Milli Gelire Katkısı

    Aliağa Projesi 16 000 52,206 Trilyon TL/yıl

    Arapgir Deregezen Göleti 223 794 Milyon TL/yıl

    Kuluncak Karaçayır Göleti 870 3,10 Trilyon TL/yıl

    Kaynak: DSİ 92. Şube Müdürlüğü (2002)

    Tablo 39. Planlaması Tamamlanan Projeler ve Milli Ekonomiye Katkıları

    Projenin Adı Sulayacağı Alan (ha.) Milli Gelire Katkısı

    Yarımcahan Projesi 7 524 26,761 Trilyon TL/yıl

    Kaynak: DSİ 92. Şube Müdürlüğü (2002)

    Tablo 40. İnşa Halinde Olan Projeler ve Milli Ekonomiye Katkıları

    Projenin Adı Sulayacağı Alan (ha.) Milli Gelire Katkısı

    Derme ve Çerkezyazı Sulama Projesi 14 481

    (Toplam Sulama Sahası 21464) 34,717 Trilyon TL/yıl

    Yoncalı Projesi 12 045 42,829 Trilyon TL/yıl

    MalatyaDarende (Gökpınar) Projesi 6 061 21,553 Trilyon TL/yıl

    Kapıkaya Projesi 3 662 13,025 Trilyon TL/yıl

    Kuruçay Projesi 11 560 37,719 Trilyon TL/yıl

    SultansuyuArkıkebir Projesi 2 250 8 Trilyon TL/yıl

    HekimhanGüzelyurt Göleti ve Sulaması 312 1,106 Trilyon TL/yıl

    DarendeSofular Göleti ve Sulaması 464 1,652 Trilyon TL/yıl

    Arapgir Göleti ve Sulaması 32 286 Milyar TL/yıl

    Kaynak: DSİ 92. Şube Müdürlüğü (2002)

    Tablo 41. Malatya’da İşletmeye Açılan Sulama Tesisleri ve Ekonomiye Katkıları

    Projenin Adı Sulayacağı Alan (ha.) Milli Gelire Katkısı

    Derme Sulaması 6 700 16,782 Trilyon TL/yıl

    Şahnahan Sulaması (A B C) 11 075 26,551 Trilyon TL/yıl

    Yazıhan Sulaması 9 692 31,623 Trilyon TL/yıl

    Sultansuyu Sulaması 10 755 35,083 Trilyon TL/yıl

    Suçatı Sulaması 6 370 22,690 Trilyon TL/yıl

    Akçadağ Sulaması 9 350 33,304 Trilyon TL/yıl

    Oba Köyleri Pompaj Sulaması 910 3,241 Trilyon TL/yıl

    Doğanşehir Sulaması 2 243 7,989 Trilyon TL/yıl

    Polat Sulaması 2 534 9,026 Trilyon TL/yıl

    Erkenek Sulaması 1 050 3,740 Trilyon TL/yıl

    Başharık Sulaması 200 712,4 Milyar TL/yıl

    Akçadağ Öğretmen Okulu Sulaması 1 976 1,335 Trilyon TL/yıl

    Kaynak: DSİ 92. Şube Müdürlüğü

     

    Tablo 42. Etüt Programında Yer Alan veya İleriki Yıllarda Ele Alınacak Olan Hidroelektrik Projeleri

    Projenin Adı Kurulu Gücü Yıllık Üreteceği Enerji Milli Gelire Katkısı

    Çatalbahçe HES projesi 58,5 MW 157 Gwh/yıl 11,775 Trilyon TL/yıl

    Denizbağ HES projesi 25,5 MW 143 Gwh/yıl 10,725 Trilyon TL/yıl

    Yazıhan –I HES projesi 9,4 MW 53 Gwh/yıl 3.975 Trilyon TL/yıl

    Yazıhan II HES projesi 7,2 MW 40 Gwh/yıl 3,000 Trilyon TL/yıl

    Kesikköprü HES projesi 62 MW 355 Gwh/yıl 26,625 Trilyon TL/yıl

    Sarsap HES projesi 15,2 MW 133 Gwh/yıl 9,975 Trilyon TL/yıl

    Elkit (Karakaya) HES projesi 29,4 MW 117 Gwh/yıl 8,775 Trilyon TL/yıl

    Kaynarca HES projesi 35,7 MW 128 Gwh/yıl 9,600 Trilyon TL/yıl

    Yazıköy HES projesi 41,9 MW 129 Gwh/yıl 9,675 Trilyon TL/yıl

    Kaynak: DSİ 92. Şube Müdürlüğü (2002)

     

     

    Tablo 43. Planlanmış ve Kesinleşmiş Projeler (Yatırım programında olan)

    Projenin Adı Kurulu Gücü Yıllık Üreteceği Enerji Milli Gelire Katkısı

    Keklicek HES projesi (YİD) 17 MW 42,2 Gwh/yıl 3,165 Trilyon TL/yıl

    Kaynak: DSİ 92. Şube Müdürlüğü (2002)

     

     

    Tablo 44. 2003 Yılında İşletmeye Açılacak Olan Proje

     

    Projenin Adı Kurulu Gücü Yıllık Üreteceği Enerji Milli Gelire Katkısı

    Hacılar HES projesi 13,5 MW 88 Gwh/yıl 6,6 Trilyon TL/yıl

    Kaynak: DSİ 92. Şube Müdürlüğü(2002)

     

    İşletmede Olan Projeler

     

    Projenin Adı Kurulu Gücü Yıllık Üreteceği Enerji Milli Gelire Katkısı

    Kernek HES projesi 0,8 MW 3 Gwh/yıl 225 Milyar TL/yıl

    Derme HES projesi 4,5 MW 10 Gwh/yıl 750 Milyar TL/yıl

    Tohma HES projesi (YİD) 11 MW 63 Gwh/yıl 4,725 Trilyon TL/yıl

    Kaynak: DSİ 92. Şube Müdürlüğü (2002)

     

    Malatya’nın Hidroelektrik ve Termik Santral Enerji Toplamı

     

    Projenin Adı Kurulu Gücü (MW) Güç Toplamı

    (MW) Yıllık Üreteceği Enerji GWh/yıl Yıllık Üreteceği EnerjiToplamı GWh/yıl

    İşletmede Olan Yapılacak Olan İşletmede Olan Yapıla cak Olan

    İşletmede Olan Termik Santraller

    İl Hidroelektrik Enerji Toplamı 16,3 315,3 331,6 76 1 385,2 1 461,2

    Kaynak: DSİ 92. Şube Müdürlüğü (2002)

     

     

    MALATYA İLİ ORMAN VARLIĞI

     

    Malatya ili yüz ölçümünün %12’sini orman ve fundalık alanlar oluşturmaktadır. Ormanlar Meşe, Çam, Ardıç Kayın, Kavak, Gürgen, ve Köknar’dan meydana gelmiştir.

    İl toprakları içerisinde genel ormanlık alanlar toplamı 149.128 hektar olup bu alan içerisinde %10.4 ‘lük alan ormanlık saha olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu %10.4’lük ormanlık sahanın ağırlıklı olarak %8.7’si baltalık orman ve kalan %1.7’lik kısmı da koru orman özelliği taşımaktadır.

    Ülkemiz ormanlarının % 0.5’i ve Doğu Anadolu ormanlarının da %6.3’ü Malatya’da bulunmaktadır.

    Malatya’nın orman alanlarının ilçelere göre dağılımı tablo 47’de verilmiştir.

    Tablo 47. Malatya’nın Orman Alanlarının İlçelere Göre Dağılımı;

    İLÇE ADI ORMANLIK ALAN (HA)

    Akçadağ 8 012

    Arapgir 6 412

    Arguvan 10 595

    Battalgazi 690

    Darende 548

    Doğanşehir 16 229

    Doğanyol 2 750

    Hekimhan 23 620

    Kale 1 331

    Kuluncak 5 696

    Pütürge 52 439

    Yazıhan 3 260

    Yeşilyurt 6 687

    Merkez ilçe 10 859

    İL TOPLAMI 149 128

    Kaynak: Malatya İl Çevre ve Orman Müdürlüğü (2003)

     

    İlimizde kişi başına düşen orman alanı Türkiye ortalamasının altındadır.

    Fırat Havzası başta olmak üzere ilimizde bulunan diğer su havzalarının, baraj göllerinin ve göletlerin erozyon ve taşkınlarla dolmasını engellemek için gerekli ağaçlandırma ve erozyon kontrolü yeterli değildir.Toprak erozyonunun en önemli nedeni yanlış arazi kullanımı ve toprağı tutan yeşil dokunun ortadan kaldırılması veya azaltılmasıdır. Yöredeki barajların ömürlerini uzatmak için yapılacak ağaçlandırma çalışmalarına özel önem verilmelidir.

    Ağaçlandırma ağırlıklı erozyon kontrolü çalışmalarında başarılı olabilmek için kullanılacak türlerin isabetli seçilmesi gerekir. Öncelikle meşe olmak üzere doğal türlerin seçimine öncelik verilmesi gerekir. Yabancı tür kullanılacaksa mutlaka tür ve orjin denemelerinden yararlanılması gerekir.

  13. GELENEK VE GÖRENEKLER

     

    DOĞUM VE ÇOCUKLA İLGİLİ GELENEKLER

     

    Doğum; insan hayatının üç önemli safhasından ilkidir. Doğum-evlenme-ölüm... Bu önemli üç safha etrafında birçok gelenek görenek, adet, töre ve tören oluşturulmuştur.

     

    Evlenen çiftlerin evliliklerinin en geç 1-2 yılında çocukları olması beklentisi vardır. Bu süre içerisinde çocuk olmayınca, özellikle geleneksel kültürde halk hekimliği ilaçlarına dayalı çeşitli çarelere başvurulduğu, ziyartelere, köy ebelerine gidildiği görülür. Bu uygulamaların yanı sıra doktora başvurmalar da artmıştır. Hamile kadına yörede "İki canlı, hamile, yerikli" adları verilir. Hamilelik süresi içerisinde doğacak çocuğun kız mı, oğlan mı olacağını hamilenin yediği yiyecekler, baktığı, dokunduğu vb. ile ilgili olarak birçok uygulama ve inanışlar mevcuttur.

     

    Hamile kadın elma yerse kızı, çok tatlı yerse oğlu olur. Rüyasında boynuna altın takılmışsa kızı, el bileğine altın takılmışsa oğlu olurmuş. Hamilelik döneminde baykuşa, yılana, çirkinlere bakamamaya dikkat edilir. Çünkü, bakıldığında çocuğun bunlara benzemesi inancı hakimdir. Bu dönemde güzel şeylere bakılmaya dikkat edilir. Kırdan toplanan çiğdem destesi bir metre kadar yüksekten atılır, eğer top yere düşerse oğlan, dağılırsa kız olacağı inancı mevcuttur. Kadının aşerme döneminde canının çektiği yiyecekleri temin etmek için ailesi büyük çaba sarfeder. Doğum yaklaştıkça, çocuk için hazırlıklar da yoğunlaşır. Evde beşik donatma, bebek için yorgan, yastık, yatak, giysiler ve bezler hazırlanır. Doğumu yaptıran kadına "ebe" denilir. Çocuğun göbeği kesildikten sonra ya bir cami duvarı dibine, ya da ayak değmeyecek bir yere dua okunarak gömülür.

     

    Yeni doğan çocuk tuzlanır. Bu işlem çocuğun pişmemesi, terlememi ve çiğ kalmasını önler. Yeni doğan çocuk önceleri "öllük" denilen kırmızımsı bir toprak ile belenir. Bu pratik günümüzde ortadan kalkmıştır. Yeni doğum yapmış kadına yörede "loğusa", ya da "Dığasken" adı verilir. Loğusa kadına ilk önce undan hazırlanan ve içerisinde pekmez katılarak yapılan kuymak yedirilir. Bu, özel gün yemeği sayılır.

     

    Doğum yapan kadınla çocuğu, inanışa göre kırk gün dış zararlardan ve tehlikelerden korunur. Kırkgün boyunca yattıkları odanın ışığı söndürülmez. Yastıklarının baş tarafına Kur'an-ı Kerim konulur. İki kırklı kadın birbiriyle karşılaştıklarında iğne değiştirirler ki, kırkları birbirini basmasın. Evde değirmenden un, bulgur Sünnetten bir görünüm getirildiğinde çocukla kadın birkaç adım dışarı çıkarılır. Yine yakın bir evden cenaze çıkmışsa, kırkı çıkmamış loğusayla çocuğu cenaze oradan götürülürken dışarı çıkarılır. Bu âdetler kırk basmaması için yapılır.

     

    Yine kırk basmaması için "kırklama" yapılır. Çocuğun yıkanacağı suya yirmi ve kırkıncı günde kırk kaşık şu, ya da kırk tane arpa sayılarak atılır. Çocuğun başı üzerinde bir kalburdan su dökülür. Böylece kırk çıkarılır. Kırk çıktıktan sonra çocuk ve anneye zarar verecek etkenler de ortadan kalkmış olur.

     

    Lohusalık döneminde geleneksel kültür içerisinde anne ve çocuğa zararı dokunacağına inanılan "Alkarısı" adını verdikleri saçı başı dağınık, dişleri iri, parmakları çok uzun çirkin bir yaratığın olduğundan da söz edilir. Buna karşın geçmişte annenin ve çocuğun yatağının çevresine kıl ip bırakıldığı, yastığına iğne takıldığı görülmüştür.

     

    Böylece alkırısı denilen mahlûkun zarar veremeyeceği inanışı yaygınken, günümüzdeki bu tür uygulamalar kalkmış olup, yatılan yerin başucuna Kur'an-ı Kerim konulmaktadır.

     

    Yeni doğum yapmış lohusayı ve çocuğunu görmeye gitme âdeti vardır. Bu gidişle birlikte giyim eşyası vb. götürülür. Özellikle ilk doğumda kadının annesi tarafından beşik donatılır.

     

    Çocuğun ilk dişi çıktığında buğday kaynatılarak hedik yapılır. Bazen hedik taneleri bir ipliğe dikilerek bebeğin boynuna takılır. Çağırılan akraba ve komşulara "Diş Hediği" ikram edilir. Çocukluk çağı içerisinde birçok geleneklere dayanan uygulamaların varlığı da dikkati çeker. Doğup yaşamayan çocuklara "Tıpkı" oldu derler ve tıpkı çeşmesi denilen suda yıkarlar. Hekimhan'ın Güzelyurt beldesindeki Tıpkı/Tıpka çeşmesine bu gaye ile gidilir. Konuyla ilgili olarak bir kişi yılanın veya yengecin ağzında bir böcek görürse çocuğu doğup yaşamayanın adını seslice söylediğinde yılan veya yengeç ağzındakini bıraktığında Tıpkı'nın geçeceğine inanılır. Çocuk yürümede geç kalmışsa, iki ayak bileğine ip bağlanır, hızla biri gelerek ayağındaki bu ipi keserek kaçar buna "Duşak Kesme" denilir. Geç konuşan, konuşma güçlüğü olan çocuklar için ziyaretlere gidildiği görülür.

     

    Uyumayan, korkan çocuklara "okutulur"; çocuğa korkularının geçmesi için geleneksel bazı pratikler uygulanır. Nazar değmemesi için kulak memesinin ardına kara çalınır. Omuz başına ya da giysisinin iç tarafına nazarlık takılır. Bebeklik çağındaki sancılarına, kulak ağrılarına ve rahatsızlıklara yönelik uygulamalar günümüzde az da olsa devam etmektedir. Şehirleşmenin hızlandığı yörelerde doktora başvurmalar artmıştır.

     

    SÜNNET VE KİRVELİK GELENEKLERİ

     

    Malatya ve köylerinde dinî vecibeler gereği erkek çocuklarına yapılan sünnet ve geleneksel bir kurum olarak kirvelik önemli bir yer tutar.

     

    Kirvelik: Yerleşik ve kurumlaşmış bu özelliğiyle, çocuğun sünneti ile birlikte ve hatta kirveliğin kurulmasıyla da daha önceden doğarak pekiştirilmiş yakın dostluklar, ilişkiler bütününü oluşturur. Yörede erkek çocuğu sünnette tutan kirve, çocuğun manevi babası sayılır. Bu kişiye kirve, kivre gibi isimler verilir. Kirveliklerin kurulmasında, seçim ve teklifin geleneksel bir yeri vardır. Kirve, çocuğun babasının sevdiği bir dostu, arkadaşı olabilir. Bu teklif geleneğe göre reddedilmez. Kirvelik "Peygamber Dostluğudur" derler. Onun için kirve olmaya karar verenler, kendilerini artık birbirileriyle akraba sayarlar. Çocuklar ise birbirleriyle kardeş sayılır. Bazı yöreler de ise çocuk, kirvenin kızıyla evlenemez. Bu âdetin temelinde çocuğun kanının kirvenin kucağına düşmesi yatar.

     

    Sünnet: Bebeklik çağı ile 11-12 yaşlarına kadar olan dönemde gerçekleştirilir. Düğüne davet ya okuyucu vasıtasıyla, ya da davetiye gönderilerek yapılır. Sünnet düğünleri çalgılı veya çalgısız yapılır. Mevlüd okutulur. Düğüne davet edilenlere yemek verilmesi âdeti yaygındır.

     

    Sünnet olacak çocuğun giysisi kirve ta rafından alınır. Kirve çocuğa altın, saat vb. gibi armağanlar getirir. Çocuğun babası tarafından kirveye halı, elbise vb: gibi armağan verilir. Çocuk otomobille ya da atla gezdirilir. Sünneti, sünnetçi veya sağlık memuru yapar. Son yıllarda doktora yaptırılan sünnetlerde artış görülmektedir. Çocuk sünnet edilirken acıyı fazla duymasın diye ağzına lokum verilir. Bazen de çocuk, eline aldığı bir çiğ yumurtayı şaka olsun diye sünnetçinin kafasına atar. Sünnetten sonra çocuğu ziyarete gelirler, çeşitli armağanlar verirler. Sünnetle birlikte iki kirve ailesi arasındaki dostluk ilişkileri daha da pekiştirilmiş olur. Artık sünnet olan çocuk, geleneğe göre erkekliğe ilk adımı atmış sayılır.

     

    EVLENME ÂDET VE GELENEKLERİ

     

    Evlenme, hayatın üç önemli safhalarından biridir. Bu dönemlerde doğum, evlenme ve ölüm etrafında birçok gelenek, görenek, âdet, töre ve tören oluşturulmuştur. Malatya'da evlenmeler; görücü usûlünün yanı sıra karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak gerçekleşmektedir. Bunların dışında "Kaçmak" yoluyla evlenmeler az da olsa olmaktadır.

     

    Görücü usûlünde isteklerin aileye duyurulması ilk basamağı oluşturur. Gençler, evlenme isteklerini direkt olarak babaya açamazlar. İstekler, ya anne vasıtasıyla, ya da başka vasıtalarla duyurulur.

     

    Evlenme yaşı, erkeklerde "18 yaş civarında başlar. Bu yaş genellikle ailenin ekonomik durumu, bazı erken evlendirmeyi gerektiren şartlarda ön plana çıkar. Ortalama evlenme yaşı ise askerlik sonrası başlar. Kızlarda ise önceleri 15-16 yaşlarında evlenme yaygınken, bu yaş sınırı 18-19 yaşa çıkmıştır.

     

    Gençler, evlenme isteklerini duyururken gelenek gereği bazı davranışlarda bulunurlar. Eve geç gelme, bıyık bırakma, huysuz davranışlar gösterme, hastalık bahanesiyle işe-güce gitmeme, pişirilen yemeği beğenmeme gibi davranışların yanı sıra ev eşyası almak, giyimine özen göstermek gibi hareketler sergiler. Genç kızlarda ise bu gibi davranışlara pek rastlanmaz. Davranışları aşikar değil, imalıdır. Hiç olmadık zamanlarda yakınmalar,serzenişler görülür. Evlenme geleneği içerisinde aile tarafından gencin evlendirilmesine kesin karar verilmişse, "Görücü Gezme" ya da bir diğer söylenişle "Kız Bakma" başlar. Evlendirilecek gencin ailesi çocukları için temiz süt emmiş, kendilerine lâyık bir kız bulmak için düğün, nişan komşu gezmeleri, akraba ve tanıdıklarının tavsiyeleri vb. vesilelerle kız beğenirler.

     

    "Kız bakmaya" gitmeden önce tanıdıklar vasıtasıyla el altından kız tarafına haber gönderilir. Kız evine gidildikten sonra, genç kız el öper ve misafirlere kahve ikram eder. Bu ziyaret sırasında kız yakından incelenir. Kızın bir sakatlığı var mı, hamarat mı öğrenilmeye çalışılır. Kızın niyeti yoksa görücülere asık suratlı davranır. Ayakkabılarını dağınık bırakır ve yanlarında pek durmaz. Bu görücü gezmelerinde, kız beğenilmişse durum aile içerisinde tekrar görüşülür, danışılır. Kızı istemeye karar verilir. Kız evine haber gönderilir. Aile kızı vermeye niyetli ise, "Kız evi naz evi" deyiminden hareketle kendilerini naza çekerler. Hele bir danışalım-görüşelim hayırlı ise olur, derler, Neticede kız evine gidiş-gelişler birkaç sefer tekrarlanır. Gün kararlaştırılır. Daha sonra kızı istemeye giderler. Her iki tarafın yakın akrabaları bu istemede hazır bulunurlar. Kız istenirken, oğlan ve kız babasını temsilen birer kişiye vekâlet verilir. Oğlan tarafını temsil eden kişi kızı "Allah'ın emriyle, Peygamberin kavliyle" üç kere ister. Üçüncü tekrarın sonunda, kız babası "Allah yazdıysa bize diyecek söz yok, biz de verdik" diyerek cevaplar. Orada bulunan hoca dua okuyarak "Allah hayırlı eylesin" der. Bu törenin Malatya köylerindeki adına kız isteme, söz kesme veya el öpme adı verilir. Kız istenildikten sonra, köylerde görülen bir âdet ise gencin kulağının çekilmesi ve bahşiş alınması geleneği vardır. Ayrıca, "Süt hakkı" adıyla kızın annesine hediye verme adeti vardır. Söz kesildikten sonra ağız tatlılığı için şerbet ezilerek dağıtılır. Ardından "başlık" görüşülür. Başlığın, yöredeki adı "Galin" dır. Bu gelenek bazı köylerde devam etmektedir. Birçok yerde ise kalkmıştır. Başlık istenen yörelerde babanın isteği orada bulunanların ricasıyla makul bir seviyeye indirilir. Başlık geleneğinin kalktığı yörelerde liste verme geleneği vardır. Bu listeye istenilen ev eşyaları, altın vb. yazılır. Başlık geleneğinin sürdürüldüğü köylerde kaçırma yoluyla yapılan evliliklerde normal durumda alınan başlığın iki katı miktarda "Kan" adı verilen başlık alma geleneği de görülebilmektedir.

     

    Söz kesmenin ardından belirlenen bir günde nişan takılır. Bu törene bazı köylerde göreye gitme, şerbet içme gibi isimler verilir. Nişanda oğlan tarafı bir heybe hazırlar, bir gözüne şirincelik denilen çerez konulur, diğer gözüne ise kız ailesine gömlek ve kumaş gibi hediyeler konulur. Şirincelik, misafirlere dağıtılır. Kız anasına götürülen hediyeye ise, "Ana keteni" denir. Kız, nişanda oğlan tarafının aldığı elbiseleri giyer. Büyük teştlerde şerbet ezilerek dağıtılır. Yüzükler kadınlar tarafından takılır. Nişanlılara para ve altn gibi hediyeler verilir. Bundan sonra erkek tarafı nişanlı kızdan söz ederken "bizimgelin" der. Nişanlılık döneminde gençlerin birbirlerini serbestçe görmeleri hoş karşılanmaz. Bu yasaklama şehirleşmenin başladığı yörelerde zayıflamıştır.

     

    Nişanlılık döneminde kız tarafına dini bayramlarda koç gönderilir. Ayrıca altın, saat, elbiselik gibi hediyeler de götürülür. Bu hediye götürme âdeti erkeğin nişanlısını ziyaretinde de geçerlidir. Nişanlılık dönemi "evli evinde gerektir" düşüncesinden hareketle fazla uzatılmaz.

     

    Nişandan sonra gelen tören düğündür. Düğünler köylerde hasat sonuna rastlar. Şehirlerde ise bahar ve yaz aylarında yapılır. Düğün günü kararlaştırıldıktan sonra kız tarafından da nişanlı kızla beraber 3-4 kişi alınarak şehre düğün pazarlığına gidilir. Geline, eşya, elbise, altın vb. alınır. Bazı köylerde buna "yük" de denilmektedir. Düğünden önce oğlan tarafından aldığı yün ile kız tarafı yatak yapar. Düğün öncesi bir gelenek de "Yolların sağlanması" adı altında kızın amcasına, dayısına ve erkek kardeşine hediye alınarak onların gönüllerini almaktır. Bunlara emmi yolu-dayı yolu denilir. Bu gönül alma işi bir elma götürülerek de para götürülerek de olur.

     

    Düğüne davet; köylerde "okuntu' denilen çağırma şekliyle olur. Okuntu dağıtana bahşiş verilir. Bu adet yerini davetiyelere bırakmıştır. Düğünler önceleri çarşamba ve perşembe günleri yapıldığı gibi Cuma, cumartesi, pazar günleri de yapılmaktadır. Düğünün başladığını belli etmek için oğlan evinin damına Türk bayrağı asılır. Bayrağın asıldığı uzun sopanın ucuna bazı köylerde elma konur. Düğünlerde özellikle köylerde davul-zurna çalgısı bulunur. Düğün sırasında özellikle yörenin seyirlik oyunları oynanır. Şehirde ise davul-zurna yerine orkestra ağırlıktadır. Arapgir ilçesinde klarnet, keman cümbüş vb. çalgılar kullanılmaktadır.

     

    Köylerde; bayraktar, düğün vekili, aşçı, kahveci gibi hizmet grubu misafirlerle ilgilenir. Gelin getirmeye gitmeden önceki gün, kız tarafına "kınacılar" ve "ekmekçiler" gönderilir. Kınada, oyunlar oynanır ve gelin kıza kına yakılır. Kına yakımanda tepsi başlar üzerinde dolaşırken Malatya'nın kına havası olan "Yüksek eyvanlarda bülbüller öter" türküsü söylenir. Gelin kızın önce sağ eline kına yakılır, içerisine bir madeni para konularak dolakla (yazma) sarılır. Sonra diğer eline yakılır. Kınadan bir bölümü oğlan tarafına gönderilir. Kına sırasında "gelin övme" ya da "gelin ağlatma" törenleri yapılır. Bu törenler sırasında çeşitli türküler ve maniler söylenir. Kına gecesinin sabahı oğlan evinde toplanan gelin alayı dağlık yörelerde at ile diğer yörelerde traktör ve otomobil ile gelin almaya giderler. Gelincik adı verilen gelin arabası dikkatle süslenir. Kızın köyüne yaklaşıldığında gelin alayı durdurularak "sapancalık" denilen bahşiş alınır. Ayrıca kız evinin kapısı kapatılarak bahşiş alınır, sonra açılır.

     

    Düğünden üç gün sonra kız tarafı oğlan tarafına tatlı gönderir. Bir hafta sonra gelinle kocası kız tarafını ziyaret ederler. Buna "Haftasına gitmek" adı verilir. Kız tarafı ise onbeş gün sonra karşı tarafı ziyaret eder. Önceleri çok yaygın olarak görülen evin büyüklerine karşı "gelinlik etme" âdeti bugün önemini kaybetmiştir. Gelinlik etmek; kaynana, kayınbaba ve diğer aile büyüklerinin yanında sofraya oturmamak, çok sessiz konuşma gibi davranışlardır.

     

    ÖLÜMLE İLGİLİ ÂDETLER

     

    İnsanoğlu doğar, yaşar ve ölür. Bu dönem içerisinde birçok inanç, âdet ve pratiklerin gelişmiş olduğunu görürüz.

     

    Ölümle ilgili inanç ve uygulamalar ölüm öncesi, ölüm sırası ve ölüm sonrası olmak üzere üç bölümde incelenebilir.

     

    Ölüm Öncesi: Yöredeki halkın inanışlarına göre ölümün habercisi olarak adlandırılan hayvanlarla ilgili düşünceler bulunmaktadır. Bunlar; köpeğin gereksiz yere uzun uzun uluması, evin damına baykuşun kaçıp ötmesi. Bu gibi durumlar bir kara haberin geleceğine ve ölü olacağına yorumlanır. Ölüme yorumlanabilecek rüyalar da vardır: Önceden ölen bir yakınının kendisini de yanma çağırması, rüyasında evin orta direğinin yıkılması, evin bir yanının yıkılarak göçmesi, gibi rüyalar ölüme yorumlanır. Hastanın öleceği düşüncesi şu belirtilerle anlaşılır: Gözleri kayar ve soğur, burnu çöker, nefes alıp vermede hırıltı olur, daha önceden ölen bir kimsenin kendisini çağırdığını söyler, gurbette olan çocukları varsa onları sayıklar, su ister, yanındakilerden helallik alır, ağzına köpük yığılır.

     

    Ölüm Sırası:

     

    Bir kişinin öldüğü, vücudunun hareketsiz ve kaskatı kesilmesinden, göğüs kafesinin inip kalkmasından, bakışlarından ve vücudunun soğumasından anlaşılır. Ayrıca, şu pratiklere de başvurulur, Ağzına ayna tutulur, Aynada buharlaşma olursa yaşadığı, yoksa öldüğü anlaşılır. Ayrıca nabzına da bakılır. Ölüm haberi çabuk duyulur, derler. Yakın çevrelerine ya telefon edilerek, haberci gönderilerek ya da camiden duyuruda bulunulur. Öldüğü anlaşılır anlaşılmaz çenesi çekilir ve bağlanır. Gözleri açıksa kapatılır. Elleri yanlara getirilir, ayak başparmak uçları bir iplikle bağlanır. Gözü açık ölmüşse bir beklediği var düşüncesiyle ve gözü arkada kalmasın duygusuyla elle sıvazlanarak kapatılır. Temiz bir yatağa alınır, buna 'rahat döşeği' denilir. Ölen kişinin üzerindeki giysiler yırtılarak çıkarılır. Bu giysilere ölünün soykası da denildiği olur. Yatakta sağ yanı kıbleye gelecek biçimde bırakılan ölünün üzerine çarşaf serilir. Bazen karnının üzerine, şişmemesi için bir bıçak veya makas konulur. Yatağın etrafında halka biçiminde oturularak beklenir.

     

    Yakınları tarafından kefen hazırlanır. Kara kazanda su ısıtılır. Ölü evinin pencereleri açılarak havalandırılır. Bu arada ölenin giysileri, yatak ve yorganı bir kadın tarafından yıkanır. Bu kadına birkaç kalıp sabun verilir. Akşam gün batımına yakın zamanda cenaze defnedilmez. İnanışa göre, gün batımından sonra yer mühürlüdür, kimseyi kabul etmez inancı hakimdir. Ertesi sabah defnedilir. Bu beklemenin bir amacı da uzaktaki yakınlarının gelmesi içindir. Erkek cenazesini erkekler, kadın cenazesini kadınlar yıkar. Abdesti aldırılır. Yıkama işi "Teneşir" denilen bir tahta kerevet üzerinde yapılır. Ölen kişi nişanlı veya yeni gelin ise yanma gelinliğinin konulduğu, saçının ardına kına yakıldığı da olur. Saçları örülür veya boynuna dolanır. Kefenlenen cenaze çam veya kavak ağacından yapılmış kapaklı tabuta veya "Salaca" denen dört kollu tabuta konur. Ölen kadın ise tabutun üzerine yazması atılır. Erkek ise giysisi çoğu zaman konulmaz, üzerine bir örtü atılır. 3-4 aylık çocuklar bir kişinin kolları arasında mezara götürülür. Yıkama işlemi bittikten sonra bazı yörelerde kazan ters çevrilir. Gece orada ışık yakılır.

     

    Cenaze yıkandıktan sonra bekletilmeden mezara götürülme işlemi başlar. Kadının mezarı göğüs hizası yüksekliği kadar, erkek mezarı göbek hizası yüksekliği kadar derinlikte eşilir. Eşilen mezarda başkasına ait kemik çıkmışsa bunlar bir köşeye toplanır. Bazı yörelerde âdet gereği mezara madeni para atılır. (Böylece inanışa göre o yer alınmış sayılır) Cenaze namazı kılındıktan sonra mezara indirilir. Mezar, oradakiler tarafından hızlı bir şekilde toprak atılarak kapatılır. Kapatma işlemi bittikten sonra üzerine su dökülür. Bu inanış bazı yörelerde sorgusunun ve sualinin çabuk ve kolay verilmesi içindir. Mezarın yanında gün batınımdan sonra ateş yakmak geleneği yaygındır. Bunun amacı yabani hayvanlar tarafından cenazeye zarar gelmemesi içindir.

     

    Mezar Sonrası Yapılan İşlemler: Mezar dönüşü cenaze evine gelinir ve Kur'an okutulur. Kadınlar tarafından ağıtlar yakılır. Yaygın bir gelenek olarak, ölen kimse kadın ise sağlığında komşularından ödünç bir şeyler almıştır ve hakkı geçmesin düşüncesinden hareketle kadınlara sabun, iplik gibi şeyler dağıtılır.

     

    Daha önceleri mezar dönüşü cenaze çıkan ev tarafından bir yemek verme âdeti vardı. Bazı köylerde bu, bugün de devam etmektedir. Ölü evinde üç gün ile yedi gün arası yemek yapılmaz, komşular tarafından getirilir. Ölü sahipleri, ikinci günün sabahı mezarı ziyaret ederler. Ölü çıkan eve komşu, tanıdık, akraba gelerek başsağlığı diler. Cenaze çıkan evin erkekleri en az bir hafta sakal traşı olmazlar. Kadınlar ise alınlarını siyah veya beyaz bir yazma ile bağlarlar. Ölümün üçüncü ya da yedinci günü ölü evi yemek yaparak mevlüd okutur. Helva dağıtılır ve yemeğe köyün tamamı katılır. Üçüncü günü ile kırkıncı günü arası hatim indirilir. İnanışa göre elliikinci günde et kemikten ayrılır. Bu günün akşamı Kur'an okutulduğu görülür. Ölümden sonra gelen Ramazan ve Kurban Bayramı ölen kişinin "İlk Yas Bayramı"dır. Köylerde bayramlaşma ilk önce bu evlere ve hasta olanlara gidilerek yapılır. İlk yas bayramında mezara gidilerek şeker, leblebi gibi yiyecekler dağıtılır.

     

    ÖLÜ-ÖLÜM-MEZARLIKLA İLGİLİ İNANIŞLAR

     

    1- Mezarlık, parmakla işaret edilerek gösterilmez, unutularak gösterildiğinde parmak ısırılır.

     

    2- Gece sakız çiğneyene "Ölü eti çiğniyorsun" diye müdahale edilir.

     

    3- Mezardaki ölünün canına batar düşüncesiyle gece şiş ile çorap örülmez.

     

    4- Mezar ziyaretinde ağlayıp kendini kaybedenlerin başı üzerine toprak serpilir.

  14. Malatya El Sanatları

     

    İğne oyaları :

     

    Malatya’da iğne oyaları merkezde ve Hekimhan, Arapgir, Kale gibi ilçelerde çeşitli malzemelerle yıllardan beri yapılagelir.

    İğne oyalarının sanat eserine dönüştüğü şekilleri, baş örtüsü ve yazma kenarlarında, oda takımlarında, kullanım eşyalarının kenarlarında görürsünüz.

    Bir zamanların paradan daha değerli para keselerinde ise, bir başka güzellik kazanır iğne oyaları. Para, saat, tütün, mühür keseleri ya tamamen renk cümbüşü oyalarla bezenir, ya da sadece kenarlarına kondurulur zarif güller, desenler halinde.

    İğne oyası, soğuk kış günlerinde, uzun gecelerinde en fazla emek verilen uğraşlar arasındadır. Genç kızlar, taze gelinler iğne oyası yapar, mekik dokur, tığ oyaları işler. Boncuk oyalarını da unutmamak gerekir.

    Eskinin özel hazırlanmış ipliklerinin yerini artık naylon iplikler; beyaz, sarı, eflatun, yeşil, kırmızı, siyah, cam göbeği bobinler alsa da, vazgeçilmez güzelliktedir iğne oyaları.

    Malatya iğne oyalarının isimleri de en az kendisi kadar güzel ve zariftir : Kayısı, papatya, güldalı, küpe, küpeli, cıngıllı, kiraz, mor oya, issot, mekik, şeftaliçiçeği, güllü, komşu çatlatan, gıdık, başaklı, yıldız, karanfil, tavşan topuğu, gelin topuğu, ekinbaşı.

     

    Manusa Dokumacılığı

     

    Dokumacılık, iktisat ve kanaatle keyifli, zengin bir hayatı yaşamayı başaran Asya toplumlarının en eski sanatlarından... Orta Asya kökenleri bilinen dokumacılık sanatının Malatya’da uygulanan şeklinin adı Manusa dokumacılığıdır. Manusa kelimesinin latince “el” anlamındaki Manus sözcüğünden geldiği sanılmaktadır. Türkiye’nin sanayileşme çabalarının başlangıcı olan 1950’lere kadar Manusa dokumacılığı özellikle Arapgir’in önemli gelir kaynağıydı. Yakın tarihe kadar Manusa dokumaları kervanlarla Mısır, Şam, Bağdat gibi önemli ticaret merkezlerine, Tokat, Amasya, Sivas, Çorum gibi Anadolu şehirlerine götürülüp satılır, dönüşte ise sabun, baharat gibi ihtiyaç Arapgir’e getirilirdi. O yıllarda ilçede 1070 el tezgahının varlığından söz edilmektedir. Manusa dokumacılığının yan sektörleri olarak Manusa Boyacaları, Çırıkçılar (Masuracılar) ve Manusacılar vardı.

     

    Manusa dokumaları her yerde kullanılır. Yastık, yorgan yüzü, çarşaf, sofra takımı, desenli gömlek, pijama, yazma, şalvar, baş örtüleri, kuşak ve mahalli giyimde kullanılan çiçekli kumaşların hemen hepsi manusa dokumalarından yapılır. Kullanım yerine göre de en çok lacivert ve kırmızının yanı sıra, turuncu, yeşil, mavi, kahverengi ve siyah renklerle dokunur.

    Manusa dokumalarında Kemha, Arap Dudağı, Kırmızı Çiçekli, Lacivert Çiçekli, Simsimi, Ufak Kareli, Yılan Eğrisi, Sandıklı, Kuş Gözü, Badem Çiçek, Badem Dal Çiçek, Muş Çiçek, Altı Parmak, Beş Parmak gibi isimler verilen desenler ve yöresel isimler kullanılır.

     

    Bervanik Baskısı

     

    Sanayileşmenin tüketim toplumlarını doğurmasıyla yeryüzünde kaybolan sanatlardan biridir, Bervanik baskıcılığı. Son temsilcisi Hıdır Oral Usta’nın hayata veda etmesiyle, artık bervanik baskıcılığıda tarihe karıştı.

    Malatya geleneksel kadın giyiminin unsurlarından önlük olarak kullanılan parçaya bervanik derler. Halk arasında peştamal, önlük, peşkir olarak anılır.

    Düz dokuma bez üzerine tahtadan yapılmış kalıplarla işlenen çivit boyalı desenlerle yapılır. Baskı için kullanılan “Amerikan Bezi”nin silindirsiz ve dokumasının sık olması gerekir.

     

    Tahta Kalıp Nasıl Hazırlanır ?

     

    Bervanik iki ayrı ölçüde yapıldığından bez, arta ve büyük olarak iki boyda kesilir. Balmumu ve parafin karışımı sıcak eriyik içerisine batırılan tahta kalıplar ile desenleme işlemine geçilir. Kalıp yapımında özellikle armut ağacı tercih edilir.

    Ağaç kalıp sıcaklığını korur ve desenlerin daha iyi çıkmasını sağlar. Yaklaşık 30 çeşit motif bulunur. “Tarak”, motifleri birbirinden ayırmak için kullanılır.

    Kumaşlar mumlanırken aynı şekilleri içeren desenler bütün kumaşlara basılır. Diğer şekiller için kumaşların hepsi tek tek elden geçirilir. Kumaş ilk boyaya batırılacak hale gelinceye kadar mumlamaya devam edilir. Boyanın hava ile temasını en aza indirmek için bir varilde hazırlanması gerekir. Belli bir süre sonra kumaşı boyaya batırıp çıkarırken hava ile temasa geçip kumaştaki kalıcılığı azalacağından içine kostik denilen bir madde ilave edilir. Boyanacak kumaşlar yavaşça katlanarak (mumların dökülmemesi için) boyaya batırılır. Boyadan çıkan kumaş yeşil renktedir. Güneşte kurutulur, tekrar boyaya batırılır. Güneşte kuruyan mavi renk kalır, hem de boya sabitleşir.

    Kuruyan kumaş üzerine eksik kalan desenler tekrar basılarak baskı işi tamamlanır. Boyaya batırma işlemi aynı şekilde on bir defa tekrarlanır. Bervanik koyu lacivert renk kalır.

    Mumların bezlerden çıkarılması ise geniş bakır ve alüminyum kaplardaki kaynar suda iki kez karıştırılmak suretiyle sağlanır. Mumu çıkarılan bez tekrar kaynar suda deterjanla yıkanıp kurutulur ve etrafı dikilerek kullanıma hazır hale getirilir.

    Bervanik baskıcılığı sabır ve emek isteyen zahmetli ağır bir iştir. Bu yüzden merhum Hıdır Usta’nın vefatından sonra bu sanat da tarihe karışmıştır.

     

    Dokumacılık

     

    Malatya dokumacılık ürünleri içerisinde kilim ve halı dokumacılığında Ören, Kürecik, Dirican, Parçikan, Başören, Sinan Köyü halıları ünlüdür. Malatya kilimleri; dikdörtgen yüzeyi çeviren ve Kale burçlarını andıran sularıyla ayırt edilir. Orta bölümlerinde altıgen ve sekizgen madalyonlar bulunur. Kuş ve deve boynu, akrep ayağı, koç boynuzu ve geometrik şekillere rastlanır. Alın yanında kara, kahverengi, bej, lacivert, ak renk sık kullanılır. Kilimlere yörede "Yedi dağ çiçeği" denilmektedir. Dirican kilimleri "Dirican gözü ak kilimi" ve "sandık kilim" olarak tanınır. Sandıklı kilimler ise zemin dikdörtgenler ile bölünmüş, her bölüme sandık adı verilmiştir. Sinan kilimlerinde ise kemer suyu, eşkenar dörtgendir. Kilimin ana deseni güldür.

     

    Cicim dokumaları yapılan Malatya'da dokuma işi yataş tezgahlarda olur. Cicim dokumasında sergi, çuval heybe torba, çoban çantası yapılmaktadır.

    Malatya, halılarıyla da ünlü bir kentimizdir. Özellikle Ören, Başören, Dirican, Parçikan, Kürecik halıları adını duyurmuştur. Günümüzde devlet desteği ile açılan ve Halk Eğitim Merkezi'nin köylerde kurduğu tezgâhlarda dokunan halılar geniş bir gelişim göstermektedir. Yörenin ünlü Ören halıları bordürlüdür. Ortada madalyonlar bulunur. En çok koç boynuzu, ejderha pençesi, stilize çiçekler, bitki filizleri gibi bezekler; ak, kara, al ve lacivert renkler olduğu gibi, çözgüsü pamuk olanlar da vardır. Halı ve bu teknikle dokunan ürünler; yan halısı, taban halısı, divan halısı, seccade, halı yastığı çanta, heybe gibi zengin çeşitleriyle bir kullanım sahası yaratmıştır. Malatya halılarının bir dm2'sindeki düğüm sayısı 700 civarındadır. Halıların bazılarının saçakları düz, bazılarının ise örgülüdür. Kullanılan yün geçmiş yıllarda tamamen kök boyalarla boyanırken, günümüzde bu boyama azalmıştır. Yerini hazır boyalar almıştır.

     

  15. GELENEKSEL GİYİM

     

    Kültürel hayat içerisinde, giyim-kuşam bölgeye yönelik özelliklerle biçimlendirilmiştir. Cumhuriyet dönemiyle beraber erkek kıyafetinde değişmeler olmuş, kadın kıyafeti ise ağır bir gelişim göstererek, sosyal yapıdaki değişmelere ayak uydurarak bir gelişim yaşamıştır. Geleneksel giyimde pamuklu, yünlü dokumalar ağırlık taşımaktadır. Ev tezgahlarında dokunan "Arapgir Kemhası", culfa tezgahlarında dokunan şalvarlıklar, abalar, göyneklikler giyimin ana malzemeleri olmuştur, il merkezine en yakın Yukarı Banazı, Yakınca (Kilayik), Gündüzbey, Barguzu, Yeşilyurt (Çırmıhtı) gibi yörelerde dokunan kalın peştemal, çinko peştemel kadın giyiminde 1975'lere kadar kullanılmıştır. Günümüzde az da olsa devam edegelmektedir. Özetle, geleneksel giyim ve kuşamda mahalli dokumalar, çubuklu keten, keçi kılı kumaşlar kullanılmıştır. Çinko denilen ince dokumalı peştemallıklar, akkaralı, damalı alaca çarşaflar ile pazen, keten ipekliden çıbın, yine peştemal olarak da "Bervanik" yaygın olarak giyimde görülmüştür. " Giyimi tamamlayan bir unsur olarak da işlemeli (Nakışlı) çorap giyilmektedir. Günümüzde ise kıyafetler, günlük çağdaş giyimin özelliklerini yansıtmaktadır.

     

    a) Geleneksel Erkek Giyimi:

     

    Şalvar, gömlek, yelek, belkuşağı, nakışlı çorap, ayakkabı olarak da siyah renkli yemeni yörenin erkek giyimini oluşturur.

     

    b ) Kadın Giyimi:

     

    Kadınlar; başa "küllük" denilen ve keçeden yapılmış, çene altından "Sakındırak" adı verilen "fes" giyerler, iple tutturulan fesin üst tepesine "tepelik" adı verilir. Bunun üzerine gümüş veya bakırdan yapılan işlemeli ince bir tabaka yerleştirilir. Bazan tepelik denilen bu bölümün ön kısmına bir sıra altın da dizilir. Tepeliğin üzerine yazma veya siyah beyaz ve mor renkli "poşu" ince bir kasnağa geçirilerek oturtulur. Uçlar, arkadan bağlanır, küllüğün üzerine 1 -1.5 metre ebatlarında beyaz ince tülbentten yapılma "İzar" örterler. Sırt tarafına gelen kısım ise uzun bırakılır ve bel hizasını geçer.

  16. MALATYA HALK OYUNLARI

    Malatya, halay bölgesinde yer alır. Ancak, halay dışında oyunlara da rastlanmaktadır. Diğer illerle yapılan kültür alışverişi sonucu oyun çeşitleri artmıştır. Örneğin, Elazığ'da delilo, Adıyaman'da beş ayak, papurinin ise Bitlis'te oynandığı görülür. Halaylar, davul-zurna eşliğinde oynanır. Yörede halay çekmeye "Dillân Çekme" denilir. Beş kişiyle oynanan halayın başını çeken oyuncuya "halay başı" sondaki oyuncuya "Pöççü" denilir. Her ikisi de elinde mendil bulundurur. Çalgı olarak; davul, zurna, kaval başta olmak üzere bağlama, cümbüş ve darbuka çalınmaktadır. Arapgir ilçesinde klarnet daha yaygındır. Diğer taraftan halayların yanı sıra toplu oynanan ve törensel bir karakter arz eden semahlar vardır. Malatya ve çevresinde Hızır Semahı, Bozok Semahı, Demdem Semahı, Arguvan Semahı, Kırat Semahı oynanmaktadır. Kına havası olarak bilinen "Yüksek Ayvanlarda Bülbüller Öter" türküsü genç kızlar ve kadınlar tarafından kına yakılırken oynanır. Malatya'da oynanan oyunlarda giysiler bu yöreyi tamamen yansıtmaz. İlçeler arasında değişik giysilere rastlanır. Genellikle halk oyunlarında, erkekler başlarına "Küm" denilen ak işlemeli "papak" takarlar, Ancak, zaman zaman oyunlarda erkeklerin başı açıktır. Sırta, düz veya ince çizgili kemha dokuması yakasız gömlek giyilir. Köynekler önden düğmeli, uzun ve geniş kolludur. Üzerinde ise siyah renkli yelek giyerler. Yelek, göğüs ortasına kadar (v) biçiminde açık ve kolsuzdur. Yelek üzerine köstek takılır. Şalvar siyah kumaştan olup, ayaklarında nakışlı çorap ve siyah yemeni bulunur. Bayanlarda başta "Küllük" adı verilen etrafı altın liralarla çevrili fes, fesin üstüne "Puşu" takılır. En üstü ise dolak, ya da yazma bağlanır. "Şalvar", "Üç etek" ve üç eteğin üzerine bernavik denilen önlük giyilir. Bele sarılan renkli şalın kenarına beyaz ve kırmızı renkli mendil takılır. Ayakta ise nakışlı çorap ve siyah renkli yemeni bulunur.

    Oyunlardan başlıcalar şunlardır:

    Ağırlama (Grani, Ağır, Ağır Malatya) / Alkışta (Arkuşta, Yarkuşta, Halkuşta, Harkuşta) / Aşırma Halayı / Arapgir Halayı / Bapuri (Papuri, Papori, Pagpuri) / Berde / Başayak Halayı / Çarşı Su Halayı / Cezayir Oyunu / Çeçer / Dillan / Değirmenci Halayı / Delilo Halayı /Gelin Halayı (Yüksek Ayvanlarda Bülbüller Öter) / Gerzani Halayı / Gezinti / Güvenk (Kevenk) / Güzeller (Nâri) /Hem Hime (Hımhime) / Heyhat / Hoplama Halayı / Hoş geldin / Karahisar Halayı/ Keçike (Koçike), Keçikey, Lorke, (Lorki) Halayı / Kemaliye Tamzarası/ Kırıkhan / Kol Oyunu (Kol Üstü) Halayı / Kol Salim (Kol Salma Halayı) / Sol Ayak / Söğüt Dalı / Tek Ayak Halayı/ Temirağa (Temür Ağa) Halayı / Tezleme Halayı (Malatya Halayı)/ Tırıngo Halayı / Üç Ayak Halayı / Yayık / Kırat/ Sinsin (Simsim, Simsini) / Nöbey / Meyruhi / Naynay. Malatya oyunlarından bazılarının oynanış biçimleri şöyledir:

    AĞIRLAMA:
    Oyun; bütün oyuncuların başlarını ve bellerini eğerek "Hey" çekmesiyle başlar. Sol ayak arkaya atılırken, sağ ayak dizden sol tarafa doğru bükülür. Sol ayak, sağ ayağın yanına getirilir. Vücutlar sağa sola sallandırılır. Sonra üç defa sağa ve sola doğru yürünür. Sol ayak arkaya atılırken, sağ ayak sol ayağın yanına getirilir. Bir erkek oyunu olan ağırlama, bu hareketlerle devam eder.

    ÜÇAYAK:

    Ağırlama oyununun daha hareketlisidir. Üç ileri bir geri oynanır. Ağırlamanın tüm figürleri vardır. Ancak, üç defa sağa yürünerek sağ topuk üç defa yere sürülür ve üç defa sağa sola döndürülür. Üçüncü atılımda zıplama yapılırken sol ayak ucu yere sürtülür. Üç defa sağa sola atılır. Ardından sağ ayak yana götürülüp üç defa yere vurulduktan sonra arkaya sallanır. Diğer bir figür ise sol ayağın öbür ayak ucunda yere vurulup yana atılmasıdır. Aynı hareket sağ ayakla da tekrarlanır. Sağ ayakla yana gidilirken üç defa sağ ve sol diz üzerine çökme yapılır.

  17. MUTFAK KÜLTÜRÜ

     

    Malatya geleneksel evlerinde mutfak ve kiler bulunur. Mutfak genellikle evin kuzeye bakan yönündedir. Kiler ise ya mutfağa bitişik ya da iki katlı evlerde alt katta bir bölümde bulunur. Mutfakta "Kaplık" ya da "terek" denilen raflar içerisinde kaplar bulunur. Mutfak veya kilerin bir tarafından "Aşlık"lar sıralanır. Kilerde yiyecek malzemelerinin yanı sıra kurutmalıklar, fazla eşya, buğday ve bunların elenmesinde kullanılan kalbur ve elek bulunur. Yatakların bulunduğu yüklük bu bölümde yer alır. Ocak mutfağın bulunduğu uygun bir yerde bulunur. Ocağın bir metre üzerinde davlumbaz vardır. Zahire ve kışlık yiyecekler, kilerin serin bir yerinde muhafaza edilir. Turşular ve reçeller bidonlara konularak burada saklanır. Kışlık et kavurması tenekelere basılarak kilerde yerden yarım metre yüksekte bulunan kerevetlerin üzerine sıralanır.

     

    Yemekler, yere serilen sofra bezi üzerinde konulan siniler üzerinde yenilir.

     

    Malatya mutfak kültürü, zengin bir görünüm arzeder ve genellikle bulgur ağırlıklıdır. Özel günlerde yapılan kutlama, tören, çocuk görme, adak adama gibi günlerde yemeklerin çeşitliliği gözlenir. Doğum yapan lohusa kadını görmeye gidildiğinde Kuymak (Herle) götürülür.

     

    Eve misafir geldiğinde, Hıdırıllez haftasında, bir rüya görüldüğünde hayıra çıkması dileğinde ise "Kömbe" yapılır. Ayrıca, Hıdırellez’de "Hızır Kömbesi", "Sehen Kesmesi" gibi yiyecekler yapılarak en az yedi komşuya dağıtılır. Düğünlerde yemek türleri üç ana çeşit üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunlar; etli bulgur pilavı, tiritli yemek ve mevsimine göre meyve, cacık ve salatadan oluşur.

     

    Ölü ardından verilen yemekler ise düğünlerdeki yemek çeşitleri gibidir. Buna, "can aşı" veya "kırk yemeği" gibi genel ad verilir.

     

    Bu tür yemeklere ek olarak "un helvası"da yapılır. Yeni bir işe başlama, eve yeni birşey alma, kemer atma gibi durumlarda kömbe yapma ve kurban keserek komşulara dağıtarak geleneği sürdürmektedirler.

     

    Mutfak kültüründe önemli bir yeri ekmek çeşitleri tutar. Bunlar; tandır etmeği, yufka ekmek, kınalı ekmek, taplama ekmeği, bazlama, ekşili ekmek, ballı ekmek, otlu ekmek, pileke, dönderme, taş küllüğü, tutmaç, saç yüzü, yağlı ekmek, saç üstü…

     

    Çorbalar; mercimek çorbası, kavurmalı erişte-bulgur çorbası, tarhana çorbası, kara çorba, pıtpıtı çorbası, gendime çorbası, kulak çorbası, döğme çorbası, pirinç çorbası, ayali çorba, pirpirim çorbası, kelle-paça çorbası, ekşili çorba, keşli çorba, gurut çorbası, aşure çorbası, malhıta çorbası vb. sayılabilir.

     

    Köfteler; Malatya mutfağında önemli bir yer tutar. Ana malzeme bulgurdur. Malatya’da 70′den fazla köfte çeşidi olduğu bilinmektedir. Bazılarının isimleri şöyledir:

     

    Analı-kızlı, içli köfte, sumaklı ekşili köfte, sıkmalı köfte, elmalı köfte, kurşungeçmez köftesi, gilgirikli köfte, ciğer köftesi, haşhaşlı top köfte, kel köfte, ıspanaklı dolma köfte, patatesli içli köfte, kabaklı çimdik köfte, yumru köfte, yumurtalı sıkma köfte, yoğurtlu balkabağı köftesi, etli çiğ köfte, çiğleme, mercimekli çiğ köfte, keloğlan köftesi, yavandan patlıcanlı köfte sayılabilir.

     

    Sarma ve dolmalar: Dut yaprağı, kabak, pazı, zeytinyağılı marul sarmaları, asma yaprağı sarması, kiraz yaprağı, fasulye yaprağı sarması, pancar yaprağı sarması, soğan dolması, kabak çiçeği dolması sayılabilir.

     

    Et ve sebze ağırlıklı Yemekler: Et tiridi, kabuk aşı, buğulama, sac kavurması, tiritli patates, tiritli fasulye, patlıcan dövmesi, boranı imam bayıldı, pancar kavurması ve sebzeli yemek çeşitleri sayılabilir.

     

    Reçeller-Şuruplar-Turşular: Elma, ayva, kabak, çilek, erik, gül vb. gibi türlerden reçel yapılır. Yine üzümden kızılcık, vişne, erik, gül gibi türlerden şuruplar hazırlanır. Ayrıca; biber, salatalık, domates gibi sebzelerden turşu yapılır. Tatlı olarak dut helvası, üzüm pestili, köpük pestili, üzüm sucuğu, pekmez, çir kavurması, peynir tatlısı, deli kız baklavası, kaymaklı kayısı tatlısı, Arapgir’in peynir helvası, Halbur tatlısı, dolma tatlısı, sütlaç ve çiğdemli sütlaç sayılabilir.

     

  18. MALATYA YEMEKLERİ

     

    YAPRAK SARMALI EŞKİLİ KÜFTE (Ekşili Köfte)

     

    Malzemeler.

    Kiraz, ayva veya fasulye yaprağı

    1/2 kg yarma

    1 kg. yoğurt

    Kuru soğan, 1/2 kg. taze fasulye

    3 adet ekşi elma

    Bir yemek kaşığı erik ekşisi

    Bir yemek kaşığı kef(Kef tuzlu tereyağının erimesinden sonra elde edilen tuzlu ve tadı değişik malzemedir)

    Tereyağı ve tuz

    İki kaşık un

     

    Yapılışı:

    İlk önce tuzlu hamur hazırlanır.Hamur yarma ile yapılır.Bu hamurlar kiraz, ayva yahut fasulye yaprağı ile ince ince sarılır ve köfteler bir tencereye muntazam şekilde dizilir. Köftelerin üzerine bir ağırlık konularak kaynatılır.

    Ayrı bir yerde, yoğurda iki kaşık un,erik ekşisi,taze fasulye, kef ve su konarak çorba suyu gibi karışım biraz kaynatılır.Eriyiğin kesilmemesine dikkat edilmelidir.Karışım, köftelerin üzerine eklenerek kaynamaya terk edilir.Ayrıca doğranmış ekşi elma eklenebilir.

    Ayrı bir kapta bol soğan kavrulur, pişmekte olan köftelere eklenir.Tabaklara ekşili köfteler alınarak soğuk veya ılık olarak yenir.

     

    TARHANA ÇORBASI

     

    Malzemeler.

    Bir kâse Malatya tarhanası

    Bir çay bardağı kara nohut

    Yarım kilo ıspanak

    250 gram kavurma

    Tereyağı

    Nane, tuz Yapılışı:

    Akşamdan tarhana ve nohut ıslatılır. Yeterli miktarda suyun içerisine tarhana ve nohut konarak belli bir süre kaynatılır. Tarhanaların pişmesine yakın bir zamanda içine doğranmış ıspanak ve kavurma eklenir. Daha sonra çorba piştikten sonra tereyağında kızartılan nane çorbanın üzerine dökülerek servise hazır hale getirilir.

     

    Açıklama: Malatya tarhanası toz halinde olmayıp parça şeklindedir.

     

    KULAK ÇORBASI

     

    Malzemeler.

    Bir kâse çorbalık hamur

    250 gram kıyma

    Bir yemek kaşığı salça

    Bir buçuk kilo yoğurt

    İki yemek kaşığı tereyağı

    Bir çay bardağı simit

    Tuz, karabiber ve su

    Yapılışı:

    Kıyma; tuz, karabiber ve simit ile iyice yoğrulur. Küçük köfteler yapılarak yağda kızartılır. Yağa nane de eklenir.

     

    Kulağın, yani bozuk para kalınlığında kare seklinde küçük küçük kurutulmuş hamurun, pişirilmesi de su şekilde olur. Tencerede tuzlu su, kaynayıncaya kadar bekletilir. İçine kulaklar konulur ve haşlanır. Haşlandıktan sonra kulaklara yoğurt eklenir. Servis zamanında daha önce kızarttığımız nane, yoğurtlu kulağın üzerine dökülür. Bu karışımın yağ eriyikken yapılması gerekir. Böylece çorba hazır duruma gelir.

     

    KARA ÇORBA

     

    Malzemeler.

    İki çay bardağı Gendime

    Bir çay bardağı kara nohut

    Bir çay bardağı kuru fasulye

    iki baş soğan,domates salçası yağ ve tuz Yapılışı:

    Gendime, kara nohut ve fasulye suda iyice pişirilir.Su çorbanın kıvamına göre olmalıdır.Ayrı bir yerde kuru soğan yağ ve domates salçası ile kavrulur ve bu karışım önceki karışıma eklenir.

     

    İÇLİ KÖFTE

     

    MALZEMELER

    250 gr dana kıyma

    1 kg çiğ köftelik bulgur

    1 çorba kaşığı dövülmüş kişniş

    tuz

     

    iç malzemesi :

     

    750 gr dana-kuzu kanışımı iri çekilmiş kıyma

    iki çorba kaşığı tereyağı

    kırmızı pul biber

    1 demet maydanoz

    100 gr ceviz içi

    3 baş soğan

    ayçiçeği yağı

    karabiber

    tuz

     

    HAZIRLANIŞI

    Soğanları tereyağında pembeleşinceye kadar kavun, üzerine iri çekilmiş kıymayı ilave edip, yeniden beraberce kavurun. İçine karabiber, kırmızı biber, tuz ve ince doğranmış maydanoz katın ve ateşten alın. Elde kırdığınız cevizi ilave edin. Bulgur, dövülmüş kişniş ve tuzu karıştırın, su katıp biraz yoğurun. 250 gr kıyma katıp, çiğ köfte yapar gibi tekrar yoğurun. İri ceviz büyüklüğünde top hamuru avuç içinizde açın ve içine hazırladığınız içten koyup, kapatın. Elinizle üzerine biraz bastırıp yassıltın. Kızgın ayçiçeği yağında alt üst ederek kızartın.

     

    BULAMA

     

    Malzemeler.

    2 Su Bardağı Yoğurt

    4 Su Bardağı Su

    1 Tatlı Kasığı tuz

    2 Tepeli Yemek Kaşığı Un

    1/2 Su bardağı Dövme (Gendime)

    Yapılışı:

    Yoğurt unla beraber iyice ezilir . Su yavaş yavaş karıştırılarak ilave edilir . Ateş üstünde tuz atılıp karıştırılarak kaynatılır . Kaynayan yoğurt su karışımına önceden ıslatılmış gendime ilave edilerek pişirilir . Arzu edilirse üzerine kızgın yağla kırmızı biber gezdirilir.

     

    Not : İstenirse gendime yerine ayni miktar pirinç de kullanılabilir .

     

    ÇİMDİK KÜFTE

     

    Malzemeler.

    1/2 kg yarma

    1/2 kg. kış kabağı

    Bir miktar Malatya mercimeği

    1 kg. yoğurt

    Sarmısak, tereyağı ve kırmızı biber Yapılışı:

    Yarma bir miktar tuz konarak su ile yoğrulur ve hamur yapılır. Hamur küçük küçük çimdiklenerek şekilsiz köfteler haline getirilir.

     

    Mercimekler yıkanır, kabaklar Malatya küp şekeri büyüklüğünde doğranır,karışımın üzerine kaynar su dökülerek hep birlikte köfteler pişirilir.Köftelerin suyu süzülür.

     

    Ayrı bir yerde hazırlanan tuzlu ve sarmısaklı yoğurt pişen köftenin üzerine eklenir ve hafif sulandırılır. Burada dikkat edilmesi gereken husus yoğurt katılırken köftelerin sıcak olmamasıdır. yoğurtlu köftelerin üzerine tereyağında eritilmiş kırmızı biberli yağ sıcak sıcak dökülür ve yenir.

     

    PİRPİRİM ÇORBASI

     

    Malzemeler.

    1 Kg Pirpirim

    1/2 Çay Bardağı Nohut

    1/2 Çay Bardağı Fasulye

    1/2 Çay Bardağı Kara Mercimek

    1 Bas Kuru Soğan

    2 Kasık Kef

    1 Kasık Salça

    3 Yumurta

    Yağ

    Yapılışı:

    Aksamdan nohut , fasulye üzerini geçecek kadar su ile ıslatılır . Bir tencerede küp seklinde doğranmış soğan pembeleşene kadar kızartılır. İçerisine kef ve salça ilave edilir , tuz atılır , karıştırılır . Suyu , mercimeği konur . Mercimeği haşlanınca ayrı ayrı haşlanmış olan nohut ve fasulye ilave edilir . Ayıklanmış , yıkanmış , doğranmış pirpirim ile birlikte pişirilir . Sıcak olarak servis yapılır

     

    Not : Arzu edilirse 2 yumurta kadar kıyma yada kavurma soğanıyla birlikte ilave edilebilir.

     

    YÜZÜK ÇORBASI

     

    Malzemeler.

    1/2 Kg. Parça Et 1 Yemek Kaşığı Salça 2 Yemek Kaşığı Tere Yağı 1 Tatlı Kaşağı Tuz 1 Çay Bardağı Nohut 1-1/5 Su Bardağı Hazırlanmış Mantı Mantı işçin : 1 Su bardağı un 1 yumurta 200 gr Kıyma 1 Bas Soğan Tuz Karabiber Yapılışı:

    Bir tencere parça et yıkanarak ateşe konulur. Kendi bıraktığı suyu çekince 1 kaşık salça ile karıştırılır. Üzerine bolca su konur , tuz atılır. Aksamdan ıslatılmış nohut ilave edilerek pişirilir. Ateşten alınır. Üzerine kızdırılmış tere yağı gezdirilir. Sıcak olarak servis yapılır. MANTI için Un havuz gibi açılır, ortasına yumurta , kenarına tuz koyularak ilik su ilavesi ile yoğrulur. Hamur 3 mm incelikte açılır. Küçük kareler seklinde kesilir. Ortasına kıymalı iç konulup kapatılır. Unlanmış tepsiye dizilir , fırınlandırarak kurutulur.

     

    BALCANLI KÖFDE

     

    Malzemeler.

    1 kg yarma

    750 gr. patlıcan

    Kuru soğan, tuz,domates salçası ve tereyağı. Yapılışı:

    Yarma tuz ve su ile iyice yoğrulur. Hamurdan küçük küçük yuvarlak köfteler yapılır.Patlıcanlar ise parmak kalınlığında ve 3-4 cm. uzunluğunda doğranır, tereyağında kızartılır. Ayrıca bol soğan yağda kızartılır ve buna domates salçası eklenir. Kaynamakta olan karışımlı suya köfteler eklenir ve köfte pişene kadar kaynama devam eder.Bu köftelerin yenişi isot yani yeşil biber ile çok güzel olur.

     

    SIKMA KÜFTE

     

    Malzemeler.

    Orta Bulgur

    Yarma

    1 bas Soğan,2-3 yeşil biber,1-2 domates

    5-6 diş sarımsak

    yarim demet maydanoz

    Tuz

    kırmızı biber

    bir kaşık salça

    yağ

     

    Yapılışı:

    Orta bulguru yarma(unlu bulgur) ile birlikte ıslatıp tuzunu koyduktan sonra yoğuruyoruz.Köfteleri yuvarlayarak yassıltıyoruz.Diğer tarafta bir tencerede suyu biraz tuz ile kaynatıyoruz.

    Hazırladığımız köfteleri kaynayan suya atıp pişiriyoruz.Köfteler piştikten sonra süzüyoruz.Soğanı küp küp doğradıktan sonra yağda kavuruyoruz.İçine doğranmış biberleri,domatesi,sarımsağı ekleyip birlikte kavuruyoruz.Biraz tuz ,kırmızı biber ve salçasını ekliyoruz.Daha sonra süzdüğümüz köfteleri içine katıyoruz ince ince doğradığımız maydanoz ile süsleriz.

     

    FASULYE KAVURMASI

     

    1 kg fasulye, 2 adet soğan, 2 adet sivri biber, 3 yemek kaşığı tereyağı, 1 yemek kaşığı domates salçası, 3 adet domates

     

    Fasulyeleri ayıklayıp yıkayın.2 cm uzunluğunda kesin. Soğanları küp şeklinde doğrayın. Sivri biberleri ortadan ikiye kesip çekirdeklerini temizleyin. İnce ince kıyın.Tereyağını tavada eritin. Soğanları katıp pembeleşene kadar kavurun. Biberleri ekleyip yumuşayınca, 1 yemek kaşığı domates salçasını katın. Domatesleri yıkayın. Küp şekline doğrayın ve tavadaki karışıma ekleyin. 5 dakika karıştırarak pişirin.Tuzla tatlandırıp fasulyeleri katın. Ağzı kapalı olarak suyunu çekene kadar 30 dakika pişirin.

     

    KAKIRDAKLI KÖFTE

     

    Malzemeler.

    250 gram kuyruk

    Bir adet soğan

    Bir kilo kadar orta bulgur

    İki bardak su

    Az miktarda un

    Karabiber, kırmızıbiber, tuz ve maydanoz. Yapılışı:

    Kuyruk küçük küçük doğranır. İçerisine bir miktar tuz atılarak kızartılır ve böylece yağı çıkartılır. Doğranan soğan bu yağda kızartılır. Daha sonra orta bulgurlar soğana eklenir. İki bardak su konarak karışımın ağzı kapatılır. Kapalı bir tencerede su çekilene kadar pişirmeye devam edilir. Pilav kıvamına yakin bir kıvama gelen malzemenin içerisine bir avuç un, karabiber, kırmızıbiber ve maydanoz eklenir. Bunlar hamur kıvamına gelinceye dek yoğrulur. Ceviz büyüklüğünde yuvarlanır ve süzgece dizilir. Ayrı bir tencerede su kaynatılır. Kaynayan suyun üzerine süzgeç ve bunun içerisine de köfteler konur. Su buharında köfteler pişirilir.

     

    YAPRAK KÖFDESİ

     

    Malzemeler.

    1 kg. taze kiraz ve ayva yaprağı

    (İlkbaharda yeni çıkan yapraklar)

    1 kg. yarma

    3 adet orta büyüklükte soğan

    2 kg. yoğurt

    1 çay bardağı un

    1 yemek kaşığı erik eksisi

    tuz

    Yapılışı:

    1 kg. yarma genişçe bir kaba konularak üzerine bir miktar su ilave edilip köfte hamuru kıvamında yoğrulur.

    10 dakika dinlenmeye bırakılıp daha sonra bu hamurlarda küçük parçalar alınarak taze ve temiz olarak toplanmış kiraz ve ayva yapraklarının içerisine konularak sigara gibi sarılır. (sarma yönü yaprakların dar tarafıdır.)

    Daha sonra alt kısmi düz bir tencerenin içerisine sıra ile dizilir.

    sarma işlemi bittikten sonra tencerenin içerisine üst üste sıra ile dizilmiş köftelerin üzerine bir tabak konulup(köftelerin dağılmaması için) üzerine tuzu ayarlanmış su dökülerek orta ateşte iyice haşlanır.

    Haşlanmış köftelerin suyu bir süzgeçte süzülür.

    Başka geniş bir tencere içerisinde yoğurda bir miktar su, un, erik eksisi ve yeterli miktarda tuz ilave edilerek orta ateşte kıvamına gelinceye kadar karıştırılarak kaynatılıp içerisine köfteler ilave edilerek bir miktar daha kaynatılıp indirilir.

    Hazırlanan köfteler çukur yemek tabaklarına konulup üzerine başka bir kapta pembeleşinceye kadar kavrulup içerisine salça ilave edilerek hazırlanan soğan serilip biraz dinlenmeye bırakıldıktan sonra servis yapılır.

     

    EŞKİLİ ISPANAK KÖFTESİ

     

    Malzemeler.

    yarim kg ıspanak

    yarim kase haşlanmış Nohut

    yarim kase mercimek

    salça

    yağ

    soğan

    orta bulgur

    yarma

    tuz Yapılışı:

    soğanı doğradıktan sonra yağda kavuruyoruz,

    içine salçasını ekliyoruz ve biraz daha kavurduktan sonra yeterince su ekleyip Mercimeği içine katip ,tuzunuza ekledikten sonra kaynamaya bırakıyoruz.Bu arada orta bulgura ,yarmayı ekleyip tuz ve su katarak yoğuruyoruz.Hamurumuz hazır olunca küçük küçük yuvarlıyoruz.Kaynamakta olan mercimeğe köftelerimizi ekliyoruz ve yaklaşık 20 dakika kaynadıktan sonra yıkanmış ve doğranmış olan ıspanağı katıyoruz.Yemeği indirmeden erik eksisini ekleyip biraz daha kaynadıktan sonra ocaktan alıyoruz.

     

    YOĞURTLU KÖFTE

     

    Malzemeler.

    küftelik bulgur

    ıspanak veya pirpirim

    yoğurt

    sarmısak Yapılışı:

    köftelik hamur yoğrulur, köfte top top dökülür. kaynar suda haşlanır.Köfteler pişmeye yakın ıspanak eklenerek pişirilir.

    suyu süzülüp soğuduktan sonra sarmısaklı yoğurda katılır.isteyen üstüne salçalı,naneli,biberli sos yapar.

    pirpirimli yapmak isteyende pirpirimi ayrı haşlayıp sonra pişen küfteye ekler.

     

    (LAHANA SARMASI) NAHNA KÖFTESİ

    Lahananın yapraklarını ayır, yıka.Tencereye iki su bardağı su ve bir tatlı kaşığı tuz koy, kaynama derecesine gelince lahanaları koyup bir kez alt-üst ederek yumuşayıncaya değin üç dört dakika haşla, bir tepsiye çıkar. Haşlama suyunu sakla, soğanı soy, yıka, ince doğra. Maydanozu yıka, ayıkla, ince ince kıy. Bulgur, soğan, maydanoz, kıyma salça kalan tuz, karabiber, nane, 1/3 su bardağı su ve yağı iyice karıştır. Lahana yaprağını ortasından ayır, bir ucuna içten koyarak kenarlarını kıvır ve sar. Sarmaları yayvan bir tencereye yerleştir.Önceden hazırlanmış ve az yağda kavrulmuş soğan,salça'lı sosu üzerine dök.(katlar arasına da konulabilir).Lahananın haşlama suyunu ekle (varsa yalnız kemik suyu) kapağı kapat. Kaynama durumuna gelince ateşi kıs ve yaklaşık 45 dakika pişir.

     

    YASSI KADAYIF

     

    Malzemeler:

    1 çorba kaşığı yaş maya

    Alabildiği kadar un

    1 su bardağı şeker

    1 su bardağı su

    2 yumurta

    1 çay bardağı çekilmiş ceviz içi

    sıvıyağ

    Şerbet için: 3 su bardağı su, 3 su bardağı şeker, limon

     

    Bir tencereye ılık su koyarak maya ile şekeri suda karıştırarak eritin. Un ilave ederek karıştırın ve sıvı bir hamur elde edin. Karışımın ağzını kapatıp, kabarıncaya kadar bekletin. Teflon tavayı kısık ateşe koyun. Karışımdan azar azar alarak tavaya dökün. Yuvarlak şekil almasını sağlayın. Bu işleri hamur bitene kadar tekrarlayın. Hepsini ters yüz ederek pişirdikten sonra her birinin içine çekilmiş ceviz koyup kapatın. Tatlı için su ile şekeri kaynatarak koyu bir şerbet elde edin. Şerbetin içine birkaç damla limon damlatın. İki adet yumurtayı çırpın. Bir tavaya yağ koyarak kızdırın. İçine ceviz koyarak kapattığınız hamurları yumurtaya bulayıp kızgın yağa atın. Kızgın yağdan aldıktan sonra hamurları ılık şerbetin içine atın. Biraz şerbetin çekmesini bekledikten sonra üzerine ince ince çekilmiş fıstık ya da Hindistan cevizi rendesi serpiştirin. Dilimleyerek servis yapın.

     

    MALATYA KEBABI

     

    MALZEMESİ:

    350 gr. ince bulgur

    350 gr. kıyma

    2 yumurta

    un

    sıvıyağ

    karabiber

    tuz.

     

    Kıyma ile bulguru, yeterince karabiber ve tuzla yarım saat kadar (çok sertleşirse azar azar su ilave ederek) iyice yoğurduktan sonra yassı köfteler yapın. Köfteleri kaynamış tuzlu suda yarı kıvama gelene kadar haşlayıp süzün ve köfteler ılınınca önce çırpılmış yumurtaya daha sonra una bulayarak kızgın yağda kızartın.

     

    YEŞİL MERCİMEK KÖFTESİ

     

    1 çay bardağı yeşil mercimek

    2 çay bardağı ince bulgur

    1 adet orta boy kuru soğan

    1 çorba kaşığı salça

    1 çay bardağı sıvıyağ

    3 adet taze soğan

    1 demet maydanoz

    1 tatlı kaşığı tuz

    1 tatlı kaşığı pul biber

     

    Yeşil mercimeğin üzerine 3 su bardağı su konur ve yumuşayana kadar haşlanır. Sonra aynı suyun üzerine bulgur katılır ve az ateşte 5 dakika pişirlir. Karışımın soğuması için tepsiye boşaltılır. Bu arada ince kıyılmış soğan yağda kavrulur, salça, pul biber ve tuz katılır. Bulgurlu karışımın üzerine eklenir. Yaklaşık 10 dakika kadar yoğrulur. Sonra ince kıyılmış soğan ve maydanoz eklenir. Kısa süre daha yoğurduktan sonra çiğ köfte gibi sıkılarak şekil verilir.

     

    PAZI CACIĞI

     

    Malzemesi:

    500 gr pazı

    4 su bardağı yoğurt

    4 diş sarımsak

    1/4 demet dereotu

    1 kahve kaşığı kırmızı biber

    1 kahve kaşığı tuz

     

    Hazırlanışı:

    Pazılar ayıklanıp bol suyla yıkanır. Tencereye alınıp kapağı kapalı bir şekilde kendi suyuyla, 5 dakika kadar haşlanır ve ardından soğumaya bırakılır. Sarımsaklar dövülüp yoğurtla karıştırılır. Tuz ilave edilip pazılar soğuyunca, üzerine dereotu doğrayıp hepsi beraber karıştırılır. Üzerine kırmızı biber dereotu serpiştirilip servis edilir.

     

    SARGILI BURMA

     

    Malzemeler:

    1 kg. ceviz

    5 yumurta

    1 kg. un

    1 tatlı kaşığı karbonat

    1 çay bardağı zeytinyağı

    1 çay bardağı yoğurt

    yarım kg. nişasta

    1 kg. margarin.

     

    Yapılışı:

    Hamurun hazırlanacağı geniş bir kaba yumurtalar kırılır. İçerisinde zeytinyağı ve yoğurt da karıştırılıp iyice çırpılır. Çırpma sırasında karbonatı da atılır. İyice karışması sağlandıktan sonra ununu yavaş yavaş dökerek kulak memesi kıvamına gelinceye kadar hamuru yoğurarak 1 saat kadar dinlenmesi beklenir.

    Ceviz büyüklüğünde hamur alınır, tülbent inceliğinde yufka açılır. Yağlanmış bir tepsiye açılan yufkalar içerisine bol miktarda ceviz serpilerek oklavaya sarılır. Oklavanın her iki tarafından elle ittirerek sarılı durumdaki yufkanın büzülmesi sağlanır. Oklavaya yapışmadan tepsinin içine boru şekline gelmiş cevizli yufkalar bırakılır. Tepsi bu şekilde hazırlandıktan sonra üzerine yanmış yağ dökülür. Tepsiye hazırlanan ve yağı dökülen sargılı burma fırında kızartılır. Kızartma işi bittikten sonra daha önce hazırlanmış şeker şerbeti tepsiye ılıkça dökülür.

     

    KALBUR HURMASI

     

    Malzemeler:

    1 kg. un

    1 su bardağı zeytinyağı

    4 yumurta

    1 su bardağı yoğurt

    2 dilim peynir

    1 tatlı kaşığı karbonat

    250 gr. margarin.

     

    Yapılışı:

    Yayvan bir kaba yumurtalar kırılarak yağı ve yoğurdu eklenerek peynir rendelenir. Bu karışıma karbonatı da ilave ederek unu alıncaya kadar yoğurmak gerekir. Hamur bu şekilde hazırlandıktan sonra bir kenarda 20 dk. dinlenmeye bırakılır.

    Hamuru dinlendirdikten sonra bir kalbur temin edilerek ters çevrilip kalbur hurması hazırlanmasına başlanmalı. Bu işe, dinlendirilen hamurdan bir yemek kaşığına sığacak büyüklükte elimizin üç orta parmağı arasına alarak kalbur üzerinde yuvarlayarak başlayabiliriz. Bunu özenerek yapmalı ve kalbur üzerinde yuvarlanan hamurun kalın olmamasına ve özellikle bir hurma görünümünde olmasına dikkat edilmelidir.

    Kalbur üzerinde yuvarlanarak hazırlanan kalbur hurmaları bir tava içerisinde kızdırılmış nebati yağa bırakılarak kızartılır. Kızartma işi bittikten sonra soğuyunca servis yapılır. Tatlı dökülerek de yenilebilir.

     

    DELİKIZ BAKLAVASI

     

    Malzemeler:

    Taze pişmiş 10 tane yufka ekmeği

    300 gr. tereyağı

    250 gr. dut pekmezi.

     

    Yapılışı:

    Yağ, bir tavada iyice yanıncaya kadar kızartılır. Sonra pekmezin içerisine dökülür. Buna yarım çay bardağı su ilave edilir.

    Geniş bir tepsinin üzerine yufka ekmeğinden bir tane serilir. Üzerine yağlı pekmez ince bir sir tabaka halinde sürülür. Tekrar bir yufka serilip yağlı pekmez sürülür. Yufkalar bitinceye kadar aynı işlem yapılır. Tamamlandıktan sonra en üst yufkanın üzerine pekmez sürülmez.

    Bir bıçakla baklava dilimi şeklinde yufkalar kesilerek tabaklara konulup servis yapılır.

     

    KAYISILI PESTİL YAPIMI

     

    Önce kavaktan yapılmış 1,5x2 m. bir ağaç teknenin üzerine her yanı delikli bir sac parçası tekneye monte edilir. İslimden hemen çıkan hüdai (aşısız) kayısıdan 2-3 kasa kayısı üzerine dökülür. Ayağına çizme giymiş olan biri kayısıyı ayaklar. Kayısının özü tekneye akar. Çekirdekler de zaman zaman alınıp dışarı çıkartılır. Teknede biriken öz bakraçlara alınır.

    Önceden 1 m. uzunluğunda 30 cm. eninde bir kavak tahtası alınır ve üzeri çiçek yağıyla (önceleri pamuk yağı ile yağlanırdı.) yağlanır. Bu işlemle pestilin serilme sırasında tahtaya yapışması önlenir.

    Düzgün bir yere konulmuş olan tahtaların üzerine kovadaki öz, tahtanın bir ucundan başlanarak diğer ucuna kadar serilir ve eldeki mastarla özü tahtada eşit derecede düzlenir. Tahtanın her iki yanında birer cm.’lik boşluk bırakılır ve böylelikle pestillerin toprağa değmesi önlenir. Serme işlemi sabahın erken saatlerinde yapılır, bir gün içinde kurur.

    Pestili soymak için bir hamur eğişine benzeyen spatula kullanılır. Bu aletin yardımıyla tahtanın bir ucunda parmakla pestili kavrayacak kadar yer açılır. Buradan parmaklarla tutularak pestil soyulur.

    Soyulan pestiller dörde katlanır. Pestil kalıplarının arasına birbirine yapışmaması için ayçiçek yağı (önceden pamuk yağıydı) fırçayla hafifçe sürülür. Bu şekilde sandıklara konulur.

    Yenmek istendiğinde ya olduğu gibi yenilir ya da akşamdan bir kap içindeki suda ıslatılır. Şurup haline getirilerek içilir. Tadı hafif ekşi olur.

     

    CİĞERLİ PİLAV

     

    Malzemeler:

    350 gr. pilavlık bulgur

    200 gr. ciğer

    2 baş soğan

    100 gr. tereyağı

    bir deste maydanoz

    bir kaşık salça

    karabiber ve tuz.

     

    Soğan doğranıp tava içerisinde yağla kızartılır. Bir tencere içerisine makinadan geçirilmiş ciğer ile beraber bulgur, tuz, salça konarak tavada hazırlanan soğan da bu tencereye ilave edilip üzerine 6 su bardağı su ilave edilir. Orta hararetli ateşte pişmesi beklenir. Suyu çekilince pişmiş sayılır. Ateşten indirilerek maydanozla süslenip servis yapılır.

     

    BALIKLI PİLAV

     

    Malzemeler:

    1 kg. pilavlık bulgur

    4 tane soğan

    orta büyüklükte 8-10 balık

    100 gr. tereyağı

    karabiber

    tuz

    bir tutam maydanoz

    2 tane yeşil biber.

     

    Yayvan bir kapta yağ eritilir. Doğranmış soğan, yağa dökülerek bir çevrilir. Tuzu, doğranmış yeşil biberi ve bir avuç bulguru yağa dökülen soğana karıştırdıktan sonra, içi temizlenerek hazırlanmış balıkların içerisine doldurulur. Geriye kalan bulgurun bir kısmı pişeceği kabın altına serilir. Üzerine içi doldurulmuş balıklar konduktan sonra arta kalan bulguru balıkların üzerine sererek bir tas bulgura iki tas su denkleşecek şekilde su ilavesi yapılır. Pişmeye bırakılır.

    Balıkların ve bulgurun iyice piştiği anlaşılınca bir tepsiye kabı ters çevirerek alt üst edilir. Üzerine bir kaşık eritilmiş tereyağı ve doğranmış maydanoz serpilerek servis yapılır.

     

    ARAPKİR DÜĞÜN KEBABI (TİRİT)

     

    Malzeme:

    1 kg. doğranmış çebiş eti

    200 gr. tereyağı

    yeteri kadar tuz ve baharat

    bir deste maydanoz.

     

    Yapılışı:

    Kuşbaşı doğranmış çebiş eti, bol su ile yıkanır. Geniş ağızlı bir kapta 4 bardak su koyarak pişmeye bırakılır. Orta hararetli ateşte et pişmeye başlayınca üzeri köpükleniyor. Bu köpükler alınmalıdır. Bir tava içerisinde tereyağı eritilerek pembeleşen etin üzerine dökülür. 10 dk. kadar bu şekilde eti pişmeye bıraktıktan sonra ateşten indirilir. Geniş bir tabak içerisine tandır ekmeği küçük küçük doğranarak üzerine sıcak tirit dökülerek servis yapılır. Servis tabaklarının üzerini maydanozla süslemeyi unutmamak gerekir.

    Tirit, Arapkir düğünlerinin baş yemeklerinden biridir. Kebap gecesinde davetlilere “düğün kebabı” adı ile tirit sunulur.

     

    CIZLİK

     

    Malzeme:

    3 kg. un

    3 baş soğan

    250 gr. kızarmış kıyma

    1 paket yağ

    bir miktar hazır maya

    yeteri kadar tuz

    kırmızıbiber ve reyhan

    200 gr. tereyağı.

     

    Yapılışı:

    Un maya ile karıştırılıp yoğrularak mayalanması beklenir. Hamur mayalanıncaya kadar ince doğranmış soğanın içerisine kıyma, kırmızıbiber, reyhan ve tuz karıştırılarak hazırlanır.

    Mayalanan hamur ekmek tahtasında normal yufkadan kalın olmak üzere oklava ile açılır. Açılan yufkanın içerisine hazırlanan soğan, kıyma karışımı yufkanın yarısını kaplayacak şekilde serilir. Yufkanın diğer yarısı üzerine katlanarak el ile yufka bastırılır. Daha sonra istenilen büyüklükte, bıçakla kesilerek fırın veya saç üzerinde pişirilir. Pişen cızlikler hemen sıcak tereyağı ile yağlanıp servis yapılır.

     

    ELMA GALAYİSİ

     

    Malzemeler:

    500 gr. elma

    500 gr. kuşbaşı et

    100 gr. muhaşer

    1 kaşık salça

    1 kaşık tereyağı

    yeteri kadar tuz

    pul biber.

     

    Önce soğanla birlikte kuşbaşı et kavrulur. Salça, tuz, pul biber koyulur. Birlikte karıştırılır. Biraz su eklenir. Hafif ateşte pişirilir. Yemeğin eti piştikten sonra ince uzun şekilde doğranan elmalar üzerine konur. Elma tatlı olursa yemek daha güzel olur. Yemeğe iki-üç parça da şeker atılır

     

    MERCİMEKLİ ÇİĞ KÖFTE

     

    Malzemeler:

    500 gr. orta bulgur

    250 gr. yeşil ve kırmızı mercimek

    6-7 adet yeşil soğan

    yarım maydanoz

    bir kaşık yağ

    bir baş soğan

    iki domates

    bir kahve kaşığı kırmızıbiber

    tuz

    karabiber.

     

    Yeşil ya da kırmızı mercimek ayıklanır, yıkanır ve haşlamaya bırakılır. Bulgur ayıklanır, kepeği savrulup tepsiye konur. Bir tencereye yağ ve doğranmış baş soğan koyulup hafifçe kavrulur. Domateslerin kabukları soyulup fındık büyüklüğünde doğranır, soğana katılır. Birlikte kavrulup ateşten alınır. Haşlanan mercimek biraz sulucayken ateşten alınır ve hemen tepsideki bulgurların üzerine dökülür ve tepsiye bir kapak kapatılır. Bulgurların yumuşaması için 15-20 dk. bekletilir. Daha sonra kapak açılır bulgur, tenceredeki domatesli soğan, tuz, kırmızıbiber ve karabiber (arzu edilirse kimyon ve salça) le karıştırılır. 10-15 dk. bekletilir ve yoğrulur, yeşil soğan ve maydanoz incecik kıyılıp yoğrulan köfteye katılır ve biraz da bunlarla yoğrulur. Daha sonra köfte gibi küçük küçük parçala halinde alınır, avuçta hafifçe sıkılır ve servis tabağına koyulup servis yapılır.

     

    KABURGA DOLMASI

     

    Malzemeler:

    2 kg.lık bir kaburga

    1 kase pirinç

    2 baş kuru soğan

    2 yemek kaşığı tereyağı

    1 demet maydanoz

    tuz

    karabiber.

     

    Yapılışı:

    Kaburganın üst derisi kaldırılarak bir oyuk meydana getirilir. Pirinç yıkanır. İçine soğan, maydanoz doğranır. Tuz, biber, baharat eklenir, hepsi karıştırılır. (İçine etin yağından da doğranabilir.) Oyulan bu yere malzeme doldurulur. İğneyle dikilir. Tereyağında hafif pembe kızartılır. Diğer tarafta küçük doğranmış soğanlar tereyağında kavrulur. Salça ilave edilir, su da konularak kaynatılır. Kaynayan salçalı suya kaburga dikkatlice konarak pişirilir. Pişen kaburga bir tepsiye alınır. Sosu da üzerine dökülerek fırında hafif kızartılarak servis yapılır.

     

    GELELLİ KEBABI

     

    Malzemeleri:

    500 gr. nohut iriliğinde doğranmış yağsız kuşbaşı et

    4 adet domates

    4 adet biber

    4 adet patlıcan

    4 yemek kaşığı yemeklik tuzlu yağ.

     

    Yapılışı:

    Patlıcanlar ateşte pişirilir (közlenir). Kabakları soyularak küçük küçük doğranır. Etler tercihen teflon bir kapta suyunu iyice çekene kadar kızartılır. Sonra bir yemek kaşığı yağ ilave edilir, tekrar kızartmaya devam edilerek pembeleşmesi sağlanır. Biberler kızardıktan sonra kabukları çıkarılarak küçük doğranmış domatesler konur, karıştırılır. Domates suyunu çekince yemek ocaktan alınır. En son, içine doğranmış patlıcanlar ve tuzu konarak karıştırılır. Hazırlanan yemek bir tabağa alınır üzerine eritilmiş tuzlu tereyağı dökülerek sıcak olarak servis yapılır.

     

    ÇANAK ETİ

     

    Malzeme:

    1 kg. yağlı ve kemikli çebiş eti

    1 kg. yeşil fasulye

    1 yemek kaşığı salça

    2 tane kuru soğan

    250 gr. nebati yağ

    1 yemek kaşığı tereyağı

    kırmızıbiber ve tuz.

     

    Yapılışı:

    Et temizce yıkanıp tencerenin dibine konur. Nebati yağ ile biber, soğan ve salça tencereye konularak et ile birlikte 15 dk. pişirilir. Orta hararette pişen etin üzerine birkaç parçaya bölünmüş yeşil fasulye ilave edilerek tuz ve tereyağı karıştırıldıktan sonra orta hararetli ateşte pişmesi beklenir. Fasulyeler pişinceye kadar ateşte kalır.

     

    BILDİK İSOT DOLMASI

     

    Malzemeler:

    1 kg. sert küçük domates

    300 gr. yağlı kıyma

    1 su bardağı pirinç

    2-3 baş kuru soğan

    1 kaşık salça

    3-4 kaşık tereyağı

    yarım demet maydanoz

    tuz ve karabiber.

    İsot; Malatya ve köylerinde bibere verilen addır. Ayrıca bibere “issotu” da denilir.

     

    Biberler ve domatesler yıkandıktan sonra içleri oyulur. Bir kase bulgur, kıyma, soğan, maydanozla karıştırılır. Su eklenerek yoğrulur. Ayrıca tuz, karabiber ve kırmızıbiber de eklenir. Salça da katılarak tekrar yoğrulur.

    Hazırlanan iç, biber ve domatesin içine doldurulur. Tencereye dizilir. Üzerine salçalı ve yağlı su hazırlanıp dökülür. Hafif ateşte pişirildikten sonra servis yapılır.

  19. COĞRAFİ KONUM

     

    GENEL DURUM

     

    Malatya; Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Fırat Havzasında ve Adıyaman, Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Van çöküntü alanının güneybatı ucunda yer almaktadır. Çevresini doğuda Elazığ ve Diyarbakır, güneyde Adıyaman, batıda Kahramanmaraş, kuzeyde Sivas ve Erzincan illeri çevirir.

     

    il topraklarının yüzölçümü 12.313 km2. olup, 35 54' ve 39 03' kuzey enlemleri ile 38 45' ve 39 08' doğu boylamları arasında kalmaktadır. Malatya, Sultansuyu ve Sürgü çayı vadileri ile Akdeniz'e, Tohma vadisi ile İç Anadolu'ya, Fırat vadisi ile Doğu Anadolu'ya açılarak bu bölgeler arasında bir geçiş alanı oluşturur.

     

    JEOLOJİK YAPI

     

    Malatya il alanı, Alp kıvrımlaşması sonrasında şekillenmiştir. Daha sonra III. Jeolojik zamanın sonuyla IV. zamanın başlarında ortaya çıkan tektonik hareketler sırasındaki kırılma ve kıvrılmalarla kimi kesimleri yükselmiş ya da çökmüştür. İl alanında çok şiddetli aşınmalar olmuş, çöküntü alanları alüvyonlarla dolmuştur. Başta Malatya ovası olmak üzere ilin diğer ovaları bu gelişmelerle ortaya çıkmıştır.

     

    Bu nedenlerle il alanında III. zaman yaşlı kalker ve konglomeralar, volkanik küller çok yaygındır. Malatya ovası, yükseltileri 1500 metreyi aşan dağ sıraları ve platolarla çevrili, geniş bir çöküntü alanıdır. Yükseltisi 915950 metre arasında değişen bu çöküntü alanının kuzeyi beyaz ve yeşil marnlarla kaplıdır. Bu oluşumların üzerinde kuzeye eğimli göl kalkerleri yer alır. Ovanın kuzey doğusunda ise kuzeybatı yönüne doğru uzanan andezit lavları ile tabakalaşmış beyaz ve yeşil marnlar göze çarpmaktadır. Çöküntü alanının güneyi III. zaman eosen kalker serileri ile örtülüdür. Kuzeye doğru eyimli bu yapı, il merkezinin güneyinde mikaşistlerle tabakalaşmış, mermerleşmiş, kalkerlere dönüşür. İl merkezi ile Malatya dağlan ve Fırat vadisi arasındaki alana IV. zamanda taşınarak oluşmuş eski alüvyonların altında III. zaman yaşlı gabbrove granodiyoritler uzanmaktadır. İl alanının güneybatı ve batısında III. zaman neojen kalkerleri egemen durumdadır. 5060 metre kalınlıkta yatay tabakalar oluşturan aynı yaştaki konglomeral

    ar Tohma, Sultansuyu ve Kuruçay vadilerine doğru sokulurlar.

     

    TOPRAKLAR

     

    Malatya'da hemen hemen tüm büyük toprak türlerine rastlanır. Büyük kesimi dik evim, sağlık ve erozyon nedeniyle sorunlu olan bu toprakların başlıcaları ve özellikleri şöyle sıralanabilir.

     

    İl alanında değişik yaşlı kireç taşlarının üzerini koyu, organik madde yönünden zengin kahverengi orman toprakları kaplar. Bu olgun topraklar, hafif eğimli kesimlerde kalın, daha eğimli kesimlerde ise ince tabakadır. Bu topraklar yükseltinin 10002000 metre arasında değiştiği ve yıllık yağış ortalaması 7800 mm'nin üzerinde olan alanlarda yayılır.

    Yağış miktarının yeterli olmasına rağmen, ayrışmaya dayanıklı ve yüzeye paralel olarak uzanan kireçtaşı tabakası, derin toprak oluşumunu engellemektedir.

     

    Malatya dağlarının batı kesimlerinde, değişik şistlerle başkalaşım serileri üzerinde ve orman örtüsü altında kireçsiz kahverengi orman toprakları oluşmuştur. Bu olgun toprakların yapısında serbest kireç yoktur. Topraklar daha eğimli kesimlerde yarı olgun durumdadır. Ayrışma ve organik madde birikimi ile oluşmuş üst toprak dışında pek tabakalanma da yoktur. Bu toprakların yayılım alanında yıllık yağış ortalaması 600 mm'nin üzerindedir. Doğal örtüyü yapraklı ağaçlardan meşe, ibrelilerden bodur ardıçlar ve kızılçamlar oluşturur, ilde orman kuşağından kurak kuşağa geçişte volkanik oluşumlu alanlar, yer yer kireçsiz kahverengi tapraklarla örtülüdür. Bu olgu topraklar, aşınınım pek şiddetli olmadığı kesimlerde de hayli derindir. Yayılım alanında yıllık ortalama yağış 400 mm dolayındadır. Doğal bitki örtüsü alan bakımından olmasa da, nitelik açısından ildeki en önemli toprak grubu alivyonlu topraklardır. Malatya ovası ve bu ovanın devamı durumundaki düzlüklerle Fırat, Tohma, Sultansuyu, Sürgü ve Kuruçay vadilerindek

     

    i taban topraklan alivyonlarla kaplıdır.. Bu genç topraklar akarsularla taşınarak yatay biçimde istiflenmiş maddelerden oluşmuştur. Birikinti maddelerinin taşındığı yüksek alanlar genellikle değişik yaşlı kireç taşlarından oluşmaktadır. Arada yer yer dış püskürükler görülür. Bu nedenle bütün alivyonlu topraklar kireçlidir. Bu genç toprakların oluşumu için, özel iklim ve bitki örtüsü gerekmez. Kuru ve sulu tarla tarımı yapılan bu topraklarda, tahıl ürünleri sanayi bitkileri, meyve ve sebze yetiştirilmektedir.

     

    İlde, ovaların çevresindeki az eğilimli alanlarda, yer çekimi ve küçük akıntılarla taşınarak yığılmış maddelrin oluşturduğu kolüvyol topraklar vardır. Alivyonlu topraklarda olduğu gibi yatay tabakalanma görülmeyen bu topraklarda genellikle kuru tarım yapılmaktadır. Bu topraklarda başta tarım ürünleri olmak üzere meyve yetiştirilmektedir.

     

    ilde, bu toprak grupları dışında az bir alanda kırmızı Akdeniz toprakları hidromorfik alüvyol topraklar vardır. Ayrıca çıplak kayalıklar, ırmak kıyı kumulları ve ırmak taşkını yataklarına da rastlanır.

     

    YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ

     

    Dağlar

     

    İl alanının büyük bir bölümü, III. jeolojik devirdeki Alp kıvrımlaşması sırasında şekillenen Güneydoğu Toroslarının kolları, ilin güneyini doğubatı yönünde baştanbaşa kaplar. Güneyde daha düzenli sıralar oluşturan bu dağlar doğrudan Tohma suyu aracılığı ile ya da Fırat'a katılan çok sayıda akarsuyla sıkça parçalanmıştır.

     

    Malatya'daki Dağlar

     

    Güneydoğu Torosları, Gaziantep Gölbaşı'nın kuzeyinde yer alan Kapıdere boğazından sonra çeşitli kollara ayrılır. Dağ kütlesinin güney kolunu oluşturan ve batı-doğu yönünde uzanarak Besni, Adıyaman ve Kâhta ile Malatya ovasını dolduran dağlara Malatya dağları adı verilir. Yüksek ve çok dalgalı olan Malatya dağları çeşitli yönlerde inen akarsularla parçalanmıştır. Bu sebeble Malatya dağlarında önemli düzlükler yoktur. Doğanşehir ovasının doğusunda düzenli sıralar oluşturmaya başlayan bu dağlar, Fırat vadisine kadar zaman zaman genişleyerek, zaman zaman daralarak uzanır. Malatya dağlan üzerindeki en önemli doruklar, batıdan doğuya doğru 2100 Korudağ, 2.424 Karakaya Tepe, 2.006 Becbel Tepe, 2.544 Beydağı, 2.150 Kelle Tepe, 2.306 metre yükselti Gayrık Tepedir.

     

    Nurhak Dağlan

     

    Sultansuyu vadisinin batısında ve Kahramanmaraş topraklarından il alanına giren Nurhak dağları, Güneydoğu Torosları'mn kuzeye açılan kolunu oluşturur. Vadiye paralel olarak kuzeydoğu yönünde uzanan bu dağlar Tohma vadisi ile bölünür.

     

    Aynı zamanda, batıya ve kuzeybatıya doğru açılarak, Tohma havzasını batıdan kuşatır.

     

    Nurhak dağlan üzerindeki en önemli yükseltiler şunlardır. Derbent dağı (2.428 m.) Kepez dağı (2.140 m.) ve Kuşkaya Tepesi (1.922 m.), Akçadağ (2.013 m.).

    Malatya ovası, Tohma vadisi, Darende ve Doğanşehir arasını bütünüyle kaplayan Nurhak dağları ve uzantıları, yeryüzü şekilleri bakımandan Malatya dağlarından değişiktir. Malatya ve Doğanşehir ovalarıyla, Tohma, Sultansuyu vadilerine göre yaklaşık 500 metre yükseklikte çok dağlı bir yeryüzü şekli oluşturan bu dağlar, genellikle volkanik kökenlidir. Bu dağlardan kaynaklanan akarsular, doğuda Sultansuyu'na doğru akarak derin vadiler oluştururlar. Yükseklik çağunlukla 2000 m'nin altındadır.

     

    Akçababa Dağları

     

    Tohma vadisi ile Kuruçay vadisi arasında yer alan bu dağlar, Nurhak dağlarının kuzey doğuya doğru sokulan uzantıları durumundadır. Pek yüksek olmayan Akçababa dağları, kuzeybatı yönünde yayılarak geniş bir alanı kaplar. Genellikle çıplak olan bu dağlar güneybatıdan kuzeydoğuya doğru Kuyucakbaşı Tepe (1.734 m.), Akçababah Tepe (1.164 m.), Ahbaba Tepe (1.857 m.) ve Leylek Dağı (2.052 m.) dir.

     

    Yama Dağı

     

    Büyük bölümü Sivas il alanında bulunan Yama dağı kütlesi güneye ve güneydoğuya doğru açılarak Malatya'nın kuzeyini bütünüyle kaplar. Batıda Kuruçay vadisine, güneydoğuda Fırat vadisine kadar uzanan Yama dağı ve uzantıları genellikle volkanik yapılıdır. Yüksekliği 1500 metrenin üzerindedir. Bu dağlar geniş, toplu ve yüksek bir kabartı oluşturmaktadır. Önemli doruklar dışında bu kesim, genellikle bir plato görünümündedir.

    Bu sıranın en önemli yükseltileri Arguvan'm batısında 1516 metre yükseltili Doyukan tepe, Kozdere'nin doğusunda 2.310 metre yükseltili Hasbek tepe ve Arapgir'in batısında 2.402 metre yükseltili Göl dağı'dır.

     

    Bundan başka doğuda Venk ve Izollu dağları, Pütürge ile Izollu arasında Şakşak, Pütürge'de Kubbe, Akdoğan; Arguvan-Arapgir arasında Çangal Aynaca, Eğerli; Hekimhan yöresinde Demirli, Kızılhisar, Zürbehan; Darende yöresinde Hezanlı, Ademkıran, Alidede, Heyik, Kuduz, Beynamaz dağı; Yeşilyurt yöresinde Karadağ, Karataş, Keklicek, Akseki dağları ile; Akçadağ yöresinde Öğlekayası, Kartal Kaya ve Kurugöl gibi dağlarla tepeler vardır.

     

    PLATOLAR

     

    Malatya il alanında platolar çok geniş yer tutar. Genellikle kalker yapılı olan dağlar, hızla aşınarak orta ve yüksek platolara da dönüşmüştür. Volkanik hareketler sonucu çıkan lavlar dalgalı yapıyı düzleştirerek geniş düzlüklerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

     

    Güney Platoları

     

    Malatya dağları üzerinde sıralanan platolardır. Burada, dağlar yüksek ve düzenli sıralar oluşturduğundan kuzey ve batı yamaçlarında çeşitli yükseltilerde alt alta, ya da yan yana dizilmiş platolar vardır. Bu platolar su kaynakları bakımından zengindir.

     

    Batı Platoları

     

    Batı platoları, güney platolarına göre daha alçak yükseltide olup, yükseltileri 1500 metrenin üzerine çıkmaz. Yörede dağlar, düzenli sıralar oluşturmayan tek tek kütleler durumundadır. Tohma suyu ve kolları ile parçalanmış ve oldukça derin vadiler arasında sıralanan platolar, genellikle kuru ve çıplaktır. Bu platolar Aygörmez ve Kepez dağlarından, Tohma vadisine, Akçababa dağlarından Tohma ve Kuruçay vadilerine doğru yükselti kaybederek sıralanır.

     

    Kuzey Platolar

     

    Malatya'nın en önemli platolarıdır. Yama dağının eteklerinde sıralanan ve Yama Platoları adıyla da anılan yüksek düzlükler Fırat vadisine doğru ilerler. Kuzey platolarının, Sivas sınırlarına yakın kesimleri daha geniş ve düzdür. Bu sebepten buradaki platolar daha küçük ve değişik yükselti basamaklarına dizilmiş taraçalı bir yapıdadır.

     

    Vadiler ve Ovalar

     

    Malatya il alanında vadilerin önemi büyüktür, ildeki bütün vadiler Fırat ana vadisine açılmaktadır. Bunlardan özellikle Tohma vadisi, yan vadileri ile geniş bir ağ oluşturur. Bu vadilerin tabanları Fırat vadisine yaklaştıkça genişler ve ilin önemli ovaları ortaya çıkar. Bu vadilerin büyük bir bölümü günüümüzde Karakaya Baraj Gölü alanında kalmıştır. Öbür vadiler de yer yer genişleyerek çeşitli yükselti basamaklarında sıralanan büyüklü küçüklü düzlükler oluşturur.

     

    BAŞLICA OVALAR

     

    Malatya Ovası, Doğanşehir Ovası, İzollu Ovası, Mığdı Ovası, Sürgü Ovası, Akçadağ Ovası, Yazıhan Ovası, Mandara Ovası, Çaplı Ovası, Distrik Ovası ve Erkenek Ovalarıdır.

     

    Malatya Ovası

     

    Tohma, Sultansuyu ve Fırat vadileri arasında kalan çok geniş bir alanı kaplar. Ortalama yükseltisi 900 m. olan bu geniş düzlük, kademe kademe yükselen ve 1500 m. ye kadar çıkan platolarla, yüksek dağlarla çevrilidir. Ovanın yüzölçümü 830 km2'yi bulur. Batı-doğu yönünde uzanan Malatya Ovası bir çöküntü alanıdır. Akarsuların alüvyonları ile dolması sonucu oluşmuştur. Akarsuların taşıdığı bu genç dolgu maddelerinin kalınlığı 50 ile 100 metre arasında değişmektedir. Dolgu tabakasının kalınlığı, ovanın kenarlarına doğru incelir.

     

    Ova genellikle düzdür. Ancak çevreden inen küçük akarsuların vadilerinde derinlik 60-100 m.ye ulaşır. Böylece hafif dalgalı bir yapı oluşmuştur. Malatya Ovası, kalın bir toprak tabakası ile kaplı olup, verimlidir. Çok geçirgen olduğundan su tutmaz ve çabuk kurur. Bu nedenle, tarımsal üretim açısından sulama son derece önemlidir. 1975'de Tohma üzerinde yapılan Medik Barajı, Sultansuyu ve Beylerderesi'neden yararlanılarak bazı alanlar sulamaya açılmıştır.

     

    Doğanşehir Ovası

     

    Tohma vadisine güneyden açılan Sultansuyu vadisinin her iki yanma sıralanmış, küçüklü büyüklü düzlüklerin tümüne birden Doğanşehir Ovası adı verilmektedir. Ova Suçatı'ndan sonra Doğanşehir'e doğru daralmaya başlar. îlçe merkezinde yükselti 1.250 metreye ulaşır. Sultansuyu ve kolları ovadan pek derin olmayan yataklarda akar.

     

    İzollu Ovaları

     

    Malatya ovasının doğusunda Fırat nehrinin dar ve derin bir koridor oluşturduğu Kömürhan boğazına kadar uzanan kesimindeki, irili ufaklı düzlüklere Izollu ovaları adı verilmektedir. Bunlar, Malatya dağlarından başlayarak kuzeydoğu yönüne uzanarak Karakaya baraj gölüne doğru açılan taraçalı düzlükler durumundadır.

     

    Erhaç Düzü ile Arga ve Ören Yazıları

     

    Malatya ovasının batıya doğru uzantıları durumunda olan bu düzlükler yer yer dalgalı ovalardır. Sultansuyu vadisi ile Tohma vadisi arasında kalan üçgen biçiminde alanı dolduran bu düzlüklerin yükseltisi, Malatya ovasına göre daha fazladır.

    Mandıra, Tafta ve Milli Yazıları

     

    Yarı ova nitelikli alanlardan Mandıra düzü, Sultansuyu ile Beylerderesi arasında; ötekileri ise, Beylerderesi doğusunda kalmaktadır. Malatya ovasının güney uzantıları durumundaki bu alanlar, daha yüksek ve daha dalgalıdır.

     

    Mığdı Düzü

     

    Ayvalı, Tohma ile Hacılar Tohması vadilerinin birleşme noktasında yer alır. Darende'nin doğusunda ve güneydoğusunda geniş bir alanı kaplayan ovanın yüzölçümü yaklaşık 50 km2'dir. Ovanın orta kesimleri düz olup, kenarlara doğru yükselti artar ve dalgalı bir yapı ortaya çıkar. Genişleyen vadi tabanı akarsuların taşıdığı alüvyonlarla dolması sonucu oluşan toprak, verimli bir durumdadır. Yeşil örtü, yalnızca su kenarlarında söğüt ve kavak ağaçlarından oluşur.

     

    Fırat Vadisi

     

    Türkiye'nin en önemli vadilerinden birisidir. Çok derin ve sarp olan Fırat vadisi, keskin dirsekler çizerek uzanır. Sarplaşan vadi, bu yapısını Malatya topraklarında Söğütlü çayı vadisi ile birleşene kadar sürdürür. Bundan sonra vadi genişlemeye başlar. Akarsu, çok geniş bir yatakta akmakta iken zaman zaman kollara ayrılarak adacıklar olurşutur. Göldağı ve Sarıçiçek yaylası hizasından sonra yapı birden değişir. Fırat vadisine doğru eğimli geniş oluklar ortaya çıkar. Bunlar, Tohma ve Kuruçay vadileridir. Fırat vadisinin bu yapısı, Malatya dağları nın doğu ucuna kadar sürer. Burada vadi yeniden daralır. 100 km. den uzun bir boğaza dönüşür. Kömürhan Boğazı adıyla anılan bu boğazdan sonra vadi, il topralarmın dışanı çıkar.

     

    Tohma Vadisi

     

    Sivas topraklarından iki kol halinde başlayan Tohma vadisi, Fırat vadisine doğru geniş bir oluk oluşturur. Darende yanından bu kollar genişlemeye başlar. İlçenin doğusunda birleşir. Vadilerin birleşme yerinde geniş bir düzlük oluşur. Mığdı düzü adıyla anılan bu yüksek ovadan sonra vadi, biraz daralarak doğu yönünde uzanır. Sonra güneyden gelen Sultansuyu vadisi ile birleşerek birden genişler ve Fırat vadisine açılır. Genişleyen vadi tabanında, ilin en önemli düzlüklerinden Malatya ve Doğanşehir ovaları ile Erhaç düzü ve Yazıhan düzü sıralanmaktadır.

     

    Kuruçay Vadisi

     

    Yama dağının batı eteklerinden başlayan vadi, başlangıç kesimlerinde pek derin değildir. Tohma vadisinde sıkça rastlanan sarp ve dar boğazlar yoktur. Bunun başlıca sebebi yöredeki, aşınarak yuvarlanmış yeryüzü şekilleridir. Ayrıca vadiyi aşan akarsuyun havzası küçük ve akıttığı su miktarı da azdır. Yine Kuruçay vadisi orta bölümünde biraz daralır. Daha sonra tabanı genişleyerek Tohma ve Fırat vadileri ile birleşir. Kuruçay vadisinde Ça-pıtlı yazısı ile Yazıhan düzü dışında ovalık alan yoktur.

     

    Çapıtlı yazısı

     

    Kuruçay vadisinde, Hasançelebi yöresini kaplayan düzlüğe Çapıtlı yazısı denir. Akgedik diplerinden Hasançelebi'ye doğru uzanan bu yüksek ovanın boyu 20 km.yi geçer. Genişliği 10 km. ye ulaşır. Ova, genelde düz olmakla birlikte, yer yer hafif dalgalı bir yapıdadır.

     

    Yazıhan Düzü

     

    Bu ova, Tohma ve Kuruçay vadilerinin Fırat'a açıldığı noktada yer alır. Malatya ovasından Tohma suyu ile ayrılır. Tohma suyunun kuzeyinde kalan ve Kuruçay vadi tabanını da kapsayan alanın bütününe Yazıhan düzü denilmektedir. Mayatya ovasına göre daha yüksekte kalan Yazıhan düzü su kaynakları kıt olduğundan kuru ve çıplaktır. Tohma suyu ova yüzeyine göre derinde kalmaktadır. Kuruçay ise yaz aylarında kurumaktadır.

     

    BAŞLICA AKARSULARI

     

    İlimizin başlıca akarsuları; Söğütlü Çayı 17.5 km., Morhamam Çayı 22.5km., Kuruçay 67 km.Tohma suyu 52.5 km., Sultansuyu 21.5 km., Sürgü suyu 30 km., Beylerderesi 38 km., Mamihan çayı 10 km., ve Şiro çayı 37 km. dir.

     

    Söğütlü Çay

     

    Göl dağının güney yamaçlarından başlayan bu vadi pek uzun değildir. Önce güneye, sonra güneydoğuya uzanarak Fırat'a açılmaktadır. Vadi yer yer genişleyerek büyük olmasa da tarım açısından önemli ovacıklar meydana getirmektedir. Bunların başlıcaları; Dişt-rik ve Arguvan yazılarıdır. Diştrik yazısı, Söğütlü çay vadisinden Mutmur bucağı vadisine doğru yayılan düzlüğe denilmektedir. Küçük bir ovadır. Uzunluğu ve genişliği 17.5 km.ye ulaşan ova, yer yer dalgalı ve taşlıktır.

     

    Arguvan Yazısı:

    Söğütlüçay vadisi Arguvan yakınında genişler, burada uzanan düzlüğe Arguvan yazısı adı verilmektedir.

     

    Sürgü Vadisi

     

    Göksu vadisinin başlangıç bölümünü oluşturan bu vadi, Karakaya tepenin güney yamaçlarında başlamakta, 20-30 km. aynı yönde uzadıktan sonra, önce batıya, sonra güneye ve güneydoğuya doğru genişçe bir yay çizerek il dışına çıkmaktadır. Daha sonra Göksu vadisi adı altında Adıyaman topraklarını geçip Fırat vadisine açılmaktadır. Vadide ilin tarım bakımından önemli olan Sürgü ovası yer almaktadır.

     

    Sürgü Ovası

     

    Malatya çöküntü alanının güneybatı ucunda yüksek bir ovadır. Genişleyen vadi oluğunun akarsuların taşıdığı alivonlarla dolması sonucu oluşan topraklar çok verimlidir. Sürgü çayı üzerine kurulan Sürgü barajından sulanmaktadır. Malatya ovasına göre daha yüksekte kaldığından kışlar biraz sert geçmektedir.

     

    AKARSULARI

     

    Malatya ili, Fırat havzası üzerinde yer alır. Havzanın yukarı Fırat bölümünüde oldukça geniş alanı kaplayan il toprakları, yer üstü su kaynakları açısından hayli zengindir.

     

    Fırat Havzası

     

    Türkiye'nin en büyük havzasıdır. Su toplama alanı 127.000 km2 dolayında olan havzanın yıllık ortalama su hacmi 28 milyar m3'ü aşmaktadır. Fırat havzasında 4.900.000 hektara yakın ovalık alan vardır. Bunun 1.700.000 hektar yer alan akarsuların en önemlileri Tohma suyu, Kuruçay, Fırat nehri ve Sürgü çayıdır.

     

    Fırat Nehri

     

    Keban Barajı'ndan çıkan nehir Malatya'nın Elazığ ile sınırını oluşturacak şekilde güneybatıdan güneydoğuya doğru genişçe bir yay çizerek akar. Önce Kuruçay'ı sonra Tohma suyunu alarak akan Fırat, zaman zaman kollara ayrılarak adacıklar oluştururdu. Bu alan günümüzde Karakaya Baraj Gölü sahası içinde kalmıştır. Fırat nehri, Kömürhan mevkiinde Doğu Anadolu'nun en uzun ve en derin boğazlarından biri olan Kömürhan boğazına girerek akmasına devam edip, boğazdan sonra Malatya-Diyarbakır sınırını oluşturmaktadır. Diyarbakır Çüngüş ilçesi yakınlarında Karakaya Barajı kurulmuştur.

    Tohma Suyu

     

    Malatya'nın doğu sınırını oluşturan Fırat nehrinden sonra ilin büyük akarsuyu Tohma'dır. iki koldan oluşmaktadır. En uzun kolu olan Ayvalı, Tohma çayı, Uzunyayla'dan diğer kolu olan Hacılar Tohması ise Tahtalı dağlarından doğar. Bu iki kol Malatya il sınırına girerek Mığdı üzerinde birleşip dar ve uzun Şuğul boğazından geçtikten sonra Malatya ovasından geçerek Fırat nehrine katılır. Tohma suyunun Şuğul boğazından kurtulduğu yerde Medik barajı kurulmuştur. Tohma suyu Malatya ovasından akarken kuzeyde Halavun çayı ile Epreme çayı, güneyde Dipsiz çayı, Sultansuyu, Beylerderesi Horata çayı ile Orduzu çayını alarak Fırat nehrine dökülmektedir. Bu sular Sultansuyu, Doğanşehir ve Malatya ovalarının sulanmasında önemli yer tutmaktadır.

     

    Kuruçay

     

    Yama dağı batısından doğan Kuruçay, Hasançelebi, Hekimhan ve Fethiye'yi geçtikten sonra Eğribük yönünde Fırat'a katılır. Yaz aylarında suyu iyice azaldığından bu sudan pek faydalanılamamak-tadır.

     

    Sürgü Çayı

     

    İlin güneybatı ucunu oluşturan Sürgü yöresinin sularını toplayan bu çay, Malatya yöresinin batı kesimlerinde yer alan Karakaya tepesinin güney yamaçlarından doğar. Sürgü çayı, Göksu ırmağının önemli bir koludur. Sürgü kasabasından sonra, Kapıdere'ye kadar batı yönünden akan çay sonra güneye döner. Burada, Göksu ile birleşen ve Göksu adını alan akarsu, doğuya dönerek Adıyaman il sınırına girerek Adıyaman il topraklarından Fırat'a katılır. Sürgü çayı üzerinde Sürgü barajı kurulmuş olup, bu barajdan geniş bir alan sulanmaktadır. Malatya'nın bu önemli akarsuları dışında ya doğrudan Fırat'a, ya da diğer büyük akarsulara karışan çok sayıda küçük çay ve dereleri vardır. Bunlar: Eğmir, Mircan, Göksu, Aksu, Şiro, Berenge, Söğütlüçay, Sazdere, Şotikdere, Kozluk Çayı, Yenice Çayı, Setrek Çayı, Arapgir ÇAayı, Davulga, Cevizlisu gibi irili ufaklı akarsulardır.

     

    BARAJLAR

     

    İlimizde Sürgü, Medik, Polat ve Sultansuyu barajları olmak üzere 4 baraj bulunmaktadır. Polat ve Sultansuyu barajları sulama amaçlı, Medik Barajı Sulama + Elektrik amaçlı ve Sürgü Barajı da Sulama + Taşkın koruma amaçlı olarak inşa edilmiştir.

     

    Sultansuyu barajı 1993'te hizmete açılmış olup, en yeni barajımızdır. 1996 yılında Çat barajının da hizmete açılması beklenmektedir.

     

    GÖLLER

     

    Malatya'da önemli bir tabii göl yoktur. Yalnızca dağlık kesimlerden akan suların kaynak alanlarında ve düşük yükseltiri plato basamaklarında yüzeye çıkan suların oluşturduğu küçük göller vardır. Bunlar dışında sulama amaçlı 5 gölet vardır. Bunlardan; Orduzu Sulama Göleti, Orduzu Zorbalı Sulama Göleti ve Hançayı II. Sulama Göleti, Malatya Merkezde, İsaköy sulama göleti Arguvan ilçemizde; bir sulama göleti de Darende ilçemizde bulunmaktadır.

     

    Karakaya Baraj Gölü

     

    Malatya merkez ilçesinde 42, Pütürge ilçesinde 15, Akçadağ ilçesinde 2, Arguvan ilçesinde 6, Arapgir ilçesinde 2 köy olmak üzere toplam 67 köy göl alanı içerisinde kalmış olup, baraj gölü Malatya il sınırları üzerinde 150.875.583 m2'lik bir alanı kaplamaktadır.

     

    BİTKİ ÖRTÜSÜ

     

    Malatya toprakları önemli bitki örtüsünden yoksundur. Eskiden il alanının önemli bir bölümü ormanlarla kaplı iken sonucu bu örtü zamanla yok olmuştur. Doğal şartlar ormanların kendi kendisini yenilemesini büyük ölçüde güçleştirdiğinden yer yer bozkırlar ortaya çıkmıştır.

     

    îl arazisinin 367.253 hektarı (% 30)'u ormanlık ve fundalıklarla, 125.156 hektarı (% 10)'u ise çayır ve meralarla kaplıdır. îl topraklarının güneyini boydan boya kaplayan batı-doğu doğrultulu Malatya dağları, meşenin egemen olduğu bozuk nitelikli korular ve baltalıklar iyi nitelikli koru ve baltalıklara dönüşmeye başlar. Malatya dağlarının batı ucunda Sultansuyu vadisine bakan yamaçlarda Doğu Anadolu'da ortadan kalkmakta olan ibrelilerden kızılcıklara rastlanır.

     

    Malatya dağları üzerinde yer alan platolar ile Malatya ovasına yakın kesimlerede yer alan yarı ova nitelikli düzlükler, zengin çayır otları ile kaplıdır. İl alanının güneybatısını kuşatan dağlar ve platolarda doğal bitki örtüsü hemen hemen ortadan kalmıştır. Daha çok meşelerden oluşan bozuk nitelikle orman kalıntılarından başka canlı örtüye rastlanamaz. Bu örtüye yer yer yabani meyve araçları ile kaynak ve vadi boylarında kavak ve söğütler katılmaktadır. Bitkisel üretim yapılan kesimlerde meyvecilik doğal örtüye göre daha yaygındır.

     

    Malatya'nın kuzeyini kaplayan dağlar ise örtü bakımından Pütürge ve Doğanşehir yöreleri kadar olmasa da batıya göre daha da zengin sayılır. Bu yörelerede, çoğu bozuk nitelikli olmak üzere meşenin çoğunlukta olduğu yapraklı ormanlar vardır. Bu kesimde kalın bir toprak tabakası ile meyve ağaçları, söğüt ve kavaklıklar görülür.

     

     

  20. MALATYA ADININ KAYNAĞI

     

    Malatya, kuruluş ve isim itibariyle başlangıçtan zamanımıza kadar büyük bir değişikliğe uğramadan gelen Anadolu şehirlerinden birisidir. Kültepe vesikalarında "Melita" şeklinde görülen Malatya'dan Hitit vesikalarında "Maldia" olarak bahsedilmektedir. Asur lmparatorluk devri vesikalarında ise Meliddu, Melide, Melid, Milid, Milidia olarak geçmektedir. Urartu kaynaklarında ise Melitea denilmektedir. Malatya kelimesinin Hititçe "bal" anlamana gelen "Melid"den türediği anlaşılmaktadır. Hitit hiyeroglif kitabelerinde Malatya şehri, bir öküz başı ve ayağı ile ifade edilmektedir.

     

    Eski çağ coğrafyacılarından Strabon (M.Ö. 58- M.S. 21) Malatya'yı sürekli "Melitene" adı ile zikretmiştir. Kesin olarak yerini vermediği geniş bir alan içerisinde "Kataonia" ile Fırat Nehri arasında Kommagene sınırında Kapadokya Krallığı'nın (M.Ö. 280-212) on Valiliğinden birisi olarak gösterir. Ona göre Melitene, Sophene (takriben bugünkü Elazığ ile Fırat Nehri arasındaki bölgeyi ifade eder) nin karşısında kurulmuş bir eyalet olduğu kadar kentleri bulunmayan bir bölgenin adıdır. Strabon'a göre bu yöre; zeytin-üzüm ve meyva ağaçlarıy1a bezenmiş, Kapadokya'da bir benzeri bulunmayan tek yerdir.

     

    Pline'ye dayanarak Malatya'nın Asur kraliçesi Semiramis tarafından "Meliten" adıyla kurulduğunu kayıt eder. Bu bilgi, daha sonraki çalışmalarda aynen doğrulanmıştır.

     

    Gelişen Maldia-Melite ne (Malatya), Kalkomik çağdan beri iskan görmüş ve bugünkü Aslantapede 27 kültür katı bırakmıştır. Buradan 4 km. kuzeyde yer alan Battalgazi'ye M.S. 79-81 yıllarında Roma kralı Titus zamanında lejyon karargah olarak taşınmıştır. Yine şehre bu dönemde de Melitene adı verilmiştir. Artık bundan böyle bir şehir adı olarak bu isim kullanılmaya başlanacaktır. Roma şehir surları bu dönemde yapılmaya başlamıştır. Burası Roma devrinde, Hudutlarının korunması, coğrafi konumu ve jeopolitik önemi dikkate alınarak mühim bir merkez olarak muhafaza edilmekteydi. Bizans döneminde de bu değerini siyasi iktisadi bakımdan da korumuştur.

     

    Bizans-Arap mücadelesi sonucunda şehir" İslam hakimiyetine geçmiştir. (M.S. 659) Bizans kaynaklarında da Melitene şeklinde kullanılan Malatya şehir adı, Araplar tarafından, kadim şekline yakın bir imla ile "Malatiyye" adıyla anılmaya başlanacaktır. Araplar, "Sugür EI-Cezeriye "nin merkezi haline getirdikleri bu şehri aynı zamanda bölgenin en büyük ve mamur bir beldesi yapmışlardır. Abbaslerden Harun Reşit döneminde (M.S. 786-809) "EI-Avasım" adıyla oluşturulan müstakil bir idari bölgenin merkezi olma hüviyetini kazanır. Böylece Malatya, 1stanbul'a kadar uzanan Rum kazalarının hareket üssü olma özelliğini de taşır. Bu merkezin bir diğer özelliği ise Tarsus, Adana, Maraş şehirleri gibi Horasan'dan nakledilen Türkler'in önemli bir yerleşim yeri durumuna gelmiş olmasıdır. Malatya'ya çok eski zamanlardan beri çeşitli sebeplere bağlı olarak Türk yerleşiminin olduğu bilmekteyiz. Bu bölgede Türk varlığı, Arap - Bizans mücadeleleri sırasında ortaya çıkmıştır. Türkler, bu güzel ve önemli beldenin adını değiştirmeyerek Araplardan aldıkları Malatya şekliyle günümüze taşımışlardır. 11. yüzyıl başlarından itibaren Anadolu bir Türk yurdu haline gelmeye başlamıştır. Bu bölge de Türk-Bizans mücadelelerinin odaklaştığı şehirlerden biri olmuştur. 1056-1101 yılları arasında birkaç defa el değiştirmiştir. 1101 yılında Danişmenli Melik Muhammed Gazi'nin hakimiyetine geçen Malatya, bir daha kayıp edilmemek üzere Türk Beldesi haline getirilmiştir. Selçuklular döneminde "Vilayet-i Malatya" olarak anılan şehir, bir üstünlük ve asalet ifadesi olarak "Daru'r-Rifa" (Saadet, mutluluk yeri) olarak anılmıştır.

     

    Memlüklü devleti kaynaklarında, DulkadirIiler ve diğer Türkmenlerle meskun olan Malatya ve havalisi için "İklim AI-Ozaria (Üzeyir Ülkesi) lakabı kullanılmıştır.

     

    Osmanlılar döneminde aynı adla anılan şehirde , daha önce belirtildiği gibi, 1838 yılında Osmanlı ordusu ikamet ederek kışlamıştır. Yöre insanı Aspuzu bağları olarak bilinen yazlığa göç etmiş, orada yerleşerek bugünkü şehir oluşmuştur. Malatya, günümüze modern bir yapılanma ile gelirken asıl tarih çekirdeğini oluşturan Battalgazi (Eski Malatya), yöre insanının deyimi ile "Aşağı Şeher”, bugün turistik bir ilçe olarak varlığını sürdürmektedir. Bu bilgiler ışığında Malatya, isim olarak fazla bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir.

     

     

  21. CUMHURİYET DÖNEMİ

     

    Uzun süren savaşların yorduğu , maddi ve beşeri kayıpların had safhaya ulaştığı ve umutların tükenmek üzere olduğu bir anda , bu ulusun tarihte bir çok kere yaptığı gibi , tüm ulus kenetlenmiş ve Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde silkinerek, işgalciler tarafından kendisine biçilen kefeni yırtmış ve modern Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Kayıtsız ve şartsız Halk Egemenliği ile taçlandırılan bu yeni dönem savaşın yaralarının sarılması, hızlı bir ekonomik kalkınma ve muasır medeniyet çizgisini aşmak için yoğun çabaların yaşandığı bir dönem olmuştur. Sosyal, siyasal ve ekonomik alanda yapılan reformlar,tarihten gelen “doğru” olanı çabuk özümseme yetisi ile halk tarafından özümsenmiş ve adeta toplumsal bir dönüşüm başarılmıştır.

     

    Bu süreçte Malatya ‘da sosyal ve ekonomik alanda büyük gelişim göstermiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen devlet eliyle kalkınma sürecinde Malatya ‘da yapılan kamu yatırımları Malatya ilinde sanayinin önünü açmış ve sanayicilere ufuk kazandırmıştır.

     

    Cumhuriyetle birlikte (20 Nisan 1924 Anayasası 89. maddesi) il olan Malatya, yabancı işgaline uğramayan, nadir kentlerinden biridir.

     

    Mustafa Kemal Atatürk'ün, Cumhuriyetin ilanından sonra yurt çapında başlatılan ekonomik kalkınma faaliyetlerinin gelişimini incelemek üzere gittiği yerler arasında Malatya da bulunmaktadır.

     

    Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında ekonomik durumu sarsılmış olan Malatya'nın demiryoluna bağlanmış olması ticari kapasitesini artırmıştır. 1939 yılında Malatya Bez Fabrikası ve Tütün Fabrikası kurulmuştur. Bu sanayileşme çabaları sonraki yıllarda gelişerek devam etmiş,Malatya Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye'nin kalkınma çabalarına paralel bir gelişme seyri göstermiştir. İftiharla belirtmek gerekmektedir ki; Malatya'da yetişen İsmet İnönü ve Turgut Özal gibi iki önemli şahsiyet cumhurbaşkanlığı makamına kadar gelebilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti ‘nin çağdaş vizyonunda belirleyici olmuşlardır. .

     

    Atatürk'ün en yakın silah arkadaşı olan İsmet İnönü, Cumhuriyetinizin kuruluş yıllarında önemli görevler üstlenmiştir. Ayrıca çok partili demokratik hayata geçişimizin mimarıdır.

     

    Diğer cumhurbaşkanımız Turgut Özal, sosyal ve ekonomik alanda bir düşünce devrimi yaparak; Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecinde sıçrama yaratmış ve çağdaş ekonomik modelin uygulanması sonucu değişen çağa ayak uydurabilen Türkiye'nin uluslararası platformda yer ve rol almasını sağlamıştır.

     

    Tüm topluma mal olmuş bu mümtaz şahsiyetlere duyulan sevgi ve şükran duyguları tüm yurtta olduğu gibi Malatya’nın da her köşesine sinmiş olup, aziz hatıraları yaşatılmaktadır.

  22. OSMANLI DÖNEMİ

     

    Malatya, 1515 yılından itibaren Osmanlı yönetimi altında huzur içerisinde yaşadı. 1577 yılında Suriye'de, Şam Diyade adlı Türkmen aşiretinden Şah İsmail olduğunu iddia eden bir kişi ayaklandı. Malatya yöresindeki Türkmenlerin de ona katılmasıyla sayıları 50.000'i aşan asiler, Kırşehir yöresine kadar ilerlediler. Osmanlı Devleti bu ayaklanmayı güçlükle bastırdı. 1582 yılından sonra İran'la yapılan savaşlar Anadolu'da karışıklıkları daha da arttırdı. Malatya ve Sivas yöresinde ayaklanan Kiziroğlu Mustafa, adamlarıyla buraları haraca bağladı. Onun ölümünden sonra adamları, Malatya'dan Niğde'ye kadar yayılarak ayaklanmalarını sürdürdüler. 1582 yılında, İran'la yapılan anlaşma sonrasında Anadolu askerlerinin büyük bölümü yurtlarına döndü. Osmanlı Devleti bundan sonra Calalileri (asileri) cezalandırma yoluna gitti. Malatya yöresindeki asilerin bir kısmı yakalanarak cezalandırıldı. Geri kalanlar ise ayaklanmalarını sürdürdüler.

    1596 yılında Kiziroğlu Mustafa'nın adamlarından Kelp İlyas oğlu Ali, Malatya'da idi. Onun ve ünlü asilerden Karayazıcı'nın merkezi yönetimle olan çatışmaları, Malatya yöresine büyük zararlar verdi.

    Sivas beylerbeyi Alacaatlı Ahmet Paşa, halka zulümkâr davrandı. Emri altındaki askerler her yeri yağmaladılar. Arapgir kadısı Taret Efendi'nin İstanbul'a gönderdiği 1603 tarihli mektuplar bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Bunlara göre Malatyalı Zeynel Bey, Arapgir sancağının Alacaatlı Ahmet Paşa tarafından kendisine verildiğini ileri sürerek, 600 askerle Arapgir'e gelmişti. Kasaba halkı bunları kabul etmemiş, çıkan çatışmada asiler, halktan 200 kişiyi öldürmüşlerdir. Bu sırada yine Alacaatlı Ahmet Paşan'nın adamlarından Kayserili Bali Ağa, müfettişlik taslayarak Arapgir'e geldi, Malatya'lı Zeynel Beyle birleşerek kasabayı haraca bağladı. Arapgir'de 40 gün kalan asiler 300'den fazla evi yıkıp, yakacak olarak kullandılar. Zeynel Bey'in ayrılmasından sonra, Arapgir bu defa da Gerger'de oturan Başı Büyük Hamza Bey ile Kethudasının saldırısına uğradı. Başıbüyük oğlu Hamza bey, 700 zorba ile kasabayı basıp halktan 100 kişiyi öldürdü, Arapgir halkı evlerini bırakıp dağlara kaçmak zorunda kaldı. Kasabada üç aydan fazla kalan Hamza Bey, her yeri yağmalayarak yöre köylerinden topladığı 40.000 hayvanı Gerger'e gönderdi. Dağlara kaçan halkın bir bölümünü de yakalatarak soydu.

    Bu dönemden sonra Malatya'da yer yer ayaklanmalar olduysa da Osmanlı'ya bağlı olarak huzurlu bir yönetim oluşturulmuştur.

    XIX. yüzyılın başlarında, Malatya kenti harap bir durumdaydı. Yılın yaklaşık 4/3'ünü bağlarda geçiren halk, bu yörelerde yerleşme eğilimindeydi. Kent de bu sebepten dolayı gelişemiyordu. 1835 yılında Malatya'dan geçen J. Brand, kentin sürekli eşkiya saldırısına uğradığını sıkça görülen salgın hastalıklardan zarar gördüğünü belirtmektedir.

    1838 yılında, Osmanlı ordusu komutanı Hafız Paşa, karargahını Harput Mezra'dan Malatya'ya taşıyınca, Eski Malatya (Battalgazi) tamamen terk edilmeye başlandı. Askerlerini barındıracağı ev bulamayan Hafız Paşa, bağlara göçen halkın evlerine el koydu. Ordu, 1838-1839 kışını Malatya'da geçirince kent halkı bağlara sığınmak zorunda kaldı. Bağların bulunduğu Asbuzu yöresi (bugünkü) Malatya olarak gelişmeye başladı. Ordu Nizip Savaşı için Eski Malatya'dan aydıldıktan sonra, halk harap olmuş evlerine dönmedi. Malatya'dan geçen İngiliz gezgin, W. F. Ainsworth, askerlerin ayrıldığı kentte, yıkık 500 ev bulunduğunu yazmaktadır. Charles Texier de, kervansarayların ıssız, evlerin perişan olduğunu belirttikten sonra Eski Malatya'nın yakında kent olmaktan çıkacağını belirtmektedir.

    Yeni Malatya'nın kurulduğu Asbuzu yöresi, sulu bahçeler ve bağlardan oluşmaktadır. Ayrıca bağ ve çevrelerinde ufak yerleşim yerleri de bulunmaktaydı. Zamanla dış mahalleler Asbuzu ile birleşti. Malatya XIX. yüzyıl boyunca küçük bir kent olarak kalmış, asıl gelişmesi Cumhuriyet döneminde olmuştur.

    1521 yılında Maraş (Dulkadiriye) eyaleti kurulduğunda Malatya bu eyalete bağlı bir sancaktı. Ayn-ı Ali Efendi'nin Kavanın-i Al-i Osman risalesine göre, 1609 yılında Maraş eyaleti sancakları arasında Malatya da bulunmakta idi. Bu durum uzun süre değişmemiştir. Başbakanlık Arşivi, Maliyeden müdevver 9.590 nolu deftere göre, 1777-1787 yıllarında Malatya Rakka (Suriye Şehri) eyaletine bağlıydı. Bu tarihte Malatya Sancağının kazaları şunlardı: Kahta, Taşabad, Şuuremaa Bucak, Gerger, Besni, Maşra, Hısınmansur, Samsat, Dostibirke, bu dönemde Arapgir, Sivas eyaletine bağlı bir sancaktı. Darende ise Sivas eyaletine bağlı, Divriği sancağının kazası idi.

    Malatya'da 1518-1530-1560 yıllarında üç defa sayım yapılmıştır. 1530 yılında kent nüfusu 7300 kadardı. 1560 yılında ise 8700'ü bulmuştur. XVI. Yüzyıl ortalarında Malatya'da 32 mahalle vardı.

    Malatya yöresi, Osmanlılar'ın klasik döneminde, Maraş eyaletine bağlı bir Liva (Sancak) idi. 1831 yılındaki idari değişiklikle, Malatya Liva'sı, Maraş Merkez Liva, Samsat ve Gerger Liva'larıyla birlikte Maraş eyaleti sınırları içinde yer almakta idi. .

    1847 yılındaki idari ,bölünmede Malatya Livasının bu defa Harput eyaletine bağlandığı görülmektedir. Malatya'nın yanı sıra, Harput eyaletinin diğer Livaları Merkez Liva, Arapgir ve Besni'dir.

     

    1867 yılındaki vilayet nizamnamesi ile, Malatya Liva olmaktan çıkıyor ve kaza'ya dönüşüyordu. Bu dönemde Malatya kazası, Diyarbakır vilayetinin Mamuret-ül Aziz sancağına bağlı kazası idi.

    1877 yılındaki Devlet Salnamesi, Malatya'mın, Diyarbakır vilayetine bağlı bir sancak olduğunu kaydetmektedir. Bu dönemde, Malatya sancağımın kazaları, sırasıyla, Akçadağ, Besni, Hısınmansur ve Kahta idi. Arapgir kazası ise Mumuretül Aziz'e bağlı idi.

    1892 yılındaki Devlet Salnamesi, Malatya sancağımın Diyarbakır vilayetinden alınarak, Mamuret-ül Aziz vilayetine verildiğini belirtmektedir. Bu dönemde, Malatya sancağının kazaları, 1877 yılındaki durumlarım muhafaza etmekte idi. Cuinet[1], Malatya Sancağının 1891 yılında 5 kazası, 9 nahiyesi ve toplam 1240 köyü olduğunu yazmaktadır.

    1918 yılında Malatya sancağı, 1892 yılındaki durumunu korudu. Bugün Malatya'ya bağlı olan Darende kazası ise 1867 yılından sonra Sivas Merkez Sancağı'na bağlıydı. Osmanlı dönemin'in sonunda Müstakil Mutasarrıflık olan Malatya bu durumunu 1924 yılına kadar sürdürmüştür.

    1881-1893 yılları arasında Malatya Merkez Kazası'mn 133. 244 kişi nüfusu vardı. Cuinet 1892 yılında Malatya sancağının toplam nüfusunun 216.280 olduğunu belirtmektedir.

    Cumhuriyetle birlikte (20 Nisan 1924 Anayasası 89. maddesi ile ) il olan Malatya, yabancı işgaline uğramayan, nadir kentlerinden biridir. Malatya Ali Galip olarak bilinen ve Mustafa Kemal'in tutuklanmasını amaçlayan olayın dışında önemli bir hadiseye şahit olmamıştır. Malatya, Mondoros Mütarekesi döneminde, Karargahı Diyarbakır olan 13. Kolordu'nun denetimi altında idi. Kolorduya bağlı 12. Süvari ve Topçu alayının karargahları buradaydı. Yöre halkının siyasi eğilimlerini aşiret ilişkileri belirliyordu. 1919 yılında merkezi İstanbul'da olan Kürt Teali Cemiyetinin, Elazığ şubesi aracılığıyla Malatya yöresinde de yoğun çatışmaları vardı. Bu cemiyet 1919 yılının Ağustos ve Eylül aylarında Malatya, Mutasarrıfı Bedirhanlı Halil Rahmi Bey ve İngilizler 'in Musul'daki siyaset temsilcisi Nowill'in yardım ve gayretleri ile bir ayaklanma için yoğun çaba harcıyorlardı. Bu çalışmaları, Harbiye ve Dahiliye nezaretlerine bildiren birlik komutanları gerekli tedbirlerin alınmasını isteyerek ve kendileri de üzerlerine düşen görevleri yaparak tehlikeyi bertaraf etmişlerdir.

  23. SELÇUKLULAR DÖNEMİ

     

    11. yüzyılda Türkler akın akın Anadolu'ya yöneldiler. Malazgirt zaferinden önce Malatya 1057 yılında Türklerin eline geçti ise de Bizanslılar kenti geri aldılar. I. İsaakios Comnenos (1057-1059) döneminde Türkler Malatya'yı ele geçirip halkını tutsak ettiler. Kenti tekrar ele geçiren Konstantinos Ducas (1059-1067), (1060-61) yıllarında Malatya'nın sur ve hendeklerini yeniden yaptırdı. Ne var ki kent 1064 ve 1066'da kısa süreli de olsa Türklerin eline geçmesine engel olamadı. Ancak kuşatma için gerekli silahları olmayan Türkler, düzenli Bizans ordularıyla başa çıkamayarak almış oldukları toprakları bırakıp, geriye çekilrnek zorunda kalıyorlardı.

    Bu sırada Ortodoks Bizanslılarla Gragoryen ermenileri arasındaki anlaşmazlık devam etmekteydi. Bizanslılar, 11. yüzyılın başlarında Doğu Anadolu'yu istila ederek, buradaki Ermenileri Fırat yöresine sürdürmüşlerdi. Aynı yüzyılda başlayan Türk akınları yüzünden Ermeniler, güneybatıya doğru inip Malatya, Maraş ve Urfa bölgesinde toplandılar. Ermeniler, kendilerine zorla Ortodoksluğu kabul ettirmeye çalışan Bizanslılara düşmandılar. Bu yüzden Anadolu'nun Türklere karşı savunulmasında Bizanslılara yardımcı olamadılar. 1071 yılında Bizans İmparatoru N. Romanos Diogenes (1068-1071), Türkleri Anadolu'dan atmak için büyük bir sefer düzenledi. Malazgirt’ te savaş alanını topluca terk eden Ermeniler, Balkanlarda Bizans Ordusuna dahil edilmiş olan Uz ve Peçenek Türkleri'nin AIparslan safına geçmesiyle Bizanslılar'ın büyük bir bozguna uğramalarına sebep oldular.

    Bu zaferle Bizanslılar'ın son direnme güçlerini kıran Türkler, hızla Anadolu içlerine akmaya başladılar. Kendi aralarında başlayan saltanat kavgalarında Kutalmışoğlu Süleyman Şah kendilerine vilayetler verilmediği için isyan eden şehzadeler ve başka beyler de kendi boylarıyla Anadolu’da bir yurt tutmaya çalışıyorlardı. 1072 yılında Alparslan'ın ölümü üzerine oğlu Melikşah (1072-1092) tahta geçti. Ama amcası Kavurd onun sultanlığını tanımadı. Kavurd'un başlattığı ayaklanmayı bastıramayacağını anlayan Malikşah, bu sırada Anadolu'nun fethiyle uğraşan Artuk Bey'i yardıma çağırdı.

    Artuk Bey, 1073 yılında Anadolu'dan Melikşah'a yardım etmek amacıyla ayrıldı. Bu arada saltanat iddiasıyla Alparslan'a karşı ayaklanmış olan Kutalmışoğulları'ndan Süleyman Şah ile kardeşi Mansur, Konya'dan İznik'e kadar olan bölgeyi ele geçirerek 1075 yılında merkezi İznik olmak üzere Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurarak bağımsızlığını ilan etti.

    Akın akın gelen Türk göçlerinin Batı ve Orta Anadolu'da toplanmalarından yararlanan, Ermeniler, doğuda birtakım prenslikler kurdular. Bizanslılar'ın Malatya-Antakya hattını Türklere karşı korumakla görevlendirdikleri Ermeni komutanı Filaretos, Malazgirt savaşından sonra kendi hesabına hareket etmeye başladı. Frank komutanı Raimbaut ve askerleri ile Toroslar'daki Ermeniler onun yönetimi altında birleştiler. Böylece güçlenen Filaretos, 1074 yılında Bizans imparatoru 7. Michael Ducas'ın Antakya valiliğine atadığı komutan İzak'ı bozguna uğratmaya muvaffak oldu. Daha sonra Muş, Siirt yörelerinde Bizanslılar'a bağlı kalan Ermeni Prensi Thomig ile çatışmaya girişti. Bu savaşlar sırasında Raimbaut öldü ise de Thomig'i saf dışı bırakmayı başardı. 1077 yılında Urfa'yı Bizans valisi Leon'un elinden aldığı gibi, Malatya'da yerleşen Ortodoks Ermeni Gabriel'i de kendisine bağladı. Selçuklulardan çekinen Filaretos, karısını Bağdat'a göndererek Melikşah'dan sağladığı bir fermanla Malatya'da hakimiyetini perçinledi. Fırat boylarında ortaya çıkan Ermeni Vasag'ı da 1079'da öldürten Filaretos, ardından Antakya'daki Rumlar'ı ortadan kaldırdı. Böylece; Malatya, Maraş, Antakya ve Urfa yörelerini içine alan oldukça büyük bir prenslik kurdu. Bu sırada Anadolu Selçukluları güçlenmiş, sınırlarını genişletmeye başlamışlardı. Bu durumdan kaygı duyan Filaretos, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah ile kurmuş olduğu dostluğu devam etmekteydi. Süleyman Şah da, bu dostluğa karşı 1082 yılında doğu seferine çıkarak Kilikya yöresini kendisine bağladı. 1085 yılında Antakya seferine çıktığında Danişmendli Beyi Melik Danişmend Gazi, Malatya üzerine yürüdü, ama kenti alamadı. Filaretos, Melikşah'ın desteğini almak umuduyla Rey'e gitti. Bu gidişten bir sonuç elde edemedi ve kısa bir süre sonra Maraş'ta öldü.

    Süleyman Şah'ın 5 Haziran 1086 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın komutanlarından Tutuş tarafından öldürülmesi üzerine oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan'ın esir edilmeleri Anadolu Selçukluları'nı büyük bir sarsıntıya uğrattı. Süleyman Şah bu sefere çıkarken yerine komutanlarından Ebu'l Kasım'ı bırakmıştı. Bu suretle devletin çökmesini engelledi.

    1092 yılında Melikşah'ın ölümü üzerine İran'dan kaçan I. Kılıç Arslan İznik'e döndü. Onun yönetiminde Anadolu Selçukluları tekrar kısa sürede toparlandılar. Melik Danişmend Gazi ise Malatya'yı ele geçirmek için plan yapıyordu. I. Kılıç Arslan'ın kardeşi Kulan Arslan (Davud) Malatya'yı kuşattığında Melik Danişmend Gazi'nin de şehirde gözü olmasından dolayı oraya girerek Anadolu Selçukluları ile Ermeni Gabriel'i uzlaştırdı. Danişmendliler, Malatya üzerine saldırmak için uygun bir ortam beklerken, 1. Kılıç Arslan 1095 yılında Malatya'yı kuşattı. Anadolu Selçukluları Malatya'yı Danişmendlilerden önce ele geçirmek için kuşatmayı yoğunlaştırdılar. Şehrin Ermeni ve Süryani halkı teslim olma yanlısı idi. 1. Kılıç Arslan, bazı ayrıcalıklar tanıyacaklarına söz vererek Süryani patriğinin desteğini aldı ise de Gabriel onu öldürttü. Bunun üzerine, Anadolu Selçukluları kenti savaşla almaya karar verdiler. Bu sırada, 1. Haçlı seferinin başlaması 1. Kılıç Arslan'ın kuşatmadan vazgeçmesine sebep oldu.

     

    1. Haçlı seferi sarsıntısı geçtikten sonra, Anadolu Selçukluları ve Danişmendliler toparlandılar. I. Kılıç Arslan Bizanslılar'la uğraşırken, Melik Danişmend Gazi 1098 yılında Malatya üzerine yürüdü, şehir surlarının kuvvetli olması nedeniyle kuşatma uzun sürdü. Danişmendliler şehrin çevre ile bağlantısını keserek, üç yıl beklediler. Muhasaraya yaz aylarında devam edip, kışları tekrar Sivas'a dönüyorlardı. Uzun müddet dayanamayacığını anlayan Gabriel, Antakya Prensi Bohemond'a elçiler göndererek bir anlaşma sonunda, şehri ve güzelliği ile meşhur olan kızı Morfia'yı kendisine vermeyi teklif etti. Bunun üzerine Haçlılar hemen harekete geçtiler. Önce bunları sevinçle karşılayan Malatya'daki Ermeni Halk, Haçlılar'ın yaptıkları yağma ve zulümler yüzünden, Danişmendlilerden yana olmaya başladı. Melik Danişmed Gazi, Ermenilerin yardımı ile Haçlılar'ı Malatya önlerinde pusuya düşürerek bozguna uğrattı. Başta ünlü Haçlı Kontu Bhomod ve Richard gibi frank komutanları esir alındı (1100)

    Niksar'da hapsedilen tutsakları kurtarmak için Avrupa'da yeni bir haçlı seferi düzenlendi. Bunun üzerine, Danişmendliler Malatya'yı kuşatmaktan vazgeçtiler. Gabriel de Urfa kontu Bautounin'i Malatya'ya çağırarak himayesine girdi. 1101 yılında Anadolu'ya gelen Haçlı ordularını Anadolu Selçuklu ve Danişmendli kuvvetleri yok ettiler. Melik Danişmed Gazi, yeniden Malatya'yı kuşattı. Şehir kuşatılınca büyük bir kıtlık başladı. Gabriel ve Rumlar, Süryani ve Ermenilerden şüphelendikleri için, onlara zulüm ederek ve mallarına el koyarak bir çoğunu da öldürdüler.

    Süryani halk Malatya Metropoliti Barsabuni'yi Gabriel'e gönderip, onu barışa yaklaştırmak istedi. Bunu kendisine karşı bir tertip zanneden Gabriel Barsabuni ile birlikte birçok ileri gelenleri öldürünce, askerler ve halk gazaba gelerek ihanete mecbur oldular. Şehrin kapılarım Danişmendlilere açarak askerlerin şehre girmesini sağladılar.

    Melik Danişment Gazi askerlerin şevkini arttırmak amacıyla, şehrin zenginliklerinden kendilerine pay verileceğini söyledi. Şehir alınınca ganimetler dağıtıldı. Bununla beraber kimseye dokunmayarak, halkın evlerine ve işlerine dönmelerini sağladı. Bundan başka ülkesinden buğday, öküz gibi zirai ihtiyaç maddeleri getirterek halka dağıttırdı.

    Zindanlarda bulunan insanları hürriyetine kavuşturdu. Gabriel ve ailesi, onun zulmüne uğrayan yerli Hıristiyanlar tarafından işkence ile öldürüldü. Malatya, Danişmend Gazi Ahmet zamanında bir saadet ve bolluk ülkesi oldu. I. Kı1ıç Arslan tarafından kuşatılan ancak, Haçlılar'ın İznik'i kuşatmaları haberi üzerine bırakılan Malatya, artık Danişmend Gazi'nin fethi ile (18 Eylül 1101) Türk beldesi olmuş, daha sonra da Selçuklular ve Danişlmendliler idaresinde kalmıştır.

    Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan, öteden beri almak istediği Malatya'nın Danişmendlilerin eline geçmesini iyi karşılamadı. Melik Danişmend Gazi, Niksar'da tutuklu Haçlı komutanlarını fidye karşılığında serbest bırakınca, Anadolu Selçukluları ile Danişmendliler'in arası açıldı. I. Kılıç Arslan 1103 yılında Danişmendliler üzerine yürüdü. Maraş yöresindeki savaşta I. Kılıç Arslan üstün geldi. Melik Danişmend Gazi'nin 1105 yılında ölümünden sonra Anadolu Selçukluları Malatya'yı kuşattılar. Kenti elinde tutan Melik Danişmend Gazi'nin oğlu Yağısıyan fazla dayanamayacağını anlayınca kenti Anadolu Selçukluları'na teslim etti. Büyük Selçuklu Sultam Mehmet Tapar (1105-1118), Anadolu Selçuklularının büyük ilerleyişini kaygı ile izliyordu. Musul, iki devlet arasında savaş çıkmasına sebep oldu. Büyük Selçuklu Sultam, Musul valiliğini Çökermiş'in elinden alıp, Çavlı'ya vermişti. Çavlı, Çökermiş'i öldürünce Musul halkı onun çocuk yaştaki oğlu Zengi'yi vali yaptı. Çavlı Musu1'u kuşattığında kent halkı, Malatya'da bulunan I. Kılıç Arslan'a haber göndererek yardım istedi. I. Kılıç Arslan, Çavlı'yı Nusaybin'de yendi ve Musu1'a geldi. Kentin valiliğine oğlu Şahinşah'ı, komutanlığına da Bozumuş Bahadır'ı atadıktan sonra, yeni güçlerle Musul üzerine yürüyen Çavlı'yı karşılamaya hazırlandı. Savaşta çavlı üstün geldi. I. Kılıç Arslan da öldürüldü. (1107) Musu1'u alan çavlı, Selçuklu şehzadesi Şahinşah'ı esir ederek İran'a götürdü. Bozurnuş Bahadır, I. Kılıç Arslan'ın küçük oğlu Tuğrul Arslan'ı Malatya'ya getirerek Sultan ilan etti. Konya ve yöresinin yönetimini de Hasan bey üst1endi. 1110 yılında İran'dan kaçan Şahinşah, Konya'ya gelerek tahta çıkıp Selçuklu 'ların yeniden toparlanmasını sağladı.

    1115 yılında, Büyük Selçuklu Sultanı Mehmet Tapar, Porsuk komutasındaki bir orduyu Anadolu üzerine gönderdi. Artuklu beyi Necmeddin İl Gazi ve Malatya Sultanı Tuğrul Arslan ve Atabek'i Belek Porsuk'u yenerek geri çekilmeye zorladılar.

    Bu arada Anadolu Selçukluları arasında taht kavgaları başlamıştı. Şahinşah'ın kardeşi Mesut, kayınbabası Danişmendli Emir Gazi Gümüştekin'in yardımıyla 1116 yılında, Anadolu Selçuklu tahtını ele geçirdi. Bu sırada, Artuklular ile Malatya Selçukluları, Franklara karşı savaşıyorlardı. Bunu fırsat bilen Mengücük beyi İshak (1118-1142) Malatya Sultanı Tuğrul Arslan'a ait Harput havalisine 1118 yılında bir akın yaptı. Bunun üzerine, 1119 yılında Tuğrul Arslan'ın Atabey'i olarak bu bölgeyi idare eden Belek, Mengücüklü beyliği üzerine yürüyerek Kemah bölgesini ele geçirdi. Trabzon Rum dükası Konstantin Gabras'ın yardımını sağlayan Mengücük beyi İshak geri döndüğünde, Tuğrul Arslan ve Atabeyi Belek, Danişmedli Emir Gazi Gümüştekin ile onlara karşı bir ittifak yaptılar. Gümüşhane'ye balı Şiran havalisinde (1120) yapılan savaşta Konstantin Gabras ile Mengücük beyi İshak yenilerek esir düştüler. Emir Gazi Gümüştekin esirleri, Tuğrul Arslan ve Belek'e danışmadan serbest bıraktığından, Danişmendliler ile Selçuklular'ın arası açıldı.

     

    1122 yılında Artuklu Beyi Necmeddin İl Gazi öldü. Yerine oğlu Hüsameddin Timurtaş geçti ise de ülkenin asıl yönetimi Malatya Sultanı Tuğrul beyin Atabey'i Belek'in elinde idi. Belek'in gücünden çekinen, Danişmedli Emir Gazi Gümüştekin, Malatya Sultanı Tuğrul Arslan üzerine yürümeyi göze alamıyordu. Ancak, Belek'in 1124 yılında ölümünden sonra, Danişmendli Emir Gazi Gümüştekin Anadolu Selçuklu sultanı I. Mesud ile Malatya üzerine yürüdü. Yöre bütünüyle işgal edildi ise de Malatya teslim olmadı. Gümüştekin oğlu Muhammed'e kuşatmaya devam etmesini söyleyerek geri döndü. Muhammed, Malatya yakınlarında Samanköy 'e yerleşerek kenti altı ayın üzerinde kuşatma altında tuttu. Malatya'da kıtlık baş göstermesi üzerine, Tuğrul Arslan Haçlılardan yardım istedi. Bu sırada Halep'i almaya çalışan Haçlılar, yardımda geç kaldılar. Tuğrul Arslan annesini de yanına alarak Minşar kalesine çekildi. Malatya'yı, yöreye gelmiş olan Gümüştekin'e teslim etti. (1124)

    Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud, kardeşi Tuğrul Arslan'ı böylece saf dışı bıraktıktan sonra Malatya'yı Emir Gazi'ye terk etti.

    Ancak, Ankara, Kastamonu yörelerine hakim olan kardeşi Melik Arap, babasına ait olan beldenin Danişmendliler'e verilmesine kızdı ya da bunu bahane ederek topladığı kuvveti ile 1126 yılında I. Mesud 'un üzerine yürüdü. Emir Gazi Gümüştekin, o sırada Artuklular'la uğraştığından, Sultan I. Mesud yenildi. Bizans Imparatoru II. Yuannis Komnenos'dan yardım alarak geri dönen I. Mesud kayınbabası Emir Gazi Gümüştekin ile birleşip Melik Arap üzerine yürüyerek onu yendiler. Böylece Anadolu Selçuklu taht kavgaları sona ermiş oldu.

    1134 yılında Danişmend Gazi Gümüştekin öldüğünde, tahta büyük oğlu Melik Muhammed geçti ise de, kardeşleri Ayn Ud Devle ile Yağan onun sultanlığını tanımadılar. Melik Muhammed 1135 yılında Yağan'ı öldürttü, Ayn Ud Devle Malatya'ya kaçtı fakat burada tutunamadı. Melik Muhammed, 1143 yılında öldüğünde, Zunnun, Yunus ve İbrahim adlarındaki oğulları arasında taht kavgaları çıktı. Bu kavgalara Melik Muhammed' in kardeşleri Yağıbasan ile Ayn Ud Devle de karıştılar.

    Daha önce Malatya'dan ayrılmak zorunda kalan oğlu Ayn Ud Devle, Minsar kalesi beyi Yunus ile birleşerek geri döndü. Kent halkı kendisini hükümdar olarak tanıdı. I. Mesud ise Zunnun'u destekliyordu. Sultan ı. Mesud, Yağıbasan'ı yendikten sonra 1143'te Malatya'yı kuşattı. Kuşatma, Bizanslılar'ın saldırıya geçmesi üzerine kaldırıldı. 1144 yılında, şehri ikinci defa kuşatan I. Mesud, Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos'un saldırması üzerine kenti yine alamadı.

    Ayn Ud Devle 1152 yılında ölünce yerine çocuk yaştaki oğlu Zulkarneyn geçti. Sivas'ta hüküm süren Yağıbasan, Zulkarneyn ile I. Mesud'a karşı ittifak yaptılar. Selçuklular'ın Sivas'a yürümesi üzerine, bağışlanması için ricada bulundu. Yağıbasan'ı böylece saf dışı bırakan I.Mesud, Malatya üzerine yürüdü, direnemeyeceğini anlayan Zulkarney, Selçuklu egemenliğini tanıdı.

    1155 yılında I. Mesud ölünce, yerine oğlu II. Kılıç Arslan geçti. Sivas Emiri Yağıbasan, Kayseri Emiri Zunnun ile Malatya Emiri Zulkarneyn, onun sultanlığını tanımadılar. Selçuklu tahtına, Ankara-Çankırı emiri Şahinşah'ı geçirmek için ayaklanan ittifak güçlerine yenilen II. Kılıç Arslan, yardım almak umuduyla Bizanslılara sığındı (1162) Bizanslılardan aldığı yardımla geri dönen II. Kılıç Arslan, Artuklu Kara Arslan, Mardin Emiri Necmeddin Alp'i, Dilmaçoğlu beyi Fahrettin Devlet Şah da ona katıldılar. II. Kılıç Arslan batıdan, öbürleri doğudan saldırıya geçince, Yağıbasan kaçmak. zorunda kaldı. (1163) II. Kılıç Arslan, bundan sonra Malatya'yı ele geçirmeye çalıştı. Malatya Emiri Zulkarneyn (1162) de ölmüş, yerine oğlu Melik Nesrettin Muhammed geçmişti. Ancak kardeşi Feridun onu tahttan indirdi. Nasrettin Muhammed de II. Kılıç Arslan'a sığındı.

    Anadolu Sulçukluları bu karışık ortamdan yararlanarak 1171 yılında Malatya'yı kuşattılar. Fazla direnemeyeceğini anlayan Ferudun kentten ayrılarak, II. Kılıç Arslan'ın rakibi atabey Nureddin Mahmut'un yanına sığında. Nureddin Mahmud, Anadolu Selçuklularına karşı savaşı hazırlandığından, 2. Kılıç Arslan kuşatmadan vazgeçti. Malatya yöresinden 12.000 kişiyi sürgün ederek Kayseri'ye döndü. Nureddin Mahmut 1174 yılında ölünce, Anadolu Selçuklularının yanında bulunan Melik Nesreddin Muhammed gizlice Malatya'ya girdi. Kardeşi Feridun'u öldürdükten sonra kente hakim oldu. (15 Şubat 1175) Oteden beri Malatya'yı almak isteyen Anadolu Selçukluları 1178 yılında kenti kuşatınca Nasriddin Muhammed Harput ‘a kaçtı ve Malatya Anadolu Selçuklularının eline geçti.

     

    II. Kılıç Arslan (1186) yılında ülkesini, yaşlandığı için sağlığında onbir oğlu arasında paylaştırdı. Malatya, Muizeddin Kayserşah'ın payına düştü. Kısa bir süre sonra kardeşler arasında taht kavgaları başladı. Sivas Emiri Kutbeddin Melikşah, Konya'yı ele geçirip, kendisini veliaht ilan ettirdi ve öbür kardeşlerini saf dışı bırakmaya çalıştı. Baskıdan bıkan Malatya Emiri Muizeddin Kayserşah, 1191 yılında Selahaddin Eyyubi'ye sığındı. Onun desteğini sağladıktan sonra Malatya'ya dönebildi. Kutbeddin Melikşah bu defa Kayseri Erniri Nureddin Sultanşah'ı safdışı etmeye karar vermiş, II. Kılıç Arslan'ı da kendisine katılmaya zorlamıştı. Kayseri'nin kuşatılması sırasında, Kutbeddin Melikşah'ın baskılarından bıkan II.Kılıçaslan Nureddin Sultan Şah'ın yanına kaçtı. Bunun üzerine Kutbeddin Melikşah geri dönerek Konya'da Sultanlığını ilan etti. II. Kılıç Arslan, Nureddin Sultan Şah'ın saltanat hırsı ile yaptığı baskılar yüzünden, Uluborlu Emiri Gıyaseddin Keyhüsrev'in yanına gitti. Onu kendisine veliaht yaparak Konya'yı ele geçirdi. II. Kılıç Arslan, 1192 yılında öldüğünde yerine I. Gıyaseddin Keyhüsrev geçti. Ancak, 1196 yılında Konya'yı alan Tokat Emiri Süleyman Şah, Anadolu tahtına çıktı, I. Gıyaseddin Keyhüsrev de Bizanslılardan yardım almak üzere İstanbul'a gitti. II. Süleyman Şah, ülkede birliği sağlamaya çalıştı. 1200 yılında Malatya'yı ele geçirdi. Malatya Emiri Muizeddin Kayserşah, Eyyubilere sığınmak zorunda kaldı.

    1205 yılında, II. Süleymanşah öldüğünde yerine çocuk yaştaki oğlu III. İzzettin Kılıç Arslan geçti. 1196 yılında tahtı II. Süleymanşah'a kaptıran 1. Gıyaseddin Keyhüsrev geri dönerek Konya'yı aldı ve Sultanlığını ilan etti. Oğullarından İzzettin Keykavus'u Malatya'ya Alaaddin Keykubat'ı Tokat'a, Celaleddin Keyferudun'u Koyulhisar'a Emir olarak atadı.

    Gıyaseddin'in 1211 yılında ölümünden sonra yerine büyük oğlu Malatya emiri İzzettin Keykavus geçti. Kardeşi Alaaddin Keykubad onun Sultanlığını tanımayarak, ayaklandı, sonuçta yenildi. Malatya civarında bulunan Masara (Minşar) ve bilahare de Kezirpert kalesine hapsedildi. I. İzzettin Keykavus'un 1220 yılında ölümünden sonra yerine, I. Alaaddin Keykubat geçirildi. Keykubad, Malatya şehir surlarını onartarak, kentin savunma gücünü arttırdı. Şehri imar eden Keykubad'ın en önemli eserlerinden biri de 1224 yılında yapılan ve Anadolu Büyük Selçuklu Mimari geleneğini temsil eden tek eser Malatya Ulu Camii (Eski Malatya-Battalgazi) dir.

    Keykubad, Fırat boylarında 1226 yılında yeni fetihlere girişti. Adıyaman, Kahta ve Çemişgezek kaleleri sultana tabi olmuştur. Kış yaklaştığında, Malatya'dan ayrılarak Antalya'ya hareket etmiştir. Alaaddin Keykubat yerine İzzettin Kılıç Arslan'ın geçmesini istiyordu. Ancak, 1237 yılında öldüğünde, dönemin veziri Sadettin Köpek, hile ile II.Gıyaseddin Keyhüsrev'i başa geçirdi.

    Anadolu Selçuklularının hizmetinde bulunan Harzemşahlı beyler, bu durumu kabullenemediler. II. Gıyaseddin, Harzem beylerinin ve askerlerinin başında bulunan Kayırhan'ı hapsettirdi. Kayırhan'ın hapiste ölümü üzerine Harzernşahlılar, batı ve orta Anadoluyu terk ederek, Malatya'ya doğru hareket ettiler. Masara veya Arapgir yolundan Fırat Nehrini geçtiler, yol üzerinde bulunan bütün vilayetleri yağma ettiler.

    Bu durumda telaşa düşen II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Kemalettin Kamyar'ı merkez ordusunun komutanlığına tayin edip, Harzemleri geri döndürmek maksadıyla gönderdi. Kemalettin Kamyar Malatya'ya geldiğinde vilayetin subaşısı olan Seyf Üd Devle Er Tokuş'u onları takiben Harput'a yolladı. O da Harput Subaşısı Seyfettin Bayram ile birlikte Harzemlilerin de anlaşmaya yanaşmamaları sonucu savaş başladı. Onlar Seyfeddin Bayram'ı bazı askerleri ile öldürdüler, Seyf Üd Devle Er Tokuş'u da esir ettiler. Yöre büyük zararlar gördü. Moğol istilasının yaklaştığı sırada Harzemşahları kaybetmek, devletin direnme gücünü büyük ölçüde azalttı. 1240 yılında Baba İshak'ın emri üzerine Türkmenler, sığır, koyun ve diğer mallarını satıp silah satın aldılar; cihad ilanı Türk kabile ve obaları arasında yayılınca, Türkmenler her köşeden karıncalar gibi İsyan'a başladılar, kısa sürede bu isyan büyüyüp genişledi. .

    Malatya Subaşısı Muzaffereddin Alişir, ayaklanmayı bastırmaya çalıştıysa da büyük kayıplar vererek bozguna uğradı. Malatya'ya dönen Muzaffereddin Alişir, yeniden asker toplayarak ayaklananların üzerlerine yürüdü, fakat yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı. Devlet bu ayaklanmayı güçlükle önleyebildi. [1]

    Selçukluların bu durumunu gören Moğollar, kararsızlarından sıyrılıp, Anadoluya saldırıya geçtiler. 1243 yılındaki Kösedağ Savaşında Selçuklular yenilgiye uğrayınca, Sultan II.Gıyaseddin Keyhüsrev, Tokat'a kaçtı. Kösedağ bozgunu üzerine, Malatya subaşısı Reşideddin, yanına adamlarını ve değerli eşyalarını alarak Malatya'yı terk etti. Yöneticisiz kalan Malatya'da Müslüman ve Hiristiyan halk, anlaşıp kent surlarına ve kapılarına muhafızlar görevlendirerek Malatya 'yı dış saldırılardan korudular. Ancak, Moğol isti1ası ürünlerin toplanmasına engel olmakta idi. Moğollarla anlaşma yapıldı ve kentin subaşısı Reşideddin geri döndü. Bu sırada Yasavur Noyan komutasındaki bir Moğol ordusu, Halep'ten sonra Malatya önlerine geldi.

     

    Moğollar surların dışında kalan halkı öldürüp, ürünleri yaktılar. Subaşı Reşideddin, kent halkından 40.000 Altın toplayarak Moğollar'a verdi ve onların Azerbaycan'a dönmelerini sağladı. Moğolların ayaklanmasından sonra Malatya'da kıtlıkla birlikte veba salgını baş gösterdi.

    1256 yılında Baycu Noyan, Anadolu seferine çıktı. II. İzzettin Keykavus'un Bizanslılara sığınması üzerine, 4. Kılıç Arslan Anadolu Selçuklu tahtında rakipsiz kaldı. 1257 yılında Baycu Noyan'ın Azerbeycan'a gitmesinden sonra geri dönen II. İzzettin Keykavus tahtı ele geçirdi. II. İzzettin Keykavus, Şerafettin Ahmed'i Malatya'ya gönderdi. Moğollara yenilmesi üzerine yerine, cüssesi küçük zekası ve cesareti yüksek Ali Bahadır'ı Malatya'ya gönderdi. Büyük bir kıtlık geçiren ve buğdayın bir yükü 120 dirheme satılan Malatya'da halk Ali Bahadır'ı iyi karşılayarak, Sultan İzettin'in hakimiyetini kabul ettiler. Onun otoritesi ile yollar açıldı ve kıtlığa son verildi. Ancak, Baycu Noyan, Malatya üzerine yürüyünce, Ali Bahadır Kahta'ya kaçtı. Baycu Malatyalılara Kılıç Arslan'ın saltanatını tanımaları için yemin ettirdi ve şehrin altınlarını toplayarak, Bağdat muharasına giderken, Kılıç Arslan'ın emirlerinden Fahrettin Ayaz'ı Malatya valiliğine tayin etti. Baycu, 1258 yılında Anadolu'dan ayrılınca, Ali Bahadır Malatya önlerine geldi. Ettikleri yemine bağlı kalan Malatya halkı, Moğol istilasından da korktuğu için kentin kapılarını kapalı tuttular. Ancak, baş gösteren açlık yüzünden açmak zorunda kaldılar.

    Ali Bahadır, Kılıç Arslan yanlısı Fahrettin Ayaz ile iğdiş başı Muin'i öldürttü. Ali Bahadır Moğollar'ın ilerlediğini öğrenince Malatya'yı terk edip, Sultan İzzettin'in yanına döndü.

    Ülke karışıklıklar içinde bunalmıştı. Moğol baskısı giderek artıyor, Anadolu'daki Türkmen boyları da fırsat buldukça ayaklanıyorlardı. İlhanlı hanı, Ocayto, Anadolu üzerindeki İlhanlı egemenliğinin çökmekte olduğunu görünce 1314 yılında Emir Çoban'ı Naib tayin eylemişti. Olcayto için Haraç toplayan Mardu ve Cemaleddin, Malatya halkına sürekli baskı uyguladılar. Tecavüze uğrayan Malatya 'lılar bu mülkün 170 yıldan beri kendilerine ait olduğunu, Selçuklu sultanlarının verdiği beratların ellerinde bulunduğunu söyleyerek acı acı yakınıyorlardı.

    Halep Memlük Emiri Seyfettin Tengiz, ordu ile Malatya'ya varınca Cemalettin Hızır, kentin ileri gelenleri ile birlikte onu karşıladı ve bağışlanmaları dileğinde bulundular. Seyfettin Tengiz tarafından affedilen Malatya halkı askerlerin şehri yağmalamalarına müsaade etmemek için kapıya bırakılan muhafızları dinlemeyerek şehre girdiler.

    Selçuklular devrinde Malatya, sanayi ve ticareti ileri, zengin bir şehirdi. Burada kumaş dokuyan tezgah miktarı 12.000 ile 19.000 arasındaydı. İşte Memlük askerleri bu zengin şehri yağmalamaya başladılar. Müslüman Hiristiyan farkı gözetmeksizin kıymetli eşyalarını alarak esir ettiler. Bununla beraber dönüşte müslüman esirleri serbest bıraktılar. Memlükler kentten ayrıldıktan sonra Emir Çoban, Malatya'ya gelip düzeni sağladı. Yakılıp yıkılan yapıların onarılmasını emretti. Malatya'nın müdafaası için de 2000 süvari bıraktıktan sonra, 1315 te Tebriz'e dündü. 1318 tarihinden sonra da Anadolu Selçuklu Devleti tarihe karıştı.

     

     

     

  24. TARİHÇE

    TARİH ÖNCESİ DÖNEM

     

    Medeniyetlerin doğduğu Avrasya‘yı bir uçtan öteki uca kat edip Avrupa’nın batısı ile Asya ‘nın doğusunu birleştiren ve medeniyetlerin yayılma yolunu ifade eden eksen Anadolu ‘dan geçmektedir. Avrasyanın bu uzun doğu batı ekseni boyunca toplumlar arası hareketlilik yoğun olarak hep olmuş, bu hareketlilik toplumsal rekabet , savaş ve göçlere sebep olmanın yanında aynı zamanda da toplumsal ve teknik yeniliklerin bu eksen boyunca yayılmasını sağlamıştır. İşte adeta medeniyetleri taşıyan bu eksen Anadolu ‘dan geçerken yoğunlaşarak (ve daralarak) Anadolu ‘yu medeniyetler köprüsü haline getirmektedir. Bu özellik Anadolu ‘yu tarihin ilk çağlarından beri medeniyetler beşiği haline getirmiştir. Bu nedenle Anadolu’nun her taşı tarih kokan bir yer yüzü cennetidir.

     

    Tarihte olduğu gibi günümüzde de medeniyetleri buluşturan Yurdumuzun önemli kavşak noktalarından birinde de Malatya bulunmaktadır. Bu özelliği Malatya ‘yı tarihin her döneminde önemli kılmış ve dikkatleri hep üzerine çekmiştir.

     

    Malatya, eski çağlardan beri Anadolu ve Ortadoğu 'nun geçit veren kavşak noktasındadır. Doğuda en eski ulaşım yolu; Malatya­ Sivas üzerinden Erzurum'a, oradan da Kafkasya'ya uzanan yoldur. Buna, KarasuAras yolu da diyebiliriz. Öte yandan Güneydoğu'ya, Malatya ve Diyarbakır üzerinden Mezopotamya'ya uzanan yol önemlidir. Malatya'dan doğuya doğru Murat, KarasuVan Gölü diğer tabii bir önemli yoldur. Diğer önemli bir yol ise Güneyden gelip Malatya'da düğümlenen Malat­yaKahramanmaraş arasında Torosların çok kesif göründükleri bir sahada, akış yönleri farklı vadilerin takip ettiği tabii bir koridor boyunca uzanmaktadır. Güneyde dağlar arasında açılmış bir başka yol, Adıyaman üzerinden Urfa'yı Malatya'ya bağlamaktadır.

     

    Belirtilen yollar, Malatya'da birleşerek kuzeyde Kafkasya'ya, güneyde Çukurova, Mezopotamya ve Suriye'ye, batıda Ege sahillerine, doğuda İran ve uzak doğuya kadar uzanmaktadır. Bu yollar, Akad İmparatoru Sargon zamanından beri işlemekteydi. Hititler zamanında da işlemekte olan bu yoldan Hitit Krallarının geçerek Anadolu üzerindeki devletlerle savaştığı bilinmektedir. Hitit Kralı Şuppililiuma 'nın bu yoldan geçerek Aşağı Fırat boylarına indiği, dolayısıyla Malatya civarında Fırat Nehrini geçtiği kaynaklarca belgelenmektedir. Bu yolun KayseriKültepe 'den başlayarak, Gürün Darende Malatya Samsat üzerinden Urfa'ya vardığı buradan da ikiye ayrılarak Gargamış ve Halep'e, diğerinin de Nusaybin üzerinden doğuya Asur ve Babil'e gittiği tahmin edilmektedir. Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ticaret ve kültür alışverişinin bu yol üzerinden yapılması, Malatya'nın tarihi ve kültürel önemini artırmıştır.

     

    Antik çağlarda kullanılan yolların yanında, Roma döneminde ticaretle sınırların korunması amacıyla yeni yol yapımına geçilmiştir. Malatya'nın büyük bir askeri merkez olması sebebiyle Romalılar, askeri ve ticari amaçla kullanılan yollarını Malatya'dan geçirmişlerdir. Bu durumu, yol kenarlarına dikilen mil taşları doğrulamaktadır.

     

    Bizans İmparatorluğu Roma yollarını aynı amaçla kullanılmıştır. Araplar, Bizans topraklarına yaptıkları akınlardan sonra geri çekilirken Kommagene ile Malatya arasındaki geçitten faydalanmışlardır. Türkler ise Fırat Nehri'ni Malatya yakınlarında aşarak Orta Anadolu'ya ulaşmışlardır.

     

    HİTİTLER DÖNEMİ

     

    Hititlerin Anadolu'da, M.Ö. 2000 yıllarının başında varlıklarını gösterdikleri Aslantepe'den çıkarılan bazı seramik örneklerinden anlaşılmaktadır.

     

    M.Ö. 1750 yıllarında Kuşsara Kralı Anitta, Anadolu'yu tek bir yönetim altında toplayarak siyasi birliği sağlamıştır.[2] Bu dönemde Malatya'nın, büyük bir ihtimalle, siyasi birliğe katıldığı sanılmaktadır. I. Hattusilis, Kuzey Suriye yolunu emniyet altına almış, yerine geçen oğlu I. Mursilis ise Anadolu birliğini Halep ve Babil seferlerinden sonra sağlamış. Malatya' nın bu krallar döneminde kuzey Suriye ile Anadolu arasında önemli yol kavşağında olması sebebiyle Hitit birliğine girdiği ve bir Hitit şehri olduğu kabul edilebilir. I. Mursilis, babası I. Hattusilis 'in gösterdiği, dış menfaatlerinin güneyde olduğu fikri üzerine hareket edip, Halep ve Bağdat'ı fethederek "Büyük Kral" unvanını aldığı Akad metinlerinde görülmektedir.

     

    Hitit Krallarından Ammunas ile Huzziyas'tan biri döneminde M.Ö. 15. yüzyılda yer yer görülen isyanlar sonunda Hitit Birliğinin kuzey Suriye'deki egemenliği Mitanni Krallığının eline geçmiştir. Böylece, Malatya'da bu dönemde Mitanni eğemenliği altına girmiştir. Hitit Kralı Şuppiluliuma, M.Ö. 1450 yıllarında Fırat Nehrini geçerek bölgede yer alan Mitanni eğemenliğine son verilmiştir. [3] Böylece Malatya'yı yeniden Hitit İmparatorluğuna kazandırmıştır. II. Mursilis, Muvatalli ve III. Hattusilis dönemlerinde Malatya, Hitit Merkezine bağlı kalmıştır.

     

    M.Ö. 1116-1096 yılları arasında bir Asur vesikasına göre, Asur Kralı I. Tiglatplaser Malatya üzerine yürüyerek kral Allumu'yu yenmiştir. Şehir halkını rehin alarak vergiye bağlamıştır.

     

    M.Ö. 1200-1000 yılları arasında kavimler göçü sebebiyle Anadolu'da karanlık bir devir hüküm sürmüştür. Hitit İmparatorluğu, bu dönem sonunda tamamen ortadan kalkmıştır.

     

    Hititler'in torunları, M.Ö. 1000 yılından sonra varlıklarını şehir devletleri halinde sürdürmüşlerdir. Malatya, asıl önemini bu devirlerde almıştır. Hitit Devleti, bir takım küçük feodal krallıklardan teşekkül ediyordu. Bu derebeyliklerden birisi de Fırat Nehri'nin Malatya civarında yaptığı dirseğin içinde bulunduğu tahmin edilen Alşe Krallığı idi.

     

    Geç Hitit döneminde; Malatya ve çevresinde özellikle lspekçur, Darende, Gürün, Aslantepe'de Geç Hitit dönemine ait kitabeler ve siteller bulunmuştur. Heykeller ve siteller Geç Hitit devrinin Malatya'da ne kadar geniş çevreye yayıldığını göstermektedir.

     

    MEDLER DÖNEMİ

     

    Asurbanipal'ın (M.Ö. 669-631) ölümünden sonra, Asur'un ihtişamlı devri uzun süre devam etmedi. Bu arada Med'ler, Keyaksar'ın (M.Ö. 625-585) idaresinde güçlü bir devlet kurmuşlardır. Asur egemenliğinde bulunan Babil prensliği de hürriyetine kavuşmak istiyordu. Babil prensliğinin başında bulunan Nabupolassar, Asur aleyhine Med kralı Keyaksar ile bir anlaşma yapmıştır. Aynı zamanda Kimmerler'de Med'lerle anlaşarak ittifak halinde harekete geçtiler. Bu kuvvetler, M.Ö. 612'de büyük bir saldırı ile Asur toprakları, Medlerle Babilliler arasında paylaşıldı. Anadolu toprakları, Kızılırmak nehrine kadar MedIerin payına düştü. Batı Anadolu'da bulunan Lidya devleti Medler'in Doğu Anadolu'da ilerleyişini endişe ile takip ediyorlardı. M.Ö. 590 yılında Malatya civarında Fırat Nehrini geçen Med ordusu Kızılırmak nehri yakınlarına kadar olan toprakları ele geçirdi. Med kralı Keyaksar ile Lidya kralı Alyattes'in orduları M.Ö. 585 yılının 28 Mayıs'ında Kızılırmak Nehri kıyısında karşılaştılar. Savaş esnasında güneş tutulması meydana geldiğinde her iki taraf, bunu uğursuzluk sayarak savaşa son verdiler. Kızılırmak, iki taraf arasında sınır olarak kabul edildi. Böylece Malatya bölgesi Medler'in hakimiyetine geçmiş oldu.

     

    Med devleti, askeri güce dayanan militer bir devletti. İstila ettiği bölgelerde kalıcı bir yönetim sağlayamıyordu. İran'ın güneybatı yaylalarında yaşayan Perslerin Ahameniş soyundan gelen II. Kiros, Med yönetiminin içine düştüğü çelişkilerden yararlanmaya kalkıştı. Med kralı Astiyağ'ın (M.O. 584-550) ordularını bozguna uğrattı. Kısa sürede Kızılırmak Nehrinin doğu kıyısına kadar bütün Anadolu'ya egemen oldu. Böylece Malatya yöreleri de Perslerin eline geçti.

     

    PERSLER DÖNEMİ

     

    Pers kralı I. Dareios (Daryus), (M.Ö. 522-485) ülkesinde düzenli bir yönetim kurmak amacıyla ülkeyi 127 vilayetten oluşan 23 büyük Satrab'lığa ayırdı. Malatya bölgesi, merkezi Kayseri (Mazaka) olan Kapadokya büyük satrablığına bağlandı. Malatya yöresinde Med ve Pers egemenliğini yansıtan anıt eserlere rastlanmamıştır. Bölge ekonomisinin can damarı olan Mazaka-Malatya arasındaki yol, bu dönemde önem kazandı. Malatya; İran yaylasını Akdeniz'e bağlayan ulaşım yolu üzerinde sosyal ve ekonomik ilişkilerin düğümlendiği doğu ile batı arasında bir kent oldu.

     

    Malatya, M.Ö. 4. yüzyılda Makedonya Kralı İskender ‘in Anadolu'yu ele geçirmesinden sonra Perslerin idari sistemine dokunmadı. Bölgeye atadığı komutanları ile Hellenistik kültürünün Anadolu'ya yayılmasını sağladı. Malatya, bu dönemde Helen kültürünün etkisinde kalmıştır.

     

    İskender'in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra bu büyük İmparatorluk, onun komutanları ve satrabları arasında bölüşülmeye başlandı. Malatya bölgesine ilk önce, İskender'in Kapadokya Satrabı Evmenes sahip çıktı. Ancak, Evmenes M.Ö. 315'de komutan Antigonos'a yenildi. İskender'in Babil satrabı Selevkos, uzun savaşlardan sonra Antigonos'u yenince İran, Irak ve Güney Anadolu toprakları bu sefer onun egemenliği altına girdi. (M.Ö . 312) Büyük Selökid devletinin temelleri atılmış oluyordu. Selevkos'un Malatya'yı içerisine alan topraklarda da egemenlik kurması, ancak rakibi Lizimakhos'u M.Ö. 281 'de yenilgiye uğratmasından sonra gerçekleşmiştir. Selevkosların Malatya'da tahakkümleri bir yıl sürmüştür. Yöre insanının isyanı sonucu Selevkoslar Malatya'yı terk etmek zorunda kaldılar. Aynı zamanda Kapadokya Krallığı bölgede hakimiyeti ele geçirdi. Güney komşu Selökidlerle iyi geçinmeye çalışan Kapadokya yönetiminin Malatya bölgesindeki egemenliği daha güçlendi.

     

    Kapadokya Krallığı, bir süre sonra "Sofen Presleri" diye anılan ve bugünkü Harput yöresinde bağımsızlığını ilan eden prensIere boyun eğdi ve Malatya yöresinin yönetimini bırakmak zorunda kaldı. (M.Ö. 212) Böylece bölgedeki yönetim, tekrar Selevkosların eline geçmiştir. Bu yönetimden memnun olmayan yöre haklı, kuzeyde bulunan Pontus Kralı Farmekes'in koruması altına sığınmıştır. (M.Ö. 170) Malatya bölgesi uzun süre Pontus Krallığına bağlı olarak kalmıştır.

     

    Pontus Kralı Mitridates Evpator'un (M.Ö. 120-63), Pompeius komutasındaki Roma ordusuna yenilmesinden sonra bölge, merkezi Kelkit ırmağı kıyısındaki Kabira olan Roma eyaletinin sınırları içine alındı. (M.Ö. 66)

     

    ROMA DÖNEMİ

     

    Roma ordularının uğrak yeri haline gelen Malatya; kuzeyi güneye, doğuyu batıya bağlayan bir düğüm noktası üzerinde bulunuyordu. Fırat nehrinin doğu ile batıyı birbirinden ayırması, buranın önemini daha da artırmıştır. Bu bölgeye Romalılar iki Legionu (lejyon) yerleştirmişlerdir. Bu lejyonlardan biri Melitene'ye (Malatya) gönderilerek görevlendirilen lejyon XII. Fulminita'dır. Diğeri ise Samosata (Samsat-Adıyaman) gönderilen lejyon XVI. Flavia'dır. Roma'nın .30 lejyonundan ikisini Fırat kıyısına yerleştirmesi bölgenin önemini gözler önüne sermektedir. Melitene'de yerleştirilen 12. lejyon doğudaki Roma'nın en önemli askeri bir üssü olmuştur. Bu lejyonlar bölgede asayişi sağlayarak, Karadeniz'den Zaugma'ya kadar uzanan doğu hudutlarının bekçisi olmuştur. Romalıların 12 Lejyonu buraya yerleştirmelerinin sebebi; buranın önemli bir yol kavşağında olması, Fırat'ın burada geçit vermesi, su kaynaklarının ve yiyecek depolarının bol olmasındandır. 12. lejyonun Malatya'da yerleştirilmesi ile Aslantepe'de bulunan şehrin yeri değiştirildi. Buranın 4. km. kuzeyine bugün Battalgazi ilçesi adı verilen yere kuruldu. Şehrin etrafı surlarla çevrildi. Şehir surları (M.S. 98 -117) Traianus döneminde yapılmıştır. Traianus zamanında, Melitene, Part'lara[1] karşı önemli bir sınır üssü olmuş, askeri yolları geçtiği bir geçit noktası haline gelmiştir.

     

    Romalılar döneminde sınır şehri olma özelliğini taşıyan Melitene 'ye komşu devletler tarafından sürekli saldırılmıştır. Savaşlar sebebiyle yıpranan şehir surları, İmparator Constantius (M.S. 363) zamanında tamir ettirilerek genişletilmiştir. Bütün Roma ülkesinde olduğu gibi, Melitene'de de huzursuzluk ve isyanlar artmış, şehir sürekli el değiştirmiştir. Daha sonra Pers Kralı Sapor'u Bizans İmparatoru Valens yenerek bölgede Roma nüfuzunu yeniden sağlamıştır.

     

    Romalılar tarafından askeri bir karargah olarak kullanılan Malatya'da o döneme ait eserler tahrip olduğundan günümüze ulaşamamıştır. Ulaşabilen kültürel buluntular ve kalıntılar Malatya müzesinde sergilenmektedir.

     

    Theodosius Magnus, (M.S. 379-382), 395'te imparatorluğu oğullan Arcadius ve Honorius arasında bölüştürmüş. İmparatorluğunun doğusu Arcadius'a düşmüştür. Malatya, İmparatorluğun ikiye bölünmesinden sonra Doğu Roma (Bizans) imparatorluğu içinde kalmış, bundan sonra da önemini sürdürmüştür.

     

    BİZANS DÖNEMİ

     

    Doğu Roma yönetiminde uzun yıllar kalan Malatya, yine askeri bir üs olarak kullanılmıştır. Bu süre içerisinde surlar, yeniden onarılmıştır. Fulminatris lejyonu adı verilen askeri karargaha Bizanslılar "Likandos adını vermişlerdir. Bizans İmparatoru Akil1eon (457­474) Malatya'yı İmparatorluğun 12. Temi olarak adlandırmıştır. 532 yılında imparator Justinyanus zamanında şehir surları yeniden restore edilerek müstahkem hale getirilmiştir. Bunun zamanında Malatya, bir eyalet merkezi durumundadır. Bizanslılar, Malatya'yı Romalılardan daha çok geliştirmişlerdir. Şehrin su ihtiyacı, bugün olduğu gibi Derme Suyu olarak bilinen Gündüzbey su kaynaklarından karşılanmıştır. Yörede Gündüzbey, Yeşilyurt, Yakınca, Banazı, Bostanbaşı ve Tecde adıyla bilinen yerleşim merkezlerinin Bizans döneminde kurulduğu sanılmaktadır. Çünkü bahsi geçen yerlerde Bizanslılardan kalma mozaikli havuz ve ev kalıntılarına rastlanmaktadır. Bunlardan birisi Tecde'de bulunan Zirai Araştırma İstasyonu Meyve Fidanlığının bulunduğu, alanda olduğu tespit edilmiştir. 1985 yılında sözü edilen yerde yapılan havuz çalışmaları kazısı sırasında 7 adet altın Bizans sikkesine rastlanmıştır. Bunlar Malatya Müzesinde sergilenmektedir. Bir diğeri ise Yukarı Banazı (Konak) köyünün Horata adı verilen suyun yakınında bir üzüm bağının içindeki kalıntılardır

     

    Öte yandan şehir içinde ve çevresinde bulunan kale kalıntılarından şehrin geniş bir alana yayıldığı ve Hiristiyanlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Şehir ve çevresinde çok sayıda kilise ve manastır yaptırılmış, ancak bu mabetler İslam-Bizans mücadelesi sırasında tahrip edilmiştir. Müslümanlar tarafından yaptırılan cami ve mescitler, Bizanslarca aynı tarzda hareket edilerek yıktırılmıştır.

     

    Bizanslılar, Malatya'yı Sasani'lere karşı bir hudut şehri olarak kullanmışlardır. 575 yılının sonbahar mevsiminde Sasanilerle Bizanslılar arasında büyük bir meydan savaşı olmuş, Sasani imparatoru 1. Hüsrev yenilgiyi hazmedemeyerek intikam amacı ile şehri yakıp yıkmıştır. Uzun süre Bizanslılar ve Müslüman Araplar arasında el değiştiren Malatya, Hz Ömer zamanından itibaren halifelerin ülkesi ve Bizans toprakları birinden ayıran bölgeye Avasım adı verilmiştir. İslam coğrafyacılarından İbn-i Haykal ‘ın ifadesine göre bu avasım şehirlerinin (sınır, uç bölgelerin) en bakımlısı ve büyüğü Malatya’dır. Malatya’nın strateji bakımından yolların kavşağında bulunması, önemli dağ geçitlerinde bulunması İslamların bu şehre özel önem vermelerine sebep olmuştur. Anadolu'da Fırat'ın doğu kısmı müslümanların ilk istilası sırasında ele geçirilmiştir. Emeviler devrinde de bu fetih tamamlanarak Anadolu'nun güney bölümü olan Adana, Ceyhan ile Fırat arasındaki topraklar müslümanların kontrolüne geçmiştir. Adana bölgesinin merkezi Tarsus, Fırat bölgesinin merkezi Malatya olmak üzere iki hudut valiliği kurulmuştur.

     

    Anadolu'nun tamamen Türkleşmesine kadar Malatya, Bizans ve Müslüman Araplar arasında paylaşılamayan bir merkez konumundadır. VII. yüzyıldan itibaren sürekli Arap akıncılarının saldırısına uğramıştır. 1993 yılında Battalgazi ilçesinde Belediye Hamam inşaatı hafriyatı sırasında ele geçen 7. Mikhael Dukas (1071-1078) dönemine tarihlenen altın sikkelerden anlaşıldığı kadarıyla bu eserler Malatya'da Bizans döneminin sonu olarak karşımıza çıkar.[1]

     

     

    İSLAM DÖNEMİ

     

    Müslüman Araplar, Anadolu'ya yaptıkları seferlerle Malatya'yı birkaç defa ele geçirmişlerdir. İyaz bin Ganem'in Habib bin Mes­leme komutasında Malatya üzerine gönderdiği Arap ordusu kenti aldı ise de burada fazla kalamadı. Karşı saldırıya geçen Bizanslılar kenti geri aldılar.

     

    Suriye valisi Muaviye, Habib bin Mesleme'yi yeniden Malatya üzerine gönderdi. 656 yılında kenti alan Mesleme, buraya askeri birlikler yerleştirdikten sonra yönetimi kendi atadığı bir valiye bıraktı. Muaviye (661-680) bu kente gelerek bir zaman kaldı ve asker sayısını artırdı. Kenti İslamlaştırmak gayesiyle Irak ve Suriye'den Müslüman halkın bir kısmım Malatya'ya getirerek yerleştirdi. Bu dönemde Malatya bizanslılara karşı yapılan yaz seferlerinin üssü durumuna getirilmiştir.

     

    Hz. Ali ile Muaviye taraftarları arasındaki mücadeleler zamanında müslümanlar, Anadolu seferlerini ihmal etmiş, Emevilerin hilafeti ellerine geçirdikten sonra Hz. Ali tarafından Abdullah İbn-i Zübeyr’in isyanı üzerine Malatya’ya yerleştirilen halk şehri terk etmiştir. Bu fırsattan yararlanan Bizanslılar Müslüman halkın ve askerlerin çekilmiş olduğunu görerek Malatya'yı yeniden zapt ettiler. Şehrin kalesini yıkıp, Müslüman halkı kılıçtan geçirdiler. Şehre Rum, Ermeni , Aramice konuşan ve kendilerine Nebatiler denilen halkı yerleştirmişlerdir.

     

    Emeviler döneminde Halife Ömer bin Abdülaziz (717-720) kaçmakta olan Darende halkını Malatya'ya yerleştirdi. Cavana bin El ­ Haras'ı buraya vali olarak atadı. 740-41 yılında Askivaş komutasındaki Bizans Ordusu Malatya üzerine yürüdü. Kuşatma sırasında halk, kent kapılarını kapayarak Halife Hişam'dan (724-743) yardım istedi. Bunun üzerine Bizanslılar çekildilerse de Halife Hişam Malatya'ya geldi, şehir onarılıncaya kadar buradan ayrılmadı

     

    Şehre vali olarak atanan Melih İbn-i Sebeb ve yanında seferlerde bulunan Abdullah El Battal Bizanslıların elinde bulunan Synada şehrini kuşatmışlardır. İslam orduları Pelezaium adı verilen yerde ağır bir yenilgiye uğramışlardır. Bu savaştan üç sene sonra 740 tarihinde Abdullah El Battal, Eskişehir yakınlarında Akronion önünde yapılan savaşta şehit düşmüştür. Aynı tarihte Malatya'da Bizans - Arap çatışmalarında Battalgazi'nin silah arka­daşı Abdulvahap'ın da şehit düştüğü sanıl­maktadır.

     

    755 tarihinde Bizans İmparatoru V. Konstantinos tarafından yakılıp yıkılan Malatya, aynı tarihte Salih bin Ali bin Abdullah komutasında saldırıya geçen İslam ordusu, V. Konstantinos komutasındaki Bizans ordusunu yenerek şehri yeniden ele geçirmişlerdir. Abbasi Halifesi El Mansur (754-775), yeğeni İmam Abdulvahap bin İbrahim'i Malatya valiliğine atadı. Vali, 757 yılında Hasan bin Kahtaba komutasındaki kuvveti ile gelerek Malatya'yı yeniden onarttı. Onarımı tamamlanan Malatya'ya 4.000 kişilik kuvvet bırakarak buradan ayrıldı.

     

    Halife Harun El Reşit (786-809) döneminde Malatya'ya karşı yapılan bir Bizans saldırısı püskürtülmüş ve şehir tahkim edilmiştir.

     

     

     

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.