berceste tarafından postalanan herşey
-
ŞUBAT SOĞUĞU
BENİM SEVEREK İZLEDİĞİM VE HİÇ BİR BÖLÜMÜNÜ KAÇIRMADIĞIM BİR DİZİ... İZLEYEN ARKADAŞLAR VAR MI?
-
İçindeki nakaratı yaz...
NE GÜZEL SENİ BULMAK BÜTÜN YÜZLERDE SONRA SENİ KAYBETMEK HEMEN HER YERDE NE GÜZEL BİNECEĞİN VAPURU KAÇIRMAK YAPAYALNIZ KALMAK İSKELELERDE...
-
GÜLEN'İN ESKİ YAVERNDEN MÜTHİŞ İTİRAFLAR... (Biz 1970 yılında 12 insan yoksul öğrencilerin okutulması ve hayır işleri için yemin ederek yola çıktık..)
Yine bir dipnot klasiği Bu tür konular bitince , siz de ortalarda yoksunuz sevgili dipnot... Yapmayın bu tür konu bulun yada bulmayın forumdan ayrılmayın
-
Arayış
gerçekten çok hoştu adrenalin
-
Hz. EBÛ BEKR-İ SIDDÎK
- ...İSLAMİYET KABUK DEĞİŞTİRİYOR...
Bu konuyu islamiyetin değişimine mi tanık oluyoruz diyerek ele almak yanlış olur bence... Her zaman dinini gerektiğince yaşayan , yaşatan ve bunun yanısıra tam aksine bihaber olan ve müslümanım deyip tam aksi bir hayat yaşayan insanlar olmuştur... Bu 1400 yıl önce de vardı..Ve günümüzde de var... Buna genel bir mana yüklemek yanlış olur... Sizin anlattığınız tipler Taklidi iman sahipleri fakat islamın bizden istediği Tahkiki iman sahibi kişiler...Ve zaten Tahkiki iman sahibi kişiler sizin belirttiğiniz yanlışlardan uzak olup , Kuran'ın orjinalinin yanısıra türkçesini de okur ve araştırırlar... Okumayıp duydugu gibi amel eden de zaten taklidi iman sahibidir...Eee zaten bu özellikler de onlar için olağan...- kim?
Cem Yılmaz bazen ucu kaçırıyor ... Beyaz tam kıvamında Okan bayülgen kimi zaman hoş olsada , daha insanlara nasıl muamele edileceğini bile bilmeyen , aşağılamayı espri olarak algılayan...kendi oluşumunu tamamlayamayan fakat buna rağmen sağa sola çarpan biri....- en cok kimi seversiniz.....
Sezen aksu veya Şebnem ferah... Erkek vokallerin hiç biri bana hitap etmiyor...- cEP TELEFONU
berceste şurada cevap verdi: crazy_Engineer başlık Cep Telefonu, Akıllı Telefonlar, Dijital Saatler, Gözlükler ve TabletlerPardon ben anlamadım? Neden yeni telefon alayım ki? Öncekinin arama tuşu mu bozuk Tüketim toplumu boşuna denmemiş- • İĞRENİYORUM!
Çek Perdeyi Evler döşemekti bendeki tasa, Yaptım, ettim, nöbet mezara geldi. Yeter bana, üç beş arşın bez olsa; Beklenmedik mallar pazara geldi. Penceremde bir gün günlerden bir gün: Ses baygın, renk dalgın ve ışık süzgün; Belirsiz bir semte insanlık sürgün... Çek perdeyi güneş nazara geldi. Necip Fazıl Kısakürek- En iyi aktör ve aktristler
Richard Gere , Bruce Willis Nicole kidman- Hz. EBÛ BEKR-İ SIDDÎK
Allah razı olsun kardeşim... Hz. Ebubekirin hayatı hepimiz için örnek bir hayat... Rabbimiz Ebubekir gibi dosdoğru ve sıddık olmayı nasip etsin inş...- Güney Koreli bilim adamı Hwang kök hücreyi yeniden araştıracak
Güney Koreli bilim adamı Hwang kök hücreyi yeniden araştıracak Kopyalama yoluyla insan kök hücresi elde ettiği iddiaları sahte çıkan Güney Koreli bilim adamı Hwang Woo-suk, yeni bir laboratuvar açarak gelecek ay araştırmalarına başlamayı planlıyor. Avukatı Lee Geon-haeng, Hwang'ın gelecek ay Seul'de laboratuvar açacağını belirterek, ''Dr. Hwang insanların affını sağlama ve şerefini yeniden kazanmanın tek yolunun araştırmalarına yeniden başlayarak başarılarını göstermek olduğunu düşünüyor'' dedi. Lee, Hwang'ın yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için planlarını son derece dikkatlice yaptığını da söyledi. Seul Ulusal Üniversitesi, Hwang'ın akademik unvanını elinden almış ve Hwang'ı 6 arkadaşıyla birlikte üniversiteden uzaklaştırmıştı. Sağlık Bakanlığı, Hwang'ın insan embriyolarını klonlamasını ve bu tür çalışmalar için yumurta elde etmesini yasaklamıştı. Hwang, devlet fonlarının kötüye kullanımı nedeniyle sahtekarlık, zimmetine para geçirme ve biyo-etik yasa ihlaliyle suçlanmıştı. ZAMAN- Yabancı doktor tasarısı Meclis’te...
Yabancı doktor tasarısı Meclis’te Doğu ve Güneydoğu’ya sağlık personeli göndermekte zorlanan ve doktorların direnişi nedeniyle zorunlu hizmet uygulamasını yaygınlaştıramayan hükümet, yabancı doktorlara çalışma izni veren düzenlemeyi TBMM’ye gönderdi. Hükümetin yabancı doktor çözümüne gitmesinde bardağı taşıran son damla, göreve başlatılan bin 100 doktorun önemli bölümünün Doğu ve Güneydoğu’ya gitmemesi oldu. Türkiye’deki doktor sayısının azlığı ve Avrupa Birliği’ne uyum çalışmaları, yabancı doktor uygulamasına gerekçe olarak gösterildi. Tasarının gerekçesinde, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, Türkiye’nin, doktor sayısı bakımından Avrupa’daki 52 ülke arasında son sırada yer aldığı vurgulandı. Gerekçede tıp fakültelerinin bugünkü kapasitesi itibarıyla ülkedeki doktor açığının kapatılmasının ve Avrupa ortalamasına ulaşılmasının mümkün olmadığı belirtildi. Tasarı, 1 Ocak 2007’den itibaren doktorlara, ‘zorunlu mali sorumluluk sigortası’ yaptırma mecburiyeti getiriyor. Bu uygulama, kötü tedavi sonucu zarar gören hastalar ve vefat halinde hasta yakınlarına ödenecek tazminat için getiriliyor. Ankara, Zaman 28.06.2006- DTP'nin Terör Örgütü Pkk ile olan bağlantısı meşrulaştı...
Pardon ama ne alaka... Neyysee...- Aç Insanlar Icin-Lutfen Her Gelişinizde 1 defa Ugrurayin.
berceste şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yardım - Gönüllü Yardım - Okul - Dernek - Yardım KuruluşlarıHer okuduğum ve dinlediğimde beni fazlasıyla duygulandıran bir şiir... Adı Mehmet Adı Mehmet... Kara kıtanın kara gözlü, zayıf yüzlü çocuğu. Göz kapaklarında güneş ve çapakları çöl sarısı. Çaresizliğin girdabında. Kelebek renkli yüzünün yorgun yarısı. Adı Mehmet... Bir halkın hikayesi yani. Yeni günün solduğu beldeye, asırlar öncesinin bir yolculuk efsanesi. Bir halkın ismi yani. Kaderden ötesi olmayan. Adı Mehmet... Kimseden medet ummayan. Aç karınlı, hasta yüzlü ama tok gözlü. Öylece duran ve sabreden. Uzaktan gelen yolcuları ağırladığı günkü gibi. Necaşi gibi, Habeşi gibi. Doğru, dürüst, iyi, insan yani... Adı Mehmet... Bir umudun ismi. Çöle yağmur yağdığı günün. Karnının doyduğu günün. Öldüğü günün. Ve üstünde çiçekler açabilen bir mezara gömüldüğü günün ismi yani. Adı Mehmet... Kimse tanımaz, kimse bilmez. Kara gözleri gülmez. Dünyanın gözü kör olmuş sanki. Kimse onları görmez! Adı Mehmet... Kim duyar ki; Dudağında bir feryat! ! Savaşmak dudurken yani, Mehmet'i kim dinler ki? Açlığı kim dinler ki? Adı mehmet... Hastalığın gözlerindeki buğusu. Açlığın kokusu. Ve ölümün korkusu. Bir kum fırtınası uğultusu. Ağlayan bir bebek sesi. Ve zayıf dizlerin yağmursuz çöllerdeki izi. Söyle dünya insanların kaç kişi? Kaçı sağır, kaçı kör, kaçı arsız, kaçı erkek, kaçı dişi? Açlıktan ölmek kaldımı be şimdi? Söyle dünya insanlık kimin işi? ..... Uğur Arslan- DTP'nin Terör Örgütü Pkk ile olan bağlantısı meşrulaştı...
Bu sözleri utanmadan sarfeden bir zihniyete ne denilebilir... Bu insanların mantığını anlamak gittikçe güçleşiyor! Ama belli olan bir şey var ki , bunlarda hep emperyalist güçlerin güdümünde gidiyor ve sözde! kendi haklarını savunduklarını sanan bu bir yıgın zihniyetsiz insan sadece bir piyon olarak kullanılıyor! Ve , Türkiyenin zaten oldum olası terimlerle başı belada..Bu konuda da aynı mevzuyu görüyoruz ne yazık ki...- Kainatta bir an yok ki ezan sesi olmasın....
- Biyolog Hamer inanç genini buldu
NEDEN? ve NASIL? Kainatı ve insanı anlamak adına ''Neden'' ve ''nasıl'' sorusunu sorduğumuzda , bir süre sonra öyle bir noktaya gelinir ki , artık ne bilim , ne felsefe bize yanıt sunabilir... Bilimin , felsefenin ve tüm pozitif ilimlerin tıkandığı o noktada , Allahın mutlak varlığı ve birliği kaçınılmaz olur... Ve sonunda , bütün ilimler Allah'ın varlığına bir delil olmakta....- Türkiye’nin temel değeri ne?
Türkiye’nin temel değeri ne? Sosyoloji disiplini tüm toplumların esas olarak muhafazakar olduklarını söyler. Çünkü ‘toplum’ olma hali o toplumun bireyleri açısından paylaşılmakta olan değerleri, âdetleri, ritüelleri, en geniş şekliyle alışkanlıkları ifade eder ve insanlar o alışkanlıkları devam ettirmenin verdiği özgüvenden kolayca kopamazlar. Dolayısıyla her türlü değişim toplumların geneli açısından bir tehdit anlamı taşır. Öte yandan sosyal yapılar aynı zamanda güç ilişkileri ve dengesizlikleri üretmekle kalmaz, bunları kurumsallaştırır ve sahip çıkılan değerlere bağlar. Böylece hiç de demokratik olmayan bir sistem belirli bir toplumun ‘değeri’ olarak sunulabilir... Eğer çevre koşullar sistemi zorlamaktaysa, bir yandan resmi ideolojinin yardımına başvurularak ‘değiştirilemez ilkeler’den söz edilir; bir yandan da her türlü değişimin bir ‘dış tehdit’ ima ettiği öne sürülerek toplumun muhafazakarlığından medet umulur... Türkiye’de de bu süreç epeyce banal biçimleriyle yaşanıyor... AB’nin sembolize ettiği global dünyayla bütünleşen, ona adapte olan, giderek onunla bir sentez gerçekleştirebilecek olan Türkiye fikri çoğu insanı, ama tabii ki öncelikle var olan adaletsiz, eşitsiz ve antidemokratik sistemden yararlananları korkutuyor. Değişimden ürkenler, devletçilik üzerinden üretilmiş ideolojik ve kurumsal hiyerarşinin devam etmesi için çırpınıyorlar... Bu çoklu ancak derinliksiz koalisyonun sözcüleri medyadan siyasi partilere, silahlı kuvvetlerden yargıya kadar uzanmakta. Amaç AB sürecini durdurmak ve ülkedeki otoriter siyasi yapıyı korumak olunca tüm enerji AKP üzerinde kilitleniyor. Çünkü AKP hem AB üyeliğini açıkça desteklemekte, hem de İslami duyarlılığı temsil eden siyasi kimliği nedeniyle resmi ideoloji açısından meşruiyet zaafı taşımakta. Diğer bir deyişle devletçi koalisyonun mesajı, ülkeyi AB’ye taşımakta olan partinin zaten devletin asli değerlerine sahip çıkmayan bir kesime ait olduğudur. Böylece AB’ye ‘emperyalist ve düşman’ bir kimlik yakıştırılarak AKP; AKP’ye ise ‘dinci’ kimliği yapıştırılarak AB süreci yıpratılmaya çalışılıyor. Ne yazık ki bu pozisyonun arka planında devletçi koalisyonu ele veren, zihinsel kapasitesizliğini açığa çıkaran, ahlaki düzeyini sergileyen bir sıçrama var... Topluma yaptıkları çağrı toplumun değil ‘devletin değerlerine’ sahip çıkılmasına yönelik. Çünkü AB ve AKP karşıtlığının dilinde ne çeşitliliği veya hoşgörüyü, ne de yerel duyarlılıkları veya Türkiye insanının manevi derinliğini vurgulayan bir unsur var. Varsa yoksa ‘milli’ kurumlarımızın korunması kaygısı ve malum 82 Anayasası’nın ‘değiştirilemez’ maddelerinin bir zırh olarak, içeriksiz bir biçimde kullanılması. Yani tartışılmayan, tartışılması istenmeyen, hatta engellenen birtakım ‘değerler’den söz ediyoruz... Oysa bunlardan bir ‘toplumsal değer’, toplumlarda otantik olarak bulunan muhafazakarlığı davet edecek bir fikriyatın çıkmayacağı açık. Çünkü bunlar ancak devletçilikle bütünleşen bir laiklik ve milliyetçiliğin, toplumu totaliter bir cendereye almayı ‘birlik beraberlik’ sanan otoriter zihniyetin uzantısı. Toplumsal değerlerin birer ‘devlet değeri’ haline gelmesinden, ‘devlet değerlerinin’ toplumsal talepler karşısında demokratikleşmesinden korkan arkaik bir direnç hali... Ordu ve yargı üzerinden kendilerine yer açmaya çalışan, daha devletçi ve milliyetçi olmaktan başka önlerinde hiçbir vizyon bulunmayan birtakım ‘sivil’ oluşumlar... Nihayet bu acıklı manzarayı tahkim edecek, şiddeti meşrulaştırmaktan bile çekinmeyen sığ bir söylem... Toplumdan beslenen bir muhafazakarlık bunların yanında gerçekten de demokrat kalıyor... ETYEN MAHÇUPYAN 26.06.2006 / Zaman- 5 yaşındaki minik Furkan Kur’an’ı 3 ayda hatmetti
5 yaşındaki minik Furkan Kur’an’ı 3 ayda hatmetti Furkan daha 5 yaşında. Henüz “r” harflerini söyleyemiyor; ama 4 ayda Kur’an-ı Kerim’i okumayı öğrendi. İlk besmelesinden sonraki 3 ayda da hatim indirdi. Onun başarısındaki en büyük pay ise annesi Fatma Türk’e ait. Oğlunun azim ve gayretine hayran kalan Fatma Hanım, Furkan’ı ödüllendirmek için evinde bir hatim töreni düzenledi. Furkan’ın arkadaşlarını ve annelerini davet etti. Onlara güzel ikramlarda bulundu. Oğlunun kalbindeki Allah ve Peygamber sevgisinin pekişmesi, gösterdiği başarı ile gurur duyması ve gelecek yaşlarında hatırlaması içindi tüm gayretleri. Gördüğü ilgi ve sevgi yüzünden mutluluktan uçan Furkan ise törenin sonunda hediye olarak getirilen arabaları saymakla meşguldü. Elbette çocuktu o da; ama eski zaman âlimlerinin küçük yaşta ilim sahibi olmasına gıpta ile bakan bizler için “Demek ki, her çocuk, bir mücevher ustası titizliğiyle emek verilip işlendiği takdirde çok harikalar gösterebilirmiş.” diyebileceğimiz güzel bir örnek olmuştu. Anne Fatma Hanım, Taksim Yatırım Ortaklığı’nın genel müdürü. Baba Faruk Türk ise borsacı. Furkan bu ailenin tek çocuğu. Furkan’ın Kur’an öğrenme süreci, annesinin eylül ayında aldığı CD’ler ile başlamış. Fatma Hanım, Kur’an okumasını düzeltmek amacıyla çalışmaya başlayınca o da öğrenmek istemiş. Sabahtan akşama kadar işyerinde koşturan Fatma Hanım, eve geldikten sonra da bütün işlerini bir kenara bırakıp Furkan ile Kur’an çalışmış. Hafta sonlarını da hep bu şekilde geçirmişler. Furkan’ın öğrenmeye başladıktan sonra Kur’an’a tutkuyla bağlandığını ve çok sevdiğini söyleyen Fatma Hanım, kendisinin de öğrendikçe hediyeler vererek oğlunun gayretini ödüllendirdiğini belirtiyor. Hatta elifba’dan Kur’an’a geçince de küçük bir ‘geçti töreni’ yapmışlar. Hatmini Mevlid Kandili’nde Efendimiz’e hediye etti Hatmini Mevlid Kandili’ne yetiştirip çok sevdiği Peygamber Efendimiz’in ruhuna hediye edebilmek için büyük çaba harcayan Furkan, son 71 sayfayı sadece iki günde okuyarak bu hedefine ulaşmış. Bu zamana kadar evdeki tüm davranışlarını ve konuşmalarını Allah’ı ve Peygamberimiz’i sevdirme gayesine göre yönlendirdiklerini ifade eden Fatma Hanım, şöyle konuşuyor: “Furkan’a her fırsatta Allah’ın ve Peygamberimiz’in çocukları çok sevdiğini anlattık. Peygamberimiz’in çocukluğunu ve çocuklara davranışlarını örnek verdik. Bizim de elimizde sürekli kitap gördüğü için okumayı çok seviyor. Hep birlikte Peygamberimiz’i anlatan filmler izliyoruz. Çocuklar bildiğini değil gördüğünü yapıyor. O görsün diye yatmadan önce çok yorgun olsam bile mutlaka biraz kitap okurum.” Henüz ‘R’ harfini söyleyemiyor; ama! Törenin yapılacağı salonu renkli ışıklar, kağıtlar ve balonlarla süslemişti Fatma Hanım. Yiyecekleri koyduğu tabakları bile çocukların seveceği şekilde seçmişti. En güzel pastaları, kurabiyeleri ve içecekleri hazırlamıştı oğlunun arkadaşları için. Evin altüst olmasına, kırılan dökülen şeylere aldırmıyor; onların bu günü mutlu bir hatıra olarak zihinlerine yerleştirmeleri için güler yüzle hizmet ediyordu. O güne has özel bir kıyafet giyen Furkan ve arkadaşları, törenin yapılacağı salona tekbir ve salavat-ı şerifeler okuyarak girdi. Rahlenin başına oturan Furkan, Yasin Suresi’ni hece hece; ama hiç yanlış yapmadan okudu. İhlas, Felak, Nas ve Fatiha’yı da tekbirlerle okuyarak duasını yaptı. Âminlerden sonra küçük arkadaşlarının tezahüratları başlamıştı: Çok güzel oldu, çok güzel oldu... Dua ettim, araba istedim Kur’an okumayı seviyorum. Hediye oyuncak almayı ve ödülleri de seviyorum. Peygamberimiz’i çok seviyorum. Bizi yarattığı için Allah’ı çok seviyorum. Dua ettim, araba istedim, verdi. Şimdi de uçan at istiyorum. Gelsin hediyeler! Sıra hediye vermeye gelmişti: Arabalar, deniz oyuncakları, kitaplar vs... Oyuncağını veren her çocuk Furkan’ı sıkıca kucaklayıp hayranlıkla öpüyordu. Gözlerdeki heyecan ve mutluluk görülmeye değerdi. Fatma Hanım, nezaketini hediyeleşmede de gösterdi. Bütün çocuklara günün hatırası olacak küçük oyuncaklar hazırlamıştı. İsteyen balonları da giderken götürebilirdi. Furkan ve arkadaşları o gün çok eğlenceli ve mutlu birkaç saat geçirdi. Birlikte dua ettiler, meyve suyu içtiler, güzel pastalar yediler, oynadılar, güldüler, eğlendiler, yuvarlandılar. O gün, her birinin zihnine ve kalbine Kur’an sevgisinin ödüllendirildiği, dualarla, salavatlarla örülü eğlenceli bir hatıra olarak yerleşti. Belki, yetişkin birer insan olduklarında çocuk sevgisini, öğrenme azmini, Allah ve Peygamber aşkını, paylaşmayı, arkadaşlığı somut olarak hissettikleri ilk günü içlerinde aradıkları zaman bugüne ulaşacaklar. Ve yine orada, gül misali güzel insan yetiştirmek için gayret eden bahçıvanlar olarak annelerini bulacaklar. Sorularına bıkmadan cevap verdik Fatma Hanım, Furkan’ı yetiştirirken nelere dikkat ettiklerini şöyle anlatıyor: Furkan sakin ve uslu bir çocuktur. Şımarık olmadı hiçbir zaman. 3 yaşına kadar babaannesi baktı. 2 yıldır da yuvaya gidiyor. Babasıyla birlikte, oğlumuzun öncelikle güzel ahlaklı, doğru, dürüst, değerlerine sahip iyi bir insan olmasını istiyoruz. Mesela dua etmeyi çok önemser. Her şeyi Allah’tan istemesi gerektiğini bilir ve öyle yapar. Bütün sorularına hiç bıkmadan doğru cevaplar vermeye çalıştık. Onunla ilgili geleceğe dair çok hayalimiz yok. Özel okullarda okutayım, şu makamlara gelsin gibi zorlayıcı hedeflerimiz yok. Mutlu olması, iyi insan olması yeterli benim için. Minik Furkan: Allah ve Efendimiz (sas) beni seviyor Babamı ve annemi üzmemek istiyorum. Peygamberimiz çocukları çok seviyor. Beni de seviyor; çünkü iyi şeyler yapıyorum. Büyüklere iyi davranıyorum Zaman-Ailem- ..::SOL YANIM AĞRIYOR ANNE::. .
Ben senin fenerden intikamımızı alıp 6-0 değil 7-0 yenebilme ve artık onların çenelerini kapatabilme ihtimalini sevdim :D- Eski Siyasiler Geri Dönüyor!
Elbette dönmemeli.... Onca yıl hizmet veremeyenler bugun niye geri dönsünler ki... Türkiye tekrar hortumlanmak istiyorsa , buyursunlar gelsinler! Türkiyenin daha aydınlık , hizmet yapabilecek yeni yüzlere ihtiyacı var...- Hangi cumhuriyet?
Evet sevgil Evrensel , Sizin belirttiklerinizin hepsi elbette Avrupa'da var... Laikliğe gelince, Tdk diyor ki , Laiklik ; Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olmasıdır... Atatürk ise , Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir. (1930) M. KEMAL ATATÜRK Ve kısaca belirtirsek , Tüm dinlere eşit mesafede olan ve onların güven içinde yaşamalarını sağlar . Kısacası ''senin dinin sana , benim dinim bana''dır... Fakat Türkiye'de bu sözde! laik düzen sadece islamı yok etmek için belli kitlenin arkasına sığındıkları bir kavram haline gelmiştir... Dinler karşısında tarafsız olan , laik olan devlet , din karşıtı felsefe veya ideolojilerden asla birini de tercih hakkı yoktur. Din karşısında bir felsefî görüşü (19. yüzyıldan kalma pozitivizmi) savunmak, bizde laiklik zannediliyor. Umarım yeterli olmuştur Sevgiyle kalın...- Şu an ne dinliyorsunuz
Enigma - The rivers of bileve - ...İSLAMİYET KABUK DEĞİŞTİRİYOR...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.