Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Evlin

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    44
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Evlin tarafından postalanan herşey

  1. Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 100 Puan!
  2. Caniçi Mavi direnmek hep kazandırmasa insanlaştırır.İşte bunun için direne direne insan kalabildik :clover:
  3. Evlin

    zilan

    CILGIN'A Bağışla beni şiir, Bu yıl da yeni yılın umut veren ilk şiirini yazamadım... Bu ayazda, sokakta evsiz barksız insanları düşündüm... Daha dün güneşe aldanıp da sürgün veren filizi; Kursağı boş sığınağına varamayan kuşu, Bir şiirde okyanusu üç yılda geçen serçeyi düşündüm... Dünyanın dört bir yanında ölüm gibi büyüyen açlığı; Bitmek bilmeyen savaşları, Acılı anaların daha da artacağını, Ölüm oruçlarını, acıyı, zulmü ve kan emicileri; İşbirlikçileri, itirafçıları, Yağlı urganlarıyla iftiracıları düşündüm... Yeni Hiroşimalara gebe dünyayı; İşkenceyi, kayıpları, katliamları, Zevki sefa içinde tepinen Kapitalizmin insan kanlarıyla besili hayvanlarını düşündüm... Üzüldüm, ağladım, tiksindim... Ve sıktım yumruğumu dağ gibi bir öfkeyle Kavgayı güzel eyleyen emeğin önünde saygıyla eğildim... Bağışla beni şiir, Bu yıl da yeni yılın umut veren ilk şiirini yazamadım... 1 Ocak 2001, Enfield Island Village, Londra, İngiltere Bülent ÖZCAN
  4. Evlin

    Günün Türküsü

    Güler DUMAN - Var Gibi Hasretinle öldür be yar sevmelerle yor beni Bana hatırın kalmaz yad ellerden sor beni Gündüzlere sıgdıramam hasretin baştan aşar Bu cefayı hakettim mi ihmal eden yar beni Hayal etmek mümkün degil gül cemalin sır gibi Sesin duymak şurda dursun gelecegin zor gibi Arınmadım dertlerinden seller gezer tug gibi Hiç mi yüregin sızlamaz bir sevenin var gibi Gözüm hep yollarda kaldı sonunda sen var gibi Manalı bakışlarından yandı gönlüm kor gibi Gözler kiprige yalvarır görem geldi der gibi Yemin mi ettin dönmemeye bir engelin var gibi
  5. Ömrünü yemek yerine iletişim bozukluğu diye düzeltiyorum Şevom garagözlüm Ne projesi hepsi düşünsel emeğimdir ayrıca saygı duymaya davet ediyorum sizi
  6. MARX'a ölümüne yakın zamanda sorarlar; -Ölmeden önce söylemek istediğin son bişey var mı ? Marx; - Ölmeden önce son şeyler söylemeye çabalayan insanlar, yaşamları boyunca tamı tamına hiçbirşey söyleyememiş *******. Söylemediklerimiz bizi ne insan yapar ne akıllı yapar nede başka bir şey yapar. Bunlar söylenirken kuş bakışı dolananlar olur tepemizde o yükseklerden kuş bakışı bakmak ayrıdır kuş gibi bakmak ayrıdır. Kuş gibi bakanlar bazen bilinçli yaparlar o zman sahiden kendilerini kandırırlar.Bazende bilinç dışı olur o dahada kötüdür o zaman bilinçsiz olurlar. Senin söylediklerin sevgili dostum birazda benim söylemediklerimdir.Bu beni rahatsız etmez ama senin açtığın kapıdan ben de aralamaya çalışırım.Belki ben senden belki sen benden fazla bilirsin felsefeyi ama inanki bu söylemediklerimiz söylenirken buğday yiyemeyen bir insana buğday tarlasını göstermeye benzer. İnsanlık alemi içler acısı durumda.Ve, fakat daha farklı bir toplumsal insani yaşamın potansiyellerinide oluşturmuş bir durum bu aynı zamanda.Kararlı varlıklar olarak yaşayabilmekte mutluluk. Seni yazdıklarını kararlı buluyorum mavi.Gökyüzü inan olsun ki bir gün senin renginde olacak.
  7. Kayıplar diyarından geleydim keşke Birce.Marsilya'yı hiç sevemedim.Mevsimsiz bir memleket.Soğuk yağmurlu ne havasına ne insanlarına alışamadım bir türlü.Hiç anlatıldığı gibi değil.Yok sokakları temizmiş, avrupa medeniyetiymiş falan gibi janjanlı sözleri hiç haketmiyorlar.Dünyaca ünlü başkentleri Paris sokakları bile pislikten geçilmiyor.İklimsel sorunlar dışında herşey güzel. Turkish Media da tanıştığım ve hala beraber yürüyebileceğimi bildiğim bir çok arkadaşım var biliyorum..Ben beraber başladıklarımızla devam edelim dedim. Kimseyi bıraktığım yerde bulamadım.Herşey herkes değişmiş.Nasıl beceriyorlar bunu banada öğretseler.Hiç görmeden bu kalemler nasıl kılıç gibi kesiyor birbirini.Ama kendimi bu işe adadım.Hepsini toparlarım ben.Özgörevim olarak görüyorum artık bunu burda olmayı. İçtenlikle gittim içtenlikle geldim.
  8. Ne deliyim ne divaneyim.Ben bir sevgi kelebeğiyim.Kelebek kelebeğe demiş gel bu akşam görüşelim,olmaz demiş kelebek zaten bir gün yazışıyoruz. Kendinizi ömürlü zannetmeyin ey faniler.Kelebekler kadar ömürsüzdür insanlarda.Sözleriniz olmayan mahşere divana kalmasın diyorum Ciwan Haco/çavreş Çav reşa min, sîrîna min Çav resa min, delala min Tu dermanê birîna min Nikarim bijîm bê te Dinalim ji derdê te Dimirim ezji bo te Sîrîna min delala min Yar yar yara min Xwîna dilê min ziwa dikî Dixwazim bême ba te Disewitim ji bo te Bi hesreta dîtina te Her dem tuyî xeyala min Kesê çavres nedîtî Nizanê ew çiye Nizanê ew kî ye
  9. Forumun ilk günleriydi.Aklıma gelen ne varsa yazıyordum.Yazdıkça tepkilerde gelmeye başlamıştı.Hele bazı arkadaşlarınki çok sertti. İlk işim Şevval'le Emily'e koşa koşa gidip bunları anlatmak oldu.Ben bir yerde yazıyorum siz nasıl insansınız gelip bir bakmıyorsunuz beni savunmuyorsunuz demiştim.Bir kaç gün bunlarla konuşmayınca dayanamadılar geldiler.Geliş o geliş.Yani hepsini zehirleyen bendim.Sonra bana Avrupa yolları gözüktü hiç arkama bakmadan çektim gittim.Ülkeme her geldiğimde sanki bu forumda beni bekliyor gibi geliyor.Mutlaka gelir bakar bir selam veririm. Biz bu forumda ne başlıklar açmışız.Kolay değil 2005'li yıllar siyasi atmosferde sisli.Korkular daha egemen.Genede yazmışız. Üç hatun forumun altını üstüne getiriyorduk.Şimdilerde küsmüşler ben biliyorum bu küskünlük forumun kendisine değil.Bu forum kimsenin malı değil. Sabah kendisine dedim forumu özledim girip yazıcam.Ne halin varsa gör dedi fazla saçmalama ama dedi.Döküldüm işte rahatladım şimdi.Keşke sizde insanların düşüncelerini çok önemsemeden bu kadar açık olabilseniz.İster saçmalarım, ister dökülürüm hepsi benim ne olacak sanki. Hani altın kızlardık biz.Hani giden korkaktı kalmak çarpışmak cesaret. Burdaki günlerimizi bazen çok özlüyorum.Her güzel şeyin bir sonu olsada burdaki son biraz erken değilmi. Sağ baştan sayıyorum Emily açelya burda hadi sizde geçin sıraya
  10. Süpersiniz güzelsiniz. Convers ekstra bir şey katmamış gül cemalinize.Nedir espirisi derken, başka türlü bir şey sanmıştım.
  11. Evlin

    İtiraf Edin!

    Anaaa Mavicim sen aşık mı oldun yoksam En güzel bir duygudur.Gelişsin, serpilsin, yüzünü güldürsün diyelim
  12. Evlin

    Günün Türküsü

    Altın kızlar için gönderiyorum.Şevval-Emily_pandora ve.... Biz üç kişiydik; Bedirhan, Nazlıcan ve ben Üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek... Adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara, Boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek... El tetikte kulak kirişte Ve sırtımız toprağa emanet... Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi, Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık. Deniz çok uzaktaydı Ve dokunuyordu yalnızlık. Gece uçurum boylarında, Uzak çakal sesleri Yüzümüze, ekmeğimize, Türkümüze çarpar geçerdi. Göğsüne kekik süredi Nazlıcan, Tüterdi buram buram. Gizlice ona bakardık, Yüreğimiz göçerdi... Belki bir çoban kavalında yitirdik Nazlıcan'ı, Ateşböcekleriyle bir oldu kırpışarak tükendi. Bir narin kelebek ölüsü bırakıp tam ortamıza, Kurşun gibi, mayın gibi tutuşarak tükendi... Oy Nazlıcan vahşi bayırların maralı, Nazlıcan saçları fırtınayla taralı, Sen de gider miydin böyle yıldızlar ülkesine, Oy Nazlıcan oy can evinden yaralı... Nazlıcan serin yayla çiçeği Nazlıcan deli dolu heyecan Göğsümde bir sevda kelebeği Nazlıcan ah Nazlıcan... Artık yenilmiş ordular kadar Eziktik, sahipsizdik Geçip gittik, parka ve yürek paramparça, Gerisi ölüm duygusu, gerisi sağır sessizlik, Geçip gittik, Nazlıcan boşluğu aramızda... Bedirhan'ı bir geçitte sırtından vurdular... Yarıp çıkmışken nice büyük ablukaları, Omuzdan kayan bir tüfek gibi usulca, Titredi ve iki yana düştü kolları... . Ölüm bir ısırgan otu gibi sarmıştı her yanını Devrilmiş bir ağaçtı ayışığında gölgesi Uzanıp bir damla yaş ile dokundum kirpiklerine Göğsümü çatlatırken nabzımın tükenmiş sesi... Sanki bir şakaydı bu, birazdan uyanacaktı, Birazdan ateşi karıştırıp bir sigara saracaktı Oysa ölüm sadık kalmıştı randevusuna ah O da Nazlıcan gibi bir daha olmayacaktı... Ey Bedirhan; Katran gecelerin heyulası, Ey Bedirhan; Kancık pusuların belası Sen de böyle düşecek adam mıydın konuşsana, Ey Bedirhan ey mezarı kartal yuvası... Bedirhan mor dağların kaçağı Bedirhan mavi gözleri şahan Zulamda suskun gece bıçağı Bedirhan ah Bedirhan... Biz üç kişiydik Üç intihar çiçeği Bedirhan, Nazlıcan ve ben Suphi...
  13. Convers fotoğrafının bir espirisi var mıdır acaba ?
  14. Evlin

    O. ÇOCUKLARI

    Filmin adı küfür içerdiği için insanlar konusunu da öyle zannetti galiba. Belki başka bir isim bulunsaydı daha fazla gişe yapabilirdi. Senaryosu gerçek.Sırrı Süreyya Önder tıpkı "Beynelmilel" gibi "O.çocukları' kendi yaşamından kesitlerdir. Filmin kendisi önemlidir.Çünkü biz bu kadınları ve çocuklarını çamura batmış, onların insaniyet gibi duyguları taşıdığına pek ihtimal veren bir toplum değiliz.Film bu anlamdaki toplumsal yargılarıda paramparça etmiştir. Kendisinin adı benim için yeterli referansdır.Ne çekerse çeksin gider sinema salonundaki yerimi alırım.
  15. Mavicim seni daha yakından tanımış olduk.Yanlız 49 kilonun bir sırrı var mıdır Hayatı boyunca 60 kilodan bir gram aşağıya inememiş bir faninin merakı işte...
  16. Ahmet Kaya ve Yusuf Hayaloğlu'nu seven biri olarak haklarında yazılan yorumlara eklemek istediklerim olacak. Kızı 9 yaşındaydı babası öldüğünde.9 yaşında bir çocuğa, sen bölücünün kızısın dedi bu toplumun yargıları. Şimdi kızından, karısından nasıl iyi niyet beklenebilir.9 yaşında okul servisine binmemek için, okula gitmemek için, annesinin eteklerine yapışan ve şimdi genç bir kız olan Melis Kaya'dan ne beklenebilir.Ne olur o yargılarınızı bir kenara koyun ve biraz empati yapın.Bunun izlerini silmek o kadar kolay mıdır. Tramvatik bir toplumuz biz.Sanki toplum olarak hayata yaşadıklarımıza karşı ilkesel bir duruşumuz varmış gibi, ilke bekleriz herkesden. Toplumsal değerlerimiz dibin dibini bulmuşken hemde. Solcular sadece solcularla mı yaşar, komşuları arkadaşları yok mudur bu insanların.Politik kavgaları bir kenarda bırakıp, iki ayrı görüş bir bardak rakı içemez mi beraber, bir merhaba diyemez mi birbirine.Bu kadar keskin uçlarda mı yaşıyoruz ki bu yönde beklentiler içersine giriyoruz. Olaylara kendi durduğumuz yerden bakmaya çalışsak, herkesin kendi durduğu yer kendisini ilgilendirir diyebilsek, subjektif yaklaşımlar yerine daha nesnel olmaya çalışsak, aynı olmamayı daha mümkün bulabileceğiz.
  17. Fan Kulube nasıl üye oluyoruz acep.Ben gönüllüyümde o bakımdan soruyorum
  18. Susmak onaylamaktır.Haklısın Melis Kaya, tek başınıza direnç gösterdiniz ve yanınızda kimseler yoktu...
  19. Bir kaç gündür üzerimde gereksiz bir duygusallık vardı.Bazen olur bana, bugün Yusuf Hayaloğlu'nun ölümüyle bu tavan yaptı. Ölüm karşısında elimiz kolumuz bağlanıyor.Özellikle inançlı insanlar için durum pek farketmiyor.Ölmüş olan başka bir yere göç etmiş oluyor. Orada bir gün bir şekilde görüşülüyor olunuyor.Bütün acısına rağmen bir parça umut bırakıyor geriye. İnanmayalar için durumu kabullenmek daha zor. Hiçbir şekil de, hiçbir biçim de artık yok ve hiç olmayacak. Ölüm anlarında yaşadığım git gellerde, en çok bu koyuyor insana. Sana senle veda edelim... BİR VEDA HAVASI Vakit tamam, seni terk ediyorum. Bütün alışkanlıklardan öteye... Yorumsuz bir hayatı seçiyorum. Doymadım inan, kanmadım sevgine. Korkulu geceleri sayar gibi, Birden bire bir yıldız kayar gibi, Ellerim kurtulacak ellerinden Bir kuru dal ağaçtan kopar gibi. Aşk sa bitti, gül se hiç dermedik Bul kendini kuytularda hadi dal Sen bir suydun, sen bir ilaçtın. Hoşçakal iki gözüm hoşçakal. Vakit tamam seni terk ediyorum Bu incecik bir veda havasıdır Parmak uçlarına değen sıcaklık İncinen bir hayatın yarasıdır Kalacak tüm izlerin hayatımda Gözümden bir damla yaş aktığında Bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan Kan tarlası gelincik şafağında Ölümse korktum savaşsa hep kaçtım Vur kendini korkularda hadi al Seninle bir bütün olabilirdik Hoşçakal iki gözüm hoşçakal
  20. Teşekkürler duyguseli. Buraların yabancısı değilim.Açık konuşmak gerekirse şifremi unuttum ve yeni üyelik aldım
  21. Çok üzgünüm.Hepimizin başı sağolsun... Kalemini, kendisini kendime yakın bulurdum.Hemen hemen bütün şiirlerini severdim ama en çok "biz üç kişiydik" Biz üç kişiydik: Bedirhan, Nazlıcan ve ben. Üç ağız.. üç deli yürek.. üç yeminli fişek! Adımız belâ diye yazılmıştı dağlara, taşlara Boynumuzda ağır vebal, Koynumuzda çapraz tüfek! El tetikte, kulak kirişte, Ve sırtımız toprağa emanet... Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık.. Deniz çok uzaktaydı Ve dokunuyordu yalnızlık... Gece, ırmak boylarında uzak çakal sesleri, Yüzümüze, ekmeğimize, Türkümüze çarpar geçerdi. Göğsüne kekik sürerdi Nazlıcan, Tüterdi buram-buram. Gizlice ona bakardık, yüreğimiz göçerdi... Belki bir çoban kavalında yitirdik Nazlıcan'ı Ateş böcekleriyle bir oldu, Kırpışarak tükendi... Bir narin kelebek ölüsü bırakıp tam ortamıza Kurşun gibi, mayın gibi, Tutuşarak tükendi... Oy, Nazlıcan... vahşi bayırların maralı... Oy, Nazlıcan... saçları fırtınayla taralı... Sen de böyle gider miydin yıldızlar ülkesine? Oy, Nazlıcan oy... can evinden yaralı... Serin yayla çiçeği, oy Nazlıcan.. Deli-dolu heyecan, oy Nazlıcan.. Göğsümde bir sevda kelebeği, Ölüme sunduğum can, oy Nazlıcan.. Artık, yenilmiş ordular kadar Eziktik, sahipsizdik.. Geçip gittik, parka ve yürek paramparça!. Gerisi ölüm duygusu, Gerisi sağır sessizlik.. Geçip gittik, Nazlıcan boşluğu aramızda.. Bedirhan'ı bir gedikte sırtından vurdular, Yarıp çıkmışken nice büyük ablukaları.. Omuzdan kayan bir tüfek gibi usulca, Titredi ve iki yana düştü kolları.. Ölüm bir ısırgan otu gibi Sarmıştı her yanını... Devrilmiş bir ağaçtı, ay ışığında gövdesi.. Uzanıp, bir damla yaş ile Dokundum kirpiklerine.. Göğsümü çatlatırken nabzının tükenmiş sesi.. Sanki bir şakaydı bu!.. birazdan uyanacaktı, Birazdan ateşi karıştırıp bir cıgara saracaktı... Oysa ölüm, sadık kalmıştı randevusuna, ah... O da Nazlıcan gibi, Bir daha olmayacaktı!.. Hey, Bedirhan.. katran gecelerin heyulası!.. Hey, Bedirhan.. kancık pusuların belâsı!. Sen de böyle bitecek adam mıydın, konuşsana, Hey, Bedirhan hey.. mezarı kartal yuvası!.. Mor dağların kaçağı, hey Bedirhan!. Mavi gözleri şahan, hey Bedirhan!. Zulamda bir suskun gece bıçağı, Beyaz gömleğimde kan, hey Bedirhan!. Biz üç kişiydik.. üç intihar çiçeği.. Bedirhan, Nazlıcan, Ve ben: Suphi!... Yusuf HAYALOĞLU
  22. Zayıflamak için elma sirkesini tavsiye edebilirim.Kuzenim sabah akşam 1 su bardağı ılık suyla içti ve 15 kg verdi. Hiçbirimiz inanmamıştık ama zayıflatıyor.Oldukça da göbekli biriydi, vücudunda hiç sarkma olmaması bizi çok şaşırttı. Tenya yumurtası gibi akıl dışı şeyler yerine, içinde hiçbir kimyasal barındırmayan daha doğal yöntemler denenebilir.
  23. Sabah akşam su döküp ıslatılıp, tahta sopalarla dövüldü. Ayakta sayım vermeyen, direnen insanlıktı. Üstelikte bayram boyunca polis gardiyan eşliğinde devam etti bu işkence. Bir hafta dayanabildi ve döve döve katledildi. Tek suçu devletin izniyle çıkarılmış, gazete ve dergi bayilerinde satan bir yayının satışını yapmaktı. Muhtemelen de ilk mahkemede serbest bırakılacaktı. Sağ aldığını öldüren bir adalet sisteminin bakanı devletim ve hükümetim adına özür dilerim dedi. 19 görevli açığa alındı, haklarında soruşturma açıldı. Umarız bu sefer ki soruşturma göstermelik bir yargılamadan ibaret olmaz. İnsan hakları ve demokratik kitle örgütleri hak ihlallerinin takipçisi olacaklarını ve bu olayın peşini bırakmayacakları yönünde basın açıklamaları yaptılar. Tek tesellimiz onlardır. Bu sabah Umur Talu, uyuyan insanlığın vicdanına bir çizik atacak kadar acı bir yazı yazmış. Mektubun vicdan azabı Tutun ki o sizsiniz. Kardeşiniz. Evladınız. Arkadaşınız. Şöyle bir tanıdığınız. Hiç tanımadığınız. Pazartesi mektup yazıyor. Savcıya hitap ediyor. Hukuk arıyor. İmdat diyor. Canı acıyor. Korkuyor. Siz olsanız, ölmek ister misiniz? Cezaevi koğuşunda. Zaten polisler döverek yollamışlar içeri. Tutuklu. Daha önce dövülerek felç edilmiş arkadaşı. Bunu protesto için sokağa çıkmış. Orada dövülüp alınmış. Cezaevinde de askerler var. Onlar da dövüyor. Pazartesi mektup yazıyor. Savcıya hitap ediyor. Hukuk arıyor. İmdat diyor. Canı acıyor. Korkuyor. Siz olsanız, ölmek ister misiniz? Savcıya merhabalar diyor. Muhtemelen kolu acıyor. Parmağı acıyor. Yine de merhabalar diyor. Başı acıyor. Bedeni acıyor. İçi kanıyor. Yüreği kanıyor. Siz olsanız ölmek ister misiniz? Siz orada olmak ister misiniz? Mektup yazıyor. Gereğinin yapılmasını istiyor. Ama mektup koğuşa düşüyor. Mektup yazan eli, imdat isteyen yüreği, yaralı bedeni, morarmış kafası aynı gün ve sonraki gün darbe üstüne yine darbe yiyor. Devlet bunun için midir... Savunmasız insanları yere yıkmak... Gönderilmemiş mektupları yakmak... İdam kalksa da döverek öldürmek için midir... Mektupta bunlar yazmıyor. Zimmetli sopa, kapı demiri, insafsız yumruklar, imansız tekmeler... Kafası duvardan duvara vuruluyor... Duvar, duvarınız vız gelmiyor... Öldürüyor. Adı Engin, Soyadı Çeber, devlet elinde ve görevli tekmesinde ölüyor. Morga giderken bedeni, aklının, fikrinin, bedeninin son çığlığı mektubu düşüverdiği yerden bir başka tutuklu alıyor. Ölmemek için can havliyle yazılmış son mektup öldürülmüş gencin kan kokulu dosyasına uçuyor. O mektubu gazeteci İsmail Kaymaz bulup duyuruyor. Gazeteciliğin o iyi hali en çok böyle insan acıları, insanlığa ihanetler için zaten. Çığlık çığlığa bir mektubun geç kalmaktan dolayı kurumuş pınarlarının tanıklığını duyurmak için. Hangi kâğıt, tek sayfada savcıya hitap, merhabalar ve gereğinin yapılması arasında titreyip duran, yerine ulaşmayan, sahibini koruyamayan bir mektup olmak ister ki... Hangi kâğıt, üç beş satırla kendisine tutunabilmek isteyenin sille tokat ölümüne seyirci kalmayı hafızasından silebilir ki! Umur TALU
  24. Ortak Platform'un Bahçelievler Adayı Sendikacı Yeter Sol parti ve grupların oluşturduğu platformun Bahçelievler belediye başkanı adayı Yeter, kayıt dışı çalışan kadınların sorunlarına dikkat çekiyor. "Herşeyden önce yerel yönetimlerde kadınların söz alması gerekir" diyor. Ortak Platform'un İstanbul Bahçelievler Belediye Başkan Adayı Ayşe Yumli Yeter. Dokuma, Örme, Boyama, Trikotaj ve Giysi İşçileri Sendikası (Tekstil Sen) Başkanı Yumli Yeter'le yerel seçimleri, Bahçelievler'de yaşayan kadınları ve kadın aday olmayı konuştuk. Yıllardır sendikal hareket içinde aktif bir kadın olarak görev alan, katıldığı eylem, grev ve direnişlerin sonunda gözaltına alınan, tutuklanan, düğününü bile grev meydanında yapan Yumli Yeter, 29 Mart'ta uzanan süreci şöyle anlattı: "Bahçelievler'de Demokratik Toplum Partisi (DTP), Emek Partisi (EMEP), Tekstil Sen, Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP), Partizan, Demokratik Halklar Federasyonu, Köz, Mayıs'ta Yaşam'ın oluşturduğu ortak platformunun önerisiydi. Ben de kabul ettim. Platform bileşenleri il ve belediye meclis adayları için liste oluşturdu. Haftaya da 'birlikte kazanacağız' sloganıyla bir toplantı düzenleyip adayları tanıtacağız. " Yumli Yeter sendika başkanlığı dışında genel seçimlerde de 2003'de ESP desteğiyle İstanbul 3. Bölgeden bağımsız milletvekili adayı olmuştu. "Karar alma mekanizmalarında kadın olarak deneyimli olduğumu düşünüyorum. Diğer yandan uzun yıllara dayanan politik mücadele deneyim var." "Kadınların katılım hakkı önemli" Kadın aday olarak kadınların yaşadıkları sorunları Yumli Yeter şöyle sıraladı: * Bahçelievler'de insanları yerel yönetime örgütlü katılması, kadınların meclislerde söz sahibi olması çok önemli. Pozitif ayrımcılık ilkesinin yerel yönetimlerde anlayış olarak benimsenmesi gerekir. Genç kadınların kültürel, sosyal etkinliklere katılmalarının önü açılmalı. * İşçi ya da memur kadınların özlük haklarını görmezden gelmeyen bir yönetim anlayışı sergilenmek zorunda. Davutpaşa örneğinde olduğu gibi aslında yerel yönetimlerde kayıt dışı çalışmaya yerel yönetimlerin de müdahale etme yükümlülüğü var ama uygulanmıyor. Bahçelievler'de değişik iş kolunda özellikle kadınlar kayıt dışı çalışıyor ve emeklilik ya da sosyal güvenceden yoksun kalıyorlar. "Yerel yönetim anlayışının yolsuzluk ve rant alanı olarak algılandığını söyleyen Yumli Yeter "Egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda işleyen bu anlayış özellikle metropollerde kadınları olumsuz etkiliyor. Alışveriş merkezleri, metrosu, yollarıyla bir kent görünümü olsa da emekçilerin ihtiyaçları görmezden geliniyor. Ortak aday olarak süreci kazandığımız takdirde demokratik bir yerel yönetimin oluşmasını, işçi, kadın, genç tüm emekçi kesimin söz sahibi olacağı bir taban inisiyatifi oluşturmayı amaçlıyoruz." Yumli Yeter kimdir? Yumli Yeter, 1970'de İstanbul'da doğdu. Kürt ve Alevi olan Yumli Yeter'in ailesi '60'lı yıllarda Dersim'den İstanbul'a göçtü. İşçi ailenin çocuğu Yumli Yeter ekonomik sıkıntılar nedeniyle ortaöğrenim eğitimini tamamlayamadan işçi olarak tekstil sektöründe çalışmaya başladı. "1990'da ilk kez sendikal örgütlenmeye katıldım. Aynı yıl 3 Ocak Genel Grevine katıldım. Aynı yıl metal sektöründe çalıştım, yine sendika üyesiydim. Eşim Süleyman Yeter'le grev alanında düğünümüz gerçekleşti." Grev örgütlenmesi sürecinde gerçekleştirdikleri eylemler sonunda 12 kadın işçiyle birlikte 4 gün Bayrampaşa Cezaevinde tutuklu kalan Yumli Yeter 1992'de trenin bir kadını ezmesi nedeniyle düzenledikleri kitle gösterisinde kamu malına zarardan Bayrampaşa Cezaevinde1 ay 15 gün daha tutuklu kaldı. "1994'te İstanbul Çorap fabrikasındaki direnişe katıldım. DİSK şube başkan vekiliydim. 1996 1 Mayıs'ının ardından gözaltına alınıp tutuklandım. Önce Metris Cezaevine oradan da Eskişehir Tabutlu denilen cezaevine gönderildim. 1996'da başlayan ölüm oruçlarına katıldım. 12 kişinin ölmesinden sonra talepler kabul edildi. Ümraniye Cezaevi'ne gönderildim. Toplam 1 yıl iki ay sonra tahliye oldum. Cezaevinden çıktıktan sonra yine işçi örgütlenmelerinde görev aldım." 1997'de Yumli Yeter'in eşi Limter-İş Eğitim Uzmanı Süleyman Yeter 1997'de gözaltında işkenceyle öldürüldü. 2003'de Tektil Sen sendikası başkanı olarak görev alan Yumli Yeter sendikanın kuruluşu için evraklar içinde yer alan özgeçmişinin yasa dışı örgüt başvurusu olduğu gerekçesiyle bir hafta Bakırköy Kadın Tutukevi'nde tutuklu kaldı. Emekçi Kadınlar Derneği'nin (EKD) kurulmasında da aktif rol aldı. Kaynak: http://bianet.org
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.