Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

MelHaMe

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    40
  • Katılım

  • Son Ziyaret

MelHaMe tarafından postalanan herşey

  1. En Tepede Hristiyan-Şeytani savaşı ! Bir Altında Sistemlerin savaşlarından çıkan Sonuç = Komunizm çöktü ! Emperyalizm çöktü ! Hedef İslam-Terör çökme aşamasında ! Çıkarlar ve Ülkelere göre mücadeleler ! Türkiyede Koltuk savaşı !, Hesaplaşmalar ! Madalyonun öteki yüzünün ne kadar açılacağı meselesi ! Asılda ise Rasyonel açıdan Abd'nin Yeni Başkanı Obama ile Türkiye'de tasviye edilmesi gereken Konum ! Hakikatte ise Melhame savaşı için safların açıkça ortaya konması için yapılacak Kulisler ! izleyelim görelim !
  2. “Zulmedenleri hariç, ehl-i kitap ile en güzel olan şeklin dışında bir tarzda mücadele etmeyin ve onlara şöyle deyin: “Biz, hem bize indirilen kitaba, hem size indirilen kitaba iman ettik. Bizim İlah’ımız da sizin İlah’ınız da bir ve aynı İlah’tır ve biz O’na gönülden teslim olduk.” (Ankebut, 46) De ki: “Ey ehl-i kitap, sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye gelin: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; Allah’ı bırakıp da, kimimiz kimimizi rabler de edinmesin.” (Âl-i İmrân, 64)
  3. Öncelikle Kur'an bir İlim işidir... Samimiyet, Ciddiyet ve İlim ister... Eğer sözünüzde sadık iseniz samimiyetle ve ciddiyetle bakmalısınız... İslam'da Kaidelerden biri Muhkem ve Müteşabih kavramlardır... ! Bir ayetin diğer bir ayetle anlatılmasıdır... Ve Maalesef Kur'an kalbinde nifak olanların müteşabih ayetlerle çarpıtma yaptığına işaret eder ;(Kur’an-ı kerimde manası açık olan âyetlere Muhkem âyetler, manası açık olmayan, tefsire, izaha muhtaç olanlara Müteşabih âyetler adı verilir.) Yüce Allah şöyle buyurur: "Sana Kitab'ı indiren O'dur. Ondaki bir kısım ayetler Kitab'ın temelini oluşturan kesin anlamlı ayetlerdir. Diğerleri ise müteşabih (birden fazla anlama gelebilen) ayetlerdir. Kalplerinde bir eğrilik bulunanlar, bozgunculuk yapmak ve kendilerine göre yorumlamak amacıyla müteşabih olan ayetlerin üzerine düşerler. Onların yorumunu (tam ve doğru olarak) Allah'tan başka kimse bilemez. İlimde derinleşmiş olanlar ise "Bunlara iman ettik. Hepsi Rabb'imizin katındandır" derler. Şu var ki, akıl sahiplerinin dışındakiler bunlardan ibret almazlar." (Ali İmran, 3/7) İslam'da subut-i Kat-i Dalalet-i Kat-i aranır !!! Yani Allah'a, Resulune, Müminlere Düşmanlığı olmayanlardan kast edilir... Dalalet-i Kat-i sınıfa girenler yazdığınız ayetlerdir... Subut-i Kat-i'ye girenler ise Çünkü 'Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez.' (Mümtehine, 60/8 )
  4. Bir gerçek var ! P2 Mason Locası... Gerisi Teferruattan oluşan ''TERÖR'' Kavramı... Birde Sistemler, Kavramlar ve Çıkarlardan dolayı Haksızlığa uğrayan Masumlar...!
  5. Bir bakarsın Ankarada Üniversite'de Hüseyin velioğlu ile sıra arkadaşı olan Apo'da Derin Devleti olurmuş ! O zaman PKK'da Hizbullah'ta ERGENEKON yapımı olur ! El Kaide vardı birde galiba ???
  6. Kaddafi'den Obama'ya öneri 21 Ocak 2009 Çarşamba 22:03 Kaddafi, Obama'ya öyle bir öneri verdi ki dünya şaşırdı. Kaddafi, Ladin'le Obama'nın el sıkışmasını istedi. Libya lideri Muammer Kaddafi, ABD Başkanı Barack Obama'ya, terör ağı El Kaide'nin lideri Usame Bin Ladin'e barış için fırsat tanımasını salık verdi. Muammer Kaddafi, Amerikan öğrencilerine videokonferansla hitap ettiği konuşmasında, Usame Bin Ladin'in, ''diyaloğa açık olduğuna dair işaretler verdiğini'' söyledi. Kaddafi, Obama'ya da Bin Ladin ile yeni bir açılım çabasına girmesini tavsiye etti. Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, ABD'de başkanlık seçimini kazanan Barack Obama'nın Orta Avrupa'ya füze sistemi yerleştirilmesinden vazgeçmesi halinde, ülkesinin de Polonya sınırına füze konuşlandırma projesinden geri adım atabileceğini bildirdi. Başbakan Erdoğan'da Kimsesizlerin Kimsesi olmasını önerdi...
  7. Aygan bakışı görünen siyasettir... ! Bu Aygan'da Apo'da Ergenekon mu ne ?
  8. Haklısınız... Acı ama gerçek...
  9. Kimdir bu JİTEM'ci Aygan? 21 Ocak 2009 Çarşamba 18:21 Emekli Jitem'ci albay Abdülkerim Kırca'nın ölümü ile gündeme gelen PKK itirafçısı devletle bakın nasıl oynamış! Emekli Jitem'ci albay Abdülkerim Kırca'nın ölümü ile tartışmaların odağına yerleşen Abdulkadir Aygan, PKK itirafçıları arasında en çok gündeme gelen isim oldu. Peki PKK'lıyken devlet adına çalışan bu isim devlet içinde kendisine nasıl yer edindi? İşte Aygan'ın ilginç yaşamı; Yılarca PKK içerisinde faaliyet gösterdikten sonra devlete sığındı. Teslim olduktan sonra Jitem bünyesinde faaliyet gösterdi. Kayıtlara şehit olarak geçirildi. Kendisine Aziz Turan ismiyle yeni kimlik çıkarıldı. 10 yıl boyunca Diyarbakır ve Burdur Jandarma komutanlıklarında sivil memur olarak çalıştı. Jitem'den ayrıldıktan sonra verdiği röportajlar ile gündem oluşturdu. Tarif ettiği yerlerden cesetler çıkarıldı. İşte Aygan'ın bilinmeyenleri: ABDULLAH ÖCALAN'IN AKRABASI 1958'de Urfa'nın Suruç İlçesi'nin Uzunhıdır Köyü'nde doğan Aygan, ŞEHİT İLAN EDİLMİŞ! Aygan'a Malatya doğumlu Aziz Turan ismiyle yeni kimlik verilirken kayırlara da "şehit" olarak geçirildiği 2006 yılında Diyarbakır 7. Kolordu Askeri Mahkemesi'nde görülen davada ortaya çıktı. Bu davada "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın da aralarında olduğu 8 sanık, JİTEM adına 1992 -1994 yılları arasında 8 cinayet işledikleri iddiasıyla yargılanıyordu. 7. Kolordu Askeri Mahkemesi 2006 yılında halen İsveç'te yaşayan Aygan hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarttı. İçişleri Bakanlığı, Aygan'ın yakalanmasını isteyen askeri mahkemeye gönderdiği cevapta Abdulkadir Aygan'ın "şehit" sayılarak nüfus kaydının kapatıldığını bildirdi. Bakanlık bu yüzden de Aygan hakkında arama kararı çıkarılamayacağını belirtti. Abdullah Öcalan'ın da akrabasıdır. Liseyi Adana Motor Meslek Lisesi'nde okuyan Aygan burada okurken, Akdeniz bölge atletizm takımına girer ve bazı yarışlarda birincilik derecesi elde eder. Sol düşünceye sahiptir o dönemde. Adana sokaklarında "Karaoğlan Geliyor" yazılı afişleri asarken ülkücülerle çatışmaya girer. Sırtından ve sağ böbreğinin üzerinden iki kurşun yarası alır. Adana'da hastanede yatarken akrabası olan Abdullah Öcalan, kendisini ziyaret eder. Aygan'la Öcalan'ın dedeleri amca çocuğudur. ASKERDEYKEN DEVLETİ SATTI Abdulkadir Aygan PKK'nın ilk kadrolarından biridir. Okulunu bırakıp 1977'de PKK'ya katılır. O dönemde PKK'nın sözde "güneybatı eyaleti" olarak adlandırdığı Hilvan ve Siverek tarafında silahlı eylemlere başlar. Daha sonra ise Nizip'te görevlendirilir. Aygan'ı burada görevlendiren kişi ise Terzi Cemal kod adlı Ali Ömürcan'dır. Ömürcan daha sonra ajan olduğu gerekçesi ile PKK tarafından infaz edildi. Aygan, bu dönemde 6 ülkücüyü öldürdüğünü iddia ediyor. İlk kez, 1980'de yakalanır ve 1,5 yıl Nizip, Antep ve Kilis cezaevlerinde hapis yattıktan sonra tahliye olur. Ardından askere alınır. 1982'de Kıbrıs'ta askerlik yaparken üniforması ve silahıyla birlikte kaçıp Rum kesimine iltica eder. Oradan önce Yunanistan, ardından Viyana ve Almanya'ya ulaşır. Daha sonra YURTDIŞINA KAÇTI Aygan tayin edildiği Burdur'da Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) iştirakçisi de oldu. OYAK'a 24 Ocak 2001'de Aziz Turan ismiyle verdiği dilekçe ile iştirakçılık talebinde bulunan Aygan'ın bu isteği kabul edildi ve Aziz Turan, 15 Şubat 2001'de daimi üyeliğe alınarak 5-294982 numara ile kayıt defterine eklendi. Abdulkadir Aygan 12 Eylül 2001 tarihinde istifa etti. 5 çocuğu ve eşiyle beraber "savaş mağduru" olarak sığındığı İsveç'te yaşamını sürdürüyor. Lübnan'a geçerek PKK kamplarına katılır. Oradan da Şam'a geçer. İran üzerinden Kuzey Irak'a geçmek için yola çıkar. CEM ERSEVER'İN EKİBİNDEN Aygan teslim olur olmaz Jitem serüveni de başlar. Siirt Alay Komutanlığı'nda sorgulanır. Sorgulama ekibinin başında ise 1993 yılında Ankara'da öldürülen ünlü Jitemci Cem Ersever vardır. Ersever Aygan'ı ikna ederek itirafçı olmasını sağlar. Diyarbakır Cezaevinde, Hüseyin Tilki, Ali Ozansoy gibi isimlerin de kaldığı itirafçılar koğuşuna yerleştirilen Aygan, müebbet hapse mahkum olur ancak Pişmanlık Yasasından yararlanınca cezası düşürülür ve 1990 yılında tahliye olur. JİTEM KADROSUNA NASIL GEÇTİ Tahliye olduktan sonra yarım bıraktığı askerliğini tamamlaması için tekrar askere alınır. Kendi anlatımına göre, Mart 1990'da Kars'ta askerlik yaparken bir gün Cem Ersever ve Albay Arif Doğan tarafından Diyarbakır'a aldırılır. Aygan Diyarbakır'a gittikten sonra başında Cem Ersever'in bulunduğu 7 kişilik Jitem kadrosuna dahil olur. Kadroda Recep Tiril, Ali Ozansoy, Fethi Çetin, Hayrettin Toka ile Adil Timurtaş isimli itirafçılar vardır. İtirafçılar Diyarbakır'da OHAL lojmanlarında kalıyordu. ASKERLİK BİTİNCE SİVİL MEMUR Askerlik bittikten sonra Abdulkadir Aygan'a önce yeni kimlik çıkarıldı. Ardından da 01 Eylül 1991 tarihinde Jandarma'da sivil memur olarak işe yerleştirildi. Aygan'ın atama belgesinde dönemin Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanı Kurmay Albay Nurettin Çakır'ın imzası bulunuyor. Aygan "Genel İdari Hizmetler-İstihbarat Elemanı" sınıfından memur yapılmış. Korgeneral rütbesiyle emekliye ayrılan Nurettin Çakır 2 Kasım 2006 tarihinde Star gazetesine yaptığı açıklamada itirafçıların memurluğa alınması talimatının dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis tarafından verildiğini söylemişti. İtirafçı Aygan'nın "asil devlet memurluğu" ataması da yine Eşref Bitlis paşanın 30 Eylül 1992 tarihli oluruyla gerçekleşti. 3 milyon 38 bin lira aylıkla işe başlayan Aygan'ın ilk maaş bordrolarında görev yeri olarak "JİTEM" gösteriliyor. AYGAN JANDARMANIN MEMURUYDU PKK itirafçıları yıllarca Türk Silahlı Kuvvetleri ve Jandarma teşkilatı bünyesinde sivil memur olarak çalıştı. Resmi kayıtlarda şehit gözüken Abdulkadir Aygan da 1991 yılından 2001 yılına kadar tam 10 yıl Diyarbakır ve Burdur Jandarma asayiş komutanlıklarında sivil memur olarak çalıştı. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi, savcının esas hakkındaki mütalaası doğrultusunda görevsizlik kararı vererek dosyayı 7. Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi'ne gönderdi. 2006 yılında askerî mahkeme sanıkların askerî personel olup olmadıklarını Jandarma Genel Komutanlığı'na sordu. Jandarma, mahkemeye gönderdiği 20 Ekim 2006 tarihli cevapta, cinayet ve bombalama gibi çok sayıda suçtan yargılanan ve JİTEM elemanı olduğu iddia edilen 5 sanığın askerî personel olduğunu açıkladı. Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanı Tuğgeneral Vahdettin Bereceli imzalı belgede, Adil Timurtaş ve Recep Tiril'in işçi, Ali Ozansoy, Abdulkadir Aygan (Aziz Turan) ve Fethi Çetin'in ise memur olarak Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığı bünyesinde çalıştıkları belirtildi.
  10. Türkiye'de Tuncay Güney gibiler konuşanlar... Ama dışarıdan konuşan ! Türkiyedeki Tüm gazeteciler bu olayları yakından bilir...! Çoook iyi bilir... Ama konuşamazlar ! Konuşmazlar ! Konuşanlar var ise Tarihe bir bakın !
  11. Önce Abd'yi kuranları anlamak gerek... Anayasalar dünyada uygulanmayan hukuksal manada kılıf aracı gören kitaplardır ! Doğru değil mi ? Abd'nin Dünya Jandarmalığı ile İçsel Hareketlerini ayırmak gerek ! Yaptığı yardımları İTAAT, ACI VE ÖLÜM ile geri alanların sorduğu Amerikancı mısın ? diyenlere ne demek istiyorsun diye sorulmaz ! Acaba kimin sayesinde ??? 1)KİM SEÇTİ ??? Bundan önceki siyahilere neler olduğu KAVGASIZ mıydı ?
  12. Yvonne Ridley İsrail başbakanı Ehud Olmert, başarısız siyonist projenin üzerine kapaklanan mağlubiyetten laf ebeliğiyle zaferin kırıntısını bile çıkaramaz. Basitçe, İsrail'in sonunun başlangıcıdır bu. İsrailin askeri bakımdan ispatladığı tek şey, masum kadınları ve çocukları öldürmede kimsenin kendisiyle yarışamayacağıdır. Filistin halkının varlığını ortadan kaldırmayı dileyen soykırımvâri güdüsüyle kendisine ölümcül bir darbe vurmuş oldu. İki yıl önce Lübnanda Hizbullahtan aldıkları yenilgiyle bozulmuş ve aşağılanmış bir şekilde geri çekildikten sonra Gazze halkına karşı kolay bir zafer elde edeceklerine inanırlarken düşmanı hafife aldığında neler olacağını bir kez daha öğrendiler. Siyonist bombalar karadan, hava ve denizden dar sahil şeridini döverek Gazze'nin bazı bölgelerini enkaz yığınına çevirdi. Kasıtlı olarak George W. Bush'un ABD başkanlığının son haftalarına ve İsrail seçimlerinin öncesine getirilmiş acımasız ve vahşi bir kampanyaydı. Olmert ve bir savaş suçlusu ve teröristin kızı olan Tzipi Livni (Armut dibine düşermiş, değil mi?) Haması nasıl ezeceklerine ve Kassam roketlerinin İsrail içlerine fırlatılmasına nasıl son vereceklerine dair atıp tutuyorlardı. Ve yine masumları oynayan Siyonist Devlet, gübre yakıtıyla çalışan ve evvelemirde Filistinlilerden çalınmış topraklara yönelen - kaderin cilvesine bakın -çelimsiz ve az sayıdaki füzeyi durdurma ihtiyacı iddiasıyla dünyanın dördüncü büyük ordusunun tasmasını çözerek yeryüzünün nüfusu en yoğun bölgesinin üzerine saldı. Kafaları ve kalpleri kazanmaya çalıştılar ve Haması ve onun taraftarlarını TV, gazete köşeleri vasıtasıyla eritip gözden düşürme işine dalacak Siyonist düşünce kuruluşlarının desteğini yedeklerine aldılar. Hamasa yöneltilen ithamların bazıları saçmalık hârikasıydı ve komisyoncu editörlerden başka hiçkimse kanmadı. Bu makaleyi yazarken Avrupalı liderlerle birlikte basın toplantısında konuşan ve İsrail askerlerinin Gazze'yi "mümkün olduğunca çabuk" terk etmelerini istediğini söyleyen Olmert'i BBC'de izliyorum şu an. Bu arada Başbakan İsmail Haniye, el-Aksa TV'de halkını sergiledikleri cesaret ve yiğitlikten dolayı övüyor ve İsrail'e karşı büyük bir zafer kazandıklarını söylüyor. Ve hakikat, büyük bir zafer kazandılar. Haması ezme güdüsü hüsrana uğradı; filvâki, savaşa karşı yürüyen milyonlar gururla ve yüksek sesle ilan ettiler: "Hepimiz Hamasız." Haykırışlar, Gazze halkına karşı savaş açtıklarında, o nefes kesici kibirleriyle dünyanın kendilerine arka çıkıp alkışlayacağına inanan Olmert, Livni ve ortağını şoka soktu. Beklediklerinin yerine gezegendeki hemen hemen her şehirde gösteriler, ayaklanmalar, anarşi ve öfke boşaldı. Yeni bir muharebenin başladığı andı: "Halkın Gücü politikacıların gücüne karşı." ve "biz", halklar kazandık. Bir aralar İsraili desteklediklerini söyleyen politikacılar kendileriyle Tel-Aviv arasına mesafe koymaya başladılar. Göbek dansı yapan Arap liderler sürüsü başka türlü kıvırmaya başlarlarken Arap dünyasının en vahşi diktatörlerinden bazıları, gerçek veya hayal, her köşede darbe ve tezgah planları görerek vatandaşları üzerindeki otoritelerini ağırlaştırdılar. Arsız "dolar ulemâsı" gösterilerin haram olduğunu iddia eden fetvalar düzdü....Danimarka'da Hz. Muhammed'le (S.A.V) alay eden sefil karikatürler yayınlandığında kızgınlığımızı göstermek için bir araya gelen ve yürüyüşe geçen bizlere bu şeyhler methiyeler düzmüşlerdi. Bu iki yüzlülükleri onların ne güne durduklarını ifşa etmektedir – ******. İsrail büyükelçisine tekmeyi basan Hugo Chavez ve onun peşinden giden Bolivya gibi devrimci figürler Ortadoğuda olsalar iyi olur. Ama İsraile en yıkıcı hamle, bu haydut devletle ticari ilişkilerini kesen Körfezdeki müttefiki Katar Emiri'nden geldi. Halen kaç İsrail askerinin öldüğünü bilmiyoruz...Olmert'in sessiz kalmaya çalıştığı bir mesele. Tel-Aviv'de cenaze törenleri yapıldığı görülmüyor televizyonlarda. Amerikan ve Avrupa medyasına masumları oynamaya alışkın İsrailliler, yaslarını dünyaya alenen gösteremiyorlar. Ölenlerin anneleri, eşleri, kızları, bir diğer başarısız askeri harekâttan dolayı İsrail hükümetini suçlamak isterler diye mi acaba? Olmert, önceki hafta Aşkelonda tezahürat yapan bir kalabalığa hoşça vakit geçirerek George W. Bush'a telefon açtığını, Philadelphia'da yaptığı bir konuşmayı yarıda kestirip Condaleezza Rice'a onun kaleme aldığı BM kararı lehinde oy kullanmaması doğrultusunda tâlimat vermesini söylediğini anlatmıştı. Olmert, kalabalığın tasdik uğultusu arasında Bush'un kendisine söylenileni yaptığını belirtti Barak Obama ve Hillary Clinton not alırlar umarım. Ve ümit ederim ki demokratik seçimle iş başına gelmiş Hamas'ın şehirde oturulacak ve görüşme yapılacak tek taraf olduğunun farkına varırlar. Başarısız Filistinli lider Mahmud Abbas artık savaş zayiatı (collateral damage) olarak görülmelidir. İtibarı kayboldu ve utanç verici bu süreç içerisinde İsraille yaptığı her hangi bir anlaşma çok geçmeden ortaya çıkacaktır. Sırası gelmişken, Gazze'deki lüks villasının şarapnel, top ve mermi izinden azade kalmış tek bina olduğunu anlıyorum. Affı olmayan bir saldırıya mâruz kalmış bir semtte ayakta kaldı. Eğlenceli! Gazze, öncekinden daha güçlü bir şekilde, halkıyla birlikte enkazın üzerinden doğrulacak. Dünyada direniş savaşçılarının örneği onlar ve tarihte cesaret ve yiğitlikleriyle anılacaklar. Birkaç yıl sonra Ortadoğudaki çocuklar Gazze halkının kahramanlık ve sergüzeştini dinleyerek büyüyecekler. Emin ellerde yatağa yatırılırken belki de soracaklar: "Peki İsraile ne oldu? Gerçekten var mıydı?"
  13. ANKARA- Eski Özel Harekat Müdürü, Bülent Ecevit’in eski koruma müdürü, DSP Milletvekili Recai Birgün, Ergenekon yapılanmasından yeni Ergenekon’un yapısına, tasfiye sürecinin ayrıntılarından, CIA bağlantısına, silahlardan 50. hükümetin yıkılmasındaki Ergenekon bağlantısına kadar her şeyi İNTERNETHABER’e yorumladı. “Yeşil’i tanıyordum” diyen Birgün, Yeşil’in faaliyetleri ve bugün yaşayıp yaşamadığına kadar bir çok bilinmeyene ışık tutacak bilgiler verdi. İşte o röportaj: OPERASYONU CIA YAPIYOR Tasfiyeyi yapan sadece Türkiye’deki bir grup değil. Bu olamaz da. Dış destekli. Zaten eski Ergenekon dış merkezden kontrollüydü. Yenisi de öyle dış merkezden kontrollü olacaktır. Yani CIA kontrollü. Zaten bunu herkes biliyor ve söylüyor. Herkesin gördüğü dış kontrol ve bu dış kontrolün kimleri çalıştırdığı da görülüyor. SİLAHLAR GÜNEYDOĞU’DAN SORU: Ergenekon operasyonu sırasında bulunan silahları nasıl değerlendiriyorsunuz? BİRGÜN: Bulunan bu silahları üç ayrı kategoride değerlendirmek lazım. 1. Dönmez’den çıkan silahlardır ki, bunlar devletin depolarından çıkanlardır. Menşei bellidir ve illegal yollarla çıkmıştır. 2. İbrahim Şahin’den çıkan silahlardır ki bunlar devletin depolarında ve illegal yollarla sağlanan silahlardır. Lav silahları Doğu ve Güneydoğu bölgesinden gelme olabilir. Çünkü o bölgede görev yapanlar bilir ki, bölgede rahatlıkla temin edilebilecek silahlardır. Glock marka silahlar da bölgede satılır. Kaleşnikof, mermi ve el bombaları da keza öyledir. 3. Ortalığa bırakılan silah ve mühimmat ise hatıra olarak alınmış olanlardır. MENŞEİ BULUNUR SORU: Bu silahlar nereden gelmiştir ve nereden geldiği bulunabilir mi? BİRGÜN: Bu silahların incelenmesi halinde Güneydoğu menşeli olduğu görülecektir. Geriye doğru inceleme yapılırsa kolaylıkla bulunur. Mermilerin bulunması mümkün olmayabilir ama el bombalarının menşei kolaylıkla bulunur. En azından hangi birimden hatta hangi bölükten çıktığı belirlenebilir. ŞEKER GİBİ BOMBA DAĞITILIRDI ASKER İTİLİP KAKILIYOR Türkiye’de bir yapı değişikliği var. İş dünyası değişti. Para el değiştirdi. Siyasetçi ve bürokrasi değişti. Değişmeyen ve değiştirilemeyen bir tek asker kalmıştı. Asker boyutuna el atıldı. Uzunca bir süredir asker yıpratılıyor. Şimdi itilip, kakılmaya başlandı. Bence asker bu görüntüye üzülüyor ama yapacak bir şeyi yok. Çıkışı yok. Ben bölgede görev yaparken edindiğim deneyimlerimden biliyorum ki, el bombaları şeker dağıtılır gibi dağıtılırdı orada. Özal harekatta görev yaparken, tanıdığımız bir öğretmen, bir arkadaşımız hatıra olsun diye el bombası isterdi ve biz de verirdik. Kimse bunun art niyetli olduğunu hesap bile etmezdi. BÖLGENİN ŞARTLARINDA NORMALDİ Hatıra olarak alınan bu el bombaları, mermiler şimdi ortalığa bırakılıyor. Bölgede görev yapan kişilerin, operasyon için kırsala gittiğinde ne kadar mermi attığını kim bilecek ki? Nasıl kontrol edilecek ki? Görevden gelip, ‘1000 tane mermi attım, 2 tane lav attım, 4 tane el bombası attım” derse buna inanmak zorundasınız. Bir lav mermisini, 1 el bombasını ya da birkaç mermiyi hatıra olarak saklayabilir. Hatta daha fazlasını. Oralarda normal karşılanırdı böyle şeyler. Dahası bu kişiler yarın Batıya gidince sıkıntıya düşebileceğini düşünüp, stok yapabilir. Bölgede görevi sona erince batıya gelince mermi bulmak sıkıntısı olabilir diye düşünerek, bazı mühimmatı kendisine ayırmış olabilir. Bugün ortalığa dökülenlerin bir bölümü bu tür silahlar ve mermilerdir. DERİN YAPI VAR SORU: Peki bu Ergenekon yapılanması hakkında neler biliyorsunuz? Gerçekten böyle bir yapılanma olduğunu gösteren bilgil CIA ERGENEKON'UN YENİSİNİ KURDU Şimdi yapılan bir tasfiye operasyonudur. Yeni Ergenekon kuruldu ve eskisini tasfiye ediyor. Bunun dışındaki her şey teferruattır. Detaylar önemli değil. Ana fotoğraf budur. Ben yeni gelen derin devleti itici buluyorum. Yaptıklarını beğenmiyorum. Eski Ergenekon kendisini Ulusalcı, Atatürkçü, laik ve cumhuriyet yanlısı olarak tanımlıyor. Öyleyse yeni gelen bunun karşıtı olmak zorunda. Eskisinin çizgisine bakınca yenisinin kimler olduğunu anlayabilirsiniz. Yeni derin devletin kimler tarafından kurulduğunu ve oluşturulduğunu da görebilirsiniz. eriniz var mı? BİRGÜN: Bakın, adı Ergenekon ya da başka bir şey olsun bilemem ama ben bu tür bir yapılanma olduğuna kesinlikle inanıyorum. 50. hükümetin başını yiyen de budur. O dönemi hatırlarsanız, olayları düşünürseniz, hükümetin istifası için yapılan çağrıları, baskıları, siyasi ve askeri demeçleri hatırlarsanız bunun izlerini görebilirsiniz. Güneydoğu’da çalıştık ve orada bir çok olay gördük. Bu yapıya ilişkin, varlığına ilişkin duyumlar, izlenimler elbette gördük. Ama bu yapının ucu nedir, başı kimdir bilemeyiz. Zaten bu bilinemez de. ESKİSİ GİBİ ÇALIŞACAK SORU: Yeni Ergenekon daha legal mi olacak? Karanlık işler olmayacak mı yani? BİRGÜN: Yeni Ergenekon da eskisinin yaptığı gibi derin ve gizli bir takım işler yapacak. Bu tür yapıların doğası gereği yapacaktır. Toplumda bazı işler, olaylar göreceğiz yakında. Ve o zaman onu kimlerin yaptığını anlayacağız. Ve ne tür bir yapılanma olduğunu ve neyi amaçladığını da daha iyi anlayacağız. ABD DESTEĞİNİ ÇEKTİ ABD kontrol dışına çıkan Ergenekon’u destekleyemeyeceği bir duruma geldi. Daha önceden de biliniyordu. Neden şimdi? Çünkü artık kendi çıkarlarına uygun değildi bu yapı. Bu nedenle kendisine uygun yeni bir Ergenekon’u kurdu ve eskisinin tasfiyesi için düğmeye bastı. 16 BOMBADAN BURAYA GELEMEZLERDİ MEDYA ASKERE KARŞI KULLANILIYOR Kazıyı canlı yayanlamak, kimse operasyona müdahale edemesin diyedir. Askerin müdahale gücü de böylece kırılıyor. Bu medya servisinin bir başka nedeni de itibarları sıfırlamak içindir. Artık Kanadoğlu'nu kim dinler... Yani bakın 3 yıllık bir karakol polisi bile bilir ki, 16 tane el bombasından bu noktaya ulaşılamaz. Daha geniş bir operasyon olduğu her polis biliyordur. Çünkü, Türkiye’de polis istemezse bir savcı bu tür bir operasyonu yapamaz. MEDYA DESTEĞİ ASKERİ DURDURMAK İÇİN SORU: Soruşturmanın her aşaması neden bu kadar açık? Yöntem bu mudur? BİRGÜN: Bu operasyonun medya ile birlikte yapılması, tüm bilgilerin medyaya servis edilmesi de bilinçli bir yöntem. Yani, kazıyı canlı yayınlamak, ifadelerin, ele geçen belgelerin, telefon dinlemelerin açık bir şekilde yapılmasının ilk nedeni; kimse operasyona müdahale edemesin diyedir. Yani kamuoyu bilmeden bir general gözaltına alınırsa, müdahale gelebilir. Anında kamuoyuna bilgi verilerek, olası müdahaleler önleniyor. Müdahale edebilecek yerlerin önü kesiliyor. Askerin müdahale gücü de böylece kırılıyor. İTİBARLAR BİLİNÇLİ SIFIRLANIYOR SORU: Askerin müdahale etmeyeceği kişiler ile ilgili de aynı yöntem izleniyor. BİRGÜN: Medya servisinin bir başka nedeni de mevcut kişilerin itibarının sıfırlanması içindir. Yani bu yargılama sonucunda üç-beş kişi ceza alabilir. Ama bir çok kişi de serbest kalacaktır. Ama bu kişiler topluma geri döndüğünde eski itibarları kalmayacaktır. Sözleri dinlenmez olacaktır. Toplumsal ve sosyal ilişkileri zedelenecektir. KANADOĞLU’NU KİM DİNLER ARTIK? Bakın seversiniz sevmezsiniz, beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz Sabih Kanadoğlu, bu ülkenin başsavcılığını yapmış, onursal başsavcı olarak toplumda sözü dinlenen biriydi. 367 gibi hukuki bir durumu ortaya çıkartmış, sözleri ile hukuki değerlendirmeleri ile toplumu, siyaseti etkileyebilen bir gücü vardı. Ama şimdi Sabih Kanadoğlu denilince akla İbrahim Şahin, Susurluk, silahlar, derin devlet gibi şeyler geliyor. Hiç ilgisi olmasa bile bu böyle. Zaten gözaltı bile YEŞİL'İ TANIYORUM Yeşil’i tanıyorum. Görüştüm. 2000 yılında edindiğim izlenim, bazı yakınlarından aldığım ifadelerden elde ettiğim izlenim Yeşil’in o tarihte sağ olduğu yolundaydı. Ve ben Yeşil’in öldürülmüş olabileceğine ihtimal vermiyorum. Öldürülmüş olsa, hemen duyulurdu. Çünkü onu öldüren mutlaka hasmı, karşıt bir grup olacaktır. Bu tür bir infazı isim yapmak ya da nam salmak için bile hemen duyururlardı. olmadı. Ama İbrahim Şahin ile aynı anda operasyon yapılınca toplumun hafızasında böyle yer etti. Yani itibarı zayıflatıldı. Şimdi bir daha 367 gibi bir hukuki yorumu yapabilir mi? Yapsa da dinleyen, ciddiye alan olur mu? Bu nedenle bu tür bir medya servisi yapılıyor. Medya da neye hizmet ettiğini bilmeden buna alet oluyor. TETİKÇİYDİ RANTÇI OLDU SORU: Yeşil ne yapardı? Kimin elemanıydı? BİRGÜN: Bu tarihlerde 60’ına yaklaşmış olmalı. Benim tanıdığım yıllarda bir tetikçiydi. Kendisine bilgi gelirdi, ‘kim PKK’ya çalışıyor, kim para desteği veriyor, kim silah sağlıyor’ buna ilişkin bilgiler gelirdi. Elbette gözümüzle görmedik ama bilirdik ki, Yeşil bu tür kişileri alır, infaz ederdi. Daha sonra Batı’ya geldi. Burada mafyaya, rant işine girdi. Ve bunun sonucunda hedef oldu. Sanıyorum, ilk başta MİT elemanıydı. Ama devlet içindeki istihbarat birimleri arasında sıkça yaşanan ‘adam kapma’ olayı sonucu Jitem’e çalışmaya başladı. YEŞİL HİÇ ARANMADI Kİ!.. SORU: Madem yaşıyor, bunca zaman nasıl bulunamadı? BİRGÜN: Ben hala Yeşil’in yaşadığına inanıyorum. Bana göre Yeşil Türkiye’de hiç bir zaman aranmadı. Aransa bulunurdu. Türkiye’de polisin arayıp da bulamayacağı hiç kimse yoktur. Ama bu tür arama dediğiniz bir özel ekiple yapılır. Yetkili kılınan bir özel ekip kurulur ve bulunması istenirse herkes bulunur. Yeşil de bulunurdu. Ama hiç aranmadı. Kağıt üzerinde arama, arama sayılmaz.
  14. Şantajcı cümlesi yerine Devletlerin çıkarları demek daha doğru ! Bu anlamda Şantajsız olan var mı ki.. Hele AB Ülkeleri ! Bu kelimeler kabul edilemez olduğu kadar zaten İnandırıcıda değildir... Türkiyede kim bunu duysa güler sanıyorum...! ''AB'nin nasıl melem bir şey olduğunu ispatlamak'' denseydi daha doğru cümle olurdu... Sadece Türk Halkı değil ! Michael Rubinde Erdoğan için Usame bin Ladin'den daha TEHLİKELİ... demişti. ! Bunun yerine Stratejik olarak bulunduğu coğrafyanın önemini bilmek daha iyi olurdu... Türkiyedeki ''Dinciler'' Türkiye'nin kurtulmasının İslam Dünyasının kurtulması olarak gördüğü doğrudur... Ama bunu en çok İran Devleti ve Arap Halkları istemektedir...! Suud ve Mısır'ın İktidarlarının konumu bilinmektedir... !
  15. Neyi kazandın *** olası!.. Hiçbir zaman uygulanamayacak bir ateşkes kararı alındı. Şimdi Gazze'de hangi taşı kaldırsanız altından bir ceset çıkıyor. Hangi enkazı kaldırsanız bir başka dehşet çıkıyor. Gökten masumlar üzerine ateş yağarken sevinçten kendilerinden geçen İsrail halkı, bu yıkımı, vahşeti sevinçle karşılıyor. Aklını kaçırmış bir devlet, vicdanını kaybetmiş bir millet, şuurunu yitirmiş bir ülke var karşımızda. Yeryüzünü, insan ırkını tehdit edercesine çılgınlıklara girişebilecek, bu yüzden de mutlaka kontrol altına alınması gereken bir hastalık var. İsrail Başbakanı "Kazandık", diyor, "amacımıza ulaştık" diyor, "Hamas'ın belini kırdık" diyor. Neyi kazandınız *** olası! Bir kenti harabeye çevirmekle övünebilen bir ırkçı zihniyet için kazanç nedir? Çocukları diri diri toprağa gömmek askeri zafer midir? Bir avuç direnişçiyle karşılaşmayı göze alamayıp mabedleri, hastaneleri, okulları, çocukları, anaları, ihtiyarları hedef alanlar için zafer nedir? Neyi kazandınız? Hamas dimdik ayakta. Filistin dimdik ayakta? Gazze, yeniden kurulur. Uçaklarınıza rağmen, gemilerinize rağmen, tanklarınıza rağmen giremediğiniz o küçücük yer, İsrail yok olduktan sonra da varolur! Neyi kazandınız? Amacınız Hamas'ı tasfiye etmekti, edemediniz. Amacınız Gazze'yi insansızlaştırmaktı, edemediniz. Amacınız roket saldırılarını durdurmaktı, durduramadınız! Neyi kazandığınızı söyleyeyim: Devlet olma ehliyetine sahip olmadığınızı tekrar gösterdiniz. İnsan ırkından nefret ettiğinizi tekrar gösterdiniz. Kendinizden bile korktuğunuzu tekrar gösterdiniz. Dünyadaki en büyük anti-semitik topluluk olduğunuzu tekrar gösterdiniz. Soykırıma uğrayan bir milletin devleti olarak soykırımdan başka sermayenizin olmadığını, soykırımla ayakta durduğunuzu tekrar gösterdiniz. İnsan ırkının düşmanı olarak bir kez daha tescillendiniz! Neyi kazandınız? Hamas'ı tasfiye edip Gazze'yi Mahmud Abbas kulunuza hediye edecektiniz. Adamınız tamamen kaybetti. Kardeşleri orada kıyıma uğrarken o kirli müteahhit iktidar hesapları yapıyordu. Adamınız Abbas hakkında tarih kitaplarına ihanetten başka hangi not düşülecek?.. Şimdi sadece Gazze değil, Batı Yakası, Mısır, Ürdün, boydan boya Ortadoğu, Latin Amerika, Uzak Asya Hamasçı oldu. Hamas askeri olarak bitmedi. Ahlaki bir zafer kazandı. Siz hem askeri olarak kaybettiniz, başaramadınız hem da ahlaki olarak kaybettiniz… Adam bir ABD'ye bir de Mısır'a teşekkür etti. Abbas'ı unuttu, bölgede İsrail'e gizli destek verenleri unuttu. Ama biz onları biliyoruz. Bu bölgenin halkları onları biliyor. Onlar şu an iktidarda ama vicdanlarda mahkum edildiler. Çok yakında kahrolası iktidarlarını da kaybedecekler! Unutacak mıyız? Ateşkes oldu diye unutacak mıyız? Irak'ta bir milyondan fazla insanı öldürmelerini unutacak mıyız? İşkence evlerini, esir kamplarını, bu medeniyeti aşağılamalarını, Fulluce'deki kitlesel kıyımı, Cenin'i unutacak mıyız! Hayır, unutmayacağız tabii, unutturmayacağız. Nasıl bugün Türkiye kamuoyu hafızasını yeniliyorsa, yenilediği için Gazze'ye sahip çıkıyorsa, biz artık zihinlerimizi sağlıklı, hafızamızı canlı tutacağız! Hiçbir alçaklığı unutmayacağız! Bu mesajı okuyun.. Sadece biz mi söylüyoruz bunları? "Soykırım Endüstrisi" kitabının yazarı Prof. Norman G. Finkelstein'ın (zaman) sözlerini okuyun. Soykırımdan kurtulan bir ailenin torunu. "İsrail soykırım yapıyor" diyor, "aklını kaybetti, barış düşmanı" diyor. Ve daha neler diyor. Bu kadar mı? Bir de vicdanı olan bir Musevi'nin, Gazze kıyımına karşı haykırışını içeren mesajını paylaşmak istiyorum bugün: "İbrahim Bey, 27 yaşındayım İstanbul'da ikamet ediyorum. 14-17 yaşlarım arasında 3 yıl İsrail'in kuzeyinde Afula kentinde ailemle birlikte yaşadım. Eğer dönmeseydim bu gün ya Gazzeli bebekleri, kadınları, çocukları öldürüyor olacaktım ya da İsrail hapishanelerinde işkence edilen bir çok arkadaşımla aynı kaderi paylaşacaktım. Kimin kutsal kitabında kadınları çocukları hamileleri beşikteki bebekleri hatta tarım hayvanlarını nasıl ne şekilde katledileceğine dair emirler ve izinler var? Siyonizm bir din değildir, kahrolası bir ideolojidir. Irkdaşlarımın ve dindaşlarımın on yıllardır işlediği katliamlar, soykırımlar aynı soydan gelen beni ve bir çok yakınımı derin bir korkuya sevketmiştir. Bu insanların inandığı bu günkü Tevrat bir Tanrı tarafından gönderilmiş olamaz. Tevrat'ı okuduğunuzda insan eli bulaştığını rahatlıkla anlayabiliyorsunuz, tabii bunu anlamanız için kahrolası kibrinizden sıyrılmanız gerekiyor. Aksi halde İsrailoğulları hakkında yazılanlar gururunuzu okşuyor. Savaşın biteceğini sanmıyorum. Yayılarak devam edeceğine ve bütün bölge ülkelerini yakacağına inanıyorum. Karşınızda siyasi mülahazalara ve stratejik hesaplara göre adım atan değil, tam aksine inandığı dinin emirlerini yerine getirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyecek bir topluluk var. İsrail'de gördüğüm ortaöğrenim sırasında tarih hocamın: "Babil ve Roma istilaları sonrası kavmimizin çektiği sıkıntılar Kudüs'ün fethiyle İslam halifesi Ömer tarafından sonlandırılmış ve haçlı seferine kadar topraklarımızda huzur içinde yaşanmıştır" cümlesini duyduktan sonra tarih okumaya karar verdim. İstanbul'da doğmuş, İsrail'de üç yıl yaşamış, Gazze'yi, El Halil'i, Nablus'u, Cenin'i, Ramallah'ı görmüş, Anadolu'yu ve insanını delicesine seven, Gazzeli, Tel Avivli, İstanbullu, Konyalı, Maraşlı Trabzonlu, Moskovalı, Washington'lu kardeşleriyle bir arada yaşamak isteyen bir kimse olarak size sesleniyorum. Bu sese kulak verin…" İbrahim Karagül [email protected]
  16. Ergenekon, Avrasyacı olmak 'zorunda' Karşımızdaki darbeci zihniyetin Avrasyacı olduğunu, medyada ilk dile getirenler grubuna dahil olduğumu sanıyorum. İşin bu yönünü de düşünmeye başlamama yol açan kişi, Almanya'nın eski Dışişleri Bakanı Fischer'dir. Fischer'in konuşması, bizim basında küçücük bir haber olarak yer almıştı. Özetle şöyle diyordu Joschka Fischer: * Irak Savaşı kaybedildi. Yeni ABD Başkanı'nın asıl görevi, Irak'tan çekilmek olacaktır. * Irak'taki bölünme, İran'ın işine geliyor. * Türkiye önümüzdeki dönemde Ortadoğu'da çok önemli bir oyuncu haline gelecek. * Avrupa Birliği liderleri Türkiye'yi kucaklamalı ve en kısa sürede birliğe almalıdır. Türkiye'yi birliğe almamak siyasi miyopluktur. * Avrupa'nın ittiği bir Türkiye'nin Rusya'ya doğru kaymakta olduğunu görmek gerekir. Özellikle son cümle zihnimde şimşeklerin çakmasına yol açtı: Eğer Avrupa'nın ittiği bir Türkiye'nin Rusya'ya yanaşma olasılığı varsa; o zaman, "Avrupa'yı iten Türklerin de" bunu bilerek yapma olasılığı da vardı. Kimdi Avrupa'yı itenler? Konumuz elbette sokaktaki insanlar değil. Devletin çeşitli kademelerinde yer alan, etkili ve yetkili kişiler. Özellikle de askerler. Olaya bu açıdan baktığınızda bazı olaylar alt alta sıralanmaya başlıyor: * Mart 2002'de MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç'ın Harp Akademileri'ndeki bir konferansta "Türkiye'nin yeni birtakım arayışlar içinde olması kesinkes ihtiyaç. Bunun da en doğru yöntemi, zannediyorum, Rusya Federasyonu ile birlikte, ABD'yi göz ardı etmeksizin, mümkünse İran'ı da içerecek şekilde arayış içinde olunması" demesi. * GK Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın ABD gezisi sırasında, Rusya Devlet Başkanı Putin'in konuşmasının GK internet sitesine konulması. * Orga. Özden Örnek'in günlüklerinde, Avrupa Birliği'nin birçok komutan tarafından adeta bir düşman gibi görülmesi... * Daha sonraları, emekli tuğgeneral Nejat Eslen'in Türkiye'de kapışan güçleri; Atlantikçi liberaller, Ortadoğucu İslamcılar ve Avrasyacı ulusalcılar şeklinde sınıflaması. "Bu mücadele sadece Türkiye'nin jeopolitik kimliğini değil, aynı zamanda kaderini ve rejimini belirleyecek" demesi. (Daha ne desin?) Eski YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz istediği kadar "Ben Amerikancıyım" desin, Ergenekon'un teorisini yapan beyin takımının ("kurmayların!") bu Avrasya işini ciddi biçimde düşündüğüne ben eminim. Çünkü olaylara "stratejinin soğuk hesapları" açısından bakanlar için önemli olan, bir fikrin ulviliği ya da bir hareketin masumiyeti değil, hangi tarafa yaradığıdır. Otoriter bir rejimi (sopalı kapitalizm) arzulayan Ergenekon kurmayları, ABD'ye ve AB'ye rağmen darbe yapmalarının ve NATO'cuları tavsiye etmelerinin, kendilerini ister istemez Rusya'ya yakınlaştıracağını elbette görüyorlardı. Özetle: Ergenekon'a destek verenler çok farklı fikirlere sahip olabilir. ABD 'neocon'larıyla taktik ittifak kurduklarını da biliyoruz. Ancak örgütün yönetim kadrosu Avrasyacıdır. Olmak zorundadır. Aksi halde Ergenekon'u, sadece ve sadece "AKP karşıtı" bir örgütlenme olarak tanımlamak gerekir ki bu olayların akışına aykırı olduğu kadar, kurmay zekâsına da hakarettir. EMRE AKÖZ
  17. Gazeteci Avni Özgürel; ?Ergenekon'u 28 Şubatçılar keşfettiler. Hilmi Özkök süreci değiştirdi. Büyükanıt karargahta değişti, Başbuğ askere hakim, ordunun tarihi değişimini iyi yönetiyor. Canı yansa da Ergenekon soruşturmasına destek veriyor, anti demokratik unsurların ayrışmasını istiyor. Ergenekon operasyonu ordunun bilgisi ve mutabakatı dışında yapılamazdı? görüşünü dile getiriyor. Yaşatan devlet yaşasın? Kabul edelim ki bu toplumda devlete rağmen pek bir şey olmuyor, olamıyor. Türkiye'de hayat hep devletin çevresinde ve onun yukarından belirlemesiyle şekillendi. Böyle olduğu için bazılarımız devletçi, bazılarımız devlet, bir kısmımız da devlet karşıtı olduk. Devlet çatık kaşlıydı, sertti, acımasızdı, korkutuyordu, adil değildi, ideolojikti, uzaktı, dokunulmazdı, kayırdığı ve cezalandırdığı kesimler vardı? Uzun ve sancılı bir süreçten sonra eli sopalı buyurgan devlet algısı değişiyor, hizmet üreten, gözetip kollayan, sorumluluk duyan, hesap veren ve hesap soran bir yapıya doğru gidiyor. İnsani duyarlılığı olan bir yapı? İnsandan yana bir yapı? Devlet değişirken insan da değişiyor, ilişkiler de değişiyor. Değişimin temelinde yatan faktör hukuksuzluğun bitme sürecine girmesidir. Süreç ilerledikçe insanın insanla, insanın devletle ilişkisinde yön ve mahiyet de değişecektir. Ergenekon sürecinde devlet ve kurumların -zor da olsa- makul tavırları organize olmuş güzelliklerdir. Başlayan sürecin devamı; iyi, güzel ve faydalı olanı herkes için istemek ve süreçleri sabırla, temkinle, basiretle ve organize yürütmekle mümkün. Herkes, kendisi için tehditlerin ortadan kalkmasına çalışırken, başka bir kimsede de yeni bir tehdit algısına mahal vermeyecek tarza ulaşmalı. Sahici bir güven, çözülmez ilan edilen problemleri de suhuletle çözer. Devlet halkına güvenmeyi başarırsa yaşar ve yaşatır? Ergenekon'da ortaya çıkan ilişki ve bilgiler devlet içinde yuvalanmış olan illegal yapıların varlığına dikkatleri çekti. Öteden beri devletin içinde bu işlerle ilgili çekirdek bir yapı var. Ergenekon nedir, nerede başlar, nereye kadar uzanıyor? 1970'lere kadar Gladyo ya da resmi adıyla Seferberlik Tetkik Kurulu, devlet bünyesinde Sovyet tehdidine karşı oluşturulmuş S ilahlı Kuvvetler bünyesinde bir yapıydı. Derin devlet dediğimiz oluşum ise 12 Mart dönemecinin ürünüdür. Muhtemelen MİT Müsteşarı Fuat Doğu'nun emri ya da bilgisi dahilindedir... Adı farklı olsa da devletin içinde bu tür oluşumlar hep var. Peki kimler yer almış? Herkes. Asker, polis, yerli/yabancı istihbaratçı, diplomat! Bankacı, işadamı, siyasetçi, gazeteci vardır bu organizasyonda. Yetmez, Ülkü Ocakları'ndan da, Dev-Sol'dan da grupları kontrol eder. 12 Mart döneminden itibaren, gerek sağ gerekse sol gençlik grupları içinde kurulmuş bağlantıları hazırdır zaten. Ne tür olaylarda parmak izleri var? Listesi dahi kitap eder! Tarihe Kanlı 1 Mayıs diye geçen olaydan tutun, Ecevit'e yönelik suikast girişiminden çıkın. Derin çekirdek ihtilal istiyordu bunu da gerçekleştirdi. 'VATAN ELDEN GİDİYOR ÇETESİ' HİÇ YOK OLMADI Çeteleşmenin evreleri var... ?Vatan elden gidiyor çetesi? hiç yok olmadı. Zamanla bu yapı ?İş bitti dağılın? denilemeyecek bir noktaya geldi. Bazısı eski hayatlarına geri dönemeyecek kadar ileri çıkmışlardı, korunmaları zorunluydu. Aklıma ilk gelen isim Abdullah Çatlı. Çatlı bu işte kullanılan isimlerden biriydi. Ülkü Ocakları Ankara Şubesi İkinci Başkanı olmasına rağmen herkes ona reis diyordu. Çatlı tarihimize 7 İşçi Partili gencin öldürüldüğü hadise ile çıktı. Gözaltına alındı fakat birileri müdahale etti, bizim adam dediler, ilgili evrakları da alarak gittiler. Çatlı uzun süre gözükmedi. Dosyasında sadece 7 gencin öldürülmesiyle ilgi karakol tutanağı vardı, o da yok edildi. Sol ve sağdaki gençler aynı potada eritildiler. 12 Eylül öncesi yaşanan siyasi istikrarsızlık, terör ortamı bu oluşumları besledi değil mi? Evet, bunlar Ermeni meselesi gibi, PKK gibi ortaya yeni çıkan dertlerle baş etmekte pekala kullanılabilirlerdi. Bu oluşumda Erkan Gürvit'in, Haydar Saltık Paşa'nın etkisi oldu. Denendi, ASALA'dan kurtaracaklardı Türkiye'yi ama başaramadılar; verilen paralar kumarhanelerde, barda, pavyonda tüketildi. TERÖRLE MÜCADELEDE UYUŞTURUCU PARASI KULLANILDI Devlet kolunu kaptırdı mı bunlara? Doğru, devletle aralarında bu tür ilişki ağı kurulunca bir çatının altına girmiş oldular. Bazı akademisyenler, ?Terörle mücadele büyük para ister, ABD bunu uyuşturucu parasıyla finanse ediyor. Biz de öyle yapalım. Para niye Behçet Cantürk'e gitsin, biz yapalım bizde kalsın? diye makale ve raporlar yazdılar. Bu yapı MİT'e dayatıldı. Kabul gördü mü? Hayır. O yüzden doğrudan müsteşara bağlı olmak kaydıyla bir kontrterör dairesi oluşturuldu. Ne zaman? 1993-94. MİT ve JİTEM işe heveslendi, birbirlerinden adam yürütmeye başladılar. Bu elemanların çoğu birkaç devlet kurumuna birden çalıştı. Yetmedi MİT adına şirketler kuruldu, kimi gasp eylemlerine göz yumuldu? Hiç soru soran yok mu devletten? Çiller hükümeti dağılınca ortaya çıktı ki, iş dallanıp budaklanmış. Bir ucu Azerbaycan'da darbe, öbür ucu Suriye'de Öcalan'a karşı operasyon planlıyor. Kendisi de yapamayınca Amerikalıların Vietnam artığı paralı askerlerine ihale ediyorlar. YEŞİL'İN GÖREV KAĞIDINDA BAŞBAKAN İMZASI VAR Örtülü ödenek ve uyuşturucu ile finanse edilen yabancı paralı askerlere ihaleli işlerden siyasiler haberdar değil mi? Hiç şüphesiz, hepsinin haberi var. Başbakanın önüne yazı geliyor, 'Öcalan'a operasyon yapacağız, para lazım. Görevlendirme yazısında imzanız olsun ki, siyasi rantı size dönsün'. Listede 7 kişi var. Başbakan hiçbirini tanımaz, atar imzayı. Hangi Başbakan? Mesut Yılmaz? Başbakan ne bilsin Mahmut Yıldırım'ın 'Yeşil' denilen adam olduğunu. İki ay sonra ortalıkta 'Yeşil' krizi patlayınca, Başbakan 'nedir bu araştırın' diyecek olur, ilgili bürokrat 'aman beyefendi, sakın ha, bu adamı siz görevlendirdiniz, görev emrinde imzanız var' der. Dolayısıyla herkes suça ortak. İçinde Çiller de var. 28 ŞUBAT SÜRECİNDE ERGENEKON YENİDEN KURULDU Asker bu sürecin neresinde? 1995'taki seçim sürecinde RP lideri Erbakan bir tek televizyona çıkarılmadı. ANAP-DYP önünü almak için yarıştı ama Erbakan kazandı. O tarihte Genelkurmay'da Karadayı ve Çevik Bir örgütlenmesi var. TSK Erbakan'ın iktidarını şaşkınlıkla karşıladı. İktidarın bazı hatalarını basın köpürttü ve asker ?Türkiye nereye gidiyor, müdahale etmemiz lazım? demeye başladı. Plan geliştirilirken, iktidar bu fırsatı Kudüs Gecesi programında verdi. Brifingler başladı ve MGK'da hükümet başkanına sekiz saat ne kadar muzır bir iktidar olduğu anlatıldı, bir dizi karar tebliği edildi? Sonuçta koalisyon çöktü yerine Mesut Yılmaz hükümeti geldi... Yılmaz ordu ve medya desteğinde '28 Şubat ruhu'nu yansıtan hükümeti kurdu. Ona verilen 12 Mart'ta Nihat Erim'in üstlendiği roldü. Askerde şöyle bir duygu uyandı; ihtilal de yapmadık ama istediğimiz sonucu aldık. İki tankı yürüttük, basına oynadık, üç beş brifing ve sert bir bildiri ile işi hallettik. Bu yöntem güzel, geliştirilebilir ve lazım olduğu her zaman kullanılabilir dediler. Darbecilerin hafızasında 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat hep canlı mıdır? 1908 darbesi bile var. Örneğin Talat Aydemir ihtilal girişiminde bulunurken, cuntanın yemin töreni 1908'de Abdülhamit'e karşı ihtilalin kararlaştırıldığı Mahmut Şevket Paşa'nın Üsküdar'daki evinde yapılıyor. Cuntacılıkta ve darbecilikte bir şuuraltı var. KARADAYI PAŞA ETKİN Bu yapı şimdi bizim Ergenekon dediğimiz yapı mı? Evet, bu şimdi gördüğümüz Ergenekon'dur, geçmişte damarları da var. Ergenekon Susurluk'tan bağımsız mı? Tabii ki. Benzerlikler, içiçelikler var ama bu yapı on beş sene önceki yapı değil. Güncel olan Ergenekon'u Karadayı ile mi başlatıyorsunuz? Tabii, tabii, Karadayı? Bir numara kim, Karadayı mı? Hayır, bugün etkin olanlar başka. Çünkü yapıda yurtdışından da intisapları var. Bugünkü yapıya nasıl gelindi? 28 Şubat'ta siyaseti kırıp bükerek istediği yapıyı tesis edebileceğini gören cuntanın AKP'nin iktidara gelmesini müteakip aynı yöntemle siyaseti kontrol altına alma düşüncesiyle harekete geçtiğini Özden Örnek'e ait olduğu hususunda şüphe bulunmayan darbe günlüklerinden biliyoruz. AK Parti iktidara geldi, ABD Irak için Türkiye'den destek istedi ama tezkere çıkmadı. ABD'nin kızgınlığı Erdoğan'a değil, doğrudan askeredir. Hatırlayın Türkiye'nin güvenliği ile birinci dereceden alakalı bu konuda MGK karar almadı, 'Meclis'e bırakıyoruz' dedi. ABD ve Batı bunu gördü, ?asker bize ikili oynuyor, raydan çıkıyor? dedi. Ne yaptılar? TSK'yı etkileyen, NATO kasnağından dışarıya taşıran nedir diye sormaya başladılar. Kanaat getirdiler ki TSK'nın yapısında hiyerarşi ve kontrol dışı etkili unsurlar var. Bunlar serbest çalışmaya da çok alışmışlar. AK Parti ile başlayan sivilleşme ve demokratikleşme adımları da bazı askerleri endişelendirdi, Batılılara göre Türkiye demokrasi açısından hep gridir ve öyle kalacak deniyor, zaten onlar da itiraz etmezler, biz müdahale etmek durumundayız dediler. ÖZKÖK'E RAĞMEN DARBE YAPAMADILAR Ne zaman? 2003 ve sonrası. Biliyorsunuz bu tarihlere ait darbe günlükleri sonradan ortaya çıktı. Kıvrıkoğlu'nun ardından Hilmi Özkök geldi. Geleceğin tarihinde Özkök bir köşe taşı olarak yazılacak. Asker gördü ki 12 Mart'ta, 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta sonuç alınmasının sebebi müdahalenin hiyerarşi içinde yapılmasıdır. Müdahale edemediler çünkü Özkök faktörü var. Yaygın şiddet eylemleri ve toplumu infiale sürükleyecek bir hava oluşmadan darbe yapılamaz, bunları yapacak adamlar lazımdı. Yani Ergenekon? Bu oluşum bir katar gibidir, bir vagonda öğretim üyeleri, aydın insanlar, akil adamlar, bir vagonda hapishane kaçkını, mafya, esnaf, bir vagonda gazeteciler, yazarlar, bir vagonda askerler, bürokratlar, işadamları yer alabilir. Birinin diğerini tanımaması gayet tabidir. Hatta aynı vagon içinde kompartımanlar vardır. Bu yapı böyle bir yapıdır, birileri eylem yapar, diğerlerinin de bundan haberdar olması gerekmez, aleyhine bile konuşabilir. Fakat hiçbir şekilde yan yana gelemeyecek insanlar aynı katara binebilirler. DEVLETİN SAHİBİ BİZİZ DİYORLAR Nedir Ergenekon'un ortak ideolojisi? Bu devletin bir sahibi var o da biziz. Seçilmiş olabilirsin ama bu önemli değil. Dediklerimizi yaptığın sürece problem yok. Celal Bayar Başbakan olunca Atatürk'e çıkıyor, efendim ne yapayım diyor. Atatürk, büyükelçi, vali, emniyet müdürlerini ben tayin ederim. Orduya da elleme, Çakmak Paşa'nın işi. Gerisi senin işin diyor. Yani ekonomi. Hükümet kendini öyle konuşlandırdığında, devlet kararına müdahil olmadığı takdirde bir problem çıkmaz? AK Parti iktidarı devlet kararına ne yaptı? AB sürecinde bütün mekanizmalar değişiyor. Peki bu devlet kararı değil miydi? Devlet kararıydı. TSK'yı bir bütün olarak Ergenekon yapılanmasını içine sindirmiş ve bundan yana diye görmemek lazım. Türkiye değişecek, değişmek zorunda ve biz belli bir sınırda olmak zorundayız diyen bir Silahlı Kuvvetler iradesi var. Bu irade Özkök döneminde öne çıktı, sonra ne oldu? Karargah tavrı ağır bastı. Büyükanıt Paşa ve kendisinden şahinlik bekleyenler de gördü ki devlet yeni bir yola girmiştir. Hatırlayın üçlü koalisyon döneminde Bahçeli ?AB bir devlet kararıdır? diye beyanat verdi. Bu noktada AK Parti'ye karşı çıkılmasının önüne geçen bunun bir devlet kararı olmasıdır. Büyükanıt, Şemdinli'de hata yaptığını biliyor mu? Erken çıkışının hata olduğunu biliyor. Başbuğ'a gelince ne oldu? Başbuğ bu sürecin devamı. Meşruiyetçi bir kişiliği var, geleneksel bürokratik ilişkilere bağlı, fazla konuşmuyor. Başbakan'dan bir talebi varsa, randevu alır söyler. Karargahtaki bu tavra rağmen 27 Nisan niye oldu? Genelkurmay başkanlarının hepsi aynı donanım düzeyinde olmaz. Büyükanıt çok donanımlı görünüyor ama... Bugün Başbuğ hiyerarşik yapıya tamamen hakim mi? Tamamen hakim. TSK'nın nabzını iyi tutuyor, nerede, neyi ve kimden isteyeceğini biliyor. Basın üzerinden siyaseti hırpalamanın orduya zarar verdiğinin idrakinde. Bizim bürokrasi Tanzimat'la kuruldu, kendisini devletin sahibi görüyor ama bazı şeyler kolay olmuyor, bugün gelinen noktayı yetersiz görsek de önemli bir aşama geçirmiştir. TSK bu yapının değişmesinde tam mutabakat içinde mi? Elbette? Asker hukuka engel olmayacak Asker Ergenekon'a nasıl bakıyor? İki bakış var, birisi geçmişte komutanım dediği insanların düşüncelerini onaylamasa, girişimlerini desteklemeseler bile bir burukluk yaşıyorlar. Ergenekon sürecinde ordunun canı yanıyor ama sineye çekecekler. İkinci bakış hukukidir. İnsani bakış böyle, ya hukuki? Bu soruşturmanın engellenmesi yönünde alınmış kararları yok. Aksine soruşturmanın ilerleyen safhalarında Özden Örnek paşanın günlükleri gündeme gelecek. TSK kendi içinde bir arınma istiyor. Zaman içinde Silahlı Kuvvetler bu soruşturmanın önünü daha da açacaktır. Muvazzaflarda temizlik bir noktaya kadar gelir ve fazla ilerlemez deniyor. Silahlı Kuvvetler'de 'rencide etmem' tavrı hakimdir. Dışarıdan fark edilmese de ciddi bir tasfiye sürecinde oldukları açık. Bazı isimler için de Ağustos'u beklerler. Terfisi beklenen bir kısım insanlar emekli edileceklerdir. Ordu, demokratik sürecin korunması konusunda kararlıdır. Ordu 'tarihi değişim' dedi Eğer böyleyse ordu tarihi bir değişime karar vermiş durumda? Türk ordusunun tarihi önemde bir değişim içinde olduğu doğrudur. Darbeler orduyu çok yıprattı. 'Cumhuriyeti Korumak ve Kollamak' ile 'Demokrasi' makasının arasına sıkıştı. Son gelişmeler Silahlı Kuvvetler'in cumhuriyetle elde edilmiş kazanımların demokrasiden vazgeçilmeksizin korunması yolundaki kararlılığının işaretidir. Askere rağmen Ergenekon çözülebilir miydi? Hayır, askere rağmen Ergenekon türü örgütlenmelerin oluşumu nasıl mümkün değilse, şimdi çözülen ve soruşturulan Ergenekon'da da askere rağmen bir ilerleme kat edilemezdi. Bugün orgeneraller tutuklanabiliyorsa bunda askerin itirazı yok demektir. Ordunun bilgisi ve mutabakatı dışında böyle bir süreç işleyemezdi. Devletin bu hukuk dışı ve kirli yapılardan temizlenmesi de bir devlet kararı mı? Şüphesiz? Ne zamandan beri? 1999'dan itibaren bu işin rayına oturtulması kararı alındı. Elbette sancılı bir Mehmet Gündem / Yeni Şafak
  18. Meseleleri iyi anladığınızı sandığım için detaylı ayrıntıya girmedim... Tüm mesele Siyonizm Tek Dünya Devletidir... Çeteler Mafyalar için Çıkar ! Siyasiler için Makam ve Elitlik, İş Adamları için Para ve Ündür... ! İlüminatinin Devrim Planları apınakçı geleneğin masonluğa dönüşümü içinde, bir takım yan ürünler de ortaya çıktı. Gül-Haçlar bunların biriydi. Bir diğeri ise, okültizm tarihinin en tartışmalı örgütlerinden biri olan İlüminati (Aydınlanmışlar) Derneği'ydi. Almanya'nın güneyindeki Bavyera bölgesinde kurulduğu için "Bavyera Aydınlanmışları" olarak da bilinen dernek, masonik ideallere uygun bir siyasi düzeni devrim yoluyla kurmak amacını taşıyordu. Monarşilere ve Kilise'ye şiddetle düşman olan İlüminati, Adam Weishaupt adlı bir hukuk profesörü tarafından kurulmuştu. Adam Weishaupt, örgütün amaçlarını şu şekilde sıralamıştı: 1- Bütün monarşilerin ve düzenli hükümetlerin feshedilmesi, 2- Şahsi mülkiyet ve verasetin feshedilmesi, 3- Aile hayatı ve evlilik kurumunun feshedilmesi ve çocuklar için komünal bir eğitim sisteminin kurulması, 4- Bütün dinlerin feshedilmesi. (Eustace Mullins, The World Order: Our Secret Rulers, s. 5) The Encyclopedia of Occult'ün bildirdiğine göre, Almanya içinde gittikçe güçlenen İlüminati hareketi, bütün masonik ritüelleri uygulamakla beraber, geleneksel mason localarından ayrı bir yapıdaydı. Weishaupt, örgüte katılan yüzlerce entelektüel üzerinde büyük bir otorite kurmuştu. Örgüt üyelerinin yalnızca çok az bir bölümü, "büyük üstad"la, yani Weishaupt'la yüzyüze görüşebiliyordu. 1780'de Alman mason localarının üstadlarından olan Baron Von Knigge'nin katılımıyla, örgütün gücü iyice arttı. Weishaupt ve Knigge, Almanya'da, din ve monarşi karşıtı bir devrim yapma hazırlığına giriştiler. Fakat hükümetin durumdan haberdar olması üzerine, İlüminati üstadları Weishaupt ve Knigge, örgütü dağıtıp normal mason localarına katılmaya karar verdiler. Birleşme, 1782'de gerçekleşti. Okült tarihçilerce kabul edildiğine göre, Fransız Devrimi'nde rol oynayacak olan bazı devrimcilerin arasında, Babeuf gibi İllümine kökenliler de önemli bir yer tutuyordu.40 İlüminati, özellikle din düşmanlığı ile ön plana çıkan bir örgüttü. İngiliz tarihçi Michael Howard'ın ifadesiyle, örgütün büyük üstadı olan Weishaupt, kurulu dine karşı "patalojik bir nefret" duyuyordu.41 Bu nefreti, siyasi bir devrimle uygulamaya geçirmeye çalıştılar. Başarılı olamadılar, ancak hedefledikleri devrim, Fransa'daki "biraderleri" tarafından hazırlandı ve hayata geçirildi. Bu, ünlü Fransız Devrimi'ydi. (Michael Howard, The Occult Conspiracy, s. 63)
  19. "Siyonizmin amaçlarına ulaşabilmesi için Osmanlı'nın dağılmasını beklemeliyiz." (The Complete Diaries Theodor Herzl, Theodor Herzl, cilt I, sf.374)
  20. Bir açısıyla doğrudur... Batı sorgulamaları algılama manasındadır ! Lakin Algılanan Ümmetçilik Halkımızda Müslüman olan ''La ilahe illa Allah Muhammeden Resulullah'' diyen kalbinde inanan herkesin kardeş olduğu inancıdır ! Oysa Panislamizm ise Ülke ve Siyasi açılarda bu açılımın kullanılıp içini boşaltması amacını taşır ki ! Bu Telmudla özdeştirilemez ! Bilakis Irkçılık Telmud'un asli kavramını oluşturur ! Türkçülük gibi...
  21. Kavramlar o kadar hassas ki Tahrik unsuru bile karışmayı tetikler... ! Türkiyede Laikliği savunanların Maksadı Din hassasiyetinin Devlete gelmesini Şeriat adı altında Çağ dışılık olarak görmesidir... ! Masonlar içinse Osmanlı vesayetindeki Türklerin Tarihte namaz kılmasa bile, Oruç tutmasa bile, içki içöse bile İSLAM ile tarihte TÜRK'ün özleştirilmesinden dünyadaki en tehlikeli İslami Irk olarak Korkularından kaynaklanır... Türkler İslam ile buluştuğunda Dünyayı Yönetti ! LAİKLİK kalkarsa Bizi perişan ederler ! Diye düşünmektedir... ! Türk Halkı için Laiklik ise Tüm Dinleri eşit kapasitede gören bir üst kavramdır ! Oysa Masonlar için Laiklik ! Dünya üzerindeki Dinler ile Devletlerin Ana gövdelerini ayırma projesidir ki TEK DÜNYA DEVLETİ kurulabilsin ! Laiklik zaten Yahudilerin-Masonların Hristiyanlara attığı ilk goldür ! Laiklik Hristiyanların Fall=Düşüş inancına karşılık TANRI YOK TOPLUM var İdeolojisidir... ! Bunuda çıkaran Yahudi ve Masonlardır ! Abd 1 Dolarında http://www.mavilink.com/resim/dolar1.jpg , http://www.mavilink.com/resim/dolar2.jpg , http://www.mavilink.com/resim/dolar2.jpg NOVUS ORDO SECLORUM yazar ! Dünya Düzeni LAİKLİK olmalıdır ki TANRIDAN devlette uzaklaşan Halklar Yönetilebilsin Manasındadır !
  22. izmler ! Aşırılaştırma, Radikalleştirme, Bağy ve Kaos kültürü Telmud inançlarından Kabbala kavramlarından gelmektedir... Böl Parçala ve yönet kavramları bir çoğunun bilgisindedir... Bu oluşumlar Kavramları Kavramından soyutlayarak suyun akışından giden yöntemle içini boşaltıp suyun akışını kendine çeviren sistemdir... ! Kemalizm Hassas bir konu olduğu için hassasiyet ve duygular bir kenara bırakıldığında En sert koruyucularının Masonlar ve Sebatayistler olduğu görülecektir... Oysaki Onların Mustafa Kemal Umrunda bile değildir...! Umurlarında olan şey ise LAİKLİKTİR... Çünkü Türkiye LAİKLİK olduğu sürece Abd ve İsrail'in KUDÜS MERKEZLİ TEK DÜNYA DEVLETİ'ni asla değiştiremeyeceğine inanmaktadır... ! Tabi bunu Masonların inançlarından alıntılıyorum ! Sonra atlamayın LAİKLİK karşıtı diye !
  23. Elbette Hayır ! Türkiye içinde İsrail İsrailden daha kuvvetlidir ! İlk kastettiğim budur ! Ayrıca Ergenekonun yok edilmesinden kastım büyük bir Ülke bölünmesine ve Kaosa yol açar ! İçinde Dünya kadar Asker, Dünya Kadar siyasetçi dünya kadar istihbaratçı Dünya kadar değerli, önemli görülen kişiler dpğrudan ve dolaylı bulunmaktadır ! Bunların ortaya çıkarılması Ülkeyi Kaosa götürür !
  24. Her Madalyonun bir perde arkası mevcuttur... Atatürkçü olmak ile Kemalist ideoloji kılıfı adı altında israile Hizmet etmek farklı şeylerdir...! Bu ülkedeki Sağ-sol kavgasıda Alevi-Sünni Kavgasıda Türk-Kürt sorunlarıda gerek Tarih içinde gerekse günümüzde ÜRETİM dir...! Abd'de Cia Abd'ye ait değildir... Mason ve Yahudilerindir... İngiltererede MI5,MI6 ingilterenin değil Mason ve Yahudilerindir...! İsrail'de Mossad bile İlluminati'nindir...! ideolojileri, fikir babaları, teorisyenleri her izm'in Yahudi ve Masondur ! Komunizm, Emperyalizm hatta Kemalizm...
  25. Ergenekon diye adlandırılan kavram o kadar geniştir ki Askeri, siyasi, istihbari, emniyetsel tüm akideleri sarsar ! Tamamıyle yok edilmesi denen bir kavram Ülkeyi böler... Bu itibarla sadece Tasviyesi gündeme gelebilir... !
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.