Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

içimdeki deniz

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    522
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İletiler gönderen: içimdeki deniz

  1. ben varımmmm.... :):clover:

    :D dremar benim en sinir oldugum şeylerden biri de (geçenlerde kuzenim yaptı hiç beklemezdim çocuktan)

    ortamda erkek kız karışık bi grup oturuyoruz bi arkadaş çok espirilidir (erkek bi arkadaşımız) bizi gülmekten öldürdü o akşam benim kuzense astı süratını oturdu.ki akşam a kadar çok iyiydi hatta o çocuk gelene kadar bizle gayet keyifli sohbet yaptı.ammmaaa ortama başka bi erkek gelince 90 derece döndü :) daha önce de 1kere daha oldu başka bi arkadaşla da.komik bence hemde çok -_-yani ortamda bi tek kendilerimi olacaklar alla allaa

  2. Otuz yasini asmis kadinlar...

     

    Andy Rooney der ki...

    " Yasim ilerledikce,

    en cok otuz yasini asmis bayanlara

    deger vermeye basladim."

     

    Iste bunun sebeplerinden birkaci:

    Otuz yasini gecmis bir kadin

    asla sizi gecenin bir yarisi uyandirip

    "ne dusunuyorsun?" diye sormaz.

    Umurunda degildir cunku ne dusundugunuz.

     

    Eger otuzunu asmis bir kadin

    TV deki maci seyretmek istemiyorsa,

    soylene soylene TV 'nin karsisinda

    yaninizda oturmaz.

    Yapmak istedigi bir seyi yapar.

    Ve bu genellikle daha enteresan birseydir.

     

    Otuz yasini asmis bir kadin

    kendini yeterince iyi tanir ve

    kendinden emindir...

    Kim oldugunu, ne oldugunu,

    ne istedigini, ve kimden istedigini bilir.

    Otuzunu asmis cok az kadin

    onun hakkinda ya da yaptiklari hakkinda

    ne dusundugunuzu onemser.

     

    Otuz yas ustu kadin

    cogunlukla buyuk asklara,

    omur boyu surecek bagliliklara doymustur.

    Hayatinda en son ihtiyaci oldugu sey

    bir baska miz miz, devamli soylenen,

    ne yapacagina karisan, yapiskan bir asiktir.

     

    Otuzunu asmis kadin,

    agirbaslidir.

    Bir operanin ortasinda ya da

    Pahali bir restoranda sizinle

    ciglik cigliga kavga etmesi cok nadirdir.

    Ha tabi hakettiyseniz,

    sizi vururken de hic tereddut etmez,

    sonuclarina katlanmayi da planlayarak...

     

    Otuzunu asmis kadin

    ovguler yagdirmakta cok bonkordur,

    cogu hak edilmemis bile olsa...

    cunku takdir edilmemenin ne oldugunu iyi bilir.

     

    Otuzunu asmis kadin

    sizi bayan arkadaslariyla

    rahatlikla tanistiracak kadar kendine guvenir.

    Daha genc bir kadin,

    en iyi arkadasini bile gormezlikten gelebilir,

    yanindaki adama guvenmedigi icin.

     

    Otuz yasin ustundeki kadin

    sizin onun arkadasina ilgi duymanizi

    hic sallamaz,

    arkadasinin onun aldatmayacagini bilir.

     

    Kadinlar yaslari ilerledikce medyumlasirlar.

    Ona gunah cikarmaniza

    Hic gerek yoktur,

    Onlar her bir haltinizi bilirler.

     

    Otuz yasini asmis bir kadin

    Kipkirmizi bir ruj surdugunde

    bu ona cok yakisir.

    Ama daha genc kadinlarda boyle degildir.

     

    Otuz ustu kadinlar

    aciksozlu, dogrucu ve durustturler.

    Ne kadar geri zekali oldugunuzu

    bir cirpida acik acik soyleyiverir,

    eger bir geri zekali gibi davrandiysaniz.

    Onun icin ne anlam tasidiginizi

    merak etmenize gerek yoktur.

     

    Evet, bircok sebepten

    Otuz yasini asmis kadinlari

    begeniyor ve takdir ediyoruz.

     

    elinde ihanet hançeriyle dolaşarak aşktan ve sevgiden bahsetmek ancak bir yılan kadar doğruluktur...

  3. Sezen Aksu / Yine mi Çiçek

     

    Kur masayı Madam Despina

    Kirli beyaz muşamba örtüleri ser

    Çek sediri asmanın altına

    Yanında bir ince Müzeyyen abla

     

    Yine mi güzeliz, yine mi çiçek?

    Hamdolsun

    Taze mi bitti topik

    Canın sağolsun

    Amanın yine mi güzeliz, yine mi çiçek?

    Hamdolsun

    Altınbaş kadehe yağ gibi dolsun

     

    Gece çok genç, arzular şelale

    Haber etsek o yare

    Gelse Bomonti'den

    Şereflendirse bizi

    Olsak teyyare

     

    Yine mi güzeliz, yine mi çiçek?

    Hamdolsun

    Taze mi bitti topik

    Canın sağolsun

    Amanın yine mi güzeliz, yine mi çiçek?

    Hamdolsun

    Altınbaş kadehe yağ gibi dolsun

     

    Yine mi güzeliz, yine mi çiçek?

    Hamdolsun

    Taze mi bitti topik

    Canın sağolsun

    Amanın yine mi güzeliz, yine mi çiçek?

    Hamdolsun

    Altınbaş kadehe yağ gibi dolsun :clover:

  4. aslına bakarsan şevval ahmet altanı pek sevmem tek bi kitabını okudumve begenmedim.tehlikeli masallar.ama dar kapılar yazısını çok begendim.o kitabı yazan birinden böyle güzel bir yazı ummazdım.gerçi kılıçyarası ve sudaki iz içinde güzel diyolar ama..neyse. :)

  5. Karanlıklar Ötesindeki Düşler

     

    Gecelerin karanlığına sığındım yine. Yalnızlığıma eşlik eden sonsuz boşluk olarak nitelendirdiğim gökyüzünün sevgi ışıkları, usulca özlemini sunuyor yüreğime. Bu zaman dağarcığında yıldızların bazen gizlice göz kırptıklarını görüyorum. Sanki:’boş ver aldırma, unutursun!..’ diye teselli ediyorlar beni...

     

    Unutur muyum sence?..

     

    Yıldızların parlaklığında bile senin gözlerinin ışıltısını görürken, silinir mi bu çerçeve düşüncemden? Gülüşün aklıma her düştüğünde, içimi kavuran yalnızlığı yok etmek istiyorum.

     

    Karaladığım satırlara ‘sen’ ile başlamadan nokta koymayı, doğan yeni güne senden hiçbir şey katmadan bitirmeyi öyle istiyorum ki...Ama olmuyor işte, beceremiyorum; gökyüzünün büyüleyen mavisini, denizin dalgalarını, seninle süslemeden hayal edemiyorum.

     

    Hem bunca güzellik senin yokluğunda bana haz verir mi sanıyorsun?

     

    Herhangi bir söz bile seni hatırlatmaya yetiyorken, olanları yok saymak mümkün mü?

     

    Gerçekte yanımda yoksun. Sana hasret kalıp göz yaşlarımı cömertçe sunduğum, yıldızları kaybolmuş gecelerin hiçbirinde yanımda olmadın zaten.

     

    Bu karanlık gecelerde ben hep yalnızım, ama ne kadar yalnızsam, sana bir o kadar yakınım nedense!

     

    Sana olan sevgim; karanlıkta yanıp sönen yıldızlar kadar çok ve en az onlar kadar öksüzdü, ama bu yalnızlığıma rağmen leke düşürmedim sevmelerime...

     

    Sen uzaklarda bir yıldız misali yanıp sönerken, ben hep suskun yüreğimle seni özledim...

     

    Her şeye rağmen hep büyüttüm içimdeki SEN’İ, her saniye geçişinde bir o kadar çoğaldın yüreğimde...

     

    En acıyan yanımsa, ben seni sanki asırlardır tanıyorum ve doğduğumdan beri seninleyim, ama birlikte hayallerimizi sandala koyup, hiç açılamadık uzaklara...

    Çok ağladım, çok acı çektim ve hep yalnız kaldım, ama hiç kızmadım kendime, hiç isyan etmedim...

    Çünkü sevmek kutsaldı, her ne kadar bazen acıyı yudumlamanın adresi de olsa...

     

    Sen ki, benim gönlüme yakışan rengarenk bir gökkuşağıydın.

     

    Senin de yaşadığın karanlık gecelerin var biliyorum, ama yine de sana sesleniyorum: ‘Hadi ver elini, uzat ne olur... Bir kerecik de olsa seninle el ele, yürek yüreğe karanlığı delip, bize yakışan aydınlıklara doğru uzanalım

     

    Atilla İlhan

  6. "Insanlarin birbirini tanimasi icin en iyi zaman, ayrilmalarina en

    yakin zamandir", der Dostoyevski...

     

    Veda acisi, kabugunu soyar insanin; yildizini kaziyip cirilciplak

    ortaya serer. Birlikteligin örttügü tüm kusurlari ayrilik sergiler.

    Bir ayrilik arifesinde helallesilir ve o an hakiki tabiatlariyla

    yüzlesilir. "Ölene kadar" diye söz verilmistir, ama "ölüm yolunda"

    baska tercihler belirmistir. Kararsiz prensesin vicdani azap cekerken

    7 cücelerin somurtkani "aklini basina" al diye fisildar kulagina;

    haytasi ise "kalbinin sesini" dinle diye cekistirir eteginden. Hep

    hayran

    bakan gözlere, hatalar takilmaya baslar. "Ama"yla biter alelade iltifat

    cümleleri: "Sen iyi bir insansin, ama arkadaslarin kötü", "Seni

    seviyorum, ama bu iliskide mutlu degilim", "Ben baska türlü bir

    beraberlik düslemistim" vs..vs.. Sonra gelsin uykusuz geceler...

    bir türlü karar verememeler... ruhen gidip gelmeler... "Hele biraz daha

    zaman gecsin" diye nikah ertelemeler...

     

    Birlikteymis gibi yaparken,sevecek baska yüzler, yüzecek baska denizler

    kollamalar.. "Aslinda bütün bunlar bizim iyiligimiz icin"e kendini

    kandirmalar.

    Sonrasi hep ayni: Bekleyenin "Hani sonbaharda bulusacaktik. Hazan geldi

    gecti,

    sen gelmez oldun" sizlanmalari... Bekleyenin "Geliyorum az kaldi"

    oyalamalari...

    Bittigini bile bile isi uzatmalar; söyleyemedikce hepten bataga

    saplanmalar...

    Terke makul bir gerekce ararken hepten carsafa dolanmalar...

    Veda konusmasinda süslü iltifat cümlelerinin arasina, o cümleleri

    hiclestiren

    mayinlar serpistirmeler...

    Üzgün görünmeler... bagis dilenmeler... "...ama kacinilmazdi"

    demeler...

     

    "Sözünden caydin" yakinmalarini "Sen de eski sen degilsin. Degismissin"

    diye gögüslemeler...

    ....asıl kendinin degistigini bilmezden gelmeler... Ve son sahne: Terk

    edenin o mahcup "Yapamiyorum, dayanamiyorum..her seyi denedim.."

    itirafina karsilik terk edilenin kirik calimi: "ugurlar olsun! Ben yoluma

    devam ediyorum".

     

    Ihanetler hep böyledir: ilki, bir yenisine gebedir; ikincisi daha az

    aci verir. Ondan sonra dur durak yoktur: Güvenilmez asik, sevdikce kiran,

    gezdikce ardinda bir kirik kalpler mezarligi birakan bir dervise döner.

    Artik acilara hapsolmustur: Bulusmak istedikce ayrilacak, birlesmeye

    calistikca parcalanacak, sonunda terk ettiklerinin "ah"i tutup, terk

    edildiginde, mukadder yalnizligina kapanacaktir.

     

    CAN DÜNDAR

     

     

    herşeyi denemiştim. :clover:

  7. YAĞDIKÇA...

     

    Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,

    Kavim göçlerinden bu yana ağlayan

    Ve durmadan

    Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler

    Çalan, çaldıran, yakalatan

    Adı bende gizli bir kadındı İstanbul

     

    Şehre bir yağmur yağdı

    Ben ağladım

     

    Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan

    Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses

    Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır

    Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü

    yerlerinden

    Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk

    sipariş edildi yeniden

     

    Bir şehre yağmur yağdı

    Ben ağladım

     

    Kim daha çok yalan söndürdü çay

    bardaklarında

    Hangisi talandı demli öpücüklerin

    Ve buğularda yitirilen kimin adıydı

    Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu

    Soyulur muydu kabuğu hayatın

    Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?

     

    Yağmur şehre bir yağdı

    Ben ağladım

     

    Ben ençok seni götürdüm giderken

    Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları

    Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı

    Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi

    Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı

     

    Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı

    Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı

    Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı

     

    Ben...

    Yağmur...

    Ağladım...

     

    YILMAZ ERDOĞAN

    :clover:

     

    Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi

    Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı

     

    çok güzel bir şiir...

  8. Yalnız İnsan

     

    Yalnız insan merdivendir

    Hiçbir yere ulaşmayan

    Sürülür yabancı diye

    Dayandığı kapılardan

    Yalnız insan deli rüzgar

    Ne zevk alır ne haz verir

    Dokunduğu küldür uçar

    Sunduğu tozdur silinir

    Yalnız insan yok ki yüzü

    Yağmur çarpan bir camekan

    Ve gözünden sızan yaşlar

    Bir parçadır manzaradan

    Yalnız insan kayıp mektup

    Adresimi yanlış nedir

    Sevgiler der fırlatılır

    Kim bilir kim tarafından

  9. Kararsızlığımız! Korkularımız! ..

    Gabriel Garcia Marquez'den... Yaşlı ve çirkin tüccar; karşılığını

    parayla ödeyeceği zevk gecesi için olağanüstü güzel ama taş kalpli bir

    fahişeye gitmiş... Sabaha karşı, yaşlı adamın uykuya dalmasını fırsat

    bilen genç kadın, soyguncu dostlarını çağırmış. Ne var ki tüccar, tilki

    uykusundan fırladığı gibi olanca gücüyle karşı koymaya, dövüşmeye

    başlamış. Haydutlar hem kalabalık hem de işinin ehliymiş. Kolayca köşeye

    sıkıştırmışlar. Ancak ne kadar vururlarsa vursunlar, bu zayıf ve çirkin

    bedende hiç yara açılmadığını, can alıcı darbelerin hiç iz birakmadığını

    görmüşler. Bıçaklarını, kılıçlarını çekmişler. Ancak en keskin bıçak, en

    acımasız kılıç bile tüccara bir şey yapamıyormuş.

    Sonunda korkup kaçmışlar. Dövüşü izleyen kadın, yaşlı adamın mucizevi

    gücünden etkilenmiş, bir kez daha, ama bu kez 'aşk' adına tüccarla

    sevişmek

     

    istemiş. Onu hayranlıkla, arzuyla, şefkatle okşamaya başlamış...

    Gelgelelim, güzel kadının her dokunuşunda tüccarın bedeninde yeni bir yara

    beliriyormuş.

    Dövüşün, darbelerin, bıçakların, kılıçların açtığı yaralarmış

    bunlar... Yaralar, içten bir ilgi ve şefkat görene dek gizli kalmışlar.

    Sonunda tüccar kanlar içinde kadının kollarına yığılmış, ölmüş....

    Tam da bu türden hayatlar yaşamıyor muyuz? Aşktan bunca korkmamız da

    bu yüzden değil mi? Kimsenin kollarında yığılıp can vermek istemiyoruz.

    Çünkü zaten, her yanımız kılıç yaralarıyla dolu. Ama bir şekilde

    kapanmış, kabuk bağlamış yaralar onlar....

    Nasıl yapmışsak yapmışız, üstesinden gelmişiz... Ama biri, o kabuk

    tutmuş yaraları okşamaya başladığında, yaralar tekrar açılıveriyor ve

    hepsinden oluk oluk kan akmaya başlıyor.... Birine teslim olduğumuzda,

    kendimizi anlatmaya başladığımızda, içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve

    ruhumuz kan revan içinde kalıveriyor....

    O yüzden değil mi kendimizi tutmamız? Birine teslim olmaktan

    korkmamız? 'Anlatsam mı, anlatmasam mı? ' kararsızlığımız...

  10. evet çok güzel bir yazı teşekkürler sedatsan.

    bu sıkıntıları açıkçası çekmiyorum desem yalan olur.çalıştıgım sektörden dolayı giyim kuşamımın çok şık makyajlı olmam gerekmiyor ama kot kazakla işe geldiğimde bazı kamu yerlerine gittiğimde karşılanmam farklı oluyor güzel giyinip de gittiğimde farklı oluyor bu beni aşırı derece de sinirlendiriyor ve çok aptalca geliyor.insanlara artık bakış açımız giyime güzelliğine yönelmiş.ilk sordugumuz soru güzel mi?

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.